Ayrık ve Aykırı Şeyler Birinci Yazı
Hepimiz birinin hayal ürünüysek bizi hayal eden neyin ürünü?

Bazı sabahlar yüzme bildiğimi zannederek uyanıyorum. Telefonum hep sessizde. Kafamın içinde dalgalar dans ederken sadece bomboş, bir resmin bile asılı olmadığı duvarı izliyorum. O kadar boş ki bence orada duvar bile yok. Duvar soğukluğu... Her şey kış gecesinde yaslanılan bir duvarı andırıyor. Kafamın içini sessize almam lazım.Günün birinde böyle hissetmiştim diyebilmek istiyorum. Nasıl hissettiğimi bilseydim buraya yazardım ve birkaç hafta sonra günün birinde böyle hissetmiştim derim. Ya da ne bileyim, birkaç yıl sonra. Mesele bilmiyor oluşum da değil. Meseleyi de bilmiyorum aslına bakarsan. Duvarlar bana bakıyorlar.
Aslında orada duvar yok.
Sadece bir avuç iyi dileğim vardı, sıkı sıkı tutayım derken un ufak etmişim. O yüzden iyi dileklerim de avucumu açar açmaz toz olup gitti. Kafamın içinin eski bir hastaneden de farkı yok gibi. O yüzden cümleleri toparlayamıyorum. İyi dileklerimi toparlayamadığım gibi. Düşüyorum her devrik cümlenin sonunda bir kaldırıma. Kaldırım taşları yastık oluyor başıma. Sonra uyanıyorum korku içinde, akan sıcak kanı hissederek ve bir bakıyorum ki hepsi kötü bir rüyaymış. Gerçekle rüyayı ayırt edemiyorum işte yine öyle bir anda. Rüyaymış dediğim an da ya rüyaysa? Aslına bakarsan mesele rüya da değil. Mesele rüya sandığımın aslında koca bir hayatın ta kendisi oluşu. Bu yüzden omuzlarım hep alçak, boyum kısa, dişlerim çarpık ve kulağım kepçe kalacak. Saçlarımı da bir daha siyaha boyamayacağım. Bir daha saç boyası yemeyeceğim. Bir daha eski bir hastanenin önünden geçmeyeceğim. Bir daha rüya görmeyeceğim. Sanırım artık ben bir daha hissetmeyeceğim. Bunun için hisseden yerlerimi ya uyuşturmalıyım ya da gerçekten hissetmemeye başlayana kadar hissetmiyormuş gibi yapmalıyım. Yine batıyoruz yani. Yine her devrik cümlenin sinema salonuna düşüyorum. Annem geliyor aklıma. Annemi seviyorum. Fotoğrafına bakıyorum uzun uzun. Başıma bir felaket gelmedikçe özleyemiyorum onu. Duvarlara bakıyorum yine. Bir resmin bile asılı olmadığı o bomboş duvarlar...
Aslında orada duvar yok.
Telefonum uzun zamandır sessizde. Şarkı dinlemek, resim yapmak, kalimba çalmak, şiir yazmak, roman okumak ve hatta bunların hepsini aynı anda yapabilmek istiyorum. Okumam gereken bir sürü şey var. Yazmam gereken bir sürü... Duvarlar çok soğuk. Ya bu da rüyaysa? Korkuyorum bir daha brokoli yemeye cesaret edemezsem diye. O zaman uyanmış olurum. O zaman telefonumu sessizden çıkarmak zorunda kalırım ve yüzme öğrenmem gerekir. Kelimeler, harfler... Hepsi gözümün önünde dans ediyor. Onları okumamam için direniyorlar. Anlarsın ya, oyun oynuyorlar benle ve ben kendimi oyuncak gibi bile hissedemiyorum. Annemi özledim.
Tepkiniz nedir?






