BEN KİMİM? BİZ KİMİZ?

Kimlik , aidiyet, göçmenlik

Temmuz 4, 2024 - 14:16
Temmuz 4, 2024 - 14:15
 0
BEN KİMİM? BİZ KİMİZ?

Aidiyet duymadan boşlukta yaşıyor olmalıyız. Sürü psikolojimiz ve sürüngen beynimiz bizi “ben” olarak değil de “……topluluğuna ait,…….ırkından,……..milletinden…….dininden,……sülalesinden” demek zorunda bırakıyor.

DNA testleri yapıldığı doğruysa ki, bunu kontrol edecek yeterlilikte yabancı dilim yok, herbirimiz Asya’dan Amerika’ya, Sibirya’dan Avustralya’ya birilerinin genetik aktarımının toplamıyız. Hasbelkader Anadolu coğrafyasında doğduk. Türk dediğim benim bir kültür mozayiği. Zira bu topraklar ilk medeniyetin kurulduğu, çok çeşitli toplulukların yaşadığı topraklar. Türk de yaşadığı coğrafyaya en iyi uyumlanan, kendi hayran bıraktığı özelliklerini yeni ekolojisine aktaran ve o ekolojiden de iyi ve güzeli alıp kendisindekilerle harmanlayan varlıktır. Müziğimizin çeşitliliğinden, mutfağımızın çeşitliliğine varana kadar, misafirperver(!) ırk tanınmamızın sebebi hoşgörümüz de hep bundandır.

Bakın hayatlarınızda kaç türlü farklı insan tanıdınız? Hatta ninelerimizden çok duyduğum şu sözü “komşu eve de gelin olsan, huyu suyu farklıdır” benimle paylaşacak olanınız çoktur. Hal böyle iken hangi beyin, hangi ruh, şu ya da bu farklı insan diye, veya ekonomik sebeplerle, veya siyaseten hayatlarımıza dahil ettiğimiz insanlara düşman kesilebiliyor?

Tarihte yapılan kimi dehşet olayları memnuniyetle mi anlatıyoruz? Barış içinde yaşarken birden düşman kesilip, yakaladığımız yerde saldırdığımız, öldürdüğümüz, yaraladığımız , malına zarar verdiğimiz insanlara hangimiz üzülmedik? Bu durumu birilerinin provoke ettiğini öğrenip, öfke ile kalkanın zararla oturacağını deneyimlemedik? Bize ne oluyor da tarihin yanlışını tekerrür ettiriyoruz. Küçük bir azınlık elbette. Yukarıda bahsettiğim hasletlerimizi aşıp tümden galeyana getiremiyorlar. O kadar kolay değil. Biz derken asli unsurlarımızın ne olduğunu iyi bilirsek, yamanmaya çalışılan iğreti ateşlere kendimizi atmayız.

Ben kendi yabancılarımı size aktarayım, hangi kalp onları kolayca defedebilir? Kiracı iken evden eve göçmeyi bile zul gördüğümüz açıkken...

H.......: Lise çağında Suriyeli bir genç kız. Çalışkan. Maddi sıkıntılar içinde okumaya çabalıyor. Evet asgari ücretle çalışan bir babanın 5 çocuğundan en büyüğü. İkiz kardeşleri devlet önceliği ile yatılı okuyor. Okul sıralaması yaparak mezun oldu bu sene. Pek çok projede, diğer öğrenciler isteksizken, o gönüllü çalıştı.”Onun okul birinciliği işine yaramaz, Türk olanı birinci yapalım, kontenjanla girer.” Sözlerini duyarak, sessiz sedasız mezun oldu. Üniversite için ayrı bir sınava girdi bursla bir bölüm okumak için umut taşıyor. Tıp okumak hulyasından maddiyatsızlık yüzünden çoktan vazgeçti.

N……: O da Lise çağında Afgan Türkü bir genç kız. Rüyası yazar olmak. Hemşirelik için başvurduğunu öğrendim. İnşallah kabul alır, okur. Farsça, Özbekçe, Türkçe biliyor. Kalabalık kardeşli ailede nice sıkıntılarla var olmaya çalışıyor. Geleceğini kurmaya çalışıyor. En önemlisi babası kız çocuklarını okutmayan Afgan yönetimine inat ailesini geleceğini iyi kursunlar diye Türkiye’ye getirmiş.

M…A…: O da lise çağında bir delikanlı. Baba önce gelenlerden, anne ve çocuklar sonra dahil olmuşlar. Ama anne psikolojik rahatsızlıktan aileden kopuk. Kendi ailesi bakıyor. 6 çocuk baba kontrolünde. Ama baba da sağlıklı değil, çalışamıyor. Yardımlarla geçindiği doğru. Ama komşuların yardımıyla. Devletin onlara sağladığı yardım bir aileyi geçindirecek meblağ değil. Erkek çocuğu olarak ve dil sorununu çözdüğü için bütün ailenin dış resmi ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu bu delikanlının. 4.sınıfta gelmiş, üç sene mülteci kampında okula gitmemiş. Bir sınava tabi tutup liseye direkt başlatmışlar. Korona süreci de girince okula devam uzaktan oldu. Kardeşlerinden birini bombalara teslim ettikleri travması da var. Psikolojik olarak ayağa kaldırmak hiç kolay olmadı. Bundan sonraki hayatı da kolay olmayacak. Ancak dil öğrenip kirada kardeşleri bu topluma entegre olmaya çalışıyor. Bin türlü bela, musibet, aklınız almayacağı dışlamalarla uğraşarak. 18 yaşında bir gencin omuzlarına bu kadar yük vurmak içimizi acıtmıyor mu?

A…..10.sınıfta okulu bırakmak zorunda kaldı. Kiralar birden yükselince derslerine en çok gayret gösteren bu öğrenci, babasının ve kendisinin daha fazla iş olanağı olan bir yere taşınıp, aile bütçesine katkı sunmak zorunda kaldı. Açık Liseye de geçemedi, son değişen yönetmelik hükümleri gereği. Bu sene inşallah açık liseden devam eder. Hiçbir şey yapamadık. Üç çocuklu beş kişilik aile o çok dillendirilen devlet bakımlarıyla geçinemiyor her nasılsa….

W….Bir de bizden giden artık Almanya’da olan bu genci anlatmalıyım. 17 yaşında İngiliz Dili ve Edebiyatı kazanan genç savaşın patlamasıyla aile tarafından Lübnan üzerinden eniştesinin daha önce geldiği İstanbul’a kurtulması için gönderiliyor. Günlerce hava alanında geceleyerek İstanbul’a geliyor. Kızım geçici bir iş için oradayken ondan telefon şarjı için ailesi ile ve eniştesiyle haberleşmeye yardım istiyor. Buluşturdu kızım telefonunu kullandırarak onu ailesi ve eniştesiyle. Sonra iletişimleri sürdü. Günlerce ben Göç idaresi ile iletişime geçip çalışma izni, oturma izni almaya çalıştık. Ebeveynleri oklmadan işlem yapılmadı. İş buldu bir yerde. Günlük 10 saat çalışacak aylık asgari ücretin yarısı. Eniştesi ile aynı şartlarda çalışıyor. Garsonluk. O zamanki maaş 800, 1+1 ev kirası 1000 Tl. Evde 7-8 kişi kalıp ortak kira veriyorlar. Fırsatkaçırmaz evsahiplerim ve işverenler üzerine düşeni yapıyor gördüğünüz gibi(!) Üç ay sonra iletişim kesildi. Bir ay kadar görüşmedi kızım. Sonra Yunanistan’dan aradı. Botla kaçak geçmişler. Kişi başı 1.500 dolar. O parayı getirmeden bota binmek isteyen üç kişinin başına taşlarla vurularak öldürüldüğüne tanık olduğunu anlatmış. Bir süre sonra Almanya’ya geçti. Bir ailenin yanına yerleşti ve Almanca kursuna yazdırıldı.

Bu insanların hangisinin hayatında insana yakışmayan taraf bulunabilir? Yurdunda savaş varken neden kaçmışlar? Dünyanın her tarafına dağılan soydaşlarımız savaş olmadan neden gittiler acaba? En son medyada bunu soruyor biri: ”Filistinli kadar neden olamadınız? Yurdunu terketmeyip orada ölmeyi göze alıyor." Suriyeli cevap veremiyor. Bu argüman da “mort oldu” yorumu ile veriliyor. İnsanların insanca yaşamasını istemek varken, birileri zulüm yapıp, bomba atacak, öldürecek, bunu durdurmaya tüm dünyanın gücü yetmez iken, “orada kal, öl” demek bizi İsrailli’den farklı yapmaz. 

Önce can, önce yaşatmak… Hepimiz her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsak insanca yaşamaya hakkımız var. Oranın toprağından, ikliminden, kültüründen kişiliğimizi şekillendirip yeni bir aidiyet oluşturacağımız mutlak.

Yönetimlerin kararlarındaki hataları topluluğa ve kişilere sorarak hesap verdirmek akla ziyan. Ben kimim, ne istiyorum, nasıl bir dünyada yaşamak istiyorum, diye soralım kendimize. Zulmün, vahşetin üzerine güzel bir şey inşa edemezsiniz.

Biz kimiz, zehirleriyle asıl genetiğimizi şeytanlaştıranlara fırsat mı verelim, yoksa iyi taraflarımızı çalıştırp her meselemizi akıl ile, kazanarak ve yeniden düzgün inşa ederek mi yapalım?

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...