Cansız Arkadaşlar

Kendi kendine konuşan deli değildir! Olsa olsa ya yalnızdır ya da yalnız...

B.B.
Ekim 17, 2023 - 12:59
 0
Cansız Arkadaşlar

Sıkıldığımda yatağıma uzanıp boş boş bana bakan, boyası akmış tavanı izlerdim. Çoğu zaman yapamadıklarıma söver, yapmak istediklerimi hayal ederdim. Sonra da hiç gerçekleşmeyeceğine inanıp, bir küfür savurur öte yana dönerdim.

   Bugün bu tavanla bakışmamın son günü. Artık hayatıma yeni bir oda, yeni bir yatak ve yeni bir tavanla devam edecektim. Çocukluğumdan beri bütün suratsızlığımı
çeken, her derdimi dinleyip, aksi tek bir kelam etmeyen bu tavanla vedalaşmam sandığım kadar uzun sürmemişti. Asıl vedalaşmaya korktuğum, yatağımın altına terk ettiğim eski dostlarımdı. 
   Yayları gevşemiş, "Artık beni bir eskiciye ver." diyen yatağımda dönüp yüz üstü uzandım. Başımı aşağıya doğru sarkıttığımda uzun saçlarımın ucu tozlu zemine değiyordu.
   Yatağımın altı tozlu ve kalabalıktı.
   "Bilmem ne kadar zaman önce kaybettiğim çorabımın teki, merhaba ve hoşçakal."
   "Bir bozuk çalar saat, sen de haklısın. Akıllı telefonlar çıktığından beri yüzünüze bakan yok. Yine de çok şiddetime maruz kaldın. Hakkını helal et."
   "Tokam, bilekliğim, bozuk param... Hepiniz sağlıcakla kalın. Sizi özleyecek olsaydım, zaten sizi orada hiç bırakmazdım. Kendinize iyi bakın."
   "İlaçlarım... Siz hariç. Sizi hiç sevmedim."
   "Ve annemin terlikleri... Annemin terlikleri? Anne!" Başımı kaldırdığımda yatağımın yanı başında dikilen annemle karşılaştım. Aniden onu görmek beni ürkütmüştü. Çünkü annem cansız nesnelerle konuşmama hep kızardı. Sağ ayağının ucunu bir kaldırıp bir indirerek ritim tuttuğunu gördüğümde, uzun süredir burada olduğunu anlamıştım. Benim kocaman sırıtmama karşılık onun çatılmış kaşlara ve yay gibi gerilmiş dudaklara sahip kızgın bir yüzü vardı. 
Ve ah tabii, bir de kırmızı görmüş boğa gibi soluyan kemikli burnu... 
   "Sana kendi kendine konuşman yasak demedim mi, kaç defa?"
   "Imm... Şey..."
   "Eşyalarını toplaman gerektiğini bir kez daha söylemeyeceğim, Ela." Annem arkasını dönüp terliklerini sert bir şekilde yere vura vura odamdan çıktı. 
   Gözlerimi devirip derin bir nefes bıraktım. Çıplak ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp, soğuk zemini parmak uçlarımda hissettiğimde parmaklarım rahatsızca yerlerinde kıpırdandı. "Hoşçakal ahşap zemin senin üzerinde yürümek güzeldi."
   Saçlarımı geriye doğru iteleyerek aradan firar eden birkaç tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Dolabımın kenarındaki valizi alıp yatağımın üzerine koyduktan sonra tedirgin bakışlarla arası aralık kapıyı kolaçan ettim. Yeniden annemin kızgın bakışlarıyla karşılaşmak istemiyordum. Kapının ardında kimsenin olmadığına emin olunca yastığımın arkasına sakladığım, kurşun asker oyuncağını çıkartıp elime aldım. 
   Beşinci yaş doğum günümde anneannemin aldığı bir hediyeydi. Hâliyle yıpranmış ve eski parıltısını kaybetmişti. Ama halâ onu seviyordum. Yalan değil, halâ tek arkadaşım oydu. Gerçek bir dosttu bence, en azından beni hiç sıkılmadan dinleyebiliyordu. 
   "Sen de benimle geliyorsun. Sakın nereye gittiğini sorma. Çünkü bilsen gelmek istemezsin." Oyuncağı valizin gizli bölmesine sıkıştırdım. Ona nereye gittiğimizi söylememekte hata yaptığımı biliyordum ama bu onun iyiliği içindi. Eğer akıl hastanesine birlikte gittiğimizi söylersem benimle gelmek istemeyebilirdi.
   "Ela!"
   "Geliyorum anne! Az kaldı."

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow