ERKEK ÇOCUKLARINI SEVMİYORUM
Toplumsal sorunlarımızdan biri için kritik
Şiddete maruz bırakılan bir kadının kocasını terkettikten sonra iki aylık süre geçmeden artık bir yetişkin olan oğlunun hasretini bir nebze dindirmek için ricası üzerine onu işyerinde ziyaret ettiğimden beri….
Anne evladını özlemiş, ne halde olduğunun endişesi içinde adeta yaşamına devam edemiyordu. “Acaba babası ona da kötü davrandı mı, iyi beslenebiliyor mu, kendine bakabiliyor mu, dertlerini anlatmak için annesine ihtiyaç duyuyor mu,…”Uzayıp gidiyordu soruları. Bir bakıp ona bilgi aktarırsam yüreği sanki biraz soğuyacak, suç işlediği hissinden kurtulacaktı.
Evlat çocuğu en son on yaşlarında görmüştüm. İnce yapılı, sarışın, bana göre o da babadan mağdur bir çocuktu. Ben tanımadım, yönlendirildiğim işyeri biriminin kapısında gördüğüm ilk kişiye soracaktım. Oymuş, beni tanıdı. Hoş karşıladı, işine biraz ara vermesinin sakıncası olmadığını söyledi. Etrafta dosyaların yığılı olduğu bir ofiste karşılıklı oturduk. Artık uzun boylu, uzun saçlarını arkadan toplamış, oldukça yapılı bir vücuda sahip, yakışıklı bir delikanlı olmuş. İltifatlar ve tanımayacağım kadar değiştiğinden bahisle konuşmaya başladık. Neden uğradığımı söylediğimde şok geçireceğim sözler duydu kulaklarım. İki erkek kardeştiler. Babası kusursuz değildi. Ama annesi abartmayı seviyordu biraz. Nasıl onları bırakıp gidebilmişti? Hayvanlar bile ölesiye evlatlarını korur, kollarken, annesi kötü dediği babasının yanına terkedip kendisini kurtarmak için nasıl gidebildi? Bu büyük bir bencillikti.
Uzun süredir kendilerini tanıdığımı, eskiden dört sene komşuluk yaptığımı, uzun zamandır da iletişimde olduğumuzu bildiğini hatırlattım. Bir ayağı aksayan ve artık bir kulağı duymayan annesinin bu vurdumduymazlığa, hiçliğe, değersizliğe tahammüle devam etmemesi için neyini kaybetmesi gerekiyordu acaba? Diyemedim. Sadece iki yetişkin insanın annesi ve babası da olsa ilişkilerine akıl yoramayacağını, kendisine zaman vermesini, her ikisinin kararlarına saygı duymasını öğütledim. Kendini hazır hissettiğinde annesini aramasını salık verdim. Konuşmak istediği bir şey olursa bana ulaşması için yerimi bildiğini hatırlattım. Öyle zannediyordum ki, kabul süreci uzamıştı. Benden çok şeye tanık olduğu için doğruyu bulacaktı.
İşyerinde kadın şefi de kendisine son derece yardımcı, aileyi iyi tanıyan ve benimkilere yakın gözlemleri olan biriydi. Bir saate yakın onunla da konuştuk. Tanıdığı çocuğun tam bir kişilik değişimini gözlemlediğini, hayretler içinde olduğunu paylaştı. Yeni tanıdığım bu kadın da toplumumuzda kadınlara yapılan haksızlıklara duyarlıydı. Ve bir erkek çocuk sahibiydi. Benim gibi o da işyerinde tanıdığı ve hemen lise sonrası işe başlayan bu delikanlının daimi eleman olması için elinden geleni yaptığını, evinin ihtiyaçlarında yönlendirici maddi ve manevi destek olduğunu paylaştı. Ama şefinin annesiyle irtibatını babasına gammazlayıp, telefon ile türlü hakaretler ve tehditler yağdırmasına aracı olduğunu öğrendiğimde duyduklarım inanılmazdı. Şefi ertesi gün delikanlıya “neden böyle bir şey yaptığını” sormuş; “babasından hiçbir şey gizleyemeyeceğini” söyleyerek ailesinin içişlerine karışmakla suçladığı şefiyle iletişimini minimuma indirmiş. Kadın şef benim de aynı hakaret ve tehditlere uğrama ihtimalim olduğunu, dikkatli olmam için aradığını belirterek telefon görüşmesini sonlandırdı.
Diğer oğulu ziyaretten vazgeçtim. Bu delikanlılar babası tarafından kapattırılan telefon ile ulaşma olanağı olmayan annelerine ulaşmak için ne kadar akrabaları varsa onu suçlayıcı mesajlar yağdırdılar. Anneye durumu açıklamaya “yeterince büyüyen evlatlarının artık kendilerinin davranışlarından sorumlu olduklarını, küçük olmadıklarını, kendilerine bakacaklarını” anlatmaya çalıştım. “Babalarının olumsuzluklarını hiç onlara aktarmadım, elimden geldiğince saygılarını yitirmemeleri için olumlu konuştum" dedi. Çocuklar mesajı beyinlerine “babam normal, annem bunlardan rahatsız değil, her baba böyle” olarak kodlamış, bir sorun olduğuna kafa yormamış, gözlerini kulaklarını devre dışı bırakmış, arkadaş ve mahalle çevresindeki örnekleri de hiç kritik etmemişlerdi. Ellili yaşlarını geçmiş ve engelli haliyle asgari ücretin çok altında taşaron konfeksiyon atölyelerinde çalışıp eve tek gelir getiren kişi annelerinin olmasını da normal görüyorlar demek ki!... Yirmi dört saat evde hiçbir işe yaramadığı halde sudan sebeplere köpüren, şiddetin türlü şekillerine kendilerini maruz bırakan babayı model alıyorlardı. Armut dibine düşüyor. Kendileri işe başladıktan sonra bile anne çalıştırılıyor, zira bedelli askerlik yapma, evin doğalgaz döşenmesi, odalarının eşyalarının değişmesi gibi türlü ihtiyaçlarını birinci plana alıyorlardı.
Erkek nesli tüm toplumlarda sorun teşkil etmeye devam ediyor. Kadınlar da tümden masum değil. Ama erkeklerin güçlerini kontrol gereği duymadan kadın nesline bu yaşanması güç dünyayı iki üç katı daha zorlaştırdıkları muhakkak. Erkekler de sonuçta bir annenin ürünü. Evlatların eğitimi ilk andan itibaren annelerle şekilleniyor. Baba da sonrasında devreye giriyor. Hatta günümüzde artık eşit rol oynadıkları daha çok dillendirilir, bilimsel olarak araştırılır oldu. İyi erkekler de var iyi kadınlar da…Kötü erkekler de var, kötü kadınlar da… Ne yapayım ki, ben daha çok kötü erkekleri gözlemledim. Belki duyarlılığım arttıkça böyle oldu. Dibinde olup bitene duyarsız, anneleri olsa bile sahip çıkamayan, ezdiren, çözüm üretmekten aciz erkekleri mazur görmem mümkün değil.
Erkek evlatlardan annesinin, kızkardeşinin arkasında veya yanında bir dağ kadar sağlam durabilenlere selam olsun!
Tepkiniz nedir?