EVİM NERESİ? ( 15 )

ÖNCESİ ….

Ağustos 18, 2024 - 21:56
 0
EVİM   NERESİ? ( 15 )

İnsanların neslini bilinçli geliştirmek için okullar icat ettiğini, o okullarda bilgi, beceri ve yeteneğini parlatarak seviyesine uygun meslek dediğimiz statülere yerleştiğini, buna rağmen niye düzgün insanî bir dünya düzeni kuramadığımızı anlamıyordum bir türlü… Anne ve babam beni ilk zamanlardan itibaren iyiye ve doğruya yöneltmişti, yolumu şaşırdığımda cezalandırdıklarını gayet iyi hatırlıyorum. İlkokul birinci sınıfa giderken çantamda kendilerinin almadığı bir kalemtraşa annem delirmişti. “Kimin eşyasına el uzatıyorsun sen?” Yeminler ederek arkadaşımla eşyalarımızı değiştirdiğimizi, ona hikayelerimden birini verdiğimi anlatmaya çalışsam da yeterli olmadı.”Bu kiminse yarın hemen ona geri ver, kimsenin malını bir daha eve getirme, ne lazımsa söyle biz sana alırız” Aslında arkadaşımın sıradaki kalemtraşıyla kalemimi yontmak istemiş, çöpkutusunun başında kalemtraştan çıt diye bir ses duyduğumda ne yapacağımı bilememiştim. Tüm cesaretimi toplayıp arkadaşıma söylediğimde büyük bir tepki göstererek, daha önce en çok sevdiğim hikaye diye tanıttığım “Üç Kuzulu Karaman” hikayesini kendisine vermemi istedi. Mecburen hikayemi kalbime ve zihnime kazıyarak teslim ettim. Kırık kalemtraşı da kendisine ertesi günü iade ettim. Hikayem geri gelmedi elbette. Onun annesi ve babası benimkiler gibi davranmadı. Farketmemiş de olabilirler.

-İyiler ve kötüler var. Ne yaparsak yapalım kötüleri iyiye çeviremez miyiz?

-İyi ve kötü kime göre belirleniyor? Asıl sorun burada. Senin iyin sana iyi olan şey. Mesela borcundan dolayı arabasını en kısa sürede düşük fiyatla satan adam, borcunu ödemek için iyiyi yapmıştır. Arabayı ucuza alan da iyiyi yapmıştır. Borcunu isteyen de kendince vazgeçemeyeceği parasına kavuşarak iyiyi yapmıştır. Burada hiç kimseye kötü diyemeyiz. Ödeyemeyeceği borcun altına girmeyi, ederinin altında bir bedelle araba almayı, gücü olmayan birinden beklemeyerek alacağını tahsile zorlamayı kötülük olarak da tanımlayabiliriz.

-O kadar karmaşık yapmayalım. Evet nereden baktığımıza göre değişir. Ben herkesin, her sistemin, topluluğun veya dinin yanlış, kötülük dediklerini kastediyorum. Öldürmek, hırsızlık gibi mesela.

-O davranışlar daha da karmaşık. Hiç hapishane ziyaretinde bulundun mu? Hep suçsuzlar yatıyordur. Dürüstlüklerinden yakalanmış, vicdanen katlanamadıkları eylemlerine gönüllü ceza çekenlerdir. Onlara göre asıl suçlular asla yakalanmazlar ve dışarıda serbest gezerler. Onlara ceza veren hâkim asla aç kalmamış, yokluk çekmemiştir mesela. Hırsızı anlayamaz. Banka soyana da, ekmek çalana da aynı cezayı verir. Ekmek çalan tembel tembel oturup, beleşten karnını doyurmanın peşinde, bankayı soyan da hasta evladının şifasının büyük paralar ödemesi gereken bir ameliyata kavuşturma isteğinden olabilir.

-Oldu mu ya, ekmeği açlıktan, banka hırsızını zekasına tapan olarak anlatmalıydın.

-Örnek benimkiler. Üç yaşında çocuğu öldüren baba “kıyamadığım için öldürdüm, hayat ona çok acı verecekti, katlanamazdım” demişti, mesela. Hep izah edecek bir açıklama vardır. Psikopatların farklı beyin yapısıyla işledikleri suçlardan sorumlu tutulup tutulamayacağı hakkında karşı karşıya bugün sosyoloji ve psikoloji.

-Hitler’i masum ve anlaşılabilir ilan ediyorlar günümüzde haklısın. Herkes değil elbette ama, hayatına burnunu sokan Hitlerciliğe evriliyor. Ne yapsak bilemedim. Kör, sağır, dilsiz mi olsak?

-Gel o dönemleri deneyimleyelim. Sen de Hitler yanlısı mı, karşıtı mı olacaksın görelim.

Kendime güvenmiyordum. Hem de zaman yolcusu olmak gibi gelmiş ürkmüştüm. Zamanda kaybolan geri gelemeyenlerden olabilirim pekâla. İstememek gibi bir şansım var mıydı, dilimin ucuna geldi yuttum. Sağduyulu bütün öğrenmelere açık yönüm galip geldi. Yalnız olmayacağımı bilmek de güven duygumu yükseltti.

Bir evdeydik, yüksek sesler sokağa kadar taşıyordu. Bir adam çocuğuna bir sürü öğütler veriyordu. Okulu niye umursamadığını, zar zor edindiği, onca para verdiği defterleri niçin karaladığını, resimler çizerek heba ettiğinin hesabını vermesini istiyordu. Bir kadın sesi:

(-Lütfen, kötü bir şey değil, derslerini neden önemsemeli onu izah eder misin? Bir baba olarak onu gelecekte ne bekliyor anlatmalısın?

-Gördükleri ona yetmeli. Bak ben maaşım olmasa ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayabilirim. Hiç değilse bir memur olacak kadar eğitimi olmalı. Yoksa soylu insanların hizmetçiliğinden başka bir iş düşmez bize. Hem yüce İsa adına, bu çocuk kilisede anlatılanları duymuyor mu?)

-Ben Hitler’in babasının Yahudi olduğunu biliyordum.

-Hayır babasının doğumu ile ilgili belirsizlikler var. Kimi söylenceye göre annesi soylu bir evde hizmetçilik yaparken efendisinden hamile bırakılmiş. Aile oradan göç edince, anne de bir hastalıktan erken vefat etmiş. Hitler’in banası böylece yetimhanede büyümüş. Sonra yahudi biri yanına almış, yetiştirmiş. Aksine Hitler yahudileri sevmez. Büyük annesine yapılanlar yüzünden diyor kimi kaynaklar ama bunun hiçbir dayanağı yok.

-Hitler’in annesi ne kadar genç…

-Evet çünkü babası ile aralarında 23 yaş fark var. Babası kendi hayatını memur olmasıyla kurtulduüunu düşündüğü için Hitler’in de yani oğlu Adolf’un okumasını istiyor. Sanat ile uğraşanlar bir meslek erbabı gibi takdir görmüyor. Sabit geliri de yok.

-Pek de farklı değil günümüzde. Sanatçılar hep zorluk çekmiş, çekiyor. Hayret sanata meraklı biri hassas olur. Bu kadar zalimliği o hassas kalbiyle nasıl yapabildi?

-Sanat eğitiminde de başarılı olamamış, yarım kalmış. Hayaliinden vazgeçmek zorunda kalması onu değiştirmiş midir?

-Sağlam hayal kurmamış öyleyse. Ya da yeterince tutkulu değilmiş. Okullarda başarısız olmak o konuda yetersiz olduğunu göstermez. Barış Manço’nun da tek zayıf dersi Müzik. Ama bak yetişkin olunca müzisyenlerin duayeni oldu. Ama gerçekten ilginç. Hayaline tutkulu sarılmayan bir adam bir milleti hayaline inandırıp peşinden sürükledi.

-Tek başarısızlığı bu da değil. 1.Dünya savaşı’na katılmak için başvurusu da zayıf diye kabul edilmemiş önce. Vali’ye mektup yazıp gönüllü oluyor. Emir eri olarak yapmış görevini. Cephede savaşmamış ama savaşın sonuna doğru çekilme harekatında gaz bombasına maruz kalmış. Hastanede yatmış uzun bir süre. Bir gözünü de kaybetmiş. Savaştan sonra Münih’e gelmiş, vatansız olarak.

-Nasıl yani , Alman değil mi Hitler?

-Avusturya’da doğmuş, ama Avusturya onun Alman ordusunda bulunduğunu gerekçe göstererek vatandaşlıktan çıkarmış. Almanya da Avusturya vatandaşı olduğu için kabul etmemiş.

- Bir de Alman olduğu şüpheli bu adam “Ari Alman ırkı” yaratmanın peşine mi düşmüş? İnanılır gibi değil. Peki bu Almanlar bunu bilmiyor mu? Gerçekten şaşırdım. Avusturya’da doğdu ama Alman olduğunu biliyordum ben.

- Alman Serbest Partisis hakkında raporlar vermeye görevli iken bir mitinge gidiyor. Orada Nazi Partisi kurucularıyla tanışıyor ve çok etkileniyor. Bu parti 6 kişiden oluşan küçük bir parti. Yedinci üyesi Hitler. Haydi bir konuşmasını dinleyelim. Kendisine yakın bulduğu bu parti görüşleriyle öyle örtüşüyor ki kitleler nasıl peşine takılmış anlayabilirsin belki de.

(-Hayatımda sık sık kâhin oldum ve çoğunlukla alay konusu oldum. İktidar mücadelem sırasında, kehanetlerimi yalnızca kahkahalarla karşılayanlar ilk başta Yahudilerdi. Bir gün devletin ve tüm Almanya halkının liderliğini devralacak ve diğer sorunların yanı sıra Yahudi sorununu da çözüme ulaştıracaktım. Almanya'daki Yahudilerin bu içi boş kahkahalarının çoktan boğazına düğümlendiğine inanıyorum. Bugün yeniden bir kehanette bulunmak istiyorum: Avrupa'nın içindeki ve dışındaki uluslararası finans Yahudileri, ulusları bir kez daha bir dünya savaşına sokmayı başarırsa, sonuç, dünyanın Bolşevikleşmesi ve dolayısıyla Yahudilerin zaferi değil, Avrupa'daki Yahudi ırkının yok edilmesi olacaktır.)

- Aleni Yahudi düşmanlığı yapıyor ve Almanlar da bu yaklaşımı destekliyor mu?

-Almanlar savaş sonrası oldukça zor günler geçiriyor. Ekonomi bitik vaziyette. Savaşta yenilgiyi hazmetmemiş, diğer uluslardan saygı görmediğinden eziklik de yaşıyorlar.

-Savaş yıllarına gitmek, ölümler, zulümler görmek istemiyorum, Dayanabileceğimi zannetmiyorum. Auschwitz Toplama Kampı’nı gezdim ben. Hayrettir ki hâlâ Yahudiler kendileri ve çocukları burayı adeta kutsal mekan gibi ziyaret ediyorlar. Acılarını taze tutarken dönüp ülkelerine aynı zalimliği başka halklara yapabiliyorlar.

-Senin tasavvurunda yaşadığını zannettiğin dünyada zulüm yok mu? Ukrayna, Gazze, Yemen sen görmüyorsun diye yok mu? Bu yaşananlar müdahil olmazsak aynı döngüde devam ediyor. Yani Hitler ya da bugün… Zaman kavramı yok, kötülüklere iyilikler yetmediği sürece bu kısır döngü devam edecek. Güç ve zenginlik zehirlenmesi sistemi bozuyor. Senin çekirdeğin özel yaratıldı. Eğer sislerden arındırabilirsek, dayanamayacağın hiçbir şey olmayacak. Çünkü sağduyu dediğimiz özellik metanetinle sağlanacak. Yoksa duygudurum bozuklukları odaklanmanı önler hatalar yaptırır. Hata yapma lüksümüz yok, yetkimiz de yok. En iyiyi en doğruyu yapmak zorundayız.

-Endişe etmekten alamıyorum kendimi. Daha iyi olmalıyım, biliyorum. Devlet yönetenler bu alçaklığı görüp sadece kınamakla yetinmemeliler. Belli ki yapamıyorlar. Başka çareler devreye girmek zorunda.

Güneş pembeden turuncu ve sarıya bulayarak ufku doğmak üzereydi. Perdeyi kapatıp yatağıma girdim.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...