EVİM NERESİ ? (17)

HERKESİN DERDİNDEN BAŞLANGIÇ

Ocak 31, 2025 - 20:53
Ocak 31, 2025 - 20:53
 0
EVİM NERESİ ? (17)

Evimde odamda daha çok zaman geçiriyorum. Sorumluluklarıma odaklandıkça, ailemle geçirdiğim zaman kayıp gibi geliyor. Görev gezgini iken zaman aralıklarında ne kadar oyalanırsam oyalanayım, bir şekilde var olan düzene uyumlu zaman sürecinde etkileşimde olmam sağlanıyor. Ama bunu ben yapmıyorum. Kontrol bende değil.

İşyerinde büyük bütçelerin aktarılması sayesinde personeli olduğum kurumun hiç bir itirazı olmadan sanki KPNE firmasının elemanıymışım gibi şirketin binasında mesaimi tamamlıyorum.

-Dünyayı doğal dengesine kavuşturmak için nereden başlamak istersin?

-Savaşların durmasını….

-Dünya güzellik yarışmasında kullanılıyor bu cevap. Doğrusu senden daha özgün bir cevap beklerdim.

-Savaşlar hâlâ devam ediyor ve ben bundan rahatsızım. Karnımın acıktığında doymak için bir şeyler yerken, bir komediye gülerken, yeni bir eşyayı kullandığımda haksız bir şeylere el uzatıyormuşum gibi hissediyorum. Beynimde bir tıkanıklık oluşmadan, suçluluk psikolojisini yaşamadan hayatın normallerinin tadını çıkarmak istiyorum. Bu dünya güzellerinin problemi aynı zamanda. Ve benim de problemim olmasına engel değil.

-Tamam, tamam. Haklısın, sözümü geri alıyorum. Bu kadar kararlı ve her adımında netlik olması beni şaşırttı ama sevindirdi de. Savaşlar demek… Sıcak savaşlar mı, soğuk savaşlar mı, bitmesini istediklerin?

-Hepsini bitiremiyor muyuz? Dünyaya gelmiş madem şu güzelim insanlar can korkusu olmadan yaşasınlar.

-Anladım. Sıcak savaşlar…Başlıyoruz. Haydi ..

-Haydi ne? Savaşa mı gidiyoruz, ben bitirelim dedim, ille de cephede mi olmalıyız.

-Bir savaş ortamı görmediğine eminim. Tarih kitapları veya film sahneleri her şeyi anlatamaz.

Bir büyük karanlık içinde aniden aydınlanan ortamımız, müthiş patlama sesleri…Kulaklarım normal frekansı duymamaya başladı. Bağırıyor, çığlık atıyordum elimde olmadan. İstemsiz yaptığım bu davranışlarımı bir süre sonra kontrol altına almaya başladım. Yaralananların bir an önce ortamdan uzaklaştırılma koşuşturmaları, birilerinin birilerini kucaklayarak bina arkalarına gizlenecek yerlere sinme çabaları, herkes darmadağınık… Gözlerde anlatılmaz bir korku, yerlere kapaklanıp dua edenlerden, küfür savurdukları anlaşılan bağırıp çağırmalara kadar herşey sıradışıydı.

-Ne yapacağız, bu insanların yaşamaması gereken bir kaos.

-Ne güzel söyledin. Kaos gerçekten. Kim kiminle savaşıyor anladın mı? Dost kim, düşman kim? Kim haklı, kim haksız? Kim zalim kim mazlum?

-Ben iki taraf bile görmedim. Bombalar atılıyor uzak bir yerlerden.

-Buradakiler de pek bunu algılayamıyor. Tehdit beklenmedik bir yerden beklenmedik bir şekilde tepelerine iniveriyor.

-Ama buradakiler asker değil ki, burada yaşayan halk. Buna maruz bırakılmaları haksızlık.

-Ne yapalım öyleyse. Sonlandıralım mı?

-Evet.

-Buyrun, çözüm üretin ve uygulayın.

-Tamam bu bombaların kumanda kontrol merkezlerine ulaşıyorum, sistemlerini kilitleyeceğim.

Tekrar büromuza döndüğümüzde, haberleri ekranda heyecanla beklemeye başladık.

Ama ne yazık ki savaş bölgesinden tek bir haber bile iletilmiyordu. Yaptığımız müdahelenin işe yaramadığına kanaat getirmiştim ki,rehberim başka bir ekranı gözümün önüne getirdi. Bombalama yapılan ülkenin komuta kademesi ile sivil yönetimleri arasında telaşlı konuşmalar yaşanıyordu.

-          Efendim sistemlerimiz kilitlendi. Guna füzelerinin ateşleme sistemi asla çalışmıyor.

-          Mazeret sunmaya hakkınız yok komutan. Sistem çalışmıyor ne demek! Onlar sizin emrinize verilmeden kaç türlü sınandı haberiniz var mı? Ya sizin kullanımızdan kaynaklı bir sorun veya sabote edildik.

-          Bu mümkün değil efendim. Askeri bölgeye hele bu bölgeye görevi olmayan hiç kimse sızamaz. Hepsi en az on yıllık personel. Güvenlik testini geçtiler.

-          Komutan hiç kimse sonsuza kadar aynı kalmaz. Biri devşirilmiş olabilir. Para her şeyi yaptırır.

-          Varsayımınızı değerlendireceğim efendim. Derhal araştırıyorum.

Kapıdan giren bir asker kıyafetli şahıs, telaşlı bir şekilde:

         -Efendim,çok önemli!

Komtan izin isteyerek salonun giriş kapısında bekleyen askerin yanına giderek sessizce birşeyler konuştu. Sonra asker salondan çıktı.Geri dönüp masa önünde tekrar selam vererek hazırolda:

         -İzniniz var mı efendim, şimdi gelen bir haberi sizinle paylaşacağım.

         -Buyrun bakalım, rezil durumumuz çözülecek mi yoksa daha da mı batacağız?

         -Efendim, komuta ekranında “STOP” yazısı belirmiş. Kaynağı kesinlikle kilometreler öteden olan bir ileti olduğunu analiz etmişler. Yani sinyal yoluyla sistemlerimiz hacklendiği anlaşılıyor.

         -Nasıl? Böyle bir şey olamaz. Siz ne diyorsunuz! O zaman bütün silah sistemlerimize sızabilirler ve devre dışı bırakabilirler demektir bu. Bunu silahı aldığımız ülke dışında kimse yapamaz.

         Sivil yönetici büyük bir telaşla pencere önüne giderek, saniyelerce sessiz kaldı. Eli başında, parmaklarıyla alnını eşelemek istercesine ovuyordu. Belli ki bu kritik durumu nasıl yönetmesi gerektiğine dair zorluk yaşıyordu.Hızlıca masasına geri döndü.

         -Bana başbakanı bağlayın.

         Odadakile dönerek:

-Bu ülke sorunu değil sadece. Silah üreticileri, yazılım programlarının güvenli olduğunu garantilemişlerdi. Onlar da bu işin parçası olmak, hesap vermek zorundalar. Ya da onlar yaptılar.

Telefon çaldı:

-Bağlayın,

Bir süre bekledikten sonra, ayağa kalkarak telsiz telefon ile konuşmasını sürdürdü:

-Başkanım, ben Savunma Bakanı. Şu anda taarruz bölgesindeyim. Çok önemli bir gelişme oldu. Maalesef büyük bir sorunla yüzyüzeyiz. Ateşleme sistemimize sızılarak devre dışı bırakıldı. Bu sorunu çözmek uzun sürecektir.

-….. (Karşıdaki konuşmalar duyulmuyor bu esnada büyük bir sessizliğe gömülüyordu ortam.)

-Maalesef efendim. Kısa sürede çözülmez. Ne kadar süreceğini bilemeyiz. Bu uluslararası bir sorun.

-….(Sessizlik)

-Elbette, emredersiniz.

-….(Sessizlik)

-Derhal efendim istifa dilekçemi sunacağım.

Rehberimle bakıştık, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Neyi başardığımızı da kestiremiyordum. Gün içinde başka bir gelişme olmadı. Eve geldiğimde de olmadı.

Haftasonu erken saatte, annem odama girdi:

-Haydi kalk kızım keyifli bir kahvaltı yapalım. Ateşkes ilan edilmiş, biraz olsun nefes alacak garibanlar.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...