EVİM NERESİ? ( 2 )

Garip!

Ocak 12, 2023 - 20:26
 0
EVİM NERESİ?   ( 2 )

2

         

 -Haydi kahvaltı hazır, işe gidilmiyor mu bugün?

          Saçma bir rüya gibi hatırladıklarımı sabah kahvaltısında tükettiğim çayla birlikte bedenimin bilinmeyen çukurlarına gömdüm. Sıradan hayatımın rutin döngüsü başladı haliyle.

         Trafik yoğundu. Ne diye erken uyanmamış, erken yola çıkmamıştım ki! Şimdi bu yol kahrına katlan bakalım. Kaplumbağa hızında yol alırız artık son model ulaşım araçlarımızla. Sahi 300 km hızla giden arabalar yaptık. Ama yol kenarında 100 km hız sınırının üstüne izin veren tabelalar görmüyordum. Düşündüm. Sahiden ne garip insanlarız. Gidemeyeceğimiz hızlara ulaşan taşıtlar yapıp, hız sınırını aşanlara kesilen cezalarla devlet kasasını şişirmeye çalışıyoruz. Ey otomobil icatçıları! Şu hızı 100 km üzerine çıkamayacak arabalar yapmak çok mu zor… Birden beynimde şimşekler çaktı. Zamanı geriye götürmek isteğime şaşırdım. Hızlı araba yapılmış, ama ben yavaş araba yapılmasından yana taraf tutuyorum. Tövbe estağfirullah. Ya sahiden birileri böyle düşünüp yaparsa….

          Yol akışı hızlandı biraz…Tam Boğaz’ın üstünde köprü ortasındayız. Denizi karadan aşabilecek köprüler yollar yapmışız. İstanbul’u karadan yürüttüğü gemilerle fetheden Fatih Sultan Mehmet rahmet istedi. Kendi yerimde onu hayal edip İstanbul’u seyrettirdim. Aklı şaşardı.

          İki adamın sesi yükseldi birden otobüste. İlerleme yüzünden sıkışıklığın sebebi ile suçluyordu biri ötekisini. Bir yaşlı kadın direğe daha sıkı sarılıyordu her otobüs frenle sarsıldığında düşmemek için. Bir kadın üç-dört yaşlarında çocuğu da kollayarak ayakta yolculuk yapıyordu. İşe ve okula gitme mecburiyetlerini en haklı sebep gören genç insanların akıllı telefonlarına gömülüp koltuklarında akıllar devşirirken…

          İş yeri onuncu kat…Asansör çok kalabalık, biraz bekledim. Masama yerleştiğimde, geç kaldığım farkedilmemiş olması en büyük isteğimdi. Çabucak bilgisayarımı açtım, dosyaları önüme çektim. Yandaki masa boştu. Demek daha geç kalanlar vardı. İstanbul öyle sürprizli bir şehirdi ki, buna alışmıştık. Yine de sık olması, azar işitmemize daha da önemlisi maaş kesintisine yol açıyordu.Dosyaları açarak işime gömüldüm.

            -KPNE şirket dosyasını soruyor şef, sende değil miydi?

Kafamı kaldırdığımda komşu masadaki iş arkadaşımın çoktan geldiğini, şefin yanına çağırıldığı ve görüşme yaptıkları için olmadığını anlamam uzun sürmedi.

         -Beni sordu mu?

         -Sormasına gerek yok, Ali Efendi ile isim isim çağırttı. Senin olmadığın ortadaydı yani.

         -Kötü olmuş, neyse dosyayı getirip, geç kalışıma mazeret üreteyim.

          İçeri girdiğimde, şefin arkasına yaslanmış, ağzı sinirden küçülmüş, kaşları ile bitişik yaratılmış gibi duran gözlerinden fırlattığı bakış, gerçekten korkuttu.

         -KPNE Şirketi ile niye sen çalışıyorsun? Seni istediler özellikle…

         -Bilgim yok, dosya bana verildi, mecburen yapıyorum.

         -Bak onlarla iş görüşmesi filan yaptıysan, oraya geçmeyi düşünüyorsan bunu gizlemene gerek yok. Biz kimseyi zorla tutmayız burada. Bilelim biz de ona göre eleman yetiştirelim. Pat diye ortada kalmayalım.

         -Estağfirullah, bu sabah geç kaldım diye bunları söylüyorsanız, özür dilerim. Bazen yol hesapta olmayan durumlar yaratıyor. Biliyorsunuz karşıdan geliyorum. Malum köprü trafiği.Daha fazla dikkat ederim. Başka işe başvurduğumu nereden çıkardınız bilmiyorum ama olsa söylerim, bilirsiniz yani.

         -Peki dosya üzerinde çalıştın mı?

         -Yeni başlamıştım.

         -İlerle o zaman sonra tekrar görüşelim.

         -Olur, zaman belirli mi? Yetiştirmem gereken bir zaman varsa bileyim diye soruyorum.

         Masama döndüm. Şirket beni nereden tanıyor, niye benim adımı vererek hesaplarını takip ettirmek istesinler ki? Ahım şahım bir özelliğim yok. Burada bana tercih edilecek bir sürü muhasebe uzmanı var. Arkadaşıma durumu aktarmayı düşündüm, ama kendim daha ne olduğunu bilmeden şüpheli bir durum yaratmaktan çekindim, sustum.

         Akşam çabucak oluverdi. İşleri bitirmeye öyle yoğunlaşmıştım ki, zaman çabuk aktı, yetmedi.

           Dönüş yolunda otobüs bozuldu. İndik. Başka bir otobüsün gelişini bekleyenler olduğu gibi, en yakın otobüs durağına ulaşıp seçeneklerini artırmayı düşünenler de vardı. Onların kervanına katıldım. Hızlı yürüyemediğimden önümdeki insanlarla aram bir hayli açıldı. Sokak lambaları da yanmıyordu. Otobüs durağının bu kadar uzak olduğunu zannetmiyordum, ama bir türlü bitmiyordu. Yanıma birisi yaklaştı:

         -Merhaba,

         -Merhaba, siz de bozulan otobüsten indiniz değil mi?

         -Hayır, yürüyordum.

         -Öyle mi, ben yanlış yorumladım, afedersiniz.

         -Önemli değil, tedirgin olmayın. Burası karanlık şimdi ama, tehlikeli bir yer değildir.Özel korunuyor.

         -Anlamadım. Nasıl özel korunuyor? Bir kodaman mı yaşıyor yakında?

         -Evet nezih insanlar var. Müstakil evler. Kalabalık değil. Fazla insan yok. Dükkan, ne bileyim vakit geçirilecek kafeterya gibi bir mekan da yok.

         -Anladım. Varsayımda bulunuyorsunuz. Böyle yerler hırsız uğursuz için daha cazip değil mi? Hem yakalanmaz hem iyi hasılat tutturur.

         -Yapamaz, barınamaz.

         -Hakikaten çok emin söylüyorsunuz. Ben de kendimi felaket tellalı hissettim.

         -Eminim, Yaradan izin vermez.

         -Haaa, şu mesele. Anladım. Dualarla korunmaktan bahsediyorsunuz. İyi de herkesin Yaradan’ın sevgili kulu olmayı başarması beklenilemez öyle değil mi?

         -Herkes sevgili kuldur. Sevmediyse yaratmazdı ki, ne mecburiyeti var.

         -Çok iyimsersiniz, bir de ..Ya nasıl söylesem. Uhrevi âlemden biri gibi, hani şu görevli dünyaya gelen melekler vardır ya filmlerde, onun gibi birisiniz.

         -Hâşâ, yaratıldık hepimiz. Sizden ne farkım var?

         -Gece gece eve bir an önce gideyim derdindeyken, bu tür konuşmalar sürpriz oldu. Hiç felsefe yapacak ruhta değilim.

         -Canınızı sıkmak istemedim, eviniz uzak mı? Yardımcı olabilirim. Biraz ötede aracım var. Bırakabilirim.

         -Gerek yok, şurası otobüs durağı, gelir zaten birisi.

         -Sizin otobüsünüz sık geçer mi, emin misiniz?

         -Hepsine binebilirim, biraz yol yürümekten zarar çıkmaz. Bu akşam şansımız yürümekten açıldı….

         -İyi akşamlar, sohbetiniz için teşekkürler, ve yorduysam affedin. Bu gece elektrikler sorun. Sağ salim varın evinize.

           Otobüse hemen bindim, yolda bir ışık seli içinde ilerliyorduk. Hangi durak hangi semt ayırdedemiyordum. Allahtan son duraktan öncekiydi ineceğim durak. Kaçırmam mümkün değildi. Işıltılı bu yer , ilçe merkezi. Üç durak sonra ineceğim.

         Şaşılası bir şekilde karanlığa indim. Elektrikler yoktu. Bir otobüse binene kadar yürüdüğüm yolda sokak lambaları yanmıyordu, bir de mahallemin. Yol arkadaşının bunu bilerek söylemediğini varsaydım, tahmin etmiştir, tutmuştur. Ev yolu Merih’te ilerliyor hissini verdirdi. Kaldırımlara takılıyor, su birikintilerine gömülüyor, söylene söylene yürümeye çalışıyordum. Körler yolunu nasıl buluyor? Benim gözlerim ışık olmadan hiçbir işe yaramıyor. Ev yolunda bile ayaklarım acemi. Sahi evim hangisi? Köşeyi dönmek için ne kadar yürüyeceğim, bahçe kapısı ne kadar sonra?  

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...