EVİM NERESİ? (5)

DNA

Nisan 29, 2023 - 17:23
Nisan 29, 2023 - 17:22
 0
EVİM NERESİ? (5)

              

Hayatın sıradanlığı genç bir insan için sorundur. Duygu selinin her türlüsünde yüzmek isterler. Belki bu dürtü kimini bağımlı, kimini hırsız, kimini âşık, kimini sanatçı yapmıştır. Ama benim dünyamda kötü sürprizlere yer yoktur. Her genç gibi izin verdiğim yegâne akışlar hayallerimde olur bu yüzden. Bir arkadaşıma mı kırıldım; belli etmemeye çalışırım, ifadesiz bir suratla boşluğa bakar, unutulana kadar bekler ve sessizce, vedalara tenezzül etmeden oradan uzaklaşırım. Zihnimin tüm negatifliklerini aktive etmeyi de ihmal etmem. Kızgınlığın en büyüğünü de kendime yöneltirim. Hiç yanlış davranışım yoksa bile böyle bir arkadaş edindiğim için kendini suçlarım. Ve bilinmeyen bir zamanda ne kadar değerli, ne kadar önemli olduğunu anlayan başka bir hayata başlar ve kızgın olduğu arkadaşının görüş açısına gireceği bir ortamda siyah lüks arabalardan iner, etrafında onlarca korumalar saygıyla emir eri gibi hareket eder, şaşkın bakışlara ilgisiz geçip giderim. Birisinden mi etkilendim; anlaşılmasından korkar, daha bir kendini uzaklaştırır, içime kapanır, hayal aleminde ise love storylerim, birbirini izlerdi. Biraz Batı’dan biraz Doğu’dan alıntı film sahnelerinin başaktörleri kendisi ve de partner olarak gündemindeki malum kişiyi oturtur, kendi orijinal filmlerimi çekerdim. O kişi hakkında çok şey bilmemem zihin sinemalarında özgürleştirirdi beni. Ne inanılmaz ve başka versiyonları olan çekimlerim olurdu. Bu kendime yarattığım sihirli dünyamı bozmamak ister, sohbetlerde bahsi geçiyorsa büyülü dünyamda yarattığım yıldız tozumu korumak için sessizce uzaklaşırdım.

Önemsiz biri olmak, fark edilmeden yaşamak en rahat yaşam olduğunu söylerdim herkese. “Ölünce üç günden sonra duysunlar” felsefesine bağlandığım lise yıllarında, Yunus Emre’nin çok bilinirliğine tezat oluşturan ifadesine şaşırarak. Demek çok ünlü olunan yerde de bir şey olmuyor. İnsanlar hiç olarak yok olmak istiyor bu dünyadan, öyleyse niye tanısınlar, bilsinler beni. Zaten olmak istediğim yerdeyim, muammalığımla kendi yaratılmış evrenimin kâmil mertebesini yudumlardım.  Zenginler kazandıkları parayı korumak için öncesinden daha çok çaba sarfetmeleri gerekiyordu, dertleri çoktu; ünlü oyuncuların dertleri sokaklarda rahatsız edilmeden dolaşamamalarıydı ; devlet veya kurum yöneticilerinin derdi ise yerine göz koyanlardan kendini daha doğrusu koltuğunu korumak değil mi?

Giysilerim bu nedenle hiç canlı renklerden seçilmedi. Keza yine vücudumu en güzel şekilde gösteren şıklık da ilgimi çekmedi. İşyeri zorlaması olmasa spor ayakkabıdan başkasını giymem. Daha üst düzey rahat giyinen örneklerdedir aklım, fikrim. İşyerlerinde terlik giyiyor kimi doğu ülkeleri. Kime göre, neye göre işyeri giyim kuralları? Zihin ve ruh yapısı her zaman görünümden daha önemli olmalı bana göre:

-Yarın KBNE firmasına gidiyoruz. Kendinize şık bir şeyler alın. Görünüm önemli, sizin görünümden kaybetmenizi istemem, üstelik firmamızın kaybetmesi demek oluyor. Güzel giyinin.

-Ne gibi mesela? (Çıplak gezmiyoruz herhalde!)

            -Resmi giyinin, ceket mesela, ceketli görmedim ben sizi hiç. Yanılıyor muyum?

-Ceketim yok, sevmiyorum. Şart mı, Müdür Bey?

- Koyu renk olsun, içine de açık renk bir şeyler giyinin. Etrafınızda herkes nasıl görünüyor bir bakın. Bizim hiç spor kıyafetlerle işe geldiğimizi gördünüz mü?

Daha fazla ilerletmedi sohbeti. Ama masasına oturunca, suratının aldığı şekil, dosyaları oradan oraya sert aktarışı, ağzında gevelenen sözler…

-Hayırdır, bir şeye mi sinirlendin sen?

-Ceketin var mı, bana ödünç vereceğin? Mesleğin üniformalı yapıldığını zannediyor içerdeki okul müdürü zihniyetli salak…

-Niye? Takılmıyordu ne zamandır senin kıyafetine. Bunca zamandır, herkes alıştı. Biz işe girerken alınma şartlarından biriydi kıyafet. Hatta oryantasyon eğitiminde resmi iletişim diye kıyafet dersi de verdiler bize. Sorun değil dolabımda var bir tane onu kullanırsın.

-Teşekkürler. Bugünü kurtarmış olurum. Olur değil mi bana? Yarın KBNE ye gidecekmişiz. Almam gerekiyor, seninki ile hallolmazsa.

- Olur, olur. Birlikte gidecekseniz, kendisi için istiyordur. Yanına uymazsın böyle. Kıyafetin devre dışı olduğu çağa geçti dünya ama bizimkiler hâlâ “Nasreddin Hoca” gillerden, ne yaparsın.” Ye kürküm, ye.

Ertesi gün müşteri firmanın kapısındaydılar. Güvenlik es geçilerek yan kapı özel olarak açıldı. VİP karşılama mı, yoksa firmanın rutini mi anlamaya çalışırken asansöre binmişlerdi bile. Asansör kata geldiğinde bir bayan devraldı mihmandarlığı. Teras gibi bir koridordan ilerlediler. Sağa döndüklerinde büyük bir kapı önünde, bir düğmeye bastı görevli. Zil çalmamıştı ama, apartman girişlerinde görüntülü, ses iletimli bir sistem olabileceğini düşünerek sağa sola, yukarıya baktı. Kameraya benzer bir düzenek yoktu. Birden düğme mavi oldu. Görevli usulca kapıyı açarak buyur etti. Tekrar bir odada idiler çalışan üç kişilik masanın ortasında. Her üçü de saygıyla ayağa kalktı. Sadece kapıya yakın olan “hoş geldiniz” dedi.

-Beyefendi müsaitler mi?

-Elbette, buyurun içerdeler.

Müdürü ve şefinin neden bu firmayı bu kadar önemsediklerini anlamıştı. Devasa bir binada idiler. Üç sekreterle çalışan oldukça gösterişli bir odanın, ihtişamlı mobilyaları kendiliğinden bu saygıyı ürettiriyordu.

-Hoş geldiniz, sizi burada gereğince ağırlacağız, umarım memnun kalırsınız. Temsilcimiz çalışmanız için size hazırlanan mekâna iletecek. Sayın müdürüm ve şefim, sizinle burada detayları konuşabiliriz.

Beraber geldikleri çalışanı işaret ediyordu. Tokalaşma faslından sonra geri dönüp onunla tekrar başka bir mekâna yöneldiler. Tekrar asansöre binildi. Kat göstergeleri dışında başka bir panodan yer seçti görevli. Asansörün aşağı mı yukarı mı çıktığını anlamaya çalışıyordu. Aptal algılanmamak için sormaktan imtina etti. Yatay ilerliyor bile olabilirlerdi. Durduklarında açılan kapının önünde başka bir kapı vardı. Dar alanda başka hiçbir giriş yoktu.

Yine bir düğmeye basıldı, bu defa kırmızı olduğunda kapıyı içeriden birisi açtı. Görevli:

- Teşekkür ederim.

- Siz geri döneceksiniz anlaşılan. İşimiz bittiğinde haberiniz olur umarım. Yer bulma özürlüyüm de ben. Binada kaybolabilirim. Yardımınıza ihtiyacım olacak. Görüşmek üzere.

İçeri geçtiğinde firmanın idari işlemlerinin toplandığı, düzenlendiği, arşivlendiği bir bölümde olduğundan şüphesi yoktu. İşleyişi öğrenip, hesap akış şemasını ona göre oluşturacak, belki de birkaç gün burada çalışması gerekecekti. Yanına gelen kişi mütebessim bir yüzle:

-Sizin çalışma odanız en sondaki. Buradaki arkadaşlar her istediğiniz konuda bilgi ve belge vermekte size yardımcı olacaklar. Uyumlu çalışacağımıza şüpheniz olmasın. Buyurun birlikte odaya geçelim.

İlerlediler, koridor ve odalar vardı. Kimi odanın ortasından geçiyorlar, yeni bir salona çıkıyorlardı. En sonda karşılaştıkları kapı kendiliğinden açıldı. Büyük bir çalışma masası, etrafta büyüklü küçüklü ekranlar, bir uzay gemisinin komuta merkezi gibi algılanabilecek bir masa daha vardı.  Odanın her iki tarafında kapıları fark etti.

-Gerçekten çok büyük. Bu kadarına ihtiyacım yoktu. Sadece ortalama bir çalışma masası bana yeter.

- Lütfen oturun, önce bir soluklanın, içecek ne isterdiniz? Sıcak, soğuk, hangisi tercihiniz?

Düğmeye basıp, megafonla veya telefon ile isteyeceğini beklerken sağ taraftaki tezgâha yöneldi adam. Alttan fincanları çıkararak, tezgâha koydu. Duvardan bir aparatı öne çekip doldurmaya başladı. Lüks bir işyerinde olduğu aşikârdı.

-Öncelikle hayırlı olsun demeliyim. Uzun süredir buna hazırlanıyorduk.

-Çok mu boşluk oldu, hesap takiplerinizde. Bu kadar büyük firmada sorundur elbette. Elimizden geldiğince en iyisini yapmaya çalışırız.

Adam, elindeki yarım fincanı kenara bıraktı. Oturduğu yerden hafifçe öne eğilerek ellerini kavuşturdu. Yüzünde garip bir ifade belirdi:

-Siz onları dert etmeyin. Onlar hallolur. Daha mühim işleriniz var. Buradaki her şey size göre yapılandırıldı.

-Böyle sıcak karşılamanız beni rahatlattı ama. Niçin benim için hazırlanmış olsun her şey? Kastettiğiniz firmamız sanırım.

-Hayır siz, sadece size göre. DNA’nız çok özel. Burası sizin için artık. Evinize hoş geldiniz.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...