EVİM NERESİ (6)
GECE GECE
Akşam yemeğindeydim evde. Karmakarışık bir gün geçirmiştim:
- Çok yoğun mu geçti günün, yorgun gibisin.
- Evet anne, müşteri firmaya gittik. Çok gerildim. İnşallah hata yapmadan başarırım.
- Sen yaparsın çocuğum. Okulunda çok başarılıydın.
- Aynı şey değil anne, bu sınavları başarmak gibi değil. Bir hatam çok büyük paralara malolabilir, bu da benim için hiç iyi olmaz.
Annemin işimle ilgili merak ve endişelerini geçiştirmeye çalışırken aklımdan binlerce soru geçiyordu:
- Anne beni kendin doğurmuşsun, zor olmadı mı? Bunu kime anlattıysam inanmıyor.
- Fesüphanallah, onlara ne? Onlar mı bilecek, ben mi? Önceden doktora bu kadar kolay ulaşılıyor muydu? Ambulans mı biliyorduk biz. Baban araba bulmaya gitti, gelene kadar sen doğmuştun bile.
Doğru, takside doğum yapmış bir kadını haberlerde duymuştum. Kendi kendine oluveriyor bazen. Ama ya gündüz firmada duydukları…
- Siz birtakım özellikler yüklenerek gönderildiniz bu dünyaya. DNA yapınız özel dizayn edildi. Bu yapınıza uygun mekan oluşturuldu. Vakit geldiğine artık sizin hazır olduğunuza karar verdik. Şu anda ne kadar şaşkın ve inanması güç geldiğini biliyor, ve anlıyorum. Onun için uyumlanma sürecine rehberlik edeceğiz. Merak etmeyin mükemmel bir sonuç olacak. Bunun kimi işaretlerini yaşıyordunuz zaten. Sadece bir tek yere ait olmadığınızı hissediyordunuz değil mi? Çünkü mekanlar sizin içinizde.
- Anne, ben evlenmeyeceğim, çocuk da yapmayacağım ama evlat edineceğim. İster misin evlatlık bir torun?
- Ne saçmalıyorsun kızım sen? Bu da nedir böyle. Babasız çocuk “piç” olur. Ne diyeceksin etrafa? Hadi iyilik yapıyorum, dersin. Çocuğun günahı ne? Zaten kimsesizmiş, bir de babasız mı büyüteceksin.
- Neden, ben evlatlık olsaydım mesela, zaten büyümüşüm, niye sizi dert edineyim ki?
- He kızım, seni evlatlık aldık. Doğurduğum yedi çocuk yetmedi, bir de etraftan toplayayım dedim. Sen sahiden bugün zorlanmışsın. Saçma sapan şeyler geliyor aklına. Git yat, uyu. Dinlen de sabah işine aklın başında git.
Evlatlık olmadığımı bir kere daha teyit ettim. Ah anneciğim, odama gidiyorum ama, odam beni nerelere götürüyor bir bilsen! Bilgisayarımın başına geçtim. Bir sürü teknoloji gelişmeleri, uzaylıları, zaman yolcularını, uzun ömürlü insanları, ölümsüzleri aklıma ne geldiyse araştırdım. Ama özel olarak insan tasarlanıp, DNA yüklemesi yapılan projeler olduğuna dair bilgi bulamadım. Klonlanmış insan olabilir miyim diye yüzümü fotoğraflayıp eşleştirme programlarında aradım.
Psikolojik sorunlar arasında çoğalmış kişilik bozuklukları en yakın bilgileri içeriyordu. Bunlar beni anlatıyor olabilir, zihnimde farklı bir dünya yaratmış oraya ait bir figürmüş gibi kişilik oluşturuyor olabilirim. Nihayet birbirine geçmiş ip yumağının ucunu bulmuş gibi hissettim. Yatağıma uzandım.
Aynı tempoda ritm sesleri… Diğer tarafıma döndüm, sesler devam ediyor. Sanki çook uzaklarda bir düğünde davul zurna çalıyorlar. Kalktım, perdeyi araladım. Elbette bir şey görmedim. Pencereyi açıp sesleri dinlemeye başladım. Arada mahalleden geçen araba sesi, hafif bir rüzgarın yaprakları hışırdatması, köpek havlamaları… Başka bir ses yoktu. Derin derin temiz havayı çektim içime.
Yatağıma döndüğümde kulaklığımı takıp müzik açtım, uyumaya çalıştım. Belki de daha önce dinlediğim müziklerin kalıntıları beynimde geri geliyor, hatırlamalar olan sesleri canlı olarak duyuyor zannediyordum.
Gözlerim ağırlaştı. Odamda gölgeler, sanki havada süzülüyorlar. Neye benzediklerini görmeye çalışıyorum, yatağımda hareketsizliğimi değiştiremiyorum. Korku yok, ama ölmüş olabileceğimi düşünerek merakla gelişmeleri bekliyorum. Özellikle bir kuyu açılıyor odamda, kuyunun içine karanlık aydınlık birbirini kovalıyor. Anneme seslenmemem gerektiğini biliyorum.
Aniden gözlerimi açıyorum. Odamda duvarda simli bir aydınlık. Kalkıp elimle yokluyorum, pürüzsüz bir yüzey. Kapı açılıyor, annem başını uzatıyor:
- Kızım ses geldi odadan, iyi misin, bir şey mi oldu? Bir yerin mi ağrıyor?
- Hayır anne, kâbus gördüm sanırım, bağırdım mı?
- Hayır, ama inilti gibi sesler geldi. Saat daha üç, yat hadi, yorgunluktan uyuyamadın demek. Yarın nasıl çalışacaksın?
- Eve gelmesem iyi olacak. İşyerinin misafirhanesinde kalırım. Bir hafta sürer. Evden idare ederim dedim ama, çok zor olacak.
Sabah uyandığımda odadaki yer halısının biraz kaydığını farkettim. Düzeltmek için kaldırıp kendime çekerken, zeminde birtakım farklı lekeler olduğunu gördüm. Yuvarlak ve düzenli. Şaşırdım, sonra incelerim deyip, evden ayrıldım. Komşu, bahçesindeydi:
- Kızım sizin evinizde miydi, yan evde mi karanlıkta emin olamadım ama, böyle yanar döner ışıklar vardı sanki. İçerde ambulans var zannedersin. Ben hasta var zannettim, evin içinde olunca şaşırdım.
- Nerede görülüyordu amca, bizim evde olağan dışı bir şey yoktu.
- Belki yandaki komşudaydı.
Amca bizim evi gösteriyordu, ama ben olağandışı bir şey olmadığını söyleyince kendi gördüklerinden şüphelendi, kendisinin aklı ile ilgili yargılarda bulunabilirdim pekâlâ:
- Sizin ev bu değil mi, öteki mi yoksa. Arkadaki evin bahçesinden mi yansıdı emin değilim. Ama bir ışık oyunu oldu.
Gece kâbusum, yerdeki lekeler, duvardaki simler….Zihnimde bir önceki gün söylenenler, ayakkabılarıma yönelik bakışlarım, iki yanımdan akan ağaçlar, insanlar, manzara belli belirsiz…
Tepkiniz nedir?