Felsefe, Hayatın Yolu - Bölüm 10, Anaksagoras
Yaşadığı dönemde cehaletin yok etmeye çalıştığı ancak başaramadığı filozofların ilki; Anaksagoras...
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren cehalet her yerde ve her yüzyılda karşımıza çıkmaktadır. Hatta o öyle sarmal bir döngüdür ki, bir başladı mı dolanmaya çevresindeki her şeyi siler, süpürür, yok eder. Yaşadığı dönemde cehaletin yok etmeye çalıştığı ancak başaramadığı filozoflardan birisi, hatta ilki diyebileceğimiz Anaksagoras’tır. Bugün yolumuz onunla kesişiyor. Anaksagoras’ın başına ne gelmiş peki?
Anaksagoras M.Ö. 500 yılında İyonya’nın Klazomenai şehrinde doğmuş. Klazomenai bugün İzmir Urla’nın sınırları içerisinde bulunuyor. Otuzlu yaşlarının sonlarına doğru Atina’ya yaşamak için gitmiş ve hayatının otuz yılını orada geçirmiş. Döneminin en büyük doğa bilgini olarak Atina’ya bilimi ve felsefeyi getirmiş. Atina’nın soylularından, asker ve devlet adamı olan Perikles ile yakın dost olmuşlar. İşte bu dostluğu onun hayatını kurtarmış. Atina kentlileri alıştıkları, bildikleri şeylerin dışında konuşan bu adamı susturmak için “’Yüksekteki Şeyler’ ile ilgili kuramlar üretmeyi ve tapınmamayı yasaklayan yasa” çıkarmışlar. Onların inanışına göre güneş bir tanrıydı. Oysa ki Anaksagoras güneşin sıcaklıktan kıpkırmızı kesilmiş bir taş ve ayın ise toprak olduğunu söylemekteydi. Bu görüşü sebebiyle yargılanmış ve ona ölüm cezası verilmiş. Anaksagoras, bu olayla tarihte fikirlerinden dolayı ölüm cezasına çarptırılan ilk filozof olma namına sahip olmuş. Neyse ki o, tutsakların tutulduğu yerden Perikles’in yardımıyla çıkarılmış ve böylece idamdan kurtulmuş. İyonya’nın Lampsakos (bugünkü Lapseki’nin olduğu yer) şehrine sürgüne gönderilmiştir.
Ona ölüm cezası verilmesine yol açan görüşleri, düşünceleri, fikirlerinin ayrıntılarına bakalım biraz da.
Anaksagoras’ın felsefesi mistik öğelerden uzak salt bilimsel bir felsefedir. “Doğa Üzerine” adlı eserini düz yazıyla (nesir) kaleme almıştır. Duyu algılarının insanları yanıltmadığını düşünür. Evren hakkındaki görüşleri teleolojiktir, hatta telos düşüncesini felsefeye ilk o getirmiştir. Plüralist bir filozoftur. Monist filozoflar gibi arkenin canlı olduğunu düşünmez, aksine cansız olduğunu ve onu harekete geçirecek bir unsur bulunduğunu düşünür. İşte bu unsura “Nous” (ergi, zihin, akıl) demiştir. Nous evrendeki kaosun kozmosa dönüşmesinin sebebidir. Ona göre insan hayvanların en akıllısıdır çünkü Nous’tan pay alır ve doğa akıllıca kullanabileceği için insana alet olarak ellerini vermiştir.
Anaksagoras’a göre temel madde “Sperma(Tohum)”dır. “Ne kadar nesne varsa o kadar çeşit de sperma var,” der. Ona göre tüm nesneler, her çeşit spermadan oluşur; ancak oranları farklıdır. Hangi çeşit sperma ağır basıyorsa, nesneler o sperma çeşidine göre adlandırılır. Yani onun görüşüne göre; “Her şey her şeyden pay alır. Bununla birlikte her şey sadece bir şey olarak mevcuttur.” Spermayla ilgili bu açıklamaları sanki hücreyi andırıyor değil mi? Boşluk olmadığını, hava kanıtını öne sürerek açıklar. Örnek olarak, şişmiş bir tulumun içinde hava olduğunu verir.
Ayrıca var olma ve yok olma yoktur Anaksagoras’a göre. Var olma spermaların bir araya gelmesi ve yok olma ise dağılması olayıdır. Nesneler başka bir nesneye dönüşemez; sadece değişirler. Bu değişimin nedeni ise nesnenin içerdiği sperma oranlarının değişmesidir; nesneye “Ya yeni spermaların girmesi ya da ayrılmasıdır,” der. Ona göre bu hareketi veya değişimi sağlayan “Nous”tur. Nous’u ise mistik bir unsur olarak görmez. Nous, maddi bir şeydir; bütün nesnelerin en incesi, en arınmışı, yalnız başına olabilen tek madde, diğer tüm nesneleri harekete geçiren madde! Bu harekete geçiş bir amaç doğrultusunda olur.
Nous evrene egemen olan kuvvettir. Başlangıçta spermalar kaos içinde, karışık yığınlar halinde bulunuyorlardı, nesneler yoktu. Sonra Nous bir burgaç hareketi başlattı ve bu hareket her yeri sardı. Benzerleri bir araya toplanıp yeri oluşturdu. Yerin kenarından taşlar boşluğa fırladılar, akkor haline gelip yıldızları oluşturdular. Dünya düzdür, altı hava ile doludur. Depremler ise aşağıdaki havadan çıkan kabarcıklar sonucunda oluşur. Anaksagoras evrene ve dünyaya ilişkin tasavvurunu böyle açıklamış.
“Nasıl bir balçık yığını kendiliğinden bir heykel olamazsa, bunun için nasıl bir heykelcinin çalışıp bu balçık yığınına bir biçim kazandırması gerekirse, bunun gibi, sperma’ların kaosu, kendiliğinden gördüğümüz düzenli, belirli nesnelerin dünyasını meydana getirmiş olamaz. Bunun için, düzenleyici, biçimlendirici bir kuvvet olan Nous’un işe karışması gerekir.”
Nous hareketleri rastgele değil, bir amaç doğrultusunda yapmaktadır. Bu açıklamasıyla Anaksagoras teleolojik açıklamayı felsefeye adapte etmiştir. Teleoloji yani erek bilim evrendeki veya herhangi bir nesnedeki değişimin bir erek, bir amaç doğrultusunda olduğunu ileri sürer.
“Algılarımız bize evreni düzen, ereği olan bir bütün olarak gösterirler; dolayısıyla hareketi sağlayan kuvvet de, düzenleyen bir ereğe (telos) göre oluşturan bir kuvvet olacaktır.”
Ben de buradan esinlenerek diyebilirim ki “Felsefe, Hayatın Yolu” yazı serisi de esasında ereksellik taşıyor. Rastgele üst üste yazılmış bölümler değildir. Amaç felsefe tarihi boyunca birbirine eklenen düşüncelerin bizi nereye götürdüğünü ve götürebileceğini keşfetmek.
Tepkiniz nedir?