GERÇEK YAS

Öykü

Şubat 22, 2025 - 13:35
 0
GERÇEK YAS

Yüzünün nuru gitmiş. Işıl ışıl parlardı, sana bakan bir daha bakmak, bu aydınlığın sırrını çözmek isterdi. Uzun uzun bakardı. Çipil yangın parlak koyu gözlerin, öyle bir iz bırakırdı ki insanda, iri gözler, badem gözler, eşek gözler tahtından olurdu. Mim dudaklarının bir fevkaladeliği yoktu. Yemek için bulunan deliğin etrafında alelade sıralanmış incecik et yığını…Ama o kulaklara doğru çekildi mi başka bir manzaraya bürünür, etrafta sevimli ne varsa kıvılcımı olur herşeyi sempatik görmeye başlardınız: Bugün sevmediğiniz kıyafete mecbur mu oldunuz, o kıyafet sizin mutluluk uğurunuz olurdu. Alışveriş için gelirken uğradığınız dükkan sahibine sinir mi oldunuz, samimiyetinden size öyle davranmış olurdu. Yola bank kenarına atılmış çöpleri yeniden görünce dellendeniz mi gençlere, biri bahsetmemiş bilmiyorlar, eğer bilseler tövbe bir daha yerleri kirletmezler diye onlarla bir daha karşılaştığınızda konuşacağınıza dair beyninizi plan yaparken bulurdunuz.

Kayınvalidesi vefat etmiş. Yas ile insan, bu hale gelmez. Öncesi vardır mutlak.

“Sahi pek mi değişmişim diye soruyor. Eh, zaman geçti,  yaşlandık. Evlatlar kocaman oldu. İnsan gençliği gibi olur mu?” diyor.

Nurdane kaynanası.

Yazılmaya değer hayatın olsun demiş Tolstoy, yüzünün ışığını söndüren hangi hayatı yaşadın ki, nurunu kaybettin? Bütün yüzler zamanın mengenesinde suyunu kaybedip tatsız kuru bir hal alıyor. Özene bezene seçilip eve evlatlık alınan bir bebe gibi karşılanmıştı gelin olduğunda. Topu topu iki evladı vardı Nurdane’nin. İlk göz ağrısına yakışır bir gelin bulduğuna yüreği mutmaindi. O öyle hevesle yapmıştı ki düğün derneğini, yanında eşe dosta tanıştırmak için gezdirirken öylece onun istediği gibi sevdik gelinini. İlk torun sahibi oluşundaki sorunlar hiç dışarı sızdırılmadı. Sırt üstü yatırdı seni doğum yapma anına kadar elleriyle besledi, baktı. Allah’tan bu da diyordu. Herkesin aynı olmuyor. Sağlıkla doğsun da başka bir şey dilemem.

İlk evlat kız. Baba tarafına mı benziyor? Tombiş. Yaşıtlarından biraz yavaş öğrendiğini bilmek istemiyorlar. Aynı yaşta çocuk sahibi olanlar bunu net görüyor. Üzülmek bir yana ayrı bir kıymet verdi Nurdane. Yakın aile de öyle. İkinci erkek. Onun doğum serüveni ilki kadar zor olmadı. Nasıl mutlular. Bir üçüncü kız yine. Torunlar en değerlisi.

Nurdane gözü az gördüğünde gittiği doktordan iki sene kurtulamadı. Yanlış yapılan katarakt ameliyatı ile gözünü kaybetti. Ruhunu da. Kader deyip geçemedi, elini eteğini her şeyden çekti. Evinin her tarafını dolduran saksı çiçeklerini bile ihmal etti. Sonra titiz ev kadını, temizliği boşladı. Sonra acıkmamaya, yemek yememeye ve yemek yapmamaya başladı. Namazı bıraktı, niyazı değil. Gün boyu yatakta iken, etrafı seferber oldu. Önce tatlılıkla söylediler. Sonra kızgınlıkla.

Yere göğe koyamadığı gelini sabah akşam söylenmeye başladı:

“Gelin olduğum bir günden beri hizmetindeyim. Yoruldum artık. Felçli değil. İnsan bu kadar gayretsiz olur mu? Hasta değil, eli, ayağı tutuyor. Tembellik yapıyor. Dermanım yok deyip sürekli yatıyor. Ben de beş nüfusum. Aşağı yukarı iki ev idare etmekten takatim kalmadı. İşe de gidiyorum artık. Emekli ücreti yetmiyor. Diğeri zaten dükkan var diye uğradığı, arayıp sorduğu yok. Kız kardeşleri çıkmazdı evimizden, onlar da elini çekti. Çaresiz kaldık. Bakıcı tuttuk. Hiç değilse yanında biri var. İhtiyaçlari görülüyor.”

Dokuz günlük yoğun bakım sonrası vefat etmesi memnun etmişti onları, ama öyle söylenmezdi. Felç geçirip hastaneye götürüldüğünde bir de öyle kalsaydı, ne fena olurdu. Kendisine de zor, bakana da klişeleri sarfedildi her gelen ağızdan. Tesettürü siyah feracesiyle ortalığı koordine ediyordu gelin.  ”Oğlum sen gel bari, baban orada kalsın. Burada da erkek lazım. Gelen giden oluyor. Hepsine ben yetişemem ki. Çay alın lütfen, hava soğuk, sıcak sıcak içiniz ısınır.” Bir davet günü gibi.

Yüzün solmuş. Aşağı doğru çekilmekte her şey. Kaşlar ile gözler birleşmiş, nefret akıtıyor. Dudaklar yukarı aşağı sürekli oynuyor, etrafında çukura doğru çizgileriyle birlikte. Herkese aynı mesafe, aynı donuk bakış. Görevi gereği sağa sola yeldirmeler. Hayat işte. Nurdane Hanım’a helallik vermek borcum, ama başka bir şeyi de kaybetmek daha acı geldi. Hakikaten yastayım.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...