İÇGÜDÜ
O gün Ahmet’in annesi ve babası tarlaya gitmişti, Ahmet de küçük kardeşiyle birlikte, evlerine yakın merada hayvanların başında çobanlık yapıyordu. Bir taraftan da üniversite sınavına hazırlık için ders çalışması gerektiğini düşünüyordu. Bu sene dershaneye gitmemişti. Lise son sınıfta girdiği sınavdan başarısız olunca, kendi olanaklarıyla sınava çalışıp üniversiteyi kazanmak istiyordu.
Annesi ve babası daha çok hayvan yetiştiriciliği ile evin geçimini temin ediyordu. Dededen kalma birkaç dönümlük arazinin büyük çoğunluğunda, hayvanların yem ihtiyacını karşılamak için, yem bitkisi yetiştiriciliği yapıyorlardı. Ahmet, her ne kadar çiftçilik konusunda annesine ve babasına yardımcı olsa da artık bir an önce mesleğini eline alarak kendi parasını kazanmak istiyordu. Dershaneye gitmek istememesinin nedeni de artık ailesine maddi olarak yük olmama düşüncesiydi.
Ahmet çiftçilik konusunda annesine ve babasına yardım ettiği zamanların dışında üniversite sınavına hazırlanıyordu. Ancak, üniversitede hangi bölümü seçeceği kafasında henüz netleşmemişti. Birkaç meslek üzerinde duruyordu. Fakat üzerinde yoğunlaşacağı, hayatının önemli bir parçasını oluşturacak olan mesleğini belirleyememişti. Bu düşünce Ahmet’in beynini meşgul ettiği anlarda ders çalışma şevki de gidiyordu.
Hayvanların başında bekliyorken dayanamadı ve hayvanların sakince otladığı bir anda, bir saat de olsa ders çalışırım diyerek evinin yolunu tuttu. Evde ders çalışmaya başlayalı yarım saat olmamıştı ki kapının önünden, çocuk sesleriyle karışık, koşturma sesleri duydu. Ses, adeta atların toynaklarından geliyor gibiydi. Merakla dış kapıya doğru yöneldi.Sanki hipodromda at koşusu izlemeye gidiyordu. Bu sırada sert bir şekilde, alacaklı gibi, kapıya vuruluyordu. Kapıyı açtığında, sekiz yaşındaki kardeşi Mehmet, ağlıyor vaziyette direk kendisine sarılmıştı. Bir taraftan kardeşine ne olduğunu soruyor, bir taraftan da etrafta olana, bitene bakarak durumu çözmeye çalışıyordu Ahmet. Karşılaştığı manzara sonrasında içi acımıştı. 7-8 yaşlarındaki birkaç çocuk, büyükbaş hayvanların peşinden koşarak onları taşlıyorlardı. Koşan hayvanlardan yedi tanesi sığır, bir tanesi de buzağıydı.
Ahmetlerin karşısındaki evin avlusunu çevreleyen tel çitlerinin bir kısmı yere doğru boylu boyunca uzanmıştı. Sürü içerisindeki buzağı, dişi sığırla birlikte yan yana bayır aşağı koşuyorlardı. Tam Ahmetlerin evinin önüne geldiklerinde buzağı yere doğru uzanmış tellerden geçerek avlunun içerisine girmiş, dişi sığır ise avlunun dışında, yol tarafında kalmıştı. Bir taraftan buzağı çitlerin dışına çıkabilmek için yol arıyor, diğer tarafta annesi çitlerin dışında, yavrusunun bulunduğu yerden çıkabilmesini bekliyordu. Bu sırada çocuklar hayvanları taşlamaya devam ediyorlardı. Çocukların taş atması nedeniyle buzağı yukarı doğru gidemediğinden, yere yatmış tel çitlerin bulunduğu kısımdan tekrar dışarı çıkamıyordu. Dişi sığır da çocukların attığı taşlardan nasibini almasına, sürüdeki diğer hayvanların o bölgeden uzaklaşmış olmasına rağmen, yavrusunu bırakıp, bulunduğu ortamdan, annelik içgüdüsünün verdiği duyguyla uzaklaşamıyordu.
Bu duruma Ahmet çok içerlemişti. Adeta sinir katsayısı yükselmişti. Birden çocuklara ‘Durun! Hayvanlara taş atmayı bırakın,’ diye bağırdı. Ardından buzağının yere düşmüş olduğunun farkına vardı. Çocuklardan biri ‘bizim bahçeye girdikleri için kovalıyoruz onları,’ diyerek Ahmet’e karşılık verdi. Hem çocuğun bu cevabı, hem de buzağının durumu nedeniyle Ahmet daha fazla çileden çıkmıştı. Fiziki güç kullanmamak için kendisini zor tutuyordu. Çünkü karşısındakilerin de çocuk olduğunun farkındaydı. Ahmet ses tonunu biraz daha yükselterek; ‘bunun için hayvanları taşlamanız mı gerekiyor. Yazık değil mi? Dilsiz, derdini anlatamayan bu canlılara yaptıklarınız hiç hoş değil,’ dedi. Ahmet’in bu tepkisine, çocuklar kayıtsız kalmadı. Hayvanları taşlamayı bırakarak, bulundukları bölgeden hızla uzaklaştılar.
Bu sırada, yetişkin bir insan gibi, anne sığır da yavrusunun başında üzgün bir ifadeyle bekliyordu. Konuşabilse kim bilir neler söyleyecekti, bu yapılanlara karşı. Diğer taraftan, buzağı doğrulmaya çalışıyordu ancak beceremiyordu. Çocukların attığı taşlardan biri ayağına isabet etmişti.
Ahmet buzağıyı kucaklayarak, alelacele, veteriner kliniğinin yolunu tutmuştu. Yaşadıkları yer Anadolu’da küçük bir ilçe olduğundan klinik de evlerine yakındı. Birkaç dakikada kliniğe vardığında nefes nefese kalmıştı. Bir müddet soluklandıktan sonra durumu veteriner Hakan’a anlattı. Veteriner Hakan ilk müdahalede buzağının ayağında herhangi bir kırık olmamakla birlikte oldukça fazla incinme olduğunu tespit etmişti. Gerekli işlemlerin ardından buzağı yavaşça doğruldu. Buzağının, eskisine nazaran, durumunun iyi olduğunu görünce Ahmet’in de keyfi yerine gelmişti. Ardından Hakan, buzağı için yapılması ve dikkat edilmesi gereken hususları Ahmet’e detaylıca anlattı.
Artık, buzağı ayağının üzerine basabiliyordu. Ancak Ahmet, yine de buzağıya kıyamadı ve onu kucaklayarak annesinin ve sürünün diğer bireylerinin olduğu yere götürdü. Anne sığır, yavrusunu görünce direk onun yanına gitti ve yavrusuyla koklaştılar.
Yaşanılan bu olayın ardından Ahmet’in kafasında üniversitede seçeceği bölüm netleşti: Veteriner Hekimlik. Böylelikle, hem sevdiği canlılarla ilgilenerek yaptığı meslekten zevk alacak, hem de başıboş sokak hayvanlarıyla daha bilinçli bir şekilde ilgilenebilecekti. Mesleğinin sağladığı olanaklarla, hayvanları, hem maddi, hem de manevi yönden koruyabileceğini düşünüyordu. Ahmet, kendi içerisinde hissettiklerine bağlı olarak aldığı bu kararla, ömür boyunca kendisini mutlu edeceğini düşündüğü mesleği bulmuştu artık.
Bütün bu duygu ve düşünceler Ahmet’i daha fazla hırslandırmıştı. Çünkü hedefini belirlediğinden gideceği noktanın bilincindeydi. Tüm gayretini de o hedef istikametinde yapıyordu artık.
Aylar sonra Ahmet gayretinin meyvesini toplamaya başlamıştı. Hazırlandığı sınavdan istediği puanı alabilmiş olup, istediği üniversitede, istediği bölüm olan veteriner hekimliği okuyabilecekti artık. Bu başarısından önemli ders çıkararak, hangi iş olursa olsun, hedefini kafasında netleştirdikten sonra yapılması gereken işe başlaması gerektiğini öğrenmişti.
Tepkiniz nedir?