Kadrajdaki Dünyalar | 27. Kare: Hatıralar Kamerası

Kadrajdaki Dünyalar'ın 27. Bölümü | Çocukluğundan beri fotoğrafçılıkla uğraşan ve bu alanda lisans eğitimi alan Göksel'in çektiği fotoğrafları paylaştığı "kadrajdakidunyalar" isimli bir sosyal medya hesabı vardır. Genç fotoğrafçı bir gün fotoğraf çekimi için gittiği Kadıköy'de eve dönmeden önce bir kafeye oturur, bu kafede sahne alan gencin fotoğraflarını çeker ve sonrasında bir tanesini hesabında paylaşmaya karar verir. Fotoğrafı paylaştığı günün akşamında mesaj kutusuna düşen bir mesaj her şeyi değiştirmek üzeredir.

Nisan 25, 2023 - 13:20
Nisan 25, 2023 - 13:20
 0
Kadrajdaki Dünyalar | 27. Kare: Hatıralar Kamerası

Bölüm Fotoğrafı: Ena Marinkovic

Doğum günü sabahı 11’e doğru uyanan Göksel, bir süre yatakta uzanmaya devam edip ayılmayı bekledi. Gece geç yatmıştı. Gecesi birkaç arkadaşının doğum günü mesajlarına cevap vermekle ve onlarla sohbet etmekle geçmişti. Bu yüzden hafta içi erken uyanmaya alışkın olsa da bugün normalden daha geç bir saatte kalkmıştı.

Genç kadın yataktan kalkıp gerindi ve komodininin üzerindeki cam matarasındaki sudan büyük bir yudum içti. İşte bu iyi gelmişti.

Telefonunu alan Göksel odasından çıktı ve mutfağa yürürken internete bağlandı. Sınıfından iki arkadaşı doğum günü için mesaj atmıştı. Göksel’i okulda göremeyince mesaj atmayı tercih etmişlerdi. Göksel onlara teşekkür mesajı attıktan sonra bir yumurtayı haşlanması için büyük bir cezveye koydu ve ocağı açtı.

Tezgâha yaslanmıştı ki telefonu çalmaya başladı. Arayan Gökhan’dı.

“Efendim?” diye açtı telefonu Göksel. Sesi uyku mahmuruydu.

“Günaydın balım,” dedi Gökhan’ın onun aksine çoktan uyandığını belli eden dinç sesi. “Sesin yeni uyandığını söylüyor.”

“Doğru söylüyor. Gece geç yatınca ancak uyanabildim.”

“Doğum günü mesajlarına mı cevap verdin?”

“Evet, arkadaşlarımla da biraz sohbet ettik.”

“İyi yapmışsın. Şimdi ne yapıyorsun?”

“Haşlanması için yumurta koydum, elimi yüzümü yıkadıktan sonra da kahvaltının geri kalanını hazırlayacağım.”

“Doğum günün için kendine mükellef bir kahvaltı hazırla.”

“Planlarım o yönde. Sen ne yapıyorsun?”

“Birkaç işim var, çalışıyorum.”

Göksel gülümserken telefonun ucundaki Gökhan da gülümsedi.

“Kolay gelsin,” dedi Göksel gülümsemeye devam ederken. “Kendini çok yorma.”

“Yormam,” diyen Gökhan sırıttı. “Sadece yaptığım işin elimden gelenin en iyisi olduğuna dikkat ediyorum, o kadar.”

“Şu an yaptığın işte de en iyisini yapacağından eminim.”

“Ben de öyle umuyorum. Artık yirmi ikisin ha?”

“Yirmi ikiyim.”

“Benimle girdiğin ilk yeni yaşın ama sonuncusu olmayacak. Yılları birlikte devireceğiz.”

“Bu bir evlenme teklifi mi?”

Gökhan bir kahkaha patlattığında Göksel de kıkırdadı.

“Yo,” dedi Gökhan kelimenin sonunu biraz uzatarak. “Teklif değil, gerçekler. Ben sana olacağı söylüyorum.”

“Epey iddialısın,” dedi Göksel. “Bunu sevdim. Yılları birlikte devirme düşüncesini de öyle.”

“Sevilmeyecek gibi mi ki?”

“Değil.”

“Göksel?”

“Efendim?”

“İyi ki doğmuşsun. Bu her doğum gününde söylenen ve bir noktada sıradanlaşan iyi ki’lerden biri değil. Kalbimin en derinlerinden gelen bir iyi ki. İyi ki doğmuşsun, iyi ki karşıma çıkmışsın ve iyi ki hayatıma girmişsin. Birlikte geçireceğimiz nice güzel senelerimiz olsun. Güzel, mutlu, huzurlu, eğlenceli, bol kahkahalı senelerimiz olsun.”

“Ne güzel bir dilek,” diyen Göksel genişçe gülümsüyordu. “Teşekkür ederim sevgilim, seni seviyorum ve seninle yeni güzel hatıralar biriktirmek için sabırsızlanıyorum.”

“Ben de seni seviyorum, çok seviyorum. Galeriye benzettiğin hafızamı seninle olan karelerle doldurmayı iple çekiyorum.”

“Hiçbir zaman eskimeyecek kareler.”

“Hiçbir zaman. Hadi elini yüzünü yıkayıp kahvaltını et, ben de işlerime devam edeyim. Yine haberleşiriz.”

“Tamam hayatım. Sana kolay gelsin.”

“Teşekkür ederim güzelim. Sana da afiyet olsun.”

“Teşekkürler. Görüşürüz.”

Göksel telefonu kapattıktan sonra kendi kendine güldü.

“Acaba nereden fırlayacaksın?” diye mırıldandı genç kadın. “Merakla bekliyorum.”

Göksel elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltısını hazırladı ve afiyetle yedi. Kahvaltıdan sonra Ahsen’i arayan genç kadın arkadaşıyla konuştu.

“Doğum günü kızı,” dedi Ahsen neşeli bir sesle. “N’aber?”

“Doğum günü kızının en yakın arkadaşı,” diye karşılık verdi Göksel de canlı bir sesle. “İyiyim, senden ne haber? Ne yapıyorsun?”

“Ben de iyiyim bebeğim. Görüşmemiz için hazırlanıyorum, makyajımı yapmaya geçecektim. Sen ne yapıyorsun?”

“Epey hızlısın. Ben de saçlarımı yapmaya başlayacağım, öncesinde seni arayayım dedim.”

“Ne yapacaksın?”

“Düzleştireceğim. Hep doğal kullanıyorum, bugün değişiklik olsun.”

“İyi düşünmüşsün. Sana düz saç da yakışıyor zaten, güzel olur.”

“Teşekkür ederim güzelim. Sen ne yaptın?”

“Geceden sarıp yatmıştım, onları açacağım.”

“Bugün ben düz, sen dalgalı takılıyorsun. Rolleri değiştirdik.”

“Arada değişiklik iyidir. İkimizin de yapacak bir sürü işi var, kapatalım da hazırlanalım. İşin bitmeye yakın haber edersin, ben de ederim.”

“Tamam bebeğim. Görüşürüz.”

Göksel telefonu kapattıktan sonra saçlarını düzleştirdi, biraz göğüs dekoltesi olan yakası açık siyah uzun kollu elbisesini giydi ve makyajını yaptı. Gözlerine eyeliner çeken genç kadın dudaklarına da Gökhan’ın önerisiyle kırmızı ruj sürdü. Gümüş renkli Güneş kolyesi gerdanını süslerken parmaklarına da üç tane yüzük taktı. Neredeyse hazır olduğuna dair Ahsen’e mesaj attığında Ahsen de birkaç dakika içinde kendisinin de hazır olduğunu yazdı. Çıkmaya karar verdiler. Göksel önce güneye sürüp Ahsen’i evinden alacaktı, ardından beraber Beşiktaş’a geçeceklerdi.

Göksel evden çıkmadan önce annesiyle konuşup ona haber verdi.

“Merhaba sultanım,” dedi Göksel. “Ben evden çıkıyorum, haberin olsun. Dün dediğim gibi önce Ahsen’i alacağım, sonra beraber Beşiktaş’a gideceğiz.”

“Tamam bebeğim,” dedi Güzin. “Arabayı dikkatli sür ve kendine de dikkat et. Akşama görüşürüz.”

“Ederim canım benim. Çok öpüyorum, akşama görüşürüz.”

“Ben de öpüyorum güzel kızım. İyi eğlenceler.”

“Teşekkür ederim.”

Göksel annesiyle de konuştuktan sonra evden ayrıldı ve Ahsen’i almak için genç kadının oturduğu mahalleye sürdü. Mahalle arasından gittiği için Ahsen’in evine kısa sürede vardı. Ahsen onu binanın önünde bekliyordu.

“Selam bebek,” dedi ön koltuğa oturan Ahsen. “Bu ne güzellik böyle? Gözlerimi kamaştırdın.”

“Ben de senin için aynısını düşünüyorum,” dedi Göksel gülümseyerek. İki arkadaş yanaktan öpüştüler. “İkimiz de bu özel gün için incelikle hazırlanmışız.”

“Elbette hazırlanacağız. Sen doğum günü kızısın, ben de en yakın arkadaşın olarak bugün için süslenip püslendim.” Tırnaklarını gösterdi. Elbisesiyle uyumlu olarak bordo oje sürmüştü. “Ojelerim nasıl?”

“Rengine bayıldım. Markasıyla numarasını at.”

“Oldu bil.”

Göksel gaza bastı ve ikili kuzeye, Beşiktaş’a doğru yol almaya başladı. Sabah ve akşam vakitleri korkunç bir trafik oluyordu ama ara saatte oldukları için yollar açıktı. Yol boyunca müzik dinleyip sohbet ettiler.

“Okulu da astık,” dedi Ahsen. “Bizim gibi çalışkan öğrencilerden beklenmeyecek bir hareket.”

“Geçerli bir sebebimiz var,” dedi Göksel gülerek. “Ben Akınlardan sen de Şevval’den gelişmeleri öğrenirsin.”

“Öyle yaparız.”

Gidecekleri mekâna vardılar. Göksel arabayı işletmenin yanındaki binanın önüne park ettiğinde iki arkadaş araçtan indi.

“Buz gibi,” dedi Ahsen kabanına sarılarak. “Hadi içeri geçelim.”

“Aralıktayız, normal,” diyen Göksel göğe baktı. Günlerden 6 Aralık’tı, hava çok soğuktu ama gökyüzü masmaviydi, Güneş pek ısıtmıyordu ama bu masmavi gökte parlıyordu. “Ama hava çok güzel.”

“Doğduğun gün gibi,” dedi Ahsen genişçe gülümseyip. Onun koluna girdi. “İsmini gökten alan senin doğum gününde de böyle bir hava beklerdim.”

“Güzel bir denk geliş oldu.”

Kapının önüne geldiklerinde Ahsen geçmesi için Göksel’e öncelik verdi.

“Doğum günü kızı önden,” dedi genç kadın gülümseyerek. “Buyurun hanımefendi.”

“Çok naziksiniz Ahsen Hanım,” diyen Göksel de gülümsüyordu. “Sizi seviyorum.”

“Ben de sizi seviyorum.”

Göksel içeri girip birkaç adım atmıştı ki arkasından ona yaklaşan biri ellerini genç kadının gözlerine yerleştirdi ve onu kendine çekti. Göksel bir saniyeliğine irkilse de bu yumuşak elleri ve ferah parfüm kokusunu hemen tanıdı ve genişçe gülümsedi.

“Hay aksi,” dedi genç kadın sahte bir üzüntüyle. “Gözlerimi kapatan bu kişi kim ola ki? Hiçbir fikrim yok. Bu yumuşak elleri, ferah parfüm kokusunu hiç tanımıyorum. Çevremde arkamdan iş çevirecek birisi de hiç yok.”

“Sürpriz,” diye fısıldadı Gökhan onun kulağına ve boynunu öptü. Göksel’in dün yaptırdığı sol anahtarı dövmesinin üzerini öptü. “Hoş geldin bal peteğim, biz de seni bekliyorduk.”

“Siz kimsiniz?”

Gökhan, Göksel’in gözlerindeki ellerini çekince Göksel mekânın içinde tanıdık yüzler gördü. Bir konfeti patladı, hemen ardından hepsi bir ağızdan, “İyi ki doğdun Göksel,” diye şarkı söylemeye başladılar.

Göksel’in en yakın çevresi buradaydı: Gökhan, Ahsen, Sinem, Akın ve Şevval.

“Bu ekibi sen mi topladın?” diye sordu Göksel şaşkınlık içinde erkek arkadaşına bakarak. “Hepsiyle iletişime mi geçtin? Nasıl?”

“Sosyal medya denilen nimetten faydalandım,” dedi Gökhan gülümseyerek. “Hepsiyle konuşup bugün için hepsini organize ettim. Doğum gününü en yakın arkadaşlarınla geçirmeni istedim. İyi yapmış mıyım?”

“Bir de soruyor musun? Çok iyi yapmışsın bir tanem. Teşekkür ederim.”

Göksel, Sinem’in elinde bir doğum günü pastasıyla kendisine yaklaştığını fark edince dikkatini ona verdi. Hemen arkadaki Akın da video çekmeye başlamıştı bile.

“Doğum günün kutlu olsun Gök,” dedi Sinem gülümseyerek. “Sevdiğin insanlarla geçireceğin nice güzel doğum günlerin olsun. Hadi bir dilek tut da mumları söndür.”

“Hepinize çok teşekkür ederim,” dedi Göksel. Duygulanan genç kadının mavi gözleri parlıyordu. “İyi ki buradasınız. Hep burada, yanımda olun. Başka bir dileğim yok.”

Göksel mumları söndürünce hepsi birden onu alkışladı.

“Gel bakalım buraya,” dedi Gökhan. “Sana şöyle sıkı sıkıya sarılayım sarı civcivim.”

Gökhan, Göksel’i kollarının arasına aldığında genç kadın yanağını onun yanağına yasladı ve gözlerini huzurla kapattı.

“Doğum günün kutlu olsun,” diye fısıldadı Gökhan onun kulağına. “Bugün gökyüzü doğduğun gün olduğu gibi masmavi, umarım ki tüm hayatın da böyle masmavi ve bulutsuz olur. İyi ki doğdun, iyi ki karşıma çıktın, iyi ki hayatımdasın; seni çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum,” dedi onun saçlarını okşayan Göksel. “İyi ki doğmuşum yoksa seninle ve şu an burada olan herkesle nasıl tanışacaktım? İyi ki varsınız, hep var olun.”

“Baktığın her yerde olacağım, söz veriyorum.”

Göksel biraz geriye çıktı ve onu öptü. İkisi öpüşürken diğerleri birbirine bakıp gülümsedi.

“Bugün her zamankinden fazla göz kamaştırıyorsun,” dedi onun yüzüne bakan Gökhan. “Ruj önerimi dinlemişsin.”

“Denemek için sürdüm ama hoşuma gidince kalmasına karar verdim,” diye cevapladı Göksel. “Öneri için teşekkürler.”

“Ne demek.”

Gökhan’ın kollarının arasından çıkan Göksel diğer arkadaşlarına da tek tek sarıldı.

“Doğum günün kutlu olsun civcivim,” dedi ona sıkı sıkıya sarılan Sinem. “İyi ki doğmuşsun. Seni çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum SiSi,” dedi onun sırtını sıvazlayan Göksel. “Çok teşekkür ederim.”

“Prenses,” dedi Şevval gülümseyerek. “Gerçek bir doğum günü kızı olmuşsun, muhteşem görünüyorsun.”

“Teşekkür ederim,” dedi Göksel. “Sen de çok güzel olmuşsun.”

İki arkadaş sıkıca sarıldı.

“İyi ki doğdun Gök,” dedi Şevval. “Sevdiklerinle beraber geçireceğin sağlıklı, huzurlu, mutlu bir sene olur umarım.”

“Çok teşekkür ederim bebeğim,” dedi Göksel kollarını sıkarak. “Hep beraber nice güzel senelerimiz olsun.”

Göksel son olarak Akın’la da sarıldı.

“Hiçbir şey çaktırmadık, kabul et,” dedi kollarını onun beline saran Akın. “Hiçbir şey anlamadın.”

“Anlamadım gerçekten,” dedi Göksel gülerek. “İkinize de helal olsun.”

“Doğum günün kutlu olsun Gök. Beraber geçireceğimiz nice güzel senelerimiz olsun. Umarım kalbinden ne geçiyorsa, ne diliyorsan onu elde ettiğin bir yaş olur.”

“Teşekkür ederim canım benim. Sizlerin yanımda olması en büyük dileğim.”

“Biz her zaman buradayız, hiç şüphen olmasın.”

“Eksik olmayın.”

“Gel bir daha sarılayım sana,” dedi Ahsen kollarını iki yana açarak. “Birlikte kutladığımız kaçıncı doğum günün bilmiyorum ama kalanları da beraber kutlayacağımızı biliyorum. İyi ki doğmuşsun canımın içi, biricik dostum, sarı civcivim.”

“Seni yerim,” diyen Göksel ona sıkı sıkıya sarıldı. “Seni çok ama çok seviyorum güzelim benim, teşekkür ederim.”

“Ben de seni çok seviyorum.”

Göksel arkadaşlarıyla sarılırken, Gökhan onu gülümseyerek izledi. Genç kadının en yakın arkadaşlarının olduğu bir kutlama hazırlama fikri gerçekten iyi bir fikirdi, bunu şu an açıkça görüyordu. Göksel çok mutlu görünüyordu ve eğer Göksel mutluysa o daha çok mutluydu.

“Hadi masaya geçelim,” dedi Göksel. “Anlaşılan köşedeki şu masada oturuyoruz.”

“Aynen öyle,” diyen Gökhan onun yanına geldi ve belini kavradı. “Oturalım.”

Gençler masaya otururken bir garson da pastayı kesmek ve sonrasında servis etmek için götürdü. Göksel kabanını çıkarınca Gökhan kabanını aldı ve hemen arkadaki vestiyere astı.

“Büyüleyici görünüyorsun,” dedi onun kulağına eğilen Gökhan. “Çok zarifsin.”

“Sen de muhteşem olmuşsun,” dedi Göksel ona dönerek. İkilinin yüzleri arasında sadece birkaç santimetre vardı. “Gömlek giydiğin epey nadir görülen ama görüldüğünde insanı etkileyen bir olay. Çok yakışmış.”

“Senin için giydim,” dedi Gökhan mavi gömleğinin yakasını düzeltirken. Altına da düz paça siyah kotunu giymişti. “Bu özel gün için özel olarak hazırlandım.”

“Sana bu kadar yakın durunca seni öpmek için can atıyorum, en iyisi uzaklaşayım.”

“Baş başa kalacağımız bir ortam illa olur.”

“Olsun.”

Gökhan onun şakağına bir öpücük kondurduktan sonra koltukta yanına oturdu.

“Hepiniz bir olup benden gizli doğum günü kutlaması hazırladınız demek,” dedi Göksel onlara bakarak. “Gökhan’ın bir şeyler çevirdiğini anlamıştım ama işin içine sizleri katacağına ihtimal vermemiştim. Tek başına bir yerlerden fırlayacağını düşünüyordum.”

“İlk olarak Sinem’le iletişime geçtim,” dedi Gökhan. “Senin yakın arkadaşlarının olduğu bir kutlama fikrini sevdi ve Akın’a söyledi, Akın da kabul etti. Sonrasında Ahsen’le iletişime geçtim, o da bu fikri çok sevdi ve kabul etti; Şevval de plana seve seve dahil oldu ve işte hepimiz buradayız.”

“Organize olma özelliğinize hayran kaldım,” dedi Göksel dürüstçe. “Akın ve Sinem beni en çok siz şaşırttınız, neredeyse her gün beraberiz ama hiçbir şey çaktırmadınız. Ne zamandır iletişim hâlindesiniz?”

“Gökhan’la tanıştıktan birkaç gün sonrasıydı,” dedi Sinem. “Bizi de plana dahil etmek için tanışmayı beklemiş. Tanıştıktan sonra bizimle iletişime geçti.”

“WhatsApp grubu kurduk,” dedi Akın gülerek. “Gökhan’a da söyledim, inanılmaz bir organize etme yeteneği var. Kısa süre içerisinde bizi bir araya getirmekten tut da doğum günü pastasına kadar her şeyi halletti.”

“Öyledir benim sevgilim,” diyen Göksel gülümseyerek erkek arkadaşına baktı ve onun yanağını öptü. “Doğum günümde en sevdiğim insanlarla bir arada olmak çok güzel, hepinize tekrardan çok teşekkür ederim.”

“Bu özel gününde elbette yanında olacağız,” dedi Şevval. “Gökhan hepimizi bir araya getirerek çok iyi yaptı. Açıkçası sevgilin var diye onunla kutlarsın sanmıştım ama Gökhan sağ olsun kutlamaya bizi de dahil etti.”

“Biz baş başa geçirecek zaman buluyoruz,” dedi Gökhan. “Böyle bir günde insan etrafında sevdiği kişilerin olmasını istiyor. Zaten daha dün beraberdik, Göksel dövme yaptırdı.”

“Fotoğraf makinesi,” dedi Akın gülümseyerek. Göksel dün ona dövmenin fotoğrafını atmıştı. “Uzun kollu da giymişsin ama kolunu sıyırıp gösterirsin.”

“Şimdi göstereyim,” diyen Göksel elbisesinin kolunu sıyırdı ve sağ kolunun içine yaptırdığı dövmeyi ortaya çıkardı. “İşte huzurlarınızda benim için dünyalar kadar anlam ifade eden o alet ve dövmesi.”

Masadakiler Göksel’e yaklaştı ve genç kadının dövmesini yakından inceledi. Bu esnada hepsinden beğendiğini gösteren sesler çıktı.

“Çok iyi,” dedi Şevval. “Kime yaptırdın?”

“Gökhan’ın dövme sanatçısı bir arkadaşı var, ona yaptırdım,” diye cevapladı Göksel. “Gerçekten de muhteşem iş çıkardı.”

“Kusursuz,” dedi Akın. “İşçiliği çok üst düzey. Kaç yaşında?”

“Yirmi altı. Henüz çok genç ama işinde çok başarılı.”

“Ne yetenekli insanlar var.”

“Diyene bak,” dedi Göksel kaşlarını kaldırarak. “Sen de genç yaşına rağmen çok üst düzey bir fotoğrafçı ve video grafikersin.”

“Bir anda gelen iltifatlar en sevdiğim. Çok teşekkür ederim Gök, gururlandırıyorsun.”

“Sadece gerçekleri söylüyorum.”

“Çok tatlısın. Dövmenin fotoğrafını çekebilir miyim?”

“Tabii ki. Bu arada kameranı getirmen gözümden kaçmadı.”

“Bugünden hatıra kalsın diye bol bol fotoğraf çekeriz diye düşündüm.”

“İyi düşünmüşsün.”

Fotoğraf makinesini eline alan Akın, Göksel’in dövmesinin birkaç fotoğrafını çekti. Biraz sonra iki garson kestikleri pasta dilimleriyle masaya geri döndü.

“İçecek olarak bir şey alır mısınız?” diye sordu bir tanesi.

Diğerleri sipariş verdiler.

“Sütlü Americano yapıyor musunuz?” dedi Göksel.

“Yaparız,” dedi garson. Gökhan’a döndü. “Siz bir şey ister misiniz?”

“Ben bir orta Türk kahvesi alayım,” dedi Gökhan. “Yanında su getirmiyorsanız ayrı olarak su da alayım.”

“Getiriyoruz.”

“Tamam o zaman. Eyvallah.”

Siparişleri alan garsonlar masadan uzaklaştı.

“Dışı çikolatalı, içi kremalı,” dedi gülümseyerek pastaya bakan Göksel. “En sevdiğimden.”

“Ahsen söyledi,” dedi Gökhan. “Böyle sevdiğini duyunca özel olarak yaptırdık.”

“Çok tatlısınız, teşekkür ederim.”

“Afiyetle ye güzelim,” dedi Ahsen. “Tadına bak bir, bakalım beğenecek misin?”

“Çok lezzetli ve taze görünüyor, bence beğeneceğim.” Pastadan bir çatal alan Göksel başını olumlu anlamda salladı. “Gerçekten çok güzel. Kesenize bereket.”

“Afiyet bal şeker olsun,” dedi Gökhan onun belini okşayarak. “Ben de bir tadına bakayım.” Pastadan bir lokma yiyen Gökhan başını memnun bir ifadeyle salladı. “Güzelmiş, ben de beğendim.”

“Bu mekânı da beraber mi ayarladınız?”

“Evet, Ahsen’le ortak karar verdik. Ben Beşiktaş’ı pek bilmiyorum ama internetten yararlandım, Ahsen de burası için güzel şeyler duyduğunu doğrulayınca ve işletmeyle iletişime geçip ortak paydada buluşunca burada karar kıldık. Sağ olsunlar her şeyle ilgilendiler, her konuda çok yardımcı oldular.”

“Organizasyon yeteneğin gerçekten de takdire şayan.”

“Öyledir.”

“Asıl merak ettiğim konu farklı,” diyen Göksel gülümsedi. “Hediyeler.”

“O mesele,” dedi Gökhan gülerek. Diğerlerine döndü. “Ne dersiniz millet, hediyelerimizi verelim mi?”

“Olur,” dedi Sinem. “Gök’ün tepkisini görmeyi çok istiyorum zaten.”

“Ben de öyle,” dedi Akın. “Hediyeni Sinem’le birlikte aldık.”

Hediye paketleri ortaya çıkınca Göksel’in gözleri merakla parıldamaya başladı.

“Önce biz verelim,” diyen Sinem çok büyük olmayan bir paketi Göksel’e uzattı. “Güzel günlerde kullanman dileğiyle Gök.”

“Kullanabileceğim bir şey yani,” dedi Göksel paketi açarken. Genç kadın paketi açtığında karşısına bir takı kutusu çıktı, takı kutusunun kapağını açtığındaysa bir süredir almayı düşündüğü fakat fiyatı biraz yüksek olduğu için alamadığı ucunda yıldız olan kolyeyi gördü. İçine minik parlak taşlar dizilen yıldız kolyesi oldukça zarifti.

“Ya siz deli misiniz?” dedi Göksel arkadaşlarına bakarak. “Neden masraf ettiniz?”

“Hediyenin masrafı mı olur canım?” dedi Akın. “Kolyeyi çok beğenmiştin, artık istediğin zaman takabilirsin.”

“Çok incesiniz, çok teşekkür ederim.”

“Benden de çam sakızı çoban armağanı ufak bir hediye,” diyen Şevval ona kırmızı paketli hediyesini uzattı. “Güzel günlerde kullan güzelim.”

Göksel paketi açınca paketin içinden sarı bir kamera kayışı çıktı. Sarı kayışın üzerinde beyaz papatya desenleri vardı.

“Çok tatlı,” dedi Göksel gülümseyerek. “Eve gider gitmez yapacağım ilk şey kamerama takmak olacak. Çok teşekkür ederim bebeğim, çok beğendim.”

“Takınca bana da fotoğrafını gönder ve rica ederim. Beğenmene çok sevindim.”

“Atarım tabii ki.”

“Cidden çok tatlıymış,” dedi Akın. “Bir de ben bakabilir miyim?”

“Elbette,” diyen Göksel kayışı arkadaşına uzattı. “Sakın göz koyayım deme, bozuşuruz.”

“Koydum bile, dermişim,” dedi Akın gülerek. Genç adam kayışın dokusunu anlamak için kayışa dokundu. “Malzemesi kaliteli. Şevval nereden aldın bunu?”

“Adı aklımda değil ama bulunca sana mesaj atarım.”

“Çok sevinirim. Diğer modellerine de bakmak isterim.”

Şevval de hediyesini verince sıra Ahsen’e geldi. Gökhan kendi hediyesini en son vermek istediğini söylediğinde Ahsen kabul etmişti.

“Beraber o kadar çok doğum günü kutladık ki ne alacağımı bilemedim,” dedi Ahsen. Büyük bir paket çıkardı. “Ben de bu sefer bir şey almak değil de yapmak istedim. Geçenlerde bir arkadaşımın resim dersine misafir öğrenci olarak katıldım ve orada tuvale senin için bir resim çizdim. Oldukça amatör ama odanın duvarını süsleyeceğini umuyorum.”

“Benim için resim mi çizdin?” dedi Göksel duygulanarak. “Çok tatlısın. Hemen bakacağım.”

Göksel karton paketi yırttığında Ahsen’in yaptığı resim göründü. Ahsen bir günbatımı resmi çizmişti. Renkler alttan üste sarı, turuncu, kırmızı, bordo ve lacivert olarak ilerliyordu. Ahsen renk geçişlerini yaparken fena iş çıkarmamıştı. Resmin zemininde kullandığı bu renklerin üstüne de beyaz boya kullanarak hilal şeklindeki Ay’ı, yıldızları ve birkaç bulutu çizmişti.

“Muhteşem olmuş,” dedi Göksel samimiyetle. “Odamın en güzel köşesine asacağım. Ellerine sağlık güzelim.”

“Arkasına bak,” dedi Ahsen.

Göksel tuvalin arkasını çevirdiğinde tuvale yapıştırılmış küçük bir not kâğıdı gördü.

Göksel için,

Yeni yaşında tecrübe edeceğin her anın bir günbatımı kadar güzel olmasını dilerim. Geçmişe dönüp baktığında bu anılar çok uzakta kalmış olsalar bile zarafetle parlamaya devam eden yıldızlar gibi ışıldayacaklar. Nice güzel yıllara Gök!

Seni çok seven,

Ahsen.

Duygulanan Göksel’in gözleri doldu. Yukarı bakan genç kadın yutkundu.

“Siz bugün el birliğiyle beni ağlatmaya ant içmişsiniz anlaşılan,” dedi genç kadın. “Ahsen çok teşekkür ederim, bir edebiyatçı olduğunu bu notunla kanıtladın. Sizinle olan anılarım her zaman o kadar parlayacak ki ışıltıları yıldızları kıskandıracak. İyi ki varsınız.”

“Gel buraya,” diyen Ahsen ona sıkı sıkıya sarıldı. “Birlikte nice güzel senelere güzelim. İyi ki doğmuşsun.”

“Ortamı duygusallaştırmayın,” dedi Şevval. “Kutlama yapıyoruz, eğlenmemize bakalım.”

“Şevo haklı,” dedi Sinem. “Hadi Gökhan da hediyesini versin. Ne aldığını çok sorduk ama asla söylemedi. Çok merak ediyorum.”

Tüm bakışlar Gökhan’a döndüğünde genç adam gülümsedi.

“İşte beklenen o an geldi,” dedi. Montunun altına koyduğu karton poşeti çıkardı. “Aklımdaki hediyelerden birini alsam ötekinin boynu bükük kalacaktı, bu yüzden ikisini birden aldım. Aç bakalım.”

“Neden zahmet ettin?” dedi Göksel mahcup olarak. “Düşünmen yeter.”

“Düşünmek önemli elbette ama ben gerçeğe de dönüştürmek istedim.”

Göksel kutudan önce büyük olan paketi çıkardı. Paket son derece büyük olmasının yanı sıra oldukça inceydi.

“Bu neymiş böyle?” dedi Göksel meraklanarak. Paketi yırttığında gözüne ilk çarpan mavilik oldu. “Ciddi olamazsın!” dedi Gökhan’a bakarak. Paketi komple yırtıp içindekini çıkardı. “Şaka yapıyorsun.”

“En sevdiğin şarkının yer aldığı ve kapağında da gökyüzü olan bir albümü almalıydım,” dedi Gökhan gülümseyerek. “Evinizdeki pikapta dinledikçe beni hatırlarsın artık.”

Gökhan’ın Göksel’in doğum günü için aldığı hediyelerden biri Göksel’in en sevdiği şarkı olan Dream On’un da içinde bulunduğu Aerosmith’in kendi adını taşıyan albümünün plağıydı.

“Yuh!” dedi Ahsen. “Çok iyi. Nereden buldun?”

“Ben bulurum,” dedi Gökhan gülerek. “Söz konusu müzik olunca halledemeyeceğim mesele yoktur.”

“Böylesine efsanevi ve klasikleşmiş bir albümün plağına sahip olduğuma inanamıyorum,” diyen Göksel onun boynuna sarıldı. “Çok teşekkür ederim sevgilim.”

“Güzel günlerde dinle bal peteğim.”

Plağı masaya bırakan Göksel poşetin içindeki ikinci ve son hediyeyi de çıkardı. Dikdörtgen şeklindeki sarı paketin içinde yumuşak bir şey vardı.

“Dışı yumuşak ama içi sert gibi,” dedi paketi yoklayan Göksel. “Ne aldın bana?”

“Açıp bak bakalım,” dedi Gökhan çenesiyle paketi işaret edip. “Kendin gör.”

Göksel sarı paketi yırtınca paketin içinden bir çanta çıktı. Genç kadın bunun ne çantası olduğunu hemen anladı: Fotoğraf makinesi.

“Hayır,” dedi Göksel ona bakarak. “Bunu yapmadın.”

“Yaptım bile. Çantayı açmadan önce notu okumayı unutma lütfen.”

Göksel çantanın üzerine yapıştırılan notu çıkardı ve okumaya başladı.

Bir tanesi hariç sahip olduğun tüm kameraları sakladığını söylemiştin Sahne’de çıktığımız o akşam. Kameraya ne olduğunu sorduğumda bir üst modelini almak için satmak zorunda kaldığından ve bunun da içinde bir yara olarak kaldığından bahsetmiştin. Hüznü gözlerinde görmüştüm ve bu beni de hüzünlendirmişti. Keşke elimden en iyisini almak gelse ama bir kamerayı özel yapan şey modelinden ziyade içindeki fotoğraflar değil midir? Bence öyledir, sence de öyle olduğunu biliyorum. Kameralara fiyat biçilebilir ama çektikleri anların maddi olarak hiçbir karşılığı yok, olamaz da. İşte sana hiçbir zaman satmak zorunda kalmayacağın bir fotoğraf makinesi. Eski bir dijital kamera, ufak ama kadrajına dünyaları alacak kadar maharetli. Kameranın nasıl çektiğini görmek için birkaç fotoğraf çektim, saklamak isteyeceğini düşünerek de silmedim. Aynadaki özçekimim, gitarlarım ve tıpkı gözlerin gibi masmavi olan gökyüzünün fotoğrafları kameranın içinde; onların üzerine çok daha güzel fotoğraflar ekleme işi de sana düşüyor.

Belki de çok yaratıcı bir hediye seçimi değil ama anlamlı olduğuna inanıyorum. Benim fotoğrafımı çekmen sayesinde tanıştık, seni ilk gördüğümde yine fotoğraf çekiyordun ve birlikte kutladığımız ilk doğum gününde sana bir fotoğraf makinesi almaktan daha iyi bir fikir aklıma gelmedi.

Umarım hafızanda da kameranda da asla eskimeyecek karelerle dolu bir yirmi ikinci yaş olur. Sakın unutma ya da bir an olsun şüpheye düşme, ben her karesinde seninle olacağım.

İyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benimlesin. Doğum günün kutlu olsun bal peteğim. Nice yıllarımıza.

Her daim seni sevecek olan Gökhan.

Birkaç damla gözyaşı Göksel’in yanaklarından aşağı düştüğünde genç kadın gözlerini aceleyle sildi. Göksel erkek arkadaşına dönmüştü ki Gökhan da ona uzandı ve ikili sıkı sıkıya sarıldı.

“Çok tatlılar,” dedi Ahsen dudaklarını aşağı kıvırarak. “Şimdi ağlayacağım.”

“Gök ağlama,” dedi Sinem. “Makyajın akar bak.”

“Ağlamıyorum,” dedi yanağını Gökhan’ın omzuna yaslayan Göksel. “Birkaç damla düştü ama gerisinin düşmemesi için kendimi tutuyorum.”

“Doğum günümde ben de ağlamıştım,” diye fısıldadı Gökhan kız arkadaşının kulağına. “Hem de hüngür hüngür ağladım ama sen ağlama, kıyamam.”

“Neden ağladın?”

“Çok duygulandım. Alınan hediyeler, yazılan notlar çok güzeldi.”

“Sulu gözsün.”

“Bunu şu an omzumda ağlayan sen mi söylüyorsun?”

“İki sulu göz birbirimizi bulmuşuz işte,” diyen Göksel burnunu çekti. “Makineyi inceleyeyim.”

Göksel geri çekildiğinde Gökhan onun yüzünü ellerinin arasına alıp başparmaklarıyla onun ıslak göz altlarını sildi ve dudaklarını onun alnına bastırıp onu yumuşakça öptü.

“Nasıl görünüyorum?” diye sordu Göksel. “Makyajım aktı mı?”

“Olağanüstü görünüyorsun,” diye cevapladı Gökhan. “Kusursuzsun.”

“Seni çok seviyorum.”

Erkek arkadaşına uzanan Göksel onun dudaklarına büyük bir öpücük bıraktı.

“Şimdi makineyi inceleme zamanı,” diyen Göksel kamerayı çantasından çıkardı. Nikon marka dijital kamera oldukça nostaljikti. Göksel gülümseyerek parmaklarını kameranın üzerinde gezdirdi ve dokusunu hissetti. Ardından kamerayı açtı. Gökhan kamerayı kullandığı için kameranın saat ve tarih ayarları yapılmıştı, bu yüzden kamera direkt açıldı. “Şu an kendimi 2000’lerin başında hissediyorum.”

“Bu model çok iyi,” dedi Sinem. Gökhan’a baktı. “Araştırdın mı yoksa karşına çıkanı mı aldın?”

“Biraz araştırdım tabii,” dedi Gökhan. “İnternette kamerayla ilgili yapılan yorumlar güzeldi, ben de almaya karar verdim. Çektiği fotoğraflar da çok hoş. Aşırı nostaljik.”

Göksel galeriyi açtığında karşısına son çekilen fotoğraf çıktı: Gökyüzü fotoğrafı.

“Bugün evden çıktığımda çektim,” dedi Gökhan. “Gökyüzü masmaviydi, hemen kameraya sarıldım.”

“Çok iyi yapmışsın,” dedi Göksel gülümseyerek ve diğer fotoğrafa geçti. Gökhan, duvarda yan yana asılı kahverengi klasik gitarını, bej akustik gitarını ve beyaz elektro gitarını çekmişti. Fotoğrafı günbatımı zamanı çektiği için fotoğrafların üzerine çok güzel bir sarı ışık düşmüştü. Gülümsemesi genişleyen Göksel diğer ve son fotoğrafa geçti: Gökhan’ın aynadaki özçekimine. Genç adam bu fotoğrafı kamerayı aldığı gün dışarıdayken çekmişti, arkasında büyük bir kalabalık yürüyen Gökhan yolda karşısına çıkan bir aynanın önünde durmuş ve kamerayı çıkarıp hemen bir özçekim yapmıştı. Kamerayı yüzünün yanında tuttuğu için yüzü ve yüzündeki gülümseme açıkça görülüyordu. Genç adamın yüzündeki gülümseme içten ve heyecanlı bir gülümsemeydi. “Ne kadar mutlusun. Ne zaman çektin?”

“Makineyi aldığım gün. Heyecanım yüzüme yansımış.”

“Çok tatlısın.”

“Fotoğraflar nasıl? Beğendin mi?”

“Beğenmek mi? Bayıldım. Çok nostaljik. Kamerayı kullanmak için sabırsızlanıyorum, fotoğraf çekmeye hemen bugün başlayacağım. İki hediye için de çok teşekkür ederim sevgilim, ikisini de çok sevdim.”

“Rica ederim bal peteğim. İkisi de sana güzel günlerde eşlik eder umarım.”

“Sen hayatımdayken güzel bir günüm olmaması mümkün mü?”

“Siz aşk yaşayadurun,” diye araya girdi Sinem ve Göksel’in önündeki kamerayı aldı. “Biz de şu arkadaşı inceleyelim.”

Sinem kamerayı aldığında Akın da hemen ona yaklaştı ve iki genç fotoğrafçı kamerayı incelemeye başladı.

“Biz konuya çok Fransız kaldık,” dedi Ahsen. “Bize de birkaç şey anlatın bari.”

“Pek anlayacağımızı sanmıyorum ama sizi dinleriz,” dedi Şevval. “Anlıyormuşuz gibi düşünün.”

“Anlayacağınız şekilde anlatırız yahu,” dedi Akın onlara bakarak. “Ayıpsınız.”

Sinem kamerayı kaldırdı ve karşıda oturup sohbet eden Göksel’le Gökhan’ı kadraja aldı. Genç çift birbirine yaklaşmıştı ve fısır fısır konuşuyordu. İkisinin de yüzü gülüyor, gözleri aşkla parlıyordu. Gökhan’ın sol eli Göksel’in saçlarıyla oynuyordu, Göksel’se onun kolunu okşuyordu.

“Fotoğraflarını çeksene,” dedi Akın.

“Tam da onu yapmak üzereyim,” diyen Sinem deklanşöre bastı. “Hazır haberleri yokken birkaç doğal kare yakalamak için harika bir fırsat.”

“Maharetlerini göster bakalım.”

Sinem onların birkaç fotoğrafını çektikten sonra dörtlü fotoğrafları tek tek inceledi.

“Ay çok hoş!” dedi Ahsen. “Göksel’in de dediği gibi 2000’lerin başında çekilmiş gibi fotoğraflar.”

“Bu makinelerin güzel yanı da bu işte,” dedi Akın. “Seni bir anda onlarca sene geriye götürme yetenekleri var. Fotoğraflar çok iyi olmuş Si, Göksel bayılacak.”

“Teşekkür ederim Akın Bey, gururlandırıyorsunuz,” dedi Sinem gülümseyerek. “Kamerasını Göksel’den önce kullanmış olduk ama yapacak bir şey yok artık.”

“Göksel’in Gökhan’a ne kadar âşık olduğu buradan belli. Önünde karıştırabileceği yeni bir kamera var ama o kamerayla ilgilenmek yerine Gökhan’la ilgileniyor. İşte bu gerçek aşktır.”

“Sahiden. Başka zaman olsa şu an dış dünyadan soyutlanıp kameraya dalıp gitmişti bile. Ey aşk sen nelere kadirsin?”

“Berat da sana bir kamera alsa gözün kamerayı görmez.”

“Doğru, görmez.”

“Şu an Göksel’in gözü sadece Gökhan’ı görüyor,” dedi Şevval. Bakışlarını çiftten alıp arkadaşlarına çevirdi. “Çok mutlu görünüyorlar, çok da tatlılar. Maşallah diyeyim nazar değmesin.”

“Maşallah maşallah,” dedi Ahsen. “Çok yakın bir arkadaşını mutlu görmek çok güzel.”

“Kesinlikle.”

Gökhan Göksel’in yanağını öptükten sonra genç kadın arkadaşlarına döndü.

“Şimdi izninizle kameramı alabilir miyim?” diye sordu Göksel. “İnceleme sırası bende.”

“Tabii ki efendim,” diyen Akın ona kamerayı uzattı. “Buyurun lütfen.”

“Teşekkürler Akın Bey, çok naziksiniz.”

“Siz de öyle Göksel Hanım.”

Göksel gülerek kamerayı aldı ve incelemeye başladı. Arkadaşlarının çektiği fotoğrafları görünce kaşlarını kaldırdı.

“Bunları ne ara çektiniz?” diye sordu. “Ne de güzel çekmişsiniz.”

“Ben çektim,” dedi Sinem. “Öyle tatlı görünüyordunuz ki bu anın ölümsüzleştirilmesi gerektiğini düşündüm.”

“Çok iyi yapmışsın, çok teşekkür ederim.”

“Ben de bakayım,” diyen Gökhan başını kameraya yaklaştırdı. “Göster bakalım.”

Göksel ona fotoğrafları gösterdi.

“Yağız’ın bize Romeo ve Juliet dediği kadar varız,” dedi Gökhan kız arkadaşına bakarak. “Aşkımız yüzümüzden okunuyor. Bakışlarımız, gülüşlerimiz her şeyi belli ediyor.”

“Çok tatlıyız,” dedi Göksel ona yaklaşarak. “Bana böyle güzel baktığını gördükçe karnımda kelebekler uçuşuyor.”

“Güzele güzel bakılır.”

“Makineyi inceliyorum bak, dikkatimi dağıtma.”

“İncele bakalım.”

Göksel kamerayı incelemeye devam ederken gençlerin sipariş ettikleri içecekler geldi. Göksel garsona teşekkür ettikten sonra kamerayı incelemeye devam etti. Genç kadının yüzünde ciddi bir ifade vardı, sık sık ona bakan Gökhan gülümsüyordu.

“Kamera çok güzel,” dedi Göksel biraz sonra. “Garsondan bizi çekmesini rica edeceğim.”

Göksel bir garsona ricada bulunduğunda garson onların fotoğraflarını çekti, sonra Akın kendi kamerasını uzattı ve ondan da birkaç kare çekmesini istedi.

“Bir bakın isterseniz,” dedi garson. “Kaydırmış olabilirim.”

Akın’la Göksel fotoğraflara baktı.

“Eyvallah,” dedi Akın. “Çok iyi çekmişsin, ellerine sağlık.”

“Aynen,” dedi Göksel. “Teşekkür ederiz.”

“Rica ederim. Başka bir isteğiniz var mı?”

“Şimdilik yok, teşekkürler.”

Kamerasını kenara koyan Göksel kahvesinin tadına baktı. Kahvenin sütü biraz fazlaydı ama tadı fena sayılmazdı.

“Çok beğenmedin sanırım,” dedi ona bakan Gökhan.

“Hayran kalmadım,” dedi Göksel. “Sütü biraz fazla olmuş ama çok kötü de değil, içilir.”

“Türk kahvesi güzel. İstersen sana da söyleyelim.”

“Şimdilik bu bana yeter. İlerleyen dakikalarda bakarım.”

“Nasıl istersen balım.”

Göksel ona bir gülümseme gönderdi.

“Senin tek başına fotoğraflarını çekelim,” dedi Sinem, Göksel’e bakarak. “Çok güzel olmuşsun, bugünden hatıra da kalır.”

“Kameranın önünde olmayı genel olarak sevmiyorum ama bugüne özel ve sizin gibi harika fotoğrafçılar yanımdayken seve seve poz veririm,” dedi Göksel gülümseyerek. “Hanginiz çekeceksiniz?”

“İkimiz de çekeriz,” dedi Akın. “Ben benimkiyle çekerim, Sinem de seninkiyle çeker.”

“Olur.”

Sinem, Akın ve Göksel fotoğraf çekmeye odaklanırken Gökhan, Ahsen ve Şevval de kendi aralarında sohbet etti.

“Fotoğraf makinesini çok iyi düşünmüşsün,” dedi Ahsen. “Profesyonel olanlar inanılmaz pahalı ama eski modeller daha karşılanabilir fiyat aralığına sahip. Göksel çok mutlu oldu, çok iyi yaptın.”

“Aslında profesyonel bir şey almak istiyordum,” diye itiraf etti Gökhan. “Ama fiyatları görünce aklım başımdan gitti. Sayılar dört basamaklı bile değil. Sonra aklıma bu eski dijital kameralar geldi, günler süren araştırmalar sonucunda da bu kamerada karar kıldım ve satın aldım. Kameranın sarı olmasını istediğim için arama sürem uzun sürdü ama en nihayetinde tam da istediğim gibi bir şey buldum.”

“Piyasa korkunç bir durumda. Önemli olan düşünmek, sen de çok iyi düşünmüşsün. Zaten öğrencisin, masraf etmene hiç gerek yok. Profesyonel bir makine alsan Göksel de aşırı mahcup olurdu ve muhtemelen hediyeyi kabul etmezdi.”

“İşin bu boyutu da var tabii,” diyen Gökhan kız arkadaşına kısa bir bakış attı. Göksel poz veriyor, Akın da onu çekiyordu. “Böylesi iyi oldu.”

“Plak da harika,” dedi Şevval. Masada duran plağı önüne çekti. “Gerçek bir efsane. Göksel evlerindeki pikaptan çıkarmaz artık.”

“Bu başyapıtı pikaptan dinlemek apayrı bir deneyim olacaktır,” dedi Ahsen. “Bir gün gittiğimde beraber dinleyelim. Kulaklarım kutsansın.”

“Bensiz olmaz, ben de geleyim.”

“Gel tabii ki bebeğim.”

“Hazır hepiniz gitmişken gün yapın,” dedi Gökhan gülerek. “Sinem de gelsin. Hepiniz bir şeyler yapıp götürün. Bana da bir tabak ayırırsanız çok makbule geçer.”

“Herkes kendi çıkarının peşinde tabii,” diyen Ahsen de güldü. “Öyle bir şey yapsak Göksel sana ayırır merak etme.”

“Doğru, ayırır. Biricik sevgilisini her zaman düşünür.”

“Adım geçti,” dedi poz vermeyi bırakıp onlara dönen Göksel. “Ne konuşuyorsunuz?”

“Kulağın da bizde bakıyorum,” diyen Gökhan onun yanağından makas aldı. “Kızlar plağı sizin pikapta dinlemek için evine gelmekten bahsediyordu, ben de hazır toplanmışken gün yapın da ben de yiyeyim dedim.”

“Yine midenin derdindesin.”

“Her zamanki gibi.”

“Gün fikri mantıklıymış, bunun hakkında düşünelim.”

“Gün mü?” diyen Akın’ın da dikkati konuşmaya odaklanmıştı. “Canım gün tabağı çekti. Yapın da yiyelim.”

“Sen istedin ya hemen şimdi yapıyoruz,” dedi Sinem ona sataşarak. “Kızlar hadi gün tabağını hazırlayın.”

Gülüştüler.

“Annemle beraber yaparım,” dedi Akın. “Siz de avcunuzu yalarsınız.”

“Senin yemek yapmak gibi marifetlerin var mı ya?” diyen Sinem kaşlarını kaldırmıştı. “Beni şaşırtıyorsun.”

“Sen beni ne sanıyorsun kızım? Yemekten ütüye kadar her ev işini harika olmasa da beni idare edecek kadar yaparım. Annemin odamı temizlemediği seneler olmuştur.”

“Bak sen, şaşırdım. Aferin be Akın.”

“Sen de benim duygularımı incittin. Dışarıdan hiçbir ev işi yapmayan, yan gelip yatan bir erkek gibi mi görünüyorum yani? Aşk olsun.”

“Hiç bahsetmedin ki, ben de yaptığını düşünmedim.”

“Bundan sonra böbürlenerek anlatayım da görün siz.”

“Bize yaptığın yemeklerden bahsedersin,” diye araya girdi Göksel. “Özel tariflerin varsa paylaşırsın, lezzetli tariflere kapımız her zaman açık.”

“Var tabii ama Sinem Özel Hanım’ın tepkisinden sonra paylaşacağımı düşünmüyorum. Öncesinde gönlümü alması gerekecek.”

“Sen küstün mü?” dedi Sinem sanki bir çocukla konuşuyormuş gibi bir ses tonuyla. “Sana şeker alayım mı?”

“Ha ha ha, ne komik.”

“Sen de ne çabuk alınıyorsun. Seni sevdiğim için uğraşıyorum işte, aldırmasana.”

“İşte şu an gönlümü aldın,” dedi Akın gülümseyerek. “Tariflerim hakkında sonra konuşuruz, şimdi Göksel’in doğum gününe odaklanalım. Sanıyorum ki Gökhan’ın bir programı vardı.”

Akın ona anlamlı bir bakış attığında Gökhan gülümsedi.

“Ne programı?” diye sordu Göksel, erkek arkadaşına dönerek. “Ne oluyor?”

“Senin için küçük bir program hazırladım,” dedi Gökhan. “Birkaç şarkı çalıp söyleyeceğim. Dinlemek ister misin?”

“Bir de soruyor musun? Çok isterim.”

“O hâlde yavaştan yerimi alayım.”

Sandalyesinden kalkan Gökhan kafenin kasasının olduğu tarafa yürüdü ve kasanın oraya bıraktığı akustik gitarını aldı. Ardından bir sandalyeyi koridora çekip oturdukları masanın yakınına koydu ve üzerine oturdu.

“Şarkı listesi hakkında bir bilginiz yoktur herhâlde?” diye sordu Göksel arkadaşlarına bakarak. “Hediyeleri söylemediyse şarkıları hiç söylememiştir.”

“Söylemedi,” diye onayladı Ahsen. “Biz de seninle birlikte dinleyip göreceğiz. Aslında iyi oldu çünkü sürprizi kaçmadı.”

“Epey gizemli takılan bir erkek arkadaşın var,” dedi Akın. Göksel ona döndü. “Organizasyonu halleden o ama bize kendi planlarından hiç bahsetmeyen de yine o. Resmen ser verip sır vermedi.”

“Yapar öyle şeyler,” dedi Göksel gülerek. “Şimdi şarkıları hep beraber dinleriz, merakınız giderilir.”

Gitarının duruşunu ayarlayan Gökhan masaya baktı, tüm gözlerin üzerinde olduğunu görünce gülümsedi ve bugün için seçtiği ilk şarkıya girdi.

“Bir sen varsın bir de şarkılar,” diye şarkıyı söylemeye başladı Gökhan, Göksel’in gözlerinin içine bakarak. “Usanmam senden geçse de yıllar.”

Göksel’in yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Şarkıyı bilmiyordu ama Gökhan’ın, gözlerinin içine bakarak söylediği bu ilk iki satır şarkıyı sevmesi için yetmişti.

“Sonsuza kadar,” derken Gökhan’ın sesi hacim kazandı. Genç müzisyenin eğitimli tenor sesi bıçak gibi keskin, su gibi duruydu. “Yeryüzünde, gökyüzünde, her şeyimde / Hayalimde, düşümde / Nerelerde olursan ol benim kalacaksın.”

Göksel güldüğünde Gökhan ona göz kırptı. Genç kadının içi yumuşacık ve sıcacık olmuştu.

“Kararmasın hayır sakın umutların,” diye devam etti Gökhan. “Sen yalnız benim, benim çiçeğim kalacaksın.”

Gökhan kelimenin sonunu uzattığında Akın bir ıslık çaldı. Gökhan’ı ilk kez dinliyordu ve genç adamın sesini çok beğenmişti. Onun konservatuvar öğrencisi olduğunu biliyordu ama bu kadar iyi bir performans da beklemiyordu. Göksel’in ondan neden bu kadar övgüyle bahsettiğini şimdi anlıyordu.

Gökhan şarkının kıtasını ikinci kez söylerken Göksel de şarkının sözlerini aratıp hangi şarkı olduğunu buldu: Kıraç, Sonsuza Kadar.

Artık severek dinleyeceği ve onun için çok anlam ifade eden yeni bir şarkı daha vardı.

Gökhan şarkıyı bitirdiğinde masadakiler onu alkışladı.

“Sağ olun efendim,” dedi Gökhan başını eğerek. “Alkış tutan elleriniz dert görmesin.”

“Seni seviyorum,” dedi Göksel dudaklarını oynatarak.

“Ben de,” diye karşılık verdi Gökhan da dudaklarını oynatarak. “Çok.”

“Ben daha çok.”

Gökhan bugün için seçtiği ikinci şarkıya girdi. Bu şarkıyı ona öneren Göksel şarkıyı hemen tanıdı: Batu Akdeniz’in Seninleyken Süpermenim adlı şarkısı.

“Uzun zaman önce bitmişti ışıklı rüyalarım,” diye şarkıyı söylemeye başlayan Gökhan gözlerini kapattı. “Gecem, gündüzüm yoktu / Hiç olmadığı kadar çok uzaktı semalarım / Ben bir insan çöplüğünde zehirlenip gidiyorken...” Genç müzisyen gözlerini açıp Göksel’e baktı. “...Nereden çıktın karşıma hâlâ anlamam ve bilmem.”

Göksel gülümsüyordu.

“Şu an ben bile düştüm,” diye fısıldadı Akın, Sinem’in kulağına. “Göksel’i düşünemiyorum.”

“Gözlerinden kalpler fışkırıyor resmen,” diye cevapladı Sinem. “Çok romantikler, çok tatlılar.”

“Tut elimi,” diye nakarata giren Gökhan’ın sesi daha net çıkarken gitarı da tam olarak çalmaya başladı. “Aşarız birlikte tüm engelleri / Bir kaçıp gittik mi dönmeyiz geri / Sen sadece, sadece tut elimi, elimi.”

Tutuyordu. Hiç bırakmamak üzere.

“Uzun zaman önce kararmıştı ışıklı yarınlarım,” diye başlayan ikinci nakarat kısmını söylerken gözlerini bir anlığına kapattı Gökhan. Bu kararan yarınlara yaptığı bir göndermeydi. “Ne güneşim ne ayım yoktu / Hiç olmadığı kadar yalnızdı sokaklarım / Ben burada ümitsizlikle zehirlenip gidiyorken /  Nereden çıktın karşıma hâlâ anlamam ve bilmem.”

Gökhan, Göksel’in karşısına nereden çıktığını bilmiyordu ama çıktığı için her gün şükrediyordu. Genç adam artık onsuz bir hayat düşünemiyordu.

İkinci nakarat kısmında Göksel sessizce ona eşlik etti ve genç çift şarkıyı birbirine bakarak söyledi.

Şarkıyı bitiren Gökhan sandalyeden kalkıp Göksel’e ilerledi. İkisi de aynı anda ellerini birbirine uzattı ve el ele tutuştu.

“Seni çok seviyorum,” diye fısıldayan Göksel onun yanağını öptü. “Elini hep tutarım.”

“Hiç bırakma,” diye fısıldadı Gökhan da ve onun mis gibi kokan saçlarını öptü. “Ben de seni çok seviyorum.”

Sandalyesine geri oturan Gökhan o şarkıyı çalmaya başladı. Her şeyin başlangıcı olan o şarkıyı, Giderdi Hoşuma’yı. Eğer hayatları bir film olsaydı bu şarkı onların jenerik şarkısı olurdu.

Gökhan şarkıya girdiğinde Göksel ona eşlik ediyordu. İkisi de bu şarkıyı her gün en az bir kere dinliyordu. Şarkının anlamı çok büyüktü. Kelimelerin anlatabileceğinden bile daha büyüktü.

“Ne giyerse giderdi hoşuma,” diye başlayan nakarat kısmında masadaki herkes şarkıyı söylemeye başladı. “Öyle tatlı bela ki başıma / Darlamasa bir de her durumda / Öyle bir seveceğim ki sonra.”

Gökhan onların kendisine eşlik etmesinden çok memnun oldu ve nakaratı gülerek söyledi. Küçük bir gruplardı ama genç adam bu küçük grubu devasa bir kalabalığa değişmezdi.

“Dalgalarla demlenirdik,” dedi Gökhan gür bir sesle ve sadece üç kelime, on sekiz harften oluşmasına rağmen ifade ettiği anlamla bir kitap yazdırabilecek o cümleyi söyledi: “Tuz kokardı şarkılar.”

Moda Sahili’ndeki kayalıklarda oturdukları ve birbirlerine ilanıaşk yaptıkları o sıcak ağustos akşamında şarkılar sahiden de tuz kokuyordu.

Göksel ona öpücük attığında Gökhan da ona göz kırptı ve grup şarkının nakaratını yine hep bir ağızdan söyledi. Şarkı bittiğinde de kendilerini alkışladılar, bu sefer Gökhan da onlara katıldı.

“Ne güzel dinleyicilerim var,” dedi genç müzisyen. “Yüreğinize sağlık.”

“Asıl senin yüreğine sağlık,” dedi Şevval. “Yine alıp götürdün bizi.”

“Müziğin büyüsü.”

“Ve senin gibi olağanüstü bir müzisyenin büyüsü,” diye ekledi Göksel. “Harikasın.”

“Bu konuşmaları baş başayken yapalım,” dedi Gökhan anlamlı bir sesle. “Şimdi bugün için hazırladığım son parçayı çalacağım.”

Gökhan akustik gitarıyla bugünün son parçasına girdiğinde duyduğu tanıdık melodi Göksel’i şaşkına uğrattı. Gökhan’ın çaldığı şarkı genç kadının en sevdiği şarkı olan Dream On’du.

“Yok artık,” dedi Ahsen. “Akustik Dream On mu? İşte buna hiç hazır değildim.”

“Hepimiz için yeni bir tecrübe olacak,” dedi Sinem. Gökhan gitarı öyle güzel çalıyordu ki gülümsedi. “Sahne yine Gökhan’ın.”

Gökhan kusursuz bir gitar girişinden sonra şarkıyı söylemeye başladı. Genç adam ara sıra kafa sesini kullansa da şarkıyı genellikle göğüs sesiyle söylüyordu. Yumuşacık kafa seslerini de hacimli göğüs seslerini de dinlemenin getirdiği zevk bir başkaydı.

Gökhan, “Sing with me, sing for the year,” kısmını Göksel’e bakarak söylerken Göksel de ona bakarak söylüyor ve diğerleri de yine genç müzisyene eşlik ediyordu. “Sing for the laughter and sing for the tear / Sing with me, if it’s just for today / Maybe tomorrow the good Lord will take you away.”

Gökhan yalnızca akustik gitarıyla şarkının müzikli kısmında muhteşem bir iş çıkardı. Kafasını yavaşça sallayan genç müzisyen soloyu klavyeye bakarak çalarken gülümsüyordu.

“Neler düşünmüş,” dedi ona bakan Göksel. “Umarım plakta bu versiyon da vardır.”

“Tüm platformlarda yayınlanmalı,” dedi Akın. “Her gün bir kere dinlerim diyorum. Gökhan’ı bu versiyonunu kaydedip yayınlaması için ikna etmen lazım.”

“Aslında bana özel kalmasını tercih ederim.”

“Doğru, haklısın.”

Gökhan yeniden nakaratı söylemeye başladığında masadakiler yine ona eşlik ediyordu.

“Dream on, dream on, dream on / Dream until your dreams come true.”

Bu kısmı birbirlerinin gözlerine bakarak söyleyen çift gülümsüyordu. Hayatında bu kadar güzel bir insan olacağını ikisi de hayal bile edemezdi ama birbirlerine sahiptiler. Hayat bazen hayal bile edilemeyecek şeyleri insana yaşatırdı ve bu her zaman kötü anlamda olmak zorunda değildi, Gökhan ve Göksel’in ilişkisinde olduğu gibi çok güzel bir şekilde de olabilirdi.

Şarkının meşhur tiz notasının olduğu kısım geldiğinde masadakiler sustu ve bu efsanevi kısmı işin ehline, Gökhan’a bıraktılar. Gökhan, “Dream on,” derken kafa sesini kullandı ama bağırış kısmında tam sesini kullanıp ortalığı yıkıp geçti. Söz konusu tiz notalar olduğunda Gökhan fırtına estiriyordu. Genç adamın tiz sesi bıçak gibi keskindi ve konservatuvar eğitimi almak bu bıçağı bilemişti.

Ellerini ağzının iki yanına koyup bağıran Göksel, Gökhan’ı güldürdü.

“Camları kontrol edin,” dedi Akın. “Çatlamış olabilirler.”

Gülüştüler.

“Camların akıbetini bilemem de benim kulaklarımın pası silindi,” dedi Göksel. “Az önceki yüksek notayla da cilalandı.”

“Al benden de o kadar,” dedi Ahsen. “Kutsanmış hissediyorum. Gökhan bu işi yapıyor.”

Gökhan şarkıyı bitirdiğinde onu gürültüyle alkışladılar. Genç müzisyen onlara bir reverans yapıp teşekkür etti. Sandalyeyi aldığı masaya bırakan Gökhan, gitarını alıp oturdukları masaya geri döndü.

“Ellerine, ağzına, yüreğine sağlık,” dedi Göksel. “Çok güzel şarkılardı, çok keyifli vakit geçirdim. Teşekkür ederim sevgilim.”

“Bunu duyduğuma sevindim,” diyen Gökhan onu öptü. “Tüm günü müziğe ayırmak istemediğim için birkaç şarkılık kısa bir performans hazırladım, şimdi vakit geçirmeye devam edebiliriz. Hazır masada iki kamera varken bol bol fotoğraf çekilelim diyorum.”

“Olur,” diyen Göksel gülümsedi. “Masada iki kamera ve iki de harika fotoğrafçı varken bu fırsat kaçmaz.”

“Gururlandırıyorsunuz efendim,” dedi Akın. “Siz yeter ki isteyin, bizim için fotoğraf çekmek büyük bir zevk.”

Göksel’le Gökhan önce Akın’a poz verdi, ardından Sinem’e. Akın’ın profesyonel fotoğraf makinesinden çekilen fotoğrafların kalitesi hâliyle yüksekti ve bugün için süslenen çift sanki bir çekimdeymiş gibi görünüyordu. Sinem’se elindeki eski dijital kamerayla nostaljik fotoğraflar çekti. Kameranın fotoğraflara verdiği hava, fotoğraflar sanki bundan uzun yıllar önce çekilmiş gibiydi. Çok farklı kameralardan çok farklı fotoğrafları çekilen çiftin fotoğraflarının ortak noktasıysa aynıydı: Aşk.

“Fotoğraflar muazzam,” dedi Gökhan. “Göksel kendi kamerasındakileri gönderir zaten, Akın sen de gönder lütfen.”

“Gönderirim elbette,” dedi Akın gülümseyerek. “Eve geçtikten sonra bilgisayara atarım, Göksel’le sana gönderirim.”

“Çok makbule geçer, teşekkür ederim.”

“Lafı bile olmaz.”

“İyi bir kamera seçimi yapmışım değil mi?” dedi Gökhan, kız arkadaşına dönerek. “Çektiği fotoğraflar çok güzel.”

“Nikon farkı,” dedi Göksel. “En sevdiğim markalardan biridir. Zaten sektörün önde gelen dev isimlerinden ve sen de güzel bir modelini almışsın. Eski fotoğrafçılık ürünleri satan bir mağazadan mı aldın?”

“Evet, toptancılık da yapan bir yerdi. Uygun fiyata film falan da satıyorlardı.”

“Bak sen, sonra uzunca bahsedersin.”

“Tamam güzelim. Hadi pastandan ye, kahvenden iç.”

“Ortama o kadar daldım ki yiyip içmeyi unuttum gerçekten ama hemen şimdi pastamı yemeye devam ediyorum.”

Göksel doğum günü pastasından birkaç çatal yedi.

“Cidden çok lezzetli,” dedi Göksel peçeteyle ağzını sildikten sonra. “Kesenize bereket.”

“Afiyet olsun balım,” diyen Gökhan onun yanağını öptü. “İstersen benimkini de yiyebilirsin.”

“O kadar oburum yani?”

“Ciddiyim.”

“Bu dilim bana yeterli, teşekkür ederim ama biraz gönderme yaptığını hissediyorum.”

Göksel güldüğünde Gökhan da güldü ve onun yanağını öptü.

“Mesela ben bu pastanın üstüne seni de yiyebilirim,” dedi Gökhan. “Şeker komasına girerim ama buna değer.”

“Bu tatlı laflarınla ben de şeker komasına girebilirim,” dedi Göksel. “Çok tatlısın.”

“Sadece sana.”

“Sadece bana.”

Grup üyeleri hep beraber sohbet etmeye devam etti. Günlük hayatlarından, okuldan, yaklaşan yılbaşı için olan planlarından bahsettiler. En yakın çevresiyle bir arada olmak, onlarla sohbet etmek ve vakit geçirmek Göksel’i çok mutlu etmişti. Genç kadın sürekli gülüyor, neşesiyle etrafa adeta ışık saçıyordu. Grup bir taraftan da hem Göksel’in yeni kamerasından hem de Akın’ın kamerasından bol bol fotoğraf çekildi. Masada üç fotoğrafçı oturunca fotoğraf, gündemlerini oldukça meşgul etti.

Vakitler akşama yaklaşınca kalkmaya karar verdiler. Göksel akşama da ailesiyle kutlama yapacaktı ve gecikmek istemiyordu.

“Bugün için hepinize tekrar tekrar teşekkür ederim,” dedi Göksel. “Hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Var olun.”

Genç kadın tüm arkadaşlarına sıkıca sarıldı.

“Bizim için de çok keyifli bir gündü,” dedi Akın gülümseyerek. “Nice güzel günlerimiz olsun.”

“Olacak elbette,” diyen Ahsen gülümsedi. “Tekrardan iyi ki doğmuşsun bebeğim. Seni çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum canımın içi. Hadi gel seni ben bırakayım.”

“Yok, biz Akın’la beraber metroyla döneceğiz. Sen Gökhan’ı iskeleye bırakırsın.”

“İyi o zaman,” diyen Göksel, erkek arkadaşına kısa bir bakış attı. “Kendinize dikkat edin. Sinem ve Akın sizinle yarın okulda görüşürüz.”

“Görüşürüz civcivim,” dedi Sinem. “Güzin teyzeyle Engin amcaya selamlar.”

“Aleykümselam.”

“Görüşürüz Gök,” dedi Şevval de. “Kendine iyi bak.”

“Sen de canım benim.”

Diğerleri kullanacakları toplu taşıma araçlarına yürürken Göksel’le Gökhan mekânın önünde yalnız kaldı.

“Biz de gidelim bari,” dedi Gökhan, kız arkadaşına dönüp. “Yolumuz uzun.”

“Eminönü’nden mi bineceksin?” diye sordu Göksel.

“Hı hı,” dedi Gökhan başını sallayarak. Bir adım atıp ona iyice yaklaştı. “Daha uzun süre yan yana olmuş oluruz.”

“Harika. O zaman gidelim.”

El ele tutuşan genç çift beyaz Hyundai’ye yürüdü.

“Akşama plağı dinleyeceğim,” dedi Göksel. “Bizimkilerle otururken açarım.”

“Onlar da sever mi?” diye sordu Gökhan.

Dream On şarkısını biliyorlar ve severek dinliyorlar, tüm albümü de severler bence.”

“O kadar eski bir şarkı ki her yaştan insan biliyor ve severek dinliyor.”

“Öyle. Gerçek bir efsane.”

“Senden önce de çok severek dinlediğim bir şarkı ve gruptu ama senin favorin olduğunu öğrendikten sonra çok daha sık dinlemeye başladım. Her gün dinliyorum, sen sözlerinin anlam ifade ettiğini söylediğin için her bir kelimesini dikkatle dinliyorum.”

“Çok tatlısın.”

Göksel onun yanağını öptü.

“Oh, öpücüğü de kaptık,” dedi Gökhan keyifle. “Giderken de dinleyelim.”

“Dinleyelim bir tanem,” dedi Göksel. “Söyleriz de.”

Arabaya binen ikili Fatih’e doğru yola koyuldu. Göksel arabayı sürerken Gökhan da onun telefonunu arabaya bağladı ve Dream On’u açtı.

“Daha girişten insanı alıp götürüyor,” diye bir yorumda bulundu Göksel. “Gitar büyülü bir enstrüman.”

“Öyledir,” dedi Gökhan gülümseyerek. “Bu kısmı çalması çok da eğlenceli.”

Steven Tyler şarkıya girdiğinde ikisi de ona eşlik etmeye başladı. Göksel, Gökhan’la beraber o kadar şarkı söylemişti ki artık şarkı söylerken hiç çekinmiyordu. Evet, güzel bir sesi yoktu ama Gökhan’ın dediği gibi şarkı söylemek için güzel bir sese sahip olmasına gerek de yoktu. Önemli olan hissetmekti ve o da söylediği her şarkıyı hissederek söylüyordu.

“Bir gün bu şarkıyı gitarda çalmayı çok isterim,” diye bir itirafta bulundu Göksel. “Söylerken iyi iş çıkarmıyorum ama çalarken çıkaracağıma inanıyorum.”

“Ben sana öğretirim,” dedi Gökhan hemen. “Birlikte çalarız.”

“Çok güzel olur. Bu işi ustasından öğrenirim.”

“Ben de seni öperim.”

Gökhan, Göksel’e uzandı ve dudaklarını onun boynuna bastırdı.

“Araba kullanıyorum,” dedi Göksel. “Dikkatimi dağıtma bak.”

“Bir öpücükle dağılacak dikkatin varsa işimiz iş,” diye fısıldadı Gökhan. Bu sefer onun yanağını öptü. “Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?”

“Biliyorum,” diyen Göksel ona döndü ve onun dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. “Ben de seni çok seviyorum.”

Gökhan gülümseyerek koltukta arkasına yaslandı ve telefonunu çıkardı. Göksel onun ekranına kısa bir bakış attı.

“Hikaye mi atacaksın?” diye sordu Göksel.

“Evet,” diye onayladı Gökhan. “Makineden çekilen fotoğraflardan birini ya da birkaçını gönderi olarak atarım ama onlar gelene kadar benim telefondan çekilen fotoğraflardan birini hikayeme atayım.”

“At bakalım,” diyen Göksel’in yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. “Sinem çok tatlı fotoğraflarımızı çekti.”

Gökhan hikayesine atmak için bir fotoğraf seçti. Fotoğrafta ikisi de birbirine bakıyor ve gülüyordu. Sinem her zamanki gibi anı başarıyla yakalamıştı.

Neşe dolu anlarımıza yenilerinin eklendiği çok güzel bir yeni yaş olsun. İyi ki doğdun Gök Yüzlüm *sarı kalp emojisi*

Gökhan fotoğrafın alt tarafına bu iki cümleyi yazdıktan sonra hikayeyi paylaştı.

“Attın mı?” diye sordu Göksel.

“Attım,” dedi Gökhan. “Hangisini attığımı ve ne yazdığımı gördün mü?”

“Görmedim, göster bakalım.”

Gökhan hikayeyi açınca Göksel onun ekranına baktı ve hikayeyi inceledi.

“Gök Yüzlün seni yesin,” dedi Göksel. Ona uzanıp yanağını öptü. “Harika bir fotoğraf seçimi ve elbette ki açıklama olmuş.”

“Çok iyi fotoğraflarımız var,” dedi Gökhan. “Dört gözle makinelerdekileri bekliyorum.”

“Ben belki bugün atamam ama Akın yüksek ihtimalle atar.”

“Aynen, sen doğum gününün tadını çıkar.”

Genç çift Fatih’e gidene kadar şarkı dinleyip söyledi. Şarkı seçimleri onları çok iyi anlatan parçalardan yana oldu. Yavuz Çetin’den, Duman’dan, Yaşlı Amca’dan şarkılar dinlediler; Göksel’in favorileri The Weeknd’e, Cigarettes After Sex’e eşlik ettiler.

Uzun dakikaların ardından Eminönü’ne vardılar. Göksel arabayı sağa çekti.

“Bugün için yeniden çok teşekkür ederim,” dedi Göksel. “Biricik sevgilimle ve en yakın arkadaşlarımla zaman geçirmek, doğum günümü kutlamak ve muhteşem hatıralar biriktirmek çok güzeldi. Çok iyi düşünmüşsün bir tanem, çok memnun oldum.”

“Bunun sana çok iyi geleceğini biliyordum,” dedi Gökhan gülümseyerek. “Hep beraber geçireceğimiz nice güzel günlerimiz, senelerimiz olacak.”

“Olacak,” diye onayladı Göksel. Gülümseyerek ona uzandı ve ikili öpüştü. “Seni çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum. Evdekilere selamımı söylersin.”

“Aleykümselam. Görüşürüz sevgilim, kendine iyi bak.”

“Görüşürüz bal peteğim.”

Gökhan arabadan indi ve karşıya geçip Kadıköy iskelesine yürüdü. Göksel bir süre onun arkasından baktıktan sonra telefonunu eline aldı. Yeni mesajları vardı. Sınıftan bir kişi ve Yağız ona mesaj atmıştı. Göksel önce Yağız’ın gönderdiği mesajı açtı. Genç adam bu mesajı üç saat önce göndermişti.

Gökhan’a sana iyi dileklerimi iletmesini söylemiştim ama çok iyi biliyorum ki unutacak ve asla söylemeyecek; bu yüzden iş başa düştü. Doğum günün kutlu olsun Gök, sevdiklerinle geçireceğin güzel anılarla dolu harika bir sene olmasını dilerim. Mutlu yıllar

Göksel kendi kendine güldü. Yağız’ın Gökhan’ı bu kadar iyi tanıması başlarda onu şaşırtıyordu ama artık alışmıştı.

Sen bu çocuğun ciğerini biliyorsun, gerçekten de unuttu. İyi dileklerin için çok teşekkür ederim Yağız, çok naziksin

Yağız’a cevap verdikten sonra sınıf arkadaşına da verdi ve ardından gaza basıp evine doğru yola koyuldu. Mahalle arasına giren genç kadın kestirme yoldan ve trafiğe çok girmeden kısa sürede evine ulaştı. Annesiyle babası işten dönmüştü.

“Hoş geldin güzelim,” dedi onu kapıda karşılayan Engin. Onu süzdü. “Bu ne güzellik böyle? Güneş gibi parlıyorsun.”

“Doğum günüm için süslendim,” dedi Göksel gülümseyerek. Ayakkabılarını çıkarıp eve girdi. “Sen ne zaman geldin? Annem de geldi mi?”

“Evet, Güzin de geldi. Biraz oldu.”

Bu sırada Güzin de mutfaktan çıktı ve onların yanına ilerledi.

“Hoş geldin bebeğim,” dedi Güzin. Ona sıkı sıkıya sarıldı. “Ne güzel olmuşsun. Gerçek bir doğum günü kızısın.”

“İkinize de teşekkür ederim,” dedi Göksel. “Karnım aç, isterseniz yemek yiyelim.”

“Biz de seni bekliyorduk,” dedi Engin. “Hadi ellerini yıka da yiyelim.”

Göksel ailesiyle beraber akşam yemeğini yerken onlara gününü anlattı. Gökhan’ın arkadaşlarını organize edip kendisine sürpriz bir kutlama hazırlamasından bahsetti ve onların aldıkları hediyeleri söyledi. Ebeveynleri onun hem sevgilisiyle hem de en yakın arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmesine sevindi. Göksel’in ne kadar mutlu olduğunu bizzat gördüler.

“Çok güzel bir gün geçirmene sevindik,” dedi Güzin. “Şimdi de hep beraber pasta keselim.”

“Bugün gerçek bir kalori bombası oldu,” dedi Göksel. “Ama doğum günüm olduğu için önemli değil, bugün bana her şey serbest.”

“Serbest tabii ki,” dedi Engin. Onun yanağından makas aldı. “Hem fıstık gibisin, kaloriyi falan düşünmene hiç gerek yok.”

“Biraz göbeğim çıktı ama teşekkür ederim.”

“Sen göbek görmemişsin. Sendeki olsa olsa ödemdir.”

“Yağ ödemi diye bir şey varsa olabilir.”

“Kadınları bu konuda ikna edemezsin hayatım,” dedi Güzin eşine bakarak. “Tatlı çeneni hiç boşuna yorma.”

“Ben içimden geçenleri —ve doğruları— söyleyeyim de ikna olup olmamak Göksel’e kalsın.”

Ebeveynlerinin Göksel için aldığı pasta kremalıydı ve içi meyveliydi. Engin, 2 şeklindeki iki mumu pastanın üzerine dikip mumları yaktı.

“Dilek dilemeyi unutma,” dedi Güzin.

“Huzurumuz, mutluluğumuz, beraberliğimiz hiç bozulmasın,” dedi Göksel mumları söndürmeden önce. “Tek dileğim bu.”

Göksel mumları söndürdüğünde ebeveynleri onu alkışladı.

“Gel bakalım buraya,” dedi Engin kollarını açarak. “İyi ki doğmuşsun benim biricik kızım, güzel prensesim. Seni çok seviyorum.”

Göksel babasına sıkı sıkıya sarıldı, Engin de güçlü kollarını kızının ince beline sarıp onun sarı saçlarını okşadı.

“Ben de seni çok seviyorum,” dedi Göksel. Genç kadının gözleri huzurla kapanmıştı. “Dünyanın en iyi, en tatlı, en eğlenceli, en anlayışlı babası olduğun için teşekkür ederim. İyi ki senin kızınım.”

“İyi ki benim kızımsın,” dedi Engin onun saçlarını öptükten sonra. “Güzel kızım benim. Yirmi iki yaşına girmiş olabilirsin ama benim gözümde hâlâ küçük bir bebeksin.”

“Biliyorum, asla da büyümeyeceğim.”

“Büyümeyeceksin.”

Göksel babasından ayrıldıktan sonra annesine de sarıldı.

“Seni ilk kez kucağıma aldığım anı dün gibi hatırlıyorum,” dedi Güzin. “Kocaman masmavi gözlerinle gözlerimin içine merakla bakmıştın, sanki benim kim olduğumu çok iyi biliyordun ve bunca zamandır kim olduğunu çok iyi bildiğin ama yüzünü ilk kez gördüğün annene dikkatle bakmıştın.”

“Bebekler bilir,” dedi Göksel. “Ben de biliyor olmalıydım.”

“İyi ki benim bebeğim oldun. Seni her zaman ama her zaman kollarımın arasına alacağım ve bunu büyük bir mutlulukla yapacağım. Beraber yaşayacağımız nice güzel senelerimiz olsun. Seni çok seviyorum.”

“Ben de seni çok seviyorum canımın içi. İyi ki benim ebeveynlerimsiniz, dünyanın en iyi ailesine sahibim.”

Güzin onun yanaklarını öptü.

“Hediyeni de verelim de pastayı keseriz,” dedi Güzin. Bir karton kutu çıkardı. “Al bakalım.”

Karton kutuyu açan Göksel, kutunun içinde ne zamandır istediği lensi gördüğünde gözleri kocaman açıldı. Ebeveynleri sürekli artan fiyatı yüzünden bir türlü alamadığı lensi almıştı.

“Siz şaka mısınız?” dedi Göksel onlara bakarak. “Şu an çok sevindim ama neden masraf ettiniz?”

“Duymamış olalım,” dedi Engin. “Artık çok daha iyi fotoğraflar çeker, bizi de daha çok gururlandırırsın.”

“Umarım birbirinden güzel anları çekersin,” dedi Güzin. “Güle güle kullan bebeğim.”

“İkinize de çok teşekkür ederim,” diyen Göksel ikisine birden sarıldı. “Kesenize bereket.”

“Rica ederiz bizim güzel kızımız,” dedi Engin şefkatle onun saçlarını okşayarak. “Odana geçince hemen takıp denersin.”

“Denemez miyim? Hatta yarın okula götüreceğim, fotoğraf çekmeye hemen başlarım. Akın’la Sinem de görmüş olur. Onlar da bayılacaklar.”

“Üç kafadar karıştırırsınız,” dedi Güzin gülümseyerek. “Sizin uzmanlık alanınız nasıl olsa.”

“Hiç şüphen olmasın. Hadi şimdi pastayı yiyelim.”

Dinçerler pastayı yerken Göksel’in telefonu çalmaya başladı. Ağabeyi Giray’dan gelen bir görüntülü araması vardı.

“Ağabeyim,” dedi Göksel telefonu açmadan önce. “Aramak için geç bile kaldı.”

Göksel onun aramasını açtığında Giray’ın yakışıklı yüzü ekranda belirdi. Genç adamın koltukta oturduğu belli oluyordu.

“Selam güzellik,” dedi Giray gülümseyerek. “N’aber?”

“Selam,” diyen Göksel de gülümsüyordu. Ağabeyiyle son görüşmesinden bu yana biraz zaman geçmişti. “İyiyim, senden n’aber?”

“Ben de iyiyim. Ne yapıyorsun?”

“Bizimkilerle salondayım, pasta yiyoruz.”

“Yaşlanıyorsun be sen de,” diye ona sataştı Giray. “Doğum günün kutlu olsun güzelim. Hep beraber geçireceğimiz nice güzel senelerimiz, kutlayacağımız nice güzel doğum günlerimiz olsun. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum,” dedi duygulanan Göksel. “Çok teşekkür ederim canımın içi, eksik olma.”

O sırada Banu da salona girdi ve eşinin yanına ilerleyip telefon ekranına baktı.

“Göksel merhaba,” dedi genç kadın gülümseyerek. “Doğum günün kutlu olsun canım, nice güzel yaşlara.”

“Merhaba Banu abla,” dedi Göksel. “Çok teşekkür ederim, sağ olasın. Nasılsın?”

“İyiyim, sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim.”

“Günün nasıl geçti?”

“Çok güzeldi. Öğlen Gökhan ve arkadaşlarımla beraberdim, şimdi de evde bizimkilerleyim. Yemek yedik, şu an da pasta yiyoruz.”

“Ne güzel. Afiyet olsun.”

“Teşekkürler.”

“Gökhan ne hediye aldı?” diye sordu Giray meraklanarak.

Aerosmith’in kendi adını taşıyan albümünün plağını —Dream On şarkısının içinde olduğu albüm— ve eski bir dijital kamera almış.”

“Vay vay!” diyen Giray bir ıslık çaldı. “Çocukken ne dinlerdik. Pikaptan dinlemesi ayrı bir keyifli olur. Gelince biz de dinleyelim.”

“Düşünmem lazım. Bu kadar kıymetli bir albümü herkese dinletmem.”

“Şimdi de herkes olduk demek. Öyle olsun.”

“Oldu bile canım.”

“Sus eşek sıpası. Kamera nasıl bir şey?”

“Eski dijital kameralar var ya, onlardan. Nikon marka, sarı. Fotoğrafını gönderirim.”

“Sarı mı? Gökhan’a bak sen, ince düşünmüş.”

“Düşünür benim sevgilim.”

Onu dinleyen Engin gözlerini kıstı.

“Annemler de orada mı?” dedi Giray. “Onlar nasıl, ne yapıyorlar?”

“Buradalar,” dedi Göksel onlara bakarak. “İstersen telefonu onlara vereyim, konuşun.”

“Çok iyi olur.”

Göksel telefonunu annesine verdiğinde Güzin’le Engin, Giray ve Banu’yla konuşmaya başladı. Onlar sohbet ederken Göksel de pastasından yedi.

Gökhan’sa eve döndüğünde Yağız’ı odasında oyun oynarken buldu.

“Yine dünyadan soyutlanmışsın,” dedi Gökhan. Bilgisayar ekranına baktı. “Yine CS. Sıkılmadın mı be oğlum?”

“Olduğum takım kaybediyor,” dedi Yağız ona kısa bir bakış atarak. “Şu an bana dokunma.”

“Senin bu oyunun ustası olduğunu göz önüne alırsak takım arkadaşların kötü oynuyor.”

“Oyuna dün başlamışlar, başka açıklaması yok.”

Gökhan güldü. “Sana bol sabır diliyorum.”

“Eyvallah.”

Onun odasından çıkan Gökhan kendi odasına girdi ve kendini yatağına attı. İnternete bağlandığında birkaç bildirim geldi. Göksel’den eve vardığına dair bir mesaj, hikayesini beğenen arkadaşlarının bildirimleri ve yine Instagram’dan gelen bir mesaj bildirimi.

Kuzeni Aykut kırk dakika önce ona mesaj atmıştı.

Gökhan mesaj sayfasının en üstünde duran konuşmaya girip kuzeninin mesajını açtı.

Gökhan merhaba, nasılsın?

İki kuzen o kadar uzun zamandır konuşmuyordu ki Gökhan, Aykut’un kendisine mesaj atmasına şaşırdı ama çok da garipsemedi. Aradan geçen bunca zamanda kuzeni onun neler yaptığını merak etmiş olmalıydı. Ne de olsa Gökhan’ın konservatuvarda son senesiydi ve genç adam hayatında yeni bir döneme girmeye hazırlanıyordu; Aykut da bunu biliyordu.

Gökhan ona cevap yazdı.

Merhaba. İyiyim, teşekkür ederim, sen nasılsın?

Genç adam kuzenine cevap verdikten sonra WhatsApp’a girdi ve Göksel’e eve vardığına dair mesaj attı. Bu sırada Aykut ona cevap verdi. Gökhan onun bu kadar hızlı geri dönmesine şaşırdı.

“Hangi dağda kurt öldü acaba?” diye düşündü Gökhan. “Bakalım derdi neymiş? Birazdan kokusu çıkar.”

Gökhan onunla olan konuşmasına geri döndü.

Ben de iyiyim, sağ ol. Müsait misin? Rahatsız etmiyorum umarım

“En azından kibar,” diye düşündü Gökhan. “Bu özelliği değişmemiş.”

Elbette rahatsız etmiyorsun, müsaitim. Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?

Mesajı anında görüldü.

Hâlini hatırını, neler yaptığını sormak istedim. Neler yapıyorsun, nasıl gidiyor?

“Ben de bir şey var sandım,” diye içinden geçirdi Gökhan ve ona cevap verdi.

Düşündüğün için teşekkür ederim, çok incesin. Günlerim yoğun geçiyor; okul ve iş koşuşturmacası içindeyim. Yoruluyorum ama sevdiğim işleri yaptığım için keyif de alıyorum

Son cümleyi çok soğuk görünmemek adına mesajı göndermeden hemen önce ekledi ve mesajı öyle gönderdi.

Aykut Yılmaz: Son senen değil mi? Önümüzdeki yaz mezun oluyorsun

Gökhan Uygur: Evet, çok büyük bir terslik çıkmadığı sürece önümüzdeki yaz mezunum. Sen neler yapıyorsun, nasıl gidiyor?

Aykut Yılmaz: Ne güzel, senin adına sevindim.  Benim de iyi gidiyor. Okul benim de zamanımın çoğunu alıyor, kalan zamanlarda da genelde arkadaşlarımla vakit geçirip sosyalleşiyorum

Gökhan Uygur: Okul koşuşturmacasından uzaklaşıp nefes almak şart. Senin üçüncü senen mi?

Aykut Yılmaz: Kesinlikle. Aynen, üçüncü sınıfım

Bu arada kız arkadaşınla fotoğraflarını görüyorum. Çok tatlı görünüyorsunuz, ne zamandan beri birliktesiniz?

Gökhan Uygur: Teşekkür ederiz. Ağustostan beri birlikteyiz, dört ay olacak

Aykut Yılmaz: İsmi ne? Biraz bahsetmek ister misin? İstemezsen de saygı duyarım

Gökhan Uygur: Bahsedeyim. İsmi Göksel, o da İstanbul’da yaşıyor ve okuyor; YTÜ’de Fotoğraf ve Video bölümünde son senesi onun da. Bölümünden de anlaşılacağı üzere fotoğrafçılık ve videografiyle ilgileniyor

Aykut Yılmaz: Ne güzel, farklı ve hoş bir alan. İsmi de seninkiyle uyumluymuş. Yaşıt mısınız?

Gökhan Uygur: O 2000 aralık doğumlu

Aykut Yılmaz: Ve bugün doğum günü?

Gökhan Uygur: Evet

Aykut Yılmaz: Seni biraz tanıyorsam sürpriz hazırlamışsındır

Gökhan Uygur: Haklısın, hazırladım. Birkaç yakın arkadaşını da çağırdım, hep beraber kutladık

Aykut Yılmaz: İyi yapmışsın, çok mutlu olmuştur

Gökhan Uygur: Oldu, bizler de olduk

Aykut Yılmaz: Başka ne var ne yok? Son zamanlarda neler yapıyorsun?

Gökhan Uygur: Son birkaç haftadır sınıf arkadaşlarımla düzenleyeceğimiz yeni yıl programı üzerinde çalışıyoruz, onun provalarını yapıyoruz. Organizasyonu ben yönetiyorum, sürecin her aşamasıyla bizzat ilgilendiğim için zamanımın çoğu buraya gidiyor

Aykut Yılmaz: Konser gibi bir etkinlik mi?

Gökhan Uygur: Evet

Aykut Yılmaz: Ne güzel. Okulda mı yapacaksınız?

Gökhan Uygur: Aynen, ana kampüsteki bir salonda sahne alacağız

Aykut Yılmaz: Hangi gün?

Gökhan Uygur: 30 Aralık günü, cuma. Yılbaşı hafta sonu malum, sonraya da kalsın istemedik

Aykut Yılmaz: Mantıklı. Bu yıla güzel bir veda olur, siz de izlemeye gelenler de keyifli vakit geçirirsiniz. Tarih epey yaklaşmış, provalar ne alemde?

Gökhan Uygur: Haftada bir kez sahne alacağımız yerde prova yapıyoruz. Artık her şey rayına oturdu diyebilirim. Sınıfça dört gözle sahne alacağımız günü bekliyoruz

Aykut Yılmaz: Hepiniz yetenekli ve eğitimli genç müzisyenlersiniz, muhteşem bir gösteri olacağına eminim

Gökhan Uygur: Teşekkür ederim, biz de öyle umuyoruz

Sen neler yapıyorsun?

Aykut Yılmaz: Isparta’dayım, okula gidip geliyorum. Farklı olan hiçbir şey yok, rutine bağladım

Gökhan Uygur: Okul nasıl gidiyor?

Aykut Yılmaz: Biraz zorluyor ama hallediyorum. Dediğim gibi kalan vakitlerde hem kafamı dağıtmak hem de iyi hissetmek için arkadaşlarımla sosyalleşiyorum. Burada güzel bir çevre edindim, onlarla takılıyorum

Gökhan Uygur: Ne güzel, senin adına sevindim. Kolay bölüm yok, hepsi zorluyor ama çalıştıktan sonra her şey halledilir

Aykut Yılmaz: Kesinlikle öyle, haklısın. Senin okul nasıl gidiyor diyeceğim ama muhteşem gittiğine eminim

Gökhan Uygur: Evet, iyi gidiyor. Çok çalışıyorum ve karşılığını da alıyorum

Aykut Yılmaz: Konservatuvar okumak için yaptıklarını düşünürsek hiç şaşırtıcı değil. Senin adına seviniyorum, gerçekten

Gökhan Uygur: Çok teşekkür ederim. Ailen nasıl?

Aykut Yılmaz: İyiler çok şükür, sağlıkları da keyifleri de yerinde. İş güç uğraşıp duruyorlar

Gökhan Uygur: Neticede herkes hayat koşuşturmacası içinde. İyi olduklarını duyduğuma sevindim.

Aykut Yılmaz: Aynen öyle

Bugün senin için yoğun geçmiştir, seni daha fazla tutmayayım. Görüştüğümüze çok sevindim Gökhan, kendine iyi bak

Gökhan Uygur: Düşünüp mesaj attığın için teşekkür ederim, sağ ol. Sen de kendine iyi bak, iyi akşamlar

Aykut Yılmaz: Sana da iyi akşamlar

Gökhan kuzeniyle mesajlaşmayı bitirdikten sonra bir süre tavanı izledi, bu esnada eski hayatını düşündü. Aykut, halasının oğluydu ve onlarla çoğunlukla bayramdan bayrama Sakarya’ya gittiklerinde görüşürdü. İki kuzenin arası kötü değildi ama yakın da değillerdi, geçmişte yüz yüze geldikleri anlar hariç neredeyse hiç iletişime geçmemişlerdi. Şimdiyse iki senenin ardından Aykut’la görüşmek Gökhan’a hem iyi hem de kötü hissettirdi. Kendini bildi bileli tanıdığı biriyle iletişime geçmek güzeldi ama artık bir parçası olmadığı bir ailenin ferdiyle görüşmek ona geçmişi hatırlatmıştı.

Geçmiş acı vermeye devam edecekti, az ya da çok; miktarın önemi yoktu. Yaraları artık kanamıyordu ama sızıları hâlâ oradaydı, bazen sızlamaya devam da edecekti. Gökhan bu gerçekleri artık kabul etmişti.

“Gök!”

Yağız’ın sesiyle derin düşüncelerinden sıyrılan Gökhan başını kaldırıp odanın kapısına baktı. Yağız içeri girmişti.

“Efendim?” dedi Gökhan.

“Transa geçtin sandım,” diyen Yağız ona yaklaştı ve yatağın ucuna oturdu. “Ne oldu?”

“Aykut mesaj attı,” dedi Gökhan doğrulurken. “Onunla mesajlaştım.”

“Bunca zaman sonra mı? Ne konuştunuz?”

“Hâlimi hatırımı, neler yaptığımı, hayatımın nasıl gittiğini sordu; biraz sohbet ettik.”

“Son zamanlarda paylaşımların artınca merak etmiştir.”

“Muhtemelen.”

“Mesajlaşma seni durgunlaştırmış. Ailenle ilgili bir şeyler mi dedi?”

“Yo, bahsi bile geçmedi ama onunla konuşunca garip hissettim.”

“Normaldir,” dedi Yağız anlayışlı bir sesle. Destek olurcasına onun dizine dokundu. “İyi misin? Eğer değilsen benim bilgisayardan CS oynayabilirsin, bakarsın sana iyi bir takım gelir.”

“Eyvallah kardeşim,” dedi Gökhan gülümseyerek. “Senin sonuç ne?”

“Takımdakiler oyuna bu akşamüstü başladığı için kaybettik tabii ki. Bilgisayarı parçalamamak için başından kalktım.”

“Hani dün başlamışlardı?”

“Dünün uzun bir süre olduğuna kanaat getirdim, performansları bu akşamüstü başladıklarını kanıtladı.”

Gökhan güldüğünde Yağız da güldü.

“Kıyamam sana ben,” dedi Gökhan. “Bir de ben şansımı deneyeyim. Sen git, ben de geliyorum.”

“Bak modunu nasıl da değiştirdim ama,” dedi Yağız keyiflenerek. “Bu işi yapıyorum be.”

“Bir tanesin,” deyip onun omzunu sıktı Gökhan. “Göksel’e yazayım, sonra senin yanına gelirim.”

“Sen de bir tanesin kardeşim benim. Sen Juliet’ine yaz, ben de bilgisayarı açayım.”

“Tamamdır.”

Yağız odadan çıkınca Gökhan telefonunu yeniden eline aldı ve Göksel’in birkaç dakika önce gönderdiği mesajları açtı.

Bizimkilerle plağı dinliyoruz, böyle efsanevi bir albümü pikaptan dinlemenin keyfi bambaşkaymış. Tekrardan çok teşekkür ederim sevgilim

Çok eğlenceli ama yorucu bir gündü, yarın da okulumun olduğunu düşünürsek birazdan yatıp uyurum. Sen de yatıp dinlenmene bak

Seni çok seviyorum, görüşürüz. İyi geceler hayatım

Onun mesajlarını okuyan Gökhan’ın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı.

Rica ederim balım. Bir gün de beraber dinleriz

İyi geceler güzelim. Ben de çok geçe kalmam, yatar uyurum. Görüşürüz, çok öptüm

Ona mesajları gönderdikten sonra telefonunu yatağın üstünde bıraktı, üzerine rahat bir şeyler giydi ve kendi odasından çıkıp Yağız’ın odasına girdi. Yağız bilgisayarı yeniden açmıştı.

“Hoş geldiniz Gökhan Bey,” dedi Yağız. “Bilgisayarımın saatlik kullanım ücreti 20 lira, haberiniz olsun.”

“Üçün birini alırsın ancak,” dedi Gökhan. “Senin de haberin olsun. Kalk bakayım, bilgisayarı ustasına bırak.”

Yağız bir kahkaha attı. “Komik şakaymış. Sen de oyunda üçün birini alırsın benden söylemesi.”

“Sen öyle san. Karşı takıma acımaya başlayabilirsin çünkü rakipleri Gökhan Uygur olacak.”

“Hemen mısır patlatmalı ve kola almayalım, bu laflarını yemeni keyifle izleyeceğim.”

“Görürüz.”

“Görelim.”

Gökhan sandalyeye oturduğunda Yağız da mutfaktan bir sandalye getirdi ve Gökhan’ın hemen yanına oturdu.

“Çok iddialı konuştum ama şaka yapıyorum, biliyorsun değil mi?” diye sordu Gökhan, Yağız’a bakarak. “CS’de çok iyi olmadığımı biliyorsun.”

“Emin ol biliyorum,” dedi Yağız. “Bugün sana biraz CS dersi vereyim, işi ustasından öğren.”

“Dediklerinizi can kulağıyla dinleyeceğim hocam.”

“Aferin. Başla bakalım.”

Gökhan oyuna girerken Yağız da ona iyice yaklaştı ve ekrana dikkat kesildi. Gökhan az önce Göksel’e çok geçe kalmayacağını söylemişti ama uzun bir oyun gecesi onu ve Yağız’ı bekliyordu.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

eylemoykuozdemir 24 • Kendi çapında edebiyatçı • Bibliyofil