NF - Let Me Go
Şaheser?
Talk to you with my hands tied
[Ellerim bağlı senle konuşuyorum.]
Walk towards you on a fine line
[İnce bir ip üzerinde sana doğru yürüyorum.]
Everybody has a dark side
[Herkesin karanlık bir tarafı vardır.]
I feel embarrassed when they see mine
[Benimkini gördüklerinde utanıyorum.]
Rain falling from my dark skies
[Yağmur karanlık göklerimden düşüyor.]
Clouds parting, but it's all lies
[Bulutlar ayrılıyor ama bunların hepsi yalan.]
Shouldn't I see the sunshine now?
[Gün ışığını görmemeli miyim şimdi?]
Wonder how I look in God's eyes
[Tanrı'nın gözlerine nasıl göründüğümü merak ediyorum.]
Am I a good person or a lost one?
[İyi bir insan mıyım yoksa kayıp mıyım?]
Will this feel worth it when I'm all done?
[İşim bittiğinde hepsine değecek mi?]
Will I feel ashamed or like who I was?
[Utanacak mıyım yoksa "Kimdim ben?" gibi mi olacağım?]
Will the pain vanish or will more come?
[Acı dinecek mi yoksa dahası mı gelecek?]
Will I stay numb or regain love?
[Hissiz mi kalacağım yoksa sevgiyi tekrar kazanacak mıyım?]
Maybe someday have a taste of freedom?
[Belki bir gün özgürlüğü tadarım?]
Will I take the poison out of my blood?
[Zehri kanımdan atacak mıyım?]
Or just leave it there inside of my lungs?
[Yoksa ciğerlerimin içine mi bırakacağım?]
I (Know know, know)
[Ben (Biliyorum, biliyorum, biliyorum)]
I should let you go, hands are feeling cold
[Gitmene izin vermeliyim, ellerin soğuk hissettiriyor.]
Just leave me alone (No, no, no)
[Sadece beni yalnız bırak. (Hayır, hayır, hayır)]
I just want control, I feel so exposed
[Sadece kontrol istiyorum, çok savunmasız hissediyorum.]
Liars in my home (No, no, no)
[Yalancılar evimde (Hayır, hayır, hayır)]
Please do not provoke, noose around my soul, I cut down a rope
[Lütfen kışkırtma, kendini ruhumun yanına as, ipi ben keserim.]
They don't want me happy, they don't want me fixed
[Mutlu olmamı istemiyorlar, düzelmemi istemiyorlar.]
They don't want me better, they just want me broke
[Daha iyi olmamı istemiyorlar, sadece kırılmamı istiyorlar.]
Talk but never listen, at least I admit it
[Konuş ama asla dinleme, ben en azından itiraf ediyorum.]
Block out all my vision, watchin' me diminish
[Tüm görüşümü görmezden gel, küçülüşümü izle.]
That's my favorite pastime, I know nothing different
[Bu benim en sevdiğim uğraşım, farklı bir şey bilmiyorum.]
Tell me something different, I don't see the difference
[Bana farklı bir şey söyle, fark göremiyorum.]
I just feel offended, I just feel defensive
[Sadece kırgınım, sadece savunmacıyım.]
Why don't you accept me? I just need acceptance
[Neden beni kabul etmiyorsun? Sadece kabullenilmeye ihtiyacım var.]
Time is of the essence, don't like how we spend it
[Zaman kıymetlidir, harcayış şeklimizi sevmiyorum.]
You just want perfection, I need you to let me
[Sen sadece mükemmel olmamı istiyorsun, benim izin vermene ihtiyacım var.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Why'd you say I don't belong here? (Huh?)
[Neden buraya ait olmadığımı söyledin? (Hah?)]
Fill a bucket full of my tears (Huh?)
[Bir kovayı gözyaşlarımla doldur. (Hah?)]
Pour it out the water, all of my insecurities whenever I'm scared
[Ne zaman korksam sudan tüm güvensizliklerimi dök.]
I watch 'em grow and say I don't care
[Büyüyüşlerini izleyeceğim ve umursamadığımı söyleyeceğim.]
I pray to God to ask if hope's real
[Tanrı'ya umudun gerçek olup olmadığını sormak için dua ediyorum.]
And if it is, then I was thinking maybe you could introduce us, we ain't met still
[Ve eğer gerçekse, düşünüyordum da belki bizi tanıştırabilirsin, hâlâ tanışmadık.]
Yeah, my chest feels like a blade's in it
[Evet, göğsüm içinde bir bıçak varmış gibi hissettiriyor.]
Who put it there? I think they did it
[Kim koydu onu oraya? Bence onlar yaptı.]
Out the cell now, where am I headed?
[Hücrenin dışındayım şimdi, nereye gidiyorum?]
Am I Hell-bound? Will I find Heaven?
[Cehenneme mahkum muyum? Cenneti bulacak mıyım?]
Will I feel better or just regret it?
[Daha iyi hissedecek miyim yoksa pişman mı olacağım?]
If I let you go and find the seven letters
[Eğer gitmene izin verirsem ve yedi harfi bulursan]
I've been looking for, it's like it's never endin'
[Ben aradım, sanki hiç sona ermeyecekmiş gibi.]
Open all the doors and let the peace enter
[Tüm kapıları aç ve huzurun içeri girmesine izin ver.]
I'm (So, so, so)
[Ben (Çok, çok, çok)]
Pitiful at times, miserable inside
[Acınacak halde oluyorum bazen, içten içe zavallıyım.]
They want me to hide (No, no, no)
[Benden saklanmamı istiyorlar. (Hayır, hayır, hayır)]
How can I survive? Change your state of mind
[Nasıl hayatta kalabilirim? Ruh halini değiştir.]
I should say goodbye (No, no, no)
[Elveda demeliyim. (Hayır, hayır, hayır)]
They want me to beg, they want me to plead, they want me to die
[Benden yalvarmamı, diz çökmemi, ölmemi istiyorlar.]
They just want me dead, they just want me hurt
[Beni sadece ölü istiyorlar, beni sadece yaralı istiyorlar.]
Don't want me to live, don't want me alive
[Benden yaşamamı istemiyorlar, beni canlı istemiyorlar.]
Stop with the pretending, I don't feel respected
[Rol yapmayı kes, saygı duyulduğunu hissetmiyorum.]
I just feel rejected, I don't like rejection
[Sadece reddedilmiş hissediyorum, reddedilmeyi sevmem.]
You promise protection, I don't feel protected
[Koruma sözü veriyorsun, korunmuş hissetmiyorum.]
I just feel neglected, how can I respect it?
[Sadece ihmal edilmiş hissediyorum, nasıl saygı duyabilirim?]
I'll teach them a lesson, I pick up the weapon
[Onlara bir ders vereceğim, silahı elime alıyorum.]
Aim in your direction, shoot at my reflection
[Senin yönünü nişan alıyorum, yansımama ateş ediyorum.]
Shatter my perception, hate it when I'm desperate
[Algımı parçalıyorum, çaresiz kaldığımda bundan nefret ediyorum.]
You just want perfection, I want you to let me
[Sen sadece mükemmel olmamı istiyorsun, benim izin vermene ihtiyacım var.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver.]
Let me go, let me go, let me go, let me go (Let me go)
[Gitmeme izin ver, gitmeme izin ver, gitmeme izin ver (Gitmeme izin ver.)]
*Yedi harf: F-R-E-E-D-O-M (Özgürlük)
Tepkiniz nedir?