EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Mete Çebi https://edebiyatblog.com/rss/author/Mete-Çebi EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Mete Çebi tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Sabah Kusmuğu https://edebiyatblog.com/sabah-kusmugu https://edebiyatblog.com/sabah-kusmugu Yine rüzgarında savrulduğum bir sabah

Okunmuş kitaplarım dünden daha küstah.

Düşüncelerinden kaçan insanlar var

Uyandıklarına pişmanlar

Rüyalardan kaçamaz insan.

Alıyor beni savuruyor zihnimin içindeki dalgalar

Nerede duracak, hangi sahile vuracak beni bu sefer

Korkuyorum bazen kendimden

Seçimlerimden

Sebepsizliklerimden

Yorgunum bazen her şeyden.

Sıcak bir kuma uzanmışım

Kum bana yabancı

Kum bana düşman

Güneş bana tutuk

Güneş bana hapis.

Şarkı tutuyorum dilime

Sürekli mırıldanıyorum

Yanımdan geçenler, bana çarpanlar

Eğilip dinliyor ne söylüyorum diye

Meraklarını gidermiyorum

İçimden sessiz harflerle söylüyorum

Birisi beni dinlemeye heveslenince.

 

Sevdiğim şairleri kimler kırdı

Benim gibi

Eş dosttan aldığımız yaraların yanında

Bir de üstüne kendimize açtığımız yaralar var

Fazla güvenin ve sınır çizememenin

Bizlere getirisi avamlığın içinde kendini bulmaktır

İnsan bazen de sivri olmalı

Köşelerine çarpıp yok etmeli zehirli düşünceleri.

Yırttım artık her şeyi

Yok ettim içimdeki kelimeleri

Hak etmeyene yok artık sözlerin sevgisi.

 

Benim sadece kitaplarım var

Bunlarla büyüdüm ben

Kendimi büyüttüm

Sokaklarda bunlarla avundum.

Boynum hep bir eğik kitaba

Kutsalını aramadım

Yol gösterenini aramadım

Ben yazanın zihnine girmeyi hedefledim

Başka bir evrene girmek

Şuanı unutmak istedim

Ondandır,

Kitaplarla büyüdüğümdendir

Sözler beni öldürür

Ucuz kelimelere katlanamadığımın sebebidir

Kitapların dünyasından gelmemdir

Hep övünç duyduğum şey.

 

Dışarısı gri,

Sokaklar pejmürde,

İnsanlar nobran.

]]>
Sat, 04 Feb 2023 01:39:29 +0300 Mete Çebi
Kış Baharı Notları https://edebiyatblog.com/kis-bahari-notlari https://edebiyatblog.com/kis-bahari-notlari 1.

Yeryüzüm sarsılıyor. Buralarda duramam artık. Giden kurtuluyor kalan yürüyen cesetlere dönüyor zamanla. Henüz düşünebiliyor ve yazabiliyorsam bunları acilen gitmem gerekiyor.

 2.

Annem ilaç bağımlısı bir kadın. İlaçları olmadan yapamıyor. İyi hissediyormuş haplarını alınca. Geçen günlerde saydım günde 46 tablet yutuyor. Ölmesini istemiyorum annemin. Neden durdurmuyorum bilmiyorum. Kendi kararına bıraktım her şeyi. Ama gitmesinden de çok korkuyorum. Annem bir bağımlı. Ben ise ona tutsak bir delişmen.

 3.

Korkuların insana kazandırdığı bir şey yok. Korktuğun her şey ile yüzleş. Köpeğe sen havla ilk hamle için ona izin verme. Kedi sana gelmeden başını ilk sen okşa. Köpek balığından korkuyorsan önce etini yemeyi dene. Yalnız kalmaktan korkuyorsan önce kendini terk et. Kaybolmuş halinle kendini tekrar bulmaya, var etmeye çalış.

 4.

Kendimden kaçmadım hep yüzleştim. Ne yazık. Kendimle en son karşılaştığımda ilk beyaz sakalımla oynuyordum.

 5.

Evimin tam karşısına belediye bir pankart astı. Üstünde “Artık daha özgür ve eşitiz” yazıyor. Ben uyurken ülkede sosyalist bir parti yönetmeliği mi aldı diye düşündüm. Ne yapsak da uğruna eşit olamayacağız. İnsan eşitliğe tahammülsüzdür. Ezme, yıkma, mahvetmeye odaklı canavarlarız. Güçsüz olanı ezeriz, doğayı yıkar baştan yaratırken betonlaştırırız. İyi ve saf olan her duyguyu köreltip mahvederiz. Şükür olsun artık daha özgür ve eşitmişiz. Ne büyük yalan.

 6.

Büyülü gerçekçilik romanları gibi oldu rüyalarımız artık. Her şey o kadar gerçek o kadar büyülü.

 7.

En son cenazede gördüm onu. Herkes siyahken o beyazlar içindeydi. Herkes ağlarken onun yüzünde tebessüm vardı. Mutlu muydu? Yoksa huzuru mu kaçmıştı? Dingin bir surat ifadesi ile duruyordu öylece. Kaskatı. Son toprağı ben attım üstüne. Hoşça kal sevgilim.

 8.

Vaatler verilir sen beklentisiz olmalısın. İnsanlar çok despot ve acımasız politikalar izliyorlar insanlarla ilişkilerinde. Sen bunlara karşı ince bir perde olsun yanında. Her ihtimale karşı canının yanacağını anladığın an üstünü örtmelisin ışık almamalısın, gözükmemelisin. İnsanlar yıkar seni. Sen münzevi olmalısın.

 9.

Okuyamıyorum. Sayfalarda esniyorum. Gözlerimden uyku damlaları akıyor. Fakat bıraktığım an uyuyamıyorum da. Yalan bir uykunun damlaları bunlar. İçimde sevdiğim şeylere küstüren bir şey var beni. Her ne ise bulma dileğiyle.

 10.

Sabırsız bir kişilik olmaya başladım. Pek tadım yok şu sıralar. Sevdiğim şarkıyı bulamıyorum. Buldum dediğim anda sonuna kadar dinleyemiyorum. Sıkılıyorum hemen. Bir şeyler yapmaya hazırlanıyorum. Yorulup bırakıyorum daha eksik halimle. Hür hissetmiyorum artık. Tutsak ülkenin yorgun aidiyetsiziyim. Bir akıntı bulsun beni her neye istiyorsa savursun.

 11.

Denizlerim taşıyor artık. Yoğun dalgalar içinde boğuluyor tanıdığım herkes. Ne zor o halde sevdiğim insanların düşman kesilmelerini izlemek. Fakat bende yok artık eski ahmaklıklar. Zor oldu ama açtım gözümü. Her gidiş bir kesik. Her düşman ilerisi için bir adım.

 12.

Her şey değişim içindedir. Belirli bir süre içinde hiçbir şey aynı kalmaz. İnsanların bile dünü ile yarını arasında bugünlerinde farklı görebilirsiniz. Bunların arasında ben uzun vakittir aynıyım. Düşüncelerim, yaptıklarım, çevrem hep aynı. Bir farklılık yok. Bu bir işkence olmaya başladı bana. Adı sanı olmayan biriyim ben. Bu yazıda da kendimi öyle yarattım. Öğrenmeyin beni. Eğer öğrenirseniz benimde herkes gibi olduğumu anlarsınız. Beni anlamaya kafa yormayın. Anladığınız gün yok olurum ben. 13.

Bir ihtimaller dağının tırmanıcısıyım sonu yok en uç tepesine kavuşmamın.

 14.

Tanrı olmuşum bana yapılanlara karşı affetmeye sebep ararken. Küskünlerime karşı sanki suskunluk yeminim var tanrıya. Oruçluyum sanki konuşmaya. Ben sağlıklı ilişki nedir öğrenemedim. Varsın ben böyle ilerleyeyim gerisinde kalayım insanların.

 15.

Bir kahve yaptım kendime yazımın sonlarına geleceğini anladım. Yeni bir düzen hazırlamam ve uzun süre bozmamam gerekiyor. Bu gidişatımı hiç aydınlık görmüyorum. Bağımlılıklarımı değiştirmem, kendime bir yenilik katmam gerekiyor. Yakmam gerekiyor. İyileştirmem gerekiyor. Tepkilerimde emin düşüncelerimde özgür olmam gerekiyor. Sıralamam lazım önemliden önemsize her şeyi. Bir şeyleri görmem vacip kılındı artık bana. Bu böyle gitmez. Öldürmeliyim kuralsız boş bu düzeni.

 16.

Düşmanlaşan her şeyi öldür. İyileşmeyen bir şeye merhem olma. Kışın ısınmaz insanın ruhu. Kışa baharmış gibi davranma.

 17.

Ben katil bir adamım. Gelişme evresindeki bu öyküyü de öldürdüm.

 

 

 

 

]]>
Sat, 04 Feb 2023 01:38:00 +0300 Mete Çebi
İnsan Arayan İhsan https://edebiyatblog.com/insan-arayan-ihsan https://edebiyatblog.com/insan-arayan-ihsan Ağlayan onca insan var çevresinde zihninde ise tek bir ses. Uzaklaş buradan. Gidebiliyorsan koca şehirden git. Kalabalıkların arasında zihnindeki sesi susturamayan birisi tam şuan ne yapsın? Ne imkânsız bir şey yaşamak. Ağlayan insanlara bakış atıyor, etrafı izliyor duygusuz bir ifadeyle sanki ağlayamadığı için suçluymuş gibi hissediyor. Koşarak uzaklaştı o kadar hızlı bir şekilde kalktı ki oturduğu yerden arkadaşları bir şey oldu sandı. Kendini uzun süre lavaboya kapattı kustu, elini yüzünü yıkadı bolca ağladı. Sessizce. İnsan kütlesinin ortasında diğerleri gibi cesurca ağlayamazdı. Bunun için çok utandı. Kapıyı açtığı gibi terk etti orayı. Arabasına atladığı gibi uzaklaştı. Yüksekçe bir yere çekti arabasını manzarayı seyretmek için arabadan bile inmedi bir sigara yaktı dumanın arabanın içinde dans ederek süzülüşünü izledi. Ciğerleri acı çekiyordu, ruhu gibi. Arkadaşları sürekli onu arıyordu haliyle korktular. Onun hakkında merak ediyorlardı. Bir insan ablasının cenazesinden neden bir hışımla giderdi ki? Hiç mi üzülmedi?

 Ne bir ismim olsun. Ne de bir milliyetim. Amaçsızca yaşamak isterim. Sevgi bu kadar ucuz ise. Nefretin asli oluşuna da küserim. Bu yeryüzü bana ait değil ya da ben eğretiyim tanrıya.

Telefonunu kapadı, terk ettiği yere dönmek için yola koyuldu. Vardığında sadece ailesinden birkaç kişi ve arkadaşları vardı. Toprağı birisi suluyordu yüzünü seçemedi. Arkadaşları ona sarıldı ve teker teker veda ettiler. Herkes gitti omzuna dokunarak kimileri öperek terk ettiler onu. Mezar taşına eğildi sadece tek bir buse kondurdu taşa sonrasında arabada içip eline söndürdüğü izmariti toprağına bırakıp biriktirdiği külleri serpiştirdi üstüne. Yakılmak vasiyetiydi ablasının. Ama ülkede böyle bir hizmet yoktu. Nefesinden arta kalan külleri ile vasiyetini yerine getirdi. Şimdi hayatın ilerlemesi gerekiyor. Arkasına dönmeden hiç ağlamadan sırtını ablasına verip yürüdü. İnsan arayan İhsan’ın bir Pazar öğleden sonrası.

Yağmur yağıyor, otobüsün ön camına vuruyor. Şoförün önündeki cam durmadan kendini temizliyor. Otobüsün içinde yoğun bir hava. Bu yüzyılın ağırlığı tüm otobüse sığmış gibi. Önde iki erkek var yan yana oturuyorlar, kulak verdim yarın ki maç hakkında konuşuyorlar. Arkalarında iki arkadaş var aynı ırktan olduklarını hemen anladım, birbirleri arasında çat pat anladığım anadilleri ile konuşuyorlardı. Ben en arkadayım hepsini duyuyor ve gözlem yapabiliyorum. Benim önümde bir kadın kulaklıkla şarkı dinliyor ne dinlediğini duyamıyorum kendini herkese kapatan bir tek o var. İki kişi bindi sonraki durakta. İki erkek aralarına bir boşluk bırakarak oturdular. Yeni insanlık düzeninin özetiydi o boşluk. Artık herkes bir başkasıyla arasına bir koltuk boşluk bırakarak ilerliyor hayatta. En sonunda bende sıkıldım tek başına oturup düşünmekten. Kulaklığımı takıp önümdeki kadın gibi kapatmak istedim kendimi. Şu sıralar çok sevdiğim bir şarkıyı açıp yol boyunca gözlerimi kapadım.

Bi' jilet havuzunda olimpik yüzücüyüm
Uzaktan lunapark yakından üzücüyüm
Gün battı, güneşsiz derdimi sakladım
Sokağın omzunda sabaha kadar ağladım

-Gaye Su Akyol – Bu Izdırabın Panzehiri

 

Anılar acı verir bazı anlarda. Çok oldu diye düşündü mutluluğunu tüketeli artık gülemiyordu neşesini katlayamıyor vazgeçiyordu rol yapmaktan. Bir süredir insanlar sebepsiz şekilde hayatından çıkıyor. Kimisi söz verdi tutmadı, kimisi sessizlikte safını belli etmedi arada değil apaçık ortada yalnız bıraktı İhsan’ı sevdikleri. Herkese küsmemek için direniyor zor tutuyordu kendini bir şey söylememek ve yapmamak için. Telefonu da çalmıyor ne zamandır. Bütün yalnızlıkları toplamış evine getirmiş gibiydi. Bir yerlerde yanlış yapmış ya da hala devam ediyordu aynı yanlışa. Düşünüyordu. Acı çekiyordu. Neden bırakır gider bir insan? “Kalmadı önceki benden kimse ya değiştiklerinden ya da benden ama kesin suçlu yozlaşmaktan” diye geçirdi içinden. Araba sürerken bunları düşündü donuktu, hep düşünüyor ve çehresine tesiri oluyordu. Yemek için güvendiği arkadaşının iş yerine çekti arabasını. Rakı balık yapmak geldi içinden. Siparişini verdi güzelce bir salata da istedi ortaya. Siparişini ilkokul arkadaşı Hilmi getirdi. Sabahta cenazeye uğramış onun adına üzülmüştü. Çekinerek oturdu karşısına. Ne yapsa da sökemedi İhsan’ın dilini. İyi tanırdı arkadaşını Hilmi, hep içine dönük ve sessiz biriydi ama çok güzel gülerdi. Yakın zamanda sevdikleri hasretti gülüşüne. Balığı çok beğendi yanıltmazdı zaten Hilmi, rakısından yudumlar ile keyiflendi. “Giden gidiyor yaşamı kaçırmamak gerek” diye geçirdi içinden. Hilmi’nin aklına sorular bırakarak evinin yolunu tuttu çok içmemişti çok tatlı başı dönüyordu ama sürebilirdi arabayı. Eve girdi ve duşa attı kendini. Çıplak bedenine vuran su ile günün yorgunluğunu attı. Üstünü giyinmeye çalışmadan uzandı yatağa ve uykuya daldı. “ Bugünün bitmesi gerekiyor, noktaladım” diye iç sesini duydu.

“Er ya da geç söyleyecek sözlerim var. Sözlerim sahipsiz kalabilir ama havada asılı kalmasına izin vermem, elbet bilir değeceği yerleri.”

Saatin kaç olduğuna bakmak için eli telefona gitti İhsan’ın kaç saattir uyuyordu iki günün yorgunluğu vardı üzerinde. Duşa girdi, bitki çayı yaptı kendine sabahın hızlı akmasını ve bitmesini diledi aslında ona kalsaydı dünyada ki yaşantı tamamen bitmeli. Günlerin öneminin kalmadığını söylerdi. Korktuğu başına geldi İhsan’ın eski neşesi ve merakı yok hayata karşı. Yaşadığı yıkıntıları biriktirmesi onun tek hatasıydı. Sessiz çığlıkları canını yaktı hep külü bile yandı artık alev almaz hale geldi. Bu yüzyılda hala insan kalabilmiş birisi arıyordu İhsan. Kendisi gibi aitsiz, kendisi gibi kendine öteki.  Kahvaltı yapmak için annesine uğramak istedi. Dün cenaze sonrası hiç arayıp sormadığını anımsadı. Sitem dolu bir saat geçirdi annesinin evinde. Hiç mutlu ayrılmazdı bu evden zaten hep bunalımdı annesi. Ablasının kaybı büyük ama sitemleri için tek sebep değildi. Çocukluğunun geçtiği sokaklarda yürümek istedi bir kafe gördü oturmak istedi. Öğle sonrası kahve iyi gelecekti. Karşı masadaki iki kişi dikkatini çekti. Tepeden kelleşen arka saçlarını uzatıp toplayan bir erkek ve kırmızı ruju ile onu dikkatlice dinleyen bir kız. Kulak veriyor sohbetlerine.

- Yaşamın ağırlığını taşımak zordur, Afet. Nasılını öğrenir insan ağırlıkla başa çıkabilmeyi de hep başa sarar acıları darbe alınca.

- Gürkan, üst üste gelen bu kayıplarıma ne diyeceksin?

- Kayıplar hep olacak, buna çare bulunsa kimse bizi hiçbir şekilde terk etmediği dünya da artık eskimiş ilişkileri taşımanın zorluğunu yaşarız.

- Ne yani? Her bağ baki değil midir?

- Öyle ya da değil diyemem fakat ortada bir ayrılık var ise bu son değil vakitli bir kopuş olduğu fikrine varmak en zararsızı diye düşünüyorum.

- Bilemiyorum kafamın içi susmuyor o gittiğinden beridir.

Kısa bir diyalog etkiledi İhsan’ı özellikle Gürkan’ın söyledikleri. İnsan ömrü baki değilken bağlar eskidiyse vakitlice koparmak en mantıklısı. Sevimsiz duygular ile ilerleyemez. Arabada nereye gideceğini bilmeden ablasının mezar taşında otururken buldu kendini. En son Afet ve Gürkan’ı dinliyordu. Ne ara buraya gelmişti bilmiyordu. Toprağı sıktı hafif nemliydi. Bir arı uçtu çiçeklerin arasından hafif irkildi. Ablası ve İhsan arılardan hiç hoşlanmazdı. Şimdi İhsan irkildi ama ablası çok hareketsizdi. Bu durumu düşünürken bir anda ağlamaya başladı İhsan. Sanki ablası şuan gitmiş gibi ağlıyordu. Düzensiz nefes almaya başladı. Susmaya çalıştı imkansız bir şeydi şuan. Kontrolden çıkmış gibiydi bedeni. Uzunca uzandı ablasının toprağı üzerine. “Yakılmak isterdin fakat gömüldün, sevilmek istedin ama hiç okşanmadı başın. Üzülmek istemezdin hiç en küçük sarsıntı mahvederdi seni hayatında. Sen kendinle kalabildiğin sürece mutluydun fakat beni sensiz bıraktın. Şimdi sen toprağa emanet ben aitsizliğime emanetim.” Ağlaması kesilmedi bunları söylerken. İşte o gün İhsan terk etti ablasını ve onunla birlikte her şeyi. Bağlarını kesti. Sahneden inmeyi bekledi.

Ararken kendinde kaybolur insan böylesi bir çağda İnsan ararken. İhsan’ın sonunu bu hali getirdi. Hiç insan aranır mı kendiyle yüzleşmeden?

İhsan hep var olsun, tesir etsin okuyanına.

]]>
Fri, 09 Dec 2022 23:34:35 +0300 Mete Çebi
sar başa dünya https://edebiyatblog.com/sar-basa-dunya https://edebiyatblog.com/sar-basa-dunya Bir ses yükselir içimden

Yenilen

Yapılandır bir şeyleri.

Kaybolduğum sokakları ezberledim şimdi

Sayabilirim adlarını sokakların soran herkese gururla.

Susabilirim artık her yapılanın karşısında

Bir adım daha atacak hevesim kalmadı

Düşmanı oldu hevesimin var ettiklerim.

Üşüyünce kat kat giyerim

Hala içimde biri titrer

Üşüdüğünden değil

Azınlık düştüğünden belki de.

Hak aramam, dil dökmem,

kelimelerimi herkese harcamam ucuza

yalnız sevdiğimi göstermeyi bildim, bir de elimden geldiğince kibar olmayı.

Münzevilikte yetmiyor bu günlerde

İnsan eti değmeden

İnsan fikri istila etmeden

İnsanın var ettiği bir şeylere inanmadan

Yaşayamıyor insanın kendisini.

Kendime bir tabut tasarladım

Her tahtası farklı ses çıkarır 

Her birisi farklı kokar içine çektiğinde

Baktığında hepsi farklı renkten oluşur

Bir tabut var ettim kendime

Dünyanın kendisiydi toprağı.

Yasak olan şeylerin peşine

Düşüncelerin izine

Sevgisizliğin

Güvensizliğin

Tereddüt ve özrün zor olduğu kıyılarda yüzdüm

Boğuldum, öldüm

Toprak atmasınlar üstüme.

Yazarken boğazımı yakan yazı

Yaşarken ruhumu yakan hayat

Sevginiz vasat

Ucuza pazarlarda bile satılmaz

Sar başa dünya

Yık, parçala, mahvet

sen hep

Sar başa dünya.

]]>
Sat, 24 Sep 2022 02:14:32 +0300 Mete Çebi
yaşayamıyor, yazamıyor insan https://edebiyatblog.com/yasayamiyor-yazamiyor-insan https://edebiyatblog.com/yasayamiyor-yazamiyor-insan Belki de bunlar normaldir de

Görmeye başladıktan sonra insanın canını yakan

salt gerçeklerdir.

Benliklerinin içinde çürüyen cesetlere çarpmadan

yaşayamıyor insan

yazamıyor.

Tanışıyor, sürükleniyor belki de farklılaşıyor onlarla birlikte

aralarında mutlu kalmak çok zor

haklarında pek bilgim yok, sadece izleyiciyim.

Her birinden çürük kokusu geliyor

Her birinin etinin tadı farklı

Her biri ötekinden başka tür tanrısı var.

İsyan edemiyor içlerinde insan

Isınamıyor bedeni bir türlü

Haz duyamıyorsun yaşayan bir ölüye

Bir tek küsebiliyorsun onlara

Kendince bir eylem oluyor haliyle.

Mutlular mı? Saygısızca

Yoksunlar mı bir şeylerden?

Kibir, gurur, özeleştiriden yoksunlukları var.

Dönebiliyor insan kendi içine onların arasında

Yeminler edebiliyor bir adım geri atmamak üzerine

Dün sevgilin yarın tanımadığın biri

Dün tanrın bugün şeytanın

Önceki gün dostun düşman oluyor

Çok hızlı her şey burada

Üfle üfle üfle

Belki unutursun

Belki silersin ve tekrar başlarsın .

]]>
Wed, 14 Sep 2022 17:33:41 +0300 Mete Çebi
utanç duygusu https://edebiyatblog.com/utanc-duygusu https://edebiyatblog.com/utanc-duygusu Uzun süre çıkmamak üzere eve girmişti. Eve girdiği gibi soyunup, duş aldı, ılık su vücudundan akarken yorucu olan hayatı düşündü.
 Yatak odasına geçince kurulandı,  giyinmek istemedi,  işte o an odanın bir köşesinde onu bekleyen kötü niyetli düşünceler kafatasını istila etti ve asla susmadılar.  Yalnızlık çekiyordu,  kimseyi kendi kültür birikimine eşit görmüyordu veya seksüel olarak doyum alamıyordu, kadınlara bir obje olarak baktığını düşündü kendini ayıpladı.
- Saat kaçtı? Günlerden, Mevsimler den neydi?  O dönemin Cumhurbaşkanı kimdi?  Sağ parti mi iktidardı?  Solculara hapishanelerde hala işkence ediyorlar mıydı?  Yaratıcı da bunları bilmiyordu, cevapları okuyana bırakmış zihnini beyaz kağıda akıtmayı tek gaye almıştı.
Çıplak bedenini aynada görünce kendine yükseldi, bedenini hissetmek için meme uçlarına dokundu, kulak arkasına, son olarak boynuna dokundu, sertleşmişti, yalnızlıktan bu hale geldiğini biliyordu utanç duydu ama durdurmadı kendini, kaygan olması için bir çeşit yağ döktü vücuduna, penisini eline aldı, çoğu erkekten büyük bir penise sahipti, bunun gurur duyulacak bir şey olmadığını düşündü.
- Şaşırdığını biliyorum, seni daha detaylı bir mastürbasyon anına getirmek için araya girdim, çok uzatmadan Cem’in yalnızlığı ile utancını okuyalım.
 Sevgilisinin oda da bıraktığı iç çamaşırı aldı, içine çekti kokusunu güzel kokuyordu, penisini tekrar eline alıp ileri geri yapmaya devam etti, bir süre sonra yatağa sürtmeye başladı sonra yastığa geçti, eline aldı tekrar hızlandı hareketleri ve en son bedeninden terler akarken bütün gücüyle bağırdı, deli gibi titrerken boşaldı, bütün soyu aktı içinden, yoğun, beyaz-saydam bir sıvı onun tohumlarıydı. Nefes alıp verdi, eli testislerindeydi okşadı sarkık testislerini, erkek bedenin garip olduğunu düşündü, işte o an kafatasının kötü niyetliler tarafından istila edildiğini anladı korku duydu. Bir sigara içmek istedi ama bir türlü bulamıyordu çırılçıplak bedeni ile bütün evi dolaştı, penisi ölü bir beden gibi küçülüp, büzüşmüştü, küfretti içinden sigara içemezse rahatlayamazdı, çıkıp alması gerektiğini düşündü, giyinip dışarı çıkmak istemiyordu, bir anda koltuğa uzandı ve seks ve yalnızlık hakkında düşündü.
- Cem koltukta uzanıyor ve yalnızlığı ile mutluluk duyuyordu bu sefer, ani ruh değişimleri tam da kendisinden beklenen şeylerdi.
Balkonda üşüyordu ama içeri girmedi yılın son soğuk rüzgarları bedenine vururken sessizce oturdu, ne aradığını unutmuştu çıplak bir şekilde balkon da oturduğunu daha yeni anımsadı, dışarıdan sesler geliyordu anlam veremiyordu. İçeriye girdi kahve yaptı içerken tat almadı keyfi yoktu, yorgundu kitap okumak istese okuyamaz, bir şeyler yazmak istese yazamazdı, kendine bir soru sordu aniden yalnızlık denilen şey bu muydu?
-Anlamsız gelen yazıların derin anlamları olabilir.
Sınırları yoktu sınırları olmayışına öfkelendi, duygularını gizliyordu, açıkça yaşayamadığı her şeye üzüldü. Hayatı boyunca sağlam ilişkisi olmadı, olaylardan uzak kalamadı. Artık bunun gibiler çok artmıştı, hep böyleydi hayat iğrenç bir döngüydü karmaşaya  tapan biz insanlar değil, tanrının kendisiydi. Çıplaktı kahvesini bitirdi içerken bir damlasını göğsüne düşürdü hafif sızladı temiz teni, gözleri ne renkti unutmuştu.
-Cem yazdığım en garip karakter, bende neleri unutacağını ve nelere utanıp, kızacağını bilmiyorum.
Kötü niyetli düşüncelerin istilası sürerken cem hala çıplaktı ve sigara içememişti, kahve bardağını içtiği yerde bırakıp yatak odasına gitti, istilanın başladığı yerdi burası. Islanan örtüye baktı, çıkardığı kıyafetlere, nedensiz bir hiçlik duydu hiç oluşuna utandı.
-Öykünün sonuna geliyoruz yaratıcı bu utanç duyulacak yazıyı daha fazla uzatmak istemiyor.
Kötü niyetli düşünceler kazandıklarını düşünüp kafatasından uzaklaştılar, ıslak örtü kurumaya karar verdi, yere öylece atılan kıyafetler güzelce topladılar kendilerini dolaptaki yerlerini aldılar, kahve bardağı yıkadı kendisini raftaki yerini aldı, arayıp bulamadığı sigara çekmecenin gözünde bir anda var oldu.
Bir titreme ile nefes nefese uyandı,  ne olduğunu anlamadı çevresine bakındı hemen her şey çok gerçekti ürperdi üstüne baktı çıplak değildi örtüyü kontrol etti ıslanıp öylece kurumuşa  benzemiyordu. Saat ve tarihi öğrenmek için telefonuna baktı gördüklerinin bir rüya olduğunu daha yeni anladı, telefonun ekran ışığı parladı önce gözünü aldı sonra tarihi ve saati görebildi.
Tarih: 14.04.2021
Saat: 10:42

]]>
Sun, 12 Jun 2022 01:34:52 +0300 Mete Çebi
SÜRÜKLENİYORUM https://edebiyatblog.com/surukleniyorum https://edebiyatblog.com/surukleniyorum Sürükleniyorum

Tutunacak bir şeyim mi var yeryüzünde

Herkes dünden daha yabancı

Anne baba eş dost

Hepsi daha öteki bir diğerinden.

Kesmeliyim benliğimi

Parçalamalıyım ruhumu

Mutluluğumu pay etmem lazım kendime

yaşamım boyunca yetmeyecek bana.

Kafamın içinde her gece bir ihtilal oluyor

Tüm yetki ellerine geçiyor

Kendimi duyamıyorum geceleri seslerinden

Sabah olunca susuyor sesleri

Güneş eritiyor onları herhalde

Eritmese de bastırıyor güneşin aydınlığı.

Tamamlanması mümkün olmayan bir oyun yaşamak

Hep bir kargaşa insanlarla anlaşabilmek

Sözlerin eksik kaldığı yerde, susmanın gücüne tapınılması.

Bir insanı sessizlikte anlamak

İnsan insanı külfet görmedikçe

Sevmek belki de şehrin en kuytu köşelerinde.

Yine aynı hüzün

Aynı kederlerde pişen insan

Değişmedikçe bir şeyler

Tutsak düşüncelerine.

Artık şiirlerde aramıyorum kendimi

Sefilim bu sayfaların arasında.

 

 

]]>
Sun, 12 Jun 2022 01:20:49 +0300 Mete Çebi
özgürlük sayılamamakta https://edebiyatblog.com/ozgurluk-sayilamamakta https://edebiyatblog.com/ozgurluk-sayilamamakta Yaz mevsiminin keskinliği
beni mahveden kederin sebepsizliği
kaybettiğim bir kumar gibi 
hayatımın en net tahlili.
kimseleri istemez benliğim
benliğimle zehirlerim kendimi 
yardım istemem öteki ruhlardan 
bilirim her biri öncekilerden daha öteki.
sayarım kaybettiklerimi
bir iki bir iki 
ruhumda her biri farklı iyileşen yaraların sert kabukları
korkmam basarak ilerlerim kabuklara
kabuklar bir dağ gibi büyürcesine
engel bana herkesler, ve herkeslerin şeyleri.

Özgürlüğümün ölçütü olan benliğim
bir süredir kendide tutsak 
özgürlük sayılamamakta.

kendime kendim söz geçirmiyor
taşımakla zorunlu olduğum gölgem
beni kendi rızası ile terk etti
insan gölgesi olmadan nasıl yaşar?
ya da yaşayabilir mi?
gölgesizsem artık
gezebilirim korkmadan insanların arasında
onlar beni taşımak zorunda kalmaz
benim de lekelenecek bir gölgem yoktur artık.

kibarlığın göz ardı edildiği
düşünülmeden atılan adımlara 
verilmeyen, söylenmeyen
sözler, tavırlar.

Yalnızlığı kolye gibi boynumda taşıyorum
tanımayanlar çıkıyor yalnızlığı
asıl mutluluğu bilmeyenlerdir 
asıl olan herşeyin düşmanı kesilirler 
konu yalnızlığın ile sen olunca.
bireyselleşen bir çağın
insan kalmaya çalışan 
delişmeniyim
kimse insanlığı önemsemediği bir yerde
sen insan olmuşsun 
kim ne kazanır bu oyundan.

bir gün ölünce
anlaşılmadığımdan ölürüm kesin
kimse kimseyi 
kimse bir ötekini
ötekiler hiç tanımsızlara
anlamak için vakit ayırmadı
kesikleri olanların anlamsızlıkları vardır
anlamsızlıklar var eder kesik gölgeleri.

beni duyun artık
sessizliğimi paylaşacak kimseler yok 
isteğimde de yok 
ne anlatıyor bu şair
yazıyor yazıyor
bir sonucu yok yazdıklarının
sonucu olmadan nasıl başlanır bir yazıya.

Habersiz gidişlerim, sessiz gecelerim
bir çocuk gibi savunmasız
isyanlarım göğsüme sığmayan
beni ben anlayamaz
bir yere koyamaz
hep bi eksik kalır ne yapsa
kimseler veremez kanun benim yerime.
uzun bir yolu yürüdüm
yürüdükçe düşündüm
düşündükçe ağırlaştı benliğim
benliğim belasıydı var oluşumun.

küskünlüklerimi kilidi bende bile olmayan bir sandıkta saklıyorum
gerçeklerimi kendime bile itiraf edemediğim zamanlarda tövbeler ediyorum
bir şans daha verilseydi 
eksik olarak yaratılmaktansa 
hiç var olmamayı tercih ederim
gerçek mutluluk mutsuzluktaki hiçlikte.

]]>
Tue, 07 Jun 2022 04:28:03 +0300 Mete Çebi
İleri Hep İleri https://edebiyatblog.com/ileri-hep-ileri https://edebiyatblog.com/ileri-hep-ileri

Kendi bedeninde kayıp

Yabancı kendine

Panik halinde aramaktan yorgun

Elinde sigarası, bir de kederi.

Kederde pişmektir bu

Öyle bir şeydir ki

Hiç sönmez ateşi kederin.

Acımasız bir yol

Nereye gidilir belli olmayan

Bilinmezliğe yürünen, çaresizce adım adım yürünen.

Yazılamayan mutluluk şiirlerine

Anlatılamayan acılara

Anlaşılmayan insanlara

Kusulamayan dertlere yanar insan

Yanar ki ateşini kimse hissedemez.

Defterlerde ölüme terk edilen şiirler

Şiirlerde aranan anlamlar

Denk düşen acılar

Tuz basılan yaralar

Kabuk bağlayıp iyileşmeyen kesikler

İnce ruhların ağırlığı.

Islatan geceler değil seni

Terk edişler,

Ağlatan keder değil seni

Yalnızlıklar.

Saçlarına beyazlar düşürenler

Temsil eder acılarını.

Sarıp yaralarını ilerlemek en zoru

Kolayı yok bunun.

Şarkılarda aramak kendini

Sevgin ile herkese yetişmeye çalışmak

Mutluluğunu herkese paylaştırmaya çabalamak

Eksiğim, gerisindeyim yaşanılan her şeyin.

Herkesler tam ben bölünmüşüm

Bölünerek eksilmişim

Eksildikçe saçlarımdaki beyazları koparmışım.

Başı sonu belli olmayan yazılar

Geveze bir şairin dertleri

Fazladan mısraları

Kendini bulamayan ne yazsa fazla gelir gözüne.

Hayatım bir hüsran üzerine

Küsüp barışamayan bir kaos hali

Sebebini bulamam

Bulursam da sonuca varamam

Varılamayan sonuçların sebeplerinde boğulmak.

Tam olmayacağım ben

Hep bir eksik

Hep bir kırık

Kırıklarım batar insanlara

Kanatır da iyileşmez

Kırıklarımın kesikleri.

Sevgiye hasretlik

Geçmişe küfür

Var olmaya hep bir isyan ile

Ölümü özlem ile.

Şair ağlatır kağıtları

Şair yazar da okurları kusar yaşadıklarını

Unutulur mu şairlerin sözleri

Acıları, hayatları, kesikleri

Şairler hep mi mutsuz

Okurlar mı hep yaralı

Yalnızlığım da bulacağım kendimi

Kendimi öldüreceğim bir kuşluk vakti

Bir insana ne vakit tamamen bırakabilirsem kendimi

İşte o zaman

Şairliği bırakacağım.

Kederinde boğulanlara

Gidenlere küfür edenlere

Derdi kendileriyle olanlara

İleri hep ileri.

 

 

]]>
Fri, 27 May 2022 00:44:04 +0300 Mete Çebi
KESİK https://edebiyatblog.com/kesik https://edebiyatblog.com/kesik Hayatın kesiklerini taşıyorum ruhumda

Kanamıyorlar

Acıtmıyorlar

Ama varlıklarını taşımak bile zor.

Keder uzun sürünce sıkılıyor insan

Evet kendi kederinden bile sıkılıyor

Farklı renklerini arıyor

Kendinin ve kederinin

Bulamayınca katlanıyor sıkıntısı

Kesiklerine dokunuyorum tam da o an da

Sıkıntımla sırt sırta omuz omuza direniyoruz

Herkesin mutlu

Herkesin oradan oraya savrulduğu

Dünyanın acımasız eşitsizliğine

Direnişte kazanan olmuyor

Kazanmak için değil belki de hafiflemek için direniyorduk

Ama nafile

Biz düşünenler düşüncelerde boğulurken

Sadece yaşayanlar daha önde gibiydi

Daha çok düşünür oluyorum,

Kesiklerim ile ilerliyorum.

Hayat beni eksiltince bir köşemden

Kelamlara sığınıyorum

Kağıtlara saklanıyorum

Sessiz bir ağıt gibi yazıyor ya da okuyorum

Okudukça yarama tuz basar

Yazdıkça iyileştiriyorum

Belki de deliyim

Delilikte özgürlüğü buldum

İnsanların sadece yaşadığı

Sanki en iyi ben yaşarım gibi nidalarının duyulduğu zamanda

Varsın ben delirmiş olayım

Hayata küfürlerim var

Küfürlerimi sakladım kesiklerimin arasında

Hayat kesik attıkça

Saklamam için yer açılıyor

Şimdi hayal ediyorum da

Keşke uzak olsam kentlere

Kentlerin oluşturduğu kederlere

Boğuluyorum çünkü

Nefessiz kalmışlık değil

Anlatılamayan bir hal benim ki

Ben bu kentlerin arasında

Kendim gibi bir kederli görünce

Hemen sinerim ruhuna

Kesinlerini sayarım

Benden çoktur bilemem ama az diye de yargılamam

Çünkü bilirim ağırlığını.

Ben kötü şiirlerin yazarı

Ben kentlerin uyumsuzu

Yaşamayı bilemeyen, bir türlü öğrenemeyen

Ama gizliden yaşamaya tutkun

 

 

Ne kadar eksilirsem

Ne kadar azalırsa sevdiklerim

Ne kadar kaybolursam kentlerde

Bulun beni sokaklarında

Bilin ki mutluyum ama diğerleri gibi ucuza kazanılmış bir mutluluk değil benim ki

Hayat her bir kesiğinde

Bana hak edilmiş mutluluğu

Ve saymayı öğretti

Bir kesik daha eklendi şimdi

Acıtmayan, kanamayan.

]]>
Tue, 17 May 2022 15:18:59 +0300 Mete Çebi
Gündelik İşkenceler https://edebiyatblog.com/gundelik-iskenceler https://edebiyatblog.com/gundelik-iskenceler Birey kalabilmeli insan, aksi şekilde toplumun içinde çürüyüp yok olma olasılığı var. İz bırakmalı arkasından insan yoksa adı bile unutuluyor iki kuşak sonrasında. Hayatımda çabaladığım iki şey bunlardı. Birey kalabilmek ve iz b ı r a k a b i l m e k.

Bir bunalım kış ayının sabahı gözlerimi dinmeyen isyanım ile uyandım. Duş almak istedim, aldım da. Beni eksilten bir günün sabahındaydım yine, dışarı çıkmam ve düşmanlarım ile vakit geçirmem gerekiyordu, umarım dayanabilirim diye geçirdim içimden. Her günün bana acı çektirdiği bir olayı oluyordu, bazen acı ile alay ediyordum ama kimi acılar oluyordu ki alay ettikçe kıvranıyordu beni. Yorulmuştum artık yüzüme yapıştırdığım aptal bir gülümsemeden, yine yapamadım ama evden çıkmadan son kez aynaya baktım o aptal gülümseme orada mı diye.

Gündelik işkencelerim daha evden çıktığım an marketin önünde D. İle karşılaşmam ile başlamıştı, alt komşum insanın ruhunu tüketen biriydi. Sadece günaydınlaştık, fakat o bile ruhuma ilk damla zehri düşürmeye yetti.

Evet ben böyle biriyim işte, ben Bay Z. Bulunduğu yüzyılda kendini kaybetmiş, hatta kendini bulamamış hatta karşılaşmamış biriyim. İnsanlarla ilişkileri zorunlu, sevgisi kusurlu, bağlılığı korkulu. Bağlanmaya korkan, sevgisini gösteremeyen, ilişkilerin de hep kendini zorunda hisseden bir insanım. İnsan kalmaya çalışan, öteki renklerin sahibi, ara renklerin arayıcısı. Benliğine aşık münzevi biriyim. Günlerce ne yazacağını düşünüp sonra unutan, bir oturuşta şiirler yazan ama asla yayınlatamayan bir adsız şair.

Aşk şiirlerinden nefret ediyorum, sokakta yürürken birisini duydum yüksek sesle vıcık vıcık bir aşk şiiri okuyordu, adımlarımı hızlandırdım. Bu yüzyılda kim aşık olacak kadar akılsız olabilir dedim içimden, ama yine de saygı duydum benim doğrum genel olamazdı o doğru tekti, benimdi. O sokağı boylu boyunca yürüdüm, yol ayağımın altında akıp gidiyordu, ilerledikçe her adımda yeni bir şiir okudum içimden, yine unutacağım adsız tarihsiz bir şiirdi. İçimden, ruhuma ruhumdan, sözcüklere aktı ve yürüdüğüm kaldırım taşlarının altına saklandı sözcükler. Geri dönüp toplamaya hevesim yoktu, belki bir sokak kedisi bulur oynardı, sahip çıkar diye düşündüm.

Sessiz bir kafeye oturdum şimdi, zihnimin sesini dindirmek için. Defter almıştım daha yeni, zihnimi ona kusup zehirleyecektim defteri. Kafeye gelmeden kitapçıya uğradım, şiirim bittiği an ile denk düştü, kitapları karıştırdım hatta kitapçıda çalışan kızıl saçları olan, belli ki orta yaşlı bir kadınla konuştum ayaküstü. Onunla ülkenin halinden bahsettik. Üç kitap aldım ve çıktım, onlarcası evde okunmayı bekliyor dedim içimden, kendimle konuştum. Sonra kendimi susturup iki güzel roman ve bir şiir kitabı aldım. Özdemir Asaf aldım, Y a l n ı z l ı k 

P a y l a ş ı l m a z

Kahve söyledim. Şekerli içerdim hep, şekere bağımlı gibiyim bunu düzeltmem gerekiyor ama neyse, bu şimdinin konusu değil. Gözlüğümü düzeltip açtım defteri yazmaya başladım, az öncede dediğim gibi defteri zehirlemeye.

 

 

 

Kimse ile uyumlu olmam gerekmiyor, bir muhalif duruş sergileme değil benim ki. Kendi renklerimle var olma isteği. İnsanların çoğu bana garip geliyor, biliyorum ki bende onlara garibimdir. Zaten bu yüzyıl garipliklerin çağı. İstemsizce geçtiğim sokaklar, istemeden verdiğim sözler, zoraki sevdiğim insanlar yok benim. Net olmanın verdiği rahatlık işte bu. Herkesin bir doğrusu vardır, doğruları ile yaşamalı bir insan. Herhangi birine asla kızmadım, doğrusu benim doğruma uymuyor diye. Uzunca dinledim, kendi mantığım ile fikrimi sundum ve asla bir kabul edilme beklemedim.  Ne değişecekti ki kabul edilseydim, benim benzerimden bir tane daha var. Düşüncesi bile korkunçtu. Benzerim olmasın benim, hatta kimse kimsenin benzeri olmasın. Herkesin bir çizgisi, herkesin bir doğrusu, herkesin farklı renk ile yazdığı bir kalem olsun isterim. Hiçbir zaman birinin yüzüne nefret kusmadım, bir tartışmada haklı çıkmaya çalışmadım, zaten tartışma ortamından olabildiğince kaçınırım. Kendi doğrularımı ancak böyle koruyabilirim. İnsan insanı değiştirir, insanların beni değiştirmesine izin vermedim. Beni beslesinler, fikir üretebilsinler. Bana öyle bir şey ile gelsinler ki uyumayı unutayım, günlerce düşüneyim üzerine. Her şeye ben diye başlayınca bencillik ile suçlanıyor insan. Ne saçma. Bencillik ile ben olabilmeyi karıştırıyor insanlar. Birey olmak, kendi kendine yetebilmek benim arzum. Münzevilik, insanlardan sonsuza dek kaçmak değil benim düşüncem. İnsan diğer insanların arasında yaşamalı, yaşamalı ki farklılaşsın beslensin üretebilsin. Benim düşüncem insanlara en mantıklı mesafece, çizgide durabilmek. Alacağını alıp önüne bakmalı kişi, bakmalı ki yol alabilsin. Yol alabilsin ki kendi olsun. Benim arzularım, benim yalnızlıklarım, benim kalabalıklarım, benim seslerim, benim mesafelerim, benim avareliklerim, benim hoppalıklarım. Ben, ben olmaya başardığım da bu yazı anlam kazanacak. Ben olmaya başaranlara, o azınlıkta olanlara tebriklerim ile. Ben çağının bir manifestosu olarak, benden sonrasına bir iz bu yazı.

 

                                                                                                             Bay Z. 

 

Ben yazarken kahve geldi, soğumadan bir yudum aldım. Karşı masamda birisi hararetli şekilde bir şeyler yapıyor, çalışıyor belli ki. Az önce telefonu çaldı, masadan kalktı arayana cevap verdi. Kahvemden bir yudum daha alıp kötü bir şiir yazmak geldi içimden, şiir yazardım ama asla beğenmezdim .

                  KÖTÜ ŞİİR SENFONİSİ

Bir masada iki insan

Sözler dökülüyor masaya

Kelimeleri topluyorlar masadan uzaklaşmadan.

Beyaz bir rüya hayal ettim,

Hayalim ile avundum

Ben bu akşamüstü, hayallerimde kayboldum.

İlgiye küstüm, çağ ile savaştım

Kötü kelimeleri birleştirip,

Kötü şiirler yazdım

Yok olmak istedim, hiçliğe gömüldüm

Var olmak istedim, çoğunluğa taptım.

Kötülüklerde boğuldum, iyiliği aradım

Bu akşamüstü ben, yalnızca bu şiirde vardım.

Kalemin gücüne inandım, çağ dışı kaldım

Çünkü çağ ekranlardan, maskelerden ibaretti.

Sefilliğe taptım, özgürlüğü aradım

Ararken yoruldum, saç tellerimi kopardım mesela

Çizik attım hayata

Bir trans bireyin dilinin altındaki neşterdi yaşamın özeti

Herkesler taşıyamazdı yaşamın keskinliğini

Dünya griydi

Hayat gökkuşağıydı, soldu

Yaşam keskindi, ellerimize kıymığı battı.

 

Yaşanılmış bir yüzyılın, yaşayamamış biri olarak görürüm kendimi. Neden bilmem hep dondurulduğumu düşünürüm. Sanki ben doğmuşum belli bir yaşımda beni dondurmuşlar, sonra uyanma vaktim gelmiş ve uyandırmışlar. Garip düşünceler peşimi bırakmıyor, ne yazsam bu düşüncelerim yüzünden garip bir hale dönüyor.

Çizik attım hayata diye yazdım şiirimde, neydi çizik. Nasıl çizik atmıştım yaşayamadığım hayata?  Bak yine yapamadığım şeylerden bahsediyorum. Bu huyumu sevmesem de üzerinde çok durmuyorum. Ben yazma cesareti gösterip çizik attığımdan bahsetmişim. Ya diğer yaşadıkları hayata çizik atanlar?

Kahvemden son yudumu aldım, ters çevirdim. İçe doğru derdi herkes dışa doğru kapadım, inandığımdan değil, inanmamda zaten. Benim ki sisteme, alışılan her şeye bir başkaldırı. Kahvem soğuya dursun, amaaan soğusa ne olacak kime baktıracağım ki? Kadermiş sıçayım böyle kadere! Neyse sakinleşmem gerekiyor. Kahveden aldığım son yudum da ağzıma azıcık telvesinden geldi. Kaderime şekil verecek telveden birazını yutmuştum. Yutmasaydım acaba at olup murat mı, yoksa uzunca gidilecek bir yolumu gösterecekti bana, kaderimin hangi tarafını yutmuştum acaba. Neyse yine düşüncelerin tırmalamaları bunlar. Telve ağzıma geldiği an iğrendim zaten, hiç sevmem.

Kahve ben bunları yazarken soğudu, telve şekil verdi tüm fincana. Kapalı fincana yan gözle baktım, ters halde neler saklıyordu acaba, açtığım an başlayacaktı fısıltılara. Kahvenin bu düz olduğuna inanılan dünyaya göre ters hali bana bir ilham verdi. Ve bir şiir daha yazdım. Bu yazı, bu öykü, bu şehir, bu gerçekçilik ya da bu kurmaca işte tam olarak bu nokta ve bu şiir ile bitiyor.

 

 

Sevişme öncesi yükseklikten asılıyor birisi

Yükseklikten asılan insan yaşamının neresinde olduğunu

bilebilir mi?

Bilinmezliğin içinde yolunu kendi seçene

Yanlış yolu seçti diye

Kim haklı şekilde kızabilir.

Kızgınlığın içinde kırdıklarına karşı samimi özrünü kim sunabilir?

Yükseklikten asılan biri ne kadar yükseklikte olduğunu bilebilir mi?

Yalnızlığın içinde biri yalnızlığını ölçebilir mi?

Günahkar biri diğer günahkarlar ile kendini kıyaslayıp aklanabilir mi?

Sevişme öncesi yükseklikten asılıyor birisi

Kendisi ya da hiçbiri

Hiçbir şey ya da çoğu olağan şeyler

Düzlükte yürürken ayağı takılan birinin

Elinden kim tutabilir?

Asılanların arasından kurtulan birisi

Asılmanın hüznü değil sevinci

Sevabı değil günahı

Anlatıcının kafasının karışıklığı…

 

 

 

                                                                                                                       11.12.2021                                                                                                                       Bay Z.

 

]]>
Thu, 12 May 2022 02:31:30 +0300 Mete Çebi
GECE&TANRI&SEFİL RUH https://edebiyatblog.com/gece-tanri-sefil-ruh https://edebiyatblog.com/gece-tanri-sefil-ruh Bir insanın ruhu ağlayabilir. Çehresine tesir edebilir. Edebilir evet ağlayabilir de. İçinde yangın acıtırken dışarıdan bahar mevsimini yaşatabilir. Bir şeyleri mahvedebilir, mahvedip üzülebilir de. Özleyebilir de hem de çok özleyebilir. İnsanın yerin dibini görme halleridir bunlar en acılı yoldur. Bu yol hep dikenlidir.

Her günün gecesinde ruhumdan bir mavilik eksilir, ne vakit mavisiz kalırım bilemem, yaşatmam gerekiyor maviyi. Kalbim o kadar kırıldı ki, gezintiye çıkamıyorum kalbimde kırıklar kesiyor kanatıyor, mahvediyor gezimi kendime döneyim diyorum, kendimi bulamıyorum. Sığınacak bir tanrım bile yok. Sığınacak bir kendim yok. Bir kalem bir kağıt bir de gecelerin gamı var.

Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.

- DİDEM MADAK

Kıymıkları ile dolu yazılar, şiirler. Yazdım da kime ne, yazdım da kim ne yapsın benim yazılarımı. Siyaha boyadım bütün yazılarımı ölümü arzuladım her birinde, tanrıyı suçladım, kendimi aradım, bulamadım, küstüm. Döndüm hep kendi çevremde de bir türlü yerleşemedim tam bedenime. Bedenimin yabancılaşması, ruhumun sarhoşluğu, gecelerin bulanıklığı, tanrının belirsizliği.

Gecelerle aramda yakın ilişki var, uyutmazsa zihnim gecenin boşluğuna düşerim hep. Gözlerim nemliyse yastığım ıslanır, ruhum kederliyse defterlerim eskir. Bu hep böyle oldu. Aydınlık günlerin geceleri hep böyle geçip gitti. Ömrüm eksildi, kederim arttı.

Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım
Parmaklarına kına olayım hayatın.
Affet bu siyah ve transparan duayı.
Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.

-DİDEM MADAK

İzmaritler çoğalıyor küllerinde yıkanıyorum, gözyaşları ile kirleniyorum. Gecenin bana kattığının yanında aldığı şeylere yüreğim acıyor. Yine yas ve keder zamanı, ben bittim, ölüme eğmeliyim başımı.

Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!

Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir.,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.

Yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...

Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!

Bilirmiydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu?
Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü!

Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
Kalıvermeliyim öylece kaskatı!

-NİLGÜN MARMARA

]]>
Tue, 10 May 2022 10:48:22 +0300 Mete Çebi
Sevinçkırımı https://edebiyatblog.com/sevinckirimi https://edebiyatblog.com/sevinckirimi İlerleyen zaman ile eksiltirken yaşam beni, sevincime neden dokundu? Neden soykırım gibi sevinçkırımı uyguladı bana?

Artık sesler rahatsız ediyor beni şehirlerin seslerini kısın, uğultularını bastırın, sokak hayvanlarını bir yere toplayın mutluca yaşasınlar, sokak insanlarına dokunmayın onlar sessiz anarşistlerdir eğer dokunursanız seslerinden sağır olursunuz.

Gerçek nedir? Doğrularla yaşamak mümkün müdür? Okudukça insan mutsuzlaşır, duruldukça kendinle yüzleşir mi? Dört duvar arasında hapis edilebilir mi düşünceler? Neden? Nedir? Mi?

Kusmak istiyorum geçmişimi kusup da rahatlamak istiyorum. Geçmişimle yaşıyor değilim ama yükünü de taşımıyor desem yalan olur. Ne yapmam gerekiyor? Ruhumu nasıl kusturacağım ilacı var mıdır? Mümkün mü bu, hayır değil. O zaman düşünüp de kaçırma hayatı. Kalk!

Kalabalıkların yalnızlığı vasat bir tanım artık. Vasat bile yanında daha kabul edilesi kalır. Ama doğru da, aslında vasat doğruların var oluşunun kanıtıdır. Kalabalıkların yalnızlığı.

Mutluluk şiirleri yazamam, aşkı bilmem. Toyluktan bilmiyor değilim, aslında aşka en yakın benim ruhumdur. Bu çağın insanları sadece bedenlere koşar ya da vasat olan her şeye. Ben bir özlemin peşine düşerim, özlemimde kavuşacağıma inanırım ona. Ondandır ucuz yazılarla kağıtları kirletmelerim. Gelen giden yok. Düşün!

Gelgitli midir her şey? Dalgalar gibi midir insanlar? Ben kimim ve ne sıfatla yaşıyorum hala. Var olunmak sorulmadı, gidişimi kimsenin kalemine bırakmam ki yazsın ve sonlandırsın bu melankolik yaşamı.

İnsan vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok diyor, asıl yüzleşmeyi kimseyi vazgeçecek kadar sahiplenemediğinde fark ediyor. Vazgeçmek eylemdir, sahiplenmeyi reddetmek özgürlüğün ve yalınlığın başlangıcı.

Tütünle kirlendi bedenim toprak ile mi temizlenecek. Toprak ile evlenmeyeceğim, elbet bir gün gömecekler beni ama benim sevdam gökyüzü olacak. Gökyüzü ki onca pisliği korur da hiç yılmaz maviliği.

Okuduğunu ne kadar anlıyorsun? Ucuzca harcıyorsunuz, zamanı öldürüyorsunuz. Zamanın kırılganlığı bitsin artık.

Bedenlerde arıyorum gizlenen şeyi. Hoş bedenleri buluyorum, inceliyorum. İnceledikçe inceliyorum bir yerlerden. Eksiliyorum hayattan ve zamandan. Yine de bulamıyorum gizi, ama aramaya da usanmıyorum. Giz kayıp bulunamıyor. Yılma!

Uslanmadım hiç, ne yaşadıysam hep taşıdım kolye gibi boynumda. Onlar kirlettik sansın, onlar köhne artık diye düşünsün ben bir kendimi, bir de yaratıcıya bırakmayıp kendi çizdiğim yolu bilirim. Uslanma!

Anlatamam, bilemem derdimi kederimi yorgunluğumu. Kim anlatıyorsa bir şeyleri, tanımlayabiliyorsa sadece yüzeyidir o durumun. Öyle kolayca anlatılmaz yaşanmışlık. Öyle ucuz değildir kederin tanımı. Öyle kolay değildir acının yakınması.

Çözümü yok yaşamayı bilmenin, boşa acı çekme. Acını gizleme kopar at kendinden. Mutluluk dileme, mutlu olunmaz dilendikçe. Yaşa sadece çarkları döndür, kendin kal. Böcekleşme!

 

]]>
Mon, 09 May 2022 04:13:41 +0300 Mete Çebi
KÖTÜ ŞİİR SENFONİSİ https://edebiyatblog.com/kotu-siir-senfonisi https://edebiyatblog.com/kotu-siir-senfonisi Bir masada iki insan

Sözler dökülüyor masaya

Kelimeleri topluyorlar masadan uzaklaşmadan.

Beyaz bir rüya hayal ettim,

Hayalim ile avundum

Ben bu akşamüstü, hayallerimde kayboldum.

İlgiye küstüm, çağ ile savaştım

Kötü kelimeleri birleştirip,

şiirler yazdım

Yok olmak istedim, hiçliğe gömüldüm

Var olmak istedim, çoğunluğa taptım.

Kötülüklerde boğuldum, iyiliği aradım

Bu akşamüstü ben, yalnızca bu şiirde vardım.

Kalemin gücüne inandım, çağ dışı kaldım

Çünkü çağ ekranlardan, maskelerden ibaretti.

Sefilliğe taptım, özgürlüğü aradım

Ararken yoruldum, saç tellerimi kopardım mesela

Çizik attım hayata

Dilinin altında taşıdığın neşter gibiydi yaşamak

Herkesler taşıyamazdı yaşamın keskinliğini

Dünya maviydi, griliğe boğuldu

Hayat gökkuşağıydı, soldu

Yaşam keskindi, ellerimize kıymığı battı

Bu akşamüstü bu şiir ile kirlendi.

 

]]>
Sat, 07 May 2022 02:46:43 +0300 Mete Çebi