EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Elif Can https://edebiyatblog.com/rss/author/Yazar-Elif-Can EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Elif Can tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. TABİİYET https://edebiyatblog.com/tabiiyet https://edebiyatblog.com/tabiiyet Tabiiyet: kelime anlamı bağımlılık demektir.

Verdiği kimliği geri istiyor ziynet

Sadece sözlerin gölgesi midir bu tabiiyet?

Viran olmuş bir mezbele bu itiyat

Şimdi derbeder o sisli fikriyat. 

Bir mazarratta infilak olmuş beşer

Ah o eller kimi kimi seçer

Kimi kaybetmiş kendini bir sarhoşlukta,

Kimi ise duman içinde derbeder. 

Bir hastalıktır bu bulaşmasa da bulaştırılır,

Çağımızın salgınıdır bu durgun suları bulandırır.

Aklın düğümüdür bu uzuvları kanatır

Gecenin karasıdır bu diğer bütün günleri yanıltır. 

Yangının külü, savrulan dumanın yönü

Dünyanın tozlu toprağı kirli önü

Gel uzak dur ister aşını pişir ister yaşını.

Okyanusu kurutur bu düzenin karlı baharı. 

Düğüm olmasın nefesin ah o güfteli sesin,

Korkma! Adımla sende bu yer küreyi esin esin.

Sağlıktan ötesi var mıdır ne diye bu ömrü derbeder tüketirsin?

Bu tabiiyete en güçlü serzeniş, yok olmaz demeye ne dersin?

]]>
Tue, 07 Mar 2023 20:00:29 +0300 Elif Can
Ferda https://edebiyatblog.com/ferda https://edebiyatblog.com/ferda (Ferda: kelime anlamı yarınlar, gelecek zaman demektir.) 

Bir balon misali gökyüzüne yükseldikçe patlmak istedik belkide. Sırf bu yüzden olsa gerek, bütün zihnimizle bir yanlışın içinde yanılmış gitmişiz. Bir basınçta olgunlaşmak mı ağır gelmişte patlamış balon. Bu kabuğuna sığmamak meselesi bu olmasa gerek. Böyle basit geçiştiremeyiz çünkü bunu. Bugünün ferdasına ters bütün bu denklemler. Yani her dem uçmak demek yükseklerin daha güzel olacağını çağrıştırmasın bize. Bazı zamanlar aşağılar daha güzeldir. Gıyabınca ikiside güzeldir fakat ağır basanda kalıp gidiyoruz bizler. Mesela bazen biriken yağmur sularında yaşamaya muhtaç balıklar, bazen ise akıl almaz okyanuslarda kaybolup gider her biri. Bazı zamanlar zıtlıklar içine alsa da bizleri onlarla da sıkı sıkıya kucaklaşıp devam etmek gerek yola. 

Her şey kötü gitse bile yolundadır, oda yoldur çünkü yollar sadece bügünleri almaz kendine ferdalarada uzanır eli. Yani balon misali düşündüğümüzde hep gökyüzüne doğru yükselmek güzel midir? 

O halde elmasa ulaşmamız için bazen alçalmamız gerekir. Bu çağın ateşli yangınında yanmadan kendimizi bir cevhere dönüştürmemiz gerekir. Buda şikayetlerle değil olabilcek her şeyi güzel görebilmekle mümkün hat safha kişilerde kötül vs. olumsuzluk diye bir şey yoktur. Herşey güzeldir onun gözünde. Gözünde değil aslında gönlünde. Gönül göze yansır böylelikle... Güzellikle bakarsak her şeyin son bulacağına inanarak yolcu olarak gerçekten yol alabiliriz. Unutmayalım ki gün alan koruk pekmez olur. Bunun yanında insan neler olmaz ki... Son olarak  Yaşar Kemal'in şu sözünü de bu konuya tasvip buluyorum. “Çakmağı yandıran kavdır demiri dövdüren tavdır dayan ince memed şimdi direnecek çağdır...” 

]]>
Fri, 03 Mar 2023 04:54:49 +0300 Elif Can
Cüda https://edebiyatblog.com/cuda https://edebiyatblog.com/cuda (Cüda: çok sevilen bişeyden ayrı kalmak anlamlarına gelmektedir.)

Güverte girdabına doğan günden cüda, ıssızlaşmış kendi köşesinde. Gün mü bir girdaba doğmak istememiş, güverte mi ısınmak istememiş orası meçhul... Ortada katı bir soğukluk var. Bir meczup halini almış dalgalar bu yastan. Vuruyorlar deli deli kıyılarımıza. Dalgaların vurmasıyla aşınmasıdır falez, dalgaların getirip biriktirdiği ise lagün. Bu coğrafyada böyledir. Ters orantılı. Ya insanda? Beşeri coğrafya fiziki coğrafya tesir etmiyor bu mateme. İnsanın ütopik cografyasında birikim ve aşınım ikiside benzer şeylerdir. Doğru orantılı. Evinden, yakından, yolundan, Rabbinden cüda, birikmiş kalmış işte bu döne yuvarlana akan nehir üzerimizde. Takvim düzenine göre değil içimizde akan zaman, dönencelerde dönmüyor mesela hiçbir giden. Ne biliyim ekinokslar hiçbir bireyin eşitlenmesi için tesirini gösteremiyor. Hepsi anlamından sapmış bambaşkalaşmış bütünüyle. Farklılaşmışken insanın coğrafyası görünür şartta hangisi mümkün? Tozlu yollar bile gökyüzünün ağlamasına aldırmıyor savuruyorda savuruyor kendini. Ya kuytularda solup gidenlere uzanabilir mi ellerimiz? Yeri gelir bir dar geçit olur bu devran acı bir ızdırap,

yeri gelir bir piyes var gör eğlen oyalan. Yeter ki sen  inançlarına itima et. İşte bazı zamanlar derin bir nefes almak bütün gezegeni çekmektir içine acı tatlı üzerine sinmiş bütün kokular doluverir içine içine. Derine in dokunaklıların doruklarına dokun. Meczup dalgalara kafa tut çarpmayın sineme deli deli diye. Her ne durumda olursa olsun hiçbir etmen tesir etmiyor coğrafyanın bu üzerimizden çıkmayan yağlı lekesine...

]]>
Fri, 03 Mar 2023 04:50:52 +0300 Elif Can
Kalendermeşrep https://edebiyatblog.com/kalendermesrep https://edebiyatblog.com/kalendermesrep (Kalendermeşrep: Dünya malında gözü olmayan anlamına gelmektedir.)

Sığınacak limanlar su altında kalıveriyor bazen. Biz kalendermeşrepiz sığınacak bir liman aramayacak kadar. Söz istifçisinin atıp tuttuğu naralar değil bunlar. Başucunda saklanan bir kaç umudun doğurdukları. Evet bir kaç umut ve içte kalan bir uhte. Eski bir madende göçük gibi şimdi yürekler. "Şurda olmayan ev var ya o bizim evimizdi" geçer ya bir şarkı sözünde... Olmayanlar bizimdir var olanın bizin olma ihtimali olasılığa dahi katılamaz. Bu durumlarda da eşdeğer değildir bütün acılar. Toplanılan kederi dağıtma vakti şimdi. Bir çoçuk mesela herşeyden habersiz "gitti bütün oyuncaklarım" diye kendince acılanır. Ondan biraz büyük bir genç kendince kendinden feragat eder. Gençten bir misli büyük orta yaş bireyler hemen hemen bütün duyguları yaşar; bir nehir coşar içinde gözünden taşan, harlanır gürlenir köz köz, sessizliğin sesine kapılır bazı anlarda. Orta yaşın bir üstü bütün ciddiyetiyle kendi içinde yaşar o şehri. Yaşar ama acı tatlı ne varsa yaşar. Çünkü ölümler el değmedi, tutup çekiştirmedi yakamızdan bizi. Yaşamın tadına değil yaşamın acı kollarına itti gitti. Mislice yaşlanan kişiler ise her şeyin birikmişliğiyle biraz daha derbeder. Ama herkesin tek ortak acısı bir affa sığınmaktır. Dünya gibi yedi katmandır bu insan halide. Yediden yetmişe yedi hal adlı bir acı bu. Sadece bunlar mı? Hayır değil? Anı yaşayanların anını hatta anısını yaşamaya az gelir bizim acımız az. Yankılanan sesler kırık ezgilere karışır kesilir gider yavaş yavaş. Biz kalendermeşrebiz fakat sevgi dünya malı değil ki. Zıtlıkların o kırıcı noktası ne de büyük senin sinsi oyunun.  Acz tuttu bizi şimdi sevgi muhalif oldu habersizce uzaklaştı koşar adım. Her bir köşeden ayırlıklar başkaldırdı. Ve geriye kalan kuru bir gül kokusu...

]]>
Fri, 03 Mar 2023 04:48:37 +0300 Elif Can
Viitsima https://edebiyatblog.com/viitsima https://edebiyatblog.com/viitsima (Viitsima: kelime anlamı üzerimize çöken yorgunluk sebebiyle hiçbir şey yapmak istememek.) 

Bir yorgunluk hastalığına tutulmuşuz milletçe. En ufak bir işte bile yoruluveriyor hemencecik can. Onu geçtim hiç dinlenmiyor ki diyeceksiniz. Tembelliğe alıştırıldık biz. Eskidenmiş viitsimasız hallerimiz, atalarımızda kalmış gitmiş, çok çok eskide. Eskide kalmışta eskimemiş tam tersine bizler eskimişiz eskilerden uzaklaştıkca, yenilendikçe biz eskimişiz.

Yıllarca uğranmayan bir evin toz tutmuş rafı gibiyiz, üflesen bir öksürük tutturcak sana, boğazına takılıp kalcak bazı şeyler.

Takatsiz, inayetsiz darmadağan olduk milletçe. Muğlak bir batak bu nefis. Eğer düşersen peşine bir viitsima içinde bin viitsimaya tutulursun. Öyle sadece kelimelere tutulup kalınmıyor yalnız. Kemikler, eklemler, diller, koca bir beden tutulup kalıyor. Görüyorsunuz işinde ne kadarda hünerli bu nefis, zindanında neleri tutup bırakmıyor. Kim bilir kaç yüzyıldır işlek suç caddesi olup durdu sokağımızın ucu. Kaç gardiyanını yolladı bu nefis dedikleri, kaç kişi caydı yada kaç kişi tutuklandı. Derinlere bir ömür kur, kendine pişmanlıklar yükleme dinç sapasağlam uzvundan taşan bir fikriyat yarat. Şaşma yerinden, ilerle hep derinden derinden. 

Ufka bakılırsa yol uzun lakin bunu kısaltacak olan âya kişi. Olup biteni çek bir sineye bak bakalım ney eksik ney fazla. Terbiye ver nefsine. Hiç olmadı sotele en azından yenek olsun...

]]>
Thu, 29 Dec 2022 18:41:04 +0300 Elif Can
Mahza https://edebiyatblog.com/mahza https://edebiyatblog.com/mahza (Mahza: Kelime anlamı ; yalnız, sade, 

tam, katıksız demektir.) 

Eğilip alıyor muyuz gerçekten her düşen figürleri.  Düşen çoklarımızdan düşer. Mahza bir yaşama taabi olmak ancak böyle mümkün olabilir. Düşürdüğümüzü düşen yerde bırakmayalım kirlilik yapar tamam ama taşımayalımda. O çoklarınızdan havada örümcek ağlarından bir ipe asıverin. Varsın bir eksik kalsın.

Kamburunu ağrıtır sırtlandığın onca yük. 

Bir gurbet kuşu uçurmamak için düşürmek lazım bi kaç figür. En güzel raftan seçilenler bile bir hayli tozlu şimdi. Bu toprağa tozlu demek kadar gerçek olsa gerek. İnsanda toprak, eninde insanda tozlu. Zaman erirmiş insan gibi sırf mahzasız bir hâl takınmak için. Bunu öğrendim son zamanlarda. Buzun sıcakta erimesi yada tuzun suda çözünmesi gibi bir erime değil bu. Haddizatında zedelenmiş zaman paramparça. Elin kapının arasında kalmış ve birkaç kılcal patlaması sonucu morluklar oluşması misali; zaman kapının arasında kalmış sıkışıvermiş öylece. Şimdilerin kapısını çalanda yok açanda. Açık olan yalnız yaratıcının kapısı. Eskilerde ki ; kapı açık buyur gel sözleri özlendi belki de ondandır şimdilerin soğuğu. Doğan güneşle ısınmıyor bu soğuklar, esen rüzgarla uçmuyor bu üzerimizdeki tozlar. Esen rüzgar başlı başına bizi alıp götürüyor bütün toprak olarak. Bir boş kalıp yaratmayalım bu zamanın kollarına. Harcı bol olsun kalıplarımızın. Mahzayı takaza etmeyelim.

]]>
Thu, 29 Dec 2022 18:36:31 +0300 Elif Can
Nefha https://edebiyatblog.com/nefha https://edebiyatblog.com/nefha (Nefha: Kelime anlamı güzel koku demek)

Kaybolan sesler bir sır gibi tüm muhteşemliğiyle. Az öteye atılanlar düşüvermiş uzağımıza. Çiçekler bile çok korkunç olmuş bu zamanlarda. Bütün ihtişamıyla o nefhasını yayarken, meğerse zehirliymiş bazısı. Oysaki ne denli güzel ve nezih onca rengiyle. Sen bir çiçeksin nasıl zehirlersin bir dikenden öte. Bir gece gibi soğuktur bazen bütünüyle herşey. Yüklenip yağan buluttan almışlar feyzini. Bir çiğ tanesi ise bülbülün çilesi ekseri. Muhteşemliklerde zehirlidir bu durumda.

Nedir yer gök bu dünyanın matemi. Gizlenmiş her bir yaprağa, sabahı bekliyor. Seher vakti açığa çıkıyor bu iclal. 

Hepimizin altında yatan gizlilikler korkutuyor beni. Şefaflıktan kaçışlar ürkütüyor. Çok korkunç bu, güneşin doğmaması gibi. Sanki kara bulutlar sarmış üzerimi, bir çiçeğin güzel kokusunu zehirlemesi çok korkunç. Onları koklayınca içimin ferahlıkla dolmamasından korkuyorum. İyileştirici bir özelliğinden ziyade yayacağı zehrinden korkuyorum. Düşüncelerimin ihtimalleri zedeliyor zihnimden dökülüyor bir yaprak misali tek tek. Bu düzendeki ikilikler, onca insanın kötüklere feyz vermesi... Daha birçoğu gibi misaller besliyor çiçeklerin zehrini. 

Herşeyin başı insandan geçiyor aslında, yaptıklarımızı ve yapcaklarımızı çevreye bulaştırıyoruz, yere düşürüyoruz kirlenip, pas tutup gidiyor. 

Yagmur sonrası arda kalan bir toprak nefhası olsun isterdim bütün göz açıp kapayışım...

]]>
Thu, 29 Dec 2022 18:34:15 +0300 Elif Can
Lahza https://edebiyatblog.com/lahza https://edebiyatblog.com/lahza (Lahza; kelime anlamı; zamanın bölünmeyecek kadar kısa bir parçası,göz açıp kapayacak kadar kısa zaman demektir.)

Lahza bir vakit yer tutuyor, hayatımızın büyük bölümünde. Zaman kısalıp uzuyor yaptıklarımıza göre. Sahi iyi geçirdiğimiz vakitlermi lahzaya giriyor kötü geçirdiklerimiz mi? Tabii birde hiç geçiremediğimiz zamanlar mevcut. Akıl erdiremediğimiz bu yolculuk kendi sıra hokkabazlıklarını yapıyor bize. Koyuveriyor o kara şapkasına, ha çıktı çıkacak derken; üçte el çeviriyor üzerimizde kayboluveriyoruz sonra. O kadar derinliklere inip gidiyoruz ki sevgili hokkabazın attığı birçok şeyin kaybolduğu yere düşüveriyoruz. Bir bakmışız bu kara haberle kendisine köle etmiş bizi. Şapkasına bazı sakladıklarını çıkaramıyor; merhamet, saygı, sevgi, muhabbet, başlıbaşına bizi.

Kara şapkanın kara çukurunda kaybolmuş bir oyuncuyuz sadece. Bütün benliğimizle kaybolmuş bir oyuncu. Genel izleyici de çok memnun bu kayboluştan dolu dolu alkışlar kopartıyorlar. İzleyip kayıtsız kalıyorlar bu ilizyona. Bir zaman bu hokkabaz; seyircileri de kaybetmez umarım. Bir çekmece dibine atılmaktan daha ciddi bir durum bu. Orada en azından varolmuş bişeyler oluyor. Bu durumda ise başlıbaşına kayıbız. Kendimiz, anılarımız, eşyalarımız, bu dünyaya hiç iz bırakmamış gibi bir yokluk bu. Evet evet bu kayboluşumuz bir kıtlık. Muhabbet kıtlığı sarmış dört bir yanı, acilen tedbir alınmalı. Bu lahzaya içi dolu cümleler kurulmalı. Kurulanı bozmak olmasın, gücümüzü harcadığımızın büyük kısmı. Yani; yıkmaya değil yapmaya meyilli olunmalı. Kendimizi de genel izleyicimizide bulabilmek adına...

]]>
Thu, 29 Dec 2022 18:31:34 +0300 Elif Can
Tezelzül https://edebiyatblog.com/tezelzul https://edebiyatblog.com/tezelzul (Tezelzül: kelime anlamı sarsılma, etkilenme, deprenme anlamlarına gelmektedir.)

Zannetmek üzerine kurmuşuz bütün yaşantımızı. Bu kızıl mavi dönen koca evren bir zan kendi haline kendince. Bataklıkta bir balçık sanki üzerimize sıvanan. Bu tezelzül uzvum herşeyden habersiz zan içinde kulaçlıyor kendini.

Sağlıklı sıhatliyim zannediyorsun, ertesi amansız bir durum çıkıyor. Hava güneşli olacak zannediyorsun, bir kaç dakikaya çekiyor güneş beyaz yorganını üzerine ben üşüdüm diyerekten. Böylede tezat böylede tezelzüldür işte zannetmek. Densizce dönüyor dünya. Kendi dengemizi bulmalıyız bu densizlikte. Zanlarımızı sabitlemeliyiz biryerlere, bu sarsıntı da düşmesinler diye. Yol uzun yolculukta. Daha birçok şey var zannetceğimiz. Daha çok şeyde yanılacağız gidişata bakılırsa. Kendi raylarında tıngır mıngır giden bir günden fırlama sessizlik zamanındayız.

Kendi sesizimiz nede dinlenir şimdi bu gümbürtülü sessizlikte, en azından öyle zannediyorum. Duyabildiğimiz şeyler kârımız. Sondan üçüncü parçadadır belkide zanlarımız, kişisel menkıbelerimiz.İkiye düşsek delicesine döncek gibi bu dünya, ne kelimeler asılı yerlerinde durabilir nede bu denli biz sabit kalırız bu sarsıntıda. Şirazesinde, dönenide duranıda yaşatmalı nihayetinde. Seher vakti alınan nefes kadar temizlese içimizi keşke bütün zamanlar. Böylesine nefes açıcı böylesine mis gibi olsa zanlarımızda.Tek ses tek nefeslik hakkımızda güçlü bir çığlık atabilmek vazife. İstikamet doğrultusunda bu tezelzülde düşmeden hızlanılmalı o halde...

]]>
Wed, 30 Nov 2022 23:38:56 +0300 Elif Can
Serendipçe https://edebiyatblog.com/serendipce https://edebiyatblog.com/serendipce (Serendipçe: kelime anlamı tesadüf, mutlu kaza anlamlarına gelmektedir.) 

Bize çizilen dünya kafeste. Hüzzam makamında çalan bir serendipçe. İstikrarlı başlıyor bundan sonraki günler yanıbaşımızda. 

Neden midir? 

Kaybolup gitmeye yüz tuttu çünkü onca şey, kültürümüz, dilimiz, dinimiz, saygımız hepsi zedelendi. 

Batıya özenmekle, kendimizi düzeltmeyi unuttuk. 

"İçten çürüyor benim memleketim ve buda beni çok üzüyor."  Sonradan müslüman olmuş batılı bir yazarın kelimeleri bunlar.

O kadar büyük olup, özgürlüğün sembolu olup bir çok ilgiyi üzerine çekebiliyorlar lakin, kötü alışkanlıklarla yavaş yavaş zedeliyorlar kendilerini. Biz bir şeyin iyi hoş güzel olanını seçip, örnek alırız kendimize değil mi? 

O halde eleğimizden geçirmeden nedendir herşeyiyle örnek almamız bir başka yeri. 

Özgürlük ne de tuzaklı bir kelime değil mi?

Özgürleşmekten yalnızlaştık artık.

Belki bu kadar özgür değilken daha kalabalıktı bayramlar, daha genişti sofralar, yürekler daha genişti. Dıştan genişledikçe içten daralıyor insanoğlu. 

Günümüzün klasik sıradan yakınması, herkesin dilinde belkide, lakin üzülerek söyluyorum ki malesef bu hiçbirşey değiştirmiyor. Serendipçelerimizi kaybediyoruz yavaş yavaş. Yavaş yavaş sözü de eskidenmiş artık hızla...

O denli de eskimişiz anlaşılan.

Bu mutlu kazalarımızı, güzel günlerimizi yaşatabilmek adına.

Unutmayalım duyduklarımıza değil, kendi okuduklarımıza inananalım, kendimizi örnek alalım. Yazınsal küredeyiz hepimiz.. İçten özgürleşebilceğiniz günleriniz olsun.

]]>
Wed, 30 Nov 2022 23:36:48 +0300 Elif Can
Efdal https://edebiyatblog.com/efdal https://edebiyatblog.com/efdal (Efdal: kelime anlamı üstün, erdemli , çok faziletli anlamlarına gelmektedir.)

Zaman göreceli bir kavram. Tıpkı bu dünya ile öbür dünyadaki zaman kavramlarının farklı olması gibi. Onu geçtim günlük hayatımızda bile aynı dünya üzerinde farklı zamanlar.  Veyahut aynı evren üzerinde... Uzaydaki 1 saatin dünyada 7 yıla tekabül etmesi misali. Zaman kişinin gönlünden akanla ilişkilidir. Efdal sahibi bir insan ile 2 gün bile yıllar gelir sana, onu hep tanırcasına hemencecik geçiverir. Tam zıttı ise saliseleri geçirmek için uzuv patlatırsın.

Ruhu bedene ağırlık ettirmeden yaşanılmalı. "Ruh bedende pür heves olmalı." Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür... Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Lakin bir nur misalidir o beyaz ışığı binlerce renklerden oluşur. Zamanı zaman yapanda ruhumuzun bu renkleridir. Bu efdalli yüreğimiz bunca renklere rağmen darsa yaradanla bir iletişim kopukluğu olduğundandır.  Mevlânâ'nın az ve öz bir hikayesi ile konumuzu özlendirmek gerekirse; 

Mevlânâ Celâleddin Muhammed Rûmî Hazretleri, arkadaşlarından birini üzüntülü gördü ve şöyle dedi: 

- bütün gönül darlığı, bu âleme gönül bağlamaktan gelir, kendini yok bilirsen, her renge bakarsın, her lezzeti tadarsın, bilesin ki bunların hiç birisi ile kalmazsın! şunları bilesin ki bunları gördükten sonra, öyle bir yere gideceksin ki, orada hiç gönül darlığı çekmeyeceksin. 

Dervişin; 

- bütün âlemi dolaştım, ne rahatlık buldum, ne de rahatlık bulan birini gördüm sözünü dinleyen dar'ın: 

"- neden kendinden el çekmedin, hem kendin rahat olurdun, hem de herkesi rahat bulurdun." sözü çok derin mânâ taşır. (sâdık dânâ, altınoluk sohbetleri shf 172 – 185) 

Ruhumuzun renkleri kadarız biz. Dıştaki renkler sadece bizden yansımadan ibaret.

Bir gün daha devrildi bu efdalli yatağına hayasızca.  Zamana yenilip beyaza bürününce cümleler gibi günlerde devrik oluyor...

]]>
Mon, 14 Nov 2022 13:15:40 +0300 Elif Can
Âmiyane https://edebiyatblog.com/amiyane https://edebiyatblog.com/amiyane (Amiyane: sözlük anlamı olarak basit, sıradan, bayağı ve alelade gibi anlamlara gelmektedir) 

Koşuşturmaların yanı sıra bir susuş bile âmiyâne bu günlerde.  Dört kısa günün sonu kadar hepsi. Detaylı incelesen akıştaki bütün arabalar farklı ama ve lakin genel bir bakış ile akış hergün aynı. Hayat misali... Uzun uzadıya söz dizilimlerinden kaçarcasına hepsi. Bir karınca ile rastlaştık yolda, halitavrı çok telaşlı dünyanın bütün erzağını çekmişte yetinememişçesine, ziyan olmaktan kurtarıyor onları âmiyânece.

Zihnimin soru işaretlerinide alıp götürseler keşke kışlık niyetine. Yada bir piyano üzerinde gezinseler şenlendirseler bu şehri naçizane müzikleriyle. Belkide minik bir karinca bile yetebilir herşeye. Belkide...

İhtiyacımız olan incelemek uzun uzun.

İnce-elemek aslı. Âmiyâne bir incelik bile kabul şartlara. Basiti zoru olmaz sonuçta ince-elemenin. Bir karıncanın çıkarabileceği bir kasırgada mümkün. Aslızatı böyle bunun. Tartışmasız anlaşmasız ince bir incelik. Bilendikçe insan hepten incelir. Hayat çok uzak sanır derinlere saklanır. Gün ortası sabah seheri yaşatır. Yatak döşek yatırır çağmızın bu hastalığı. Har gür tahamülsüzlükler bu yüzyıla yüz tutmaya layık değil. Gün geçtikçe kopmamalı, gün geçtikçe bağlanmalı kardeşlik. Sazlıklardaki ördekler misali şenlenmeli heryer... 

Sineye çek kendini, sor soruştur alıp götürmeden karıncalar soru işaretlerini tamamla sorularını...

]]>
Mon, 07 Nov 2022 19:32:49 +0300 Elif Can
Bergüzar https://edebiyatblog.com/berguzar https://edebiyatblog.com/berguzar Derbeder bir koşuşla geldim bu dünyanın kollarına. Camından çeşitli hikayeler görüyorum, bir telaşla koşuşturuyor herkes. Bütün bu telaş ekmek davası mı gerçekten. Sanki istilaya gidermişçesine öylesine bir koşuşturma. Şimdi eskilerden bergüzar o sessizlik. Bu devirde hikaye duymuyoruz hikaye görüyoruz sadece. Onu da çıkartabilirsen hikaye. Kendi başlı başına bir hikaye iken niyedir ki insanın bu arayışı. Çağımızın hastalığı bu; durup dinleyememek hiçbir şeyi. Üstü tozlanmış insanımızın, eski bir saman sarısı kağıdı dönmüş yüreği. Dokunsan onun ufak oluverecek. Bergüzar bir kağıt bile şikayetçi halinden "neden eskidim ben". Köreliyor ufkumuzun derinlikleri, testinin ucundan bakınca dibi karanlık gibi. Dünya gibi insanlık gibi... Bir çok şey benzer işte her şey birbirinin taklidi. İçi boş ve dibi karanlık... Kendi armonim de kayboluyorum fakat duyamıyorum dışarıdaki notaları. Bir bülbülün sesini, bir böceğin vızıltısını duyamıyorum. Ürküttük sanırım onları da bu gürültümüzle. Sözde ekmek davası işte... Nihayeti emek, çaba sarfiyat ürkütücü de olsa ortaya konulan bir yapıt. Ben yaptım değil ben yaptırdım demek korkunç olsa gerek. Düşüncelerimiz bile yaptırdım misali. Alın teri ve emek elle yürürmüş hep. Bunun gayesinde yorulmak da güzeldir korkunç olmadan koşuşturmakta...

]]>
Mon, 31 Oct 2022 12:54:07 +0300 Elif Can
Terennüm https://edebiyatblog.com/terennum https://edebiyatblog.com/terennum (Terennüm : kelime anlamı mırıldanır gibi alçak sesle şarkı söylemek) 

Bir terennüm bu yaşam dilimde söyleyip bitiremediğim. Doğadan feyz alıyor dilim. Diğer canlar hafiften fısıldıyorlar notaları kulağıma. Ah bir duysan sende o ukteleri.

Renklerin tanısı inmiş seslere, tevazu ile benimsemişler bu armoniyi. Yaşamın dorukları pek bi sesli bu zamanlarda. Bir kum saati misali sessizce akar gibi lakin fazlasıya ses getiriyor. İnceden inceden kıvrıla kıvrıla akıyor kendine tutkun bırakarak. Farkındalığımızın üzerini kapatıyor hüneriyle. Karşımda süzülüyor öylecesine akıyor... Geçip giden bir zaman olmuyor kendi başına. Bir çocukluk, bir gençlik, bir mutluluk, bir korku herşeyiyle koca bir yaşam alıp götürüyor bu hünerli akıntı o tatlı terennümü ile. Bu melodileri arka fona alarak geçip gidenleri tutmak lazım sıkı sıkı. Akılda ve yürekte en azından.  Saygı duyuyorum herşeyiyle bütün aleme, esefle taşımak yürekten olmaz. Yürüyüp tatmanın meşruluğu doğru kılınan. Yolda olup keşiflere katmalı alemi. Her bir köşeye iz bırakmalı. Koşsanda kaçamazsın  bazen yıldızın parlar hep gökten. Bundandır ki aceleye getirmeden anda yaşamalı bu armoniyi.  Herkesin gözünden herkesçe hissetmeli. Bir tek kişiye göre bir melodi yok çünkü arkadaki.

Dinlenilen ses duyabilen herkesin. Bu esameyi duymalı okumaktan ziyade. Dile kolaylı gelir diğer türlü. Seçim ve geçimlerle

doludur bu sürecimiz,  taş duvar örüp hor görmememenin altını çizmeliyiz...

]]>
Mon, 31 Oct 2022 12:52:11 +0300 Elif Can
İptidai https://edebiyatblog.com/iptidai https://edebiyatblog.com/iptidai Bazı konularda ilkel kalmalı insan. Gelişmek değişmeyi beraberinde getiriyor çünkü. Kontrol altına alınmayan kalabalık içinde yaşlı başlı ruhumuzla iptidai bir seviyeye iner gibiyiz. Gelişimin ilkelliğini bulaştırıyorlar üzerimize. Ya da ben bulaştırıyorum elime yüzüme. Sırça bir hayat bütün saydamlığıyla... Zorba, ürkek aklımı yoran. Girdabına alan onca satır kelime... İrdelemek gerek tek tek her bir anı. Her bir anda vardır her bir anı. O eski iptidai halime götüren beni; bir çocuğun el sallaması veyahut kulağıma hafiften fısıldayan sonbahar. Biraz kızgın gökyüzü çakıyor şimşekleri. Ben geldim diyor, ben geldim! Hazan vakti... Uzun uzun incelemeli bazen sıradan bir şeyi. Bakmakla görmek arasındaki mesafeyi keşfetmeli. Bâs değil bâsiyet önemli. Bakmak değil görmek! Pek bir titriyor uzaklardaki sokak lambaları, üşüyorlar belli ki dişleri keman çalıyor adeta. Bedenim çürük bir elmaydı, kurtlar şahitlerdi. Nefesim taze sonbaharın gelişi gibi. Boş odamda sakladığım ganimetim iptidai bir ben. Kapıyı çekmek fırtınavi, değişim kaçınılmaz ve ani. Feri soluk bu baharında, tiz sesiyle ele veriyor her şeyi. Uzak düşmüş sürükleniyor hallice. Her bir seste ufak bir parça,  dirhem dirhem anlatıyor safça. Bir dinlesen sen de şu evreni ne de iptidai ne de nakaratça. Neler neler söylüyor duysan hissetsen kendince... Bulgur simit vardır ya; onu yoğurursun köfte olur hayatta bulgur simit gibidir, yani şiir gibidir. Şiiri de yoğurursun güfte olur. Meçhul-i menfaat kalanı... Ellerimde kir içim dışım bir. Bu hicran dudaklarıma ezeli bir nakarat yapıştırdım iptidai bir sır...

]]>
Wed, 19 Oct 2022 19:50:34 +0300 Elif Can
Aktüalite https://edebiyatblog.com/aktualite https://edebiyatblog.com/aktualite (Aktüalite: kelime anlamı güncellik, günün konusu demektir.)

İnsan olarak yaratıldık hepimiz. Bir bitki bir kelebek olarak değil... An be an gün gün ilerlemek zorundayız aktüaletik bir süreç geçirebilmek için. Ne zaman ki ilerlemesin o zaman acı çekmeye başlar beden. Bedenden ziyade düşüncelerin acı çekmesidir bu sancı. Kendi bilgilerimizin mutlak doğruluk konusunda ısrarcı olmamalıyız hiçbir zaman. Güncellik ısrarı ve tekrarı barındırmaz bünyesinde. Yeni ve yenileyicidir her daim. Yenilik ve aktüalite ise kişinin kendi içindedir aslında. Kendinde olan yolculukta kişi hemencecik buluverir gel gör ki sen bir kendine yolculuk ediverirsin. Ne demişler; "Evvela önce kendime, sonra yine kendime, en son yeniden kendime, hasıl-ı kelam hep kendinden kendime." İnsanın güncel konusu ; şöhret, magazin, siyaset değildir. İnsanın güncel konusu kendisinden başka değil ta kendisidir. Bu yolculukta sadakata doğru yol almalı er kişi. Ama bu aktüalitik bir sadakat olmasın. Böyle Lale devri'nden kalan sadakatlardan...

Günümüze sadakatine sadaket delilmez çünkü. Kardeş içinde birbirimizi sarabilen bir toplum olmak varken, hepimiz ayrı bir köşede medeniyetiz. Dayanışma içinde kardeşçe yürümektir sadakat. O içimizin yolunu dışımızın yolu yapabilmektir. Yolunu yönünü ve kum taneni bilmektir. Evet evet yanlış okumadınız kum tanesi... Kıymetini kaybetmeden kum taneleri, değeri inmeden yerlere bulalım bizde o içimizdeki bir yerlerdeki sadakati.

Herkesin bir gün bitecek kum saatinde ki taneleri, kumları mavide olsa pembede olsa...

]]>
Mon, 03 Oct 2022 22:34:01 +0300 Elif Can
İçtimai https://edebiyatblog.com/ictimai https://edebiyatblog.com/ictimai (İçtimai: kelime anlamı toplumsal demek)


Her şeyden önce sanatın ve düşüncenin içtimai birer fonksiyon olduğu fikri ile sanat ve düşünceyi toplumsal bir gelişim kabuğuna koymak istiyorum. Kabuğunun içinde bin bir sancısı ile istiridye misali incisini verebilmesi adına. İhtişamlı bir kabuğu olmasına gerek yok çünkü ihtişamlı bir içi ve düşüncesi var. İçtimai bir İhtişam için yapısal bir düşünce gerekli. Kalfalık yapmalı evirip çevirip yıllarını vererek yapılaştırmalı, yapı taşları ile yapılaştırılmalı sanat. Elinde olanlar ile sanat yapabilmek önemli olan. Malzeme aramak değil mesele... İçtimai bir refahı ancak bu şekilde elde edebiliriz. İçtenlikle. En kaliteli boyalar, en güzel mekanlar ; bunlardan ziyade bir elma atığı çekirdeğinden sanat yapabilecek veyahut eskiyen bir eşyanızı sanata çevirmek en önemlisi ve en güzeli de konuşma ve dinleme sanatı yapabilmektir. Malzemeye ihtiyaç olmadan hemde. Güzel dinlemek daha ağır basacaktır eminim. Düşsel ve kurgusal olgularımızı arttıracaktır. Bu uzun yolculuğumuzda içimizdeki kendimizi keşfedebilmektir sanat..

İçtimai hayat bizi hem dış tabiattan hem de kendi varlığımızdan uzaklaştırır. Dıştan uzak olmak içe yakın olmak demektir. Yolu bulmak.. 

]]>
Thu, 29 Sep 2022 01:09:44 +0300 Elif Can
Salahiyet https://edebiyatblog.com/salahiyet https://edebiyatblog.com/salahiyet (Salahiyet: Kelime anlamı yetki demek)


Her acı günün birinde şehvetin dikenine dönüşecek. Bu bizim salahiyetimizde olmayan bir durum mesela güneş ışınları bir şehvet güneşin batması ile karanlığın ortamı ele alması şehvetin dikeni. Demem o ki her güzel şeyin bir sonu vardır ya tam tersi her güzel şeyin acı bir başı vardır. Her iki durumda da diken bize batıyor bu kaçınılmaz. Bu durumda batan dikeni çıkartmak için daha çok çaba sarfetmeye başlıyoruz. Sarfettiğimiz çabalarımız bizim gelişimimiz bir üst kademeye çıkmamız için zeminimiz oluyor. Salahiyetlerimizi içtenlikle sürdürdüğümüz çabalarımızla arttırıyoruz. Emek, çaba yolunda yürümek yeniden dirilmek gibidir. Eski benliğinden bi haber... Yepyeni bir sen olmuşsun. Sancılı bir süreçle yeniden bir sen doğmuşsun. Bu ıssızlığın, sessizliğin içinde kendini yeniden bulmuşsun. Anlamsızlığı,içinde yaşadığımız dünyanın ve yaşamın anlamı olmayışını zihnimizde taşıdığımız tüm hücrelerimize kadar hissettiğimiz bir ağırlık olarak görmekten vazgeçip anlamsızlığın hafifliğine kendini bırakabilmek ve bu anlamsızlıktan zevk alır hale gelmek ulaşılması gereken aşırı derecede zor ve zaman gerektiren anlamlı bir hakikat. Bu hakikatte salahiyetli olabilene ne mutlu...

]]>
Wed, 21 Sep 2022 23:28:23 +0300 Elif Can
Hayatın Riyazesi https://edebiyatblog.com/hayatin-riyazesi https://edebiyatblog.com/hayatin-riyazesi Riyaze: Kelime anlamı olarak matematik demek. 

Peki ya hayatın matematiğine ne dersiniz?

(2s + 2g = Hayat) Förmül! Hayatın förmülü..

Sevgi, saygız göz ve gönül. Sevgi saygıyla görebilirsen gönlün aslında senin hayatın olur. Bu riyaze içinde kaybolmak durmaksızın geliştirir ruhumuzu. Bir dar kafes avuç içi kadar olan yer denklemin aslı. Sonrasında ise bütün denklemlerimizin çözümü doğrudan elimizde. Mesken tutmuş saygı içimin odalarına kırmak incitmeye misafirperver değil bu odalar. Saygı sevgiye misafir hem de yatılı misafir. Zamanın memuru olsam hiç doymaz ama her şeye adil bir çizgi çizerim. Zengin, fakir, büyük, küçük hepsini yerleştiririm o çizgime memurluğumdan olmak adına. Derler sonra adı kader. Bende ise keder. Korkudan mıdır ya da değişmez kadim Tabu mudur bu?  Her şeye rağmen yalansız dolansız dört büyüğü  denklemimdeki dört noktaya yerleştiririm. Çünkü bugünün yalanı yarın kişisinin bir gerçeğe ulaşmasını engelleyecek. Bu da sistematik büyük bir bozukluk. Şirazesi kayar evrenin hükümsüz yönsüz tertemiz kayar. Düşünebiliyor musunuz her şey olup bitince ışık gören tavşan gibi kitlenip izleriz. Ufacık bir yalan da olsa ne kadar yerler oynatır. Sözlerle ağır yükler vermenizi istemem sizlerden ama bir umut bir telaş için de karşılanmasını isterim hayatın. Bu durumda formülümüzün sağlamasından doğru yola ulaşacağımızı umuyorum. Gelir geçer zamanda ne gerek vardı böyle ezbere demiş olmalısınız. Bizi ne kralın tacı, ne de kısa günün kazancı kurtaracak formaliteden bunların hepsi. Asıl olan formaliteler değil formüllerdir...

]]>
Sun, 11 Sep 2022 18:26:56 +0300 Elif Can
EHVEN & İ & ŞER https://edebiyatblog.com/ehven-i-ser https://edebiyatblog.com/ehven-i-ser Ehvenişer: Günümüzde bu kelime kötünün iyisi olarak kullanılır. Kötü şeyler arasında seçim yaptığımızda daha az kötü, arasında daha hafif olandır.

Yüzyıllardan kalma bit hasretler hepimiz eski yaşantılara özlem duyarız. Eskilerde yaşamak tarihte gömülmek ister ruh. Eskilerden yadigar kalan bir çok yapıyı hakkıyla koruyamıyoruz. Dilde korumak bizimkilerin hepsi. Çizdiğimiz mutluluk resminin ehvenişer bir köşesine yerleştirelim dilde koruma kelimelerimizi.

İnsan duyduğunu değil gördüğünü yaparmış. Mutlu bir resim gibi görüp yapabilmek adına enazından. Kumdan kaleler alın birer birer karşınıza çarptırmamak için dalgaya sarfettiğimiz çaba misali taştan kalelere de çaba verin. Bu ehvenişer seçimlerin olduğu bir yaşamda kapılar ardında kaçtığım zamanlar boş vermiştim. Zırhı paslanmıs bir kahramandan sıyrılıp kaçarcasına çıktım hücrelerimden,  koruyup kollayabilmek adına. Ne yazık ki koruyabilmek için seçimler yapmakta koruyucu yerine daha yıkıcı olabiliyor. Ömrümün takvimine yazı oldu bu kavram, üretebilmek, çabalayabilmek, yılmadan birşeyleri korumaya çalışmak, değerlere sahip çıkmak çok yorucu olabiliyor bu yüzyılda. Kendini kurutmuş bir nehir makamından sıyrılıp, karanlık çökmeden yola koyulmak lazım. Önce yere düşen bir eser taşını yerine yerleştirmek lazım, sonra her gece kendimize nöbet yazıp mesai alıp onları korumata almak... Daha sonra ise aynı toprakta yetişen ayrı dalların çiçekleri gibi açmak lazım, çevreye güzel kokular yayabilmek...  En sonunda ise yağmurdan dökülen, dağlardan süzülen, denizde can veren nehirler gibi, aynı hayale kapılmış, aynı ormanda kaybolmuş çiçekler gibi olalım. Unutmayalım ki bütün seçimlerde ehvenişer tabii tutuyor kendini bize...

]]>
Sun, 11 Sep 2022 18:21:58 +0300 Elif Can
Ay Yeli https://edebiyatblog.com/ay-yeli https://edebiyatblog.com/ay-yeli Geceler karanlık, keskin bir ayaz

Soğuyor yüreğim içimde muğlak bırakmaz

Şakağımda bir gaflet hatıra oturmuş kalkmaz 

Aklım zindan sözler susuyor halden anlamaz

Titriyor cümlelerim noktalamasız devrik

Kuralsız hayatım dağınık serik serpik

Derya deniz kalemim, yazmaya yenik

Düşmeyegör şimdi düşlerim eriyik

Yetişemiyorum ardından

Bilmiyorum neyi aradığımdan

Kopuyor kıyametler gözlerindeki uzaklardan

Bu cümleler en sessiz değil en sensiz yanımdan...

]]>
Wed, 24 Aug 2022 19:26:07 +0300 Elif Can
Muhayyel https://edebiyatblog.com/muhayyel https://edebiyatblog.com/muhayyel (Muhayyel : Kelime anlamı hayal gücüyle yaratılan hayal edilen..)

Bu dünyada seyrüsefer ederken hiçbir zaman yalnız sayılmayız. Hayal kahramanlarımız ballı zehirden dişleriyle her zaman yanı başımızda.. O asi baş her bir hayale boyun eğer koşar da koşar başarabilmek uğruna. Mahkemesiz mahkumlarıyız bu ömrün ha yerde ha gökte her vakit bir muhayyel içerisin de bu beden. Her şeyi geçtim bir göl kıyısına çıkavarıyor insan aynada göremediği o halini bir suda yaşlanmış olarak görüyor. Ne de tatlı şimdi zihnimizin oyunları.. Her rolü üsleniriz muhayyel ile. Tepede bir kuyu yağmursuz kuru, bahçede bir çiçek solmuş kurumuş soğukmuş susuzmuş, satırları kendine yol etmiş bir kayakçı ve daha bir çok şey. Bu kadar gümbürtülüyken muhayyelin nedendir yalnızlık çekişin. Çık dolaş kafanda hayalin kadar. Köşe bucak gez tanı tanıt sürü sürükle. Zorla sınırları, genişlet hudutları. Misafirperverlikten usansın beyin. O kadar hayali ağırlamaktan yorulsun.  Böylelikle hayatı kendi gözünden gör ilk defa. Bakınca görebiliyormuşum demek ne kadar güzel olsa gerek.. O anki ellerinden dökülecek şiirler, yüreğinden kelimeler kim bilir kimlere dokunacak. Hayal kahramanların kimlere yoldaş arkadaş olacak.. Muhayyel bir hayatta tekrardan yaşama tutunmak...
Çabalamak balçıklardan kurtulana dek
ömr-i muhhayel misali.. Ne demişler hem
Gözler az gördüğü, kulaklar az duyduğu ölçüde muhayyel gücü artar.

]]>
Sun, 21 Aug 2022 23:04:01 +0300 Elif Can
Güliçe https://edebiyatblog.com/gulice https://edebiyatblog.com/gulice Gündüz olmasın doğmasın güneş

Görmeyelim hiçbir yeri zihnimizde olup bitsin hepsi

Yeni yaşamlar yeni kırgınlıklar olmasın

Hep gecelerdeki gibi sessiz sakin olsun dünya

Pek bir gürültülü dünya

Ben zihindeki gürülteleri kaldıramazken çok ağır geliyor

Hepsi çok yorucu oluyor..

Savur savrul gönlüm bu sen elveda

Yor yorul gönlüm bu son veda.

Her şeyin bir sonunun olması

Bizim bir sorunumuzun olması

Bir son olması ne de çok anlamlı şimdi...

]]>
Sun, 21 Aug 2022 19:33:34 +0300 Elif Can
Ağır Ve Ağrılı https://edebiyatblog.com/agir-ve-agrili https://edebiyatblog.com/agir-ve-agrili Son günlerde ve zor günlerde bedenim

Her bir zerrem hissizleşmiş her bir zerrem donuk

Kırık hevesim çok kırık...

Paramparça ruhum tuz buz olmuş

Yalnız kaldıkça daha bir hasret yalnızlığa

Yalnızlıkta ezberler insan sessizliğin seslerini

Oysaki daha bir gümbürtürlüdür sessizlik

Daha bir çekilmez daha bir ağırdır ağrılıdır sessizlik

Daha bir meşakkatli daha bir unutulmaz hissizlik..

Her birinden daha birdir

Hayat bu günlerde yorucu kırıcı pek bir ağrılı işte

Sen söyle evet evet siz söyleyin

Böylesi bu denli bir yaşama hayat demek doğru mudur?

]]>
Sun, 21 Aug 2022 19:29:36 +0300 Elif Can
Hacerü'l Esved https://edebiyatblog.com/hacerul-esved https://edebiyatblog.com/hacerul-esved Esved anlamca siyah taş demektir. Hacerü'l Esved Kabe'de bulunan semavi bir taştır. Rivayetlere dayanarak söylemek gerekirse; Hazreti İbrahim Kabe'yi yapmak için Hz İsmail'den bir taş istemiştir fakat Hz İsmail taş bulamadığı için geriye boş dönmüştür. Hz İbrahim'e Cebrail tarafından bir taş verilir bu taş cennetten geldiği söyleniyor ve dünyaya geldiğinde sütten bile beyazdır. Sonralarda Ademoğullarının hatalarıyla günahlarıyla karardığı söyleniyor. Nuh tufana sırasında Kabe sular altında kalınca bu taş Ebu Kubeys dağında mevcudiyetini sürdürdüğü izah edilir. Bu taşın siyah olarak kalması bir ibretlik halidir yani işlenen günahlar cennetten gelen bir taşı karartırsa insan kalbini ne hale sokar. Kur'an'da geçtiği gibi insan kendi şeytan ile baş başa kalmamalı. Sevda da anlamca siyah kara demektir. Kara Sevda da buradan gelir bağdaştıracak olursak insan dünyevi tutkularıyla taş gibi kalbini karartmamalı bir nesneye maddeye tutkuyla bağlanmak insanı, daha doğrusu terbiyesiz olan bu nefsi yoldan çıkarır. Bundan dolayı nefsin çıktığı yolda kararır. Dünyevi işlere dozunda kendini vermeli insan kalbinin yolunu ikinci bir dünyasını karartmak için kendini aklayıp paklamalı. Kelimelere süzgeçten geçirilmesi hayatsal kurallara riyakat edilmesi hepsini geçtim nefsimize karşı biraz sağır olmak bile yeterli olacaktır. Melamet hırkasını uzatanlara ben bu soğukta sıcakladım diyebilmek asıl mesele..

]]>
Tue, 16 Aug 2022 22:31:20 +0300 Elif Can
Sevdazede https://edebiyatblog.com/sevdazede https://edebiyatblog.com/sevdazede Aynı sevdanın yürekleri

Farklı yolların yolcuları

Ey! Bu dünyanın sevda zede hayatları

Var mıdır gönlü gül açan ? 

Var mıdır yüreği gonca olan ?

Goncasında bir damla yaş

Sevdasına yaslanan o dertli baş

Dert değil bu dert değil

Bir rutin olmuş bize bu gamlı yas

Her güne yayılan bir hobi olmuş

Yüzümüz göz yaşıyla

Zihnimiz sevda aşıyla yıkanır olmuş..

Olan ile yoran her şey

Kalan ile biten tek şey

Ezer geçer vefasızca o her şeyle bir şey...

]]>
Thu, 11 Aug 2022 21:52:13 +0300 Elif Can
Veda Makamı https://edebiyatblog.com/veda-makami https://edebiyatblog.com/veda-makami Yüreğim büyüyor;
eşsiz ve sessiz bir anda durmadan hem de
Zihnim zayıflıyor;
düşünceler kelimeler yakıyor nöronlarımı..
Her bir uzvum şiir olmuş
Her bir noktam okunmayan tozlu bir roman
Saman sarısı 70'lerden kalma bir kağıt parçası gibiyim tutsan un ufak olacak
Kemiklerim eriyor sanki;
iliklerimde sevdalar yangılar yanılgılar var
Dilim dolaşıyor;
öznesi yüklemi kaybolmuş cümlelerimin
Ayaklarım yürümüyor;
Nereye gideceksin diyor nereye yürüyelim Bulamıyorum yürümeye yol, yaşamaya zaman bulamıyorum
Parmaklarım tutmuyor;
bu yüzdendir sırtımdaki ağrılar, kelimelerin yükündendir Apağır bir yük bu hammalcasına taşıyorum o yükleri
Ben ölüyorum;
yönetemiyor bu ruh bu bedeni
tüketiyor keder acımasızca bu ömrü
tüketiyorum kalmayana kadar tükeniyorum...

]]>
Sat, 06 Aug 2022 15:02:01 +0300 Elif Can
Rivayet Anlatan https://edebiyatblog.com/rivayet-anlatan https://edebiyatblog.com/rivayet-anlatan Sessizliği iple çekerken

Buram buram yalnızlık her dem

Sordum hep bu yürek yoksunluğu neden

Yoksa bu kalanlar bitmiş tükenmişliğimde mi senden 

Kalemim yastığım kağıdım yorganım olmuş

Söyle bana ey gafil belli ki bu hayat seni de yormuş

Belli ki bu dert uykudan alıkoyacak kadar zormuş

Belki de zandımızca olan bir kormuş 

Hektar hektar yanmış bu yürek

Dekar dekar kül olmuş

Ağız da buruk bir tat bu hayat kömür olmuş

Ne burukluk ne tat olamayacak bir iş olmuş

Hikayesi:

Olmuş yada olacak geçmişle gelecek arasında ezilen bir beden bu. Beden dilimin sesi şiir olmuş, yüreğimin yarası türkü...

]]>
Fri, 05 Aug 2022 13:06:48 +0300 Elif Can
İstihfaf https://edebiyatblog.com/istihfaf https://edebiyatblog.com/istihfaf (İstihfaf : kelime anlamı horgörü küçümseme) 

Şu fani dünyada nedendir insanın kendini hep büyüklemesi ben merkez yapması. Canlı olarak bir bitkiyi bile hafifsemek ne kadar doğru olabilirki. Yer aynı mekan aynı ağaçta asılı canlı yapraklı bir dal veyahut yere düşmüş kurumuş bir parçadan ne kadar farklıyız. Aynı gayedeyiz nede olsa. Yaşarız hastalanırız düşeriz bizlerde bir dal misali. Yol desen aynı son desen aynı... Gün gelir ufacık incir çekirdeği kadar da olsa o küçümsediğimiz varlık en büyük çaremiz en güçlü dermanımız olur.İstihfaf ettiği, kendisinden zayıf bulduğu mahlukların mahkûmu olmak çok harap edici bir şey. Dönüp dolaşıp küçümsediğimiz varlığa muhtaç oluyoruz ya bir gün, işte o gün gelmeden kıymet bilmeli. Yokken değil var olunca muhtaç olmayı öğrenmeli bu insanoğlu. Yokluğun değil varlığın kıymetini bilmeli. Ölümüzlüğü değil yaşamayı öğrenmeliyiz önce. İstihfaf etmeden hafife almadan gayette ağır olan bir hayat hafife almak delilik işi olsa gerek. Ağıra alalım bu hayatı, ince ince sorgu sorgu yapalım. Bu durumda kelimenin sadece sözlük anlamı bilmiş oluruz. Uygulamalı olmasına ne hacet...

]]>
Mon, 01 Aug 2022 15:13:25 +0300 Elif Can
Perde Perde Solmakta https://edebiyatblog.com/perde-perde-solmakta https://edebiyatblog.com/perde-perde-solmakta Ben bu kalemi hep dik tutmayı öğrenmişim

Alışkanlık ötesi bir tutuş bu

Salaş tutup resim çizemem mesela

Yazı yazmaya meyilli ruhum

Acı çekmeye hasret yüreğim

Ağrımaya mahkum başım

Derde mahkum bu ömür derde.

Zincirlere vurulmuşçasına

Soğuk odalarda olmaya

Karanlıklara sokulmaya

yüreğe tuz basmaya mahkum artık...

]]>
Tue, 26 Jul 2022 15:54:17 +0300 Elif Can
Hilkat https://edebiyatblog.com/hilkat https://edebiyatblog.com/hilkat (Hilkat: Kelime anlamı yaradılış, fıtrat demektir.) 

Her insanin hilkatinde iyilik ve merhamet vardır. Nasıl bir akrep eğtim durumunda sokağısını kullanmasa da bir baskı altında kaldığında fıtratı gereği kullanıcaktır. Bu misal insanın fıtratında ne kadar iyilik olursa olsun çevresel faktör denen etmenin rolü bunu bastırmakta üstün. Cazip geleni seçmeye meyilli insan. Toz pembe hayatlar, gökkuşağı yaşamlar istercesine koşarlar. Ama güzellikler aceleye gelemez. Hilkatimiz doğrultusunda güzele ulaşıcaktır ruh ve beden. Ee nede olsa en güçlü kişi güçlükten gelendir. Boyun eğmeden yakınmadan güzele ulaşmaktır. Ulaşıcaksak eğer bir makam mevkiye düzenbazlık, vurdumduymazlık yerine bilakis önem arz ederek yürekten yapmak olsun. En azından dönüp dolaşıp hilkatimiz gereği güzelini yapalım. Su misali dönüp dolaşalım her mevsim yer gök yitirmişçesine. Onca şeye rağmen bulamamışken kendimizi bir bitkiye can olmakta buluverelim. Son sözüm ön sözüm olacak olursa; o günden beri yoktur hilkatimde karanlık , güneş gibi girmişim hakikatin koynuna...

]]>
Sun, 24 Jul 2022 22:30:58 +0300 Elif Can
Mugayir https://edebiyatblog.com/mugayir https://edebiyatblog.com/mugayir (Mugayir: kelime anlamı aykırı demek) 

Kurmaca bir oyunun içinde akla mugayir yaşıyoruz. Gardiyansız bir hücrede kapalı ruhumuz. Akşam beş gevrekleri, iki lafın beli, üç elin yeli doyurmuyor ruhu. Akşamüstü güneşinde doyum noktamız. Kızılötesi bir ışıkta işte. Akla mugayir kıldığımız şeyleri ahlaka da mugayir kılıyoruz. Oysaki yaşamın tam ortasında olmak değil mi mugayirliğimiz. Sorarsan buldun mu doğru heceyi, fenerle tararsın kara geceyi, ararsın ömrün boyunca mugayriliği. Yelkenin nasıl yapılmış? Denize mi? Havuza mı açılmış? Bilemezsin. Bu hayatın sular ortasında kalmış mugayirliğini anlayamazsın. Aykırı işte insan. Yaşama kurala... Bu insan hayata aykırı. Buluşları, icatları, sanatları, zanaatlarıyla her şeyiyle aykırı insan dünyaya. İster sebep de ister sonuç bu yaşam bizim yaşamımız olamaz. Anlaşılmayan konuşulmayan bu mekan mekan bizim mekanımız olamaz. Akşam vakti bir dergide, bir kitapta, bir gazetede buluşamıyorsak eğer tamamen bütün benliğimizle mugayiriz. Hem yalan kolay gelir, günüm geçmez dediğin an giderse elin bir kumanda tuşuna seyir defterin ağır gelir. Tırmanmadıktan sonra parmaklarınla, kirlenmedikten sonra tırnakların neye yarar mürekkepte kağıtta. Bu mugayirliğin karşısına meçhul bir faille çıkılır mı şimdi. Mürekkepsiz kağıtsız bir tuşla ait olunur mu bu dünyaya. Sanatsız zanaatsız kalınır mı bu mekanda? Soru işareti olmayan cümle de sorudur belki. Düşünmek lazım hayatı gerçeği sorulmayan bir şeyi... Sadece düşünmek...

]]>
Sun, 10 Jul 2022 09:22:27 +0300 Elif Can
Mefhum https://edebiyatblog.com/mefhum https://edebiyatblog.com/mefhum Kader sinen de bekleyemem ki

İki çift lafımı söyleyemem ki

Çok yordun beni kalkıp da gidemem ki

Derman kalmadı ölüme direnemem ki 

İnandım yalanına 

Şu ömrün kalanına

Geçti artık zamanı da 

Bu gaflet hazana 

Gülbenzim soldu

Gülen gözlerim kör oldu

Sandım yaşam burda sondu

Son nefeste kan da dondu 

Her ölüm erken derken

Gidenlere öylece bakarken

Aynı yolun yolcusu olmuşum bu erken

Anlarsın korkarsın bu gidiş yürekten

]]>
Tue, 28 Jun 2022 20:51:44 +0300 Elif Can
Amansız Zaman https://edebiyatblog.com/amansiz-zaman https://edebiyatblog.com/amansiz-zaman Gelir geçer zaman geç kalamam hiçbir işe geç kalmayı affetmez zaman. Sen şöylesin bu durumdasın biraz akmayayım demez asla. Su misali akar da akar. Bazen her derde devadır zaman bazen de her derdin ta kendisidir. Yanlış harcandığında telafisi mümkün olmayan tek şey belki de zamandır. Yaratıcımızın bile bize tanıdığı bir zaman vardır bu yalan dünyada. Biz kim olarak zamanı hiçe sayıyoruz anlamlandıramıyorum. Başını zamanın göğsüne yasla, dinle akan saniyeleri,geçen akıp giden o vakitler vicdanın olsun.  Zaman geçirmek için değil seçilmek için vardır. Güzelinle doğrununla, emeğinle en bir mertebede, olmak için vardır. Bir kahvehane köşesinde, bir çekirdek masasında geçirmek için değildir zaman.Sorulmaz mı sonra nedendir bu israfın diye. Sonra yarınlar güzeldir diye bugünleri yaşayamazsın, yenilir huzurun sevinir kusurun belki dertle dostta olursun bu durumda. Kör zamana bir göz olmak yüreğe bir söz olmak asıl mesele. Bir gözle bir söz olamadıktan sonra gerisi neye yarar. Boşa geçmiş bir hayat tekdüze dönmüş Bir dünya kalıyor elimizde. Zamansız, amansız ve ansız olmasın şu üç günlük dünyadaki ömrümüz. Gününüz güzel, zamanınız bol, bolluğunuz bereket olsun. 

]]>
Tue, 28 Jun 2022 10:19:07 +0300 Elif Can
Hemhal https://edebiyatblog.com/hemhal https://edebiyatblog.com/hemhal Uzun bir inziva sonucu yazarların hemhalde olduğu kanısına vardım. Yerlisinden tut yabancısına hepsi aynı yolun yolcusu.

Hemen hemen birçok yazarın ölüm yaşları elinin altında. Ömer Seyfettin (36), Şinasi (45), Orhan Veli Kanık (36),  ve daha satırlara sığmayan birçok yazar... Birçoğu da zihinsel düşüncenin getirdiği hastalıklarla ; kanser, tümörler, diyabet vs. Bile bile bir şekilde düşüncelerimizle kendimizi zehirliyoruz normal insanlar da yani siz okurlarımız bunu eser sanıyor. Dostoyevsi'nin satırlarından örnek verecek olursam; "gittikçe halden düşüyorum hayalciliğim beni kuvvetsiz bırakıyor sağlığım büsbütün bozuluyor" bu halin gayet de farkında olunarak kendi kendini yok ediyor yazar. Bu tıp alanının üzerine düşmediği teşhis edilemeyen ciddi bir hastalık bence. Ama ve lakin bu eser olarak biliniyor. Kocaman şehirlerde yaşıyoruz,  ailelerimiz kalabalık, okul kalabalık, iş yerleri dünya kalabalık ama biz yapayalnızız. Başımızın içindeki kalabalıkta yapayalnızız hep bir yalnız hissetme hastalığına tutulmuşuz. Yani yalnızlık sevdiklerimiz olup olmamakla alakalı değil. Çok arkadaşın olup olmamasıyla da anlatılmayan tarifi olmayan bir şey. Kursağına oturan hep yanında taşıdığın O merettir belki de yalnızlık. Etrafı duymayacak kadar sağırlaştıran, güzellikleri görmeyecek kadar körleştiren, hayatın tadını almayacak kadar tatsızlaştıran o şeydir... Belki de yaratıcının bize bir armağanı olan ilham kaynağıdır. İnsan yazmak için kendini zora sokar mı hiç? Oluyor işte çekmecesinde elma çürütüp kokusundan ilham alan Balzac, kendini kafeine boğan bir başkası, ayakta durarak yazabilen ötekisi ve tütsülerle yazan ben normal insanlar olmak isterdik. Bizlerde hayatta günlük rutinleri olan çevresi içinde mutlu olan birisi olabilirdik. Tercih meselesi o konular pek de çekici gelmiyor doğruyu söylemek gerekirse. Ve gerçekten doğru ise olmayan kahramanlarımla yapılan sohbetler en güzeli. Boş bir masada bir romanın kişilikleri ile konuşmak gerçek olan. Yazsak da yazmasak da bir okuyucudan daha gevezeyiz orası kesin. Son nokta cümlem içimde olmayan bir tümcem. Gerisi teferruat...

]]>
Sun, 19 Jun 2022 22:13:51 +0300 Elif Can
Zilzal Yağmurum https://edebiyatblog.com/zilzal-yagmurum https://edebiyatblog.com/zilzal-yagmurum Siyah ve derin yani gözlerin

Yakar insanı yürekteki sözlerin

Yanmak ateşe mahsus değil ki güzelim

Yok mu bu sana sonsuz özlemin 

Yol yordam bilmiyorum

Kelep kelep eriyorum

Kamerli bir gecede sana bakıyorum

Gün geçtikçe yavaş yavaş eriyorum 

Deli deli boranlarda 

Arıyorum seni soranlarda

Var tabi yoranlarda

Derdimin çaresi yok ki onlarda 

Olsa konuşsa yürek dilim

Gitmiyor telefona elim

Her gece inliyorum inim inim

Geçmiyor yüreğimdeki sızım derin

]]>
Fri, 17 Jun 2022 00:15:48 +0300 Elif Can
Hamdım Piştim Yandım https://edebiyatblog.com/hamdim-pistim-yandim https://edebiyatblog.com/hamdim-pistim-yandim "Gel ne olursan ol gel "diyor Mevlana. mevlası yolunda bir çağrı veriyor insanlığa. Çünkü yoldan sapmış da olsa, nefis boşluğa düşmüş de olsa geçmiş değil gelecek önemlidir. Geçmişi geçirmek önemlidir geleceğe yönelmektir asıl olan. İncitmediysen bir karıncayı, tutmadıysan bir kuşu kafeste, Sen o zaman sen olmuşsundur. Belki de o zaman gönülden bağlanmışsındır Rabbine hakkını vererek. İbadetlerin en güzelidir incitmemek. Nefse koyarsan ince yürekliliği farz ibadetlerde doğrudan gelecektir. Şu evrenin sesini dinlesek az hepsini haber veriyor gelecekten karga ölümü çağırıyor, serçe ibadeti daha birçok can birçok çağrım yapıyor. Dinle! Hz Mevlana dinle diyerek başlıyor mesneviye. Neyin haykırışını dinle, bu ayrılığı hasreti dinle der. Eğer can kulağıyla dinlersen onu kendi hikayeni hatırlarsın der. Neyin feryadı bizim çok kadim zamanlarda başlayan insanlık mecramızı anlatır. Henüz seyr-u sulûk yolunda iken hamdır insan. Daha sonra nefsini terbiye ederek fenafillaha erişir. Tasavvufta fenafillah mertebesine erişen kul kendi benliğini Allah'ın zatında yok eder. Hani tüm ruhların yaratıldığı ebedî âlemde Yaratan’ın bizden aldığı bir misak vardı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda hep beraber kabul ettik ve “Sen bizim Rabbimizsin.” dedik. Bu verdiğimiz sözle bağlandık. O ezel ve ebet Sultanına. Sonra unuttuk, hem sözümüzü hem de ruhumuzun ait olduğu ezel ve ebet âlemini. Ama her dem O’na ve geldiğimiz o yere müştakız ve esas ıstırabımız da oradan ayrı kalmak.Ne ki unuttuğumuzu yeniden hatırlatacak uyarıcılara ihtiyaç duyarız. Yüce Yaradan afakta ve enfüste nice ayetlerle hatırlatır bu sözümüzü bize. Kitap gönderir, Peygamber gönderir ki son ilahî hitap olan Kur’an-ı Kerim hatırlatan “Zikir”’dir,  son Peygamber Hz. Muhammed'de hatırlatıcı yani “Müzekkir”dir.  Bilmek bulmak ve olmakdır insanın özü. İnsanın dört unsurdan meydana geldiği söylenir. İnsanın maddi varlığı toprak ve sudan teşekkül ederken manevi varlığı ise hava ve ateşle ifade edilir. Her şey aslına rücu ettiğinde toprak olan beden yine toprağa karışır, ruh ise fizik dünyanın ötelerine, maveraya kanatlanır. Ten fanidir, geçici olandır, aslolan ruhtur ki o, baki olan Yaradan’dan gelen ilahî nefhadır. İnsanı insan yapan da ölmekle, toprağa verilmekle çürümeyecek olan ruhu ve gönlüdür. Yunus Emre'nin tabiri "ölür ise beden ölür canlar değil.” Herşey gönül denilen yakın ama bir o kadarda gurbet olan yerde bitiyor. Sınanmak korkutmasın gönlü. Her bir bağa güç veren püf noktadır sınanmak ve sınav.

]]>
Thu, 16 Jun 2022 21:46:56 +0300 Elif Can
Megalomaniye https://edebiyatblog.com/megalomaniye https://edebiyatblog.com/megalomaniye Bir tarif mi? Yoksa bir muhalif midir? Umut. Derdin dermanını esen rüzgarla anlatmak mıdır? Ya da  ne biliyim yosun tutmuş bir düşünceye kafa tutmak mıdır? Sahi sizce nedir? Herkes kendinden bir nokta çeker anlamlandırır bu dört harf bir kelimeyi. Türk edebiyatının işi sözlük anlamıyla ilgilenmek değil. Bir mum ışığı gibi dans etmeli adeta. Her seferinde farklı anlamlara çıkıp varmalı ucu. Bazen umut bir ananın askere uğurladığı can parçası körpe kuzusudur. Bazen gidilen yollardır, bazen bir sevda hecesidir. Güldür dikendir ama her şeyiyle çiçektir. Belki de Levâ'nın kanser hikayesidir. Bir çağ yangınıdır bu, bütün. Hikayeler, karakterler, yerler, zamanlar farklı olur belki ama sonuç hep aynıya çıkar varır. Umut edersin, gülersin,.ağlarsın merhamet edersin, kinlenirsin, korkarsın... Olumlu olumsuz tezatlıklarıyla hep aynı şeyleri hissederiz ama. Yaşanmış görülüp duyulan şeylere varır hep ucu. Hangi birimiz duyduk şimdiye kadar farklı bir hikaye. Hep yaşanmışlıkları tekrarlıyoruz. Tarih telerür ediyor. Peki sorguladık mı hiç farklı duygular hissiyatlar yok mudur? Olmayacak mıdır? Metahafıza inançlarımız dahilinde olası bir durum olmaz mı? Değişen yaşam biçimleri, akıl erdiremediğimiz yeni üretimler, topraktan çıkıp gelmeyen binbir gıda... Eminim ki bizler de aynı kalmayız. Paytır Light hiç bir anlamı olmayan random kelimeler. Belkide geleceğin duygularıdır kendileri. Bambaşka bir hayat olur ufak bir yazılımla geçmiş bile unutulur. Hatta gerek yok insanlar uyutularak unutturuluyor değerler. Ama umudun U'sundan başlayacak olursak; yükseklerden bir düşüş yaşayıp sonra tekrar yükselebiliriz. M' siden devam edersek; alçaklardan başlayıp inişli çıkışlı bir yaşamda sürebiliriz. T' sine gelirsek düz bir çizgide ilerleyebiliriz. Bu kadar basit aslında umut her şeyi barındırıyor içinde. Hayat inişli çıkışlı olduğu sürece ancak yükselişe geçeriz. Yani edebice umut ettiğimiz sürece. Hayatta hiçbir şeyi yüksünmeyelim. Hatırlatırım ki umutlar papatya gibidir çabuk solar ve unutma ki papatyalar ölünce kokar.

]]>
Wed, 15 Jun 2022 09:30:08 +0300 Elif Can
Kendini Bul https://edebiyatblog.com/kendini-bul-2660 https://edebiyatblog.com/kendini-bul-2660 Ben olabilmek ne kadar zor bir işlev günümüz şartlarında. İnsanın kendini tanımadan yeni insanları tanıması zaten apayrı bir konu. Mesela oturup sorguladık mı hiç ; Ben neyim? Nasıl biriyim? Neredeyim? Nerede olmam gerekiyor? Bir de bu yönden bakabilsek çok güzel olacak bu dünya. Ama maalesef bu işlevi gerçekleştiremiyoruz. Hepimiz tartışmaya açık bırakmışız çayın altını. Doğru ya insan kendisini tanıması için önce kendi olmayanı tanımalı ki kendini tanıyabilsin. Kendi yaşantımıza sahte parantezler açmışız, gerçekleri yazmaktan kaçınmışız hep. Uzayın dışında aramışız kendimizi dibimize bakmadan hep ötelerde aramışız. Oysa ki insan kendini kendinde bulur. Ahlaksız bir kargaşa ortasında kayboluyoruz. Kendimizi bir köşede bir sineye çekmek şart çoğu zaman. Bu ne cüret diyecek sadakatin şeytanı. Yaprak Ekim'den kurtulamıyor işte , illaki işitilecek  olumsuz insani notaları. Başladığımız yerde olmamak için de en sonunda yeniden kalkacağız. Yeniden yeniden derken yenileyeceğiz kendimizi. Bir gök gürültüsünde, bir yağmur damlasında, bir çiçek kokusunda, bir doğa gezintisinde bulunacağız kendimizi. Kendimizi bulduğumuzda daha bir mütevazi, daha bir tatlı dilli, daha bir düşünceli olacağız yaşama karşı. Konuştuğumuzun iki nesli dinlesek daha kolaylaşır bu arayışı bulmak. Bulmaktan öte duruyoruz çoğu zaman o bizi bulsun ben neden yorulayım ki diyoruz. Ah bir alabilsek şu sessizlikle kendimizi dinlemenin tadını, gönülde olmaz ki karşılıkla kargaşada. Önemli olan bütün sesleri değil de bir tek kendi sesimizi duyabilmek. Şu bunu neden yapmış? Bu olay neden böyle olmuş? Onda neden öyle bir malzeme kullanmış? Benim takımım neden ötekinden eksik kalmış? O niye o lafın altında kalmış?... Bunları sorana kadar kendimize ; Ben nerede nasıl oldum koptum da zihniyetimi bunlarla doldurdum? diye sormak, en azından soruya ihanet olmaz. Sorunun bile sorulabilmesi için hakkını verebilmemiz lazım bazen. Ömrüm geri kalanını Türk'ün ana vatanı bu güzel ülkeyi cennetten bir köşe yapabilmek adına ; bir kitabın sayfasına, bir gitarın teline, bir bilginin yerine, melodinin bir notasına kapılıp gidelim. Dere yatağında suya kapılan bir taş parçası gibi sonrası meçhul. Ya kendimizi denizde buluruz ya da okyanusta ya da  bulunduğumuz yerden daha kötü bir konumda... Ama o çabanın, o emeğin yorgunluğu bile çok güzeldir. En fazla bahanesiyle rahat bir uyku çekeriz başka ne olabilir ki. Çabalamak bir yerden başlamak ne kadar batırabilir ki bizi. Battığımız yerde uyuduğumuzda gördüğümüz rüyada belki kendimiz çıkagelir karşımıza. Güzel olan her şeyin yolu zordur. Zıtlıklar beraberliği doğurur. önce kendinin zıttı olur  insan sonra kendisi olur.

]]>
Tue, 24 May 2022 20:20:55 +0300 Elif Can
Nedret & Nilrafya https://edebiyatblog.com/nedret-nilrafya https://edebiyatblog.com/nedret-nilrafya Hırçın dalgalara kafa tutmuş ince yürekli zarif bir kaptan Nedret amca. Yıllarca sevmiş sevdirmiş, hep bir anlam aramış mutlaka bir nedeni olmalı boşu boşuna olmamıştır diye  hep bir arayış içinde olmuş.Tabi herkes gibi azınlıkta bir konumda olunca baş edemeyip kendi kabuğuna çekilmiş. Uzun bir sefer dönüşü rıhtıma yaklaşmaktaydı Nedret kaptan. Gemiyi gören  Nilrafya hemen limana koştu. Çok özlemişti Nedret amcayı. Çünkü uzun zamandır yoktu özletmişti kendini. Başından geçenleri anlatmaya başladı Nilrafya.Geçenlerde dere kenarında oturuyordum gözüme bir tane balık sürüsü çarptı. Uzun süre izledim onları tabi orada oldukları için şaşırdım biraz. Üst üste her gün gittim farklı gelmişlerdi bana sürüden ayrılanlar olmuş belli ki sayılar azalmıştı. Her geçen gün daha da azalarak sadece bir tane kalmıştı geriye. Sonra uzun süre gidemedim.Yine bir gün yolum düştüğünde kalan tek balıkta yoktu. Yerinde kocaman bir kurbağa vardı. Acaba kurbağa balıkları yiyor muydu anlam veremedim bir türlü Nedret amca. Ah Nilrafya onlar balık değil iribaş kurbağaların yavrusu yani zamanla değişip dönüşürler. Bak güzel kızım sen sen ol bir şeyi dört mevsimde görmeden yorumlama. Bir ağaç düşün mesela aynı ağaç ilkbaharda görmüş birine göre mis kokulu çiçekli olur ; sonbaharda görmüş birine göre kurumuş, hayat faaliyetlerini kaybetmiş,cansız görünür ama ağaç aynı ağaçtır de mi Nilrafya? Kurbağa da bu misal belli bir dönem balık gördün belli bir dönem kurbağa.Oysa ki her döneminde görsen bu karmaşada kalmazdın. Aynı mahkeme, farklı konu, farklı karar. İnsanlık için de aynısı söz konusu Nilrafya. Bir kişiyi her anında bilmeden eleştiremeyiz. Belli bir konuya göre o iyidir bu kötüdür diyemeyiz. Bu yüzden çok güzel bir örnekle geldin güzel kızım. Bu kadar küçük bir olay bu kadar derin anlamlar içerebiliyormuş ben de bunu öğrenmiş oldum. Peki Nedret amca artık şu esrarengiz yanlarını anlatmanın zamanı gelmedi mi ? Niye dünyadan, insanlardan en önemlisi de kendinden koşar adım kaçıyorsun ? Bu uçsuz bucaksız sulara niye kendini bırakıyorsun ? İnsanlardan kaçtım Nilrafya. Kötülüklerden, somurtkan yüzlerden, hayatı sorgulamadan yaşayanlardan kaçtım. Değiştirmeye çalıştım onları baktım onlar beni değiştiriyor ben de oradan uzaklaştım. Bilmem okyanusta bir damla bıraktımı hikayem  ama inan çok çabaladım ve sonra anladım ki şu senin kurbağalar misali; iribaş bile kurbağaya dönüşürken değişir ama ruh aynı ruh, kalp aynı kalp. İç değişmedikten sonra dışının yüzbin kere değişmesine ne hacet.Ben de bıraktım çabalamayı kaçtım kaçtım sadece kaçtım. Bilinçli bir kişi kaybetmez Nedret kaptan ; ya kazanır ya ders ders alır. Gittikçe daha da kayıtsız kalırsak düzen bize değil de biz düzene uyarsak nasıl yol kathediceğiz. Ufak da olsa olmazlara kötülüklere karşı koymazsak iyilik nasıl kurtaracak bu dünyayı ? Toplumu bu kadar körleştiren  herkesin kabuğuna çekilmesinden değilmidir zaten. Belki de bir çocuğun başını okşasaydık, bir  sokak hayvanı ile dolaşıp köşebaşı bir kaldırımda beraber iki lokma yeseydik, bir tenhada bir mısrada bir romanın sonunda bir teyzem gülüşünde bir amcanın ağlayışını birlik olsaydık dünyayı işte o zaman kurtarırdı iyilik. Bence iyiliği bir sahaftan bir çiçekciden bir yazardan hayatın yükünü sırtlanmış bir kimseden öğrenmeliyiz. Bunları yapsak gerçekten dünya daha da hızlı dönecek Nedret amca. Gel çık o kabuğundan ben de sana bildiğim çok güzel bir hikaye ile örnekleyebilirim bu durumu Nedret amca. Bu hikaye tırtılın kelebeğe dönüşüme hikayesi.Tırtıllar çok yemekten büyüyüp ve şişiyorlar aynı zamanda vücutlarında bir sıvı  birikiyor. Bu da onları yavaş yavaş öldürüyor. Bazı tırtıllar ise bu olumsuz durumla savaşabilen hücreler bulunduyor daha dogrusu hayal güçleriyle kendileri üretebiliyor. Bu hücrelere hayalci hücreler diyorlar. Kelebeğe dönüşebilen her tırtılda bulunan bir hücre. Bu hayalci hücreler tırtılın farklı kısımlarında kümeleniyorlar. Tırtılın ölen hücreler ile beslenip kendilerini yenileyip başka bir hayata hazırlıyorlar. Yani kelebek olmaya. Anlatacağım şu ki her bir çöküşün sonunda bizde hayalci hücrelerimizi kullanıp bir kelebeğe dönüşebilmeliyiz. Kendimizce inanmayarak yapamayacağımızı düşünerek tarihten silinip gitmenin hiçbir anlamı yok. Düşünceler bulaşıcıdır Nedret amca. Sabah sokağa  çıktığımızda mesela gördüğümüz kişilere selam verip gülümsersek onlarda pozitif başlamazmı güne? Sen  hayata ne nispette gidersen hayatta sana o nispette gelir. Sebepsiz yere yakınlarımıza sevdiğimizi söylersek mutlu olmazlarmı bu da iyilik değil midir ? İyi olmak çok kolay Nilrafya kızım önemli olan davranabilmek. Tamam haklısın Ben kabuğumdan çıkmam gerek düşünce yapımı değiştirdim diyelim hayatı bir şeye bağlanmadan günübirlik yaşayan çoğunluklara neyi nasıl öğretebilirsin ki. Bir insan bence bir şeye bağlanırsa iyilik yayılabilir , hiçbir şeye anlam vermeden anlamaya çalışmadan nefsin yazdığı oyunlarda oynanırsa iyiliğe dair çokta duygu barınmaz bence o bedende. İyiliğe bağlı kalsınlar demiyorum ki ben Nedret Kaptan normal işleri gibi iyiliği de günübirlik yapsınlar. Mesela hayvanlar için bir su kabı koymak sokağa, oraya buraya çöp atarak çevreyi kirletmemek, hadi hiçbir canlı için hiçbir şey yapılmasın elimizdeki nimetleri  israf etmemekte bir iyilik  değilmidir. Hep bugün de bekliyorken ben başka yarındayım ben başka zamandayım. Hayatımın zamlandığı  dönemlerdeyim. Nedret kaptan yine uzun bir yolculuğa çıkıp aylarca gelmedi.Oysaki iki ay kadar bir sürede gelirdi hep. Nilrafya çok bekledi ama bir gün kara haberi geldi. Okyanusun derin sularında geminin battığı ve içindekilerin arama çalışmalarının sürdüğü ama hiç bir gelişme olmadığı ortaya çıktı. Nilrafya anın şaşkınlığı ve üzüntüsü ile sokaklarda dalgın dalgın yürüyordu. Bir an gözüne köşe başındaki lokanta çarptı maddi durumu olmayıp sokakta yaşayan birkaç kişiye her vakit yemek veren iş yeri şimdi onları yaka paça kovuyordu. Bir sokak ileride yine bu duruma benzer bir olaya tanık oldu. Sokak hayvanlarına et veren kasabın bugünlerde onları kapının önünden şiddetle kovduğunu gördü. Kapı önünde kendi aralarında konuşan teyzelerden durumun neden böyle olduğunu öğrendi Nilrafya. Nedret Kaptan kazancının bir kısmını belirli aralıklarda bu esnaflara verip her gün o masumların  doyurulmasını istemiş. Nedret Kaptan ölüncede hemen yüz değiştirip gerçek yüzleri ortaya çıkmıştı. Nedret amca hep derdi iyiliğin şartı beştir evlat diye; tez olmalı, gizli olmalı, gözde büyütülmeli, sürekli olmalı ve yerini bulmalı. O zaman anlamalıydım. Ama şu an anlıyorum ki topluma karışmadan uzaktan yapılan iyilikler dönüp arakaya bakmayı gerektiriyormuş. Sen insanlara değil de insanların  seni değiştirdiği noktada olgunlaşılıyormuş. İşte o zaman olmazlara inat daha da iyilikle kucaklamak gerekiyormuş dünyayı. 

]]>
Sat, 21 May 2022 22:47:31 +0300 Elif Can
Roman değil kitapsız bir gerçek https://edebiyatblog.com/roman-degil-kitapsiz-bir-gercek https://edebiyatblog.com/roman-degil-kitapsiz-bir-gercek ◇Neden bir kitap yazmak istediniz?

Adını koymadan romanlarım son bulmasın,yaşandıktan sonra adı konulan değilde yeni doğmuş bir bebek gibi adı konulduktan sonra yaşayan olmak için. Hayat hikayemin bittiği değilde yeniden başladığı bir mertebe olması dileğiyle istedim. Hem ne demiş felsefi düşünür ; sanat sanat içindir.. 

◇Hayat yolculuğunu nasıl tamamlarsınız ve bu yolculuğun sonunda hedefleriniz nelerdir? 

Önsöz ile sonsöz arası olup biten herşey yani bir kitap kadar bütün yaşam hükmüm.Masal olsa mutlu sonla biteceğini kesin olarak söyleyebilirdim.Belirsizlik her zaman olayların sürekliliğini getirir.İnişli çıkışlı bir atan kalp grafiği gibi evren beni nasıl kurguladı yaşayıp görüp yazıcağım. Taki o inişli çıkışlı çizgi düz çizgi olana kadar.. 

◇Yazmaya ne için başladınız hangi 

duygular içerisinde yazıyorsunuz? 

Ben var bir benden gayrı elim kalme değilde divite gidiyor, klavye değilde mürekkep haz veriyor.Kan gibi akışkan olduğundandır belki bu kadar çekiciliği.Hangi duygularla yazdığımı bilsem bu konumda olamazdım diye düşünüyorum.Bilmeden kendimi sayfa sonu bir cümlenin noktasında buluyorum.Pardon pardon o satırlarda ben bulamadığım kendimi arıyorum. 

◇Kitaplarla olan ilişkinizi nasıl tanımlarsınız, hangi tür kitaplar ve hangi yazarlar daha fazla ilgi alanınızda? 

Kitapların sarjı birmiyor mesela, ansızın yok olup gitmiyorlar, buldukça kaybettiğim yürüdükçe uzayan yolum bu serüven. Başlı başına bir kitap olan ben, tür türü sevmezmi yahu.Oğuz Atay , Zülfü  Livaneli , Nazan Bekiroğlu üçübir aradam.

◇Hayat hikayeniz ile yazdıklarınızın ilişkisi nasıldır? 

Değerli okuyanlar az ve öz anlatmak gerekirse ben roman yazmıyorum roman yaşıyorum.Hayal gibi bir gerçek yaşanılanlar.Kurgulasan bile bu kadar olamazdı dedirten türden bir hikayem var. Bir rumuze ile açıklanırsa kendi hikayemin Manolyasıyım ben.Hikayesinin kahramanını bulan değilde , hikayesinin kahramnı olanım.Nasılmı? Şu satırlarla anlatıyım sizlere ; senki sümbülsün leylaklaştın ama haklı olarak Manolya olmayı her zaman yatsıdın Elifsin 

sen anısın ve geliceksin, gerçeksin ve düş, şiirin takma adı devrimin ağaç altısın...

Kısacası böyle başlıyor hikayem romanımı tamamlayıp sizlere sunucağım en kısa sürede. 

◇Bir kelime veya birer cümlelik tanımlar eşliğinde; en sevdiğiniz eşyanız, sizi en mutlu etcek şey, keşke tekrar yaşasaydım dediğiniz olay? 

Benim için hiçbir zaman en olmadı.Tek hayatım var ve tek seçimim.Bu yüzden en sevdiğim hayat yok yani gizemli dünyamda tesadüflerle yaşamımı sürdürğüm büyük şaşkınlıklar ama ufak mutluluklarda kendini arayan bir benliğim.Yine rumuze olarak Maria Magdelena (gerçek dost demek) Megaloman (üst düzey kişilik demek) kendileri en büyük ilham kaynağım oldu M serim çıktığı zaman kendileriyle tanışmıs olucaksınız.Her yazının kurgudan değilde bir kilim misali harf harf hece hece gözyaşı gözyaşı dokumaktır anlamı. Bir yazar için roman dokumak güzel bir tabir olsa gerek.Keşkeler büyük pişmanlıklar getirir .Getirenin götürmemesi için keşkelere yer vermemek en doğrusu olacak.Tavsiye ederim sizlerede...

]]>
Sun, 15 May 2022 01:33:12 +0300 Elif Can
Şiir Gibi Bir Ülke https://edebiyatblog.com/siir-gibi-bir-ulke https://edebiyatblog.com/siir-gibi-bir-ulke 15 Mayıs 1919'da Milli iktisadımızın Canevi olan İzmir'in Yunanlıların işgal ettiğini 16 Mayıs 1919'da haber aldık. Anadolu Sevr'e göre değil, Mondros'a göre işgale uğramış. Mondros'tan (30 Ekim 1918) sonra düşman işgaline başlamış. 15 Mayıs Yunan İzmir'i işgal etmiş Mustafa Kemal 16 Mayıs'ta yola çıkmış. 19 Mayıs 1919 Samsun'a ulaşmış. Yardımeli bir gemi, gemiden yeniden doğan bir güneş, inmiş. Tabii hayat biraz da yormuş. Ama işte görüyoruz ki sonu güzel olmuş. Mustafa Kemal her zamanki kararlı tavrını takınarak atılmış cepheye. Manzara pek parlak olmasa da vatanı için uykusuz geceler yorucu cepheler geçirmiş. Her şeye rağmen pes etmeden, yılmadan başarmış. Zaten bu tür kavramlar atamızın doğasına bile ters düşer. Emek verilen her şey çok güzel olur. Tıpkı ülkemiz gibi fark yaratarak şiir gibi bir ülkede yaşıyoruz. Ama maalesef bu yaşantının hakkını veremiyoruz. Atamız onca emeğe karşı bugün için şu sözleri söyler ; doğum tarihini Atatürk bile bilmezmiş. Cumhuriyet devrinde doğum yıl dönümü kutlamak için kendisine müracaat edenlere  "itiraf ederim ki ben de bilmiyorum, eğer lütfedip bir gün yapmak istiyorsanız en münasibi 19 mayıs'tır." dediğini hatırlatırım. 19 Mayıs Türk'ün ve Atatürk'ün tarihte en mesut olayının cereyan ettiği gündür ve bu özel günü fikri olarak gençlere armağan etmiştir. Bedenen ve yaşça bir gençlik arka planıdır. Ülkeyi ayakta tutacak olan günümüz şartlarına beden gücünden ziyade zihinsel güçtür. Özgür ve hür düşünce yapımızda bu süreçte en iyi şekilde rol almalıyız. Şiir gibi düşüne düşüne , hece hece , mısra mısra yazılıp çizilen bu ülkeyi bir müsvedde gibi buruşturup çöpe atmak şanımıza yakışmaz. Bu günü kutlamak ve artık kendinizi toplamak yakışır şu saatten sonra bize...

]]>
Sun, 15 May 2022 01:22:47 +0300 Elif Can
Kıymet Üzerine https://edebiyatblog.com/kiymet-uzerine https://edebiyatblog.com/kiymet-uzerine Hiçbir şeyin değeri kalmadığı günlerde yaşamaktayız. Sahi değersiz bir yaşama yaşamak diyebilir miyiz?  Elimizdekilerin kıymetini anlamak için daha ne kadar sürenin geçmesi lazım? Ya da gerçekten bir şey geçmesi mi lazım? Üzerimizden bir fırtınanın, bir tufanın geçmesi mi lazım? Veyahut bu saatin, bu günün bu mevsimin, bu yılın geçmesi mi lazım? Hayır hayır hiçbir şey lazım değil. İnsanın kendine kendi lazım.Bir nesneyi bulamayınca değil varken sevelim, mevsim ilkbaharken değil sonbaharken sevelim, biri ölünce değil hayattayken sevelim, giderken değil kalırken sevelim. Yani geç kalmadan sevelim, kıymet bilelim. Zamanım bile israfı yakışmaz bizlere şu dönemde israfa kaçmadan sevelim, zamanı ziyan etmeden  sevelim. Velfecir de taşına uğramadan sevelim. Şairin bir sözü var; "birşeyi sevmeye nereden başlanır bilir misin?" diye ve ardından "birşeyi sevmeye yokluğundan başlanır." Yani bir tür azken kıymete biner. İnsanın fıtratında var kaybedince değer bilmek. Bu durumda nasıl başaracağız biz bunu diyebilirsiniz. Dünyevi işler kadar zor değil emin olun içten yapmak yürekten gelerek yapmak gerçekten zor değil. Sebepsizce bir çocuğa şeker verin mesela, sebepsizce yerde yatan bir köpeği , kediyi sevin, sebepsizce yardımda bulunun insanlara... Şu saatten sonra  zamanında nesnenin de hayatında en değere bindiği an iyilikle sarılmamızdır , yaşama dünyayı iyilikle kucaklamamız. Çünkü kıymet israftan kaçarak iyiliğe koşmaktır. Bu maratonda yer belirlemek size kalmış artık...

]]>
Thu, 12 May 2022 21:21:43 +0300 Elif Can
Beyin & Kalp Hanım 1 https://edebiyatblog.com/beyin-kalp-hanim-1 https://edebiyatblog.com/beyin-kalp-hanim-1 Bi aralar aklımda nadirendin bu aralar aklımda badiremsin. Sahi nerelerdesin şimdi Megaloman ne yapıyorsun mesela? Ne yaptığını biliyorum eskiden görüyordum ama şimdi biliyorum sadece biliyorum işte..

Kalanlarla pardon yalanlarla avutuyorum kendimi.Zihnimde bir sızı, sızıda bir sen, sende bir ben,biz olsaydık diyorum. Mutluluğumuzun şerefine koysaydık diyorum Megaloman sadece diyorum. Sende sadece susuyorsun. Hani çok mutlu olcaktın ben gidince hani öyle anlaşmıştık niye anlaşmayı bozdun şimdi. Daha dahada susmuşsun dahada küsmüşsün hayata. Gözlerin nemli nemli bu aralar pek bi tasız yaşamın. Neden diye sormayacağım. Yaşanılanlar nedensiz çünkü güzellikler nedensiz olduğu için güzel. Bırakalım öyle kalsın susalım. Görene güzel göremeyene özel kalsın. Söyleyecek sözüm ve verilecek sözüm hep yarıda kaldı. Belki de o kadardı onun için asla tamamlamayacağım. Her şey gibi bırakalım buda yarım kalsın..

]]>
Wed, 11 May 2022 20:23:45 +0300 Elif Can
Yaşamsal Sorun https://edebiyatblog.com/yasamsal-sorun https://edebiyatblog.com/yasamsal-sorun Ne güzel söylemiş değil mi atalarımız "insan kulağında zehirlenir her duyduğuna inanma."Gerçekten de çok yerinde bir söz. Her duyulana gereğinden fazla değer vermek kişinin kendi değerini kaybetmesine sebebiyet verir. "Gördüklerimizin dahi yarısına duyduklarınızın hiçbirine inanmamak olmalı" hayat felsefemiz. Ancak refaha, gönül refahına böyle erişilebilir. İnsan Görübüş de hepimiz sözlerimize inanıyor ve güveniyoruz. Onların dayandığı gerçeklerden şüphe etmiyoruz ne söylersek söylediğimizde sonuna kadar samimiyiz , ne zaman böyle hissetmeye başladık bu kadar anlaşılmazlık kafa karışıklığı itiş kalkış tefrika ve fitne var hepimiz ayağımızı gerçek demire bu kadar güçlü ve sağlam şekilde basıyorsak neden hiçbir ortak nokta da buluşamıyoruz? aynı fikirde değil ölçü alacağımız kerteriz sayacağımız bir ortak noktada niye birleşemiyoruz ? Çünkü ortak bir gerçeğe inanmıyoruz. Ölçü alacağımız tartışılmaz kaidelere sahip değiliz. Hepimiz kulaktan dolma bilgilerle gün kurtarıyoruz. Herkes görmek istediğini görüp duymak istediğini duyuyor artık eğrinin yerine doğruyu koyan kalmamış. Ummadıkları noktalarda buluyor insanlar kendini hikayenin sonunda. Neden mi ? Bu yalan dolan çığına bir anlam verilemiyor çünkü. Geriye kalan çaresizce bir yürek çarpıntısı oluyor. Onun için bilip de söylek , söyleyip de dinlememek en büyük dil kirliliği olsa gerek günümüz yaşantısında..

]]>
Wed, 11 May 2022 16:13:30 +0300 Elif Can
Türkülerin Münakaşası https://edebiyatblog.com/turkulerin-munakasasi https://edebiyatblog.com/turkulerin-munakasasi Ne saçları sarıydı ne de adı Mihriban. Herkes bir Mihriban kurar hayalinde, bir Mihriban besteler, bir Mihriban söyler ve onunla yaşar, ona yakıştırdıklarıyla. Sarı saçlarına deli gönlümü bağlamışım çözülmüyor diyor Musa Eroğlu. Unutursun kolay mı deme unutursun Mihriban'ım diyor Selda Bağcan. Arından devam ediyor Eroğlu ayrılıktan zor belleme ölümü görmeyince sezilmiyor Mihriban. Ekliyor Bağcan oğlun kızın olsun hele unutursun unutursun Mihriban'ım. Susar mı Eroğlu devam ediyor bestesine. Yar deyince kalem elden düşüyor gözlerim görmüyor aklım şaşıyor, lambada titreyen alev üşüyor aşk kağıda yazılmıyor Mihriban. Karşılık veriyor Bağcan zaman erir kelep kelep, meyve dalda kalmıyor hep unutturur birçok sebep unutursun Mihriban'ım. Ve Eroğlu son dörtlükleri seslendiriyor. Tabiplerde ilaç yoktur yarama, aşk deyince ötesini arama her nesnenin bir bitimi var ama, aşka hudut çizilmiyor Mihriban. Selda Bağcan bu sonsuz susuşa uzun uzun haykırır bütün nağmeleri. Yıllar sinene yaslanır, hatıraların paslanır, bu deli gönül uslanır unutursun Mihriban'ım. Süt emerdin gündüz gece unuttun ya büyüyünce ha işte tıpkı öyle unutursun Mihriban'ım. Yanıt alamayınca Bağcan sözlerine daha daha da vurur sazın tellerine. Gün geçer azalır sevgi, değişir herşeyin rengi, bugün değil yarın belki unutursun Mihriban'ım. Belki de aşkına derinlere gömüp acısını sırtlanıp bilinmezliklere sır tuttu Eroğlu. Selda Bağcan da ekliyor gayrı sonu. Düzen böyle bu gemide, eskilerde yiter yenide, beni değil sen seni de unutursun Mihriban'ım. Bağcan ısrarıyla Eroğlu Feryadı ile tüketti besteleri. Bizler dinlemeyelimde kim dinlesin bu besteleri. Kim hatırlasın? kim hatırlatsın? Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bu kıymetleri, kimler arayıp araştırsın? kimler kulak verip alkışlasın kimler...

]]>
Thu, 05 May 2022 13:34:43 +0300 Elif Can
Bir Yanım Nostalji https://edebiyatblog.com/bir-yanim-nostalji https://edebiyatblog.com/bir-yanim-nostalji Geldim gördüm dünya büyük yalanmış. Sararmış solmuş bütün fotoğraflar. Eskiye dair her şey yok olmuş. 90'lardan kalma bir gazete, 80'lerin saman sarısı takvimi, derme çatma bir kumaşla örtülen pencereden sızan güneş ışınları yüzümden geçerek o tarihi testilerin olduğu gömme dolaba ulaşıyor. Kaç nesil geldi geçti kim bilir kaç hikaye yazıldı , kaç bağ kazıldı o testilerle. Bu yüzden hiç hakkım yok şikayete bile bile lades. Çünkü bile bile kendi ellerimizle teslim ettik büyük bir yok oluşa bu değerleri. Bir tarih geldi geçti. Sorun da bu ya geçti işte kalıcı kalamadık. Plakta bir melodide , kartpostalda bir fotoğrafta postada bir pulda, tipografi bir sanatta kalamadık. Geliştik mi değiştik mi bilemiyorum. Her şeyde olduğu gibi değerlerimizede sahip çıkamadık. avuntularımızla, kendimize yalanlarımızla döndürdük bu yalan dünyayı. Eskiler eskiden güzeldi özlemek değil bu ,hasret kaldık hasret. Bir eşya veyahut bir nesnede takılı kalmadık sadece. Eskilerin kokusu eskilerin tadı yok şu hayatta. Akşam öten cırcır böcekleri, mesela sabahları baharın habercisi guguk kuşları nerededirler 

şimdi ? Eskiden ayrı bir güzellik;  yazları gökkubbe altında dolaşırdık sokak sokak. Edebiyat sokağımız olurdu orta oyunları sergilenen. Sanat sokağımız olurdu sınırsız hayalgüçlerinin konuştuğu, bir de o kimsesiz sessiz sessiz sakin karanlık köşede uçuşan ateş böcekleri olurdu. Neredesiniz şimdi ateş böcekleri? Bulamıyorum sizleri. Bak vakitlerden akşam, durumlardan yalnızlık, gecenin bilmem kaçı ufak bir dokunuşla yine göklere uçarak aydınlatır mısınız bu karanlığımı? En ücra köşeme geçtim yine bekliyorum sizleri. Giden gitti yan ateş böceği, şarkını söyle sazını çal...

]]>
Tue, 03 May 2022 21:14:59 +0300 Elif Can