EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Çiğdem Culha https://edebiyatblog.com/rss/author/cigdem-culha EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Çiğdem Culha tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Bak ve Anla https://edebiyatblog.com/bak-ve-anla https://edebiyatblog.com/bak-ve-anla   

                                                                                                                                                 Alıştığını yok saymak, kolay değil.

Zemheri olur, aklına gelişi.

Mevsim rüzgarı içine çekerse seni,

Buz gibi soğuyan kalbinle dönersin.

Tir tir titrediğin yerden, 

Ne gelensindir, nede giden oysa.

Özlemse, kavuşmaları anlamlı kılan.

Koca uçurum olur, karşılayan.

Anlarsın artık, yalnızlıktır, kolkola kalkala olan.

Bundan böyle buğu eklenirse bakışlarına,

Bir türkü iliştir dudaklarına.

Çığlık ile duyamadıklarını,

Melodi anlatsın kulaklarına. 

Bakışlarına tutunmuş hakikat, 

Anlatsın seni tanıyamadıklarına. 

                                                             Çiğdem Karaosmanoğlu Culha 

]]>
Tue, 28 Dec 2021 00:38:42 +0300 Çiğdem Culha
Nefs ve Nefes https://edebiyatblog.com/nefes https://edebiyatblog.com/nefes        Kadim öğretilerimiz, naif adet, gelenek ve göreneklerimiz varken. Boş hissiz amaçsız hedefsiz bir nesle doğru gidiyordu yolculuk. Nereden baksak nereden tutsak da iyi işler başarsak derdine düşen insanlık hızla kan kaybetmeye başlamıştı bile.

        Ağaç yaşken eğilir dedi birisi. Diğeride ekleyiverdi,görünen köy kılavuz istemez. Tamam anladık dediler başkaları. Anladık anlamasına, ne olucağı az çok belli olan, gelmektekinin telaşı sarıverdi farkedenleri. Buraya kadar evrildi ise düşünceler, değişim de başlamıştı o halde.

         Vur patlasın çal oynasın dünyasında ağıt yakanlarda vardı elbet. Herşey içiçe geçmiş, bilinmezlik eksenindeki girdabın içine çekiliyordu sanki. Yaşamın dualitesine inananlar şöyle düşünüyordu bilinmezlik var ise bilirlilik yanı başımızda.

          Pandemi, yangınlar, ekonomik kriz ve dahası derken bir türlü vaz geçmeden felaketleri ağızlarına pelesenk etmiş olanlar. Birde şöyle şu taraftanmı baksak acaba:Yaşam varsa umut da var. Karanlık varsa aydınlık da var.Dağlar varsa ovalar da var. Nefes varsa çare de var. 

]]>
Sun, 19 Dec 2021 10:44:05 +0300 Çiğdem Culha
ARALIK https://edebiyatblog.com/aralik https://edebiyatblog.com/aralik Hangi aralıktan el salladık mutluluğumuza

Mutlu olanlar da gittiler, sonbahara. 

O Aralık değilmiydi ıslıkla gelen rüzgara gebe? 

Önce yağmur, sonra kar döker omzuma... 

Bilirim yük değil omuzlara yağan, 

Aralık hüznüydü üşüten. 

Gelen gelir geçer,gidense dönüp bakmaz, 

Olan kalana olur, olduğu yerde. 

Yaza hasret olurda, baharlar yaşar son dem, 

Kış gelmeden döker hüznünü yapraklarla toprağa. 

Ben diyeyim hazan dır bu gidişatın sonu, 

Sen de söyle mücrim gibi bekleyen kışa. 

Ara sor, dön bak ama kapama kapıları, 

Aralık' tan karşıla Kışın ilk gözağrını... 

                                                                                     Çiğdem Karaosmanoğlu Culha

]]>
Mon, 29 Nov 2021 14:20:19 +0300 Çiğdem Culha
VESSELAM https://edebiyatblog.com/basliksiz https://edebiyatblog.com/basliksiz    Nicedir yazamıyorum. Yazma isteği gelmediğinden değil, tersine için için saatlerce, bıkmak yorulmak bilmeden, gece gündüz demeden yazmak, yazmak istiyorum. Dağlara, tepelere,yürüdüğüm yollara, yazmak usanmadan uslanmadan, aç susuz sadece yazmak, istiyorum.Zihnim de kabaran bir deniz, tsunami gibi kabarırken, olucaklar, dağılacaklar, kırılacaklar, kaybolacakları, nasıl toparlar nasıl bir hal çareye koyarım, işte bundan korkuyorum.

     Yazarsam geriye dönmemekten, dönersem bulamamaktan, bulursam eskisi gibi bakamamaktan korkuyorum. Bir gün bir yerde olurda rastlarsam kendime işte o vakit tanıyamamaktan...

     Ne zormuş insanın kırıklar içinde, içine bata bata nefes alışı. Nereye baksam, nereye dokunsam, elimde ve gözümde kalışı. Dünyanın içindeki bir zerre iken, kocaman evrene sığamayışı.Sakince, usulca, önemseyerek, özenilerek, severek, sayarak, bilhassa sarılarak geçireceğimiz şu kısacık ömrü, heba edişler, vefasız ve vicdansız yok edişlere, ne demeli bilmiyorum.,

     Sanırsın yeni düzen kurulmuş, dünyanında sonu gelmiş... Ailelerin yapısı değiştiği gibi, toplumların da çivisi çıkmış, politikaların politikliği sarmal bir kısırdöngü. Ahlak, kitap köşelerinde kalan özlü söz. Vefa ise zaten biliyorsunuz sadece semt adı. Nereye gitmeli, nasıl etmeli? Neden sığamıyoruz şu koca dünyaya? Kimi refah bir hayat için göç eder, kimi ideolojisi için orman yakar. Kimi kişisel sarsıntılarını, bir günahsıza dayatır. Kimi küçücük çocuğun yaşam hakkını almakla kalmaz, bide ona kötü bişi yapmadı diye,  şükrederiz.

     Bütün bunlardan nasıl kurtulur ve düzeltiriz? Acil çözüm üretmemiz gerekiyor. İyi insanlar olarak, etrafına dokunup güzelleştirmeyi sevenler olarak acil iyileştirme planı, platformları oluşturmak gerekiyor.Felaket senaryolarına inanıp, çoğaltıp, normalleştirmek, yerine, herşeyi iyileştirebileceğimiz bir dünya enerjisine geçmemiz gerekiyor.

     Sadece kadın cinayeti yok. Olgunlaşmamış kişiliklerin, kişisel hırs ve intikamını, günahsızlara bedel ödetenler var. Üstelik sadece bizim ülkemizde değil, tüm dünyada.Onlar için kadın, erkek, hısım, akraba, çoluk, çocuk, fakir, zengin, fark etmiyor. Evrimini tamamlayamamış kişiliklerin kurbanları oluyorlar. İnsanlık namına bişey yapamamak, zihnimin içinde beni kemirip acı veriyor.

     Çok ama çok yazmak istiyorum. Derdimi, yerde kış kaygısı ile dolanan, karıncaya dahi anlatmak istiyorum. Ağacın yeşili, toprağın bereketi, az ve özün ulvi farkındalığını hücrelerime kadar anlatıp, anlayıp, yazmak ve okunmak istiyorum. Ama en çokda anlaşılmak istiyorum.Ne olur artık insan olduğumuzu unutup, bu dünyada yaşamak için, her canlının birbirine muhtaç olduğunu anlayan, ekolojik sistemin parçası olduğumuzu kavrayan bir varlık olduğumuzu hatırlayalım ve öyle yaşıyalım. Kendimiz için değil, birbirimiz için, bütünün hayrı için yaşıyalım vesselam. 

]]>
Thu, 11 Nov 2021 10:45:52 +0300 Çiğdem Culha
Aidiyet https://edebiyatblog.com/aidiyet https://edebiyatblog.com/aidiyet      Onca yıl yüzüne baktım, bana dair bana ait emareleri yakalarım diye. Yoktum orada biliyorum. Daha ilk tanıştığımızda anlamıştım sende olmayacağımı.Bildiğim için demiştim " _iki kisilik sevemem" diye. Ancak kendi payıma düşeni yapabilirdim, yaptım. Tek kişilik olmaz ilişki dedim, birliktelik paylaştıkça çoğalır dedim ve gittim. Buna rağmen geldin. Sevdiğini yada sevebileceğini sandın. O kadar emindin ki sevgimden, benim yerimede yaşar ve yaşatır ilişkimizi dedin belkide.

     Olmadı dimi. Lastiğin biri hava kaçırıyorsa yarı yolda kalınıyormuş meğer. Anladın dimi taa en başta neden böyle dediğimi. Stem etmiyorum sana edememde. Benim kızgınlığım bana. Bile bile ladesti tercihim. Karşı koymadım çünkü, çünkülerim vardı benim. Kimsesiz zavallı kalbim ait olmak istiyordu bir yere. Biliyordum ama geç anladım insanın önce kendi yüreğine ait olucağını. Nasıl sitem edebilirim sana. En büyük haksızlığı ben kendime yapmışken.

     Hep sabırla işledim birliktelik motiflerini, ilmek ilmek dokudum süsledim halımın hallerini. Senin üzerindeki yılların yorgunluğunu da yüklendim sırtıma, hava kaçıran tekerlekle geldik buraya. Nasıl sitem etmeyeyim cancazıma. Onca haksızlıkları yaşamışlığı, onca kırgınlıklarına, kimsesizliğine rağmen nasıl torpil geçebilirim bana. İn san hiç bu kadar eziyet edermi kendine. Mutluluğu mutsuzlukla beslermi hiç? Bile bile anlıyormusun? Bile bile....

   Gözlerinin içinde tükenmişliğimi yaşarken, şunu diyorum hep kendime. Niçin cesur olup sahip çıkmıyorsun kırık kalbine. Değermiydi onca yıl kendini bu kimsesizliğe mahkum etmek? Başkasına yapamadığın haksızlıkları kendi kendine yaptın.Rahat bırak kendini. Sahiplen, sev, yine yeniden, yeni doğan bir bebek edasıyla.Affet geçmişi, kendini. Şimdi olsa yapmazdın biliyorum. Şimdilerde, geçmişten getirdiklerinde olmasın. Bırak onlar ait oldukları geçmişlerde kalsın. Kendime ait olayım ben, tamda bıraktığın yerden. Yeniden doğ ve büyü. Bu sefer kendi şefkatimle.                                       

                                                                                                               Çiğdem Culha

]]>
Thu, 30 Sep 2021 06:46:45 +0300 Çiğdem Culha
Normalite https://edebiyatblog.com/benden-iceri https://edebiyatblog.com/benden-iceri      Bir ben var ben den içeri. Kimi vakit içeri, kimi vakit dışarı. Normal mi bu gidiş gelişler?Yoksa anormalmi? Normallik ne peki kime göre neye göre? Düşünün bi karşınıza gelmiş biri size :-Normalmisiniz? diye soruyor. Cevabınız: - Evet ben çok normalim. Yoksa: - Arada sırada anormalliklerim vardır benim.Yada:Ben anormalim yaa!. . Mi dersiniz? Enteresan bir durum varki, ben daha: "-Normal bir insanmısınız?" sorusuna, "- Hayır "cevabı verecek bir insan olabileceğini sanmıyorum. Hatta bu bir, zırdeli olsa bile.

      Başkalarının bütün kusurlarını apaçık gören gözlerimiz, kendi kusurlarımızı görmekten aciz ise eğer, nasıl oluyorda başkalarına bakarak normal insan vasıflarını belirleyebiliyoruz? Herkezi kendi doğasında ,kendi şartlarında, kendi benliğiyle, var olabilme güdüsüne göre değerlendirmek gerekmez mi? Nihayetinde normal insan olma hususunda ne kadar ölçülü, iyi niyetli, azimli olmaya çalışsakda nihayetinde hepimizde az çok anormallikler olucaktır. Bizide biz yapan bu az çoklar işte. Yani anormalliklerimiz belkide.

       Şimdilerde bir furyadır gidiyor pozivitizm, Kuantum vs. Bir yerden sonra sorgulamadan edemiyorum doğrusu. Hepimiz farklı düşüncelerin içinde, farklı düşlerle, umutlarla var isek ve yaşamımızı buna göre şekillendiriyorsak, hep ama hep iyisini var etmek, nasıl mümkün olabilir?Her şeyi mükemmel yapabilmek mümkünse eğer, aslında bu mükemmelliğin ta kendisi "sorun" teşkil etmiyor mu? Düşünün.. Bütün dünya aynı şekilde düşünüyor, aynı sözleri söylüyor, aynı renkte giyiniyor, aynı ritüelleri yapıyor... Peki ya kendine özgü yazıları olan yazarlar, şairler, yönetmenler, ressamlar,modacılar vs, nasıl var olabilecekler ve nasıl o eşsiz eserleri dünyamıza katabilecekler.Bir Bethoven, Dostoyevski, Leonardo de Vinci ve dahası, dehası.Kusursuz oldukları içinmi dev isim oldular. Yoksa kusurları ile mi?

          Demem o ki aslında normal olan tek şey anormallikleri ile mevcut. O halde her şey bir denge üzerinde. İyisi kötüsü, düzü eğrisi, doğrusu yanlışı, acısı tatlısı, merhametlisi zalimi, yeteri yetmezi ile hepsi bir bütün, denge ve normalite. Öyleyse tercihlerimizi yaşarken bir başkasına fatura ödetmeyelim. Anlaşılmak yolu anlamaktan geçer diye düşünüyorum. Patikalarda zaman kaybedip asıl olanı unutmayalım yeter. 

]]>
Mon, 13 Sep 2021 12:13:47 +0300 Çiğdem Culha
Abıhayat https://edebiyatblog.com/abıhayat https://edebiyatblog.com/abıhayat           İnsanoğlu var olduğu günden bu yana yaşamı anlamlandırmaya çalışmış hep. Oysa hayat bu kadar kısayken dakikalar sonrasına planlamış olacaklar. Göz kapaklarının ardına saklanan hayalleri birken bin olmuş sis perdelerini aralayan umutlarıyla. Kendi içinde çelişmiş bakmak ve görmek, hissetmek ve dokunmak, dinlemek ve duymak. Elbette herkes fikir sahibi, kendince emin adımlarla ilerler hikayesinde. Hatta derler ki; akılları çıkarıp pazara koymuşlar, herkes gidip kendi aklını satın almış.

           İşte böyle tükenip giderken hayat suyu, anlam verme arasında gelip giderken yaşam, kendini derin kuyularda hisseden de, bulutlar üzerinde uçan da, rüzgarda savrulan da vardır fütursuz. Yaşama anlam yüklerken o akıp gider kendi doğasında, olması gerektiği gibi. Öyleyse ne duruyorsun? Titre, hopla, zıpla, bir şeyler yap dağılmadan. Bütün parlak ışıklar değil midir karanlığı içinde saklayan? Hatta karanlığın ta kendisi içindir ışıklar.

        Yukarı aşağı, sağa sola, öne arkaya dön bir bak, neler oluyor? Görmüyor musun? Yaşam bizim çemberimizde döndürmüyor dönüşünü. Biz yaşamın içinde küçük dönüşümleriz sadece. Yukarıda kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüp uçarken yerdeki karınca kışın kaygısına. Sağdaki teyze bastonuyla güçlükle yürümeye çalışırken soldaki küçük çocuk koşmaktan. Önünde duran simitci simitleri satma telaşı içindeyken, arkanda insan seli bir yerlere yetişmek için acele etmekte. İşte sen, seni bu koşturmacanın içinde bulmaya çalışır,  bir de anlam yüklemek istersin kendince hayat suyuna.

       Bırakmalı bu doğal akışı. Bazen sakince seyretmeli olan biteni oturup bir kenardan. Anlam yüklemeye çalışırken akışa, bir kitap bir de çay almalı yanına. Rüzgar da ilişivermeli yanına bir nefes gibi. Çayının mis kokusunu koklayıp içerken yeni duygulara, yeni hayatlara yelken aç kitabına. Derinden bir nefesle doya doya çek ciğerlerine oksijeni. Bakarsın yarın bunu da yapamazsın kim bilir? Şimdi kapa gözlerini, sınırsız, uçsuz bucaksız yerlere uçur ruhunu cennetten diyarlara.

                                                                                                          Çiğdem Karaosmanoğlu Culha

]]>
Thu, 19 Aug 2021 17:05:16 +0300 Çiğdem Culha
insan https://edebiyatblog.com/insan https://edebiyatblog.com/insan  "İnsan insan derler ıdı

  İnsan nedir imdi bildim.

  Can can deyu söylerlerdi

  Ben can nedir şimdi bildim."

Der, Muhyiddin Abdal.Canlar çığlık çığlığa yanarken.Bu sözler çınladı kulaklarımda.İçimiz yandı şu son 1 haftadır.Ormanlarımızın hazin durumunu seyrederken, gözyaşlarımdaki çığlıklar birbirine karıştı.Büyük bir savaş verdi insanoğlu,görmediği bilmediği düşmanla.Görünen sureti cayır cayır yakıcı ateş oldu.

  İnsan çıkan yangınla mücadelesinde yorulmadı.Yorulmadı da şu vicdanını sorgulamadan davranan insancıklardan yoruldu.Sırf sosyal medyada boy gösterme uğruna terlik, t-şört,selfi çekmeye gelenler,yediğini, içtiğini,eğlendiğini gösterenler,satış kaygısı ile şu can pazarının tam da ortasında ki fırsatçılar, yordu.Yüreğimizi ezdi, insanlığımızı sorgulattı.Tamda daha fazlası olamaz derken kendi kendine cephe,kitle oluşturmaya çalışan, insancık seli başladı bu sefer.Yüreğimizin yangını sönmemişken, içimiz cayır cayır yanıyorken,tek derdimiz ne kadar can kurtarırız olmalıyken.

  Aynı toprakta yetişip büyümemiş gibi, aynı gökyüzünü solumuyormuş gibi,aynı acıyı aynı dili konuşmuyormuş gibi yangınımızın közleri küle dönmeden nefret tohumlarını serptiler ateşli toprağımıza.Bu psikolojiyi tavan yapıp psikolojisi bozulan halkımın, insanımın durumunu daha güç hale dönüştüren insancık topluluğu çoğalıverdi aniden.

  Hepimiz biriz.Aileyiz,Ülkeyiz.Birbirimizin yaralarını saracakken,birbirimize tamda şimdi sarılıp yanındayım diyecekken yakışmadı hamurumuza bu insancıklar.Kurtuluş savaşımız uzak değil yakın tarihmiz.Daha unutmadık oradan aldığımız yaraları.Birbirimize düşmekle, insanı insana düşman etmekle yordunuz.

  Biz ne zaman bu hale geldik?.Oysa hiç tanımadığımız mezarlıklara dua okur günahlarının affını isterdik.Kapımıza geleni boş çevirmezdik.Selamsız kelamsız hiç değildik.Çocukken arkadaşımız yaralansa, bizde bir yerimizi kanatıp, kanayan yerlerimizi birleştirip kan kardeşi olurduk.Kimler ne zaman ve neden yaptı bize bunları?

  Oysa acımızda aynı,feryadımızda.Elele tutuşmaktan başka çaremiz yok.Ben senin yaralarını sararken,bende senin omzunda ağlayabilmeliyim.Birbirimizi sevmek hamurumuzda mayamızda var.Nefret edip ayrışma, kopuşma günü değil, birbirimize sımsıkı sarılıp bir olma günü.Hesap sorup ,tansiyonları çıkarma zamanı hiç değil.Vatanımız için sımsıkı sarılıp sarmalama zamanı.Kaybettiklerimizi, sevgimizle birliğimizle sulayıp,yeşertip,yeniden orman olacağımız gün.Bir ağaç kadar tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine...

                                                                                              Çiğdem Karaosmanoğlu Culha

]]>
Fri, 06 Aug 2021 21:32:04 +0300 Çiğdem Culha