EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Çilem Akpınar https://edebiyatblog.com/rss/author/cilem-akpinar EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Çilem Akpınar tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. ARAF https://edebiyatblog.com/araf-4101 https://edebiyatblog.com/araf-4101 Kalbim ve aklım yarış içinde...

Kalbim otur acını yaşa diyor,

Aklım ise bırak değmeyen için üzülme diyor.

İki arafta kalmış gibi...

Bir kalbime yön veriyorum, acısını dinliyorum.

Aklım ise araya girip yüzümde buruk bir gülümseme oturturuyor.

Çünkü diyor hayat üzülmek için çok kısa...

Ama Kalbim üzülüyor,

Kalbim ağlıyor. 

Gözlerim ağlamazken kalbim ıstırap çekiyor.

Aklım iyileştirmek istiyor orayı, güldürmek eğlendirmek istiyor.

Yapıyorda gülüyor eğleniyor.

Peki sonra nemi oluyor?

Kalbim yine acısını gösterip aklımdan bütün herşeyi siliyor.

Oturuyor bir köşeye, kalbini acıtan için ağlamaya başlıyor.

]]>
Wed, 04 Jan 2023 23:42:51 +0300 Çilem Akpınar
MASAL https://edebiyatblog.com/masal-4061 https://edebiyatblog.com/masal-4061 Aldım elime defterimi

Kendi hikayemi yazmaya başladım

İçinde sadece mutluluğun olduğu

Nefretin uğramadığı sadece sevginin var olduğu bir masal…

Küçük bir kız çocuğunun hayal dünyası

Kendi dünyasına hüznün uğramadığı

Sadece kahkaha seslerinin duyulduğu bir dünya…

Masumluğunu hiç bir zaman yitirmediği

Bir elma şekeriyle mutlu olan küçük bir kız çocuğunun hikayesi…

Gözlerine acının yerleştirdiği gözyaşı değil

Gülümsemenin yerleştiği bir gözyaşının masalı

]]>
Wed, 21 Dec 2022 23:45:05 +0300 Çilem Akpınar
BİR İNSAN NEDEN AĞLAYAMAZ? https://edebiyatblog.com/bir-insan-neden-aglayamaz https://edebiyatblog.com/bir-insan-neden-aglayamaz Bir insan neden ağlayamaz?

Neden gözünün kenarında duran bir damla düşüp yok olamaz?

Canı bu kadar yanarken neden iç çeke çeke ağlayamaz ki?

Halbuki bir ağlasa kalbinin içinde oluşan bütün yükü kalkacak.

Halbuki bir ağlasa derin bir nefes alıp oh çekecek.

Ama olmuyor gözünden o tek damla düşmüyor.

Gözleri doluyor, içi doluyor ama ağlayamıyor.

Yüreğinin acısı öyle büyükki bütün vücudunu kaplamış içinde yaşıyor.

Gözler ise sırasını gelmesini bekliyor.

]]>
Fri, 11 Nov 2022 21:59:11 +0300 Çilem Akpınar
PARAMPARÇA https://edebiyatblog.com/paramparca-3750 https://edebiyatblog.com/paramparca-3750 Yüreğimin tam ortasına yıldırım düştü.
Böyle geldi paramparça edip ellerimin arasına koyup çekip gitti.
Canımı düşünmeden, gözümdeki yaşı umursamadan arkasına bile bakmadı.
Oysa inanmıştım, her insan gibi bende bir kez daha inanmıştım.
Herkes aynı değil ya demiştim.
Herkes vicdansız değil, muhakkak birinde merhamet var demiştim.
Ama olmadı, merhametsizinde merhametsizi varmış
Yakıp giden, paramparça eden...
İnsanın kalbini kullanan, Sevgiyi alet eden...

]]>
Mon, 17 Oct 2022 22:18:10 +0300 Çilem Akpınar
HİÇ SEVMEDİM BU DUYGUYU https://edebiyatblog.com/hic-sevmedim-bu-duyguyu https://edebiyatblog.com/hic-sevmedim-bu-duyguyu Hiç sevmedim bu duyguyu...

İstemiyorum al içimde ki seni!

Yoksa çok canım yanacak hissediyorum.

Çünkü çok yaktılar.

Yakıp geçtiler .

Kimse gökyüzüm olmadı.

Hepsi karanlığım olup

İçimde şimşekler çaktılar .

Eğer sende öyle yapacaksan ne olur gelme!

Hiç dokunma yüreğime...

Bırak böyle kalsın, bırak sadece seni düşünmekle kalsın.

Eğer kendinde cesareti bulursan uzatır elini,

"Seni üzmeyeceğim dersin 

Senin canını yakan değil, yüreğinde güller açtıran biri olmak istiyorum dersin!"

İşte o zaman ben tutarım yüreğinden, seni yüreğime hapsederim.

]]>
Wed, 13 Jul 2022 17:14:40 +0300 Çilem Akpınar
SEN İYİ OLURSAN https://edebiyatblog.com/sen-iyi-olursan https://edebiyatblog.com/sen-iyi-olursan İçimdeki benle konuşuyorum.

Nasılsın mutlu musun diye?

Ses çıkarmıyor

Öylece susuyor 

Tekrar soruyorum 

Nasılsın mutlu musun diye? 

Bu sefer cevap veriyor.

Sen iyi olursan 

Ben iyi olurum.

Sen mutlu olursan bende mutlu olurum diyor.

Çok şükür diyorum.

Nefes alabiliyorsam iyiyim.

Sevginin kıymetini biliyorsam mutluyum.

Gerisi boş diyorum.

O zaman kalbimde kelebeklerin uçuşunu hissediyorum.

Anlıyorum ki verdiğim cevaplar onu mutlu ediyor.

Bende kalbimdeki kelebeği özgür bırakıp 

Gökyüzüne yolluyorum.

İçimde ki sıkıntıları özgür bırakıp yerine huzuru yerleştiriyorum.

]]>
Tue, 28 Jun 2022 12:18:41 +0300 Çilem Akpınar
KIRGIN OLMADIM https://edebiyatblog.com/kirgin-olmadim https://edebiyatblog.com/kirgin-olmadim Kalbimin içini açıp baksalar,

Ne çok kırılmışlıklar görürler.

Kaç kişi tarafından ihanetine uğrayıp paramparça olduğunu ...

Ama yinede kimseye kırgın olmadım. 

Kızmadım onlara, kızamadım 

Çünkü biliyordum herkes hakettiğini yaşardı.

Hani diyorlar ya kalbinizin ekmeğini yiyin diye.

Bende onlara hep öyle söyledim.

Sadece kalbinizin ekmeğini yiyin.

Tek cevabım bu oldu.

]]>
Wed, 01 Jun 2022 15:44:11 +0300 Çilem Akpınar
HAYALİN GELDİ https://edebiyatblog.com/hayalin-geldi https://edebiyatblog.com/hayalin-geldi Bugün radyoda bir türkü çaldı.

Senin en sevdiğin türkü...

Hani gözlerimin içine bakarak söylediğin...

Neşet ertaştan sen benimsin, ben seninim...

İçim burkuldu yine...

O an gözüme hayalin geldi.

Yine en sevdiğin gülümsemeni yolluyordun.

Baktım gerçek misin? Diye

Tam elimi uzatıp yüzüne dokunacakken 

Kaybolup gittin avuçlarımdan...

Hayalin bile benimle kalmak istemedi.

Yandım kül oldum.

Gözyaşım bile içimdeki külü söndüremedi.

]]>
Thu, 26 May 2022 00:04:09 +0300 Çilem Akpınar
SON DEMLERDEYİM https://edebiyatblog.com/son-demlerdeyi https://edebiyatblog.com/son-demlerdeyi İçimin en derin köşesi acıyor.

Her bir umudum söndükçe 

Bir balon uçup gidiyor ellerimden,

Ardından yeni umut doğuyor.

Ama oda hüsran oluyor.

İçimdeki köşe çırpınsa da,

Olmuyor yapamıyor. 

Ben inat ettikçe engeller çıkıyor.

Umutlarıma toprak döküyorlar.

Ama ben yeşermeye çalışıyorum.

O topraktan bir çiçek açtırmaya çalışıyorum.

Yine olmuyor. 

Son demlerdeyim 

Ya tamamen vazgeçeceğim 

Ya da sonuna kadar gitmem gerekecek...

]]>
Fri, 06 May 2022 02:47:42 +0300 Çilem Akpınar
SAVAŞIYORUM https://edebiyatblog.com/savasiyorum https://edebiyatblog.com/savasiyorum Oturdum bir köşeye hayatımı dinliyorum.

Ellerimden kayıp gidenleri,

Bir türlü gelmeyecek olanları,

Susuyorum, dilim el vermiyor konuşmaya,

Gücüm yok, takatim yok

Çırpındıkça daha dibe batıyorum.

Battıkça çıkmaya çalışıyorum ama olmuyor.

Hepsi bir yerden kayıp gidiyor.

Sanki sen kazanma diye,

Yinede ben savaşıyorum.

Vazgeçmiyorum,

Çünkü yakışmaz bana vazgeçmek,

Çünkü her zaman umut ediyor ve

Gülümsüyorum...

]]>
Wed, 27 Apr 2022 04:20:36 +0300 Çilem Akpınar
GÜLÜMSE https://edebiyatblog.com/gulumse-2074 https://edebiyatblog.com/gulumse-2074 Fri, 15 Apr 2022 03:32:29 +0300 Çilem Akpınar Kalp ve Hayat https://edebiyatblog.com/kalp-ve-hayat https://edebiyatblog.com/kalp-ve-hayat Fri, 25 Feb 2022 02:20:47 +0300 Çilem Akpınar YAĞMUR DAMLASI https://edebiyatblog.com/yagmur-damlasi https://edebiyatblog.com/yagmur-damlasi Bir yağmur damlası olmak isterdim.
Gelip senin şehrine konmak için...
Her bir damlası sevda, her bir damlası özlem...
Benden kilometrelerce olan sevdama daha yakın olabilmek için...

Bir yağmur damlası olmak isterdim.
Avuçlarını açtığında düşen her damlanın sevdamın gözyaşısı olduğunu hissetmen için..
Ben bir yağmur tanesi olmak isterdim.
Aşkınla sırılsıklam olduğunu görmen için..
Kalbinin üzerine konan her damla
Kalbinden öptüğümü hissetmen için

]]>
Wed, 16 Feb 2022 23:02:59 +0300 Çilem Akpınar
HUZUR BULDUĞUM DÜNYAM https://edebiyatblog.com/huzur-buldugum-dunyam https://edebiyatblog.com/huzur-buldugum-dunyam Kitap okumak o dünyaya adım atmak öyle tarifsiz duygu ki...Aklında olanları, canına yakan her türlü duyguyu bir kenara atıp sadece cümleler diyarına dalıyorsun.İşte ben de öyleyim, bir kitabı okurken herşeyi unutuyorum. Sadece oradaki kahramanlar ve ben varım. Yeni hayatlar, yeni insanlar keşfediyorum. Bazen bir  kahramanın sevdiği kadın oluyorum, bazen kardeşi...Sanki onlarla bütünleşiyorum. Özellikle aklımda bir sürü sorunlar varken ben o dünyada huzur buluyorum. Bir terapi gibi geliyor.

Bana ilaç olan başka bir şey varsa da oda  yazmak...Kendi içimde ki dünyamı, kendi hayallerimde ki kahramanları yazmak. Öyle müthiş duygu ki!Kalemimden dökülenler, kalbimden, hayallerimde var olanları bir dünyada buluşturmak. İşte benim canım yanınca, kendimi üzgün hissedince sadece kitaplara ve elimde ki kaleme sığınıyorum. Çünkü tek nefes alabildiğim yer o dünya!

]]>
Sun, 06 Feb 2022 02:30:08 +0300 Çilem Akpınar
GÖZYAŞLARIMDA HÜZÜN VAR https://edebiyatblog.com/gozyaslarimda-huzun-var https://edebiyatblog.com/gozyaslarimda-huzun-var Gözyaşlarım da hüzün  var.

İçimde ki acının hüznü...

Her bir damlası yürek yakan...

Yanaklarımdan süzülüp kalbimin üstüne yerleşen...

Ama oradaki acıya mucize olamayan...

Bu gözyaşları bir aşkın mutsuz biten hikayesi...

Hiç gülmeyen ama yüreğin heryerini dolduran

Sevgiye inanan ama sevgiye ihtiyaç olan...

Gözyaşlarım da hüzün var

İçimde ki aşkın hüznü...

]]>
Mon, 24 Jan 2022 01:02:10 +0300 Çilem Akpınar
SEN HEP GİTTİN https://edebiyatblog.com/sen-hep-gittin https://edebiyatblog.com/sen-hep-gittin Sen hep gittin benden...
Zaten hiç gelmemiştin  ki
Yüreğin hiç bir zaman benim olmamıştı
Oysa ben sana bütün kalbimle gelmiştim
Sana gelen bu sevgiyi hiç sarıp sarmalamadın
Elini uzatıp tutmadın benden
Benim sevgimden

Sen hep gittin benden
Kıymetini bilmedin
Bazen sevgiye sıkıca sarılmak lazım
Senden gitmeden, sana sırtını dönmeden
Ama bu hikayede ise giden ben değil
Hep sen oldun...




]]>
Fri, 07 Jan 2022 16:22:14 +0300 Çilem Akpınar
HASRET https://edebiyatblog.com/hasret https://edebiyatblog.com/hasret Hasretlik belkide insanın yüreğini en çok yakan ateştir. İçi kavrulur, halbuki ki bir yudum su içinin harını söndürecektir. Bir tutam kokusu o ateşi biraz olsun dindirecektir.  Öyle yakıcı bir histir ki, her gün özlersin, her gün için yanar ama yinede konuşamazsın.

Bir kez olsun görsem gözlerini dersin, bir kez olsun sarılsam işte o zaman hasretim gider dersin ama özlenen gelmez. Beklersin günlerce, aylarca kalbinde ki sevdayla ama kavuşamazsın.

Gel dersin bir kez olsun görüyüm ama
Hiç bir zaman gelmez.
Yüreğinde ki ateşle küle dönersin, hasret kaldığın sevdan ise sana şifa olamaz.

]]>
Tue, 28 Dec 2021 01:45:02 +0300 Çilem Akpınar
KÖRDÜĞÜM https://edebiyatblog.com/kordugum https://edebiyatblog.com/kordugum Sessizce içimizde büyüyen acı bizi darmadağın eder.
Kördüğüm olmuş hayatlarımız bir gün gelir yıkık bir harabeye dönüşür.
Kapısını penceresi olmayan, korunaklı bir çatısı dahi olmayan,  sahipsiz bir ev gibi..

O eve sığamaz insan...
İçinde ki düğüm çözülmezse o yıkımın altında kalır.
 Nefes alamaz, biri gelse de o yıkımdan o acıdan kurtarsa der...

]]>
Mon, 20 Dec 2021 06:17:45 +0300 Çilem Akpınar
GÜLÜMSE https://edebiyatblog.com/gulumse-1168 https://edebiyatblog.com/gulumse-1168 "Allah der ki, Kimi benden çok seversen onu senden alırım.” Ali benim sesimi duyunca birden arkasını dönüp bana baktı. Ona bakıp sözlerime devam ettim.

“Ve ekler ki, Onsuz yaşamayan deme, seni onsuzda yaşatırım! Ali beni çok sevme, bana böyle bağlanma olur mu? Önce Allah sevgisi… Ve bensizde yaşarsın sen, yaşamak zorundasın. Ben ölümsüz değilim Ali, bende öleceğim. Ben ne dedim bu yolda ölmekde var, yaşamakta…

Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar. Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle bir garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur… Düşmem, dersin düşersin. Şaşmam, dersin şaşarsın. En garibi de budur ya “Öldüm “der, yinede yaşarsın.

                                                                                                    Büyük konuşma Ali’m bensizde yaşar, bensizde nefes alırsın… “

]]>
Sat, 11 Dec 2021 00:57:33 +0300 Çilem Akpınar
TUTAR MISIN? https://edebiyatblog.com/tutar-misin-1101 https://edebiyatblog.com/tutar-misin-1101 Elimi uzatsam tutar mısın ellerimden
Kalbimi kalbine emanet edebilir misin
Sever misin beni yürekten?
Bahçemde güller açtırabilir misin?
Soldurmadan, başları bükülmeden
Her gün sulaya bilir misin?
Gökyüzünün toprağı suladığı gibi

Hasret kaldığım...
Kokunu getirebilir misin?
Peki mutlu edebilir misin beni?
Canımı yakmadan, incitmeden
Bin parçaya bölmeden...

Sarıp sarmayalabilir misin?
Bu yetim gönlü...

]]>
Tue, 30 Nov 2021 02:59:48 +0300 Çilem Akpınar
SOL YANIM ÜŞÜYOR https://edebiyatblog.com/sol-yanim-usuyor https://edebiyatblog.com/sol-yanim-usuyor Sol yanım üşüyor sensizlikle
Sanki ayazda kalmış gibi
Sevdanın izi yok ya
Yetim kalmış, sensiz kalmış...
Atmıyor bu yürek
Sevdan yoksa bu yürek nasıl atsın ki?
Sen yoksun nefesin yok...
Kalbim üşüyor sensizlikle
Gözlerimden hasretin acıları akıyor
Ama sen gelmiyorsun
Sen olmadıktan sonra
Kalbimi ısıtmadıktan sonra
Sol yanım üşümüşse ne olmuş
Sen gitmişsin benden kalbim atmasa ne olmuş 

]]>
Mon, 22 Nov 2021 01:00:36 +0300 Çilem Akpınar
GÜLÜMSE https://edebiyatblog.com/gulumse https://edebiyatblog.com/gulumse Sat, 20 Nov 2021 18:53:08 +0300 Çilem Akpınar BÖYLE BİR SEVDAYDI https://edebiyatblog.com/boyle-bir-sevdaydi https://edebiyatblog.com/boyle-bir-sevdaydi Yüreğime sevdanın ateşi düştü.
Kor  gibi yanan, suyun bile şifa olamayacağı...
Kül olup sönen ama ismini andıkça yeniden alev alan..
İşte böyle bir sevdaydı benimkisi...

Ayazda kalmış kardelen çiçeği gibi dik duran,
Hiç bir şeye ihtiyacı olmadan sabırla bekleyen...
O soğuğa dayanan ama hiç solmayan bir sevdaydı benimkisi...

Her acıyı göğüsleyen, gülün dikenine bile katlanan bir yürekti.
Kurak toprak gibi susuz kalan ama yinede su dilenmeyen bir aşktı benimkisi...

]]>
Mon, 15 Nov 2021 01:14:26 +0300 Çilem Akpınar
GİTMEK GEREK https://edebiyatblog.com/gitmek-gerek-987 https://edebiyatblog.com/gitmek-gerek-987 Bazen gitmek gerek herkesten...
Gidip bir daha dönmemek...
Değerini anlamaları için
Herkesten uzaklaşmak gerek...
Ardına bakmadan, kalbinin sesini dinlemeden...

Terketmek lazımdır kıymet bilmeyenleri...
Zordur belki onları geride bırakmak
Kapılarını kapatmak...
Ama onlar kapılarını kapatırken sordular mı sana?
O yüzden kalbini kıranları  bir çırpıda silmek gerek.
Sil ki bir daha aynı yerden kırmasınlar...
Hayatlarından çık ki, seni kaybettiklerine bin pişman olsunlar

]]>
Sat, 13 Nov 2021 02:13:16 +0300 Çilem Akpınar
KUĞU KUŞU https://edebiyatblog.com/kugu-kusu https://edebiyatblog.com/kugu-kusu Çok uzak köylerin birinde yaşayan bir öğretmen varmış. Bu öğretmen köy çocuklarına okuma yazma öğretmek, onların bir meslek sahibi olması için çok çabalarmış. Özellikle kız çocuklarının okumasıyla ilgilenir, nerede okumayan kız çocuğu varsa onların evlerine gider, ailelerini ikna etmek için elinden geleni yaparmış. Bazı köy halkı kızlarını okutmak istemiyorlarmış. Onlara göre kız kısmı okumaz, evde annesine yardım edermiş. Hal böyle olunca kız çocuklarını belli bir yaşa gelince de hemen evlendiriyorlarmış. Öğretmen böyle düşünen birkaç köylüye engel olmuş. Kızını evlendirmek isteyen köylünün birini almış karşısına konuşmuş. 

“Şimdi sen 15 yaşındaki kızını evlendirmek istiyorsun, çocuk demeden, okumasına izin vermeden… İlerde bir zamanda, ya kızına muhtaç olursan, elini ona uzatırken o ellerini kızın tutmazsa… Çok hasta olsan yataklara düşsen karın, çok sevdiğin oğlun, sana bakmasa, ne olur biliyor musun? Eğer 15 yaşında ki kızını evlendirmeseydin, küçük yaşta gelin ettiğin için senden nefret etmeseydi, kızın o elleri tutardı, hem de bir doktor, bir öğretmen olarak. Okutup doktor olsaydı, elleri sana şifa olurdu. Başka insanlara şifa olurdu, onunla gurur duyardın. O beyaz önlüğü giyince tıpkı bir melek gibi olurdu değil mi? Ama sen kızından bu hayallerini çalmak istiyorsun. 15 yaşında eli kalem tutacağına, kocasının ailesine hizmet mi edecek? “
Adamcığız bir şey diyememiş, susup kalmış. Çünkü öğretmenin haklı olduğunu biliyormuş. Kızını yanına çağırıp onu evlendirmeyeceğini aksine okutup büyük insan yapacağını söylemiş. Küçük kız babasının söylediklerini duyunca öyle mutlu olmuş ki, sevincinden gidip babasına sarılmış. Babada o gün ilk defa kızının saçlarını okşamış, kollarıyla onu sarmış. Sonrada kızını öğretmene emanet edip, okuması için elinden ne geliyorsa her şeyi yapacağını söylemiş.
O günden sonra herkes kızlarını öğretmene emanet edip, okuması için izin vermişler. Öğretmen o köye çok iyi gelmiş. İnsanlar gün geçtikçe onu daha çok sever olmuşlar. Çünkü öğretmen sayesinde yaptıkları yanlıştan dönüp kızlarına değer verir olmuşlar, hem de okumaları için kızlarına da destek olmaya başlamışlar. Öğretmeninin adı Halil’miş ama ona hiç kimse ismiyle seslenmiyorlarmış. O köyde onun ismi öğretmenmiş.

Halil günlerin çoğunu öğrencileriyle geçirip onlara yeni şeyler öğretmeye çabalıyormuş. Bir gün hiç ummadık zamanda gönlüne sevda düşmüş. Köyün en güzel kızına… Okula gidip gelirken onu tarlada çalışırken görmüş. Sonra aklından hiç çıkaramamış. Her yerde onu görür olmuş. Bu sevda kalbine öyle bir işlemiş ki… Hasta olup yataklara düşeceğim diye çok korkuyormuş. Sonunda bu böyle olmaz deyip kıza açılmaya karar vermiş. Sevdasını söylemesi biraz zor olacakmış, çünkü köylük bir yerde böyle sevda işlerine pekiyi bakmazlarmış. Kızında onda gönlü olduğunu bilse hiç durmaz gidip istermiş. Ama emin değilmiş, onun için bir çözüm yolu bulup kızında onda gönlü olup olmadığını öğrenmesi gerekiyormuş. Günlerce düşünmüş nasıl öğrenirim, kıza nasıl yanaşırım diye. Sonra aklına bir fikir gelmiş. Yine o tarlanın yolundan geçeceği vakit köylülerle sohbet ediyormuş gibi yapıp,  niyeti ona üstünde yazılı bir mendil bırakmakmış. Eğer o mendili alıp bana cevap verirse o zaman onunda gönlü bende demektir. Kızın birkaç kez kendisine baktığını görmüş ama emin olamıyormuş. Bu yüzden tek çözüm mendilmiş.

Tarlaya gidip kolay gelsin bahanesiyle çalışanlarla konuşmaya başlamış. Sohbeti bitirip kızdan tarafa doğru yürüyüp tam kızın önüne gelince mendili düşürü vermiş. Yandan da kızın gözlerine bakıp hafiften gülümsemiş. Kız önündeki mendili görüp şaşırıp kalmış, gözlerini öğretmene çevirince gülümsediğini fark edip tekrar bakışlarını yere eğmiş. Mendili alıp öğretmene uzatacakken yürüyüp gittiğini görmüş. Kimse görmeden mendili alıp cebine saklamış.
Öğle molasında kız tuvalete gitmeye bahanesiyle kimsenin görmeyeceği yere gidip mendili bakmak istemiş. Önce istemeden burnuna alıp koklamış. Kokuyu içine çekerek gözlerini kapamış, daha önce hiç böyle kokuya rastlamamış. Kendine gelince ben ne yapıyorum deyip mendili geri cebine koyacakken, mendilde bir şeyler yazdığını görmüş. Merak edip mendili tamamen açmış. Bir kuğu resmi... Sonra gözleri yazıya kaymış.

“Kuğu kuşu bir hayvan ama sıradan yaratılmamıştır. Kuğu kuşu denince akla hemen aşk düşer. Aşkın en saf halini temsil ettiğini, eşlerine olan bağlılıklarından bahsederler. Şimdi diyorsun bana neden kuğudan bahsediyorsun. Bilmeni isterim ki benimde sana olan aşkım en saf, en temizinden… Aynı kuğu kuşu gibi bende sana kalpten bağımlıyım. Eğer senin kalbinde küçücükte olsa bir yer edindiysem bu mendile bir şeyler yaz. Yarın tekrar gelip mendili senden alacağım. Eğer bende gönlün yoksa sevdamı kalbime gömüp yoluma devam edeceğim.”

Güzel kız mendildeki yazıyı okuyunca ne düşüneceğini şaşırmış. Kalp atışları birden hızlı atmaya başlamış ve yüzlerinin yandığını fark etmiş. Elini kalbine götürüp kalp atışlarını dinlemiş. Atışlarında öğretmene dair izler aramış. Kalp atışları sanki öğretmen diyormuş. Gül sende öğretmene sevdalısın, öğretmenin sana hissettiği duygular gibi sende ona âşıksın. Kalbini dinledikten sonra yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuş. Gereken cevabı alıp oda mendilin diğer kısmına bir şeyler yazıp yarın öğretmene vermeye karar vermiş.

Halil öğretmen o gece heyecandan uyuyamamış. Bir an önce sabah olup cevabı öğrenmek istiyormuş. Sabahı sabah etmiş, önce okula gidip derslere girmiş. Sonra ayakları heyecanlı şekilde tarla yoluna koyulmuş. Aynı dünkü gibi köylülerle biraz konuşup kızın olduğu tarafa gelmiş. Kızla bir an göz göze gelmişler ama kısa sürmüş. Adımlarını atarken yerde mendilini görmüş. Kimseye çaktırmadan eğilip mendilini almış. Gül’e dönüp bir bakmış ama kız işiyle uğraşıyormuş. Önüne dönüp hızlı adımlarla evine gitmiş. Kendini koltuğa atıp mendili açmış, heyecandan resmen eli titriyormuş. Mendili açıp okumaya başlamış.

“Elimi kalbime götürdüm, atışlarını dinledim. Kalp atışlarım bana diyor ki, Gül sen de öğretmene sevdalanmışsın, kalbinde ona çoktan yer vermişsin. Şimdi cevabımı aldığına göre en kısa zamanda gel iste beni…”
Halil sevinçten ne yapacağını şaşırmış. Odanın içinde çocuklar gibi hoplayıp zıplamış. Demek adı Gül’müş. Kendi gibi ismi de çok güzelmiş diye kendi kendine mırıldanmış. En kısa zamanda gidip sevdiğini isteyecek, ölene kadar birlikte mutlu mesut yaşayacaklarmış.

Bir hafta sonra Halil yanına köy muhtarını alıp Gül’ü ailesinden istemeye gitmişler. Halil’in ailesi olmadığı için muhtara rica etmiş. Halil’in ailesi o küçükken bir kazada hayatlarını kaybetmişler. Halil’e dedesi bakıp büyütmüş ama bir süre sonra dedesini de hastalıktan ölmüş. Bu yüzden kimsesi yokmuş. Köyün muhtarı müjdeli haberi duyunca çok sevinmiş. Öğretmeni çok sevdiği için hemen kabul edip, Gül’ü istemeye gitmişler. Gül’ün ailesi çok memnun olmuş, koskoca öğretmen kızlarını istiyor. Kim olsa mutlu olmaz mı? Gül’e öğretmenle evlenip evlenmeyeceğini sorup öyle cevap vermek istemişler. Öğretmen bu duruma bir yandan sevinmiş, çünkü ailesi Gül’ün fikrini de almak istemiş, onu zorla bir şey yaptırmak istememişler. Gül sessiz kalıp bir şey dememiş ama gözlerinden her şey okunuyormuş. Annesi anlamış ki kızının da öğretmende gönlü var. O gece Gül’ü öğretmene vermişler, yüzükler takılmış. İki kalpte çok mutluymuş, çünkü ikisi de diğer yarısını bulmuş. Artık iki kalpte ayrı atmak yokmuş. Çünkü onlar tek kalp olup birlikte atmaya karar vermişler.

Kısa sürede düğün dernek kurulmuş. Öğretmen ve gül evlenmişler. Düğünleri öyle güzel olmuş ki bütün köy konuşmuş. Evleri nehire yakın bir yerdeymiş. İkisi de su sesini dinlemeyi çok sevdikleri, birde iki tane kuğu kuşu beslemek için özellikle orayı seçmişler. İki kuğu kuşu, aynı onlar gibi birbirine âşık kuğularmış. Aynı Halil ve Gül gibi birbirlerinden hiç ayrı duramıyorlarmış. Her zaman yan yanalarmış.
Onların aşkı çok büyükmüş, adeta kalplerine sığmaz olmuş. Sevdaları birbirlerinin gözlerine baktıklarında öyle belli oluyormuş ki… Bütün köy onların sevdasını konuşur olmuş. Genç kızlar aynı onlar gibi mutlu yuvalarının olmasını için dua ederlermiş. Halil karısının bir dediğini iki etmiyormuş. Yeter ki ağzından bir şey çıksın. Gül’ü bir şey istesin hemen alıp geliyormuş. Ona şiirler okuyor, türküler söylüyormuş. Her daim aşkını ona haykırıyormuş. Hiç bir zaman eşinden sevgisini esirgememiş. Karısını baş tacı yapmış, ev işlerinde yardım ediyor, her zor anında yanında oluyormuş.

Günler mutlu bir şekilde geçip gidiyormuş. İkisinin de aşkları daha çoğalıyor, birbirlerine daha çok bağlanıyorlarmış. Yalnız bu mutlu tabloda bir şey eksikmiş çocuk… Seneler geçmiş ama hala çocukları olmamış. Gül kendinden olmuyor diye kederlenip duruyormuş. Halil’ime bir evlat veremedim, ben nasıl eşimde ona laik olamadım deyip kendi kendini hüzünlenirmiş. Böyle durumlarda kadın neden hep kendini suçlardı, belki kocasından olmuyordu. Toplumun bize yüklediği yüklerden biriydi, bir evlilik de çocuk olmuyorsa bunun suçlusu kadın olurdu. Hatta karısının üstüne kuma getiren bile oluyordu ama erkek asla kendinde sorun olacağını düşünmüyordu. Gül’de böyle düşünen bir grup içindeydi, sorunun kendisinde olduğunu sanıyordu. Bunun üstüne köyde de çoktan dedikodu başlamıştı. Gül öğretmene evlat veremedi, kısır deyip söylenip duruyorlarmış. Gül bunları duydukça daha çok üzülmüş. Aslında ne kadar kötü bir düşünceydi, önceden mutlu aileden bahsederken şimdi ise Gül'ün çocuğu olmuyor diye konuşuyorlardı. Bir zamanlar onları yüceltirken, bir anda kötü konuşmaya başlamışlardı. İnsanoğlu ne kadarda nankördü. Onlara yardımı dokunan bir öğretmene, en kötülüğü onlar yapıyorlardı. Bir kadının ahını alarak, zaten en büyük günahı işlemişlerdi.

Halil ne kadar çocuk istemiyorum, bana sen yetersin dese de Gül'ü ikna edememişti. Günler geçtikçe Gül üzüntüden eriyip bitmiş, bir şey yiyemez olmuş. Bir deri bir kemik kalmış. Halil karısını böyle gördükçe çok üzülüyormuş. Ona her daim sevdiğini söylese de çocuk istemiyorum dese de Gül’ün yüzünü güldürememiş.
Gül üzüntüye daha fazla dayanamayıp yataklara düşmüş. Halil karısına hekimler getirtmiş ama hastalığına çare bulamamışlar. İnci hastalığına yakalanmış. Ve bu hastalığında şifası yokmuş. Halil karısını iyileştirmek için çok uğraşmış. Pekmezlerle ballarla beslemiş ama Gül’ün vücudu bunlara cevap vermemiş. Onun tek ilacı varmış, oda bir evlat.

Bir gün nehir kenarında oturup kuğuları izlemeye koyulmuşlar. Halil sevdiceğini dizlerine yatırıp saçlarını okşuyor bir yandan da kuğulardan bahsediyormuş.
“Hatırlıyor musun Gül’üm sana kuğu kuşlarının bağlılığından bahsetmiştim. Onları aşkın en saf halini temsil eder. Neden mi? Kuğu kuşları tek eşli olması ve ölene kadar eşlerine bağlı olmaları... Derin bir sadakat duygusuna sahiptirler ve öldükten sonra bile bağlılığını sürdürenler vardır. O yüzden aşkın en saf halini temsil eder. Bende bizim aşkımızı onların aşkına benzetiyorum. Onların birbirine olan aşkı gibi, birbirine bağlılıkları gibi bizde birbirimize bağlıyız. Her ne olursa olsun bizim sevdamız ölümsüz. Birbirimize sadakatimiz çok derin…”  Halil konuşuyormuş ama Gül’den hiç ses çıkmamış. Merak edip eğilip yüzüne bakmış. Gözlerinin kapalı olduğunu görmüş, bir telaşla dizlerini çekip karısının başını yere koymuş. Gül’ün başına geçip onu uyandırmaya çalışmış. Ama Gül’de ses yok nefesine bakmış, kalbini dinlemiş. Yaşama belirtisi yokmuş, ne kalbi atıyor, ne nefes alıyormuş. Halil karısını öyle görünce çok korkmuş, ellerini ellerine alıp "Gül'üm karım hadi uyan, bak beni korkutuyorsun."diye seslenmiş ama karısından cevap gelmemiş. Gül’ü kucağına çekip sarıp sarmalamış, uyan sevdam demiş, uyan ama sevdası açmamış gözlerini... Gözyaşları nehire akıp gitmiş.

Halil sevdiğini kollarında kaybetmiş, bağırışlarını ağıtlarını bir köy duymuş. Bir köy öğretmeninin acısına şahit olmuş. Ne yazık ki bir köyde Gül'ün sebebi olmuştu. Pişman olmuşlardı ama iş işten geçmişti, bir insan öldükten sonra pişman olsan ne yazardı. Burada Gül’ün hikâyesinde çıkarmamız gereken bir ders vardı, ne olursa olsun insanların sözünü kafaya takmamaktı. Onlar her türlü konuşuyorlardı, Gül evlat veremedi diye dedikodusu yapıp onu üzmüşlerdi. Hâlbuki Gül’ün elinde olan bir şey değildi, üzülüp kendini hasta etmişti.

Halil sevdiğini kaybederken diğer tarafta sevdiğini kaybeden biri daha vardı. Nehir'in akan suyuna kuğu kuşu da eşini vermişti. Aynı Halil gibi kuğu kuşu da sevdiğini kaybetmişti. İki âşık ölene kadar sevdalarına bağlı kalıp son nefeslerinde bile eşlerin isimlerini anmışlardı.

]]>
Sun, 31 Oct 2021 19:04:40 +0300 Çilem Akpınar
Harabe https://edebiyatblog.com/harabe https://edebiyatblog.com/harabe Yüreğim harabeye döndü, yıkık dökük bir bina gibi...Gelen geçen bir kazma vurup her duvarını yıktılar. Ben o duvarı inşa ettikçe  biri gelip üzerime yıktı. Ben tekrar ayağa kalktıkça diğeri gelip o yıktı. 

]]>
Sat, 23 Oct 2021 13:15:54 +0300 Çilem Akpınar
KAR TANESİ https://edebiyatblog.com/kar-tanesi-658 https://edebiyatblog.com/kar-tanesi-658 Yeryüzüne inen her bir kar tanesinin ayrı bir şekli, insanlar gibi ayrı bir ruh hali vardır . O muhteşem taneler bize Yüce Allah'ın yaratıcılığını yansıtmaktadır. Gökyüzünden ahenk bir şekilde, adeta dans eder gibi birbirlerine çarpmadan inmesi büyük bir mucizedir. Bir yıldız, bir çiçek gibi yeryüzünü süslerler.

]]>
Mon, 20 Sep 2021 20:51:32 +0300 Çilem Akpınar
SOL YANIM https://edebiyatblog.com/sol-yanim https://edebiyatblog.com/sol-yanim Sol yanım acıyordu,
Sol yanım ağrıyordu,
Yüreğim küle dönmüş yangın yeri gibiydi,
Elimi dokundursam alev alacaktı
Aşk neymiş bu ateşle anlamıştım,
Aşk neymiş bu yangınla anlamıştım,
Bir insanın yüreği yanması nasıl acıymış
Bu acıya hiç bir şeyin merhem olamaması
Sadece onun şifa olacağını
Aşk yolunda acının ve mutluluğun olacağını kalbime sevda düşünce anlamıştım. 

]]>
Fri, 10 Sep 2021 06:16:26 +0300 Çilem Akpınar
CAM KIRIKLARI https://edebiyatblog.com/cam-kiriklari https://edebiyatblog.com/cam-kiriklari Fri, 03 Sep 2021 15:29:55 +0300 Çilem Akpınar SADECE İNANMAK https://edebiyatblog.com/sadece-inanmak https://edebiyatblog.com/sadece-inanmak Genç bir kızken, imkansız aşkın ne olduğunu acı bir şekilde yaşayarak öğrenmiştim. Bu aşkın kalbimi en derinden paramparça edeceğini hiçbir zaman bilemedim. O zamanlar aşka inanırdım. Ergenlik çağında, gönlü herkese düşebilecek, herkese inanacak bir yaştaydım. Aşkı kitaplarda okuyan, dizilerde izleyen,  masal gibi olduğuna inanan biriydim. Bir gün bu masalın içinde olacağımı, en güzel aşkı yaşayacağımı umut ederek hayaller kurardım. Bir de böyle imkansız olsun; biraz acı, biraz mutluluk derken sonunda da vuslat olacak bir aşk. Bilseydim imkansızlığın bu kadar yarayalacağını ister miydim hiç?

Liseyi İstanbulda okuyan, sınıfın en çalışkanı, en çekingen kızı, konuşmayı pek sevmeyen biriydim. Arkadaşlarım vardı elbet ama iiki elin parmağını geçemeyecek kadardı. Öğretmenlere göre çok çalışkan bir kız, arkadaşlarıma göre kendini beğenmiş biriydim. Halbuki öyle biri değildim, sırf insanlarla fazla diyaloğum olmadığı için bu damgayı yapıştırmışlardı. Bir de üstüne şişko kız eklenince benim için okul biraz daha zor olmaya başlamıştı. Bu arada gönlüme de bir sevgi düşmüştü. Karşı sınıftan bir çocuktu. Her teneffüs kapıya çıkar, onun sınıfını izler, dışarı çıkmasını beklerdim. O da kapıda durur öyle etrafa bakardı. Ama gözleri beni hiç görmezdi. Bense sadece onu izlerdim. Onun ilgisini çekebilmek için de arkadaşım Tuğçe'yle oyun oynar, koridorda koşar dururduk. Ama ilgisini hiçbir zaman çekemedim. Bir gün kulağına gitmiş benim ondan hoşlandığım, tabi bende heyecanla ne dediğini merak ediyordum. Aldığım cevap ise beni yerle bir etmişti. "O şişko kız mı benden hoşlanıyor? İstemez," demiş.

Kalbim paramparça olmuştu, benimle dalga geçmişti. O günden sonra onun yüzüne dahi bakamadım. Utanmıştım, üzülmüştüm. Ne kolaydı insanların kalbini kırmak. Halbuki bana karşı bir şey hissetmiyorsa doğru düzgün söyleyebilirdi ama o kalbimi kırmayı seçmişti. O an anladım, biz ayrı dünyaların insanıydık. Ben sevgiye değer veren biriydim, o ise sadece görünüşe değer veren birisiydi.

Kalbi kırık, aşktan korkan, sevilmeye layık olmadığımı düşünerek aylar geçti. Yaz ayı gelip de okul kapanır kapanmaz soluğu memlekette aldık. O yaz kuzenimin düğünü vardı, ben de öyle heyecanlıyım ki, içim kıpır kıpırdı. Düğün günü gelip çattığında en güzel elbisemi giyinip, saçlarımı kuaförde yaptırdım. Belki okulda pek ünüm yoktu ama memleketimde baya bir ün edinmiştim. İstanbul'dan gelen bir kızdım, şişko olmam kimsenin umurunda değildi.

Düğünde de yıldızım bayağı parladı. Bir çocuğun ilgisini çekmiştim. Kara gözlerini benden ayırmadan sürekli gözlerime bakıyordu ve ben bu gözlerden çok etkilenmiştim. Düğün boyunca bakıştık, bu arada öğrendiğim kadarıyla damadın da kardeşi oluyormuş. Bendeki şans işte, düğün sonunda herkes dağılmaya başladı. Biz de kuzenimle vedalaştık. Annemler önce çıkmış, en son ben kalmıştım. Yavaş adımlarla dışarı çıkacakken biri arkamdan seslendi "Bakar mısınız?" diye. Arkamı dönmemle bir çift kara göze denk geldim. Yanıma yaklaşıp tam karşımda durdu. Kalbim o an yerinden çıkacakmış gibi öyle atıyordu ki.

"Acaba telefon numaranızı verir misiniz? dedi ve ben şok oldum. O güne kadar telefonumu kimseye vermeyen ben, bir yabancıya pat diye verdim. Telefon numaramı kaydedip yüzüme tebessümle baktı ve ben bir kez daha bitmiştim. Heyecanla arkamı dönerek nasıl çıktım, nasıl arabaya bindim hiç bilmiyordum.

Sonunda dedim, sonunda beni de fark eden biri var. Kiloyla ilgilenmeyen, sadece ben olduğum için ilginen biri...

Düğün gününün üzerinden tam üç geçmişti ama ne arayan vardı ne bir mesaj atan. O üç gün boyunca gözlerimi telefondan ayırmadım. Mesaj gelecek diye heyecanla bakıyordum ama sonunda da hayal kırıklığına uğruyordum. Sonunda bir telefon geldi ama arayan kuzenimdi. Beni evlerine davet ediyordu. Belki o da orada olur diye bir umut kuzenimin evine gittim. Tahmin ettiğim gibi o da oradaydı ama ben gözlerine bile bakmadım. Telefon numaramı alıyor ve mesaj dahi atımıyordu. Kızgındım, o da diğerleri gibi beni kandırmıştı. Tabi arada kaçamak bakış atmıyor da değildim. Gözleri kalbimde bir etki yaratmıştı ki kendimi alıkoyamıyordum. Yemeklerimizi yedik, çay içtik derken "lunaparka gidelim mi?" dediler, "olur," dedim. Çünkü o günün hiç bitmesini istemiyordum. Belki bir daha kara çocuğu görme şansım olmayacaktı. Hemen hazırlanıp evden çıktık. Kuzenimle kocası önde, biz arkada hiç konuşmadan yürüyerek lunaparka ulaştık. 

Bütün aletlere bindik, bütün heyecanı en dibine kadar yaşadık ve gecenin sonunda kara gözlü çocuğun elleri ellerimdeydi. Ona karşı kızgınlığım sadece bir kaç saat sürmüştü ve o gün sevgili olduk. O gece benden mutlusu, benden daha sevdalısı yoktu. Ona gözüm kapalı güvenerek ellerimi emanet ettim.

Günler geçmiş ve eve gitme vaktimiz gelmişti. O yaz oradan ayrılmak içimi burkuyordu, çünkü kalbimi arkada bırakacaktım. Belki onu sık göremeyecektim ama biliyordum ki sevgisi benimleydi. Son defa görüşüp vedalaştık, gözlerimde yaş ona sımsıkı sarıldım.

İstanbul'a eve geldiğimizde sanki hayat benim için durmuştu. Telefonda görüşuyorduk ama onun kara gözlerini görmemek canımı yakıyordu. Bu şekilde iki ay geçmişti ve bizim ilişkimiz hala devam ediyordu. Öyle böyle değil, birbirini uzaktan çok seven bir çifttik. Ben onun boncuk gözlüsü, o ise benim kara gözlümdü.

Sonunda bu ilişkiyi bir şekilde öğrenen annem ondan ayrılmamı istedi. Çünkü ailesi iyi değildi, özellikle babam babasını hiç sevmemişti. Annem benden ayrılmamı isteyince el mahkum kabul ettim. Çünkü bu işin olacağı yoktu. Bir taraftan ailem, diğer taraftan kalbim... Düşünmeden ailemi seçtim ve gözyaşları içinde ona mesaj atıp ayrılmak isteğimi söyledim. Ona hesap sorma fırsatı bile vermeden sim kartını kırıp attım. 

Bir insanın nefes alamamasını, kalbinin feci şekilde yanmasını ben o gün ilk kez tatmıştım. Bu, öyle acıydı ki sanki hayatımı elimden almışlardı. Odama geçip saatlerce ağladım, içim yana yana gözyaşları döktüm. Anneme kızmıyordum, sonuçta o da beni düşünüyordu. Ama gel bunu kalbime anlat. Sol yanım ağrıyordu; sol yanım çok acıyordu. Bu acının çaresini bir tek kişi giderebilirdi, o da yanımda yoktu.

Günler günleri kovalıyordu ama benim için zaman o gün durmuştu. Ondan ayrıldığım gün... Ondan ise hiç bir şekilde haber yoktu. Bir gün acı bir şey öğrendim ve o gün hayatım tamamen karanlığa büründü. Dediler ki o seni gerçekten sevmemiş, dediler ki o senin üzerinden iddiaya girmiş. Ve ben sadece ona açtığım aydınlık tarafımı, yine kendi elleriyle karanlığa çevirmesine izin vermiştim. Abi bildiğim insanla birlikte olup benim üzerimden bir takım elbisesine iddiaya girmişler. Abim dediğim kişi "o kız sana numarasını vermez," demiş. O ise ben "o kızdan numarasını alacağım," demiş. Kazanan taraf belli olmuştu, kara gözlü çocuk. Ben ona numaramı vermiş, hayatımda hiç düşünmeden bir şey yapıp kalbimi avuçlarına koymuştum.

17 yaşımda acımasızca darbe alıp yerle bir olmuştum. Ben her zaman imkansızı isterdim ama sonumun böyle olacağını bilseydim aşık olmazdım. Eğer annemin sözünü dinlemeseydim kandırılmaya devam edecektim. Evet, onunla aramızda imkansızlık vardı. Önce ailelerimiz, sonra kalplerimiz...

Biz onunla iki ayrı dünyaydık, ben seven taraf, o ise aşkımı kullanan taraf. Benim kalbimde sevgi varken onun kalbinde merhamet yoktu. Bizi ayıran en büyük özelliklerimizdi; iki ayrı dünya, iki ayrı kalp...

Bir kez daha sevgimle dalga geçilmiş, bir kez daha yenilmiştim. Kalbimdeki acıyı avuçlarıma alıp öylece baktım. Orada sevdam duruyordu, karşılığı olmayan, kandırılan sevdam. Bir takım elbise uğruna beni yok eden bir sevda. Gözlerimdeki yaşlar tek tek kalbime damladı ama acıma şifa olamadı. Ben o yaşımda bittim, ben 17 yaşımda kendime olan inancımı kaybettim.

Seneler geçti, büyüdüm. Ama içimdeki ateş geçmedi. Gözyaşlarım kurudu ama içimdeki yaşlar durmadı. Kalbim sevdamı unutamadı ama o beni unutmuştu. Boncuk gözlüsünü bir çırpıda unutuvermişti. Gidip başkalarının yari olarak beni bir kez daha öldürmüş, üzerime toprak atmıştı. Ben toprak altındayken, o  başkalarının olmuştu. Benim elimden kayıp giden 17 yaşım, öylece hala duruyordu. Ateşi ise hala yüreğimde taptazeydi. Bu hikayadeki tek suçum ise sadece inanmaktı.

]]>
Mon, 30 Aug 2021 22:08:32 +0300 Çilem Akpınar
YARA https://edebiyatblog.com/yara https://edebiyatblog.com/yara Senden sonra kalbime kimse giremedi.

Kimse seni oraya gömmeyi başaramadı.

Aşka kapılarımı kapattım ben...

Bir kere bile sevilmeyen tekrar mı sevilecekti?

O yüzden yormadım kalbimi, tekrar aşık olmasını engelledim.

İnsan gönlüne söz geçirir miydi?

Ben geçirmiştim.

Çünkü içimde öyle bir yara oluşmuştu ki

Orayı kapatamadım.

Derindi, hemde çok derin...

Senin beni sevmediğini anladığım an daha da derinleşti.

Senin bir başkasını yüreğine aldığın an daha da derinlere indi.

İyileşemedi yaram, kabuk bağlamadı.

Günden güne acıdı, günden güne içimde büyüdü.

Bir tarafta özlemin, bir tarafta acın

Başedemedi yüreğim.

İki araf arasında kaldı.

Cennet ve cehennem gibi.

Ateşin yaktı kavurdu.

Sevgin ise gül bahçesine çevirdi.

İşte böyle bir araftı.

Bu duyguların hiçbir ilacı yoktu.

Sadece senin sevgin şifa olabilirdi.

O ise en imkansızındandı.

Sen çoktan başkalarının yari olmuştun.

Sen çoktan bana haram kılınmıştın.

O yüzden benim panzehirim sendeydi

Ama kalbimin ölümü de senin elinden olmuştu.

]]>
Tue, 24 Aug 2021 01:29:54 +0300 Çilem Akpınar
PAPATYALAR https://edebiyatblog.com/papatyalar https://edebiyatblog.com/papatyalar PAPATYALAR

"Papatyaları sever misin?" dedi,

Sevmez olur muyum hiç?

Onlar içimdeki umutları yeşertiyor.

Yeniden kalbime sevda düşmesine sebep oluyor.

"Peki hiç papatya falı baktın mı?" dedi,

"Bakmaz olur muyum?

Sonunda seviyor çıkıyor ya!

Neden bakmayayım?" dedim.

"Neden?" diye sordu,

"Çünkü tek orada seviyor çıkıyor, kalbim bir tek öyle mutlu oluyor ya, ondan," dedim.

"Bu kandırmaca olmaz mı?" dedi,

"Yok, neden olsun ki?

Papatyanın yaprakları hiç yalan söyler mi?

Seviyorsa seviyordur," dedim.

"Ya sevmiyorsa?" dedi,

"Ben seviyorum ya, bu yetmez mi?" dedim.

]]>
Sat, 21 Aug 2021 18:34:53 +0300 Çilem Akpınar