EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Edanuryd https://edebiyatblog.com/rss/author/edanuryd EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Edanuryd tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Pars Tekin https://edebiyatblog.com/pars-tekin https://edebiyatblog.com/pars-tekin Sat, 24 Dec 2022 21:40:50 +0300 Edanuryd Horus PokuS Tanıtım https://edebiyatblog.com/horus-pokus-video https://edebiyatblog.com/horus-pokus-video Sat, 24 Dec 2022 21:38:38 +0300 Edanuryd Hokus Pokus Final! https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-30-final https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-30-final

Ve Son.


Bölüm müzikleri:

Hakan Kurtaş- Hokus Pokus ( nakarat favorim:))

Cem çınar- Hokus Pokus kendisi şarkıyı kaldırmıştır fakat hikaye yazım aşamasındayken izin alınıp şarkıyı kitap için kullanmamda bir mahzur görmemiştir. :) Youtube tanıtımda bulabilirsiniz:)

İyi okumalar♡

-

''İki uçurum arasında kalırsan ortaya atla. En azından birinin değil ikisinin uğruna öldüğünü anlasınlar...''


''Afiyet olsun size.'' Arel gitmişti.

Derin bir iç çektim. Omuzlarım bedenime ağır gelirken sırtımı sandalyeye yaslayıp başımı geriye attım. Hatırlamak... Hatırlanmak. ikisi de aşırı yorucu eylemlerdi. Gülümsedim. Gülümseyişim aptal bir sırıtışa dönerken söylediklerimin ağırlığını tarttım. Bu kez terazi benden yanaydı. Haklıydım fakat haklı olmak tatmin etmiyordu. Kalbim Arel'in buruk gülümseyişinin altında eziliyor uçmaya çalışan kanatlarım zeminde debeleniyordu. Önümdeki bardaktan bir yudum su içip ayağa kalktım.

Yıkılmış bir köprü işlev görmezdi. Molozların altında ezilmek yerine köprüyü tekrardan inşa etmek istiyordum. Arel'in geçerli bir sebebi olmasaydı böyle büyük bir yalanın içinde yaşamama müsaade etmezdi. Sanırım onun hakkında emin olduğum ilk şey buydu. Güven.

Arel'e karşı hissettiğim duygular en başından beri kırgınlıkla doluydu. Kaçamak bakışları, tartışırken bile seviyesini bilip ve hatta çoğu zaman geride durması yalnızca benim anlayacağım şeylerdi. İşin kötü tarafı o da bunun farkındaydı ve tam şu an benden kaçıyordu.

''Arel'i nerede bulabilirim?'' deyip ortaya karışık sordum.

Gazel ceketini giyerken ''ben götürürüm seni.'' dediğinde itiraz etmedim.

Bu onun dilinde konuşmamız gerek demenin farklı bir yoluydu. Ceren'e gülümseyerek çıkarken Pars'ın stabil ses tonu duraksamama sebep oldu.

''Alacağın karar aldandığın anları tartabilecekse tuttuğun eli bırakma.''

Başımı geriye attım. ''Ya tartmazsa?''

''O zaman otur oturduğun yerde.'' deyip sandalyeyi işaret etti.

''Daha çok beklersin.'' dediğimde Gazel'in önünden yürümeye başladım.

Yola çıktığımızdan beri ölüm sessizliği vardı sanki. Ensemde hissettiğim ürperti gereğinden fazla gerdiğinde camı açıp soğuk havanın tenime nüksetmesine izin verdim. Gazel buğulu gözlerle yola dikkat kesilmişti. Araç yavaşladığında sahil kenarına gelmiştik.

''Geldik mi?'' Başıyla onayladı.

Arel banka oturmuş durgun denizi seyrediyordu. Elime tutuşturulan hırkayla şaşkınlıkla Gazel'e baktım.

''Bunu Arel'e götürür müsün?'' resmiyete geçmişti fakat çocuksu tını yerini koruyordu.

Elinden hırkayı alıp ağır adımlarla banka yanaştım. Arel stresle ellerini ovuyor bacağını sallıyordu. Omuzlarına hırkayı bıraktığımda irkildi.

''Kaçan kovalanır.'' dedim yanına otururken.

''O halde rolleri değişmemiz gerekmez mi?'' diye burukça sordu.

''Roller gayet iyi dağıtılmış durumda.'' deyip denize doğru baktım.

İkimizde birbirimize bakmıyorduk. Daha doğrusu bakamıyorduk... Sanki bıçak sırtındaymış gibi hissettiriyordu.

''Sana anlatmak istediğim çok şey var fakat...'' sesi çatallaşmış, göz altları hafif kızarıktı. ''Ne anlatırsam anlatayım inanacaksın, biliyorum.''

''İnanmak?'' diye sorguladım.

Başıyla onayladı. ''Evet inanmak.'' diye yineledi. ''Buraya geldin çünkü hala bana şans veriyorsun.''

Buruk bir tebessüm dudaklarımda yer edindi. Belli belirsiz çillerine gözlerim takılırken beni ne kadar iyi tanıdığını bir kez daha fark ettim. Sessizliğim onu germişti galiba. Stresle ellerini birbirine sürtüyor ara sıra ensesini ovuyordu. Öne doğru eğilmiş göz temasına asla dahil olmuyordu.

''İnanmak değil aslında.'' dediğimde sırtını banka yasladı. ''Sanki ne yaparsan yap en doğru olan oymuş gibi hissediyorum. Daha doğrusu derinlerde bir yerde haklı olmanı diliyorum.''

''Haklı olsam dahi seni incittiğim gerçeğini hiçbir şey değiştiremez. Kaldı ki haklı bile değilim...''

''Kime göre neye göre?'' sırtımı yasladığımda bakışlarından sezmiştim ki etraf yine sessizliğe bürünecekti.

Öylede oldu. Dakikalar geçmişti... Kafamın içinde dönüp duran çarklar ilk defa zihnimi boş bırakmıştı. Dünya hareket etmeye devam ediyordu fakat soyutlanmıştık sanki. Oturduğumuz hafif nemli ve eski bank tüm dünyaya karşı bizi yalnızlaştırmıştı.

Sessizliği delip geçen ses şaşırtıcı bir biçimde Arel'e ait oldu.

''Sanırım insanlar en çok bundan yıpratıyor sevdiğini. Onu korumak kollamak istiyorsun...'' ellerini tekrardan ovmaya başladı.

''Sevdiğin birini korumak adına bile isteye cahillik havuzuna mı itersin? '' sırtımı banka yaslayıp kollarımı birbirine kavuşturdum.

''İterim.'' Hiç düşünmeden cevap vermişti. ''Benim sırt sırta savaşacak gücüm yok.''

Güldüm. Nedense buna inanasım hiç gelmiyordu.

''Boş yere kulaç atmaya devam edecek... ufuklara kulaç atmak isteyecek fakat denizde olmadığını anladığında hayli yıkılacak. Ve daha kötüsü o yüzdüm sanırken aslında boğulmuş olacak.'' derin bir nefes verdim. Nefesim buhar gibi etrafa yayılırken ''cevabın hala aynı mı?'' dedim.

Başıyla onayladı. ''Nedense buna hiç inanasım gelmiyor Arel...'' dediğimde omuzları gerildi. Başını sağa yatırdığında gözlerimiz kesişti.

Yüzündeki çiller çocukken daha belirgindi sanki. Şimdiyse daha çok güneş izi gibi belli belirsizdi. Gözleri durgun bir denizi andırsa da ufak dalgalar maskesinin ardından göz kırpıyordu.

''İnanç sana kalmış bir şey fakat hayatın renksiz bir hayaletken seni hayal etmeye zorlayan o kişiyi de kaybetmek istemiyorsun.'' dedi açıklamaya çalışarak.

İkimizde birbirimizi tanıyorduk. Bütün benliğimizle yaptığımız yanlışları karşılıklı silmeye razıydık. Fakat yan yana olmaya cesaretimiz yoktu. Hafif bir esintide çökecek dal gibi zar zor tutunuyorduk ağaca. Yani birbirimize.

''Dönüşme sakın renksiz bir hayalete.'' deyip lili şarkısına atıf yaptım.

''Çünkü hayatın en güzel resmi senin içinde.'' deyip içtenlikle gülümsemişti.

Şarkının sözlerini yinelemek ikimizin de duymak istediği tek şeymiş gibi mutlu etmişti bizi. Rüzgar tenimizi okşarken belki de uzun zaman sonra ilk defa huzurlu hissetmiştim. Arel'in söylediği her bir kelime zihnimdeki pusu dağıtıp kısık gelen melodiyi belirginleştiriyordu.

Adım sesleri aramızdaki tuhaf sessizliği dağıtıp atarken tam önümüzde durdu.

''Yediğimiz en güzel yemek hep beraber yaptığımız mozaik kekti.'' buruk gülümsemeyle sol tarafıma oturdu Gazel. ikisinin tam ortasında kalmıştım. Geri gelmesine şaşırmışken Arel'in yeni yeni parıltılar ekilen tohum gözleri tekrardan çorak bir araziye döndü. Donuk bakıyordu Gazel'e ve bu durum daha çok şaşırma sebebimdi.

''Kabul tatlıydı ama biz ona yemek demeyi tercih etmiştik.'' gözünden bir damla yaş süzüldü. ''Üstelik tencerenin dibini parmaklamak en güzel kısımdı.''

Arel araya girecek gibi oldu fakat Gazel'in göz yaşlarını gördüğünde duraksadı. Duyduklarım karşısında ister istemez gerilmiştim. Gazel geçmişi konuşuyordu. Maskesini çıkartan ilk kişi Gazel Özbey olmuştu.

''Cihan Sözen bizi yanında 2 yıl boyunca eğittikten sonra ailesiyle tanıştırdı bizi. ve biz seninle tahminimizden öte bir bağ kurduk. Sen benim tek arkadaşımdın. Aynı zamanda kız kardeşim. Fazlasıyla saf iyi niyetliydin. ve birde hayalperest! bizse her gün kod yazılımı yapar strateji çalışır dövüş sanatları dersi alırdık. Aslında sen olması gerekendin ve biz yabandık. İki farklı dünyadan kopmuşuz gibiydik fakat ona rağmen üçümüz birlikte tüm dünyayı dize getirecek güçteydik. Çünkü mutluyduk.''

Arel sustu. Anılar gözümden şerit gibi geçti. Gözlerimden yaşlar akarken Gazel'in sıcak elleri soğuk ellerimi alev gibi yakıyordu. O anlattıkça zihnimdeki prangalar birer birer özgür kılıyordu ruhumu.

''Fakat Cihan abi bir süre sonra değişti. Senide aramıza alıp aynı eğitimleri vermeye kalkıştı. Annen hiçbir şey bilmiyordu tabii.''

''Neden değişti?''

''Baban en başından beri intikam istiyordu. Faris hakkında olur olmadık bilgileri bağlantıları vardı. 10 yıla yakın intikam planından bahsediyoruz. Her şeyiyle en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Arel ve ben onun gözünde piyondan başka bir şey değildik. Ne isterse yaptık ama tek bir şeyi yapamadık.''

''Seni Vuslat olarak kabul etmedik.'' diye dalgın sesle konuştu.

''Çünkü sen Vera Sözen'din. Bizim tanıdığımız o küçük kız çocuğuydun ve senin de bizim gibi yaşlı bir hayalet olmanı istemedik. Aslında bunu söylemek istemiyordum fakat baban seni çok seviyordu. Her şeyden... herkesten fazla ve onu bir anda değiştiren şey bizi ürkütüyordu. 10 yıl boyunca yaptığı planı bir kenara attı. Hem de bir hiçmiş gibi... Ve seni önümüze koydu. Tıpkı şah gibi.'' dediğinde ellerimi tutup denize doğru baktı.

Aylardır sis altında yürüdüğüm yol güneşe çıkmıştı fakat ısıtmıyordu. Gördüğüm sanrılar tahmin ettiğim gibi anılarımdan ibaretti. Gördüğüm küçük çocuk Arel'di ve araya karışan sarı saçlar Gazel'e aitti. Uyandığımda unuttuğum uyanıkken de aklımdan çıkaramadığım görüntüler yapbozun parçaları misali birleşiyordu. Babam Arel ve Gazel'i ateşe atmıştı. Sadece bir kere gördüğüm adamların karşısında hissettiğim korku onlar için hiçbir şeydi.

''Babamın intikam sebebini söyler misiniz?'' dedim gözlerimden yaşlar süzülürken.

Onlara kızmak yersizdi çünkü herkes kendi doğrularının kurbanı olmuştu.

''Toprak Sözen kaçırıldıktan sonra annen ve baban sakin bir hayat sürmek istedikleri İstanbul'dan ayrıldalar. Bir süre aileleriyle de görüşmediler.'' derin bir nefes verdi. ''Birkaç sene sonra eline bir dosya ulaştı. Kimin gönderdiği hala bilinmiyor... Dosyada kanıtlarıyla birlikte Toprak Sözen'i Faris'in kaçırdığı ve...''

Duraksadığında ''Ve?'' diye sordum.

Arel iç çekip yüzünü sıvazladı. Gazel kızarmış gözleriyle bana doğru döndü. Yeşil gözleri koyulaşmıştı. ''Annen ile Faris arasında ilişki olduğunu belirten resim, ses kayıtları vs. vardı.''

Arel ellerini ovmaya başladığında gerildiğini anlamıştım. Duyduklarım karşısında adeta şok olmuştum. Annem babamı en yakın arkadaşıyla kardeşim dediği insanla aldatmıştı.

''Bunu yapmış olamaz'' dedim kendi kendime.

Kalbim deli gibi atıyordu. Nefes almak güçleşmişti. Ayağa kalkıp yürümeye çalıştım. Birkaç adım attıktan sonra sendeledim. Arel kollarımdan tutup düşmemi engelledi.

''Bırak!'' diye farkında olmadan bağırdım. ''Bana yalan söylediniz! hemde aylarca...''

Gazel ağlıyordu. Ellerini birbirine kenetlemiş gözümün içine bakıyordu. Arel ise göz göze gelmekten kaçıyor fakat beni bir an olsun bırakmıyordu. Gerçi... Bıraksaydı yere düşerdim.

''Özür dilerim...'' dedi Gazel.

''Oyuna girmek için seçim şansı sundunuz ve bende kabul ettim. Ama siz asla dürüst olmadınız.''

''Sana annenle Faris'in ilişkisini anlatmadık sadece.'' dediğinde hışımla Arel'e baktım.

''Sizi tanıyor muyum? diye sorduğumda birkaç kere denk geldiğimizi ama yakın olduğumuzu söylemediniz. Beni tüm o karanlıkta tek başıma bıraktınız.''

''Elinden tutsaydık bu kadar güçlü olabilir miydin?'' diye hızlıca cevap verdi Arel.

''Siz gücü karanlıkta yalnız başına kalmak sanıyorsanız çok yanılmışsınız. Kaldı ki... İkinizde diğeri olmadan yapamayacağını defalarca söylemişken.'' ellerini ittirip birkaç adım geriledim. ''Bari yaptıklarınızla söyledikleriniz bir olsun.''

''Eğer anlatmazsak oyuna girmezsin sandım.'' diye durağan bir tonda konuştu Arel.

Kahve gözlerindeki parıltılar tekrardan yerine gelmişti. Sanki gökteki yıldızlar ait olduğu yere dönmüştü.

''Sanrılar ve sanmalar işte tüm mesele bu...'' diye mırıldandım. ''Ben suçlu aramıyorum Arel. Ben yanımda olacak insanlar istiyorum. Sonu görünmeyen kabuslarımdan uyandığımda sarılacak birini istiyorum. ama siz bunu yapmadınız.

''Yapamazdık çünkü tek başına hayatta kalmayı öğrenmen gerekiyordu. Ailen vefat ettiğinde nasıl darmaduman olduğunu gören bizdik aynaya bile bakmayan sen değil.''

Boğazım düğümlendi. Ağlamamak için zor duruyordum.

''Seninde dediğin gibi bahsettiğiniz o karanlığı yok edecek gücüm yok benim.'' midem bulanıyordu.

''Gücün var.'' diye araya girdi Gazel. Elinin tersiyle göz yaşlarını siliyordu. ''Bak bu kez dağılmadın. Yalnız başına hayatta kalmayı öğrendin.''

Histerik gülmeye başladım. Hayatta kalmayı öğrendiğimi sanıyordu fakat her gün gözlerinin içine nasıl baktığımı görmüyordu.

"Geçmişimde olduğunuzu söylemeliydiniz." sağ elimi mideme bastırdım. Mide bulantım giderek artıyordu. ''Çünkü ben hayatta kalmaktansa hayatı yaşamayı tercih ederim.''

''Korktum.'' diye itiraf etti Arel. ''Canımın tekrardan yanmasından korktum. Belki de bencillik ettim ama ben senden sonra en çok ruhuma acı çektirdim. Canım o kadar yanıyordu ki kendimi bile tanımıyordum. Kanatlarım kırılmış çaresizce yerde çırpınıyordum. Tüm bu yaşananları bir kez daha yaşamaktan korktum. Ancak sen bana daha doğrusu bize yine aynısını yaptın. ve biz şimdi burada gerçekleri itiraf ediyoruz.''

''Ben size ne yaptım?''

''Sevgi Vera.. Sen bana içimdeki gökkuşağını bir kez daha gösterdin. Unuttun mu çocuk adamın kalbi Vera'nın yüreğiyle atıyor.'' nefesini verip etrafta birkaç adım atıp yürürken ''Sana resimler videolar vs. gösterseydim bizi hatırlardın ve aramızdaki bağ daha yakın olurdu. Ancak bunu istemedim. İstememin sebebi ise gerçek benliğini kimseye bağlı kalmadan bulabilmendi. Ve kendimi senden uzak tutmak istememdi.'' deyip başını sola doğru yatırdı. Böylelikle göz göze geldik. ''Ki hala uzak durmak zorundayım. Oyunun sonunda canı en çok yanan sen olacaksın diye boşuna demedim. Hesaplar görüldüğünde çocuk adam Arel olarak yanında olursam eğer o gün canını bende yakacağım. ''

Yüzümü ovup sinirle oflamaya başladım. Sinirlerim gevşemişti. Ara sıra gülüyor boğazımdaki yumru giderek büyüyordu. Bir tarafım deli gibi ağlamak isterken öteki tarafım gülmek kahkahalarda boğulmak istiyordu. Sanırım delirmiştim..

Sessizliğim onları bıçak gibi keserken Arel bana doğru yürümeye başladı. ''Duygular insanın canını yakar. Bunu istesen de inkar edemezsin. Etsen bile inandırıcı olmaz. Çünkü sen hafızandan ziyade duygularını hissetmediğim için karanlıktasın.''

''Arel ileri gidiyorsun.'' deyip öne atıldı Gazel.

''Daima ileri gitmek gerek Gazel çünkü geriye bakarsan ayağının altındaki cesetler peşine dolanır kabusun olur. Hayatta kalmak güçken hayatı yaşama umudun bile elinden alınır.'' Kolunu Gazel'den çekip ağır aksak dibimden geçti. ''Madem gerçekleri öğrendin o zaman karar ver kelebek. Bizimle misin değil misin?''

Cevabımı beklemeden gitti. Cevabımı uzun zaman önce vermiştim zaten. Artık istesem de vazgeçemezdim. Faris Gevheriyle karşı karşıya gelmekten korkmuyordum. 5'te 5'i kaybetmekten korkuyordum.

''Ne fark ettim biliyor musun?'' deyip Arel'in uzaklaşan sırtına baktım.

Gazel meraklı gözlerle bana bakıyordu. ''neyi?''

''Geçmişiyle yaşayamayan ben değil sizsiniz. Geçmişte Vera Sözen olduğum zamanlarda mutluyduk. Çünkü ben size neşe saçıyordum.'' Başımı sağa yatırdım. Gazel'in dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Sevimli görünüyordu. ''Siz tekrardan neşeli günlere dönmekten korkuyorsunuz. Karanlıkta yaşamaya alışmışsınız ve aydınlıkta ne yapacağınızı bilmiyorsunuz.''

''Sende karanlıkta ne yapacağını bilmiyorsun.'' deyip omuz silkti.

''Bilmiyordum ama öğrendim. Şimdi sıra sizde. Aydınlıkta yaşamayı öğrenmelisiniz.'' ellerini tuttum. ''Ancak böyle birbirimizi tamamlayabiliriz. Karanlık olmazsa ışık bir işe yaramaz öyle değil mi?''

Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Buna o kadar ihtiyacım varmış ki kollarımı hızla doladım. Karanlık insanların maskelerini bir kenara bıraktıkları bütün gerçeklikleriyle korkularını tekrar hatırladıkları ve gerçek kişiliklerine büründükleri o vakitti. Ancak aydınlık olmazsa karanlıkta bir işe yaramayacaktı. Arel, Gazel ve ben birbirimizin farklı yönlerine rağmen yan yana durmayı öğrenmeliydik. Sevgimiz bir şansı daha hak ediyordu ve ben onlara bunu verecektim.

-

"Daha ne kadar peşinden koşacağım... bekle lütfe!" Diye yüksek sesle bağırdım. Gazel'i sahil kenarında yalnız başına bırakmıştım. ''Sizinleyim! pes etmeyeceğim.''

Arel'in adımları durduğunda nefes alışverişlerim birbirine giriyordu. Omuzları gevşedi. Elleriyle saçlarını dağıtırken geriye doğru baktı. Gözlerimiz buluştuğunda kahvelerine zıt giden kızarıklık yüreğime ağırlık yaptı. Kalbim onun bu halini görmeye dayanamamıştı hemde hiç... içimdeki Vera ıstırap çekiyordu.

"Ben seni hep bekledim. Ben seni beklediğim kadar kimseyi beklemedim. " histerik güldü. Dudakları çarpık bir hal aldığında, "ama ölen birini beklemeyezsin ki..." dedi acı dolu sesle.

Dişlerimle dudaklarımı sıkarken tırnaklarımı avuç içlerime geçirmiştim. Derimi yüzmek üzeredeydim sanki. O denli sinirli ve öfkeliydim.

"Ben ölmedim." Diye yineledim.

"Vera öldü sen değil. O yüzden oyuna devam edeceksen Vera'yı unut.'' Diye diretti.

"Beni ölü yerine koyan sensin Arel..." yavaş hareketlerle yanına doğru yanaştım. Aramızda bir adımlık mesafe kalmıştı.

"Seni ölü yerine koymuyorum. Seni öldüren benim zaten." Öfkeyle bağırdı. Kalbine doğru vurmuştu. Defalarca. "Ben seni öldürdüm."

Sessiz kaldırıma göz yaşlarım teker teker düşerken kulaklarımda yalnızca Arel'in sözleri yankılanıyordu.

"Bunun yükünü alabilecek misin Arel? Sen bir katil olabilir misin?" Ellerini tutmak istedim geri kaçtı. Aramıza giren 3 adımlık mesafe kilometrelerce gibi gelmişti.

Karşımda gördüğüm adam benimle konuşmuyordu. İçindeki bozuk melodiyi dışa vuruyordu. Ondandı bu çaresizliği ondandı bu kalp tırmalayışı...

"Olmasaydım şayet aramızda mesafe olur muydu?" Deyip ikna etmeye çalıştı.

"O zaman beni neden peşinden gelmem için zorladın!"

"Ne!" parmağını savurdu. "Ben öyle bir şey yapmadım."

Yanaklarından tutup kendime çektim gözleri irice açıldı.

"Sen tam da öyle bir şey yaptın." Başımı sağa doğru yatırdım. Artık karşılıklı ağlaşıyorduk. Bu da sevmekti değil mi? En azından birini sevmek beraber ağlamayı da gerektiriyordu değil mi? Ben unutmuştum fakat kalbim sorularıma evet diye çentik atıyordu.

"Geçmişin izlerine basıp yürümeme izin vermeseydin gelemezdimki peşinden. Hatırlamazdımki seni." Hıçkırıklarım firar ettiğinde Arel dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kaçırdı. Yüzü kızarmıştı. Gözleriyse çaresiz... Işık karanlığa yem olmuştu. "Bizi hatırlamazdım Arel. Unuttun mu?" Sol elimle yanağını okşarken sağ elim kalbine indi. Kalbi deli gibi atıyordu. Sanki uzansam ellerime alabilirmişim gibi. "Çocuk adamın kalbi," Sözümü kesti " Vera'da atıyor. Vuslat'ta değil." Deyip kendini geri çekti.

Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi oysaki benim kendi göz yaşlarını silecek gücüm bile yoktu.

"Sen Vera'nın değil Glen'in katilisin Arel Özbey. " öfke vücuduma hücum etmişti. Onu incitmemek için ağzıma taktığım süzgeci bir çırpıda söktüm. Yoksa Arel beni asla ama asla dinlemeyecekti. Çünkü o kendiyle konuşuyor kendi kendini ikna ediyordu.

Arel donmuştu. Tepkisi fazla donuk fazla durgundu.

"Kalbindeki mezara Vera'yı gömdüğünü sanıyorsun ama her gün her an bana nasıl baktığını görmüyorsun. Sen Arel Özbey, Vera'yı yaşatmak Glen'i öldürmek istiyorsun. Çünkü yalnızca Glen Vera'yla olabilir." Derin bir nefes verdim. "Ancak bilmiyorsunki Vera, Arel'i de Glen'i de birbirinden ayırt etmiyor. Ayırt eden yalnızca sensin. Ve senden başkası değil."

Sözlerim havayı öylesine germişti ki ellerimde bir bıçak tutuyor olsaydım gergin havayı kesebilirdim. O denli sertti. Arel'in aydınlık tarafıda Glen'di.

"Sen..." diye mırıldandı.

"Ben Vera Sözen. Cihan Sözenin kızı ve Faris Gevheri'nin bitirmek istediği ailenin son domino taşı Vuslat Sözen'im. Ben her ikisiyim. Peki ya sen gerçekten kimsin Arel?"

Bakışlarını kaçırdı. Soğuk hava tenimi yutarken ellerim titremeye başlamıştı. Fakat ruhum rüzgara rağmen dimdik ayaktaydı. Ve en başından beri dimdik duran ulu agac ilk defa köklerinden kırılmıştı. O ağaç areldi ve onun rüzgârı bendim.

Dudaklarını birkaç kere araladı titrek nefesini verdiğinde konuşmakta güçlük çekiyordu.

"Arel de Glen de benim için bir. İkimizde aynıyız. Hatta Pars, Gazel ve Ceren onlarda senin gibi. Benim gibi. Oturduğumuz kumar masasında zaaflarını saklamak için kendilerine yeni bir kimlik seçtiler. Ben benimkini seçemedim. Bana bu adı babam verdi ancak anlamının yükünü taşımamda da sen yardımcı oldun. Şimdide ben sana yardım etmek istiyorum. Arel Özbey dürüst insan demek değil mi? Tıpkı sevgiliye kavuşan vuslat gibi... bırak bu kez ben senin yükünü sırtlanayım."

Başını iki yana sallarken "Ellerimdeki kanı temizleyebilir misin? Her gün her an elimdeki kana yeni bir damlanın bulaşmasını engelleyebilir misin? Bunu daha öncede denedin ama bak ben yine olduğum yerdeyim ve sen giderek bana dönüşüyorsun." Dedi.

"Ben kelebek oluyorum Arel. Tıpkı dediğin gibi kelebek..."

"Kelebekler gökyüzüne aittir. Karanlığa değil."

"Kesin yargılara varmaktan vazgeç. Burası dünya ve herkes kendi hayatının başrolü. Senaryoyu sen yazamazsın Arel. Beni sahne arkasına atıp kötü karakteri oynayamazsın." Diye direttim.

Bariton desiyle "Bunu daha öncede yaptın başaramadın." Derken hecelemişti.

"Çocuktuk Arel!" Ani çıkışımı beklememiş olacakki afalladı. "Sende bende çocuktuk! Bunun neden farkında değilsin? Çocuklar anne ve babalarını taklit ederler. Sen ve ben ikimizde Cihan Sözen'i örnek aldık! Onun acısını, nefretini... Bu lanet intikam oyununa katılmak istedik. Çünkü bize göre bu doğruydu. Bize bunun doğru olduğu söylenmişti."

"Ben çocuk değildim ve sen hep çocuk kalmalıydın." Deyip iç geçirdi.

"Dünya toz pembe değil ve bende pembeye düşkün değilim. Senin gözünde Vera nasıl bir yerde bunu bilemem. Lanet olsun ki bana her şeyi hatırlayamıyorum ama şunu çok iyi biliyorum." Bir anda sustum. Ona itiraf edemezdim. En azından bu kadar açık olamazdım.

Ağır ağır yaklaştı. Bu kez mesafeyi o kapattı. Açanda kendisiydi kapatan da... elleri yanaklarıma dokunduğunda kuruyan göz yaşlarımı sildi. Geç kalmıştı. Akan damlalarım kuruduktan sonra silmesi ne kadar önemliydi ki?

"Neyi? Neyi biliyorsun Vera..." diye mırıldandı.

Önemliymiş. Onun Vera deyişi her şeyden önemliymiş. Vera... hiçbir şeymiş gibi rahatlıkla söyledi. Az öncekinin tam aksine.

"Kalbimin senin için deli olduğunu çok iyi biliyorum Glen." Diyebildim sonunda.

Söylememekte kararlıydım ancak omuzlarımdaki ağırlık yüzünden kambur olmuştum. Artık birinin beni duymasını istiyordum. Kanatlarımı özgürce çırpmak istiyordum. Ben her şeyden önce Arel'in yanımda olmasını istiyordum. Karşımda olmasını değil.

Alnını alnıma yasladı. Gözleri kapanırken omuzları küçülmüştü. Belimden kavrayıp kendine çektiğinde sıkıca sarıldı.

"Korkak herifin tekiyim ben..."

Başım omzuna düştüğünde o da başını boynuma gömdü. Nefesi kesik kesik geliyordu.

"Duygularını bile itiraf edemeyen aptalın tekiyim." Dediğinde alayla kıkırdadım. "ama ben yine de seni sevebilirim değil mi?"

"Yalnız kalmaktan korkuyorsun. Glen olursan güçsüz olmaktan korkuyorsun." Saçlarını okşamaya başladım. Kollarını sıkıca kenetledi. Zar zor nefes alabiliyordum. "Ve sen sevilmeyi hak ediyorsun Arel. Hem de çok hak ediyorsun..."

"Yalnız kalmaktan değil senin olmadığın bir dünyada yaşamaktan korkuyorum ben. " diye itiraf etti.

"O yüzden mi Vera öldü deyip duruyorsun."

"Ama öldü. Ölmedi mi?" Çocuk gibi soruyordu.

Vücudu titriyordu. Birbirimizden ayrıldığımız ilk anda yere düşecekti emindim.

"Başa döndük sanırım. Vera burada seninle Arel."

"Özür dilerim... Ama ben bunu yapamam kelebek." Geri çekilmek istedi izin vermedim.

"Neden?"

"Bir kez ölmüş birini hayata döndürürsen ve o tekrardan ölürse bu onu sevenler için cehenneme atlamak demektir."

Geçmişinin kanları geleceğinde de oluşmuştu. Arel Özbey'in tarihi tekerrür ediyordu. Döngüsünü ise ben bozacaktım. Çünkü ben Arel'in geçmişinin kanı geleceğinin yarasıydım.

"O şarkı... hani balkonda dinlediğimiz."

Kolları sıkıca belimi kavrarken "lili," dedi boğuk sesle.

"Lili.. Herkesin bir lilisi vardır ve lili kişinin kendisine özeldir. Kalbinin yuvası aklının mola verdiği yer, kişidir." Başını kaldırdı. Gözlerimiz buluştuğunda artık ikimizinde yüzünde buruk bir tebessüm hakimdi.

"Lilisini kaybetmiş bir insan artık insan olamaz. Yaşayan bir ölüden farksız olur." Deyip cümlemin sonunu beklemeden kestirip attı. "Benim dediğim gibi cehenneme atlamak demek bu. Hem de gözü kapalı."

Sözlerini umursamayıp "Ve sen bana ölümü yakıştıramazsın. Bu yüzden ölmeye razı değilim. Daha biriktireceğimiz bir sürü anı olacak. Örgütü devirecek ve sonrasında kendi hayatımıza döneceğiz. Gerçek bir çocuk olacağız Arel." Dedim.

Histerik güldü. Hatta daha çok alayla.

"Örgütü devirmek çok kolay bir şeymiş gibi konuşuyorsun! O iş öyle kolay değil. Ucunda ölüm bile var. Her şey bittiğinde sonumuz ne olacak belli bile değil."

Haklıydı fakat haklı olması söylediklerimden vazgeçmem için yeterli değildi. "Sende kendini çok hafife alıyorsun. Pars'ı öne sürüyorsun fakat esas senin tilkilerin zehir saçıyor. Kurallardan bahseden Pars fakat kuralları koyan sensin. Söylesene böylesine zekiyken kendini hafife alman ne kadar doğru?"

"Kurallar... biliyorsun." Diye şaşkınca baktı. Gözlerimi devirdim.

"Pars gibi bir insan kurallarla yaşamaz. Değil yaşamak kendini kurallarla sınırlandırmaz. Daha en başından belliydi o kurallarda bir bokluk olduğu."

Gülmeye başladı. Bu kez içtendi. Gözlerindeki karanlık sahneden inmişti. Ressamın sergisindeki en güzel şaheser onun gözlerinde saklıydı ve o bunu göremiyordu.

Gülüşünü durdurup "Bana çok güveniyorsun fakat ben her zaman yanında olamam arkanı kollamalısın.'' Dedi.

"Yanımda değilsen arkan boştur ve bir sırta ihtiyacın vardır. O zamanda ben sana sırt olurum. Olmaz mı?"

"Olmaz." Deyip kendini geri çekti. "En azından şimdilik olmaz."

"Neden Arel? Neden?" Diye öfkeyle sordum.

"Bir nedeni yok." Kestirip atmıştı.

"Ne demek yok?"

"Benimde bilmediğim karar veremediğim şeyler olabiliyor. Bende insanım sonuçta. Benimde canım yanabiliyor. Bendim de kalbim kırılabiliyor. Geçmişinde olduğumuzu söylemeden önce açıkçası ne yapacağımı bilmiyordum. Çünkü beni, bizi unutmuştun. Bu canımı nasıl yaktı anlayamazsın."

Kollarını ayırdı sendeleyip zorlukla toparlandı. İlgiyle sözünün bitmesini bekledim.

"Gözlerinde ise hiçbir duygu yoktu. Feri gitmiş gibiydi. O an anlamıştım anılar gidince duygularda yok oluyormuş."

"Korkmuştum çünkü! Çaresizdim ve ne yapacağımı bilmiyordum. Fakat sizi gördüğüm o ilk andan itibaren Gazel ve sana karşı tarif edemediğim hisler vardı içimde."

Hislerini itiraf etmem onu ister istemez mutlu etmişti.

"Sen eğitime başladığında Pars'tan her gün her an bilgi aldım. Her konu için ama bütün yaptıklarım boşunaydı çünkü sen yine ve yeniden kararlıydın. Savaşmak istiyordun ve ben önüne geçemezdim. İnan bana dünyada en çok istediğim şey senin bu savaşa dahil olmamandı. Sana inatla Vera dememin sebebi de buydu.

Şakaklarımı sertçe ovdum. İçimdeki ateşi körüklüyordu ve parçacıklarını savurduğu arazi benden ibaretti. Kasıp kavurduğu şeyse ruhumdan ibaretti.

"Son ailemi de kaybetmiştim ve bedenim ölü bir bedenden başka bir şey değildi. Ama sonra bir şey oldu. Duvarlarımı sana yıktım. Farkında olmadan sana çekildim. Çünkü o enkazın altında bir umut ordasındır diye aradım. Ben seni seviyordum kelebeğim ama yaşamlar el vermedi."

Sevmek... boğazıma oturan yumruyla eş zamanla kalbime hançer battı. o beni sevmisti. Benim onu sevdiğim gibi o da beni sevmişti. Bunu duymak bile içimde el ele tutuşmuş Vera ve çocuk adamı mutlu etmeye yetmişti.

"Ben 2. Yasama aitken sen 1. Yaşamdaydın. Ben 1. Yasama geçtiğimde sen 2. yaşama geçmiştin. Zaman bizi kodlamayı bırakmış seçimlerimiz ellerimizden kayıp gitmiş 2 tutsak ruh olmuştuk. Ve ben tekrardan o cehenneme düşmek istemiyorum. Üzgünüm bu kadar güçlü olamadığım için."

Ve o an aramızda derin bir sessizlik oluştu. Artık Arel Özbey yanımda değildi. Tam karşımdaydı ve yerini koruyacaktı. Hatırladığımı bilmesi hiç bir şeyi değistirmemisti. Ben yine o yalnızlıkta kordum. Kör olmuştum.

"Bir adam içeri girip aynadan yüzüne bakıp..." yabancı ses ve bir o kadar tanıdık gelen ses.

Arel ve benim arama gölge gibi düşen ses.

"Şaşkın bir ruh haliyle" siyah irisleri Arel'i bulmuştu. Bıçak gibi keskindi. Sarhoşun tekiydi fakat bakışları bizden ayıktı.

"Herkesi uyandırır..." deyip elindeki içki kutusunu kafasına dikti. ''Uyan abicim uyan!'' Kendi ekseni etrafında dans ederek dönerken işaret parmağıyla beni işaret etti. ''Oyun son bulduğunda kafalar karışmasın.''

Arel'in öfkeyle adımladığını gördüğümde anında kolundan tuttum. Benim yüzümden başka biriyle kavga etmesine gerek yoktu. Bana sınırlıydı.

"Ne demiş atalarımız..." elini şıklattı. "Ben bu oyunu izledim Hokusu Pokusu yok bunun!" Deyip ellerini havada gezdirip dönerek ilerledi. Elindeki alkol kutusunu ayağımızın dibine atıp kahkaha atmaya başladı. Deli gibi gülüyordu. Başındaki siyah bereyi geriye doğru kıvırdı.

"Sözüme geliyorsun ey tanrım!"

Tekrardan güldü.

"Seçimler ve sonuçlar işte tüm mesele bu!" deyip tekrardan şarkıya döndü.

Ve işte o an anılarımdaki kayıp yapboz parçası rayına oturdu.

Sarhoşun kelimeleri hayatımın kırılma anıydı. Gözlerimin önüne düşen kaza anıydı...

"Arel Özbey mi yoksa ağabeyin Toprak Sözen'i mi seçeceksin küçük kardeşim."

-

#Vusrel

Fikirlerinizi, nasıl hissettiğinizi yorumlarda belirgin lütfen ♡♡

]]>
Sat, 03 Dec 2022 15:17:09 +0300 Edanuryd
Vuslat Sözen https://edebiyatblog.com/vuslat-sozen https://edebiyatblog.com/vuslat-sozen Görüş ve fikirlerinizi yorumlarda belirtin lütfen:)

]]>
Fri, 25 Nov 2022 15:44:19 +0300 Edanuryd
HOKUS POKUS FİNAL VİDEO https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-final-video https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-final-video Görüşlerinizi yorumlarda belirtinn lütfenn :)

]]>
Fri, 25 Nov 2022 15:41:19 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus &Vusrel https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-vusrel https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-vusrel Fri, 25 Nov 2022 15:37:59 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 29.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-29bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-29bolum #Vusrel

İyi Okumalar♡

Finale son 1!
-

"Uçurumun tam ortasında elleri ellerimdeydi."

3 Gün Sonra

Gazel, "kafe açacağım dediğinde sıfırdan başlarsın sanmıştım." diyerek etrafta gezinmeye başladı.

"Aslında size sürpriz yapmak istemiştim fakat dayanamayıp söyledim." dediğinde naif bir gülümseme dudaklarında yer edinmişti Ceren'in.

"Bize yardım edecek bir şey kaldı mı?" Pars'ın alaylı sorusu Ceren'i güldürdü.

"Aslında var..." sesi düşünceliydi.

"Ne gibi?" dediğimde başımı Pars'ın omzundan kaldırıp bar sandalyesine oturdum.

"İlk hanginizi söyleyeyim?" diyerek elini şaklattı Ceren.

"Pars'ı söyle!" Gazel'in sesi nidalı çıkmıştı. "Malûm yardım etmeye çok meraklı kendisi."

Pars, Gazel'e gözlerini kısarak baktığında Gazel omuz silkip Ceren'e döndü.

"Aslında en sona Pars'ı bırakmayı düşünmüştüm."

Pars tek kaşını kaldırıp kısık gözlerini mümkünmüş gibi daha çok kıstı. Böylelikle iri gözleri kaybolmuştu.

"Hm..." kollarını önüne bağlayıp yavaş adımlarla Pars'a yaklaştı Gazel. "O zaman en son söylersin." dediğinde Pars'ın sağa eğilmiş başını yukarı iteledi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Pars.

"Göz zevkimi bozuyordun bende düzelttim."

"Sen benimkini bozduğunda ben sana dokunuyor muyum?"

"Sana dokunma diyen yok, dokunmayan sensin.''

Aralarındaki hızlı diyaloglara Pars'ın şaşkın ifadesi eklendiğinde Ceren'le aynı anda gülmeye başladık. Geldiğimizden beri sessizce bizi dinleyen Arel bile onlara gülmüştü.

"Ne gülüyorsunuz?" diye sorarken Pars'ın şaşkınlıkla açılan ağzını kapattı Gazel.

"Her neyse!" deyip ellerini çırptı Ceren. Gözlerini olabildiğince ikisine değindirmemeye çalışıyordu. Bu hâli onlardan daha komikti! "Vuslat ve Arel siz ikiniz şu köşedeki duvara resim çizeceksiniz. Kelebek figürü çizmenizi istiyorum. Nasıl şekillendireceğinizi kendiniz bulun."

"Ama ben nasıl resim çizeyim!" diye hayıflandım. ''Arel çizsin bana başka görev ver, lütfen...''

Arel kahverengi gözlerini hızla bana çevirdi. Birbirimize bakarken dudaklarını içe doğru katladı. Yüzündeki alaycı tavırla "denemeden bilemezsin." dediğinde ellerimden tutup çizeceğimiz duvara doğru ilerledi.

Duvarın önünde durduğumuzda "denemeye gerek yok ki..." diye mırıldandım.

''denemeden bunu bilemezsin denedikçe gereğini anlarsın kelebek.''

''Arel,'' dediğimde eş zamanla konuşmaya başladı.

"Üzerine boya damlaları dökülse sorun olur mu?" deyip konuyu kapattı.

Ceren neşeyle ellerini çırpıp bize kolay gelsin dedikten sonra Gazel ve Pars'ı kollarının arasına alıp mutfağa yöneldi.

Derin bir nefes verip, "olmaz!" dediğimde gülerek yerdeki tulumu kenara itti.

"Güzel o zaman." Yerdeki kalemlikten 2 tane kurşun kalem ve silgi çıkarıp birini bana uzattı.

Kalemi elinden alırken gözlerimle yerdeki tulumu işaret edip "sen neden giymiyorsun?" dedim.

"Resimle bütünleşmek istiyorsan birkaç damla boyaya razı olmalısın kelebek."

"Ya ya ne demezsin." Deyip yanına geçtim.

Kıvırcık saçlarım gözümün önüne düştüğünde geriye iteleyip kulağımın arasına sıkıştırdım. Arel ciddiyetle taslağı çizmeye başlamıştı.

Aniden kalemime vurdu. Gözlerimi kırpıştırıp "ya! ne yapıyorsun?" dedim.

"Düzgün çiz."

"Çiziyorum."

Çenemi tutup duvarı gösterdi. "Bu şekilde mi?" Sırıtıyordu. ''düşünmeden çiziyorsun.''

Elini iteleyip sinirle vurdum. "Evet bu şekilde. Hem düşünmeme izin verdin mi ki?''

Kaşları havalandı. Dudaklarını büküp, ''düşünmene gerek var mı ki? zaten ne çizeceğimizi biliyorsun.''

''Biliyor muyum...'' mırıldanırken Arel beklentiyle başını duvara yasladı. Koyu kahve hareleri güneşin yansımasıyla açılırken dikkatimi toparlamama hiç de yardımcı olmuyordu. Aniden aklıma gelen düşünceyle gözlerim irice açıldı. Aynı anda Arel gülümsemeye başladığında yüksek sesle, ''defter!'' dedim.

Elleriyle alkış tutarak tebrik ettiğini bildirdi.

''Bir an için bulamayacaksın sandım.''

''Yalancı! adın gibi biliyordun.''

Gözlerine kara bulutlar düştüğünde, ''ben sana yalan söylemem.'' kendini toparlayıp nefesini verdi.

Tek kaşımı kaldırıp aramızdaki mesafeyi kapattım. ''Yalan söylemek için hayatın çok kısa kelebek.'' dediğimde yutkundu. "Fakat rol yapmak için çok uzun."

Gözleri güneşe inat koyulaşırken alayla tebessüm ettim. Kelebek olan sadece ben değildim. O da kelebekti. Hem de yaşamaya en heveslisinden. Ben sadece görünen taraftım. Herkes tarafından kelebek olduğuna inandırılan kısımdım. Fakat Arel gerçek bir kelebekti ve kimse görmüyordu onu. Gerçi... görmesini de istemezdim.

''Madem hatırladın çizelim o halde.''

''Çizelim.'' deyip gülümsedim.

Arel saçlarını karıştırıp dağıtırken duvara ihtirasla bakıyordu. Kalemi elinde heyecanla birkaç defa çevirip dudaklarını dişledi. Bu haliyle çılgın bir ressama benziyordu. Birkaç adım geri attım. Arel dış dünyaya tamamen kendini kapatmış olmalıydı aksi taktirde beni fark ederdi. Yaklaşık 5 dakikadır duvara koza resmini çiziyordu. Onun çizdiği yerlerin üzerinden hafifçe geçiyordum yoksa işi berbat edebilirdim.

Düşünmeden çizdiğimi söylemişti ancak kendisi de düşünmüyordu, hissediyordu. Hissederek çiziyordu ve işin kötü tarafı Arel bunun farkında değildi.

Elleri havada asılı kalırken başını sağa yatırdı. Yere çömelmiştik. Göz göze geldiğimizde bakışlarımı duvara çevirip çizmeye devam ettim.

"Daha ne kadar öyle bakacaktın?"

Duyumsamazlıktan gelip çizmeye devam ettim. Arel tekrardan kalemime vurdu. İrkildim.

"Hey, sana diyorum."

Dalgınlığa vurup "bir şey mi dedin?" dediğimde gülmeye başladı.

"Yok demedim demedim de" deyip başını duvara yasladı. Beklentiyle baktığımda sırıtmaya başladı. ''Böyle dalman hoşuma gitmedi değil.''

Saç diplerime kadar gerildiğimde elimdeki kalemin titrememesi için dua ediyordum. Yanak içlerimi ısırıp gözlerimi duvara kenetledim.

''Güzel olmuş mu?'' dediğinde zorlanarak yüzümü ona çevirdim.

Kıvırcık saçlarımın olmasına belki de ilk defa şükür ediyordum çünkü yüzümü yarı yarıya kapamıştı.

Başımla onaylarken ağacın gövdesini bitirdim. Resim bitmişti. Bir tek boyanması kalmıştı.

''İlham perim sağ olsun güzel oldu.'' gözlerini kırpıp boya kutularını getirdi.

Boya kutularını aramıza koyup açmaya başladığında ona katıldım ancak Arel'in bakışları halâ üzerimdeydi.

"Bakmayı keser misin?"

"Hayır, kesmeyeceğim."

Kaşlarımı çattım. "Ne demek hayır? Rahatsız ediyorsun beni."

"Hayır, hayır demek nesini anlamadın?" Alayla gülümsüyordu. "Ayrıca tam 6 dakika 22 saniye boyunca beni izleyip durdun." Ayaklarımdan tutup aramızdaki mesafeyi kısalttı. "Borcunu ödemen gerekmiyor mu?"

"Yuh! Öyle bir şey yapmadım." deyip ittirdim onu. Kımıldamamıştı bile.

"Yaptın."

"Yapmadım." dediğimde nefesimi yüzüne üfleyip geri çekildim.

"Yalan söyleme kelebek." deyip saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Söylemiyorum sen yanlış anlamışsın."

Dudaklarını büzüp haylazca baktı. "Sen kafanda kurmuşsun de bari de tam olsun."

"Yok demem onu da..." mırıldanırken ekledim. "Vallahi bakmadım."

Arel gür bir kahkahayı patlattığında yerimde sıçradım. Keyfi oldukça yerine gelmişti. Resmen durağan halinden eser kalmamıştı.

"Ne gülüyorsun komik bir şey mi dedim?"

Gülüşünü bastırıp "sanki bakman suçmuş gibi davranıyorsun." dediğinde ellerimi birbirine kavuşturdum. "hayır bir de çocuk gibi inkar etmen yok mu?"

"Dalga geçmeyi bırak artık."

"Biliyorum çok göz alıcıyım ondan bu dikkat dağınıklığın." Deyip yanağımdan makas alıp geri duvara yasladı başını.

Gözlerimi devirdim. "Sen mi göz alıcısın?"

"Değil miyim?"

"Değilsin." deyip omuz silktim.

Bozulur sanmıştım fakat tam aksine daha çok keyiflendi. "Bundan beter yalan duymamıştım."

"1 dakika ya sen o gün demedin mi esas oğlan ben değilim diye."

"Evet dedim ama bunun onunla ne ilgisi var?"

"İlgisi şu kelebek, esas oğlanlar her zaman yakışıklı olur fakat sen esas oğlan değilsin."

Gözleri durgunlaştığında iç çekip elini şaklattı. Zoraki gülümsemeyle "aynen öyle değilim." dedi. "Hadi devam edelim."

Ayağa kalkıp fırçasını mor boyaya daldırdı. Fırçayı uzatıp kelebeğin kanatlarını işaret etti. Elinden alıp boyamaya başladığımda o da siyah boyayla şeritlerin etrafından geçiyordu.

Resim bitmişti. Artık kuruması gerekiyordu. Koyu yeşil kozada mor kanadı çıkmak üzere olan kelebek vardı. Mor kanadında minik beyaz damlalar ve siyah lekeleri vardı. Büyülenmiştim sanki. Arel ile resme uzun uzun bakarken Gazel seslendi. Ağır adımlarda mutfağa ilerledim.

Mutfağa nefis kokular yayılmıştı. Arel alaylı bakışlarla kapı pervazına yaslandı. Gördüğüm manzara karşısında adeta büyülenmiştim. Gazel masayı kuruyordu ve Pars beyaz bir aşçı önlüğüyle tabaklara sunum yapıyordu.

"Bu gerçek mi?" dedim Arel'e dönüp.

"Hem de ne gerçek." Yanağımdan makas alıp Pars'a doğru ilerlemeye başladı. Yüksek sesle "vay vay vay! Koçuma bak. " dedi gür sesle. Eliyle de Pars'ın sırtına vurmayı ihmal etmemişti.

Pars gözlerini devirerek omzuna dokunan Arel'i iteledi. "Siktir git dalganı başka yerde geç."

Arel dudaklarını büküp nıçlamaya başladı. "Hiç yakıştıramadım size beyefendi. Ahlaksızlık diz boyu." Kollarını önünde bağlayıp mutfak ortasındaki adaya yaslandı.

"Başlama yine!" Pars'ın sesi uyarıcıydı fakat takan yoktu.

Gülerek kollarımı tıpkı Arel gibi bağlayıp yanına gittim.

"İzle şimdi." diye kulağıma fısıldadı.

Anlamaz gözlerle ona baktığımda göz kırptı.

"Bu tavuğu kaç derecede pişirdiniz şefim."

"200." Elindeki tavayı ocağa bıraktı. Derin bir nefes verip başını iki yana salladı Pars.

"Harcına ne koydunuz?" diye ciddiyetle sordu Arel.

"Salça, yağ, tuz..." Pars elindeki havluyu tezgaha attı. "Ulan seni varya!" Diyerek hızlı adımlarla bize doğru yürüdüğünde Arel anında arkama geçti.

Ben gülmeye başlarken Pars'ın hazır cevap olmasını beklemiyordum! O sırada Gazel sandalyeye yaslanmış sessizce ikisini izliyordu.

"Hop hop yavaş gel aslanım." deyip beni kendine çekti Arel.

Pars burnundan soluyordu. Arel ise tam tersi keyifle gülüyordu ve bende Arel'e uyuyordum.

Pars başını ovarken "adam mısın lan sen? Saklanmasana kızın arkasına" dediğinde kendimi daha fazla tutamamıştım. Hiddetle gülerken elimi yüzüne kapaklandım. Pars bir anda mahalledeki dayılara dönmüştü!

"Bak güzel kardeşim."

Pars, Arel'in sözünü kesti. "Kardeşim deme bana."

"Kalbimi kırıyorsun." diye mırıldandı Arel.

"Arel! Sabrımı mı sınıyorsun oğlum?"

"Sabır?" dedi soru sorar gibi. Kahve tonundaki hareleri Gazel'i işaret ettiğinde "sendeki sabır taşta olsa çatlardı." Deyip göz kırptı.

Gülmeyi kesip şaşkınlıkla Arel'e baktım. Tahminlerimde yanılmamıştım. Ve bunu fark eden tek kişi ben değildim.

"Sen ciddi misin?" Dedim zorla konuşarak.

Elini omzuma attı. Bir eline bir ona bakarken "biliyor musun kelebek, kız abisi olmak hiç kolay değil..." dedi.

Pars'a döndüğümde munzurcca sırıtıyordu. Kaşlarım havalandı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu tepkiyi beklememiştim.

Arel'in kolunu itip beni kendine çekti. "Aynen kardeşim kız abisi olmak" vurguladı. "Hiç kolay değil. "

Arel'in alaylı ifadesi donuklaşırken Pars beni tezgaha döndürüp elime tabakları verdi. Neden böyle bir şey dediğini anlamamıştım. İma yapmıştı ama neden? Kalbim istemsizce hızlandığında gereksiz yere Arel'e bakmamaya çalıştım. Sanki bakarsam sorumun cevabını alabilirmişim gibiydi.

"Sen bana laf mı soktun." Dedi Arel birkaç dakikanın ardından.

Pars önlüğünü çıkartıp başıyla onayladı. Gazel mutfaktan çıkmış üst katta süsleri yerleştiren Ceren'i çağırmaya gitmişti.

"Yalnız buna dağdan gelir bağdakini kovmak denir." deyip karşımdaki sandalyeye oturdu Arel.

"Sen o bağı çürüteli aylar oldu."

Arel'in bakışları beni buldu. İfadesiz yüzüme renk gelirken gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarındaki yoğunluktan ürperdiğimde kalbimin sesini duymasından korkmuştum.

"Kendimi kandırmışım. İnsan bir kere bağlandı mi tekrardan çiçek açabiliyormuş meğer."

Pars yanıma oturdu. Elini sandalyeme koyup tek kaşını kaldırdı. Gözlerimi kaçırırken Arel hala bana bakıyordu.

"Cidden kız abisi olmak kolay değilmiş. " diye mırıldandı.

Anlamıştım. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Ve ben aptal olmak istiyordum. Hiç bir şeyi anlamadan plânlarımla devam etmek istiyordum. Fakat öyle değildi. Arel dolaylı yoldan beni halâ sevdiğini söylüyordu. Her ne kadar Vera olan beni silse de vuslat olan beni de sevmişti. Her ikisi de bendim. Ve o bunu küçük bir çocuk gibi yeni anlıyordu. Kendini, hislerini ve aramızdaki bağı...

Ceren ve Gazel gülerek geldiler. Ceren masa başına otururken gazelde Arel'in yanına oturdu.

"Ellerine sağlık şefim!" Dedi Ceren musmutlu gülerek.

Gazel gülümseyerek Ceren'i onaylandığında üçü arasında muhabbet dönmeye başladı. Arel'e baktım. Dışarıya bakıyordu. Anılarımı hatırlamasaydım eğer hislerini anlamam uzun sürebilirdi. Arel dengesizdi. Soğuk bakıyordu ve soğuk konuşuyordu. Gazel'inde dediği gibi Arel'e dokunursan soğuğu hissedersin ancak onunla savaşırsan sıcağı hissedersin. Ben Vera olarak soğukluğunu kutuplara götürmüştüm. Vuslat olarak ise o sıcaklıkta yanıyordum. Ona kızmak bağırmak neden diye sormak geliyordu içimden ama susuyordum çünkü susmak hançeri en keskin bıçaktı. Anlamak istiyordum onu. Gazel'i ve geçmişimde olduğum kişiyi. Yani Vera'yı.

Arel ve ben bir satranç tahtasında şah ve mat yapan ayrı ayrı piyonlardık. İkimizde içten içe birbirimizi duyuyorduk ama bir o kadar da bir birimize sağırdık.
Gözlerimiz buluştu. Dalmışım... yutkundu. Yutkundum. Ateş yanaklarıma hücum ederken Arel gözlerini kaçırdı. İlk defa gözlerini bile isteye çekti. Ardından alışık olduğum soğuk bakışlarını yöneltti. Gözlerimi kapattım. Bunu hak edecek ne yapmıştım?

"Beğenmedin mi?" dedi Gazel önündeki tabağı işaret ederek.

Gözlerimi açtım. " Lavaboya gidip geleceğim." dedim dalgınlıkla.

Pars'ın gözleri önce beni ardından Arel'i süzdü. Ceren başıyla beni onaylayıp yeri gösterdi. Ve ardından gazelin bakışları da Arel'e döndü.

İkisi de her şeyi biliyordu ve yalnızca susuyorlardı. Susmak ve konuşamamak ikisi de insanı ayrı uç noktalara götürüyordu. Çünkü her iki kelimenin arasında ince bir fark vardı. Biri kendi tercihi öteki zorunda kalmışlıktı. Fakat her ikisi de ana rahminde aynı günaha sebep doğuruyordu. Bu gerçek henüz değişmeyecekti ve beni en çok kahreden de buydu.

Elimi yüzümü yıkayıp yanaklarıma hafifçe vurdum. Kendime gelmeliydim. Kalbim sıkışıyordu. Sakinleşmek için derin nefesler aldım. Zihnimdeki sorular ve kalbimdeki empati duygusuyla darmaduman olmuştum.

Masaya döndüğümde gülümsüyordum. Rol yapıyorlarsa ayak uyduracaktım. Bana nasıl gelirlerse aynı şekilde karşılık alacaklardı. İyiye iyi. Kötüye kötü. Başka yolu yoktu bu işin.

"İyi misin?" dedi Ceren endişeli sesiyle.

"İyiyim de ne bu kasvet?" Dedim ortamı neşelendirmek adına.

"Aynısını bende dedim ama tiplere bak." diye konuştu Arel. Alayla gülüyordu. Ani değişen ruh hali beklenmedikti. Gerçekten iyi rol yapıyordu. "harca başka bir şey katmadığına emin miyiz"

Pars ayağıyla Arel'i masanın altından dürtükledi.

"Görüyorsunuz anlatmaya gerek yok." Ceren'e bakıyordu. "Çok edepsiz. "

Gazel gülmeye başladı. Gözleri kısılmıştı. saçlarından geçirdi. "Birinizden emin olmasam birbirinize aşık falan olduğunuzu sanacağım." deyip gülüşünü bastırdı. Yüzü kızarmıştı yine.

Ceren ile beraber gülerken Arel, Gazel'e yanaştı. "Umarım emin olduğun kişi benimdir."

Gazel ile bakıştığımızda Arel'e döndü. "Allah'a şükür henüz Pars'tan gol yemedik."

Ceren öne atıldı. "Allah'a şükür?" diye merakla sorduğunda Gazel bakışlarını kaçırdı.

Pars suskunlukla yemeğini yiyordu. Arel, masanın altından Pars'ın bacağına vurduğunda "bu kıyağımı da unutma." deyip göz kırptı.

Gözlerim irice açıldı. Arel'le göz göze geldiğimizde sırıtmaya başladı. Gazel ya çok saftı ya da aptallığı yeğliyordu.

Pars dudaklarını içe katlayıp "yemeğini ye." diye düz bir sesle konuştu.

"Birbirinize bulaşmadan yapamıyorsunuz resmen." deyip noktayı koydu Ceren.

"En büyük aşklar nefretle başlar Cerenim. " dedi Gazel kolunu dürtüp.

"Eline sağlık, çok güzel olmuş" deyip Pars'a döndüm.

"Daha tatmadın bile." diye laf attı Arel.

"Pars yapmışsa güzel olmuştur." dedim kendimden emin bir sesle.

Arel göz devirdi. "O kadar emin olma."

"Neden?" deyip yemeye başladım. Gerçekten lezizdi!

"Daha iyilerini de gördük."

"Daha iyisini tadana dek en iyisi Pars benim için."

"Gördük dedim zaten. Gördüm değil." Arel ciddiydi.

Gazel'in lokması boğazında kalırken öksürmeye başladı. Ceren suyu uzatırken Pars peçeteyi veriyordu.

"Bundan neden benim haberim yok?" dediğimde oyununa ayak uydurdum.

Gazel öksürüğünü durdurmuştu. Üçü birden dikkatle Arel'e bakıyordu. Gazel'in gözleri parıldarken Pars duygusuzdu. Sert bir ifadesi vardı. Bunu beklemedikleri apaçıktı.

"Unuttun çünkü." dedi acımasızca. "Şimdi bir düşününce sözümü geri alıyorum." Kaşlarımı çattım. Yine sert davranıyordu. Acımasızca konuşuyordu. İşin kötü tarafı dalga geçer gibi bir hali vardı. "Pars en iyisi senmişsin kardeşim. Aksi taktirde unutmazdı."

Alayla güldüm. Bu kez iç içe girmeyecektim. "En azından ben kaza sonucu unuttum."

Elindeki çatalı bıraktı. "Ne demek istiyorsun?"

Ellerimi önüme bağladım. Masada ona yaklaşırken. "Demek istediğim bilerek geçmişimi çöpe atmadım. Sanki hiç yaşanmamış gibi davranmadım. Ben bile isteye kimseyi unutmadım. Senin aksine!"

Arel'in gözleri büyüdü. Kahve gözleri koyulaşırken gülümsedi. İçten bir gülümsemeydi bu. Ve bu beni şaşırttı. Hem de çok şaşırtı...

"Kimsenin kimseyi unuttuğu yok."

"Öyle mi?" deyip iddiamı korudum.

"Öyle." diye diretti.

"Kanıtla." dedim doğrudan gözlerine bakarken. Sırtımı sandalyeye yaslamıştım.

Gerçi bu zamana kadar yaptıkları kanıt niteliğinde ama açık oynayacaksak oynardım. Aramızdaki durum yüzleşmeye illaki bağlanacaktı. Ne kadar kısa o kadar iyi ve ne kadar kısa o kadar özdü.

"Kanıtlamam gereken bir şey yok."

"Kelime oyunu yapma."

"Yapmıyorum."

"Yapıyorsun."

"Yapsaydım hiç bir şey anlamazdın."

"Bu kadar emin olma. Kendini fazla zeki sanıyorsun Arel. Fakat benim karşımda kelimelerin hep devrik. Senin hatanda bu."

Gözleri büyüdü. Bakışları kısıldı. Masadakiler diken üstünde bizi seyrediyordu.

"Hatırladığını neden söylemedin?"

"Hatırladığımı söylemedim."

"Bana diyorsun fakat senin de bana karşı cümlelerin çok titiz yoksa kurallı mı demeliyim?" Masaya yaklaştı. Elleri birbirine kenetlenirken oldukça rahat bir yüz ifadesine sahipti. "Hatırladığını anlamamam için ayrı bir özen gösteriyormuş gibisin."

"Hatırlıyorum dediğimi hatırlamıyorum."

Alkışladı beni.

"Madem kartları açıyoruz açalım." deyip yumuşak tonda konuştu.

"Başlatan sendin." dedim uyarıcı sesle.

"Bunu isteyende sendin."

"Neden yalan söyledin." Dedim hayal kırıklığıyla.

"Ben sana yalan söylemem. "

Sözünü kestim. "Bana söylemezsin ama Vera'ya söylersin. Hatta belki de söyledin bile ve en çokta kendine yalan söylersin. Hâline baksana. Kendini kandırıyorsun. "

Dondu. Tam anlamıyla Arel'in gözlerindeki korkuyu iliklerime kadar hissettim. Saniyenin onda biri gibi geçen süre zarfında Vera ismi onu dağıtmaya yetmişti. Gözü seğirdi ve kavuşturduğu elleri yavaşça çözüldü.

"Sen.." dedi Gazel şaşkınlıkla. "Sen gerçekten hatırlıyorsun."

"Tıpkı bu zamana kadar yaptığın gibi araya girme." dedim sertçe.

"Vuslat..."

"Sana araya girme dedim." diye hiddetle bağırdım. Gazel dudaklarını birbirine şaşkınlıkla bastırdığında. "Bu zamana kadar nasıl sustuysan şimdide sus. Nasıl olsa Arel ne derse onu yapacaksın."

Ağzını açacak gibi oldu fakat bu kez Pars el işaretiyle durdurdu. Ceren'in elleri Gazel'in elini ovarken destek vermeye çalışıyordu. Fakat bu gülünç bir hareketti. Herkes her hareketinden kendi sorumluydu. Onlar en az Arel kadar suçluydu. Arel hiç bir şeyi söylememeyi tercih etmişti ve onlarda Arel'e uymaya. Bu tıpkı bir suça tanık olduktan sonra susmak gibiydi. Masum birinin ahını almak gibiydi.

"Vera..." diye acı dolu bir ses döküldü Arel'in dudaklarından. Onun sesi sert çehremi darmaduman etti. Gözlerini masaya dikmişti. "Sen hatırlamıyorsun. Bizi deniyorsun. Vera hatırlasaydı böyle davranmazdı."

"Vera benim Arel." dedim doğrudan.

Gözleri bıçak gibi kesti.

"Vera öldü Vuslat."

Güldüm. Bu sefer alayla değil içten.

"Vera benim Arel." dedim direterek. "Çocuk gibi diretiyorsun. Beni bu hale getiren sizsiniz. Adımı, geçmişimi anlatan sizdiniz. Geçmişte tanışıklıktan öte ilişkimiz olmadığını söyleyen de sizdiniz. Ve soruyorum sana sen kimsin. Sen gerçekten Arel misin?"

Gülmeye başladı. Başını sıvazlarken. Önündeki tabağı iteledi.

"Vera bensem sende Glen, Arel Özbey'sin." Sesim boğuk çıkmıştı. Her şey çok hızlı ilerliyordu. "Sizi hatırlamıyorum. Sadece birkaç anı... Ama buna rağmen gördüm ki geçmişi unutan ben değilmişim. Senmişsin, ikinizmişsiniz."

"Düzgün konuş! Benim Vera'yla geçirdiğim anıların yerini hiçbir şey tutamaz. Unutmam, unutamam onu ben. "

"Beni kullandın Arel. Sen beni kullanıp kendine yeni bir sayfa açtın. Ve buna Gazel'i de sürükledin. Hatta hiç tanımadığım Ceren'i, Pars'ı, Bulut takımını hepsini sürükledin. İşin kötü tarafı. Ben bu insanlarla güldüm, eğlendim, ağladım."

"Bilmiyorsun. Hem de hiç bir şey."

"Ben intihar ettim Arel. Bunun ötesi var mı. Beni sen değil Geçmişimde olmayan yeni hayatımda tanıdığım kişi kurtardı."

Arel'in etrafta dolanan gözleri anında bana döndü. Gözlerinde iç içe geçmiş duygular ezip geçmişti adeta kalbimi. Dudakları, elleri titriyordu. Sinirle elindeki bardağı sıkıyordu. Anında Pars'a döndü. Göz pınarları kızarmıştı. Sinirden.

"Bana bunu neden söylemedin?"

"Kendin söyledin. Ben onun hakkında hiçbir şeyi bilmek istemiyorum diye."

"Pars!" diye hiddetle bağırdı Arel. Elindeki bardak patladı. Anında sıçradığımda "ölebilirdi. O ölebilirdi."

"Ölmedi ama." diye omuz silkti Pars.

"Bir şeylerden haberdar olmayan tek ben değilmişim." deyip masada dolandırdım gözlerimi. ''Zaten ölmüş birini öldüremezsin. Neyin öfkesini saçıyorsun Pars'a?''

Kahkaha atmaya başladı Arel. Sol elinden kanlar akıyordu. "Sen... Hatırlıyorsun ve bana hiçbir şey demedin." dedi. ''Neden?''

''Şunu açıklığa kavuşturalım..." diye araya girdim. "olayı büyütmeye gerek yok. Siz benim adıma yeni bir sayfa açtınız ve bende buna uymak zorunda kaldım."

Arel ayağa kalktı. Elinden kanlar akmaya devam ediyordu. Ceren ilk yardım kutusunu getirmişti. Arel elinin tersiyle iteledi onu. Başımı umarsızca iki yana sallayıp Ceren'in elinden kutuyu aldım.

Ellerinden tuttum. "dokunma bana." hızla geri çekti.

"Çocukluk yapma." Sol elini avuçlarımın arasına aldım. "hatırladığımı söyleseydim ne değişecekti?"

"Ben değişecektim." diye mırıldandı.

Kıkırdadım. "Zaten değiştin."

"Değiştiren sensin."

Gülmeyi kestim. Bandajı eline sararken gözlerimi gözlerine diktim. "Glen," göz pınarlarındaki kızarıklık arttı. Ellerinin titrekliğiyle şaşırdım. Arel Özbey sandığımdan çok daha fazla değer veriyordu bana. Ondandı bu çaresizliği. "Değişmeyen tek şey değişimdir. Sen bir seçim yaptın. Bu zamana kadar nasıl oynadıysan öyle devam et. Çünkü senin de dediğin gibi Vera öldü. Glen ise Arel olmayı tercih etti. "

"Ne zamandan beri hatırlıyorsun."

"Seninleyken her şey berraklaşıyor Arel. Zamanın önemi kalmıyor." Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. "ama anılar zihnime dolduğunda yin yang gibi karanlıklar beliriyor."

Bandajı sardım. Malzemeleri kutuya bırakıp Ceren'e geri verdim. Kömür karası gözlerinde şaşkınlık ve endişe iç içe girmişti. Tekrardan Arel'e döndüğümde dudakları düz bir çizgi haline bürünmüştü.

"Benden özür mü bekliyorsun?"

"Sorduğuna göre dilemek gibi bir niyetin yok."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Başını onaylayarak sallarken "yine olsa aynı seçimi yapardım." dedi

"Yapma diyen yok."

"Sen... neden kızmıyorsun?" Diye usulca sordu Gazel.

"Ne değişecek?" diye bıkkınlıkla yerime oturdum.

Arel hala ayaktaydı. Gözleri ise ellerinde.

"Kural 9." deyip Pars'a baktım. "İnsanlardan ümidini kes. Kimseye güvenme. Kendine bile."

Pars alkışlamaya başladı. Öne doğru bedenini kıvırdı. Boğazındaki hırıltıyı yok edip "ressamın sergisindeki baş şaheser tablo işte karşında. Tablo vuslat ve ressam sensin kardeşim."

"Pars," dedi Arel uyaran sesiyle. "İleri gidiyorsun."

Pars gülerek yemek yemeye devam etti. "Yolun başındayken sana vazgeç demiştim. "

"Sırf dediğin için onunla böyle konuşamazsın." dediğimde Pars lokmasını yutup bana doğru döndü. Meraklı gözleri alaylı yüzümle karşı karşıya geldiğinde elindeki bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. "Yolun en basında her şeyin farkındayken onu engelleyebilirdin ama yapmadın."

Pars tek kaşını kaldırıp sırıttı. "Arel'i durdurabilirmişim gibi konuştun." Ağzını peçeteyle silerken "onu kimse durduramaz. Sen bile."

Sesli güldüm. Delice bir kahkahaydı belki de... "insanların acı çekmesinden zevk mi alıyorsun?" Gülüşüm iç çekişlere dönerken "Sen gerçekten onu durdurmak isteseydin durdururdun. Bunu biliyorum ve sende bilmezlikten geliyorsun."

Ceren'in şaşkınlıkla dökülen nidaları araya girerken Pars ağzını açacak gibi oldu ama tıpkı onun Gazel'e yaptığı gibi elimle durdurdum. "Ya da şöyle mi demeliyim... zehrini akıttığın ilk insan Arel'di ve sen onun tükenmesini istedin."

Pars büyük bir alkış tufanına tuttu beni. Gözlerimi devirdim. Rahat davranmaya çalışıyordu ki üzerindeki etkim azalsın. Fakat bu sefer avlanan kendisiydi.

"Ben Arel'e neden bunu yapayım?"

"Orası sizin bileceğiniz bir iş." deyip durağan tonda konuştum. ''ne de olsa ikili oynayan sizsiniz.''

-

Bölüm sonu... kemerleri çıkartabilirsiniz demek isterdim fakat bir süre daha böyle seyahat etmemiz gerek:) en azından finale kadar... idare edin yahu!

Bu bölümde yüzleşmenin başlangıcını yaptık sanki;) güzel bir çatırdama oldu sanki...

Sizce?

Bölüm hakkındaki görüşler?

Soruları buraya alayım? ^^

Final çok yakındır dostlarım;(

Hoşça kalın ♥️

]]>
Fri, 25 Nov 2022 15:00:50 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus 28.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-28bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-28bolum İyi okumalar♡

Finale son 2!

-

"Bazı anlar hatırlandıkça değerlenir."


Salonda hep beraber oturuyorduk. Gözlerim ilk olarak Gazel ile kesişti. Kaçamak bakışlarla Pars'a bakıyordu. Pars'a döndüğümde Gazel'in kulağına eğildi.

"Toplum içinde kulaktan kulağa konuşmak mı? Ne kadar ayıp!" Dediğinde yastığı yüzlerine atmıştı Ceren.

Gülerek tekli koltukta rahat bir pozisyona geçtim. Arel defterine bir şeyler karalıyor yine bizimle muhatabı kesmişti.

"Toplum içinde bireysel aktivite yapmak mı? Çok ayıp!" Deyip yastığı Arel'e attı Pars.

Arel öfkeyle başını kaldırıp bıçak kadar keskin gözlerle Pars'a baktı.

"O attı." Deyip Gazeli gösterdiğinde Arel elindeki yastığı yanına bıraktı. Şimdi tam tersi yumuşamıştı.

Ceren ile birlikte gülerken Gazel, Pars'ı dürtükledi.

"Canıma susamadım ben." Diye mırıldanarak söylemişti fakat ortam öyle sessizdi ki duymamak imkansızdı.

"Eminim o atmıştır." Deyip ayaklandı Arel.

Ceren, Arel'in elinden tutup koltuğa geri oturttu. "Nereye gidiyorsun?"

"Şu ikisinden uzak bir yere." Deyip bayık bakışlar atmıştı.

Gazel ve Pars aynı anda göz devirdiler. Onların bu hâlini gören bir tek bendim ve bu ifadelerine paha biçilemezdi!

Gazel dudaklarını büküp "yazıklar olsun emeklerime..." dediğinde Pars, Gazel'in sırtını sıvazlıyordu.

"Rahat vermeyecek misiniz?" durağan tonda konuştu Arel. "Ayrıca rol yapmayı bırak yemiyorum." Deyip elindeki defterle Gazel'in dudaklarını işaret etti.

Gazel anında toparlanıp gözlerini kısarak Arel'e baktı. Pars hafifçe gülümseyip "ben yerdim ama." dediğinde gözlerim irice açıldı. Bu büyük bir itiraftı!

Arel bıyık altından gülüp başını iki yana salladı. Sanırım Pars'ın hislerinin o da farkındaydı.

"Yukarıda ne yapacaksın?" Diye sordu Ceren merakla.

Arel'in kaşları havalandığında "resim yapacağım anneciğim. Bitti mi sorgu sual?" Deyip tekrardan havalandı.

Ceren tekrardan Arel'i çektiğinde dengesini kaybedip koltuğa geri düştü. "Bütün gece çiziyorsun. Biraz ara vermek senin de hakkın." Uyarıcı sesle devam etti. "Bir yere kaybolma geliyorum."

Arel gözlerini devirip iç çektiğinde sesli bir şekilde gülmeye başladım. O sırada Ceren üst kata çıkmıştı.

"Ne gülüyorsun?" Başını hızla iki yana salladı Arel. "Komik mi?"

Başımla onayladım. "Evet komik, tipine baksana azar yemiş çocuk gibisin."

"Öyle değilim." Deyip omuz silkti.

"Öylesin." Bende omuz silktim.

"Değilim!" Dediğinde sesi baskın çıkmıştı.

Tekrardan gülmeye başladım. O esnada Gazel ve Pars'ın gözleri Arel ve benim aramda mekik dokuyordu.

"Yalan söylemek huyun galiba?" Deyip gülüşümü durdurdum.

"Seninde gerçekleri kabulleneme gibi bir huyun var galiba?"

Sanırım ortalığı kızıştırmak sorun olmazdı. Elimi çeneme yaslayıp "hm, örnek versene." Dediğimde işaret parmağımı kaldırıp ekledim. "Bana sadece bir örnek ver çocuk olmadığını kabul edeyim."

Gazel'in ortalığı kızıştırmak adına döktüğü nidalara karşın Pars ciddiyetle Arel'e bakıyordu. Arel beni şaşırtmayarak sessiz kalmayı tercih etti. Tıpkı daha önce yaptığı gibi.

"Susuyorsun..." mırıldandım. İç çekerken "bana söyleyebileceğin tek bir gerçeklik yokken bu kadar ısrarcı olman niye?"

Sessiz kalmaya devam ettiğinde tekrardan gülmeye başladım. Benim niyetim ciddi bir tartışma değildi. Sadece artık aptal olmadığımı anlamasını boş bir levhadan ibaret olmadığımı bilsin istiyordum.

"Ressam olan sensin Arel. Has gerçekler tuvale renk katmaz. Çünkü tuval zaten beyaz ve gerçekler saftır. Ama yalanlar... onlar tuvale renk verir." Gülümsedim. "Yani anlayacağın çarptırılmış gerçekler senin işin. Gerçeklerin beyaz rengine akıttığın birkaç damla yalan..." Deyip gözlerimi dışarıya cevirdim. "Tüm mesele bu ve bu senin ustalık eserin."

Arel'in odasında kocaman bir kitaplık vardı. Eski kalın ve çoğu yabancı kitaplardı. Çalışma masasının üzerindeki kara kalem çalışmaları dağınık bir görüntü izlenimi veriyordu. Kitaplığın arkasındaki resim odasıysa simsiyahtı. Bembeyaz duvarları siyah boyalarla resmetmişti. O ressamın sergisinde ziyaretçi değildi. Ressamın kendisi Arel'di. Unutulmuş tabloysa bendim. Bu bizim geçmişe dair ilk konuşmamızdı ve söylediği her bir kelime tuvalime renk katıyordu.

Merdivenlerden neşeyle inen Ceren, "yine kavga mı ettiniz?" Gazel ve Pars aynı anda ben ve Arel'i gösterdiler. "yine mi siz?" Dedi bıkkınlıkla.

Omuz silktim. Keza Arel de.

"Çocuk gibisiniz. Birbirinizle derdiniz ne cidden anlamıyorum."

"İnsan en çok sevdiğiyle uğraşır diye boşuna dememişler." Deyip sırıtarak Arel'e baktı Pars.

Gözlerimi kaçırıp derin bir nefes verdim. Arel ise tam tersi dik dik bakıyordu. Başımı kaldırıp sert çehresine baktığımda bu kez o gözlerini kaçırdı. Biz böyleydik. O ve ben... kaçan kovalanır mantığıyla hareket ediyorduk. Bir adım ileri atsam yanımda olurdu fakat elimi tutmazdı. Bir adım önümde olsa yanında olurdum fakat saramazdım onu. Ancak ne o benden gidebilirdi ne de ben. Çünkü biz aynı limana zincir atmış yosun tutmuş geminin son tümeniydik.

"Kusura bakmayın daha fazla dayanamayacağım..." Gazel gür bir kahkahayı patlattığında Pars'ın kolunu dirseğiyle iteledi. "Gülsene sende!" eliyle bizi gösterdi. "Şu sıfatlara bak!"

Pars gülümseyerek başını koltuğa yasladı. Mavi gözleri parıl parıl parıldıyorken Gazel'i izliyordu. Onların bu hali bakkaldan eve şekerle dönmüş bir çocuk kadar şendi.

Ceren başını iki yana sallayıp "Hadi bir oyun oynayalım." Dedi.

Sinsice sırıtıp Arel'e döndüm. "Biz çocuk gibi oyun oynayacağız fakat Arel oynayamaz ki..." dedim. "Sonuçta büyükler çocukların oyununa dahil olmamalı."

Arel boş bakışlarını kahvelerime çevirdiğinde tek kaşını kaldırdı. "Derdin ne senin? Zevk mi alıyorsun bana laf atarak."

"Evet alıyorum." İtirafım gazelin gülüşünü bile durdurmuştu. "Sanırım tek eğlencem bu."

Açık sözlü oluşum her birini şaşkına çevirmişti. Arel hariç. Çarpık gülümsemeyle dudaklarını birbirine bastırdı. Basını hafifçe sallarken kim bilir aklından neler geçiyordu.

"Çok seviyor seni ondan bu laf atmalar." Deyip araya girdi Pars. Fakat halâ ara ara gözleri Gazel'e kayıyordu.

"Ne Bu ilkokul aşkı mı?" Deyip elini çenesine yasladı Gazel. "Saçını da çeksin tam olur."

"Yakın gelecekte bu potansiyeli görüyorum." Diyerek Gazel'e katıldı Pars.

"Kendinize mi baksanız önce?" Deyip alayla güldü Ceren.

Sırıtarak ikisinin afallamış yüzüne baktım.

"Kelebeklerin bundan zevk aldığını bilmiyordum." Arel gülerek dudaklarını kıvırdı. "Ve ayrıca siz fazla olmaya başladınız."

"Yılanın başı küçükken ezilmelidir kardeşim. " dedi durağan sesle Pars.

"En azından senin gibi başkalarını aptal yerine koymaktan zevk almıyorum ya..." Deyip Ceren'e döndüm. " Ne oynuyoruz?"

Arel eliyle Ceren'in cevap vermesini engelledi.
"Ortak noktamız varmış demek ki..."

Alayla güldüm. "Seninle benim ortak noktamız... Sanırım buna iyi rol yapmak diye cevap verirdim."

"İyi rol yaptığını kim söyledi?" Pars'ı işaret etti. "O mu?"

"O," derin bir nefes verdim. "ya da değil ne fark eder?"

Dişlerini dudaklarına bastırıp gülümsedi. Anlam vermediğim bir şekilde içten gülümsemişti. Afalladığımda bu onu daha çok gülümsetti.

"Madem zevk alıyorsun o zaman durma devam et. Nasıl olsa bende durmayacağım." Öne doğru eğilip kollarını dizine yasladı. Parmaklarını birbine kenetlerken Ceren'e döndü. "Ee... Ne oynuyoruz? Sanırım bir anlığına çocuk olmak bizden bir şey kaybettirmez."

Pars mavi gözlerini Arel'e dikmiş sorgular gibi bakıyordu keza Gazel'in yeşil hareleri de ona ayak uydurmuştu. Üçümüzde ciddi anlamda afallamıştık. Arel alttan almış konuyu kapatmıştı. Fakat gelecekte bu konunun önüme serileceğinden istemsizce emindim.

"101 tabiki" deyip masanın üzerindeki okey takımını işaret etti.

"Ben oynamayı bilmiyorum. " dediğimde Arel ile göz göze geldim.

"Beraber oynayalım." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Ayağa kalktığında yanıma gelip elimden tuttu. Bu daha çok şok olma sebebimdi. "Oyun dört kişilik her halükarda iki kişinin beraber oynaması gerek."

Sandalyemi çekip oturmamı bekledi. Oturduktan sonra kendisi de yanıma oturup istekaları çıkardı. O sırada herkes yerine geçmişti. Ceren ve Pars karşı karşıya otururken Gazel de bizim karşımıza geçmişti.

Pars beni işaret ederken "tüh... kaçırdım güzelim kızı!" Diye hayıflandı.

Arel'in taşları dizen elleri durduğunda ağır hareketle başını sağında oturan Pars'a çevirdi.

"Ne diyosun olum sen?"

Pars kolunu sandalyeye yaslayıp beni işaret etti. "Görüyorsun değil mi? Olum falan Ne kadar ayıp..."

Arel, Pars'ı ayağıyla itelediğinde Gazel ve Ceren sanki hiçbir şey olmamış gibi taşları dizmeye devam ediyorlardı. Sanırım onların bu hâline bağışıklık kazanmışlardı.

"Cidden bu mu? Bir kere sıfatında hayır yok." Elindeki taşları öne doğru attı. "Bu bir dost tavsiyesi bir daha düşün."

"Sende var mı?"

"Evet var." Deyip yüzünü bir sağa bir sola çevirdi Pars.

Gayet ciddi olması hiç beklenmedikti. Arel bana doğru döndü. "Az önceki hazır cevaplılığını kimden aldığın belli oldu." Deyip tekrardan Pars'a döndü.

Gülümseyip Ceren'in önümüze bıraktığı taşları istekaya dizmeye başladım.

"Bak buradan da yakışıklıyım buradan da." Pars her an şaşırtmaya devam ediyordu. "Sor Gazel'e yakışıklı mıyım değil miyim diye o sana cevabı verir"

Arel gözlerini Gazele çevirdi. Gazel başını istekasından kaldırıp Arel ile göz göze geldi. Başını aşağı yukarı sallayıp "Öylesin öyle." Deyip taşlarını dizmeye devam etti.

"Bak, aldın mı cevabını?"

Arel gülmeye başladı. Alnını ovarken elini sandalyeme atıp dizdiğim karmakarışık taşları düzenlemeye başladı.

"İflah olmazsın sen." Deyip konuyu kapattı Arel.

Cidden sonuna kadar haklıydı. Pars iflah olmazdı... Hem de hiç olmazdı...

Kulağıma eğilip "O Yüzden açılmıyor kıza." Dedi.

Gülerek onayladığımda Pars kaçamak bakışlarla bize bakıyordu.

"Aynı renk sayıları bir yere dizeceksin farklı renkte olan ama sayı değeri aynı olanları bir dizeceksin."

Başımla onayladığımda dizmem için bıraktığı taşları dizdim. "Bu kadar mı?"

"Dizdiğin taşların ortasındaki sayıları topladığında otuz dördü geçiyorsa elini açabilirsin demek oluyor."

"Taşları o zaman mı işleyeceğim?"

Başıyla onaylarken sıra bize gelmişti. Taşı çektiğinde yerine onikilerin yanına bıraktı. "Sanırım acemi şansımız var" güldüğünde gülümsedim.

Az önce tartışan biz değilmişiz gibi rahatlık hissiyle oyun oynuyorduk.

"Şişt... hile yok!" Deyip Pars'ın eline vurdu Gazel.

Gülerek "başladık yine." dedi Ceren.

Pars kaşlarını çatıp "yapmadım daha bir şey?"

Gazel istekasını saklayıp sağ kaşını kaldırdı. "Daha derken?"

"Oyun hilesiz dönmez." Bana göz kırptı. "Zevki çıkmaz sonra. Değil mi Arel?"

Arel başını istekadan kaldırıp "aynen aynen." Deyip geri başını eğdi.

"Ruhu çekilmiş lan bunun!' Deyip taş attı Gazel'e.

Gazel taş çekerken gözlerini Pars'tan ayırmıyordu.

"Benim ortağım yapmaz hile falan." Diye savunmaya geçti Ceren. Fakat Gazel karşısında bu çaba beyhudeydi.

"Bu okey mi oluyor?" Diye fısıldadım Arel'in kulağına. Hafifçe güldü. Başıyla onaylarken neye bu kadar güldüğünü anlayamamıştım.

Sıra bize gelirken Gazel ve Pars atışmaya devam ediyordu. Ceren de ortağını savunmaya... biz olaya el atmıyorduk çünkü Gazel her ikisine de yetiyordu. Taşı çekip Arel'in yaptığı perlerden birine yerleştirdim.

"Doğru yaptım mı?" Arel'i kolumla dürttüm. "Birde sen hesapla açıyor mu? Bence acar."

Arel cevap vermeyince başımı kaldırdım. Dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için zor duruyordu.
"Yanlış yaptım dimi ondan gülüyorsun." Dediğimde Bana doğru yanaşıp boğazını temizledi.

Gülmemek için dudaklarını iki yana hareket ettirirken gözlerine renk gelmişti. "O zaman buraya yerleştiriyorum taşı." Dediği gibi yapıp sayıları hesapladığımda 32 de kalıyordu. İlk yaptığım haline getirdiğimde Arel elimdeki taşı havada tutup gülmeye başladı. Alnını alnıma yaslarken "alta koy onu."

Minik dokunuşlarıyla bile hızlanan kalbimi dizginlemeye çalışırken dediği gibi yaptım. Arel okeyi elime verdi. "Ortaya at bunu. "

Dediği gibi yaptığımda o da eş zamanla istekayı çevirdi. Elden bitmiştik. Ceren hariç kimse elini açmamıştı.

"Oha!" Diye nidalandı Ceren.

Gazel gülerek Arel'le beşlik atıp Pars'a doğru kısa sarı saçlarını savurdu. Pars yüzünü buruşturup istekasını devirdiğinde "alırım rövanşını." deyip taşları karıştırdı.

Arel sırıtarak "İcraat görelim aslan parçası!" Deyip kolunu sandalyeme yasladı.

Pars gözünü kısıp "keyfin yerinde bakıyorum." Dediğinde gözleri beni buldu.

Arel benden önce davranıp "tabii yerinde olacak." Dediğinde kaşlarım havalandı. "Sonuçta benim yanımda." Başını eğip göz kırptığında şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.

Derin bir nefes verip taşları dizmeye devam ettim. Ellerim hafiften titriyordu. İstemsizce...

"Beyefendi oyun esnasında kıza yürüyorsunuz ama gözümüzden kaçmıyor değil." Deyip zarı attı ceren.

Masanın altından ayağımla dürttüğümde gülerek 2. Defa zarı attı.

"Bu beyefendi(!) Yürümüyor, koşuyor ama yine de sen bilirsin Ceren Hanım." Dedi Pars.

Ceren kıkırdayıp üst üste koyduğu taşları istekamızın önüne bıraktı.

"Bu beyefendinin ikinize de diyecek çok şeyi var ama susması gerekiyor." Arel'in tok sesiyle gerilmiştim adeta.

"Kimsenin kimseyi zorladığı yok konuşmayan sensin Arel." Deyip iç çekti Gazel.

Pars alayla dudaklarını kıvırıp Arel'in düşen yüzünü dikkatle inceledi. O sırada taşları dizmeye devam ediyordum. Arel dizdiğim taşların yerlerini birkaç kere değiştirip düzenli hale getirdi.

"Ben pek öyle düşünmüyorum." Dediğimde Arel'in elindeki taş yere düştü. "Size nazaran o benimle daha çok konuşuyor."

Pars histerik güldü. "Kavga edip birbirinize laf sokarak mı konuşuluyor?"

"İnsanlar yalnızca sözcüklerle konuşmazlar Pars. Gözlerle de konuşur." deyip Gazele döndüm. "Öyle değil mi Gazel?" Bu onun bildiği en iyi şeydi fakat farkında değildi.

Gazel oyuna dalmıştı. İrkilerek yeşil gözlerini anında bana çevirdi. "Bilmem olabilir de olmayabilir de... henüz öyle birine rastlamadım."

"Nasıl kişilere rastladın?" Dedi Ceren aniden.

Gazel burukça tebessüm etti. "Fanusun içindeki köpek balıklarına yem olduğumu söylesem daha doğru olur."

Pars'ın parmak boğumları beyazlaşırken Gazel bir o kadar hissizdi. Ondan istediğim cevap Pars ile aralarındaki bağdan dolayıydı fakat o geçmişe gitmişti. Kendi tozlu sayfalarını okumuştu bize.

Ellerini istekanın 2 yanına koydu. "Şimdi hepinize söylüyorum eğer dertleşmek istiyorsanız oyunu bırakın. Modumu düşürüyorsunuz! Devam edeceksek de birbirinize laf atmayı kesin." Son sözlerini Pars'a bakıp söylemişti.

"Tek laf atan ben değilim bakma öyle." Diyerek ortadan taş çekti Pars.

"Sen Arel'e bulaşmazsan o sana karışmıyor bile." Pars'ın gözleri irice olurken konuşmaya yeltendiğinde Gazel elini havaya kaldırıp susturdu onu."Her neyse... devam ediyor muyuz?" Bu kez Arel'e bakmıştı.

Başımı kaldırıp Arel'e baktığımda kahveleri Gazel'e bakarken oldukça donuktu. Gazel'in yeşil hareketi ise bir o kadar durgun hissizdi.

"Oyuna devam edelim." Deyip elimizdeki sayı değerini saymaya başladı. 28 de kalmıştık.

"İyi." Derin bir nefes verdi Gazel. "Devam edelim o zaman."

-

Bölüm sonu...

Bölüm hakkındaki düşünceler?

Hoşça kalın♡

]]>
Fri, 25 Nov 2022 14:59:36 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus 27.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-27bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-27bolum Fri, 15 Jul 2022 15:49:02 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 26.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-26bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-26bolum Fri, 15 Jul 2022 15:48:06 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 7.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-7bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-7bolum Thu, 30 Jun 2022 19:50:00 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 6.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-6bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-6bolum Thu, 30 Jun 2022 19:30:27 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 5.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-5bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-5bolum Thu, 30 Jun 2022 18:30:24 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 4.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-4bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-4bolum Mon, 27 Jun 2022 11:40:53 +0300 Edanuryd 3.Bölüm HP https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-3bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-3bolum Mon, 27 Jun 2022 11:28:24 +0300 Edanuryd 2.Bölüm HP https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-2bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-2bolum Mon, 27 Jun 2022 11:15:41 +0300 Edanuryd 1.Bölüm HP https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-842 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-842 Mon, 27 Jun 2022 11:13:40 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 25.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-25bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-25bolum Thu, 17 Mar 2022 15:47:09 +0300 Edanuryd Hokus Pokus Tanıtım https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim

"Ben bir savaşçıyım, krallara boyun eğmeyen, eğdirten.

Ben bir savaşçıyım, krala gücünü veren.

Ben bir savaşçıyım, oyunun seyrini değiştiren.

Ve ben bir ressamım, olacakları resmeden."

-Hokus Pokus

]]>
Wed, 16 Mar 2022 07:53:13 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus Tanıtım https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-909 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-909 Tue, 15 Mar 2022 22:28:29 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 24.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-24bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-24bolum Tue, 15 Mar 2022 15:46:11 +0300 Edanuryd Alıntı https://edebiyatblog.com/alintilar https://edebiyatblog.com/alintilar Mon, 14 Mar 2022 22:39:21 +0300 Edanuryd Paulo Coelho https://edebiyatblog.com/paulo-coelho https://edebiyatblog.com/paulo-coelho

''Yolunu bulduğun zaman korkmamalısın. Hata yapacak kadar cesur olmalısın. Hayal kırıklığı, yenilgi ve umutsuzluk Tanrı'nın bize yol gösterme araçlarıdır.'' 

-Paulo Coelho

]]>
Mon, 14 Mar 2022 22:26:34 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus Tanıtım https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim-912 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim-912 Ben bir savaşçıyım, krallara boyun eğmeyen, eğdirten.

Ben bir savaşçıyım, krala gücünü veren.

Ben bir savaşçıyım, oyunun seyrini değiştiren.

Ve ben bir ressamım, olacakları resmeden.

]]>
Mon, 14 Mar 2022 22:06:03 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus Tanıtım https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim-911 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-tanitim-911 .

]]>
Mon, 14 Mar 2022 22:04:09 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus Tanıtım https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-910 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-910 Mon, 14 Mar 2022 22:02:41 +0300 Edanuryd Montaigne https://edebiyatblog.com/montaigne https://edebiyatblog.com/montaigne Mon, 14 Mar 2022 12:07:41 +0300 Edanuryd Hokus Pokus https://edebiyatblog.com/hokus-pokus https://edebiyatblog.com/hokus-pokus Mon, 14 Mar 2022 00:02:03 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 23.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-23bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-23bolum Sun, 13 Mar 2022 15:05:09 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 22.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-22bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-22bolum Sun, 13 Mar 2022 15:04:16 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 21.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-21bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-21bolum Sun, 13 Mar 2022 15:00:31 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 20.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-20bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-20bolum Sat, 12 Mar 2022 16:42:48 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 19.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-19bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-19bolum İyi Okumalar:)

Hafızam yok...

Kime güveneceğim bilmiyorum... Ve ben çok yalnızım. Hem de çok!

Etrafımda insanlar var ancak ben onların etraflarında değilim. Onları görüyorum, duyuyorum fakat ne tepki vereceğimi bilmiyorum. Her şey bir yanılsama gibi. Aynaya bakınca kendimizi görürdük fakat ben, kendimi onlara bakarken görüyordum çünkü ben kendime yabancıyken onlar bana en yakın olan kişilerdi. Onlar yanılsamama ev sahipliği yapan aynaydılar.

Ne tuhaf değil mi? İnsan kendisine yabancılaşıyordu fakat tanımadığı insanlar ona, kendinden daha yakın oluyordu.

Fakat tüm bunlara rağmen ben Vuslat Sözen yakında 1. izlerini bulacak ve oyunu tersine döndürerek 2. yaşamını yazmaya başlayacağım.

                                     -Birinci Yaşam
-

Okuduğum satırlar yüzümde buruk bir tebessüm oluştururken aylar süren çalışmam gözümün önüne ilişti. 6 ay geçmişti ve ben bu 6 ayın sonunda kendimi tanımaya çalışırken birbirinden güzel insanları da tanımıştım. Aynada gördüğüm yansımam bana gerçekte kim olduğumu giderek vurguladığında artık dünyanın sadece kendimden ibaret olmadığını fark etmiştim. Dünya benim etrafımda dönmüyordu. Hapsolduğum çember benimle birlikte daralmıyordu çünkü ben yalnız değildim. Kendime yalnız kalabilirdim ancak milyonlarca insanla yalnız kalamazdım. Çünkü dünya da bir sürü insan vardı ve benim çemberime dahil olan birçok kişi vardı. Tamda bu yüzden herkesin kendi hayatı olduğunu kavradım. Evet, dünya benim etrafımda dönmüyordu ancak ben dünyanın etrafında dönüyordum. Tıpkı herkes gibi! Yaşamımda yer edinen iyi, kötü insanlarsa bir şekilde çemberime dahil olmuşlardı ve ben kimini çemberden çıkarmaya kimini çemberimde tutmaya çalışıyordum fakat en çokta kendimi tutuyordum. Ancak tek bir korkum vardı ki, o da bir kuşu avuçlarının içinde sıkıca tuttuğunda nefessiz kalmasıyken gevşek bırakıldığında ötmeye başlamasıydı. Bende kendimi sıkıca tutuyordum ve bir gün nefessiz kalacağımdan korkuyordum. Anılarım bana nefes aldırıyordu ama, her nefes alışım beni korkuma giderek yaklaştırıyordu.

Derin bir nefes aldım ve çemberime dahil olan Bulut Takımını düşledim. Böylelikle konuyu kendimden çekmiş oldum. Elika, Safir, Vina ve Pars... onlar gerçekten de birbirinden eşsiz insanlardı ve yaptıkları işler, insanları büyüleyecek nitelikteydi. Elika, yaptıkları ve yapacakları işleri anlattığında oldukça şaşırmıştım. Onlardan böyle bir şeyi gerçekten de beklemiyordum. Her ne kadar Pars'ın garip bir havası olduğunun bilincinde olsam da anlatılanlardan sonra onun bile bu kadarını yapabileceğini beklememiştim. Fark etmiştim ki Bulut Takımının her biri geçmişin yaralı çocukları ve geleceğin günah kesen bekçileriydi.

Dünyanın kanunları değişemezdi belki ama kendimizi değiştirmek bizim elimizdeydi. Bir garibanın elinden tutmakta, onlara sırt çevirmekte bizim elimizdeydi. Bir çocuğun sınıf farklılıkları gözetmeksizin bir başka çocuğa yakınlık kurduğu dünyada, büyüklerin acımasızlığından dolayı hesabın onlara kalması yetmiyormuş gibi üstünede maddi/manevi acı çekmelerine göz yummak dünyanın en zalim şeylerinden yalnızca bir tanesiydi. Zengin, bencil, kibirli, pis işler yapıp hakkı olmayan paraları elinin kiri gibi harcayıp uyuşturucu gibi daha nice mallar ile masum insanları zehirleyerek elde ettikleri paraları rahatlıkla kumara ve daha birçok gereksiz harcama yapan insanlar Bulut Takımının hedefiydi.

Dünya onlara göre adaletsiz, kanunun olmadığı bir yerdi ve herkes birer hırsızdı. İnsanlar haddinden fazla paraya ev sahipliği yaparak asıl ihtiyacı olanları görmezden gelirlerdi. Gereksiz yere harcamalar yaparlardı ve dünyanın düzenini giderek bozarlardı. Fakir, zengin kavramları da böylelikle ortaya çıkardı. Halbuki insanlar aşırı lükse kaçmak yerine gözlerinin önündeki insanlara, hayvanlara yardım etseler bu kavramlar ortadan kalkacaktı. Kavramları insanlar oluşturdu ve yine aynı insanlar kavramlardan yakındı. Ardından kimi insanlar, Bulut Takımı gibi kavramlara düşman olup savaş açtılar. Elbette ki dünya sadece onların yaptıklarıyla değişmezdi ancak birilerinin ipin ucunu tutması gerekiyordu çünkü, ipin ucu kaçarsa bulunması belki de imkansıza yakın olurdu.

Onlar ipin ucunu tam 3 yıldır sıkıca tutuyorlardı. Hem insanlara hem de hayvanlara yaptıkları iyilikler paha biçilemeyecek boyuttaydı fakat tüm bunların ötesinde onlar cümlenin gizli öznesi olmayı seçiyorlardı. Cümlede olduğunu biliyordunuz ancak göremiyordunuz. Çünkü yapılan iyilikleri başkalarına göstererek yapmıyorlardı ve çoğu zaman işin arkasında Bulut Takımının olduğunu kimse bilmiyordu. Ancak yine de o insanlar Bulut Takımına içten içe minnet ediyordu. Ben, sizlere anlatırken İyilik diyorum ama onlar buna iyilik demiyorlar. Onların dediği tek bir şey var o da ''Biz, sadece parayı gerçek sahiplerine ulaştırıyoruz. Bir nevi postacılık yapıyoruz.'' demeleriydi. İnce düşüyorlardı ve sık dokuyorlardı. İpin ucunu bırakmamaya yeminliydiler. Bense yeminlerinin bozulmamasına içten içe dua ediyordum.

Onların planı oldukça basitti. Elika ve Safir grubun beyni, Vina grubun gücüydü. Pars ise planı yapan-yöneten kişiydi. Daha doğrusu Bulut Takımını yoktan var eden kişinin kendisiydi.

Elika ve Safir'in ulaşamayacağı hesap, yazamayacakları kod oldukça nadir olmanın dışında tüm bu kirli işleri yapan insanları anında dımdızlak bırakıyorlardı ve işin ayrı bir zevki de buradaydı. Açıkçası bu zevki bende tatmıştım! Elika ve Safir takibe aldıkları Yeşim diye bir kadının tüm hesaplarına erişmişler ve kadının tüm mal varlığını ihtiyacı olanlara göndermişlerdi. Kadını ise yaptığı suçların kanıtlarını polise teslim ederek olması gereken yere göndermişlerdi ve bunları sadece 8 gün içerisinde yapmışlardı! kadının 10 yıl verdiği iş böylelikle son bulmuştu fakat tıpkı Yeşim gibi bir çok insanın değil işlerinin son bulması, hayata dahi gelmemeleri gerekirdi. Kadın ticareti, silah satışı vb. İşler yapmak, bir insanın yapacağı bir şey değildi. İnsana bürünen şeytanların işiydi. İblisler dört bir yandaydı ve giderek çoğalıyorlardı. Artık birilerinin gerçekten de ipin ucunu tutması gerekiyordu.

Bu yapılanların sonucunda Elika'ya o insanların(!) ailelerine, ne oluyor dediğimde tek bir cevap vermişti. ''Eğer iyi niyetli bireylerse -ki bu oldukça az- onlara bir şans daha veriyoruz. Küçümsedikleri yaşamın, onlara zenginlik geleceği bir yaşamı elde etmelerine olanak sağlıyoruz.'' demişti. Anlamı ise oldukça basitti. Askeri ücret ve kirada kaldıkları bir yaşam...

Bulut Takımının lideri olarak yer alan Pars, tüm bu işleri yaklaşık 3 yıldır yaptıklarını söylemişti ve Pars'ın örgüte girebilmesinin tek nedeni de buymuş.

Pars Tekin. Gizli adamları olan ve insanların hayatlarını kolayca değiştirebilen bir adam gibi geliyordu örgütün gözüne. Bir insanı yoktan var edebilir veya tam tersini yaparak sizleri çöküşe tanıklık ettirebilirdi. Örgüt, Pars'ın nasıl bir insan olduğunu biliyordu. Bilmekten de öte kendi gözleriyle defalarca kez zengini fakir, fakiri zengini yaptığına şahit olmuşlardı ama buna rağmen yine de tatmin olmuyorlardı çünkü, Pars Tekin bir döngü içerisindeydi ve kazandığı paraları boşa harcayan birisiydi ancak, Pars Tekin söylenenlerin aksine yaşatanların insanıydı. Örgüt masum insanları zehirleyip tekrardan kazandığı paralarla masum insanlara yardım ettiğini düşünüyordu ama yanılıyordu çünkü Pars onlara oynuyordu.

Gözlerimi loş ışığa çevirdiğimde düşüncelerimden biran olsun ayrılmak istemiyordum çünkü Bulut Takımında gördüğüm Pars, 5'te 5'te gördüğüm Pars ve örgüte üye olan Pars Tekin aynı kişi değildi. Ve bence tüm bunların dışında o, kendi benliğini bile kimseye göstermiyordu. Hatta belkide kendi benliğini çoktan unutmuş veya bırakmıştı.

Pars'ın gerçek adını bilmiyordum. Tıpkı Elika, Safir ve Vina gibi ancak bildiğim bir şey varsa eğer, o da kullandıkları bu isimlerin yalnızca bir isimden öte olmasıydı. Tüm bunları sentezliyordum çünkü ben bu oyunun gözlemcisiydim. Silik anılara ev sahipliği yapan benliğim, dizginleri başkalarının ellerine vermişti ve benim o dizginleri tekrardan tuta bilmem için insanları olabildiğince iyi tanımam gerekiyordu.

Pars, bana ilk ipucuyu şarkıyı dinleterek vermişti. Aslında Pars çoğu zaman bana ipucu veriyordu ve ben zamanla dediklerini kavrayabiliyordum. Bunu çözdüğüm günden beri Pars'ı dinlerken veya gözlemlerken ayrı bir ilgiyle yaklaşıyordum çünkü, belki bilerek belki de farkında olmadan bana ipuçlarını veriyordu. Kendine dair, bulut takımına dair ve hatta 5'te 5'e dair... İlk okudum bir şarkı demiştim ve öylede olmuştu. ''Artık bir mezar oldun susturdun kendini." sözleri ve, "Bir günlük katil oldum, öldürdüm herkesi.'' sözleri Pars'ın ve Bulut Takımının geçmişlerinde oldukları kişilerin ruhlarını öldürerek bedenlerini tabut haline getirmeleriydi. Katil olmuşlardı çünkü, geçmişlerinde oldukları insanı öldürmüşlerdi. Fakat fark etmedikleri noktalar vardı. Her ölümün ardında acı bir yara, sızı olurdu. Onlar bunun farkındalardı ancak her farkındalığın bir gözden kaçırma hikayesi olurdu ve Bulut Takımı açık kalan yaraya dikiş atmışlardı. Dikişler günden güne ruhlarını acıtıyor ve kanıyordu ama, onlar açık kalan yaranın dikiş izlerinin kaldığını sanıyorlardı. Tıpkı Arel gibi Tıpkı Ceren ve Gazel gibi... Bir gün kanama duracaktı ve onlar asıl o zaman ölecekti. Tüm bu insanlar benim bildiklerimin dışında geçmişlerinde acıları tatmış, şimdiki zamanımızda da çekilen acıyı içten içe kanatıyorlardı.

''Dalmışsın.'' diyerek yanıma kıvrıldı Gazel.

Dün çevirdiğimiz kamyon olayından sonra gece geç saatlerde eve dönmüştük ve şimdi akşam saatleriydi. Ben Ceren'in odasında kalıyordum. Ceren'in bunu kendisinin istediğini öğrendiğimde ne diyeceğimi bilememiştim. Benim düşüncem daha çok Ceren'in olmadığı zamanlar boş olduğundan dolayı orayı bana vermeleriydi ancak dün gece odaya geldiğimizde Ceren, 'oda arkadaşım olabilmen için Gazel ile çok savaştım' demişti. Bu durum beni oldukça mutlu etmişti çünkü güleç yüzü tüm içtenliğini hissettirmişti.

''Sana diyorum!'' elini önümde sallayarak güldü.

''Dalmışım...'' dedim mırıltıyla.

Gazel'in gözleri defterimle buluştuğunda merak ettiğini kestirebiliyordum. Ona açıklamamda bir sakınca görmeden dudaklarımı araladım.

''Bu defteri Safir bana verdi. İstediğin her şeyi buraya yazabilirsin demişti.''

''Hm,'' diyerek elini çenesine koydu. ''Safir'e bak sen!''

Hafif nidası kıkırdamama sebep olduğunda Gazel ve Safir'in yakın arkadaş olmaları aklıma geldi. Pars'ın gizli takımını bilen insanlar; yalnızca ben, Gazel, Ceren ve Arel'den ibaretti.

''İçerisine de birkaç tane not düşmüş.'' deyip yana doğru dönerek başını yastığa yaslamış olan Gazel'e baktım.

''Not mu?'' inanamadığını belirten mimiklerle, ''ne gibi bir not?'' dedi.

Panik olmasını oldukça garipsediğimde, ''Büyük bir pot kırmışım gibi sordun.'' dedim.

Gazel'in düz dudakları iki yana kıvrıldığında o da nasıl bir mimik takındığını yeni yeni fark ediyordu.

''Sadece merak ettim.'' dediğinde içimde tutamayacağım bir cevabı Gazel'in yeşil gözlerine odaklanarak söylemekte karar kıldım.

''Bence sadeceden daha da ötesi...''dedikten sonra onun yeşil harelerine baktım. Yeşilleri kısa süreliğine koyulaşmıştı.

''Ne demek istiyorsun?'' diyerek doğruldu.

Ciddiyeti bana da bulaşırken içimde filizlenen şüphe tohumlarının gözlerime yansımasına engel olmadan küçük oyunumu sürdürdüm.

''Bana kapının anahtarı sensin demiştin ama, bence kapıyı yerinde tutan kişi sensin.''

Gazel önce dudaklarını birbirine bastırdı ardından da samimiyetten uzak gülümsemesini bana sundu.

''Anlamadım?''

''Seninde anlamadığın şeyler varmış Gazel Hanım!'' deyip gülmeye başladım.

Gülüşüm onada bulaştığında kısa süren ciddi ortam bozulmuştu.

''Bulut Takımı, örgüt ve 5'te 5. Sen tüm bunların ortak noktasısın. Örgütün biricik Pera'sı. Bulut Takımında olmamasına rağmen her biriyle ayrı bir yakınlık kurup köprü görevi gören Gazel Özbey ve tüm bunların yanı sıra 5'te 5'i ayakta tutan kişisin.''

Gazel cümlelerimi ilgiyle dinlediğinde içten içe şaşırıyordu. Söylediklerimden ziyade ilk defa konuşan bir bebeğin sesini dinleyen anne gibi bakıyordu. Bakışlarındaki şefkat, içime tanıdık gelen hisleri sürüklerken kalbim bakışlarındaki dejavuyu yakalamıştı. Bu bakışını daha öncede görmüştüm. Bundan emindim. Dejavuyu tüm kalbimde hissediyordum fakat zihnimde görüntüler canlanmıyordu.

''Daha önce bunu fark etmemiştim.'' deyip bakışlarına parıltılar ekledi. ''Ve ne diyeceğimi bilemiyorum ancak sormak istiyorum.''

''Neyi?''

''Böyle düşünmene sebep olan şeyi.'' deyip elini iki yana açtı.

''Sadece...'' vurgulayarak dudaklarımı içe doğru kıvırıp, ''gözlem yapıyorum. Boş olan zihnimi en azından sizler ile dolduruyorum.'' dedim.

Gazel'in meraklı bakışları yavaş yavaş silindiğinde dudaklarını büzüştürerek bana bakmayı sürdürdü. Onun bu tavrı ne diyeceğini düşündüğünü belirtiğinde ufak oyunuma biraz heyecan katmaya karar verdim.

''Geçmişimde sizler yoktunuz. Hafızam olsun, olmasın her halükarda sizleri tanımak için gözlem yapmam gerekecekti. Ben sadece sizleri tanımaya çalışırken ekstradan kendimi de tanımak için uğraşıyorum.''

Kendimden beklemediğim sözler beni içten içe şaşırtırken özgüvenim arşa çıkmıştı. Açıkçası rahatlamış hissediyordum. Oyun oynuyordum ama, bu oyun ruhuma iyi geliyordu çünkü, onlarında arafa düşmesini istiyordum. En azından geçmişimde olduğundan emin olduğum Gazel ve Arel'in...

''İtiraf etmeliyim ki sen gerçekten de akıllı bir genç kadınsın. Akıllı olmanın yanı sıra oldukça da güçlüsün.'' dedi ellerimi tutarak.

Benim sözlerim Gazel'i içten içe rahatlatmıştı. 6 ayın sonundaki karşılaşmamızın ilk anından itibaren gözlerinde bana dair şüpheler vardı. Geçmişimi hatırlamaya başlayıp başlamadığıma dair kendi içinde münakaşa yapıyordu. Ve o münakaşa şu anda benim tek bir cümlemle dağılıp gitmişti. Bu işime geliyordu çünkü planlarımı artık bir gözlemci olmadan rahatlıkla uygulayabilirdim. Hiçbir müdahale olmadan...

Derin bir nefes aldı ve alışık olduğum içten gülümsemesini tüm zarifliğiyle sunup, ''kazadan sonra 2 ay tedavi gördün. Tedavinin sonunda 1 hafta boyunca uyanıp uyanıyordun ve buna rağmen sağlığına kavuşmayı başardın.'' dedi. ''Sadece bununla da kalmıyor. Sen birçok şeyi başardın Vuslat Sözen!''

Gazel'in sözcükleriyle giderek heyecanlanıyordum. Kendimi ilk defa ondan böyle dinliyordum. Aslında ilk defa birinden bu sözleri duyuyordum. Geçmişte olduğum kişinin yanı sıra ilk defa biri, şu anımın Vuslat'ını bana anlatıyordu.

Dudakları düz bir çizgi haline bürünmüştü ancak gözlerinde kendinden emin olduğunu belirten bakışlar yer edinmişti. Ellerimi sıkıca kavradığında, ''Uyandığında hafızan olmamasına rağmen ayakta dimdik durmayı başardın. Tanımadığın insanların arasında kendini bulmana rağmen yine de cevaplarını vermekten çekinmedin. Ve en çokta hatırlamadığın, ölümlerine dahi üzülemediğin ailenin intikamı için koca bir oyuna adım atmaktan kaçmadın. Hayatının üzerine yürüdün... Hayatının gerçeklerinden kaçmadın. Onları duymamayı seçmedin.'' deyip cüretkarca gülümsedi.

''Ben,'' boğazımdaki hırıltıyı yok edip, ''İlk defa 2. yaşamımın Vuslat'ını başkasından duydum ve bu oldukça garip hissettirdi.''

''Emin ol daha çok duyacaksın!'' Gür sesi ortama neşe kattığında, ''Hayatına 1 ve 2 diyerek isim mi koydun?'' deyip hafifçe güldü.

Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldığında başımı aşağı yukarı sallayıp onu onayladım.

Gazel'in meraklı bakışları defterime yöneldikten hemen sonra, ''Ee... Safir neler yazmış?'' deyip dudaklarını içe doğru kıvırdı.

Samimiyetine güvenerek defterimin ilk sayfasını açtım. Sesli bir şekilde okumaya başladığımda Gazel ilgiyle beni dinliyordu. "Sevgili dost; Kalbindeki sarmaşıklar seni sarmayı asla bırakmasın." Yazmıştı. Anlamını sorduğumda defteri ters çevirdiğinde oyun son bulacak ve gerçekler ortaya çıkacak, Çaylak! Demişti.'' diyerek güldüm.

Gazel gülerek, ''Safir yine döktürmüş.'' dedi.

''Cümlelerinin altında başka anlamlar yattığının farkındayım ama, henüz o anlamları çözemedim.'' dedikten sonra omuzlarımı kaldırıp indirdim.

Safir'in suskunluğunun ardında bir daktilo yatıyordu. Ruhu o daktiloya kelimeleri yazarken dudakları inatla aralanmıyor ve daktilonun tuşlarına zihniyle yön vererek ipuçlarını sunuyordu. Bunu belki de sadece bana yapıyordu, bilmiyordum fakat... yazılanların arkasında yazdıranlar vardı. Yazdıranlarsa gerçeklerden ibaretti.

Neyse! Defteri gerçekten ters çevirdim. Ancak bu kez Safir'in oyunlarına düşmedim. Çünkü o düşmeme izin vermedi.

''Defteri çevirdiğinde başka bir sözle karşılaştım deme bana?!''

Gülerek dudaklarımı büzüştürdüm.

''Sevgili Dost; 'Zihnindeki daktiloya dokun ve Susma! Suskunluk, sessiz çığlıktır ve sen çığlığını yay.' Safir ve sözleri... " dedikten sonra Gazel cümlelerin anlamını çözmeye çalışıyordu.

Bu sözlerin gerçek manalarını Gazel elbette ki biliyordu. Safir bile biliyorken onun bilmemesi imkansızdı ama Gazel'in çözmeye çalıştığı şey Safir'in bana ipucunu neden vermesiydi.

Gazel'i oltaya çekmek adına Safir'in belki de en düşündüren sözünü okumaya karar verdim.

''Ha birde şu vardı!'' Gazel düşüncelerinden sıyrılırken hafifçe irkildi. "Oyunlar elbet bir gün biterdi ve geriye oyuncular kalırdı. Elenenler arkadan bakar kazanan endamla yürürdü ancak bu oyunda kazanan, kaybedecek ve endam elenenlere kalacak. Çünkü elenenler, bu oyunun kazananları olacak ve kaybedişlere kucak açacak."

Ve bu söz, gözlerinin irice açılmasına sebep oldu. Böylelikle Gazel Özbey ilk açığını bana vermiş oldu.

*

Selamm...

•Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

•Karakterler hakkındaki görüşler nelerdir?

•Vuslat'ın ufak oyunlarına ne demeli?

•Gazel ve Vuslat arasındaki ilişki sizce nasıl?

•Bulut Takımıyla geçen süreyi yazmadım ancak Vuslat'ın defterine yazdığı kısımlar geçen 6 ayı sizlere anlatacak. Ve lütfen merak etmeyin Bulut Takımını da okuyacaksınız:) 

•Safir hakkında görüşler nelerdir? ve Bulut Takımını nasıl buldunuz?

Hesaplar:

Instagram: Kişisel hesabım Edanuryd
Kitap içeriği olan hesabım _kozaa

Youtube: Edanur Yeşildağ.

Takipte kalın ve yorumalarda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın:)

•Hoşça Kalın♡

]]>
Sat, 12 Mar 2022 16:19:59 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus 18.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-18bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-18bolum Sat, 12 Mar 2022 16:14:25 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 17.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-17bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-17bolum Thu, 20 Jan 2022 15:40:44 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 16.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-16bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-16bolum Sun, 16 Jan 2022 13:39:50 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 15.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-15bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-15bolum Sun, 16 Jan 2022 13:03:49 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 14.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-14bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-14bolum Wed, 07 Apr 2021 17:49:52 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 8.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-8bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-8bolum Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 9.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-9bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-9bolum Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 10.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-10bolum https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-10bolum Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd Hokus Pokus 11.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-1118 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-1118 İyi okumalar:)

11.Bölüm: Arafın hissi

&Vuslat Sözen

"Kirli bir suyu içine katıyorsan, temiz kalabilmek için deniz olmalısın." -Dostoyevski

Ruhum, yaşamımın medcezirinde zaman geçtikçe dağınık bir sis bulutu altına giriyordu. Kafamın içindeki sesler susmuyor, ben susturmaya çalıştıkça daha çok çığlık atıyordu. Kalbim, hayal kırıklıkları içinde kavruluyor; acıya büsbütün kucak açıyordu. Aklım ise, soru işaretlerine nokta koymaya çalışıyor, ama her seferinde ardına yeni noktalar ekerek cevapsız ve daha meraklı hale getiriyordu.

Kalbim, ilk yaşamımdı.

Zihnim, ikinci yaşamımdı.

Ama ben hangi yaşama aittim... işte onu bilmiyordum.

Ateşin çıtırtısı ruhumdaki kasırgayı dindirmeye başladığında Pera'nın söylediklerine bir cevap vermediğim aklımda yer edindi.

Dudaklarımı ıslatarak akıllıca kurduğu cümleye, ''aynı şekilde seni senden duymayı yeğlediğim için esasında kim olduğunu söylemek istemedim.'' oldukça dürüst davranmıştım.

Kaşları havalandığında adım adım dibime doğru gelip durdu. ''Kimim ki ben?'' dedi kollarını önünde bağlayıp.

''Kural 10: Karşındaki kendin bile olsan tanı. İyisiyle, kötüsüyle veya görünüşüyle.'' diyerek ifadesizliğimi korudum. Bende ona doğru yaklaşıp oyununu sürdürerek kollarımı kavuşturdum.

Pars'ın öğrettiği kurallardan birini Pera'ya karşılık kullandığımda, Arel ve Pars başlarını kaldırdılar. Kısa sürelik kesişen bakışlarımız Pars'ın keyif aldığını belirten yüzüne yansımasıyla, Arel'in ise ne diyeceğimi beklemesiyle sonuçlanmıştı.

''Duruşun, bakışın, kelimeleri kullanışın ve en önemlisi ses tonun,'' ifadesizliğime samimiyet yerleştirerek, ''Gazel, ne zaman Pera'ya dönüştü?'' dedim.

Arel ve Pars bu anı bekliyormuş gibi gülmeye başladıklarında Pars'ın kahkahalarının arasından ''Ben kazandım!'' dediğini duymuştum.

Pera'ya yani Gazel'e döndüğümde artık emindim. Karanlıkta parıl parıl parlayan simleri ve elmacık kemiklerindeki yıldız figürleriyle karanlığın tek yıldızı olduğunu haykırıyor gibiydi. Normal teninden daha açık olarak yüzüne pudra ve adını bilmediğim şeylerden sürmüştü. Karşımda gördüğüm kişi Gazel'in yanılsamasıydı adeta.

Dudaklarını büzüştürüp Pars'a döndü, ''sen söyledin değil mi?'' sinirle ateş saçıyordu etrafa.

Gülerek omzuna dokundum. Başını bana çevirdiğinde Pars ve Arel kahkahasını yavaş yavaş durdurmuş Gazel'e sırıtarak bakıyorlardı.

''Gazel, cidden seni tanımayacağımı falan mı sandın?'' dedim dudaklarımı birbirine bastırdığım sırada.

''Kabul etmiyorum,'' dedi bana üstten üstten bakarak. ''Ben söyleyecektim.''

Yavuz'u hemen yanımıza, Arya'yı ise deponun bir başka bölümüne bağlamıştık. Pera yani Gazel ile konuştuğumuz sırada Arel, Arya'yı bağlamış; Pars'ta ateş yakmıştı.

''Çözün çabuk ellerimi!''

Arya'nın araya girişiyle Gazel, gözlerini devirerek Arel'e baktı.

''Bu kızın aslında halinden ne kadarda mutlu olduğunu ikimizde çok iyi biliyoruz değil mi?'' dedi, ''Kardeşim!''

Arel, sırıtarak Gazel'e karşılık verdiğinde Pars ile merakla ikisi arasındaki atışmayı izliyorduk. Gazel'in, Pera oluşuna şaşırmamıştım çünkü Gazel'in örgüte sızdığını zaten biliyordum.

''Bu oyuna katılmasının tek sebebi sensin.'' dedi işaret parmağıyla kızın bağlandığı kısmı gösterirken.

''Satranç oynarken piyonlara ihtiyacımız olduğunu söylemiştim.'' dedi Arel omuzlarını kaldırıp indirerek.

''Aşık bir piyon.'' diyerek başını sağa yatırdı Gazel. ''Ne kadar da işe yarar(!)'' Gözlerindeki sinir kıvılcımları karanlığa rağmen seçiliyor, yaptığı imalarla Pars ve beni bozguna uğratıyordu.

''Oha,'' diyerek Arel'e baktığımda onun bu durumdan hoşnut olmadığını gördüm. ''Sen ciddi misin?''

''Arya, olmasaydı belgeler şu an elimizde olmazdı.'' her birimize teker teker bakıp, ''bunun farkında mısınız?'' deyip önüne döndü.

''Arabada neden söylemedin?'' diyerek konuyu değiştirdi Pars. ''En azından ellerini sıkı bağlamasına izin vermezdim.'' alayla Arel'e baktı. ''Bak sen şu işe... yengemiz varmışta haberimiz yokmuş!'' Pars'ın sırıtması kahkahaya dönüşürken aniden yüzünü sahte bir ciddiyete dönüştürdü. ''İçin acımadı mı ellerini bağlarken?''

Arel, kaşlarını çatarak Pars'a bakıp dudaklarını birkaç kez araladıktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi sırıtmaya başladı.

''Benimle alay edenlere de bakın!'' ikisine birden bakarak, ''konuşmamı istemezsiniz her halde?''

''Tamam sus.'' dedi Pars bir anda, ve Arya'nın yanına ilerlemeye başladı.

''Sen burada kalıyorsun.'' diyerek Pars'ın peşinden gitti Gazel.

''Benim için hava hoş.'' Arel, Gazel'in arkasından seslendiğinde Gazel umursamadan Pars'ın yanına doğru gitmeye devam etti.

Yavuz'u yok sayarsam eğer, Arel ile tek kaldığımızda ne yapacağımı bilmez halde ona baktım.

''Sende alay etmeyecek misin?'' dedi doğrudan gözlerime bakarak.

''Neden edeyim?'' deyip şaşkınlığımı yok ederek yanına doğru ilerledim. 

''Bilmem,'' dedi omuzlarını kaldırıp indirerek. ''Ama şunu çok iyi biliyorum, beni duydun.''

''Anlamadım?'' deyip yanına çömeldim.

''Arabada Arya'ya istediğin gibi kesebilirsin dedim.'' dedi açıklamaya çalışarak. ''Arya'yla anlaşma yaptık. Bu işin sonucunda bir miktar para karşılığında bize yardım edecek.'' az önce olanlardan sonra bana açıklamaya yapıyor oluşu oldukça garibime gitmişti.

Arya'nın küfürlerini duymazdan gelip Arel'e döndüm. ''Garipsin,'' dedim. ''Hem de oldukça garip.''

Ay ışığı yüzümüze yansırken Arel'in bakışlarındaki ifadeyi çözmeye çalıştım, ama bir cevap bulamamıştım. Gözlerim dudaklarına kaydığında gerçekten gülümsediğini gördüm. Yanaklarındaki kat izleri belli olmuş, gözlerini benden ayırmadan dikkatle bakıyordu.

''Bunu sevdim.'' dedi tek düze sesiyle.

''Arya, bizimle aynı taraftaysa neden arabada öyle davrandın?'' dedim başımı ondan çekip dağınık halde dizilen kolilere yönelttiğimde.

Arel'de kolilere bakarken kısa bir iç çekti. ''Arya'nın seni bilmesini istemiyorum. Seni bilmek demek büyük bir kozu bile isteye ateşe atmak demek.'' boynumu sola doğru hafif döndürerek ateşin, Arel'in yüzüne çarpmasını izledim. ''Arya fevri biri, neler yapabileceğini bazen tahmin edemeyebilirsin ancak bizi satmayacağını çok iyi biliyorum.'' dedi gözlerine duvarlar örerek.

''Nereden biliyorsun?'' dedim daha çok ona dönerek. ''Kolay kolay birine güvenmezsin sen.''

Son söylediğim onu gülümsetmişti.

''Arya'ya güvenmiyorum. O bana güveniyor. Bana kazık atmazsa yarı yolda bırakmayacağımı biliyor. Bilmen gerekir ki ben, sonuç ne olursa olsun başladığım işi bitiririm.''

''O yolun sonunda ölüm olsa bile mi?'' dedim tamamıyla alakasız bir şekilde.

Yüzünü bana çevirip kahvelerinin koyulaşmasını izledim bir süre. ''Ölümün olduğu yolu tek başıma birçok kez geçtim ve şimdi sizinle beraber tekrardan o yola çıktım.'' diyerek tepkimi ölçmeye başladı. ''Yani yolun sonunda ölüm olsa dahi cesetlerin üzerine basarak ilerlemeye devam edeceğim.''

Yüzümü sabit tutmaya özen göstererek, ''Arya'yı neden bağladın?'' deyip konuyu tekrardan aynı yere çektim.

Ölüm konusunda rahatsız olmuştum, ayrıca onların ölümünü düşünmek dahi istemiyordum.

''Hm,'' kahvelerine keyif aldığını belirten parıltıları eklediğinde, ''bana aşıkmış ya, bir çeşit fantezi yaparız diye düşündüm.'' dedi.

Yüzümü buruşturarak Arel'e baktım, dudaklarında sinsi bir sırıtış vardı. Ondan böyle bir cevap beklemediğim için ciddi mi diye bakmaya başladım. Arel'in bakışları bana döndüğünde ciddi ifademle karşı karşıya kaldı. Dudakları düz bir çizgi haline büründüğünde kaşları havalandı.

''Cidden bunun için bağladığıma inandın mı?!'' dedi, şaşkınlık tınısı sesine ulaştığında.

Kaşlarımı çatarak, yüz hatlarında onun kahvelerinden daha koyu gözlerimi dolandırdım.

''Sen ciddisin!'' ekledi, sorgular ifadesiyle.

''Yavuz, uyanmadan gidelim buradan.'' Gazel'in adım seslerine karışan sesini duyduğumuzda gözlerimi Arel'den çektim, ama o hala bana bakıyordu.

Pars, elinde sandalyeyle geliyordu. Sağında Gazel, solunda ise elleri bağlı, sarsak adımlarla yürüyen Arya vardı. Ayaklanıp yanlarına doğru yürümeye başladığımda Arel'in bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum.

''Ellerimi sıkı bağlamazsanız iyi olur, malum arkadaşınız elimi deşti!'' Arya'nın, Arel'e bakarak söylediği cümleleri Arel, hariç hepimiz duymuştuk. O ise inatla sessizliğini koruyup bana bakmaya devam ediyordu.

''Pera'dan... Arel'e...'' Gazel'in kendi ismini kullanmıyor oluşu dikkatimden kaçmamıştı. Arel, benim hakkımdaki gerçekleri Arya'nın bilmediğini söylemişti. Bu durum sanırım Gazel'in, örgüte Pera adıyla sızmasını da kapsıyordu. Arya, Pera'nın gerçek kimliğini bilmiyordu. Tıpkı benimkini bilmediği gibi.

Gözlerim Arya'nın eline kaydığında yarasını sarmış olduklarını fark ettim. Büyük ihtimalle Gazel, yapmıştı.

''Ha?'' Arel, bakışlarını kaçırarak yutkundu, ''biri şu kıza benim hakkımda kötü düşünmemesi gerektiğini söylemeli.'' deyip kutuların arasındaki merdivene doğru ilerledi.

Pars'ın sorgular ifadesini gördüğümde omuzlarımı kaldırıp indirdim. Gazel, Arya'yı bağladıktan sonra kolumdan tutup beni de merdivenlere yöneltti. Arya ve Yavuz karşı karşıya yüzleri birbirlerine dönük şekilde bağlanmıştı.

''Ne dedin Arel'e?'' dedi Gazel, Pars'ın önümüze geçmesini bekleyerek.

Bu yaptığı garibime giderken, ''aslında, o bana bir şey dedi.'' dedim boş bakışlarımı Gazel'in ışıltılı yüzüne çevirerek.

''Ne söyledi sana?'' bu sefer soruyu değiştirmiş, merdivenlerden çıkmakta olan Pars'ın peşinden yürümeye başlamıştı.

''Sen niye bana bunu soruyorsun?'' dedim anlam veremeyerek.

Gazel ise dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini devirdi. ''Bilmem farkında mısın ama ne zaman Arel'le konuşsanız kedi köpek gibi laf çarpıyorsunuz birbirinize.''

''Ben sadece,'' gözlerimi Gazel'den kaçırarak düşündüm. Ne diyecektim? Bana laf sokmasından hoşlanmıyorum mu? gözünde bir çocuktan farkım kalmayacağını biliyordum.

''Sen sadece ne?'' dedi kolumu bırakıp merdivenlerde durarak.

''Arya bizim tarafımızdaysa eğer, neden onu bağladın dedim.'' konuyu değiştirip istediği bir başka yanıtı ona verdim. ''Arel'de, bana aşıkmış ya bende fantezi için bağladım dedi.'' deyip Gazel'e baktım; sağ kaşını kaldırmış, kollarını önünde kavuşturmuştu.

''Bende ciddi mi diye ona baktığım sırada siz geldiniz. Olay bundan ibaret. Arel, hakkında kötü düşünmüyorum. Sadece ciddi mi değil mi diye anlamaya çalıştım o kadar.''

Gazel, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp önden yürümeye başladı. Yürüdükçe yanan ışıklardan mavi saçları daha da belirginleşirken bir anda bana döndü.

''Ve sende buna inandın?!'' dedi sorgular vaziyette. Dudaklarında ufak ufak kıkırtılar çıkıyordu.

''Hayır, inanmadım.''

''İnanmada zaten. Yoksa seni de kıyım kıyım doğrardım.'' dedi işaret parmağını önümde sallayarak. ''Arel ve Arya hakkında hiç bir konuyu ciddiye alma Vuslat.''

Gülerek verdiği tepkileri izlerken Arel'i bir başkasıyla paylaşamadığını anlamıştım. Ya da sadece Arya'yı sevmiyordu.

''Neden?'' dedim onu daha çok kızdırarak. ''Belki seviyorlar birbirlerini?''

Anında yüzünü buruşturup, kusuyormuş gibi yaptı. '' Pera bu işe el atar. Ve sonuçlarını sadece izlersiniz.'' diyerek bakışlarında gerçekten Pera halini görmüş oldum.

Gazel, başını iki yana salladığında önünden geçerek Pars'ın gittiği yöne doğru döndüm. Konuyu daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Karşıma bilgisayar, kameralar ve daha bir çok dijital aletin çıkmasıyla olduğum yerde kalakaldım. Gazel, omuz hizamdan geçip, odadaki ikili koltuğa çöktü. Bende adımlayarak tekerlekli, yuvarlak sandalyelerden birine oturdum.

Pars ve Arel, yan yana oturmuşlardı. Arel, elini mikrofonda gezdiriyordu. Pars ise bilgisayarda bir şeyler açıp kapatıyor dalgın vaziyette işini yapıyordu.

''Başlıyoruz.'' Arel, sinsice sırıtarak Pars'a baktı.

Pars'ın mavileriyle, Arel'in kahveleri buluştuğunda ikisi de birbirlerine karşı tuhaf bakışlar atmışlardı. Gazel, ayaklarını üst üste atarak önündeki masaya uzatmış, olanları benim gibi sessiz sedasız izliyordu. Tek bir farkla, benim bakışlarımda merak hakimken o keyifle Yavuz'u izliyordu.

''Başlıyoruz.'' diyerek tuşlardan birine dokundu Pars.

Tuşa basmasıyla dev ekrandan Yavuz'a bakmaya başladılar. Bakışlarım oraya döndüğünde, kendi kendine hareket eden kolun başında bir kova gördüm. Kovanın bağlandığı ip yavaş yavaş aşağı indiğinde içerisinde ki suyu yeni fark etmiştim. kovadaki su Yavuz'un başından aşağı döküldüğünde içinden buz kalıpları da çıkmış, adamın sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu.

Arya, gülmemek için dudaklarını sabit tutmaya özen gösterdiğinde; Gazel gülmeyi kesip, ''keşke aynısını ona da yapsanız.'' dedi adeta tıslayarak.

Arya'dan nefret ediyor oluşunun sebebi sadece Arel miydi? Atkımı çıkarıp bir köşeye attım.

''Arya'yı neden sevmiyorsun?'' dedim Yavuz'u es geçip Gazel'e dönerek.

Küçümseyici bakışlarını bana çevirip, ''neden seveyim?'' dedi.

Omuzlarımı kaldırıp indirirken dudaklarımı büktüm. Verecek cevabım olmadığını anladığında iç çekerek kelimeleri devir aldı. O sıra Pars'ın klavyede gezinen parmaklarının çıkardığı tuş sesleri kulağıma ilişti.

''Saplantılı bir beyinsiz.'' dedi adeta tıslayarak.

Arel, başını geriye yatırarak Gazel'e ters bir bakış attı. O sırada Pars, kaşları çatılı ekrana bakıyordu.

''Ne oldu?'' dedim ona doğru.

''Sesimizi değiştirmek için kullandığımız uygulamayla bağlantı kuramıyorum.'' dedi ekrandan gözlerini ayırmayarak.

''Uygulama cihazla bağlantılı değil mi?'' dedim, Arel'in elinde tuttuğu mikrofonu göstererek.

Başını yavaşça aşağı yukarı hareket ettirdiğinde, ''uygulama, cihaza mı bağlanmıyor? yoksa hiç mi açılmıyor?'' diyerek yanına adımladım.

''Açılıyor, ama cihazla arasındaki bağlantıyı sağlayamıyorum.''

''Bağlantı kablosunda sorun olabilir.'' dedi, Arel.

Başımı sallayıp, ''kabloları gösterir misin?'' dedim.

Gazel'in merakla kaşları havalanırken Arel ne yaptığımı çözmeye çalışıyordu. Pars, ayaklanarak bilgisayar ekranın altındaki birbirine geçmiş kabloları gösterdi. Öne doğru çömelip kabloları elime aldım.

Kullandıkları cihazın kablosu oldukça yıpranmıştı ve bu cihazın çalışmamasına yol açıyordu. Safir ve Elika'nın öğrettiklerini anımsayarak, kabloyu çektim.

''N'apıyorsun?'' Arel'in meraklı sesini duyduğumda ona karşı sessizliğimi koruyarak Pars'a döndüm.

''Cihazın kablosunda sorun var. Bana, yeni bir kablo getirirsen cihazı aktif hale getirebilirim.''

''Sanırım yeni bir kablomuz yok.'' dedi başını iki yana sallayarak.

Ekrandan Yavuz'a bakıp içimde derin bir öfke oluştuğunda nefesimi verdim.

''O zaman bana bağlantı kurabileceğim başka bir kablo getir, cihazın şu anda bağlandığı kablo kopacak gibi.'' dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak. ''Hiç konuşamamaktansa bir süreliğine konuşmak daha iyi.''

Gözlerimi ekrandan ayırmadan beni onaylayarak giden Pars'ı beklemeye başladım. Yavuz'un ter içinde kalan suratı suyla karışmıştı ve karanlıkta ela gözlerini seçebiliyordum.

''Bunları bulabildim.'' kabloyu önümde uzatarak, ''yapabilecek misin? Safir veya Elika'yı arayabilirim.'' Çantalardan birini önüme bırakıp içinde çeşitli malzemeleri görmem için açtı.

Yaptığı öneriyi görmezden gelerek, ''zaman kaybını sevmiyorsunuz, keza bende artık sevmiyorum.'' kabloyu söküp getirdiği çantadan makası çıkarttım. Safir'in ön görülüğü sağ olsun ki bana bu tarz durumlar için teknik bilgileri öğretmişti. ''Boşuna mı 2 ay boyunca eğitim verdiniz?'' dedim.

Daha çok bu soruyu kendime soruyordum. Getirdiği eski kablolar, cihazdan az sonra çıkaracağım kablodan daha iyi durumdaydı.

''Arel, konuşur musun?'' dedim kabloları sıkıca birbirine bağladığımda.

Cihazın sesi depoda yankılandığında yerimden kalkıp çantayı kapatarak ayaklandım. Az önce kalktığım sandalyeye geri oturdum.

Üçünün de boş bakışlarıyla karşılaştığımda, ''Ne(!)'' dedim, 'niye bakıyorsunuz?''

Gazel, hafif hafif ellerini birbirine vurarak alkış tutmaya başladı. Arel, gözlerini benden çekip boğazındaki hırıltıyı yok ederek tuşa basıp mikrofunu eline almıştı. Pars ise gururla mavilerini bana çevirip gülümsemişti.

''İşinize dönsenize.'' diyerek öneride bulundum. İlginin bana kaymasından hoşlanmamıştım.

Dediklerime uyarak gözlerini benden çektiler.

''Uyuyan güzel uyanmış.'' dedi Arel, gülerek.

Yavuz'un gözleri dehşetle açılırken deponun kenarlarındaki spor ışıklar teker teker yanmaya başladı.

''Bir süre misafirimiz olacaksın.'' dedi sahte sevecenliğiyle. ''Merak etme, misafirlerime hep kibar davranmışımdır.''

Yavuz, kurumuş dudaklarını hafif aralayarak, ''kimsin sen?'' dedi.

''Günahlarına verilmiş tek sevap olabilirim.'' diyerek, Arel, sırtını geriye atıp sandalyeye yaslandı. Ekrana döndüğümde Yavuz, iç çekerek ellerini zorluyordu.

''Her günahın bedeli vardır Yavuz Vecdi.''

Yavuz'un gözleri, Arya'ya çevrildiğinde onu unuttuğumu fark ettim. Arya, uykudan uyanmış gibi mırıltılar çıkarıyor, oyunculuğunu konuşturuyordu.

''Sadede gel.'' deyip başını geriye yatırarak ışıkların yüzüne vurmasına izin verdi Yavuz.

''Şşş...'' başını iki yana salladı. ''Biraz hasret giderelim.'' dedi Arel.

Pars, elindeki kağıda yazılar yazıp Arel'in omzuna dokundu. Arel, kağıdı alırken sırıtmaya başladı. Onun sırıtması Pars'a da bulaşmıştı.

''Hm,'' mırıldandı, ''Hale Atasoy...'' gözlerini ekrana sabitleyip Yavuz'un yüzünde gezindirdi.

Yavuz Vecdi, 1.60 boylarında ela gözlü kumral bir adamdı. Gerçi ne kadar adam denirse... Ela gözleri şaşkınlıkla açıldığında sandalyeden kalkmaya çalıştı.

''Eşine çok bağlıydın diye biliyordum, ama... yanılmışım.''

Yavuz, göz ucuyla Arya'ya bakıp, ''öyle birini tanımıyorum.'' dedi.

''Üç büyükleri neden kıskandığın ortada. Daha kendi adamına bile güvenmiyorsun.'' dedi Arya'yı ima ederek.

Yavuz'un, Arya'nın varlığından rahatsız olduğu apaçık ortadaydı ve Arel, bunu fırsata çeviriyordu.

''Peyami Hunlu, kendine güvenir, ama sen güvenmezsin. Halide Balaman, ailesine güvenir, ama sen güvenmezsin. Ve Faris Gevheri, o ise adamlarına güvenir.'' dedi üç büyükleri açıklayarak.

Kelimeleri kulağıma küfür gibi geliyordu ve Arel'inde bilerek böyle konuştuğundan emindim.

''Sende bu güvenlerden hiç biri yok. Karşındaki kadın, senin bütün pis işlerini yapan kişi.'' deyip çatılı kaşlarını düzeltti. ''Şimdi açık konuşmaya başlayalım, korkak.''

Yavuz'un soluk teni gittikçe kızarmaya başlamış, sinirlendiğini göstermeye başlamıştı. Ağır ağır nefes vererek gözlerini kıstı. Kendisine dikkatle bakan, Arya'ya çevirdi kısılı gözlerini. Dudaklarını birbirine bastırdığı sırada Arel, elindeki kağıdı havaya kaldırarak konuşmaya başladı.

''Bu arada sana Hale Atasoy'u tanıyor musun? dediğimi sanmıyorum.'' dedi.

Yavuz, karşısındaki kamerayı yeni yeni fark ederek, ela gözlerini kameranın odağına yerleştirdi. Göz göze gelmiş hissi vücuduma hücum ederken Gazel, kıkırdayarak başını iki yana salladı. Mırıldanarak, ''Vasat...'' dediğini duymuştum ama hiçbir şey demeden öylece izlemeyi tercih ettim.

Arel, dalga geçerek ''neyse, seni affediyorum.'' dedi.

''Şimdi sana soracağım sorulara doğru yanıtlar verirsen, buradan tek parça çıkmana izin veririm.'' sesine ciddiyeti ektiğinde Yavuz'un rengi gittikçe atmıştı.

''Anlaştık mı? korkak...'' Arel'in adamın damarına basmak için sürekli korkak deyişinin sebebini anlamıştım. Her korkak deyişi Yavuz'un öfkesine dönüşüyor, kameraya ters bakışlar atmasına yol açıyordu.

''İnsan öfkelendiği zaman içindeki karanlık tarafını gösterir. Karanlıksa gerçeklerini sana verir.'' dedi Pars, Yavuz'un yüz hatlarında mavilerini gezindirerek.

Aklımdan geçenleri Pars'ında düşünmüş olması beni gülümsetirken Arel, konuşmaya devam ediyordu.

''Anlaştık mı? dedim.'' Arel'in tok sesi duvarlara çarpmıştı.

''Anlaşmamız için bir sebep göremiyorum,'' kameraya hırsla baktığında midemi bulandırdığını hissetmiştim. Gözleri, karakterini o kadar iyi yansıtıyordu ki yüzünden şer akıyordu resmen. ''Sadede gel.'' bağlı ellerini yumruk yaptı.

''Canın, gücünün geldiği paran, ailen... ve daha fazlası, tüm bunlar senin için sebepten daha fazlası.'' Arel'in tane tane sesi Yavuz'un hiç hoşuna gitmemişti. ''Sebepler benim elimde, ama sonuçlarda senin elinde. Kararını ver.''

''Anlaştık.'' dedi Yavuz, ağzının içinde.

''Anlamadım?'' Arel'in sorgular tonu gülmeme sebep olurken Yavuz Vecdi, aslında ne kadarda komik bir durumda olduğunun farkında bile değildi.

''Anlaştık.'' adeta tıslamıştı.

Arel ve Pars tatmin olarak birbirlerine baktıkları sırada Gazel'in yanına geçtim. Pars, kağıda yine yazılar yazdığında Arel, ağzının içinde mırıldanmaya başladı. Ne dediğini anlayamamıştım ama yüz hatları gevşemişti.

''Kadını ancak sabah getirebilirim.'' dedi Gazel, Arel ve Pars'a bakarak.

''Sorun değil, aksine işimize gelir.'' Pars, dudaklarını içe doğru kıvırarak sert bakışlarını Yavuz'a çekti. ''Kedinin, fareyle oynadığı gibi oynayacağız onunla.'' deyip Arel'e baktı.

''Kedinin, tutkusu fareyi yemek değil, yakalayıp boğmak. Bizde Yavuz'a bunu yapacağız.'' dedi Arel, Pars'ın cümlesini tamamlayarak.

Gazel öksürerek ikisine bakarak sırıttı, ''Leşini ise örgüt alacak.'' dedi.

Hayranlıkla gözlerim aydınlanırken Yavuz, mırıldanmaya başladı.

''Su,'' dedi. ''Su verin.''

Arel, mikrofona tıklayıp, ''Verdim ya.'' dedi az önce kovadan dökülen suyu kast ederek.

Dilini damağına vurup ''Sana, aylar önce örgütten ayrılman için uyarı çektim. Ama, sen bunu umursamadın.'' dedi.

Yavuz, düşüncelere dalarken, ''Yani?'' diyerek gözlerini zorlukla açık tutmaya çalıştı.

Arel, onu görmezden gelerek devam etti. ''Uyuşturucuyla insanları büyük ölçüde zehirledin. Küçük ölçekte ise vermeye devam ettin. Uyuşturucuyla onları ayılttığını sandın, ama asıl önemli olan küçük ölçekte verdiklerindi. Çünkü onları ayakta tutan buydu.'' Arel'e duyduğum hayranlık hissi git gide yayılıyordu. ''Bunu suyla bağdaştırabilirsin. Başından aşağı dökülen seni ayıltmak içindi, sana içmen için vereceğim su ise ayakta kalman için.'' diyerek Pars'a döndü.

Pars, ayaklanıp çantadaki su şişelerinden birkaçını çıkarıp masaya bıraktı. Gazel'de o esnada diz kapaklarında biten pileli eteğini düzeltip ayağa kalktı. Odadan çıktığı sırada Arel, Pars'ın bıraktığı sulardan birini içmeye başladığında Yavuz, susuzluk hissine dayanamadığını belirterek kafasını yere çevirdi. Zorlukla nefes alıyor, ıslandığı için rahatlıkla soğuğa kucak açıyordu. Deli gibi üşüdüğüne yemin edebilirdim.

''Belli ki birbirimizi tanıyoruz.'' dedi kafasını yerden kaldırmayarak.

''Ben seni tanıyorum, ama sen beni tanıdığını zannediyorsun.'' dedi Arel.

Gazel, elindeki hırkayı ve tokayı bana uzattığında anlamaz gözlerle ona baktım.

''Ağzın iyi laf yapıyor çocuk.'' Yavuz'un sesini tekrardan işittim, ama bu kez zar zor sesini duymuştum, çünkü oldukça kısık konuşuyordu.

''Dediğin gibi çocuk olsaydım ki bu çok iyi olurdu. Neyse... Benim gibi bir çocuk, senin gibi bir adamı ne hale getirmiş, baksana!'' dalga geçerek gülmeye başladı.

''Suyu sen götüreceksin, saçlarını bağlayıp yüzünü gizleyelim.'' Gazel'in normal bir şeymiş gibi kurduğu cümleyle dikkatim Yavuz ve Arel'in konuşmasından ona kaymıştı.

''Hamle sırası sana geçti.'' bana dönerek, ''Suyun içinde uyku ilacı var. Birkaç yudum alması yeterli olacaktır.'' dedi Gazel.

Pars'a doğru baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Güven verircesine gülümsediğinde Arel'inde bizi izlediğini fark ettim.

Üzerimdeki hırkayı çıkardığımda deri ceketim gözler önüne çıkmıştı. Pars, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Gazel'e doğru döndüm.

''Kendi hırkam var zaten. Neden bunu giyiyorum? ikisi de aynı amacı görüyor.''

Gazel, başını iki yana sallayarak, ''Üşüdüğün için getirmiştim.'' dedi.

Dudaklarımı içe doğru kıvırıp baskı yaptığım sırada önce kendi hırkamı daha sonra bana bol gelen hırkayı giyindim. Saçlarımı da topladığımda Gazel, spor siyah şapkayı uzatıp gülümsedi. Yavuz'un beni tanıdığını sanmıyordum, ama şuan aldığımız önlem ileride Faris'i şaşırtmak içindi.

''Gideyim mi?'' dedim, doğrudan Arel'e bakarak.

Başını onaylayarak salladığında Pars'ın uzattığı şişeyi elime aldım.

''Bu gece hayatına ilk balyozu vuracaksın.''

''Ben balyozu çoktan vurdum, Pars.'' dedim.

İfadesizliğimi koruyarak geriye doğru yürüdüm. Hırkanın, şapkasını da başıma çektiğimde elimdeki şişeyle kaderimi değiştiren insanlardan birinin karşısına doğru adımladım. Hırkanın cebinde hissettiğim siyah maskeyi de taktığımda artık hazırdım.

Adrenalin dalgası vücudumda yayıldığında ellerimi yumruk yaptım. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda botlarımın zemine bıraktığı sesi görmezden geldim. Geleceğimde oynanacak oyunların kumarını 5'te 5'e adım attığım anda başlatmıştım. Ve o kumarın ilk hamlesini şimdi gerçekleştirecektim.

''Aileni yok eden adam karşında...'' diyordu içimdeki Vuslat.

''Seni yok eden adam karşında...'' diyerek devam ediyordu.

Başımı iki yana sallayıp onu susturdum. Ailemi öldüren adamlardan biri olabilirdi ama kimseyi yok edememişti. Ben küllerimden doğmuş olsam da yok olmamıştım. Anılarımın içinde can çekişen ailem ise kalbimde can veriyorlardı. Biliyordum, onlar yok olmamıştı. Kalbimde hissettiğim sürece ailem, zihnimi zinde tuttuğum sürece ise benliğim yok olmayacaktı.

Yavuz, başını yerden kaldırıp gözlerini benimkilere çekerek, ''Seni tanımamdan korkuyorlar.'' dedi siyahlara büründüğümü göstererek. ''Asıl korkak, sizsiniz.''

Sessizliğimi koruyarak kapağı açtım. Beni baştan aşağı süzdüğünde Arel'in konuşmasını duydum.

''Önüne bak.''

Yüzümü sabit tutmaya çalışırken Yavuz, Arel'in konuşmasıyla daha çok sırıttı.

''Senin kızın demek...'' Cümlesini tamamlayamadan ağzına şişeyi tuttuğumda çenesinden aşağı sular döküldü.

Günlerce susuz kalmış gibi içiyor, gözlerini arkamdaki duvardan ayırmıyordu. Aklıma gelen fikirle görmeyeceğini bile bile sırıtmaya başladım.

''Ölüm karşında, ve sen yaşam içiyorsun.'' kulağına eğilerek söylediklerim öksürmesine yol açmış, bakışlarının bana çevrilmesini sağlamıştı.

''Özür dilerim, yanlış söyledim.'' hafif kıkırdayarak, ''Ölümü karşına aldığında zehrini içtin.'' dedim şişeyi yere fırlattığımda.

Yavuz, gözlerini dehşetle açtığında öksürmeye başlamıştı, oysaki suyu çoktan içmişti. Ona zehir verdiğimizi düşünmesini istemiştim ve bu onu korkutmuştu. Gözleri yerdeki şişeye kaydığında sert bakışlarımı, alaya çevirerek iç çektim. Yerdeki şişeyi kaşlarımla gösterirken son kez yüzüne bakıp konuştum.

''Susuzluğun geçmediyse yalaman için itebilirim seni.'' dalga geçerek yüzüne baktım. Kamerada gördüğümden daha zavallıydı.

Ondan bir cevap beklediğimi anladığında başını iki yana sallayıp öksürmeye devam etti. Başımı Arya'nın olduğu tarafa çevirdiğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bu yaptığımı beklemediği açıktı. Ya da ben böyle düşünmüştüm ve onu asıl şaşırtan şey Arel'in beni göndermesiydi. Gözlerimi devirerek Yavuz'u, öksürük kriziyle baş başa bırakıp merdivenlere doğru yol aldım.

''Bir sonraki karşılaşmamız inan bana bu kadar naif olmayacak.'' dedim, başımı geriye yatırıp ona doğru seslenirken.

Onunla bir daha karşı karşıya gelmeyeceğimi biliyordum, çünkü biz, 5'te 5, onu bu deponun içinde boğacak ve leşini de örgütün eline bırakacaktık. Bu denli sert duruşumu Pars ve Vina'dan öğrenmiştim. 'Ne olursa olsun dik dur. Boyun eğmen için sebebin yok.' demişlerdi.

Kural 9: Asla boyun eğme, sonuç ne kadar kötü olursa dahi savaşmaktan vazgeçme.

Gülümsedim. Sahici bir gülümsemeydi bu. Bulut takımı ve 5'te 5 aslında hiç birimiz bir mutlu sonun parçası değiliz. Hepimiz, kırık ruhların mutlu son yaşamaya çalışan parçalarıyız.

-

•Pera, Gazel hakkında ne düşünüyorsunuz?

•Vuslatın karakter değişimi nasıl ilerliyor?

•Bölüm hakkındak düşünceler neler?

•Sizce 5'te 5'in amaçları neler olabilir?

•Buraya merak ettiklerinizi vs. Yazabilirsiniz :)

Bu resim tam bir Pera ve Gazel;) Ben düştüm. Kaldırmayın!

Yorum yapmayı unutmayın.

Hoşçakalın♡

]]>
Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus 13.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-13bolum-1122 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-13bolum-1122

İyi Okumalar:)

13.Bölüm: Vicdanın Sesi

"Bitmiş melodinin kısık sesi, Vicdanımdan yayılıyor..."

*

Bazı anlar vardır, zamanın nasıl geçtiğini anlam veremediğiniz.

Bazı anlar vardır, zamanın geçmesini istemediğiniz.

Ve bazı anlar vardır, sadece tek bir kişiyle o ana hapsolmak istediğiniz.

Ben, şu an karşımda duvarlarını birer birer yıktığım; kahvenin tonlarına bürünen ela gözlerindeki perdeleri araladığım adamla, işte tam da o anları paylaşıyordum. Bizi bu denli yakın ama bir o kadar uzak tutan neydi?

Geçmiş... Aslında ikimizde geçmişteydik. Geçmişimizde geziniyorduk. Bizi yakın ve uzak tutan etken geçmişten başka bir şey değildi. Geçmiş, bizi yakın tutan tek faktördü, ama gelecek öyle değildi. Gelecek, bizim aramıza sert duvarları ören unsurdu.

Arel'in geçmişi yaralıydı. Geçmişin kanayan yarası, gelecekte kanamayı bırakmıştı. Oluk oluk akan yarası kapanmamıştı, ama içindeki kan, akmayı bırakmıştı. Arel Özbey, geçmişin kanayan yarası; geleceğin kasırgasıydı. Aramıza örülen duvarlar gelecek, perdelerse geçmişti. Gelecek mantığı, geçmiş duyguları barındırıyordu. O, geçmişi bırakmış, ya da bıraktığını sanmıştı. Ancak her iki durumda da benim aksime, kendi hükmünü sürdürmüştü.

Benim geçmişim ise beni kovalıyordu. Peşimi bırakmıyor; duygularıma, mantığıma yön vermeye çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum, çünkü duygularım birinci yaşamımın Vuslat'ına aitti. Mantığım ise tamamıyla bana. İç sesimin kargaşasında Arel ile aramızdaki en belirgin farkta buydu.

Hatırlamak...

Arel geçmişinin her geçen saniyesini biliyordu, ancak ben bilmiyordum. Sadece ailemin geçmişinde kendi rolümü alıyordum. Başkalarının rollerini ise çalma niyetindeydim.

Arel ile bir anda aramızdaki ön yargılar, duvarlar, perdelerin çekilmesiyle durgun deniz misali ortam oluşmuştu. Dilimi damağıma vurup ellerimize baktım. Arel'in mührü, Pars'ın cümlelerinden geçiyordu. Pars'ın cümleleri, Arel'in mühründe yeşeriyordu. Bunu bilerek gülümsedim. Pars ve Arel'in arasındaki ilişki gerçekten imrenilecek boyuttaydı. Aralarındaki sessiz söyleyişler, tek bir bakışlarıyla yankı vuruyordu.

Titrek nefesimi verdiğimde gözlerim, mühürlenmiş ellerimize kaydı. Biliyordum. Artık Arel beni bırakmayacaktı. Beni kabullenmişti. En azından benim açımdan böyleydi.

Arel'in gözlerinde gördüğüm geçmişin perdeleri, ellerindeki sıcaklığı oluşturmuştu. Gazel'in yanılgısı da buydu. Arel, geçmişiyle savaşıyordu. Savaşı geçmişleydi. Geçmişinin barındırdığı gelecek ise tamamen babama duyduğu saygı ve minneti.

''Yaşam ipleri, yaşam çizgileri...'' başımı sağa yatırıp mırıldanarak, sol elimle Arel'in elimi tutan sağ elinde gezdirdim. Damarlarına parmaklarımı değdirdiğimde, ''Yaşam ipleri.'' deyip gülümsedim. Elimi bu kez avuç içlerine yönelterek açtım. O ise el ele tutuşan ellerimizi hala bırakmamış; parmaklarıyla, parmaklarımı kavramıştı. Dikkatle ne yaptığımı çözmeye çalışırken mührü bozmamak için küçük çocuk edasıyla parmaklarımı tutuyordu. Gülümsedim. ''Yaşam çizgileri.'' elimi avuç içlerindeki çizgilerde gezdirerek, ''Pars'ın yaşam ipleri ve senin yaşam çizgilerin.'' dedim gözlerimi onun açık kahverengi gözlerinde gezdirdiğimde. "Mührü oluşturuyor."

Arel, dudaklarını birbirine bastırıp bir süre sustu. Gözlerindeki perdeleri daha çok aralayarak başını sola doğru yatırdı. Böylelikle yüzünü daha rahat görür oldum.

''Bizim iplerimiz ve bizim çizgilerimiz.'' damarlarımda, hayır! yaşam iplerim de ellerini gezdirip, tıpkı benim ona yaptığım gibi avuç içlerime yöneltti. ''Yaşam iplerinin bağlandığı tek yer çizgilerdir. Yaşam çizgilerinin tutunduğu yerde yaşam ipleridir.'' sırıtarak, ''Pars ve ben değil, biz. Bizim çizgilerimiz ve bizim iplerimiz.'' kararlı bakışları yüzüne hakim olduğunda dudakları tek bir çizgi haline büründü. ''Yalnızca bizim.'' dedi. "Yalnızca bizim mührümüz."

''Laf cambazlığı konusunda üstüne yok.'' diyerek kıkırdadım. Başımı geriye atıp sırtımı sandalyeye yasladım. O anı.. evet, ben bozmuştum. İleride bu ana tekrar dönmek isteyeceğimi bilemeden bozmuştum.

Arel'de sırtını sandalyeye yasladığında alayla bana baktı. Ellerime soğukluk hissi yayılmaya başladığında konuşmak için bana dönen Arel'i es geçtim. Ona bakarsam, ellerini tekrardan tutmak isteyecektim. Bir anda ona çekilmiş olmam beni bir hayli bozguna uğratmıştı. Başımı iki yana salladığımda içimdeki dejavu tohumları oluşmak için benden yardım istedi. İç çekerek onayladığım da önüme gelen belli belirsiz anılar, başıma keskin acıların girmesine sebep oldu.

''Belki de vardır.'' Arel'in alaycıl sözleri zihnimi susturmuyordu. ''Vuslat, İyi misin?'' şefkat sesine yayıldığında hızla başını bana doğru eğdi.

''Bizim mührümüz, bizim hayatımız.'' dedi oğlan çocuğu...

''Bizim mührümüz, bizim hayatımız.'' dedi kız çocuğu.

Çimenliklere oturmuş, el ele iki çocuk vardı. Bir birleriyle gülüşüyorlar, eğlendiklerini belli ediyorlardı. Başım önüme düştüğünde ellerimi şakaklarıma götürdüm. Ovalamaya başlarken Arel'de önüme çökmüştü. Ruhani değişimim onu şaşırtmış, Gazel'in ise uyku mahmurluğunda gözlerini açmasıyla sonuçlanmıştı.

Oğlan çocuğu, kızın ellerini daha sıkı tutarak,''Vera'nın kalbi,'' diyerek kıza baktı.

''Çocuk adamın aklı,'' dedi kızda ona katılarak.

''Bir birlerini dengede tutacaklar.'' dedi oğlan çocuğu. ''Senin sevgin, benim sevgimi oluşturuyor; duygularımı yaşatıyor.''

Oğlanın son sözleri kıvırcık saçlarıyla rüzgara kucak açan küçük kızı gülümsemişti.

Gazel, koltuktan hışımla kalkıp o da yanıma çöktü. Vücudum titremeye başladığında Arel'in sesi zihnimdeki odalardan birinde yankılandı. ''Bunu yaptığım için bana kızacaksın belki, ama maalesef, başka bir fikir gelmiyor aklıma.''

Nefes alış verişim zorlaşırken Arel, başımı göğsüne çekip kollarını belimde bağladı. Sol eliyle saçlarımı okşadığında ellerim dizlerime düşmüştü. Gazel, düşen ellerimi tutarak çenesini dizime yasladı. O anda zihnimde dağılmakta olan sis tekrardan oluştu. Aynı çocuklar yine gözlerimin önüne geldi. Arel'in hareketi o ana, geri dönmem için sanki aracı olmuştu. Eş zamanlı olarak Arel'in göğsü usulca inerken benim kalp ritmimse tam aksine artıyordu.

Oğlan, kızın aksine gülüşünü durdurmuş, kararlı bakışlarla kıza bakıyordu. Küçük kız, tebessüm ederek oğlanın başını tutup, kendine doğru çekti. Kollarıyla oğlanı sarıp sarmalarken, ''Senin aklın, benim zekamı oluşturuyor; zihnimi yönetmemi sağlıyor.'' dedi. ''Aklımın önemini öğretiyorsun.''

Oğlanın saçlarını okşamasıyla beraber başını çocuğun saçlarına gömdü. O sırada oğlan çocuğu gülerek kıza sıkıca sarıldı.

Bu kadardı. Zihnime dolan anı sadece bu kadarcıktı. İçimde patlamayı bekleyen volkan, lavlarını tekrardan göz önüne çıkartmıştı. Sis dağılıp zihnimde beyazlığın arasında siyah leke gibi beni tek başına bıraktığında yıllar öncesine ait anım kaybolmuştu. Seslensem, huzuru barındıran iki küçük çocuk, yanıma gelir miydi? beni bu kaosun içinden çekip çıkarırlar mıydı? kimdi onlar? neden birden bire belirmişlerdi?

Sorular zihnime hücum ediyor, titrememe vesile oluyorlardı. Eğitimim sırasında anılarım ara sıra aklımda yer edinmiş; titrememe, nefes alış verişimin bozulmasına sebep olmuştu. Pars ve Bulut takımı beni her seferinde sakinleştirmeyi başarmış olsalar da şu an içinde bulunduğum durum öncekilere benzemiyordu. Arel'in mührü, ilk anıya kucak açmamı sağlamış, sarılışı ise o anıya tutunmamı sağlayarak devamını görmeme sebep olmuştu.

Geçmişin tozlu sayfalarında her şey berraktı. Her yer apaydınlık, huzurun tablosunu andırıyordu. Parkta çimenler üzerinde oturan o iki küçük çocuğun yüzleri oldukça netti. Onlar kalbimin teklemesine sebep olan yüzlerdi. Geçmişimin emanet ettiği, şimdinin sancısı; geleceğimin kabusuydu. Ben o küçük kızdım. Oğlan çocuğunun yüzü pek net değildi, ama gözleri... gözlerine her geçen saniye baktığımdan emindim. O gözlerin sahibini biliyordum. Yüzü buğulu olasa da çocuk adamın, çocuğu atıp adam olduğu kişi yanı başımdaydı. Başımı yasladığım bu göğüs, o adamın kendisiydi. Yıllar önce ben, onu göğsüme çekerek ev sahipliği yapmıştım. Şimdi ise tam tersi aynı kucağı o, bana sunmuştu.

Nefesim gittikçe ritmine kavuşurken geçmişimden bir parçam önüme dökülmüş, beni kucaklamıştı. O geçmiş Arel'di.

''Geçmişinden biri ve sana bunu söylemedi.''

İç sesim yine birinci yaşamımın ayak izlerini takip ediyordu. İç çekerek sakinleşmiş bedenimi doğrultarak başımı Arel'in göğsünden kaldırdım. Arel, geçmişimdi. Arel Özbey geçmişimin içindeydi. Geçmişimin bozulan mührünü, geleceğim de tekrardan oluşturmuştu. Bu durum her ne kadar canımı yaksa da suskunluğumu korumanın en iyi şey olduğunun farkındaydım. Çünkü sükunet, insanlığın en büyük servetiydi. Ve ben o serveti her zerremle tadacaktım.

''Ne oldu?'' dedi Gazel, ellerimi sıkıca kavrarken, ''Sayıklıyor ve titriyordun. Özür dilerim, sana yardım edemedim.''

Gazel'in sesine yansıyan şefkatle karışık kedere burukça tebessüm ettim. Gözlerimiz kesişirken yeşillerinde gördüğüm saf merhametle beraber endişe, yutkunmama sebep oldu. Gazel'in beni, bu kadar önemsediğini gerçekten düşünmemiştim.

''Özür dileme.'' dedim boğazımdaki acıyı umursamadan.

Ellerimi daha sıkı tuttuğunda başımı yere doğru bakan Arel'e çektim.

''Teşekkür ederim.'' kısık sesimle gülümsemeye çalıştım. ''Endişe etmenize gerek yok. Sadece geçmişimin izleri, gün yüzüne çıktı.'' dedim ikisine birden bakarak. Normal bir şeymiş gibi söylemem ikisinin de kısa süreli bakışlarına maruz kalmama sebep oldu.

Oysaki gerçekten bu durum normaldi. Ama beni bu denli etkileyen Arel'i daha önceden tanıyor oluşumdu. Arel'i tanıyor olmam Gazel'i de tanımış olmam anlamına gelirdi. Ve sanırım, onlarında aklına ilk bu durum gelmişti. Yüzlerindeki özellikle de Gazel'in yüzündeki ifade her şeyi özetliyordu.

''Ne gördün?'' dedi Gazel hızla. ''Ne hissettin?''

Dudaklarımı birbirine bastırıp bir süre sustum. Gazel, merakla karışık endişeyle bana bakarken Arel, başını yerden bir saniye olsun kaldırmıyordu. Düşüncelerimin doğruluğu Gazel'in dudaklarından dökülmüştü. Geçmişe ait duyduğu endişe, bana karşı hissettiği endişenin önüne geçmişti.

Gazel'in geçmişimde olması beni pek şaşırtmamıştı. Çünkü, uyandığım ilk andan beri bana diğerlerinden daha farklı davranmıştı. Gözlerindeki parıltıyla resmen ben yanındayım diye meydan okuyordu. Nadiren dudaklarından dökülen kız kardeş sözü ise tüm bunları destekler nitelikteydi. Fakat Arel tam tersi şeklinde davranmış, beni yeni yeni kabul ettiğini gösteriyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp sorularına cevap vermeye başladım. ''İki çocuk vardı. Çimenlere oturmuş gülüşüyorlardı.'' dedim dürüst davranarak. ''Sevgi ve zekadan konuşuyorlardı. Oğlanın denge dediğini anımsıyorum.'' ancak dürüstlüğüm buraya kadardı. Onlar, bana geçmişimde yaşadıklarını söylememişlerdi. Geleceğim de yer edinmeye çalışırlarken geçmişimi sineye çekmişlerdi.

Söylediklerimle eş zamanlı olarak Arel, bir anda buz kestiğinde nefes alış verişi saniyelik durmuştu. Gazel, tedirginlikle ellerimi serbest bıraktığında bakışları ara sıra Arel'e değiyordu. Tepkilerini saklamıyor oluşları beni şaşırtmıştı. Saklasalar anlamazdım, Çünkü ikisi de profesyonel oyunculardı. Bunu bildiğimden şaşırmıştım. Bana bilerek maskelerini çıkararak yaklaşıyorlardı.

''Ne hissettin?'' dedi Arel.

Uzun süren sessizliğini bozmuş, kahvelerini tıpkı geçmişte gördüğüm oğlan çocuğunun masumluğuna bürümüştü. Ellerini oturduğu masanın iki yanından alıp birbirine kenetledi.

''Çok silik bir anıydı.'' yalan, oldukça netti. ''Oğlanın yanında birde kız vardı. Oğlanın yüzünü silik olarak görmüş olsam da kızın ki daha netti..'' kısmen yalan... '' O kızın ben olduğumu düşünüyorum.'' gerçek, o kız çocuğu bendim. ''Ancak tüm bunlara rağmen o, oğlan çocuğuyla huzuru hissetmiş, güvende olduğuma emin olmuştum.'' tekrardan gerçeğe başvurmuştum.

Bilerek bunu yapmış, tepkilerini ölçmek istemiştim. Bana neden geçmişimde olduklarını ya da en azından Arel'in olduğunu söylemediklerini merak etmiştim.

Sırtımı sandalyeye yaslayıp ikisine birden baktım. Gazel, ayaklanıp sürahiye uzanırken Arel, afallayarak yüzüme bakıyordu. Donuk, boş bakışlarım onun parıldayan gözlerinin yanından bile geçmiyordu. Yalnızca bunlar değildi. Arel, kendi kendini ateşe atmıştı. Benim çocukken ona sarıldığım gibi o da bana sarılmıştı. Geçmişte onu ben sakinleştirirken bu kez o beni sakinleştirmişti. Gülümsedim. Gülümsemem yavaş yavaş solarken Arel'i hatırladığımı söylememe kararımı netleştirdim. Yapbozun parçalarını zaman içerisinde birleştirip onlara hazır resmi verecektim.

Geçmişim, yapbozum olmuştu.

Geleceğim, satrancım olmuştu.

Gazel, bardağı bırakıp, ''Nasıl hatırladın?'' dedi.

Yüzüne ciddiyeti yerleştirmesi bana da yansıdığında Arel, ayaklanarak bilgisayarın başına geçti.

''Bilmiyorum,'' diyerek tekrardan yalana baş vurdum. ''bu konuyu kapatalım, lütfen.''

Gazel, başıyla onayladığında sandalyeden kalkıp elindeki bardağı aldım. Zihnimdeki sis bulutu hafif hafif oluşurken köşeye saklanan Vera kelimesi kalbimin 2. Kez teklemesine sebep oldu. Arel, bana Vera demişti. İstemsizce elim boğazıma gittiğinde ovmaya başladım. Derin bir soluk vererek Arel'in lakaplarından biri olabileceğini düşündüm. Bu düşünce mantığıma yattığında daha sonra araştıracağıma dair not ettim.

Koltuğa otururken battaniyeyi üzerime çekip son kez gözlerimi odaya çevirdim. Daha önce fark etmediğim küçük camlardan ışık huzmesi içeriyi aydınlatmaya başlamıştı. Günün ilk ışıklarına şimdilik ev sahipliği yapmıştık. Gecenin, karanlığı ise bizi terk etmiş, karanlığın tohumlarını ruhuma ekmişti. O karanlık geçmişimdi. Işık huzmesi ise yeni yeni dahil olduğum geleceğimdi. Yaptığım benzetmeye tebessüm ederek Gazel'e baktım. Gazel, ısıtıcının ayarını düşürüp az önce benim kalktığım sandalyeye oturarak Arel'in yanına geçmişti.

Arel, alışık olduğum ciddiyetle karışık alaycıl yüzüyle 2. defa aynı tuşa tıklayarak Yavuz'un başından aşağı su döktüğünde adam sıçrayarak uyandı. Onun gürültüsüyle mayışık halde olduğunu belirten Arya'da uyanmıştı. Gazel, gülmeye başladığında bende ona katıldım.

''Günaydın, uyuyan güzel.'' dedi Arel.

Yavuz, zorla nefes alıp verirken, ''Sadede gelmeni söylemiştim.'' dedi.

Başımı koltuğa yaslarken Arel, Yavuz'un konuşmasıyla vücudunu dikleştirdi. İçeriye Pars'ın girişiyle Gazel, gülümseyerek Pars'ın elindeki poşetlere koştu.

''Ben boşuna cansın sen, demiyorum.'' diyerek poşetlerdeki sandviçleri çıkardı.

Pars, gülerek Gazel'e bakıp, ''Günaydın,'' diyerek önce bana ardından Arel'e baktı. ''Bakıyorum da uyuyan güzeli uyandırmışsınız. Doğru söyleyin hanginiz öptü?''

Yüzümü buruşturarak Pars'a baktığımda yanıma gelerek saçlarımı karıştırdı. İtmekten vazgeçerek gözlerimi devirdim. Arel, sırıtarak Pars'a baktığında Gazel, meyve sularını ve sandviçleri teker teker masaya bırakıyordu. Aynı zamanda da yemeye başlamıştı.

''Benim öpmediğim kesin. Hadi söyleyin?'' Pars'ın eğlenceli çıkan sesiyle bakışları doğrudan Arel'i hedef alıyordu.

Gazel'le aynı anda yüzümüzü buruşturarak Pars'a baktık. Sanırım, ikimizde aynı sahneyi hayal dünyamızda canlandırmıştık. Yastıklardan birini alıp Pars'a attığımda başını anında bana çevirip şaşkınca baktı.

''İğrençsin.'' dedim tiksindiğimi belirterek.

Gazel, hızla başıyla beni onayladığında Arel'de gülüyordu.

Pars, koltuğa yasladığı eline başını koyarak vücudunu bana döndürdü. Dudakları alayla kıvrılırken,''Hayal dünyanda neler dönüyor? Anlatsana biraz.'' deyip sahte ciddiyete büründü.

Mavileri eğlendiğini belirterek parıldadığında Gazel, başını iki yana sallayarak, ''Birileri oldukça keyifli uyanmış anlaşılan.'' dedi.

Pars, sırtını koltuğa yaslayarak Gazel'i baştan aşağı süzüp gülmeye başladı. Gazel, kaşlarını çattığında Arel, odadan çıktı. Nereye gittiği aklımı kurcalarken Pars dudaklarını birbirine bastırıp, ''Uyanmam için uyumam gerekir. Biliyorsun ki ben geceyi severim.'' dedi

Gazel, meyve suyunun kapağını kapatıp boş şişeyi Pars'a doğru attığında Pars, başını sağa doğru yatırarak kurtuldu. Onları ilk defa böyle görmenin verdiği garip mutluluk aslında aralarında ki yakınlığı gösteriyordu. Dışarıdan bakıldığında birbirlerine oldukça zıt ve uzak dursalar da aslında oldukça yakınlardı.

''Kes sesini. Bu tavırların bana sökmez.'' Gazel, kollarını kavuşturup, ''Gündüzü, geceden daha fazla sevdiğini biliyorum.'' dedi.

Pars'ın keyifli hali yavaş yavaş yok olurken vücudumu dikleştirdim. Gazel'in yanlış bir şey söylemediğine emindim ama Pars'ın donuk suratı tam tersini söylüyordu.

''İşimize dönelim.'' diyerek konunun üstünü farkında olmadan kapattı Arel.

Arel tekrardan gelmiş, elindeki çantayı bilgisayarın yanına bırakmıştı. Onun gelişiyle beraber Pars, ayaklanıp cebinden çıkardığı flashı kasaya taktı. Gazel, sandalyeyi döndürerek onlara katıldığında bende dikkatle onları izlemeye başladım.

''Sadede geliyorum o zaman?'' dedi Arel düz sesiyle.

Yavuz, başını ağır ağır salladığında Arya dişlerini dudaklarına geçirip, ''Ödleğin tekisin.'' diyerek adeta tısladı.

Arel, hafif tebessüm ettiğinde, ''Dilin varmış.'' dedi.

Arya'nın suskunluğunun bozulmasının nedeni, büyük ihtimalle Yavuz'u yanıltmak içindi. Çünkü Arya, Yavuz'un bütün kirli çamaşırlarını yıkayan kişilerden biriydi. Belki de ilk üçte bile yer alıyordu. Emin değildim. Ancak bu kadar sessiz ve sakin olması Yavuz gibi birini bile düşündürte bilirdi.

Arya, tahminlerimi yanıltmayarak kameraya doğrudan bakıp,''Seninde korkaklığın hala üzerinde.'' dedi.

Arel, dudaklarını bükerek, ''Tetiği çekmeyen sensin, ve korkak olan benim. Öyle mi?'' deyip Yavuz'a kısa sürelik bakış attı.

Arya, sinirlenerek ayağını yere vurduğunda Arel, başını geriye yatırdı. Her ne kadar işbirlik yapsakta Arel'in kendinden taviz vermediği ortaydı, ve Arya'nın bunu beklemediği açıktı. O sırada Pars, bilgisayardan hızla 4 ayrı kişinin resmini sıraya koyduğunda Arel'e göz ucuyla bakıp kendini geriye çekti.

''Gülünç...''Arel, Arya'ı daha çok sinirlendirmek istiyor gibiydi.

Kısık sesiyle sinirleri bozacak şekilde gülmeye başlayan Arel, ''Korkak, başını kaldır.'' diyerek Yavuz'u sınamaya devam etti. Anlaşılan Arya'nın daha fazla üstüne gitmeyi istememişti.

Yavuz, Arel'in sözlerine başlangıçta bozulsa da bize bu hazzı yaşatmamak adına ifadesizliğe büründü.

Pars, klavyeden bir tuşa bastığında Yavuz ve Arya'nın tam ortasında projeksiyonun yansıması çıktı. Yansımayla beraber Yavuz, ifadesizliğini bozarak sırıtmaya başladı. Yüzündeki sırıtma sadece maskeden ibaretti. Korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu, ama nafileydi. Bu insanlar Yavuz'u yıllardır tanıyor, korkağın teki olduğunu biliyorlardı. Pars, alayla dudaklarını kıvırırken Yavuz'un önüne resimlerden biri çıktı.

Ekranda gördüğümüz kişi duru güzelliğiyle beni oldukça büyülemişti. Bakışlarım Yavuz'un gözlerine ulaştığında şaşkınlıkla parıldadığını gördüm. O sırada Arya'nın da yüz ifadesi benimki gibi anlamadığını belirttiğinde Arel mikrofona yanaştı.

''Onda, bunda, şundadır... Yavuz'un kalbi kimdedir?'' Arel'in keyifle mırıldanışına Pars, kahkahasıyla eşlik ettiğinde Gazel başını iki yana salladı.

Arel'in sesi, Yavuz'u rahatsız ederken yumruklarını başka bir kamera açısından sıktığını görebiliyordum.

''Mavi boncuk mu demeliydim?'' diyerek eğlenmeye devam etti. ''Ellerini serbest bırak seni yaşlı adam.''

Yavuz, çok yaşlı değildi, ama yinede yaşını almış biriydi. Hatta 40'ların sonlarında olduğuna emin bile olabilirdim. Koltukta doğrularak sandviçlerden birini ve karışık meyve suyunu alarak yemeye başladım. Eş zamanlı olarak Pars, Arel'in önüne bir dosya bırakıp mikrofonu kapattı.

Pars, yüzünü buruşturduğunda, ''Zorlamaktan zarar gelmez.'' diyerek kendini geriye attı.

Onun bu tutumu, aslında tüm gece planı baştan sona titizlikle kontrol etmiş olduğunu düşünmeme sebep oldu. Gülümseyerek ona baktığımda Pars'ta bana doğru dönerek aynı şekilde gülümsedi.

''Hale Atasoy, daha önce bu kadını tanıdığını bizzat kendin dedin.'' iç çekerek, ''Bozulma hemen, kalbimi kırıyorsun(!)'' dedi Arel imadan geçilmeyen sesiyle.

Yavuz, konuşmamayı yeğleyerek Arya'ya baktığında onun yanında özel hayatının ortaya dökülmesini istemediğini bakışlarıyla itiraf ediyordu. Gerçi bu durum bende dahil kimseye dert oluşturmuyordu. Aileme yaptıklarının cezasını çekecek olan ilk piyon yakında yenilecekti.Yavuz'un bu durumundan oldukça keyif aldığımı bütün hücrelerimde hissediyordum. Ve itiraf etmekten kaçmıyordum. Sırıtarak ekrana baktığımda Gazel'de aynı yüz ifadesini takındı.

''Hale ile yasak aşk yaşayıp kadını bir çöp gibi kenara attın." Pars'ın uzattığı dosyayı kavrayıp, "Üstelik gayrimeşru oğlunu da kapı dışarı ederek. Ne iyi yürekli bir baba ve sevgili...'' dedi sona doğru mırıldanarak.

İşte şimdi Yavuz Vecdi, soğuk terler dökmeye başlamıştı. Sır gibi sakladığı 2.ailesi gün yüzüne çıkmıştı. Örgütten ve daha birçok kişiden sakındıkları bizler tarafından bilinmesi onun sinirlerini iyice germişti.

''Bir şey bildiğin yok!'' gözlerindeki gereksiz ateşi harmanlayarak kameraya baktı. ''Çocuk.'' diyerek kükredi.

Arel'in dudakları tek bir çizgi haline geldiğinde bakışlarıyla adamı ezip geçiyordu. Yavuz'un kelimeleri Arel'i sinirlendirmemişti, ancak keyfi birden bire bozulmuştu. Arel'in başkalarının kelimelerine aldırış etmediğini biliyordum. Öyle ki bu Yavuz gibi bir adamsa asla! Arel'in aklından bir şeyler geçiyordu ve Yavuz'un lafı, sadece üzerine denk gelmişti. Olan buydu. Emindim.

''Senin gibi adamlar sevgiyi de sevilmeyi de hak etmiyor. Senin gibi insanlar bir aile kurmayı hak etmiyor.''

Haklı çıkmıştım. Arel'in değişimine sebep olan şey, Yavuz'un, Hale ve çocuğa kötü yaşantı sunmasıydı.

''Benim hayatım mı sana dokundu? yoksa çok mu yufka yüreklisin?'' Diyerek gülmeye başladı Yavuz.

''Senin hayatın bana dokundu.'' dedi Arel. ''Dokunmamasını dilemen içinse geç kaldın. ''

Yavuz'un duruşu dikleştiğinde öfkeyle soludu. Arel'in iddalı cümleleri karşısında ezildiğini açıkça belli edişi alayla dudaklarımın kıvrılmasına sebep olmuştu.

''Hale'yi, oğlunu elinden almakla tehdit ettin. Sebebi neydi?'' mırıldanarak, ''Hm, biraz düşünelim.''deyip mikrofonu kapattı.

Başını geriye atıp ayaklarını önündeki sehpaya uzatırken Yavuz'u kameradan izlemeye devam etti.

Pars, ceketini çıkartırken, ''Hoşuna gidiyor değil mi?'' dedi Arel'e göz ucuyla bakıp.

Arel başını sağa doğru yatarak Pars'a baktı. Sırıtmaya başladığında, ''Senin kadar olmasa da.'' diyerek mikrofonu eline aldı.

Gazel, Arel'i onaylayarak başını sallayıp kameraya çevirdi.

''Söylemek ya da duymak, seç birini.'' dedi Arel otoriter sesle.

Yavuz başını iki yana sallayıp cevabını belli etti.

''Korkaksın, sadece korkaklar kaçar.'' otoriter sesi devam ettiğinde, ''Üstelik sen, kendi yaptıklarından kaçarak ne kadar aciz olduğunu da gösteriyorsun." ufak bir ıslık melodisiyle, "Açıkçası... Güzel bir gösteriydi. Gerçekten hakiki bir tebriği hak ediyorsun. Uzun zamandır senin gibi çaresiz birini görmemiştim.'' dedi.

Arel, ayaklarını kendine doğru çekip ellerini dizlerine yasladı. ''Neyse, konuya dönelim.'' deyip ciddileştiğini belirtti.

Yavuz'un veya bizlerin konuşmasına asla izin vermiyor ardı ardına cümlelerini sıralamaya başlamıştı. Arel'in değişen tavrı Yavuz'un hoşuna gitmezken Arya'nın alttan alttan sırıtmasana sebep olmuştu.

''Hale senin metresin ve oğlunun annesiydi. Yıllar süren birlikteliğin Hale'nin isyanlarıyla son bulmuştu. İsyanlarının sebebi ise kadını eve hapsedip dışarıya pek nadir çıkmasına izin vermemendi. Dürüst olmak gerekirse, Hale açısından bu durumun oldukça zor olduğunun kanaatindeyim."

Yavuz yumruklarını gereksizce sıkmaya başlamıştı.

Arel'de bu durumu fark ederek tebessüm etti."Ortada aşk veya para olsa dahi sonuçta insanlık, özgürlüğüne düşkün varlıklardır. 4 yıl boyunca kadının, sana ve o yaşantıya dayanması mucize bile."

Pars'ın yüzündeki tatminlik giderek yayılmıştı. Pars, hiç bir sebep gözetmeksizin bir şeylere bağlı kalma zorunluluğunu sevmez, reddederdi. Gerçi günümüzde insanlar da böyle değiller miydi? Zorunluluk zihnimize kazındığı an, o şeyden uzaklaşma güdüsüne girip isteksizliğe hakim olurduk.

Boğazındaki hırıltıyı yok edip, "Önüne çıkmasın diye uyuşturucu bağımlısı haline getirdin. Kadın kullanmak istemediğinde ise tehditlerini daha çok arttırdın. Sebebi ise hayatını mahvetmemesiydi. Finalde ne oldu? Gerçi pek şaşırmadım. Gittikçe artan dozlardan dolayı Hale Atasoy, öldü. Onun ölümüyle oğlun, yaşayan ölüye dönüştü." dedi Arel tek nefeste.

Yavuz, yumruğunu sıkmayı bırakarak, "Bunları söylemenin nedeni ne? Çocuk."

Sırıtmaya başlayan Pars ve Gazel'e katıldığımda Arel, iç çekerek sıkıldığını belli etti. Mikrofonu kapatıp, "Hiçte eğlenceli değil." dedi.

Pars gülerek, "Bir ara benimle konuşmana izin veririm kardeşim." deyip Arel'in sırtını sıvazladı. Arel, yanaklarını şişirip serbest bırakırken, "Arya'yla konuşmak istersen orası ayrı." diyerek ekledi.

Arel, Pars'ın elini iterek ters bir bakış attı. Ben gülmemek için dudaklarımı bastırdığımda Gazel, kaşlarını çatarak Pars'a baktı.

"Şu kızı bir sal!" dedi Gazel kükreyerek.

Pars sağ kaşını kaldırıp, Gazel'e üstten üstten bakarak, "Küçük kız kardeşin katliam saçmasını istemeyiz." deyip sırtını sandalyeye yasladı.

Gazel, Pars'ın oyununu devir alarak, "İnan bana, Pera daha iyi yapar bu işi." dedi iddialı sesiyle.

Arel ve ben onları izlerken Pars'ın yüzü oyunu bıraktığını söyledi. Ciddiyetle Gazel'e bakarak, "Pera'dansa Gazel'i tercih ederim." dedi.

Gazel, bakışlarını kaçırarak saçlarını savurduğunda. Yaptığı iki harekette birbiriyle uyuşmuyordu. Anlaşılan o da Pars'ın böyle bir şey diyeceğini beklemiyordu.

Arel, "Çok geçmeden senin her iki duyguyu da tatmanı sağlayacağım.'' dediğinde dikkatler bozularak tekrardan Yavuz'a döndü.

''Bu arada oğlunun adı Arif'ti. Bunu da söylemeden geçmek istemedim."

Pars 2. resme geçerken Arel su içti. Gazel, yanıma doğru gelip başını dizlerime yasladığında Yavuz'a karşı duyduğum öfke ve karnımdaki tarifsiz ağrı yok olmuştu.

Yavuz, 2. Ailesini sır gibi sakladığını düşünürken bizim onları biliyor olmamız, onun bu düşüncesini yıkmıştı. Fakat oğlunu kendi soyuna bile geçirmemiş olmayısla beraber bu kadarını bildigimizi beklemiyordu. Gerçi benimde bekledigim pek söylenemezdi ama yeni yeni 5'te 5'i çözmeye başlamış, güven duygumun oluşmasına izin vermiştim.

"Karşındaki adam ise Resul Yaman. Ailesinin geçimini sağlamak için yıllarca iş arayıp durmuş, ama bir baltaya sap olmayan biri. Son çare senden iş istedi ve sende sözde yardım ederek yanına aldın. Yıllarca pis işlerini yaptırıp onuda çöp gibi kenara attın.''

Yavuz, her geçen saniye Arel'in cümleleriyle dibe batıyordu. Söz konusu durum bu olunca kaçınılmaz son, Yavuz'un peşini bırakmıyordu. Takındığı tavırlar bizi zevkten 4 köşe; onu ise hiçliğe sürüklüyordu. Düşünceler zihnimin odalarında kendilerine yer edinirken sırıtarak Gazel'in saçlarını okşamaya başladım.

''Resul'ün eline silah verip ailesiyle tehtit ederek kendi elleriyle öldürttün. Geride ise koca bir enkaz altında kalan aile bıraktın.'' deyip Yavuz'un yüzüne baktı Arel.

Arel, hiç soluk vermeden normal bir olayı anlatır gibi konuşuyor sesine kimi zaman iğrendiğini belli eden tınılar ekliyordu. Fakat baskın olan tını alayın eşlik ettiği sıkılmışlıktı.

Arel, nıçladığında parmağıyla Pars'ı beklemeden diğer resim için tuşa bastı.

''Tunç Ozanlık. 15 yaşında genç delikanlıydı. Uyuşturucu baronuna Tunç gibi çocukları katarak örgütten habersiz kendi hükmünü sürdürdün. Çocukları bu işe alet edip onları kukla gibi kullandın.'' dedi Arel. Bu sırada sesini sakin tutuşu dikkatimden kaçmamıştı."Yine kaçınılmaz son seni buldu. Birinin ölümüne yine ve yine sebep oldun."

Arya şaşkınlıkla kameraya bakarken Yavuz'un başı yerdeydi. Ekrana bakmıyor yaptıklarından kaçmak istiyor gibiydi.

''Korkak olabilirsin ama güç elde etme arzun korkaklığının önüne geçiyor." Yavuz, usulca başını geriye yatırdığında, "Ancak şimdi işler tam tersine döndü. Güç elde etme arzun, seni korkağın tekine dönüştürdü.'' deyip gülmeye başladı.

''Sus,'' dedi Yavuz. ''Sus!''

Kısık çıkan sesi arttığında Arel, tekrardan nıçlamaya başladı.

''Yavuz Vecdi, sen ölüm olduğunu sandın, ama ölümün yolu bile değilsin.'' diyerek adamı daha çok aşağıladı.

Arel'in kurduğu cümleler Yavuz'a karşı az bile kalıyordu. Onca insanın ölümüne sebep olmuş kişi 5'te 5'in adaletini tatmalıydı. Bizlerin ateşinde kasıp kavrulmalıydı. İkinci yaşamımın tek arzusu işte buydu. Günahkarları, kendi ateşlerinde yakmaktı. Küllerini ise onların alaylı dudakları timsali üflemekti.

''Sus artık!'' diye yineleyerek bağırdı Yavuz.

''Sıra son kişiye geldi...'' Arel gür bir kahkaha atarak devam etti. ''Bak bakalım sırada ki kimmiş.''

Ekrana Yavuz'un iki ayrı resminin kolaj yansıması geldiğinde şaşkınca gözlerim aralandı. 1. resimde daha genç ve yüzünde şimdiki gibi kötü bakışlar yer edinmiyordu. Sanırım bu örgütten önceki haliydi. 2. resim ise güncel resmiydi. Midemi bulandıracak bakışları, iğrenç gülümsemesi, Gazel'in saçlarında gezinen ellerim durdurdu.

''Bu hayattaki en büyük ölümü de, yanlışı da kendine yaptın. Sana bahşedilen hayatı zevk uğruna harcadın, ve sonuç göründüğü gibi." Yavuz'un göremeyeceğini bile bile ellerini iki yana açarak devam etti. "Kozmatik şirketin piyasada büyük ses uyandırmıştı. Yolundan çıkmasaydın daha iyi yerlere gelebilirdin." Tavsiyede bulunmuş olması Yavuz'un kaşlarını çatmasına olanak sağladı.

"Başkasının yoluna dahil olmak, süratle gelen arabalara kucak açmaktır. Çünkü İllaki arabalardan birine çarparsın.'' kollarını önünde bağlayıp, ''Hayat bir lütuftur ve senin gibi pisliklerse bu lütfa layık değil. Merak etme! Ölümün arzuladığın yolda olacak." Sen tonu kelimelerin üstüne giderek bastırırken, "Finalini ise biz hazırlayacağız. Sen, sadece en iyi şekilde oynamaya bak. Bense zevkle seni izleyeceğim.'' dedi.

Hayranlıkla Arel'e bakarken Gazel doğruldu. 4'ümüzde sırıttığımızda Arel'in son kez eline mikrofonu aldığının bilincindeydik. Birazdan buradan çıkacak ve planın son sahnesini belirleyecektik.

"Sanırım bu kadar Nutuk çekmek yeter. Çünkü yaşattıkların, yaşayacaklarının ön gösterimiydi. Ha, Ayrıca vicdanının kısık gelen melodisi kulaklarımı tırmalıyor. Yıllarca yaptığın gibi yine o melodiyi durdur." dedi alayla karışık ciddiyetle.

Gazel, Arel'in konuşmasını bitirmesiyle kalkıp Arel'in saçlarını karıştırdı. Bende ayaklanıp battaniyeyi katlarken Pars, Az önce gösterdiği insanlarda dahil olmak üzere bir sürü insanın, kolaj resmi yansıttı. Tüm o insanların acı çekmiş yüzlerinin tam ortasında Yavuz'un resmi vardı. Gördüğüm görüntü karşısında kaşlarım havalandı.

Pars bakışlarımı yakalayarak, "Ona izleyebileceği harika bir tablo bırakıyorum." dedi.

Verdiği yanıtla beraber gülerek Yavuz'a baktım. Zihnimde ise Arel'in cümlelerini tartıyordum. Hayat bize verilen oyun olabilirdi, ama oyunda hayatta kalmakta en büyük görevimizdi. Ruhumuzu dahil olmadığımız yollara sokarak yaşayan ölülere çekmek değildi.

*

•Bölüm hakkında ki düşünceler?

•Vuslat ve Arel'in geçmişi nasıldı?

•Sizce Arel, Vuslat'ın geçmişinde olduğunu neden söylemedi?

•Karakterler arasındaki ilişkiler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Instagram:

Edanuryd: Kişisel hesabım.

_kozaa: Kitap ile ilgili hesabım.

Youtube: Edanur Yeşildağ

Hoşça kalın♡

]]>
Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd
Hokus Pokus 12.Bölüm https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-12bolum-1120 https://edebiyatblog.com/hokus-pokus-12bolum-1120 İyi Okumalar:))

12.Bölüm: Grimsi Kelebek

Arel&Vuslat

24 kasım 2018/ 23:16

Bugün bir karar verdim.

Zihnimin boş odalarına geçmişimi sokmayacaktım. Çünkü geçmiş, ayaklarıma dolanmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Odalarımı, geçmişime gömülmüş, geleceğimin ise aydınlatacağı karanlıktaki insanlarıyla dolduracaktım. Teker teker odalar dolduğunda da üzerlerine kilitleyip ateşe verecektim.

Bütün benliğimle biliyordum ki ortak bir amaç edinmiştim, ve ben bunu gerçekleştirecektim.

Geçmişim, ödeşmek istiyordu.

Geleceğim, ödeşmek istiyordu.

Şu anım ise tüm istekleri yerine getirmek istiyordu.

İsteklerim, hesap kesme biçimimdi.

Ve ben bunları yapacaktım.

Pars'ın kuralları,

Geçmişimin izleri,

Bulut takımının desteği,

Ve 5'te 5'in oyunlarıyla ben karanlığı yok edecektim.

-İkinci Yaşam.

*

Adımlarım merdivenlere yöneldiğinde rahatladığımı hissediyordum. Yavuz'a uyku ilacından başka bir şey vermemiştim. Ama, beni gerçekten iyi hissettirmişti. Satrançta da önce piyonlar hareket etmez miydi? ben ilk piyonu hareket ettirmiştim. Bir sonraki piyonu ilerletmekte diğerlerine kalmıştı.

5'te 5 ile birlik olduğumu artık kabul ediyordum. Yolun sonunda bana belki de zarar vereceklerdi, rollere bürünerek benimle ilişki kuruyorlardı ancak bunların hepsi birer ihtimaldi. Fakat, ben şu an bu zaman dilimindeydim ve onlara gerçekten değer veriyordum. Geleceği düşünmenin anlamı neydi ki? kendimi yormaktan başka bir işime yaramayacaktı.

Hayatımdaki gerçekler ve yalanlar beni kasıp kavurmuş, soluğumu kesmişti. Bundan sonra gelecek afetlere karşı herhangi bir tepki vermem de anlamsız olurdu. Uçurumdan düşmüş birine, 1. kattan atla derseniz size gülerek tepki verir. Benim hayatımda daha doğrusu bana verilen hayatta, bu benzetmeye gerçekten uyuyordu. Basıma gelebileceklerde yaşadıklarımdan daha beteri varsa eğer, bir an önce gelmesini istiyordum. Çünkü, gelecekte belki de yanımda kimsem olmayacak ve tüm kasırgaya bizzat ben kucak açacaktım. Ama şu anda 5't 5 vardı, ve ben yalnız değildim. Sırtlandığımız acıları kimse tamamıyla anlayamazdı. Yanında birilerinin olması ise o acının dinmesine sebep olurdu. Bu, tıpkı kasırgadan sonra meltemin esmesi gibiydi. Benim hayatımın çıplaklığı kasırgam, 5'te 5'se meltemimdi. Yağmur sonrası açan güneşi andırıyordu.

Ne zaman yumruk yaptığımı bilmediğim ellerimi çözdüm. Derin bir iç çekerek kamera odasına girdim. Düşüncelerimi bir kenara iteleyerek gözlerimi bir birinden farklı yüzlerde gezdirdim. Arel, ifadesiz yüzüyle kameraya bakarken Gazel ve Pars'ta vücutlarını kapıya doğru, -benim geldiğim tarafa,- döndürmüşlerdi.

Maske ve şapkayı çıkartıp masanın üstüne bıraktım. Gazel'in yüzüne alaylı sırıtmalar eşlik ediyor, Pars'sa sadece beni incelemekle yetiniyordu. Ona ne var dercesine baktığımda başını iki yana sallayarak tebessüm etti.

''Bir sonraki karşılaşma ha?'' diyerek Arel, başını bana çevirdi. ''Olmayacak öyle bir şey.''

Sesindeki otoriteyi hissettiğim gibi kahvelerimizi buluşturdum. Gazel'in yanına oturduğumda, ''Buna kim karar veriyor?'' dedim.

''Karar vermek için Yavuz'un yaşaması gerek, ama sonucunu az önce örnek vererek anlattığımızı düşünüyorum.''

Yaptığı açıklamayla gözlerimi ondan alarak susmayı tercih ettim. Arel'in lafları altında ezilmeyi sevmiyordum. Gerçekten susmayı düşünecekken Pars ve Gazel'inde, Arel'i onaylamasıyla vücuduma ani sinir dalgası yayıldı.

''Bana emir verme!'' diye tısladım adeta. ''Bu konuda haklı olabilirsin! ama, emir veremezsin.''

Arel, tek kaşını havaya kaldırdığında alnındaki çizgiler, bana doğru göz kırpmış; dudaklarını birbirine bastırmıştı.

''Kulaklarını aç ve beni iyi dinle,'' yüzünde beli belirsiz çillerin dikkatimi dağıtmaması adına, başımı kameraya çevirip onu dinledim. ''Ben, kendimi lider olarak görmüyorum. İnatla, lidermişim gibi davranıyorsun. Böyle bir şey demediğini biliyorum, ama gözlerin hiçte öyle demiyor.'' gözlerimi anında ona çevirdim. İşaret parmağını gözlerime doğru savurdu. ''5'te 5 bir değil, birlik. Bunu aklına kazı. Herkesin bir görevi var ve bu doğrultuda ilerliyor.'' kelimelerin her birini vurguladığında, ''Sana emir vermiyorum, olacakları söylüyorum. Ve bende, kendi görevimi yerine getiriyorum.'' deyip anında kameraya başını çevirerek benimle iletişimini kesti. Ben ise ifadesiz yüzümle ona bakmayı sürdürdüm.

Ellerimi birbirine geçirirken, ''Senin görevin neymiş?'' dedim konuşmanın devamını sürdürerek.

''Yeter bu kadar,'' dedi Gazel. ''Sizin atışmanızı dinlemek için gelmedim buraya.''

''Sadece seni değil her birinizi korumak.'' dediğinde gözlerini kameradan bir an olsun ayırmamıştı.

Bakışlarımı ondan çekerek önüme döndüğümde, ''katlıyorum.'' diyerek Pars'ta ekrana yönelip konunun üstüne toprak attı.

''Yavuz birazdan uyur. Siz, dinlenin ben nöbet tutarım.'' Arel'in de konuyu değiştirerek konuşmasıyla beraber, Gazel ve Pars'a baktım.

''Benim çıkmam gerek, sabah gelirim.'' Pars, ayaklanıp kot ceketini üzerine geçirdiğinde Arel, başıyla onayladı.

''Nereye gidiyorsun?'' Gazel, lenslerini çıkarmış, yeşilin tonlarında gezinen gözlerini Pars'ın mavilerine dikmişti.

''İşim var.'' diyerek tek düze sesiyle Gazel'i yanıtladı.

Pars'ın gözlerinde gördüğüm ani afallamaya daha önce hiç denk gelmemiştim. Bu durum garibime gitse de sessizliğimi koruyarak Gazel'e döndüm. Pars'ı, başıyla onaylamakla yetinmişti.

''Arkada da ufo ısıtıcısı, battaniye ve kettle var. İçeceklerde şuradaki dolapta istediğinizi kullanın.'' Pars, elleriyle işaret ettiği yerleri göstererek kapının girişine yöneldi.

Yüzünü bize dönderdiği sırada Gazel, heyecanla ''Cansın sen!'' dediğinde Pars, gülümseyerek Gazel'e baktı.

Gazel, dizlerinin biraz üstünde, siyah, pileli eteği göstererek, ''Bu etekle ne kadar üşüyorum haberiniz var mı?!'' diyerek sitem etti.

''Üşümüyorsun Gazel.'' Arel başını iki yana sallayarak gülmüştü. ''Pera olmak o kadar kolay değil, dememiş miydin?''

''Şu an Gazel'im ben. Öyle değil mi?'' Pars ve bana bakarak sorduğu soruya ikimizde yalnızca başımızı sallamakla yetindik. Gerçekten ürkütücü bakıyordu.

Pars, yaslandığı yerden doğrulup, ''Ben çıkıyorum. Bir şey lazım vs. olursa ararsın.'' deyip Arel'e ithafen konuşarak odadan çıktı.

Onun çıkmasıyla beraber Arel, daha önce fark etmediğim kapıyı açarak Pars'ın bahsettiği şeyleri çıkarttı. Kırmızı bir battaniyeyi bize doğru fırlattığın da Gazel, gözlerini devirerek hemen battaniyeye sarıldı.

''Gel buraya.''

Gazel'in yumuşak sesini duymamla başımı ona çevirdim. Battaniyenin ucunu açmış beni davet ediyordu. Yüzündeki sahici gülümsemeyle Pera'dan daha çok Gazel'e dönüşmüştü. Tabi çimen yeşiline dönüşen gözlerini unutmamak gerekirdi. Bende onun gibi gülümseyerek davetini kabul edip battaniyenin altına girdim. Gazel, başını omzuma yasladığında titrememek için kendini kastığını fark ettim. Tedirginlikle başımı, kafasından kaldırarak bana verdiği hırkayı çıkarttım.

''Üşüme, Pera'dan daha çok Gazel'e ihtiyacım var.'' dedim hırkayı ona doğru uzatıp.

Almamakta kararsız kaldığını anlayarak hırkayı kolundan geçirdim. Gazel, yüzündeki mahcup tebessümle bana yardımcı olarak kollarını uzattı.

''Aile saadetinizi bölüyorum, ama beni neden düşünmüyorsunuz?'' Arel'in sahte sitemiyle Gazel, kıkırdamaya başladı.

''Sana yer yok.'' dedi Gazel, kıkırtılarının arasından. ''Hem senin nöbet tutman gerekmiyor mu?''

Arel başını iki yana sallayıp Gazel'İn işaret ettiği ekrana doğru döndü.

Gazel'e bakarak fısıltıyla, ''Üşümeyecek mi? sabaha doğru hava iyice soğuyacak.'' dedim.

Benim gibi fısıltıyla konuşarak, ''Arel, soğukta kendini daha iyi hissediyor.'' dedi.

Başımı biraz eğerek yüzüne bakmaya çalıştım. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı. Gözlerime sorgu ifadesi iliştiğinde dudaklarımı araladım, ''Neden?'' dedim.

Saçlarıyla oynamaya başladığımda, ''Bu da onun sırrı olsun mu?'' dedi.

Sorusunu daha çok kendine soruyor gibiydi. Sesindeki çocuksu tınıyı duyduğumda içimin sızladığını hissettim. Neden böyle hissetmiştim bilmiyordum, ama Gazel'in sesi, Arel'e karşı duvarlarımdan birini daha yıkmama vesile olmuştu.

''Arel'e dokunursan, soğukluğu hissedersin. Onunla savaşırsan sıcaklığını hissedersin.'' dedi uykuya dalmadan önce.

Yutkundum. Boğazıma acı tat yayıldığında kameradan gözlerini ayırmayan Arel'e baktım. Gazel, Arel'in soğuğu sevdiğini söylüyordu. Gazel, Arel'in vücudunun soğuk olduğunu ima ediyordu, ama ellerimi tuttuğunda sıcaklık hissetmiştim. Soğuğu değil...

Savaş mıydı bu?
Hayır, değildi.

*

Başımı Gazel'in kafasından kaldırıp etrafıma baktım. Arel, tam karşımıza geçmiş, masaya ayaklarını uzatmıştı. Elinde daha önce açtığım gri deftere bir şeyler çiziyordu. Ufonun ışığında yüzünün yarısını seçebiliyordum. Gözlerim masanın üzerindeki saate kaydığında şaşkınlıkla Arel'e baktım. Saat, sabahın yedisiydi. Bütün gece ayakta mı kalmıştı?

''Erkencisin.'' gözlerini defterinden çekerek bana baktı.

Gazel'in kafasını koltuğa yaslayarak ayağa kalktım. Ayaklarım uyuşmuştu ve hareket etmem gerekiyordu.

''Sıranın sana geçmesi gerekiyormuş.'' dedim hafif tebessümle.

Kalemi yanaklarında belli belirsiz gözüken çillerinde gezindirerek, '' Uykum yok. Otursana, sıkıldım.'' dedi.

Onaylayarak Pars'ın oturduğu sandalyeyi yanına doğru çektim. Defterine ciddiyetle döndüğünde bende yanındaki yerimi almıştım. Kameraya göz ucuyla bakarak Yavuz ve Arya'nın uyuyor olduğunu gördüm. Gözlerime boş bakışlar dolduğunda Arel'e tekrardan döndüm. Kağıda hızlı hızlı darbeler vuruyor, her darbede yüzü bambaşka hallere geçişte bulunuyordu.

''Biraz daha öyle bakmaya devam edersen, aşık olduğunu sanacağım.'' dedi gözlerini defterden ayırmayıp alayla dudaklarını kıvırdığında.

Çeneme yasladığım elimi indirerek başımı ondan çevirip Gazel'e döndüm. Dalgınlıkla onu izlediğimin farkında bile değildim. Söylediklerinde şaka yaptığından emindim, ama istemsizce gerilmiştim. Ellerimi saçlarıma götürerek oynamaya başladım.

''Şaka yapıyorum,'' defteri bırakarak omzuma dokundu. ''Bana aşık olacak kadar aptal değilsin.'' dedi gerginliğimi azaltmak adına.

''Sana aşık olmak aptallık mı?'' dedim doğrudan ona dönerek.

Kendini küçümseyişinden rahatsız olmuştum. Her insan sevmeyi, sevilmeyi hak ederdi. Arel'in yüzündeki afallamaya şahit olduğumda gözlerindeki perdeleri açmış gerçek benliğini gözler önüne sermişti.

Ondan cevap beklediğim sırada burukça tebessüm ederek bana baktı. Kahvelerinde gördüğüm parıltı nefesimi tutmama sebep olmuştu. Karşımdaki kişi Arel değildi. Arel gitmiş, sanki yerine oğlan çocuğu gelmişti.

''Aşka inanmayan birine aşık olamazsın.'' dedi defteri masaya bıraktığında.

Alayla dudaklarımı kıvırmış, ''Bende aşkın iki kişilik olduğuna inanmıyorum.'' diyerek daha çok araladım perdelerini.

Verdiğim yanıt hoşuna gitmişti. Sağ kaşını kaldırarak devam etmemi beklediğini gösterdi, ama ben, beklediği cevabı vermeyerek susmayı tercih ettim.

''Aşk doktorumu kesildin başıma(!) yoksa bana aşık olduğunu mu ima ediyorsun?'' dedi sahte ciddiyetiyle.

''Henüz o kadar aptal değilim.'' dedim onu, kendi lafıyla vurarak.

Sırıtarak, ''Farkında mısın, laflarımı çalıyorsun. Sana telif atabilirim?'' sırıtması, gülmeye dönüşmüştü.

Bende gülerek ona katıldım.

''Deftere ne çiziyordun?'' diyerek konuyu değiştirdim.

Arel'in dudakları tek bir çizgi halini aldığında yanlış bir şey söylemiş gibi hissettim. Defterde ne olduğunu biliyordum, ama o bunu bilmiyordu. Ayrıca defterin amacını merakta ediyordum.

''Al bak.'' deyip kaşlarıyla defteri işaret etti.

Şaşkınlıkla yutkunarak deftere baktım. Dudaklarımı dişlediğimde defteri elime aldım.

''Yanlış bir şey yapmıyorsun. Benim defterim, ve sana açman için izin veriyorum.'' dedi içimi rahatlatmaya çalışarak.

Benim endişelendiğim defterin içindekileri daha önce görmüş olmamdı. Ne tepki verecektim? oyunculuğumu konuşturarak sahte şaşkınlık, merak mı gösterecektim? Hayır, duygularımı evirecektim. İçindekileri merak etmiyordum, onların anlamlarını merak ediyordum. Bundan güç alarak titrek nefesle ilk sayfayı açtım.

''Bunlar senin sembollerin mi?'' dedim sayfada dağınık halde duran birkaç sembolü göstererek.

Başını iki yana sallayıp, ''Bu örgütün simgesi, geri kalanlar ise benim işaretlerim.'' dedi.

''Ne gibi işaretlerin?'' diyerek başımı sağa yatırdım.

''Bazen semboller çiziyorum, kendiliğinden.'' başını sola yatırıp yüzüme baktı. ''Tabii özel bir anlamı falan yok.'' deyip dudaklarını birbirine bastırdı.

Söylediklerinden tatmin olarak bir sonraki sayfaya geçtim. Ortaya Pars, olarak düşünmeme sebep olan kelimeler çıkacaktı. Öylede olmuştu. ''Sadece piyano.'' dedim kelimeyi tekrar ederek.

''Sadece piyano.'' Arel'in de kelimeyi tekrar etmesiyle kahvelerimizi buluşturdum.

Gözlerinde saf üzüntü vardı. Dudaklarında ise hiç eksilmeyen burukluk...

''Pars, neden piyano çalmak istiyor?'' dedim sayfayı işaret ederek.

''Pars, piyanomu çalmak istiyormuş?'' dedi sorumu yineleyerek.

Kaşlarımı hayretle kaldırarak yüzüne baktım. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

''Bana piyano çalmak istediğini söyledi.'' dedim parmaklarım resmin üzerinde gezinirken.

Arel, kahvelerine perdeleri sert bir şekilde çekerek camı aralamama izin vermedi. Yüzü ifadesizliğe bürünmüş, Gazel'in yüzünde gezdirmeye başlamıştı. Bir anda derin düşüncelere daldığında, ''Pars ve gizemleri.'' dedim mırıldanarak.

''Pars ve Gerçekleri.'' diyerek düzeltti beni.

Gözlerini bana çevirip kahvelerimizi bu kez o buluşturdu. ''Sandığından daha farklı biri o.'' deyip yine burukça tebessüm etti.

''Zamanla farklı taraflarını göreceğim.'' diyerek gülümsedim.

Pars Tekin, o tüm anahtarların açamadığı kapalı bir kutuydu. Kimse onu gerçek manada tanımazdı. Kendisi bile kendini zar zor tanırken insanların onu tanımasını, anlamasını beklemezdi. Onun tek bir ideolojisi vardı o da tüm kaleleri yıkmaktı. Kaleyi yıkmak demekte, dünyadaki tüm tutsakları özgür bırakmak demekti. Sırıttım, aylar önce defterime yazdığım sözcükleri birinci yaşamımın Vuslat'ı gözler önüne sermişti. Fakat yanılmıştım. Arel Özbey, Pars Tekin'i tanıyordu. Hemde herkesten fazla, herkesten çok.

''Zamanla değil, özgünlüğünle göreceksin.'' diyerek tekrardan beni düzeltti.

Yanaklarımı şişirerek, ''Tamam, doğru konuşuyorsun, ama sürekli beni düzeltmen sinirlenmeme sebep oluyor.'' dedim.

Dudaklarından küçük bir kıkırtı koptuğunda dirseklerini sandalyeye yerleştirip yüzüme yaklaştı.

''Sinirlenme o zaman?'' dedi keyif aldığını belirterek.

''Arel...'' dedim sitem ederek. ''Zevk alıyorsun değil mi?''

Dudaklarını birbirine bastırarak, ''Evet.'' dedi.

Dürüst tavrıyla yüzüne dikkatle baktım. Kısık sesle gülüyor, gözlerinin içi parıldıyordu. Onun gülmesiyle dudaklarımda belli belirsiz tebessüm oluştuğunda Arel'İn parıltılı gözleri dudaklarıma kaydı.

''Romantik komedi filminde olsak şu an sana 'sinirlenmen hoşuma gidiyor...' demem lazımdı.'' sona doğru sesini inceltmiş, taklit yeteneğini konuşturmuştu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken, ''Ama ben esas oğlan değilim.'' diyerek omzunu kaldırıp indirdi.

2.kez söylediği replikle beraber gülmeye başladım. Benim gülmemi bekliyormuş gibi gülmeye devam ettiğinde, Gazel'in mayışık haliyle mırıldanmaya başladığını duyduk.

''Biraz daha gülersek, bağıracağından eminim.'' dedi Arel bana açıklama yaparak. ''Uykusundan uyanınca kızgın bir boğaya dönüşebilir, aklında bulunsun.''

Gözlerimi bölerterek Arel'e döndüm. Ciddi miydi? şaşkınlığım yüzümde yer edindiğinde, ''Çocukken uykusundan birçok kez zorla uyandırmış, olabilirim.'' dedi sol eliyle koyu kestane saçlarını karıştırarak.

Gülümseyerek Arel'e baktığımda bulunduğumuz ortamın ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Yavuz yokmuş gibi, Arya yokmuş gibi. Sadece ben, Gazel ve Arel varmış gibi hissetmiştim. O kısacık an, üç farklı insanın anılarının kırıntılarını önlerine döküp; ruhlarını doyurmuştu. Gazel uyuyordu, ancak Arel, onuda sohbete katıyordu. Hatta Pars'ı da. Ve hatta bir sonraki sayfaya geçtiğimizde Ceren'i katacağı gibi. Gülümsedim. Sahici bir gülümsemeydi bu. Artık anlamaya başlamıştım. Arel'in herkese yetecek koca bir kalbi vardı, ama ortada kendine yetecek bir kalp bırakmıyordu. Gazel'e, Pars'a, burada olamayan Ceren'e ve bana... hepimize karşı içtenlikle duygularını göstermekten kaçınmıyor, sıra kendine geldiğinde ise gizlenmeyi seçiyordu.

Bunu kendini küçümseyişinden, Gazel'in geçmişe atıfta bulunmasından ve eğitimimde geçen sürede yaşadıklarımızdan anlamıştım. Arel'in geçmişinde, Gazel'in veya başka birinin bana anlatmadıkları vardı. Gömüp çıkarmakta reddettiği şeyler vardı...

Aklıma çakılan ani şimşekle Pars ve Arel'i ne kadar benzettiğim fikri ortaya döküldü. İkisi de birbirine gerçek manada benziyorlardı. Duygularını yaşayış biçimleri ve zekalarını gösterdikleri kelimeleri... Tıpkı birbirlerinin yanılsamasına dönüşmüşlerdi. Tek bir farkla! Arel, geçmişine ait duyguları saklayıp; şimdiye ait duygularını, açıkça belli etmeyi tercih ederken Pars, duygularını nadiren göstermeyi seçiyordu.

''Daldın.'' elini yüzümün önünde sallayarak, ''2 oldu bu. 3. de gerçekten aşık olduğunu düşüneceğim.'' diyerek kendini geriye çekti.

Yüzümü buruşturarak düşüncelerimi odalara kilitleyip Arel'e döndüm. Ekrana kısa süreli baktığında gözlerindeki ani kaymayı görmüştüm. Pars'ın gözlerinde okyanusun dalgaları hakimken Arel'in gözleri toprak kaymasını andırıyordu. Arel, yeryüzünün toprağı; Pars ise Okyanusuydu.

''3 olacak ama?'' Arel'in ima yaparak konuşmasıyla gözlerimi ondan aldım.

Dalga geçtiğini bilerek Gazel'e baktım. O ise gerçek manada güneşi anımsatıyordu. Gazel, olarak insanları şefkatiyle, yüreğiyle ısıtıyor; Pera olarakta kavuruyordu.

''Uğraşmayı bırak artık.'' dedim bir sonraki sayfaya bakarak.

''Gerçekleri söylüyordum oysaki?'' diyerek bana doğru döndü.

''Sus artık,'' dedim tebessüm ederek. ''Umut, kanatlarında saklı. Sen mi yazdın? yoksa Ceren'in cümlesi mi?''

Dudaklarını büzüştürüp başını sola yatırdı. Böylelikle daha rahat birbirimizi görür olmuştuk.

Sorgular ifadesiyle, ''sence kimin cümlesi olabilir?'' dedi.

''Senin,'' dedim dürüstlükle. ''Umut, gerçekten yaşıyor mu?''

''Hangisini sorduğuna bağlı. Umut etmek mi? yoksa bebek umut mu?'' dedi gözlerini yüzümün her noktasına değdirerek.

''Bebek umut yaşıyorsa umut edilir.'' dedim, bende ona bakarak.

Arel'in yüz ifadesine bir anda tatminlik yerleşmişti. Gülümsediğinde yanağının iki yanında çıkan kat izleriyle, sahici olduğunu düşündüğüm gülümsemeyle bir süre öylece baktı. Bakışlarımı ondan kaçırarak, ''Yaşıyor mu?'' dedim beklentiyle ona baktığım sırada.

Arel, gülümsemesini genişlettiğinde, ''Yaşıyor,'' dedi fısıltıyla, fakat sesindeki mayhoş tını insanı kendine gittikçe çekiyordu.

Bende gülümsemeye çalıştığımda, ''Bunu nasıl öğrendin?'' dedim.

Yüz ifadesi puslu bir ifade almış, dudaklarını bir birine bastırarak gülümsemesini tekrardan burukluğa getirmişti. ''Ceren, benim için oldukça özel bir insan. Bir annenin, evladının kokusunu çekemediği halde özleyebileceğini hiç düşünmezdim. Tamam, dünyada evlatlarında düşkün insanlar var, ama benim karşıma hiç öyle insanlar çıkmamıştı. Ceren ise benim için ilkti. İnancımın olmadığı konuda bana inanç sağlamıştı, dayanamadım... Araştırdım.'' gözlerinde gördüğüm keder içim acımasına yol açtı. Arel'in geçmişinde ailesi ile ilgili sorunları vardı. Özelliklede annesiyle. Yoksa Ceren yerine ilk onu söylemez miydi? ''İşin içinde kimin olduğunu bilmiyorum ama bebeğin ölmediğini biliyorum. Gazel'in hastahanede çalışan bazı doktor tanıdıkları var. Gazel'de tıp okuyor, ama bir süreliğine dondurdu. Anlayacağın okuldan arkadaşları.'' şaşkınlıkla Gazel'e baktım.

İzlediğimiz bir filmde yaptığı yorumdan dolayı Gazel'e hayranlıkla bakmıştım. O ise beni, 'sadece teknik bilgiler biliyorum.' diyerek geçiştirmişti. Tıp okuduğunu söylememişti. Mütevaziliği karşısında tebessüm ederek Arel'e baktım. Başını masaya çevirmiş, bana bakmamakta ısrar ediyordu.

''Kameralara baktığımızda yüzü kapalı, gençten birinin bebeği götürdüğünü görmüştük. 1 yıldır araştırıyorum. Fakat hiçbir yol kat edemedim.'' ellerini yumruk yaptı, ''Ama bulacağım, umut'u bulup Ceren'e vereceğim.'' dedi kararlılıkla.

Yüzünü sadece ufonun ışığıyla seçebiliyordum, ama gözlerindeki kararlılık, beni delip geçmişti. Arel'i ilk defa bu kadar ciddi görüyordum ve yüz hatlarındaki o çocuksuluk bir anda yok olup gitmişti. Çenesini sıkmış, parmak boğumları beyazlamıştı.

''Ceren'e gerçekten değer veriyorsun.'' dedim gülümseyerek.

''Veriyorum.'' dedi açık açık. ''Ceren'i olmayan ablam olarak görüyorum. Ablam, o benim. Sen, onu pek tanımıyorsun, fakat gerçekten bilgili, eğlenceli, korumacı ve daha birçok duyguyu yaşayan, yaşatan biri.'' gözlerine bu kez saygıyla sevgi karışımı duygular yüklenmişti.

Arel'e bir kere daha hayran olmuştum. Sahipleniş biçimi gerçekten paha biçilmezdi. Onu ilk gördüğüm an, asla böyle bir karaktere sahip olacağını düşünmemiştim. Düşüncelerimi kovalamış, ön yargıya kapılmıştım.

''35 yaşında ama içinde hala çocuksu umutları yaşatan biri. İçindeki çocuğu öldürmemek için inatla, tüm zorluklara göğüs geren biri.'' diyerek yumuşamış yüzünü bana çevirdi.

Kendini sakinleştirme biçimi gerçekten taktir edilesiydi. Cümleden cümleye duygu geçişleri yaşıyordu. Ardından da geçişleri yine kendisi kesip atıyordu. Dudaklarımı dişleyerek diğer sayfayı açtım. Burası Arel ve Gazel'in sayfasıydı.

''Ariel...'' deniz kızının kuyruklarına dikkatle baktım. ''Bu sayfa da sen ve Gazel'i anlatıyor o zaman?'' dedim ilgiyle.

Arel, beni şaşırtarak başını iki yana salladı. Gözlerim kısılırken ağzından çıkacak kelimelere kulak kabarttım. Sırıtarak, ''Dünyayı sevmeyen birine zorla dünyayı sevdiremezsin. Dünyayı sevmeyen birine güzellikleri göstererek de sevdiremezsin. Ona, duyguların gerçekliğini gösterirsen, ancak o zaman dünyayı sevmeye başlar. Tek bir fark vardır. O da dünyasında artık seninde olmandır.'' yüzü ifadesizliğe büründüğünde, ''Onun dünyası yoktu ve bende onun için bir dünya yarattım. İçinde Ariel'in olduğu bir dünya...'' diyerek Gazel'e baktı.

Sinsice sırıttığında gözlerine de aynı duygu ilişmişti. ''Ariel, Gazel ve Arel'in dünyaya seslenişi, güneşin iblisleri kavurması, yeryüzünün gökyüzüne gebe kalmasıydı. O sayfa Gazel'İn sayfası. Ben ise sadece bir konuğum.''

Sessizliğimi koruyarak kahvelerimi bir sonraki sayfaya çektim. Gördüğüm resimle beraber nutkum tutularak Arel'e baktım. O ise dudaklarını içe çekerek baskı yaptıktan sonra, ''Beğendin mi?'' diyerek merakla sordu.

Defterine beni de çizmişti. Gazel'in başı omzumda benim başım ise onun kafasındaydı. Tıpkı az önce uyuduğumuz pozisyondaki halimiz gibi resmetmişti. Arel'e gözlerimi çevirdiğimde benden hala yanıt bekliyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp mahcup ifadeyle gülümsedim.

''Beğenmemek mümkün mü?'' dedim sesimle oynama yaparak. Gözlerim irileşmiş, dolgun dudaklarım şaşkınlıktan aralanmıştı. ''Gerçekten resim yeteneğin oldukça iyi.'' dedim onu yücelterek.

Arel, bakışlarını benden alarak yere çevirdi. Gözlerine mutluluk kırıntıları yerleşmişti, ve ben, o kırıntıların sebebi olduğum için mutlu olmuştum.

''İzinsiz çizdiğim için kızarsın sanmıştım.'' dalga geçtiğini belli edip göz ucuyla bana baktı.

Gözlerimi abartarak devirdiğimde tebessüm etti. ''Eh, bu güzelliği pek iyi çizememişsin ama ne yapalım, idare edeceğiz.'' sona doğru kendimi göstermiş, hayıflanmıştım.

''Tanrı, seni en güzel şekilde resmetmiş. Ben sadece bakan kısmıyım.'' dedi doğrudan gözlerime bakarak.

Yutkundum, yutkundu. Gözlerimi ondan kaçırarak oda da gezindirmeye başladım. Arel'in iltifatı karşısında istemsizce utanmıştım. Beni güzel bulması önemli değildi, sadece söyleyiş biçimi yüreğime oturmuştu.

''Sana bir şey itiraf edeceğim,'' dediğinde bakışlarımı kendisine çekti. ''Bu dünyada güzellik denen şey kavramlardan ibaret. Ama, bana kalırsa asıl güzellik ruhta. Sen güzelsin, Gazel güzel, Ceren güzel. Bir başkası değil. Benim için sadece siz güzelsiniz.'' diyerek samimiyetle gülümsedi.

''Garipsin,'' dedim. ''Hemde haddinden fazla.''

Gözlerim, yüzünün her bir noktasına değindiğinde Arel, memnuniyetle gülümsedi. Bu sabah 12 Mart günü Arel'e karşı bir duvarım daha yıkılmıştı. Arel Özbey, oldukça ince bir ruha sahipti. Bunu nadiren göstersede dikkatle bakıldığında anlaşılıyordu. Arel, kelimeleri kendi anlamlarından çıkararak, bizzat kendisi yeni anlamlar katıyordu. Ruhunun parçalarını kelimelere yüklüyordu. Bunu herkes yapamazdı. Yapsada Arel'in ki gibi olmazdı. Bu, Arel'e özgüydü.

''Diğer sayfalar neden boş?'' dedim konuyu değiştirerek.

Konuyu değiştirmeme karşılık alışık olduğum o samimiyet dolu gülümsemesini sunarak, ''Belki de boş değildir?'' dedi.

Söylediği imayı elbette anlamıştım. Son sayfayı kast ediyordu. Bilmiyormuş gibi gözükerek sayfaları karıştırdığımda son sayfada resim ve yazıların iç içe olduğu kısma geldim. Arel, ne tepki vereceğimi izlerken dudaklarımı birbirine bastırdım.

''Dünya kaosun, döngüsü.

Yaşam ipleri, hayatın cilvesi.

Sükunet, insanlığın en büyük serveti.

Adalet, dünyanın balyozu.

Kanunlar yalanların, göstergesi.

Ve ruhlar kozasından çıkmayı bekleyen kelebek.'' dedim kelimelere teker teker vurgu yaparak. ''Peki... bu sözler kime ait?''

''Kimin için çizdiğimi soruyorsun yani?'' dediğinde başımı onaylayarak salladım.

Demek istediğimi anladığında başını kısa kısa aşağı yukarı sallayıp dudaklarını içe doğru çekti.

''Sen kozadan çıkmaya çalışan kelebeksin. Bense sözcüklerimle sana yardımcı olan kimseyim.''

Gözlerim anında gözlerine ulaştığında donuk bakışlarla ona bakıyordum. Ciddi miydi?

''Beni kelebek olarak mı görüyorsun?'' dedim. ''Neden?''

Sırıttı, ardından gülümsedi. ''Öncelikle şu konuda anlaşalım. Sen yalnızca benim kelebeğimsin, bir başkasının değil. Nedenini ise tahmin etmek ister misin?'' deyip sağ kaşını kaldırdı.

İç çekerek, ''Tahmin etmek istemiyorum, sadece seni dinlemek istiyorum.'' dedim.

Merak tohumlarının gözlerimde yeşermesiyle Arel, yüzüne donuk bakışları yerleştirip, ''Hayata herkes tırtıl olarak başlar, irili ufaklı dönüm noktalarında ise koza altına girer. Kozanın içinde kimisi kederini kimisi sevincini bırakırken kelebek olarak hayata dönersin.'' parmaklarını resme değdirdiğinde defteri ona doğru yaklaştırdım. ''Senin hayatında tıpkı kelebek döngüsünü andırıyor, ama sen, benim kelebeğimsin.'' gözlerine son söylediklerine daha önce şahit olmadığım duygularından birini eklemişti. ''Sözler ise hayatımızın özeti. Yaşadığımız dünyayı ve hayatlarımızı anlatıyor.'' diyerek parmaklarını sayfadan çekti.

Geriye doğru sandalyeye yaslandığında söylediklerini terazimde tarttım. Bana da bir lakap takmıştı. Kelebek... kaşlarımı çatarak içimdeki Vuslat'ın sesini dinledim. Konuşmak istiyordu. Üstelik bu kez bağırarak değil, yumuşak tonda konuşacağını itiraf ediyordu.

''Sen neden bu defterde yoksun?'' dedim birinci yaşamımın Vuslat'ını daha sonra konuşması için bekleterek.

''Defter başlı başına benim bir parçam.'' dedi omuzlarını silkerek.

''O yüzden mi adı grimsi?'' dedim defterin, kapağına yazdığını yazıya ithaf yaparak.

Kaşları çatıldı, dudaklarına baskı yapıp konuşmak istemediğini belirtti. Sessizliği aramıza örmek istediğini anladığımda bu kez susmak istemediğimi fark etmiştim.

''Faris'in olduğu dünya siyah, karanık kısım, 5'te 5'in olduğu dünya beyaz, aydınlık kısım ve sende ikisi arasında sıkışmış bir ruhsun. Yani grisin.'' dedim.

Sırıtarak, defteri kapatıp masaya bıraktım. Arel, çenesini sağ koluna dayamış bana yine anlamlandıramadığım duygulardan biriyle bakıyordu.

''Aslına bakarsan iyi bir gözlemcisin,'' tek düze sesiyle, ''Ve evet, ben griyim.'' dedi.

Gülümseyerek haklı çıkmamın verdiği mutlulukla ona baktım. O ise bakışlarını benden almış kameraya bakıyordu. Arel'i çözmeye başlamak benim için oldukça önemliydi. Çünkü, içinde ne olduğunu bilmediğim o kutuyu aralamaya başlamıştım.

Birinci yaşamımın Vuslat'ı daha fazla dayanamamış, ''Bir diğer kelebekte sensin.'' diyerek Arel'in bakışlarını kendisine çekmişti.

Arel, kaşlarını çatarak elini çenesinden çekti. Tek kaşını kaldırarak birinci yaşamımla karşı karşıya geldiğinde bakışlarındaki perdeler tekrardan örtülmüştü. Oysaki daha yeni açmıştım.

''Ne demek istiyorsun?''

''Demek istediğim, ben kelebeğim ama seninde benden farkın yok. Kabul etmeliyim ki, babamdan önceki hayatını bilmiyorum, ama sende kabul etmelisin ki, hala o hayatının izlerini taşıyorsun.'' dedim tek nefeste.

Yüzünü buruşturup, sesini sabit tutmaya özen göstererek, ''Bunu nereden çıkarıyorsun?'' dedi.

''Söylemiyorsun ama gözlerin konuşuyor Arel.'' onun laflarını ona her kullanışımda olduğu gibi bu kez sırıtmadı. Aksine ciddi yüzüyle diyeceklerimi bekledi. ''Geçmişin hala koza altında, fakat geleceğin... o ise şu an tam karşımda ve bir kelebek.'' dedim. ''Kanatlarından birini geçmişe bırakmış, kelebek. Tıpkı benim gibi.''

Sözcüklerim, ona iliştiğinde önce yüzü sert hale gelmiş ardından da yumuşamıştı. Diliyle dudaklarını ıslatıp üst dudağıyla alt dudağına baskı yaptı. Bense birinci yaşamımın verdiği özgüvenle ona bakıyordum. İçimdeki Vuslat, doğru bir noktaya parmak basmıştı. Kelebek lakabını kabullenişim hızlı olabilirdi, fakat Arel'in yaptığı benzetmeler ve cümleler üzerindeki oynayışı beni oldukça etkilemişti.

Ben kanatlarından birini kozasında bırakmış, kelebektim. Tıpkı Arel gibi.

Arel, kanatlarından bini kozasında bırakmış, kelebekti. Tıpkı benim gibi.

Gülümsedim. Düşüncelerim ve hislerimin birleşimiyle gittikçe Arel'e yaklaşıyordum. Bir duvar daha kırmıştım ve o, da bunun farkındaydı.

Yüzündeki puslu halini bırakarak, ''Haklı olmak senin için önemli mi?'' dedi.

Gözlerimi kapatıp açtıktan sonra, ''Neden?'' dedim.

''Soruma cevap ver.'' diyerek bana doğru yaklaştı.

Gözlerindeki düz duvara toslamamak için nefesimi tuttum. İç çekerek, ''Önemli, haklıysam kendime olan inancım daha çok artıyor.'' dedim.

Nefesim aramıza girdiğinde Arel'in gözlerinde gördüğüm duygu yoğunluğuyla tekrardan tutmak zorunda kalmıştım. ''Madem önemli... O zaman, haklısın. Son sayfa ikimizi yansıtıyor.'' diyerek yüzünü çekti.

Kalp ritmim değiştiğinde nefesimi önce vermiş, ardından Arel'e bakmamakta ısrarcı olmuştum.

''İnancını haksız olmak yok etmesin, ya da bozguna uğratmasın. Haksız olsan da işin içinden çıkmasını bil. Ayrıca neticeye baktığımızda haksız olsan da kafa patlattığın bir konu var ortada. Çoğu insan bunu bile yapmıyor.''

Söyledikleri mantık terazime uyduğundan dolayı onaylayarak sessizliğimi korudum. Dudaklarımın arasına gelen itiraf sözcüklerini yutmadan, ''Kelimeleri bir araya getirişin taktir edilesi.'' dedim.

''O zaman sende takdir edilesi cümleler kur.'' diyerek gözlerini yine kameraya çekti.

Hazır cevaplılığı gerçekten tuhaftı. Bende kameraya baktığımda Arya uyanmış, gözlerini Yavuz'un arkasındaki kameraya odaklamıştı. Yüzündeki sinsi sırıtış bir an olsun silinmiyor, onu izlediğimizi biliyormuş gibi bakıyordu.

''Kuracağım,'' dudaklarımda Arya'nınki ne benzer sinsilik yerleştiğinde, ''Belki de kuruyorumdur.'' dedim.

Arel gibi düşünemiyor, kelimeleri bir araya getiremiyor olabilirdim. Ancak benimde kendime ait düşünce biçimim vardı. Birinci yaşamımı da katarsam eğer, biçimlerim vardı.

''Aramızdaki tek fark senin, geçmişini biliyor olman. Ve o geçmişin peşinden gelmemesi.'' alayla dudaklarım kıvrıldı, ''İkimizde kanatları kozada kalmış kelebeğiz. İkimiz de aydınlık ve karanlık, siyah ve beyaz arasında sıkışmış griyiz.'' dedim.

Arel'in bakışları bana döndüğünde yüzündeki tatmin olmuş ifade beni büyülemişti. Öyle içten, samimi bakıyordu ki bu anın bitmesini istemiyordum.

''Grimsi kelebek... Sevdim bunu.'' diyerek gülümsedi.

Arel'in her geçen saniyede gülümseyişine yeni anlamlar katılıyordum. Zaman geçtikçe gülüşü daha içten bir hal alıyordu. Bende gülümsedim. En az onun kadar samimi olarak. Elini bana uzattığında gülümsemem yavaş yavaş solmuş, anlamadığımı belirten bakışlar gözlerimde yer edinmişti. Yüzünü tekrardan bana yakınlaştırıp, eğildi. Avuç içlerimi kendi elleri arasına aldığında yüzünde az önceki gülümsemesinden haber bile yoktu.

''Oyunu senin kazanmanı sağlayacağım kelebeğim.'' dedi

Ellerimi hafifçe okşamaya başladığında, ''Garipsin,'' sözümü kesti. ''Hemde fazlasıyla.'' diyerek güldü.

Bende gülerek ona katıldım. Gazel'in tezi o an çürüdü. Arel'in elleri soğuk değildi. Arel'in elleri hayatımda tuttuğum en sıcak ellerdi. Ve ortada savaş yoktu. Birbirlerine yeni alışanruhlar vardı.

''Lafımı kullanıyorsun, telif atacağım.'' diyerek kıkırdadım.

Gülerken kısılan gözlerim arasından Arel'in afalladığını gördüm.

''Bunu derken bile,'' burnumu sıktı, ''benim lafımı kullanıyorsun.'' dedi.

Yüzümü buruşturarak ondan kurtuldum.

''Bu sorunu acilen çözmeliyiz.'' başını sağa yatırıp iç çekti. ''Önerin var mı?'' dedi.

Gözlerindeki parıltıları benimle paylaştığında, ''Hm,'' diyerek mırıldandım. ''Bence birlikte kullanabiliriz.'' dedim düşünceli tınıyla.

Yine aynısı olmuştu. Bulunduğumuz ortamı unutmuş, ayaklarımın altından kayıp gitmesine izin vermiştim. Fakat bu kez yanımda sadece Arel vardı. O an için yanımızda derin uykunun kollarındaki Gazel'i bile unutmuştum.

''Beraber diyorsun?'' dedi sorgulayarak.

Gözlerindeki parıltı büyümüş, sağ kaşını kaldırmıştı.

''Diyorum.'' dedim kararlılıkla.

Sağ elimin avuçlarını açarak kendi ellerini de aynı şekle sokarak hizaladı. ''Yaşam iplerimizle, çizgilerimizi mühürleyelim o zaman?'' deyip parmaklarımın arasına kendi parmaklarını koydu. Kalbim, bu hareketinden sonra daha fazla atmaya başlamıştı. Arel ise yine gülümsemesini değiştirip daha da içten bakar olmuştu.

Açık kahverengi gözlerine her bakışımda yeni bir tonunu keşfediyor, yeni bir duvarını yıkıyor, kendi benliğine yaklaşıyordum. Yutkunarak, ellerimle ellerini tutarak mühürledim.

Parmaklarımız bir birbirine kenetlendiğinde damarlarımızı da değdirerek mührü tamamlamıştı. Gülümsemesi genişlediğinde, bakışlarımı kaçırarak tebessüm ettim.

-

•Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

•Müzik önerileri alabilir miyim? Tarz fark etmiyor????????

•Arel ve vuslat diyalogları nasıldı?

•Arel, kendi karakterini yavaş yavaş gösteriyor. Siz Arel hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce geçmişi yaralarla mı dolu? Yoksa değil mi? Şuan buraya bir sürü soru yazabilirim???? ama sona doğru spoii olur. Neyse sustum ben. Bb


•Merak ettiklerinizi buraya yazabilirsiniz. :)

Yorum yapmayı unutmayın canlar♡

Hoşça kalın♡

]]>
Wed, 07 Apr 2021 17:49:50 +0300 Edanuryd