EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Elif şık https://edebiyatblog.com/rss/author/elif-camlibelsk EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Elif şık tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. NİKAH https://edebiyatblog.com/nikah https://edebiyatblog.com/nikah                                                                          NİKAH

         Perde iki yana açılıyor. Ortamda koyu bir sessizlik hakim. Siyah takım elbiseli, siyah kravatlı güvey; arkasından kabarık eteğine tekmeler atarak yürüyen beyaz kuğunun elini tuttu. Sahnede el ele ilerlediler. İlk önce kadın, sonra erkek dikdörtgen masa etrafındaki yerlerine oturdular. Birbirlerine ışıl ışıl parlayan gözlerle bakarken; ağızları kulaklarına değil, göklere varıyordu. Onların yerleştiğini gören şahitler de yerlerini aldılar. Sıra bende şimdi. Kırmızı cübbemi giyiyorum, elime defterimi alıp, masada boş kalan son sandalyeye doğru ilerliyorum.

- Adınız soyadınız? diye soruyorum. Biraz sonra soyadını alacağa adama, aşkla bakan kadına.

- Selma Şakiroğlu diyor.

- Sizin adınız soyadınız? diye yan tarafıma tekrar ediyorum. Cevap vermiyor, gözlerindeki siyahla beyazın yer değiştirirken, başı önce geriye sonra yana düşüyor. Sandalyeden yere hızlı bir iniş yapıyor. Yerde elif misali duran vücudun titrediğini görüyorum.

-Ambulansı arayın diye bağırıyorum. Bir yandan da yapabileceğim bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyorum.

-Bir şey yiyip içti mi? diye soruyorum.

- Yok içmedi diyor birisi. Sesin geldiği yöne bakmadan tekrar,

-Sabah kahvaltı yapmadı mı? Ne zamandır aç? diye soruyorum.

-Yaptı diyor bu sefer aynı ses.

Bağrışlar, ağlaşmalar arasında bir ses;

- Yine geldiler diyor. Tam gününü buldular.

- O ne demek? diyorum ürpererek.

- Marazlı bu çocuk, yok yere kızın da başını yakacaklar zaten diye cevap veriyor.

- İlacı var mıydı? Almış mıydı?

- Almıştı diyor Selma. Gözü inci dolu, tedirgin, biraz da sitemli.

      Etrafıma bakıyorum. Hindi gibi kabararak içeri giren kayınvalide şimdi sönmüş bir balon gibi duruyor bir kenarda. Kocası yok, ambulansa yol göstermeye gitmiş olmalı. O esnada ellerinde çantalarıyla üç adam içeri giriyor. Yerde dut ağacı gibi silkelenen adamı, sedyeye alıp, ilk müdahaleyi yapıyorlar. En sonunda da ambulansa taşıyorlar. Onlarla birlikte salonda boşalıyor. Cübbemi çıkarıp, eve gidiyorum.

        “Hoş geldin bey.” diyerek karşılıyor karım. Yemeğimi yerken olanları düşünüyorum. Kısa bir meslek hayatım olmasına rağmen çok fazla şey gördüm. Eski sevgilisini görünce masayı terk edenler, tecavüzcüsüyle evlendirilenler hatta silah zoruyla evlendirilenler...

         Yemeğim bitince bir kağıt kalem alıyorum önüme. Yazmaya başlıyorum ilk cümleleri:

           “ Perde iki yana açılıyor. Ortamda koyu bir sessizlik hakim.”

]]>
Tue, 14 Jun 2022 23:37:54 +0300 Elif şık
SATRANÇ https://edebiyatblog.com/satranc https://edebiyatblog.com/satranc SATRANÇ

    Salona girdiğimde, sehpanın üstünde duran paket dikkatimi çekiyor. Doğum günüm için hediye gelen bu kutuyu büyük bir merakla açmaya başlıyorum . İçinden ahşap oyma bir satranç takımı çıkıyor. Elime alıp incelemeye, tahtanın üstüne tek tek yerleştirmeye başlıyorum. Ben onları hayranlıkla seyrederken bir kuvvet beni satranç takımının içine doğru çekiyor.

    Bir piyon olarak tahtada yer alıyorum. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken; bir ses duyuyorum. Sesin geldiği yöne baktığımda, veziri görüyorum. “Hey! Kaçıncı kez sesleniyorum sana? Gel artık.” diyerek azarlıyor beni. Onu takip etmeye başlıyorum. Bir odaya girince, bütün taşların toplanıp, şahı dinlediğini görüyorum. Bir savaş planı anlatıyor şah, benimle birlikte iki piyonu daha gösteriyor; “Sizden tek istediğim rakibin kalesine ulaşmanız” diyor. Diğerlerine dönerek anlatmaya devam ediyor. Bense pozisyonumla ilgili düşünmeye başlıyorum. “Tam bana layık yerdeyim.” diye düşünmeye başlıyorum. “Ömrüm boyunca piyonluk yaptım.”

  Şahın yükselen sesiyle düşüncelerimden sıyrılıyorum. Diğerleriyle birlikte yerime geçiyorum. Karşı takım da yerleşince savaş başlıyor. Sıra bana geldiğinde iki adım öne çıkıyorum ve sonrasında hedefime doğru dikkatli bir şekilde hareket ediyorum. Bu arada düşmanlarımdan eleyebildiğimi eliyorum; bu sırada bir iki defa yenilme tehlikesiyle karşılaşıyorum. Birinde at, diğerindeyse fil kurtarıyor ve beni kurtardıktan hemen sonra ikisi de yeniliyor. Geriye dönüp baktığımda kaybetmek üzere olduğumuzu görüyorum.

   Diğer iki piyonla birlikte kaleye ulaştığımızda; yükselme hakkını elde ediyoruz. O zaman aklıma ‘piyonun sıçrayış yapıp, yükselebilen, tek taş’ olduğu geliyor. Diğer ikisi kale olmayı seçiyor; bense vezirliği seçiyorum. Bir başına kalmış şahı üç taraftan kuşatıyoruz ve savaşı kazanıyoruz. Ömrümde ilk defa yükselmiş olmanın verdiği gurura, savaşı kazanmış olmanın verdiği sevinç de ekleniyor. Şarkılar söyleyerek, zaferimizi kutlamaya başlıyoruz.

  Gözümü açtığımda kendimi yatakta buluyorum. Rüyamda çalan şarkının, alarm olduğunu fark ediyorum. Sonrasında üstümü değiştirip, sıçrayış yapacağım güne kadar, piyonu olduğum işime gitmek üzere evden çıkıyorum.



]]>
Tue, 07 Jun 2022 23:25:57 +0300 Elif şık
ARKADAŞ https://edebiyatblog.com/arkadas https://edebiyatblog.com/arkadas                                                                                                ARKADAŞ

    Seda, alışveriş merkezinde gezinirken eski arkadaşı Candan’ı gördü. Liseyi aynı sınıfta okumuşlardı. İkisinin de ailelerinin maddi durumu pek iyi değildi. Diğer arkadaşları gibi marka kıyafetler giyinemez, istedikleri gibi gezip tozamazlardı. Ancak Candan’da farklı bir hal vardı. Öyle ki onu ilk kez gören hal ve hareketlerinden zengin bir aileye mensup olduğunu düşünürdü. Öyle kibar, öyle naifti. Sürekli yapılı saçları, mis gibi kokan parfümüyle Seda’dan çok farklıydı. Birbirlerini uzun süredir görmemişlerdi. Seda, onun şimdi nerede, ne yaptığını çok merak ediyordu. Hal hatır sorup, kahve içmeye davet etti.

    Sohbet sürerken Seda sürekli pahalı çantasını göstermeye çalışıyor, özellikle kolundaki altın bileklikle oynuyordu. Candan’ın üstü başı her zamanki gibi temiz ve özenliydi. Seda bilgi almak için sorular soruyordu. Seda;

   "Bluzunu çok sevdim. Nereden? " diye sordu.

    "Yerli bir markadan aldım."dedi Candan. Bu kısa cevap tatmin etmemişti Seda’yı.

     "Ben de evlendim üç sene önce, iki çocuğum var. Sen evlendin mi?" diye sordu.

      Candan "Evlendim ama eşim çocuk istemedi" diye cevap verdi. Şaşırdı Seda. Kendisi ikinciyi hemen yapmak istemediğinde eşi "Ben seni çocuk için aldım." diye azarlamıştı onu.

      "Çocuklar büyüdü, yüksek lisans yapmayı düşünüyorum." dedi Seda tekrar, bozuntuya vermemeye çalışarak.

     "Senin adına çok sevindim." dedi Candan. İçten konuşuyor ancak anlatmıyordu. Zaten hep böyle içtendi Candan. Zamanında Seda’ya çok yardım etmişti aslında. Oysa Seda şu an anlam veremediği şekilde onu ezmek istiyor, ‘Ben senden üstünüm.’ demek istiyordu.

      O bunları düşünürken Candan “Ben kalkayım." dedi. Araba kullanmayı bilmemesine rağmen “Arabamla bırakayım.” dedi Seda. Candan "Arabam var, teşekkür ederim." diye karşılık verdi.

       Seda düşüncelere daldı. Bir zamanlar ikisi eşitti ama şimdi kendisi yükselmişti. Karşısındakinin konumunu bilmiyor, öğrenmek için can atıyordu. Candan’ın sesiyle düşünce dünyasından uyandı. "Görüşürüz" diyordu Candan.

         Seda "Sosyal medyan var mı?” diye sordu son kez. Takipleşmeye başladılar, daha sonra vedalaşıp ayrıldılar. O gider gitmez Seda hemen telefonunu eline aldı. Biraz önce girdiği sayfa ekranda belirdi. Gördükleriyle kendini ezilmiş hissetmeye başladı.

          Candan psikoloji bitirmiş ve yüksek lisansını çoktan yapmıştı. Klinik psikolog olmuştu ve görünen o ki bu alanda en iyiler arasına girmişti. Beş sene önce görkemli bir düğünle evlenmişti. Candan’ın eşini araştırmaya başladı büyük bir merakla. Bir yandan da içinden ‘Kurtoğlu’ diye tekrar ediyordu. Ünlü bir markaydı bu, Candan’ın eşi kurmuştu. Üstündeki ‘yerli marka’ dediği eşine ait bir tasarımdı. Candan bunların hiçbirinden bahsetme gereği duymamıştı.

       Lise hayatı boyunca arkadaşlarının sahip olduklarına bakar, iç geçirirdi. Kendinde olmayan şeyler için hep ezilmiş hissederdi. Evlenip, zengin olduğunda, bir zamanlar ulaşamadığı lüks markalara sahip olunca bu duyguyla vedalaşmıştı. Annelik de eklenince bir daha hiç gelmez sanmıştı.

       Bugüne kadar kendisini herkesten üstün görürdü. ‘Evli ve iki çocuk annesi, zengin, genç bir kadındı.’ Ama şimdi yine gelmişti eski kâbusu. Ruhu sıkılıyor, sanki bütün dünyada ufacık kalmış gibi hissediyordu.

       Bu duyguyla baş etmesi gerekirdi. Yüksek lisans tamamlayabilir, bir çocuk daha yapardı. Hatta iş kadını olabilmek için gerekli adımları atardı. İkinci bir seçenek daha vardı tabi. Bu duyguyu hiç gelmeyecek şekilde yok etmek.

       Kendisi için en iyisi olacağına inandığı kararı verdi. Gururunu bir kenara koydu, zaten yeterince küçük düşürmüştü kendi kendini. Candan’a mesaj yazdı "Bana yardım eder misin?"

]]>
Tue, 31 May 2022 19:55:24 +0300 Elif şık
Umuda Yolculuk https://edebiyatblog.com/umuda-yolculuk https://edebiyatblog.com/umuda-yolculuk UMUDA YOLCULUK

Evinden çıktı, biraz önce yaşadıklarını sindirebilmek için, apartmanın önündeki mermer eşiğe oturdu. Şubat ayının olanca soğuğuna rağmen bütün bedeni kızgın bir ateşle yanıyordu. Kocasının bilmem kaçıncı defa onu aldattığını öğrenmişti. “Hiç mi sevmedi bu adam beni?” diye düşündü bir süre. Bu dünyaya gözünü açtığı ilk andan itibaren onu kimse sevmemişti zaten; annesi, babası, kardeşleri...

Evlenirken onu çok seven bir koca hayal etmişti, sevgi doluydu kocası. Herkesi severdi kocası aslında bir tek kişi hariç. Birkaç kez bırakıp gitmeyi düşünmüştü. Ailesinin “Git intihar et daha iyi” demesi üzerine, vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bütün yaşanmışlıkları için ağladı ve yaşanmamışlıkları içinde. Cebinden not defterini çıkardı, “BÜTÜN ÖMRÜMCE BEKLEDİM SENİ, KUTUPTA YAZ GİBİ.” diye yazdı.

Gözlerinden akan damlaları sildi. Gözlüğünü takıp, yoldan geçen arabalardan sarı olanını durdurdu.

- Nereye gidiyoruz? diye sordu arabanın sahibi. Bu soru düşündürdü bir süre onu. Çocuklarının yanına gitmeyi geçirdi aklından. Belki onlar annelerinin ellerinden tutarlardı.

- Ben yolu tarif edeceğim dedi, sürücüye kalan bütün umuduyla. Araba kıvrımlı yollarda giderken, yeni hayatına doğru yavaşça ilerledi.

]]>
Fri, 20 May 2022 22:33:22 +0300 Elif şık
BATTANİYE https://edebiyatblog.com/battaniye https://edebiyatblog.com/battaniye BATTANİYE

Birgül, ah cancağızım, ah! Böyle mi olacaktı ayrılığımız? Ben şimdi ne olurum, nereye atarlar beni, acaba yakarlar mı? Birgül ahhh!

Ben Yusuf’un elleriyle örmüş olduğu battaniyeyim. Yusuf bir kız görmüş çeşme başında, görür görmez âşık olmuş, bir hediye ile açılmak istemiş. El örgüsü battaniye, kilim yapıp satan bir dükkânları varmış. ‘Battaniyecinin çocuğu altın küpe vermez ya.’ deyip, başlamış beni örmeye. Her ilmekte sevdiği kızın yeşil gözlerini; ince telli, kıvrım kıvrım saçlarını düşünmüş. Battaniyesinin bitmesine yakın binbir heyecan duymuş. ‘Ne diyecek, ne yapacak ?’ diye düşünmekten uykusuz kalmış. Üç gecenin sonunda ben çıkmışım ortaya. Yârin dizlerini örtecek kadar küçük ama her ilmekte sevda kokan, aşkın kırmızı renginde ben.

Birgül’e çeşme başında süslü püslü bir paket içinde verdi beni Yusuf. Almak istemedi önce, Birgül ailesinden çekindi bence. Daha sonra aldı paketi. Yusuf “Ailemi göndereceğim” diye fısıldadı; utangaç bir şekilde aşağı yukarı başını salladı Birgül. Eve geldiğimde öğrendim ki ben, Birgül’e verilen ilk hediyeydim ve Yusuf ne kadar yangınsa, o da o kadar yangın Yusuf’a.

Yusuf ’un ailesi istemeye geldi ama Birgül’ün babası razı olmadı.“Bizim kızımız yokluk ne dedir hiç bilmedi, fakire veremem bir tanecik kızımı.” dedi. İki âşık çaresizdiler; kaçmak istediler ama Birgül, ailemi üzemem, deyip vazgeçti. Çok geçmeden de ailesi uygun gördükleri biriyle evlendirdi onu.

Mutlu bir evliliği vardı Birgül’ün yüreğindeki kor hariç. Hiç unutmadı Yusuf’u, yıllar akıp geçip yaşlandığında bile. Sevdası aklına düştükçe bana sarıldı. Gözünden bile sakladı çekmecede sakladı. Elleriyle yıkadı her seferinde, özenle kuruttu. Dizlerine her örtmesinde severek, okşayarak örttü. Tiftik tiftik olduğumda bile bırakmadı beni. Ailesi; “At artık şu eski battaniyeyidiyerek, bir sürü battaniye aldı ona. “Siz bilmezsiniz, el örgüsünün yeri başkadır.” diye cevap verdi her seferinde bıkıp usanmadan.

Bugün, bu sabah uyanmadı Birgül. Şimdi bana ne olacak bilinmez ya atarlar ya yakarlar; kapkara bir sevdanın tek şahidi olduğumu bilmeden.

]]>
Fri, 13 May 2022 22:12:17 +0300 Elif şık
AKŞAM YEMEĞİ https://edebiyatblog.com/aksam-yemegi https://edebiyatblog.com/aksam-yemegi AKŞAM YEMEĞİ

          Akşam yemeğe, güzel bir domates çorbası yapayım. Bol soğanlı, bol sarımsaklı. Onu közlensin diye fırına atacağım, bir de patates közleyeyim. Dünden de limonata yapmıştım, dolapta, buz gibi olmuştur. Tavıklu, nohutlu bir pilav, yanına da islim kebabı. Tadından yenmez. Yanına da ayran yapayım, limonata gitmez. Dünden kalan böreği de ısıtıyım, ne güzel olmuştu öyle. İncecik, nar gibi de kızarmıştı. Kendi kendime şaşırdım. Tatlı olarakta tiramisu yapayım. Yanına da bir kahve...

         Allah’ım, bitmedi bu trafik, eve varayım da yapayım. Offf!

        Giderken muzla çilek alayım. Muzları halka halka doğrarım. Çilekleri küp küp doğrayıp,biraz da çikolata ekleyeyim. Oh mis! Gel keyfim gel.

          Eve varınca tencereye tava ne varsa indiriyorum ahşap tezgaha. Dolaptan yiyecekleri çabucak çıkarıp, fırına girecekleri fırına, diğerlerini doğrama tahtasına koyuyorum. Yemekteyiz yarışmacısı edasıyla paldır küldür dalıyorum mutfağa. Bir yandan da saat tutuyorum, olur ya yarın bir gün katılırım, rezil olmayayım. En son kontrol edeyim dumanı tüten yemekleri. Bu kadar şey hazırlamışken fotoğrafını çekmemek olmaz. Telefonu alıp, birkaç tane fotoğraf çekiyorum. Beğenmiyorum, bu konuda başarılı değilim zaten. Sonra video açıyorum; “Bugün akşam menümüz böyle. İşten gelip bir çırpıda hazırlayıverdim.” diyorum. Daha sonra masanın fotoğrafını çekip, sosyal medyaya atıyorum.

       Eh, ne yapalım, ‘Masası da güzel değil.’ desinler. Sanki kendileri çok güzel hazırlıyor.

      Eşim eve geldiğinde “Kıtlıktan mı çıktık be hanım?” diyor.

      “Çok acıktım bugün.” diye karşılık veriyorum.

        Beyaz porselen kaselere domates çorbasını koyup, biraz kaşar ekliyorum. Yanına kendim yaptığım; tereyağlı, baharatlı ekmek kıtırlarını koyuyorum. Büyük bir iştahla çorbayı içtikten sonra bir bardak su içiyorum.

      “Oh, ben doydum. Elime sağlık.” deyip, eşimin “ Bu kadar yemeği ben mi yiyeceğim?” diye soran bakışlarını görmezden gelerek masadan kalkıyorum.

]]>
Wed, 04 May 2022 20:36:57 +0300 Elif şık