EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Ferhat KAYA https://edebiyatblog.com/rss/author/ferhat-kaya EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Ferhat KAYA tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. SARHOŞ YÜREK https://edebiyatblog.com/https:youtu.beZctDPIuGaYosi4WjeflfWeTlf_Qdk https://edebiyatblog.com/https:youtu.beZctDPIuGaYosi4WjeflfWeTlf_Qdk SARHOŞ YÜREK

Kara bir lekedir,

Yüreğim.

Acıyı çalar durur,

Ben yaşam derim.

O kalkar başın der

Ve,

Başıma gelmeyen kalmaz.

Bir tarih türküsüdür tutturmuş,

Yüreğim,

Dengbej gibi uzattıkça uzatır,

Ben yaşım derim.

O kalkar kulağın der.

Güzel bir nida çalar şimdilerde

Yüreğim de;

Uzağın sesini yakın eden,

Kokuyu bedenime diken,

Gökyüzü kadar büyük,

Ay gibi narin bir nida,

Çalarda ne yapar,

Anlayanı yok.

Yakına bağırsan kabahat,

Uzağa yalvarsan suç,

Elini açsan da bir avuç şükür,

Alıp da gitsem mi diyorum şu yüreği?

Sonra içindekiler düğüm düğüm oluyor kalbimde,

Bir çıkabilsem organlardan her şey hal olacak diyorum.

Ama ben hep içten seviyorum işte.

Dışarda olsa vurup gider her sözü rüzgâr,

Kimsenin umurunda bile olmaz.

Ama içini kim bilir deyip oturup insan olmaktan başka çare

kalmıyor.

Arkamı dönsem geçmiş,

Önüme baksam gelecek,

Ortada ise cılız bir umut,

Umudun adı da o...

Ferhat KAYA 

]]>
Fri, 16 Feb 2024 22:47:44 +0300 Ferhat KAYA
ŞEHR&İ AMEDİM https://edebiyatblog.com/https:youtu.bepnq7Zkr3FpQsiQzQ22iTaTZqdEvmT https://edebiyatblog.com/https:youtu.bepnq7Zkr3FpQsiQzQ22iTaTZqdEvmT ŞEHR-İ AMEDİM

Kentim,

Amed’im,

Çocuk gülüşlerimin ilk tanığı,

Göz yaşlarımı saklayan büyük yürek,

Senden uzaktayım şimdi,

Surlarına fısıldadığım dertlerim,

Başımı yaslayıp uyuduğum bazalt taşların,

Damın üstünde yer yatağında ninni gibi gelen rüzgârın,

Sabahın ilk ışıklarıyla göz kapaklarıma dikelen kokun,

Yarama pansuman yapan bozkırların,

Dar sokaklarında umudumu tazelediğim,

Hevselin göğsünde nefes bulduğum,

Adınla başım dik yürüdüğüm şehrim,

Senden uzaktayım,

Ölümü giymiş bir kentte,

Kefenine siyah dumanlar ilişmiş bir diyarda,

Seni arıyorum şimdi,

Amed’im şehrim benim,

İlk göz ağrım,

Sancılarımın merhemi,

Gözlerimin kızıl saçlı kız çocuğu,

Yüreğimin ülkesi,

Geçmişimin kınalı gelini,

Seni arıyorum şimdi,

Bir gözle değil,

On gözle...

Ferhat KAYA 

]]>
Fri, 16 Feb 2024 22:41:10 +0300 Ferhat KAYA
RUH https://edebiyatblog.com/https:youtu.be3EJ3uAKv9AEsiQ-vhAPQZTlM3_NjJ https://edebiyatblog.com/https:youtu.be3EJ3uAKv9AEsiQ-vhAPQZTlM3_NjJ RUH

Yitirmek istiyorum ruhumu.

Gecenin karanlığına ekmek gibi banmak,

Dicle’nin gözyaşlarında boğmak,

Bozkırlara asıp kurutmak,

Otların arasında bir iğne gibi kaybetmek istiyorum.

Bırakmak istiyorum ruhumu.

Rüzgâra bırakıp salmak,

Güneşe sarıp ısıtmak,

Bulutların karasında kaybetmek,

Aya çizip geceye ezberletmek istiyorum.

Öldürmek istiyorum ruhumu.

Diyarbakır’ın illegal yürüyüşlerinde,

İstanbul’un dipsiz gecelerinde,

Antalya’nın sıcağında,

Ankara’nın Kızılay meydanında yakmak istiyorum.

Vurmak istiyorum ruhumu.

Sevdanın kurşununa dizmek,

Dostun ihanetiyle bıçaklamak,

Ailenin sözleriyle aşağılamak,

Siyasetin diliyle kandırmak istiyorum...

Ferhat KAYA 

]]>
Fri, 16 Feb 2024 22:35:58 +0300 Ferhat KAYA
SENSİZLİK https://edebiyatblog.com/https:youtu.beyFfPJha64DUsivI_jcH7x77aCRcmM https://edebiyatblog.com/https:youtu.beyFfPJha64DUsivI_jcH7x77aCRcmM SENSİZLİK

Sensiz bir gece daha.

Saçını koklayamadığım,

Parmak uçlarından öpemediğim,

Ruhuna dikilmediğim,

Gözlerine bakarak gecenin demeni alamadığım bir gece.

Sensiz bir gece daha.

Ayın en güzel kokusunu sana armağan edemediğim,

Yıldızları ömrüne yazamadığım,

Karanlığı sana aydınlık yapamadığım bir gece.

Sensiz bir gece daha.

Gülüşünle uyuyamadığım,

Gamzelerinde kaybolamadığım,

Saçlarının kokusunda dinlenemediğim bir gece.

Sensiz bir gece daha Gülüm.

Özlemin hüküm giydiği,

Gözlerin yolları gözlediği,

Amedin ağladığı bir gece.

Sensiz bir gece daha keyne.

Dualarımın başında ve sonunda,

Düşlerimin en güzel köşesi,

Umudumun en ufak neşesi olduğun bir gece.

Sensiz bir gece daha keçe.

Son olsun diye dua ettiğim,

Yarın olsun diye uyumak istediğim,

Hemen olsun diye nefes aldığım bir gece...

Ferhat KAYA 

]]>
Fri, 16 Feb 2024 22:29:39 +0300 Ferhat KAYA
İNSANLIĞI EMZİREN KAYA https://edebiyatblog.com/insanligi-emziren-kaya https://edebiyatblog.com/insanligi-emziren-kaya

İNSANLIĞI EMZİREN KAYA

Bir suyun, bir kayanın altından fışkırması aslında bilenler bilir Dicle nehri demek istiyorum başlığımla, Dicle nehrinin ilk çıkış yeri bir kayanın altı, yaşam olup aktığı yer bir kayanın altıdır. Aslında Dicle yüzyıllar boyu aktığı her coğrafyaya yaşam götürmüştür. Şöyle de bakabiliriz isyanı Dicle başlattı, ona küçük akarsular katıldı büyük bir direniş olup çıktı. Tabi her şey yazılır Dicle üzerine, her yandan bakabilirsiniz ve her yöne bir düşünce ile bağlayabilirsiniz. Dedik ya Dicle yaşam olup aktı diye ama bazen ölüm olup sustu da, Diyarbakır’da kan kırmızı karpuzlar bırakırken, Cizre’de kanla boyanıp ölümüne aktı. Yani sadece yaşam olmadı, isyan oldu, cephe oldu, siper oldu, sınır oldu, kavga oldu en çokta büyük bir direnişin sembolü oldu.

Hani eskinin güzelliğinden bahsederler ya geçmişi yad eder ya atalarımız, her nesil nehrin kenarında suyu bulandırmak için elinden geleni yaptı. Yoksa eskiden onun için ekmek kokusu vardı, toprak bereketliydi, kadınların memeleri süt beyazı gibiydi, erkeklerin sesi bülbülü kıskandıracak güzellikte, kadınların saçı kokar, erkeklerin bıyıkları gör ve parlıyordu. Şarkılara konu olan elmalar, elmanın güzelliğini kadının göğüsleriyle özelleştiren dengbejler hepsi aslında Dicle’nin bıraktığı güzel ve özel olan kavramı, canlıyı, can bulmuş bir bedeni ve aşka tutuşmuş yürek dolu kelimelerin Dicle gibi akıp gitmesindeydi. İlk aşklara orda şahit olundu. Çocuk gelinlerin düğünlerindeki zılgıtlara kulak kapatıldı. Bazen yağmurun zorbalığıyla daha yüksek ve sinirli akıp önüne geleni yıktı ama her güzelliğin elbet bir kusuru vardır. Ferhat kavrulmuş bedenini serinletirken, Zeynep Dicle’nin kenarında yün yıkarken sulu bakışlarla çığlıklar mağaraların içlerine dikildi. Şimdi var mı öyle özelikler ve güzellikler her şeyi boyadık, süsledik, üfledik, katladık geriye sadece fotoğrafların siyahına beyaz olan özgür gülüşler, anıların ölümüne şahit olan özlemler kaldı. Trajedik bir senaryo oldu belki söylediklerim ama gerçeğin ta kendisi bence. Tabi siz okuyanlar benimle hemfikir olmayabilirsiniz. Bir bardak su için de kuruyan boğazınız suyun yaşamına ersin tabi Dicle’nin kıyısında bu yazıyı okuyanlara tarihi bir anı olur yazdıklarım, tarihi anı diyerek abarttım ama sizde bu kadarını az görmeyin o kadar şey yazdık.

Bir suyun kayanın altından gelmesi neyi çağrıştırıyor? Sizce Allah kaya gibi sağlam, su gibi berrak bir yürek ve suyun akışı gibi hep umutlu olun mu demek istiyordu! Mesela Dicle ismini nereden almıştı. Acaba aşık biri Dicle adındaki sevdiğini kaybedip su boyunca gelip “Dicle, Dicle” diye sayıklayıp sonra ölüp sevdiğinin ismi halk tarafından bu suya mı verildi. Belki de onunda ismi Fırat’tı. Belki de ondandır iki nehir sabırla kilometrelerce akıp sonra bir olup aktılar ve insanlar bunu aşka yordu. Buda benim yakıştırdığım bir hikâye olsun umarım mantıklı gelmiştir. Biraz çocuksu oldu ama malûm eski insanlar gibi düşündüm.

Eski demişken bizimkiler baraj yapılmadan önce Dicle’nin eski heybetinden çok bahsederler. Ne hikâyelere, gülüşlere, sevişmelere, şarkılara, ölümlere şahit olmuş. Nenem bir şeyler anlatırken nene bu olay nerede yaşanmış dediğimde hep Dicle’nin yukarısında olan olaylar derdi. Kim söyledi ki size derdim, oradan buraya, “kelekçi” derdi. Onlar kim derdim. Askeriyenin bir kolu mu ne? Basardı kahkahayı. Meğerse Dicle’nin yoldaşlarıymış, Dicle’den ekmeklerini çıkarırmış kelekçiler su üstünde eşya taşır, balık tutarmış. Dicle aktığında olayları da getirir, dilleri de kaynaştırırmış. Eşeklerle köye su taşıyan altı, yedi yaşındaki çocukların uykusuzluğuna şahit olmuş. Doğan çocuklar için ateşin üzerinde bir leğende kaynamış, babalara ilk müjdeyi o vermiş. Kerpiç evlerin harcına, beton evlerin kumuna yuva olmuş. Kısacası eski medeniyetler boşuna suyun koynuna sokulmamış yoksa bize gebe kalmazdı insanlık.

Sonra koca dağları yıkıp, aralarına duvarlar örüp barajlar yapıldı. İnsanlar iş gücünü farklı bir kolda gördü, parayı gördü. Baktılar para daha karın doyuruyor, köyü Dicle’yi terk edip yol aldılar. Giden gidene, arkasına takılan gitti. Sonra geriye ne kaldı! Haps olmuş bir su, enerjinin altında kalan anılar ve birbirine yakın evlerin birbirinden ayrı dünyası olan sahipleri oldu. Şimdilerde ise herkes eskiyi arar oldu. Nerede eski balıklar, nerede eski yağmurlar, karlar, insanlar, hayvanlar, ekinler, biri çıkıpta üç, beş kuruşa biz sattık diyemiyor. Diyebilir mi? Belki de önümüzdeki bahara...

FERHAT KAYA

 

]]>
Wed, 20 Sep 2023 20:41:52 +0300 Ferhat KAYA
EĞİL KISA TARİHİ https://edebiyatblog.com/egil-kisa-tarihi https://edebiyatblog.com/egil-kisa-tarihi

EĞİL KISA TARİHİ

Eğil; tarihte Asurlular, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Huri, Mitanni, Urartu, Med, Pers, Akkoyunlular ve Safeviler gibi eski medeniyetlere ev sahipliği yapan peygamber kabirlerinin yanı sıra kral mezarları ve o dönemin izlerini taşıyan eserleri barındırıyor. Diyarbakır'ın 18 ilçesinden biri olan Eğil, tarih boyunca; Aşispalis (Asurca), Waleraseko (Ermenice), Encil, Engilene, Angl (Süryanice), Eagle (Rumca), Gêl (Kürtçe) ve Eğil (Türkçe) adları ile anıldığı tarihi belgelerde bilinmektedir. Eğil’in adı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Gel” biçiminde geçmektedir. Bölgede yaşayan insanların bir bölümü bugün hala “Gel” olarak ismini zikir etmektedir. Şeref Han’ın Şerefname adlı eserinde, Eğil’le ilgili şöyle bir bilgi mevcuttur. “Bu Eğil, eğik bir kemer üzerinde kurulmuş, sağlam bir kaledir ve o kadar yüksektir ki; ona bakan herkese korku ve vehim hâkim olur. Halkın ağzında ve dilinde dolaşan söylentiye göre, “Allah’ın velilerinden biri oradan geçerken o kemere işaret edip Türkçe olarak ‘Eğil’ demiş bunun üzerine kemer Allah’ın izniyle eğilmiş ve eğik bir durum halini almıştır” diye geçmektedir. İnançların ve medeniyetlerin içe içe girdiği Eğil şuanda ezan sesinin Müslümanlığın hâkim olduğu bir ilçedir. İlçe merkezde bir toplamda varlığını sürdüren ama araştırılıp ilgi görmeyen muazzam üç büyük kaleyi sınırlarında barındırmakta olan ve bilinmeyen bir sürü küçük kale ile varlığını sürdürmektedir. En önemlileri olan Asur kalesi, Âmini(Yamani, Zişat) kalesi ve Selman (Cibeb) kalesidir. Bunların yanı sıra Kazanlı ve Sağlam köyünde bilenen kaynaklarda olmayan iki tane kale daha bulunmaktadır. Kalelerin rivayetelere göre birbirlerine yeraltında gizli geçitlerle bağlı olduğu söylenmektedir. Tabi bunlar baraj gölünün altında kalması ve detaylı araştırma yapılmadığı için belgelenmemiştir. İlçe kalelerin yan ısıra bir sürü tarihi esere ev sahipliği yapmaktadır. Asur kalesine oyulmuş Asur kralı 3.Salmanasar'a ait olduğu söylenilen kral figürü ve çivi yazısıyla yazılımış kitabe yarı silinik halde günbatımında tarihe tanıklığıyla varlığını sürdürmektedir. Kral mezarları, tarihi; hamamlar, hanlar, camiler ve kilesiler de ilçenin tarihini ve kimliğini renklendiren diğer eserlerdir. İnanç turizmine de ev sahipliği ile bilinen ilçe Kur’an da isimleri geçen İsrailoğullarına gönderilmiş, Hz.Elyesa ve Hz.Zülkilf peygamberlerin kabrileri bulunmaktadır. Bunun yanısıra diğer inançların büyük din adamları; II. Adey, Rahip Musa, Eğilli Yuhanna (Efesli Yuhanna) ve Theodoto gibi isimleri de ilçenin tarihinde yer almaktadır. İlçede bulunan diğer tarihi eserler; Tekke Hamamı, Deran Hamamı, Kale Hamamı, Tacıyan Camisi, Ermeni Süryani Kilisesi, Nisaoğlu Türbesi, Mağara Kilise, Roma Kilisesi, Şahveliyan Kilisesi, Tekke Medrese, Kasım Bey Kümbeti, Şerbetin Han, Nebi Harun Türbesi vb. tarihi yapılarda bulunmaktadır. Eserlerin çoğunluğu sular altında kalması, ilgisizlikten yıkılması ve bazıları defineciler tarafından tahrip edilmesine rağmen kalıntılarıyla halen adından söz ettirmektedir. İlçe gerek inanç gerekse kültür turizmiyle yıl içinde binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Fakat ilçenin tarihi bilinmemekle beraber araştırılmamakta gereken ilgi alaka gösterilmemekte ve arkeolojik kazı çalışmaları yapılmamakta tarihin tozlu yapraklarında yitirilmektedir. Mezopotamya’nın tozunda ve Dicle suları altında yosun tutulmasına göz yumulmaktadır. İlçede doğan yazar Nusret Aydın’ın “Eğil Hükümdarları Tarihi” ve “Diyarbakır ve Mırdasiler Tarihi” kitapları bu bilgilere ışık tutan tek eserlerdir. Her ne kadar bazı kitaplarda birazı anlatılsa da Eğil anlatımlardan daha köklü ve tarihin önemli aile ferdidir. Yöre halkının anlattığı sıra dışı olayların tanık olduğu bir medeniyetin harcıdır. Örneğin; Kalecik köyünün eski camisi gibi sahabeleri misafir edip barındırdığı için kutsal sayılan tarihi cami, yine Kalecik köyünde sular altında kalan doğal bir mağaranın içinde kutsal sayılıp dokunulmayan balıklar ve Kazanlı köyünün sınırları içinde baraj gölünün gövde kısmında köy halkının anlattıklarına göre büyük bir mağaranın olduğu sonunun kimsenin cesaret edip gidemediği edenlerinde girip gaz lambalarının sönmesiyle geri döndüğü bilinmeyin başka yönleriyle keşfedilmeye dilenen bir tarihi geçmişe sahiptir.

Ferhat KAYA

 

]]>
Fri, 19 May 2023 17:35:28 +0300 Ferhat KAYA
DİYARBAKIR GECESİ https://edebiyatblog.com/diyarbakir-gecesi https://edebiyatblog.com/diyarbakir-gecesi Bir Diyarbakır gecesi

Rüzgâr şakağımdan vuruyor

Ensemde günün yorgunluğu

Sitede sessiz hız sohbetleri eden arabalar

Her cadde başında bekleyen ölüm

Nöbetleşe ölen insan çığlıkları

Bir Diyarbakır gecesi

Balkonda saksıda uyumuş domates fidesi

Yan yana dizilmiş toprağa üstünlük taslayan binalar

Boynunu aya karşı mahcup büken sokak lambaları

Ve şehirlere hapsedilmiş ağaçlar

Hapsoldukları şehirlerde nefes olmak istemeyen intihar edip

kuruyan ağaçlar

Bir Diyarbakır gecesi

Dinlenmek isteyen milyonlarca göz

Kulakları sağır eden F-16 sesleri

Dağları saran kan ve barut kokuları

Kokuya ağlayan bir cennet annesi

Bıyıkları sulanan koca koca adamlar

Bir Diyarbakır gecesi

Bozkırın ortasında bir yer yatağı

Çocukluğu balkona hapsolmuş bir zınar

Gökyüzünü yarım gören iki ela göz

Nefesinde sevdiklerini tane tane dizen bir şair adayı

Yarım kalmış türküleri ezberleyen bir gundi

Ve gecenin gününü bekleyen kaya gibi düşünce sahibi bir Zaza

Bir Diyarbakır gecesi

Yarım kalmaya tamamlanan hayaller

Dinmeyi bekleyen gözyaşları

Cenazelere adet olmuş zılgıtları düğünde çekme umudu

Ve demlenmeyi bekleyen bir şair

Her şey gecede

Her şey nefeste

Her şey bir Diyarbakır gecesinde.

]]>
Thu, 18 May 2023 01:07:19 +0300 Ferhat KAYA
RÜZGAR https://edebiyatblog.com/ruzgar-4289 https://edebiyatblog.com/ruzgar-4289 Eser bir rüzgar,

Sesi kısık ama şiddetli bir rüzgar,

Döver dağları, ağaçları,

Söver suya, toprağa,

Okşar gökyüzünün saçlarını,

Bağırır mağaraların içine içine.

Eser bir rüzgâr,

Tamda yüreğimin ortasına,

Özlem’den kavrulmuş kalbime,

Gözü dolmuş nefesimi yoklar kokunla.

Sert sert vurur gözlerime mesafeyi,

Ezberletir bana gurbeti.

Eser bir rüzgâr,

Cilveli cilveli anlatır seni,

Gözlerine dokunduğunu anlatır,

Dudaklarını öptüğünü,

Anlatır durur seni bana,

Kıskandırır beni bir diyarın rahminde.

Eser bir rüzgâr,

Yokluğunun notasında,

Sensizliğin ortasında.

]]>
Thu, 18 May 2023 01:03:11 +0300 Ferhat KAYA
YOKSULLUĞUN YÜREKLİSİ https://edebiyatblog.com/yoksullugun-yureklisi https://edebiyatblog.com/yoksullugun-yureklisi Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Diktiğin yamalı pantolon kadar sevinç vermiyor,

Sürdüğün salçalı ekmek kadar tat vermiyor,

Sızdı bir kere yüreğe,

Açtı elini yürek bir avuç huzura.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Kokun kadar güzel saramaz bedeni,

Gözlerin kadar umutla ısıtmaz içimi,

Gülüşün kadar aydınlatmaz hayatımı.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Bizim yoksulluğumuza çekmemiş.

Altı delik ayakkabı nedir bilmez,

Çorapsız kışları bilmez.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Bir kuru ekmeği ayrana koyup yemeyi bilmez,

Bir yıl soğanla çorba yemeyi bilmez,

Umutla gülmeyi bilmez.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Geceleri ezberletir kaşlara,

Gündüzün gözünü kör eder,

Zamanı ezer geçer.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Bir sızdı mı yüreğe,

Yeniden yaratır insanı.

Ama bir esti mi ayrılık havası,

Organ nakli bile kurtarmaz seni.

Yüreğin yoksulluğu bu anne,

Ne bizim yoksulluğa benzer,

Ne de bizim yüreği mutlu etmeyi bilir,  

Niye demedin be annem,

Yoksulluğun yüreklisi üşütür insanı zatürre eder diye.

Ferhat KAYA 

]]>
Sun, 14 May 2023 02:53:45 +0300 Ferhat KAYA