EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Gamze https://edebiyatblog.com/rss/author/gamzeli543 EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Gamze tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Kabullenişin Kıyısı https://edebiyatblog.com/kabullenisin-kiyisi https://edebiyatblog.com/kabullenisin-kiyisi Kabullenişlerin bir yenisini daha omuzlarına yüklenirken heybede birikmiş her sevgi tohumunu usulca köşeye bıraktı. Sözlerindeki ağırlığı şeffaf bir balonun içine hapsetti. Bir kez daha görse rahat edecekti. Parçalanmış gönlünü hangi kafese kapatsa aklını oynatır taşıyamayacağı bu yasla. Sahte bir sessizliği kabullenişinden beri yarı yolda olmayı hiç sevmedi. 

İşte bu ellerinle yarattığın dünya seni içine çektikte rengi ebruliden akar kara gecenin koyusuna. Bebeklere özgü bir tavırla masumiyetini sakla, yarım ağızla gülmek sana özgü değil anla. Tartıya koysak yükleri kimin ki ağır gelir bilinmez de kekremsi bir hüzün kaplamış her bir yanı aheste aheste. Yarım kalan sözler buruklaştırır yüzleri de sen bakma öyle. Tarifini veremem ama acı derinlerde. 

Yıldızı da yutmuş koyu geceyi hüzne boğarken… Ardındakini düşünse insan bırakır mı onca yük geleceğe. Geleceğin mirası dedikçe gülüyorum hayretle. Etten kemikten bir ademsin yokuşların çoktur. Alamadığın virajlar boşlukları doldurur. Durmak nedir bilmeyene sarfettiği sözler kırk kat sandıklara gizlenir. Nereden çıkarsın dersini en dibe battıkça yarası derinleşir.

]]>
Thu, 28 Dec 2023 18:20:08 +0300 Gamze
Dağlara Yüklenmiş Sınav https://edebiyatblog.com/daglara-yuklenmis-sinav https://edebiyatblog.com/daglara-yuklenmis-sinav Dağlara Yüklenmiş Sınav

Dağlara yüklenmiş bir sınavdı ömür. Kederini sakla renkli yün yumaklara. Aldırmadan yürüdü boyuna dik yokuşları. Darmadağın bir ömrün yasını kim yüklense kaldırabilirdi. Gücü yalnızca soğuk bir iklimin gülüşüne yetemiyordu. Kendini alıp bavulana katıp geçmişi toparlayıp bir an dedi “GİTSEM” hesapsız.

Yorulsam dağ diplerinde koşarken kederin sahibine. Durup dinlensem bir çınar gölgesinde. Derinde kalan hüznü çıkarmak yalnızca izli bir oyuntu bırakır. Sahipsiz değilsin! demişti “Ben varım!” 

Yalanlara katık olmuş sözleri. Her durakta bir iz bırakmış gözleri. Kaldıramayacağı yüklere selam eder geceleri. Kırk odalı evlere kapandım. Durdum kıyında beni duymadın. Haklılık sorunu senin ki! dedin de anlamadın.

Varlığımıza katık ettiğimiz insanların yükleriyle yenik uyanıyoruz yeni güne. Sevda yokuşunda dik bir başın eğilişini izliyor kalabalıklar. O kalender adamın omuzları içe göçtükçe kuş sürüsü kervana karışırda bekleşir bir gün doğumunun ötesini. Keder yüklenir bulutlar ağlarda ıslanır kaldırımlar. Dizleri dayanır boğazına kalbi atar mı insanın boyuna. Heyecandan sırılsıklam yağmurun kederini omuzlanmış adam. 

-Şimdi çok erken! dedi. Farkında değildi. Geç kalmışlığın yükü altında ezilirken ona “Haklısın” demişti. Her geri adım atışında kıyısına bir ilmek dokudu. Kederi üzerine alarak akşam serinliğinde giysin de kendini sahipsiz hissetmesin.

Susuzluğun ilacı kederi dün bir bardak suyla katık etti aşına. Darmaduman şimdi o gölgelerin arasında fark edilen adam. Tarumar bir bahçe darmadağınık bir hazan ortasında. Üzerinde bir gömlek deniz kıyısında. Ayakları yalın ayak Kasım ortasında.

Gözleri sahici bir baharsın sen. Can yakan ince bir sızı. Gönül kafesine sığmış üç güvercin kırklara karışmış amacını sezdi. Yitik bir kabuksun sen deniz dibinde incilerin efendisi. Her gün katıksız bir şerbetin tadı ile uyandıkça en değerli olanı keşfeden. Öyle bir yan ki sebebi kainat olsun. Ruhu şad olsun. Tazelenmiş baharı bulsun sardıkça yaz sıcağı ellerini gönlü bahar olsun. 

-Yol yorgunusun gel! dedi. Halbuki ben gönül yorgunuydum.

]]>
Sun, 08 Jan 2023 17:35:28 +0300 Gamze
Zamanın Mağlupları https://edebiyatblog.com/zamanin-magluplari https://edebiyatblog.com/zamanin-magluplari Zamanın Mağlupları

Bir kıvılcım yeterdi yeni bir umudu körüklemeye. Sahici bir yalnızlığı tercih edeli çok olmuştu sahte gülüşlerin yerine. Ardına sığındığı limandaki köhne teknenin yerine kazınmış bir tarihin izini anımsadı. Gözlerindeki buharı bir sabah vakti yeni bir hayata gözlerini açar gibi silmişti kararlılıkla. Yeni günde yine tutamayacağı binbir sözün izi bulaşık yıkamadan kırışmış ve su toplamış ellerine gizledi. Sızıları arttıkça geceleri o en derine gizlediği yaraları görmezden gelemezdi. Her yeni yaşında onun geleceğe dönük hayallerini yüklenmişti. 

Heybesi dolu olan anlar bu sözleri. Yarım kalan bir gülüşün içinde gizliydi gelecek hayalleri. İki kişilik yalnızlığı yükleniyor omuzları. 

-Bu amaçsız yükleri taşımaktan bir gün tükeneceksin! demişti masasında gayri ihtiyari devirerek tiksinmiş gibi bakan gözlerle. Avaz avaz bağıran bedenim her hareketinde yerin dibine girdi. 

Fark etmiyordu varolan yüklerime bin kat yükünü de yüklemiş ve gitmişti. Sır dolu bir fanus içinde her balkon bir yeni hikaye değilmiydi. Rengarenk boyanmış evlerin içinde başını uzatsa solgun yüzü gecenin karalığını dahi irkitir.

-Sebeplere sığınmak en iyi bildiğin şey zaten! demişti. Her zamanki masasında burnundan alevler çıkarken gözlerinden hırs akarken…

Yamacına sığımazsın bazen bir gönlün. Hırslarına mağlup olan bir körü kuyulardan çıkaramazsın. Zamana bıraktığımda yine en iyi bildiğim oyunu oynadım. Yenilmenin buruk ve katıksız tadı ömrümde acı bir renk bıraktı. Kızdığında grileşen gözleri her damlasında odamın duvarlarını anımsattı. Yüzünü aynalara kapatmış birine küçük bir fısıltıyı dahi duyuramazsın. 

Ve sözlerin tükendiği bir demde yine onun yüzü gözünün önünde. Masası, sandalyesi ve yılların kibri ataların armağan ettiği bir söz gibi yıllara karışarak karşımda duruyor. Zamana ayak uyduramayan bu iri cüsse her gün aynı saatte kaçarcasına uzaklaşan akrebi soruyor. Düşüncelerin kıyısında dolansa da bir şair sözlerin en tesirlisini söylediğini hükmedemez. Uyumsuzluklar dünyasında hiçbir tesirli söz yüreği zemheri soğuğuna gömülmüş bu adamın içine işleyemez.

Sızıları bir bir sanrılara karışır. Kırk birinci yokuşta telaşla eli ayağına dolaşır. Yüzyıllardır süregelen iyileştirici sesi soluğuna karışır. Kim bilir bir el gelir iyileştirmeye ellerine karışır da bereketi hayatına bulaşır. Kasvetli sözlerin hepsini bir ninni gibi anlatır o buz tutan balkonların penceresinden aydınlığı çoğaltır. Yüz görümlüğü uzatır açılırken ince tülü belki hayatın neşesi hayatına karışır.

]]>
Sun, 25 Dec 2022 21:38:25 +0300 Gamze
YARASI DERİN https://edebiyatblog.com/yarasi-derin https://edebiyatblog.com/yarasi-derin YARASI DERİN

Hayat ona hiç adil davranmıyordu. Seneler gözünün önünden bir bir kayarken sanki sırma kaplı bir cam kavanoz içinde sakladığı hayatı da elinden alınıyordu. Halbuki hevesleri vardı. Hiçbir aklın erişemediği orjinal fikirler. Hele ki sevmeleri vardı. Dağı, taşı, toprağı…kainatın her bir zerresini keşfederek büyümüştü. Her sabah solgun yüzüne baktığı aynalarda alnındaki her kıvrımın zamanın emeği olduğunun farkındaydı. Geçe kalmış bir randevunun hüznü çöktü içime. Sanki koşup yetişemediği o gecede o masada iki kişinin içindeki tek kişilik yalnızlığı yaşıyordu. Biliyordu orada otururken onunda içindeki o derin boşluğu. Anlıyordum yaşadıklarını unutamazdı ama hissettirmeli miydi bunca kederini?

Yüzümü duvara döndüm. Kırk kat yorganlara büründüm. Sahipsizlik zordur dedi annem. Zamanı yakalayamazsın. Düşersin kalkamazsın. Yaraların açılırda kapanmaz öyle kolay kolay. Sıcak bir çaya hasret kalır bazı adamlar kır kahvesinde başı açık yüzü pak. Sanrılarım gittikçe çoğalıyor son günlerde.

-Sen bana bakma diyor! durmuş karşımda. -Kime bakayım! Gözleri tabiatın yeşilini içine hapsetmiş adam. Nerelere döneyim yüzümü. Hangi yöne baksak götürmez miyiz sevdiklerimizi. Aynalara baktıkça gördüğüm senken ben kime bakayım? dedim içimden..

Bu gece de bir gariplik var seziyorum. Bunca yükün altında eziliyor bedenim. İçimden bir his bekleme diyor. Çaresizlik insana nelerde yaptırıyor. Hatırlar mısın o ilk karşılaşmamızı. Bir gülün ilk kez açıldığı anı ben ilk doğumum saydım. Gülüşümün ardındaki sevgimi sakladım sarmaladım ki sen bile duyamadın. Sözümona herkes geçecek diyor. Onlar ne biliyor. Ne yaşadı, ne hissetti. Sabahları her yola çıkışında vatanın için içimde çocuk elinden tuttu hep yanında sahici. Gözlerim ağlamaktan sızlatıyor yüreğimi. Keşke koşsaydım yalınayak seferi. Yine bir sabah anlamıyorsun beni diyerek çıkmıştın kapıdan bir daha dönmedin. Sana avaz avaz anladığımı iletmek isterdim tekrar geri dönseydin. Öyle bir saklardım ki dönülmez diyarlara salmazdım ben seni. Evin içi çok kalabalık benim içim bir o kadar yalnız. Herkesin içinde kimsesiz kaldım.

Hoca dua okuyor. Senin adın geçtikçe içimi bin kelebek sarıyor. Tesirini anlıyor musun? Acaba beni o diyarlardan da duyuyor musun? Herkes üzülme diyor, geçecek…Bu sabah baktım yine ayna karşısında gözlerim sen olmuş, dilim, yüzüm, burnum, kulağım her hattım sen. Aradan geçti 15 yıl. Çocuğumuz büyüdü evleniyor. Bak işte yine seni anıyorum. O kara günleri unutmam, unutamam.

]]>
Tue, 20 Dec 2022 21:46:22 +0300 Gamze
Derin Yanılgı https://edebiyatblog.com/derin-yanilgi https://edebiyatblog.com/derin-yanilgi Derin Yanılgı

Aynada kalmış iki üç çizgi yüzündeki hüznü derinde saklıydı şimdi. Aklından nelerde geçiyordu bu gece vakti. Zamanı kovalasa yetişecekti sanki. 

Sır perdesi aralanmazdı kolayca her yanılgısı bir teslimiyetin bedeliydi. Yine bir gün geceye kavuştu saatler sustu. Yalvarmıştı binbir yükünü taşırken en derin kuyulara. Ayağı tökezledi güneşin seraba yenildi ilk günden habersizce.

-Konuş benimle! yalnızlıktan karardı odalar kalbin kapısını araladı hesapsızca. Korkular biriktiriyor günden güne ve dünden yarına. Derinlerde saklı yarası kanarda boyuna bakmaz gözünün yaşına. Yeni bir yaş alır gibiydi sesi. Durmaksızın büyüdükçe odayı kaplardı her hecesi. 

-Koyup gitti mi şimdi seni? dedi oradan biri. Gün ağarmadan gidilmezdi geceleri. Topladı hüznünü sormadan açtı pencereyi. Yıkık bir duvar mıydı yüreği? Aklının almayacağı oyunlara karışmış besbelli. Yarına kapı aralar bakışları derin ve takipsiz. Sanmıştı basit bir oyundu kederi büyüdükçe doldurdu o karanlık geceyi. 

“Ha” diyordu! “Ha gayret!” sonunda ferahlık gelecek. Tuttu yakasından akrebin yelkovanın peşi sıra gitmesini istemedi. Tuttukça kaydı en sessiz ve kör noktaya uzandı. Tuttu elleri dikene battı. Battı elleri dikeni sardı. Ruhumda bir sancı hep bu Pazar geceleri. Uğuldadıkça sesi kulaklarını tıkadı kalbinin. Yarınlara yazdı mektubunu katı bir silüetin yansıttığı aynada bir bir…

-Sus! dedi sonunda karış ötekilere de hayırla yad edelim seni de. Su gibi aziz ol da git! mertçe ve telaşsız. Üzerine bulaşmasın kiri tozu dönemeçlerin. Bir bulanki pamuklara beyaz ve serin. Pare pare olsun aşkı derin. Susmanın vakti değil dese de beri ki kapat gözlerini perdenin. Gizli olanı aşikar edemezsin üzerine bin kat toprak yığılmış çözemezsin. En zorunu elde etmek başarı değil ellerini saran yüreğini yoran ve en derine katan bu hissi yakta koş yamacına gecelerin.

Kaldırım taşına düştü gülleri. Elinde binbir surat izleri. Ayakları sürüldü taşlara kare kare deldi yüreği pare pare harcadı izleri. Yaktı en derinden acısı derin kederi. “Ruhuna tesir edemezsin” demişti yapamazsın yorgundur yüreği. Ne konuştu ne de sustu o koca cüsseli ihtiyar elleri. Hikayenin başında yazılmış olana da uymak istemedi. Gönlüne denk düşene öteledi sözleri.

Durdu zaman sonunda alnındaki çizgileri aynada incelerken…Zamansızlığa yenik düşeceğine sevda yüklü bir gemiye binmeyi istedi. Uzun süren yılların kıyısında soluklanırken buldu merhemini…

]]>
Mon, 19 Dec 2022 21:54:14 +0300 Gamze
Anılar Sokağı https://edebiyatblog.com/anilar-sokagi https://edebiyatblog.com/anilar-sokagi Anılar Sokağı

Tarifi zor bir acıdır bu. Yüreği güzele denk düşen anlar bu sözleri. Güllerin en kırmızısını seçtim dikenine bakmadan ilk hecede…

Yüzü dünden kalan gecenin karanlığı ile donakaldı. Her zaman en zor olanı seçmek bazı durumlarda çare olmayabiliyor. Nedenini bilmediği bir hüzünle çarpan yüreği gerçekleri artık duymak istemiyordu. Askıda duran paltosunu eline aldı ve usulca kapıyı çekti. Dışarıda yağan yağmura kendini bırakarak sokakta boyuna yürümek istiyordu. Yürüdükçe sanki her şey düzelecekti. Tüm acıları dinecekti. Henüz yeni kaybetmişti onu fakat şefkati hala yüreğindeydi. Keyifli halleri, utandığında kızaran yanakları, masumiyetini saf ve temiz hallerini özlüyordu. Adımları hızlandıkça ona olan öfkesi diniyor ve eski güzel günler aklına geliyordu. Gün ağarmaya başlıyordu. Sabahın ilk saatleri yaklaştıkça şehirde hareketleniyordu. Önce tabiat uyanıyordu derin uykusundan. Ardından on binlerce insanın rızık telaşı başlıyordu. Araçların egzozundan çıkan duman insan seslerine karışıyor topuk sesleri kuşları dahi irkitiyordu. 

Gün doğumu ile yayılan ilk ışık hüzmeleri evlerin, dükkanların üzerine düşüyordu. Aklıma onunla geçen ilk yaz günlerimiz geliyordu. Neşeli kahkahaları, şakaları henüz kulağından silinmemişti. Kendini gerçeklikte bulduğu o an da çaresizliği iliklerine kadar yaşadı. Olduğu yerde dona kaldı. Bir korna sesi ile irkildi, köşeye çekildi. Başını hafifçe yana çevirince gözleri büyüdü ve şaşırdı. Gün ışığının vurduğu mekan içindeki çocuk sevincini yeniden yeşertti. Burası onunla ilk buluştukları yerdi. Ne çok anıları vardı bu yerde…Kalbi yandı sanki gözleri doldu. Yürüdü…yürüdükçe hüznü çoğaldı. Yürüdü ve sanki gökyüzü yüreği ile ağladı. Korkmuyordu artık sanki..korkusu aşkına galip gelmeyecekti bir kez daha. Her sabah bu kararlılıkla uyanıyordu yeni güne gün bitiminde ise binbir ıstırap…

Bir sandalye çekti ve oturdu. Masa üzerinde duran vazo içindeki iri güllere takıldı gözleri. İlk sevgililik dönemleri, en mutlu, en hüzünlü, en çaresiz anlarını dahi ortalaşa paylaştıkları yerdi burası. Ortak bir eve çıkma kararları da yeni bir hayata başlayacakları o ilk evetin heyecanını da bu kafede tatmışlardı. Ardından başlamıştı çocuk hayalleri. Geleceğe iz bırakacak sevgilerini bu topraklarda yeşerteceklerdi. Zamana yenik düşüyoruz. Her saniyemizi düşünerek yarını heba ediyoruz. Korku ile başlayan her yeni günümde canımın parçasını yine bu kafede bırakarak ayrılıyorum.

O bir masaldı düşten öte. Sonsuz iri güllerin içinde bana bakan. Sözlerim duvarına çarptıkça tattım ben de kekremsi baharın sarhoşluğunu bir kış gününün sabahında…

]]>
Sun, 18 Dec 2022 01:55:17 +0300 Gamze
Türk ve Dünya Edebiyatı Roman İncelemeleri/Seslendirmeleri https://edebiyatblog.com/turk-ve-dunya-edebiyati-roman-incelemeleriseslendirmeleri https://edebiyatblog.com/turk-ve-dunya-edebiyati-roman-incelemeleriseslendirmeleri Merhaba; kendi kişisel notlarımı seslendirdiğim, modern edebiyata dair 3 önemli (Tutunamayanlar, Bir Düğün Gecesi, Kara Kitap) romanın tahlilini yapmaktayım.  Edebiyatımızda önemli ve değerli isim Tarık Buğra'nın "Osmancık" isimli eserini tahlil boyutunda inceliyorum.

Franz Kafkanın "Dönüşüm" eseri ile Rasim Özdöneren'e ait Gül Yetiştiren Adam romanını kişesel bakış açımla inceliyorum.

  • Oğuz Atay - Tutunamayanlar - Dinle
  • Adalet Ağaoğlu - Bir Düğün Gecesi - Dinle
  • Orhan Pamuk - Kara Kitap - Dinle
  • Tarık Buğra - Osmancık - Dinle
  • Franz Kafka - Dönüşüm - Dinle
  • Rasim Özdenören - Gül Yetiştiren Adam - Dinle
  • Gogol - Ölü Canlar (Seslendirme) - Dinle

Faydalı olur, umarım.

]]>
Mon, 28 Nov 2022 22:09:39 +0300 Gamze
Suskun Sonbahar https://edebiyatblog.com/suskun-sonbahar https://edebiyatblog.com/suskun-sonbahar Suskun Sonbahar

Teskin olmayan acılara alışmaya başladı. Üç beş zeytin ve bir dilim ekmekmiydi yaşamak. Ömür diye tükettiği her anı geri istiyordu. Kendine bakmaktan utandığı bugünlere getiren, heyecanını gün gün bitiren o karanlığı yıkmak istiyordu.

-Kederinden yüzü soldu, eridi yavrucak!” diyorlardı.

Hayır, o böyle olsun istemiyordu. Yalvarmazdı, düşmezdi hele boyun eyecekmiş zamana! “Asla” dedi. Beklemesinler beni o yollarda. Yokuşundan indiğim yollara tekrar tırmanmam. Yana yana yaktım bu geceyi sabahında tozu duman. Ben bir kere içtim bu kederi artık aç kalkmam bu sofradan. Sanrılarım artıyor gün gün. Yeni bir yaş alır gibi korku ve kederi büyütüyorum. Sıcak bir döşek miydi istediğim? Yanına kıvrılırken yorgansız ısınsam yanında hesapsız. Kederi kaldırsam kırk kat bohçalara sarsam açamasalar..Arasalarda bizi bulamasalar. Bir sahil kasabasında ev tutsak ve tek biz bilsek adresini. Ömür boyu huzurla yaşasak..

Anlarımı sakladım bir bir. Kör kuyularda sevinçlerim. Yüzüm döndü gülen bir bebeğe. Öyle masum ve öyle derin yüzü melek gözleri. -Ağlamak yok! demişti annesi. Her güzel şeye benim denmezdi. Ruhu ince tabiatlı zarif oğlan neredeydi?

Kalbimi yokluyorum her gün. Kim anlayacak kederimi. Yapamazsın demişti biricik eşi. Bırakamazsın yaşanmışlığın izlerini...Öyle de bir bıraktım, inattım! Başım dik! Burnum havada! Esen yele kafa tutardım düşmezdim. Tökezlerdim, taşlara takılırdı paçalarım öyle bir canım yanardı ki anlamazlardı. Ben o gece bıraktım sevinçlerimi yüreği yıkılan bir adamı artık yeniden canlandıramazsınız. 

-Tarifi zor mu? dedi 75’li yaşlarındaki ben o genç çağlarıma. Yerinde duruyor mu diye baktım kalbime unuttum varlığını gün gün. Takvimlerden yapraklar gün gün düşüyor. Gözümü çevirdim pencereye sonbaharın ilk yaprağı düşüyor. Günler oldu yüzünü görmeyeli. Yıllar oldu sesini dinlemeyeli. Senelerin bana yaptığını görsen şaşardın. O başı dik delikanlının beli kamburlaştı. Son günlerde engel olamıyorum ellerimin titremesine. Yine nöbetlerdeyim geceleri. Gaz lambasının titrek ışığı vurdukça bahçeme "Sen!" diye bakıyorum her geçen uğur böceğine...

Ve pes etti ihtiyar adam içinden 25 yaşıyla konuşurken:

“-Mağrurum, yenik..Geçen yılların vurgunu hayali yıkık bir gemi. Kıyına vuracağım günü beklerim…”

]]>
Sat, 26 Nov 2022 14:58:21 +0300 Gamze
Gogol & Bir Delinin Hatıra Defteri https://edebiyatblog.com/gogol-bir-delinin-hatira-defteri https://edebiyatblog.com/gogol-bir-delinin-hatira-defteri Gogol tarafından kaleme alınan bir eserdir.

Gogol'un 1842 yılında yazdığı Bir Delinin Hatıra Defteri, çeşitli tiyatro toplulukları tarafından birçok kez sergilenmiş, tek perdelik, tek kişilik, seyirlik bir oyundur.

Ben Gogol'ü ilk defa Ölü Canlar eseriyle tanımıştım. Ardından Palto öyküsü ile daha bir ısındım. Hem hicivli hem esprili yanı beni çeken bir özellik oldu. 

Bu eserini de Ölü Canlar ile aynı dönemde yazmıştır ve diğerlerinde hissedilen devlet memurları ile memuriyet binalarının içinde bulunduğu ahlaki düzen yine burada da mizahi açıdan ele alınmış. 

Bu eserde; Gogol bize, Rus bürokrasinin işleyişini tüm gerçekliğiyle, hayata tutunmaya çalışan bir şizofreni hastası devlet memurunun gözünden anlatmaya çalışmıştır.

Baş kahramanımızın isminin, Palto'da olduğu gibi ismin veriliş hikayesi ile biraz üzerinde durularak bize sunulacağını düşünürken tam aksine kahramanımızın ismini hikayenin en sonunda, hastanede iken öğrendik. ( Axanti İvanovic) Bu bilinçli bir saklayış mıydı, yoksa bir unutuş muydu ? Bilemiyorum...

Hikayede kahramanımız bir devlet dairesinde memurdur. Yanında kendisine hizmet eden Mawra isimli kişi ile yaşar. Devlet dairesi ile evi arasında geçen bir yaşantıdır onun ki...Bu tek düze yaşam için, bir günlük tutmaktadır kahramanımız. Ve biz hikayeyi İvonaviç'in günlüğünden okuruz. Aslında tam bir günlük denmeyedebilir çünkü bazen aralıklar verilip bir kaç gün yazılmamışlardır ve sonlara doğru bu fark daha da artar. Ve başlıklar da özensizleşir.

Bunun bir sebebi de hikaye başlarında normal bir yaşantıya sahip, devlet dairesinde bir kaç memur ile içten içe çatışma yaşayan ve müdüre yakın olmak için onun hizmetini aksatmayan sıradan birini görürken; zamanla şizofreni izleri görülmeye başlar ve sona doğru bu durum sıklaşır.

Hep daha iyi ve zengin bir yaşamı yeğler. Bu yönüyle hayalleri güçlüdür. O da ilgi çeken, yüksek rütbeli ve emrinde olan insanların bulunduğu bir mevkiye elbet bir gün gelecektir !

Daire şefini hiç sevmezken; daire müdürünün peşinden hiç ayrılmaz. Belli zamanlarda masasında bulunması amacıyla odasına gider. Ve ona onlarca kalem ucu açar. Görevi budur. Ama şu ufak ayrıntı gibi görünen iş onun gözünde büyük bir yere sahiptir. Ve digerlerinden kendini ayırıyordur. O dakikalarda yaptıkları tek sohbet hava durumudur.

Biraz daha kalem ✏️ ??

Bu geliş gidişler de müdürün kızı dikkatini çeker. İsmi; Sophie'dir. Ona tutulur. İlk karşılaşmaları bir sokakta olur. Kız, köpeğiyle arabadan inmek ve daireye girmekle meşgulken; köpeği Meggy'nin yanına bir köpek daha gelir. Adı Fidel'dir. Ve iki köpek arasında bir konuşma geçer. Bu olaydan sonra kahramanımız bu işin peşini bırakmaz kendince hayali konuşma ve hikayeleri olur. Onun için bu durum ayrıcalıklı ve herkesin sahip olamayacağı bir durumdur.

Hastalığının daha da ilerlemeye başladığı bu aşamalarda bir gün müdürün evine gider ve kızın odasına girerek köpeğe yönelir. Ve kulübesinden birseyler alarak oradan çıkar ve eve gelir. Kendi hayal aleminde kurduğu bu köpek konuşmalarında iki köpeği birbirinin sevgilisi yapar ve kulübeden sözde aldığı mektupları okumaya ve müdür ve ev yaşantısına dair birşeyler bulmaya çalışır.

Bir sabah gazete de İspanya Kralının tahtını terk ettiği haberini okur ve bu kafasına takılır. Hastalığının son evresinde olan memurumuz artık kendini İspanya Kralı olarak görmektedir. Bir sabah bunu Mawra'ya söyleyip, çalıştığı daireye gitmemeye başlaması ve bunun üzerine bir de müdürün evini basıp kızın odasına girip; "herşey düzelecek hakkettigin yerde olacaksın " diyerek bir hışımla tekrar çıkışı son damla olmuştur.

Bu arada biz İvanovic' i sürekli hırslı, kıskanç ve yüksek makam isteğinde görürüz. Ve hakettiği yaşam hiçte bu değildir. Bu aşırı ustunce düşünüş ona şunu söyletecektir: "Bu gün muhteşem bir zafer günü. İspanya'nın kralı bulundu ve ben oyum. Bunu bugün farkettim bu gerçek bir şimşek gibi çaktı beynimde. Bir kalem memuru olduğumu nasıl becerdim anlamıyorum. Bu saçma fikir nasıl aklıma girebilmişti." der ve " şansıma bu kimsenin dikkatini çekmedi de beni akıl hastanesine kapatmadılar." diye, ekler.

Son hamleyle birlikte bir akıl hastanesine yatırılmak üzere yola çıkan İvonaviç, en sonunda İspanya'ya yola çıktığını sanmaktadır. Oraya vardığında ise biz gerçekte  bu hastanelerde barınan kişilere nasıl bir tutum sergilendiğini acı bir şekilde Ivanoviç ile birlikte yaşarız.

Çok keyif alarak okudum. Ancak sonu tam istediğim gibi bitmedi..yarım kaldı sanki ? Belki de bu yayınevinin eseri orijinalinden çevirirken esere verdiği kayıp oranındandır.

(İndigo yayınevi)

Keyifli okumalar dilerim...

]]>
Wed, 23 Nov 2022 22:29:57 +0300 Gamze
Stefan Zweig & Bir Kadının Yaşamından 24 Saat https://edebiyatblog.com/stefan-zweig-bir-kadinin-yasamindan-24-saat https://edebiyatblog.com/stefan-zweig-bir-kadinin-yasamindan-24-saat Stefan Zweig’in; kadının duygularını, karamsar bir hava ile ele alıp, olaylar boyunca kadını tamamlanmamış duygularla kıvrandıran; en sonunda kadının psikolojik çözülmesini sağlayarak ruhlarımızı kabzeden bir iç sıkıntısını, az da olsa feraha indiren yeni bir eser; “Bir Kadının Yaşamından 24 saat”

İnsani zaaflarımızın peşinden gitmek; ölene dek içimizde bir ur gibi yapışıp kalacak ve büyüyecek bir yarayı büyütüp barındırmaya değiyor mu ? Bunun cevabını; Bayan C ile alıyoruz.

Giriş Sözü: Savaştan 10 yıl önce Riviera’da

Asıl Kişi: İsmi bilinmiyor

Yan Kişi: Mrs. C, -tanıştığı adam- Madam Henriette

Mekan: Bir pansiyon

Giriş Sahnesi: Pansiyon bahçesi, masada oturan kişi ile Pansiyon arkadaşları ve hararetli bir sohbet.

Olayın Başlangıcı: Madam Henriette'nin turist bir erkek ile kaçışı

Olay örgüsü

Bir gün baş kahramanımızın olduğu pansiyona genç gösterişli bir bey gelir. Herkes onu sever ve herkes ile ilgilenen biridir. Bu ilgi pansiyonda yaşayan; bir fabrikatör, eşi (Madame H.)ve iki çocuklu ailesini yıkan farklı bir yola gider. Madam Henriette de eşi ve çocuklarını yok sayarak genç adam ile kaçar ve sadece bir mektup bırakır.

Bu, sarsıcı olay pansiyonu çalkalarken, bir masada hararetli konuşmanın en zirve noktasında, bir grup kadını suçlarken; (ki çoğu evli çiftler) kadının tarafında olan tek bir kişi vardır. Bu da baş karakteridir. Olayları da onun ağzından dinliyoruz.

Onun bu hoşgörülü tavrı Bayan C’nin dikkatini çeker. Bunun sonrasında biz, yaşlı bayanın da geçmişinde onu sürekli tedirgin eden bir hikayesinin var olduğunu görüyoruz. Bayan C, hoşgörü ile yaklaşan bu adama bir mektup yazarak hikayesini ona anlatmak istediğini söyler.

Kırk yaşında eşini kaybetmiş, bir bayanın hayatını derinden etkileyen ve sadece 24 saat içinde yaşanan bir yarı gönül olayını anlatışını kovalıyoruz geriye kalan kısımda.

Not: Hikaye boyunca isimlerden sadece; Madam Henriette'nin ve Bayan C'nin ismini görüyoruz.

Bunun dışında; bizim, olayın nasıl gerçekleştiğini, şahısların özelliklerini, psikolojik durumlarını okuduğumuz kısımları da anlatan kişi; baş karakterimizdir. Bu isimden de hiçbir şekilde bahsedilmemektedir.

Kitabın çevirisini yapan kişi; Gülperi Serttir. Ve bu çeviriyi yaparken, aslından çevirirken ismini; Bir Kadının 24 Saati olarak çevrildiğini görür; fakat anlatılan olaylarla da örtüşmesi ve çeviri yaparken de anlamın değişmesini büyük oranda engellenmesi için de en uygun başlığın;  Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ibaresini kullanarak, oradaki yaşamından kelimesini yerleştirmiştir.

Keyifli Okumalar.

 

]]>
Wed, 23 Nov 2022 00:29:30 +0300 Gamze
GOGOL&PALTO Eser İncelemesi https://edebiyatblog.com/gogol-palto-eser-incelemesi https://edebiyatblog.com/gogol-palto-eser-incelemesi Palto, Gogol'ün kendi hayatıyla özdeşik ve gerçek hayatın mizahi üslupla bezendiği bir hikayedir. Sıradan insanların çektiği sıkıntılar, maruz kaldığı eşitsizlikler ve çektikleri acılar ele alınır.

Bir memurun anlatıldığı, mekan olarak ev ve memuriyet binası etrafında geçen, sakin ve durağan bir hayata sahipken, yazarın; " ..İşinden ve yılda dörtyüz rublelik gelirinden gayet memnun olan adamın bu huzurlu varlığı böyle sürüp gidiyordu. O talihsiz olaylardan biri başına gelmeseydi..." şeklinde bize, bu düzenin değişeceğini hissettirdiği andan sonra sıradan hayatı, hikayeninde ismini veren "Palto" ile birlikte talihsiz bir değişime uğrayacaktır.

Kahramanımızın adı Akaki Akakiyeviç'tir. Yazar, bize isim verileceği günü anlatırken;          "Vaftiz edilirken sanki günün birinde "daimi onursal danışman" olacağını önceden hissetmiş gibi yüzünü buruşturmuş, ağlayıp sızlamıştır." der.

Akaki; bir memuriyet dairesinde "onursal danışman" olarak çalışan; işinde, etrafındaki gevşekliğe göre sıkı diyebileceğimiz bir titizlikte olan ama bundan zevk duyan, işini, ufak ve kendine yeten hayatını seven biridir. Bir ara bu titizliğinden dolayı onu kendi işleri dışında pekçok işi de barındıran, dairede farklı bir konuma getirme teklifi yapılmıştır. İlk günden işin yoğunluğu altında ezilen Akaki, eski işine dönmek istemiş ve adeta yalvarmıştır. Yazara göre bildiği düzeni değiştirmekten korkmuştur. Yazarın anlatımına göre aslında toplumda silik bir tiptir. Hiç bir önemli olay yaşamamış ve şahit olmamış, tek düze bir seyirde gününü geçirmenin ve iş evraklarını düzenlice temize çekmenin huzuru içinde yaşamaktadır. Fiziksel açıdan dikkat çekmeyen biridir. Giyimine önem vermez. Ve yazarımız giyim konusunda ki özensizliğine de dikkat çekmek ister gibi, Rusya'nın dondurucu soğuklarını betimlemeleriyle bize aktarır. Akaki, dondurucu soğukta kendisini koruyamazken, eski ve yamalı paltosu içinde üşürken, bize de bunu hissettirmektedir.

Hava şartları gittikçe kötüleşmektedir. Birgün iş dönüşü soğuk hava vücuduna inanılmaz bir acı vermiştir. Eve gelince paltosuna ilk defa gelişi güzel bakmış ve pekçok yamayla beraber dikilmesi gereken yırtıklar olduğunu görmüştür. Palto'yu terzi Petroviç'e götürmeye karar verir. Terzi böyle bir paltonun artık yamayacak bir tarafı kalmadığını ve yeni bir palto alması gerektiğini söyleyince Akaki'nin dünyası başına yıkılır. Değişikliği seven biri değildir ki şu da vardır; memur maaşıyla yeni bir palto yaptırmak ona pahalıya patlayacaktır. Öyle de olur. Ama başka çaresi kalmayınca yıl sonu yapılan iki kat ikramiye ile eskisine nazaran gösterişli ve sıcak tutan bir paltoya sahip olur.

Akaki bilseydi ki bu gözünden sakındığı yeni palto hayatına mâl olacaktı...

Memuriyet dairesine gittiğinde arkadaşları onu sevinçle karşılar çünkü Akaki'nin senelerdir yaptığı tek değişiklik bu olmuştur. Onunla sürekli alay eden arkadaşları onu tebrik edeceklerdir. Akaki, bu davranışlardan sonra biraz değişir daha bir kendine güveni gelir ve etrafını biraz daha görmeye başlar. Yazar, bu konu da bize Akaki'nin 5-6 ayı bulan paltosunu beklerken şunu der; "Akaki'nin artık yaşamak için bir amacı olmuştur. Birşey için çaba vermeye başlamış, mücadele etmiş ve kavuşmayı ilk defa hırsla istemiştir." Bir bakıma bize hayatta bir uğraşı olan kişilerin yaşama tutunma amacı elde ettiklerini ve bir nevi varolduklarını gösterme şeklininde bu olduğunu, öğüt niteliğinde tekrar hatırlatır. Gogol'un eserlerindeki sevdiğim tarafta budur; öğüt veren, doğrucu ve farkettiren bir dili vardır.

Yeni palto şerefine daire müdürü evinde küçük bir kutlama düzenler. Akşama doğru Akaki eve varır. Bu varış sırasında yazar toplumda ki zengin-fakir tabakasının mekana ve insanların kıyafetlerine yansıyışını bize aktarır. Güzel bir gecenin ardından uyku vaktinin geçtiğini farkeden Akaki, kimseye farkettirmeden oradan uzaklaşır. Saat epey geçtir ve zorlamalarıyla biraz alkol almıştır. Karanlıkta yürürken yolunu kaybeden Akaki, iki koca elin paltosu üzerinde hakimiyet kurduğunu hisseder ve endişe ile telaşa sebep olan günleri başlar. iki haydut paltosunu çalmıştır. Mahalle müfettişine başvurur. Oradan bir sonuç alamayınca arkadaşının tavsiyesiyle hikayede "mühim şahsiyet" olarak bahsedilen kişi, altında çalışanları olan bir bölge amiri(vali)ydi. Sert görünümlü, heybetli, ses tonu insanı sarsıcı, karşısındakinin kendisi karşısında korktuğunu ve yenilmiş görünmesini seven, gösteriş meraklısı biriydi, olarak tarif edilen mühim şahsiyetin adından söz edilmez ve dostları ve kendi denkleriyle olduğunda sürekli gülen ve samimi biri olduğundan da bahsedilecektir.

Bu mühim şahsiyetin odasına zor şartlardan sonra kabul edilen Akaki, odada gördüğü tavırlar sonucunda adeta afallayarak oradan ayrılır. Ne diyeceğini, ne hissedeceğini dahi bilemez. Dışarının soğuğunu hissetmemektedir. Hayatında ilk defa (ki amirlerinden bile bu tepkiyi almamıştır.) hele ki tanımadığı birinden bu derece aşağılayıcı bir tavır görmüştür. Akaki, o günden sonra kendini toparlayamaz. Vücuduna işleyen soğuğunda etkisiyle, yatağa düşer ve doktor muayenesinde yaşama ihtimali olmadığını söyler ve Akaki birkaç güne ölür.

Akaki ölmüştür. Ardında bıraktığı kimse yoktur. Kiracısı olduğu daire sahibi kadından başka kimsenin de haberi olmamıştır. Sonraları duyulmuştur, varlığı ile yokluğu bilinmeden, kıt kanaat geçinen bu adamın, yaşadığı evinden arta kalan birşey de olmamıştır.

Hikaye bitti, gibi gelirken yazar eser içinde yaptığı ara bölmelerden birini yapar ve hayır daha öykümüz bitmedi, der. Akakinin adı yaşarken bilinmez ama ölümü ses getirmiştir. Söylenenlere göre, her gece köprünün orada bekleyen ve gelip geçen her türlü insanın paltosunu alan bir hayalet varmış. Bu da Akaki'nin hayaletiymiş. Tam bu olaylar olurken "mühim şahsiyet" yaptığı tavrı düşünür ve kendini kötü hisseder, evine bir adam yollatır ki adam eli boş dönecek ve Akaki'nin öldüğünü söyleyecektir. Mutsuzluk hisseden mühim şahıs, kendine gelebilmek ve neşelenebilmek için bir arkadaşının yanına gider. Hoş sohbetle geçen bir gecenin ardından, atlı bir arabayla eve dönerken mühim şahıs köprünün orada sıcacık kürklü mantosu içine gömülmüş ve mesutken birinin paltosunu aldığını hisseder ve bu Akakidir. Bu da onu fark eder. Akaki; ona paltonu istiyorum, zor durumda beni umursamadın şimdi bana paltonu ver, der. Bu olayın ardından Akakinin ruhunun bir daha görünmediği söylenir. Ruhu birazda olsa huzura ermiştir. Ve mühim şahsiyette artık kendi çalışanlarına daha nazik olmaya başlamıştır. Sona yaklaşırken hala Akaki'nin hayaletinin civar köylerde arada göründüğü yazar ve hikaye son bulur.

Bol hayat deneyimi barındıran ve gerçekçi bir öykü ile Gogol, bizim insani damarlarımızı kımıldatmaya çalışmış, devlet dairelerinde, memurluk görevinde hakkıyla ve namusluca çalışmanın aslında zorluğundan bahsederken; eserin başında "ismini dahi vermeye lüzum görmüyorum," diyerek bir memuriyet dairesi, diyerek geçiştirdiği, belki kendi de memur olduğu için olup biteni bilen biri olarak eğip bükmeden biraz mizahi biraz hicivli biraz acıklı biraz ironili üslupla düşünülesi olan ve Dosteyevski'nin "Hepimiz Gogol'ün Palto'sundan çıktık" diyeceği bir eser bırakmıştır..

Ek Bİlgi : Bu yapıtı, dönemin Çarlık Rusyası'nda büyük tepki alır ve Gogol Rus insanını aşağılamakla suçlanır.

Gogol hikâyeyi bir toplantıda anlatılan bir olaydan esinlenerek yazmıştır. Anlatılan olay av meraklısı sıradan bir memurun yıllarca para biriktirerek aldığı tüfeğini dereye düşürmesi ve sonrasında girdiği bunalımla ilgilidir. Bu bunalımdan ancak arkadaşlarının aldığı yeni bir tüfekle kurtulmuştur.

Kaynak: Ek Bilgi



]]>
Tue, 15 Nov 2022 16:40:18 +0300 Gamze
Gecenin Kadını Leila Bölüm&1 (Çaresizlik) https://edebiyatblog.com/gecenin-kadini-leila-bolum-1-caresizlik https://edebiyatblog.com/gecenin-kadini-leila-bolum-1-caresizlik Yürüdükçe hüzne kedere dönüyor gittiği yollar kalbini ağrıtıyordu. Dik bir yolun yamacına doğru sürdü arabasını kederi yüreğine ağırlık yapıyordu. Sonra birden bir aile gördü. Sıcak ve saf mutluluk anları gözlerini doldurdu. Güzel günlere erişmek kadar o günleri kaybetmekte var bu hayatta. -Çaresizliği en iyi ben bilirim!demişti annesi usulca. Yanı başında dağ gibi duran adamı bir gün kaybolunca anladım demişti sahipsizliği. Derindir sahipsizliğin sesi bağırsanda duyulmaz. Yollara koşarsın yetişirim sanırsın zaman takvimi kovalarken yarıda kalır mutluluk boğazında bin kat düğümle..Sahipsiz bir kederin başlattığı günün sonunda gelen sevincin mutluluğu yeşerdi içimde. Seni gördüm sandım düşümde. Sen saklı bir hazinesin Tur dağının eteklerinde. İnceden geliyor sızının sesi. Duydukça büyüyor ellerin doydukça ağlamayı bırakıyor bir bebeğin sesi. Annesi sarılırken şefkatle yavrucağa kalbim en ince yerinden kanar boyuna. 

Uzandı annesinin dizlerine. Saçlarını okşadı annesi. Gözleri buğulu ve derin. En son ne zaman güldü bu gözler. Sevdası içimde bir yaradır. Yokluğu her an kanatır. Nasipsiz mi doğmuştu neydi ki bu? Kuşlara özgü tabiatı sıkışıp kaldı yine bir akşam vakti. Kuytulara çekilirken derinlerde bir sızının varlığı ince ince dokunmaya devam ediyor. Adeta eski yaralarına savaş açarken yeni yaralara yer açıyor. Kalbindeki o gizli odayı aç! Aç ki seni artık anlayabileyim! dedi adam çaresizce…Saatleri durdursa bir..bir de alsa onu karşısına anlatsa tüm gece kederlerini…

Dünden beri bakmıyorsun yüzüme. Seni anlamak ne zor Leila. Sahte bir acıya mı bürünmeli insan yanında. Derin bir kaygı taşıyorum ben oysa boyuna. Tazelenmiş bir bahardı oysaki ilk gülüşününü seyrederken..Tarifi zordur bazı yaşanmışlıkların izi kalır geceden köhne teknelerde. Yarına varabilse içindeki umudu o da emin olabilir kaleminin gücüne. Sızdı uyudu Leila kollarında koyu gecenin. Ardına bile bakmadan yürümek bu olsa gerek yalnızlığa terk etmek heceyi. Hiçbir zaman diyemedi koskoca cüsseli şair yapılı adam:

-Gece sensin Leila. Saçların ve ellerin. Sen gecem olduğundan beridir yıllar var ki ben gece rüyası göremedim.

 

]]>
Mon, 14 Nov 2022 13:16:52 +0300 Gamze
ACISI YARIM KALMIŞ KISA ÖYKÜLER & 3 (İNCE SIZI) https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-kisa-oykuler-2-ince-sizi https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-kisa-oykuler-2-ince-sizi 6.KISIM

İnsan onun yüzüne bakınca yılların karmaşasını sezebiliyor. Küçük bir çocukken okuldan eve koşuşu, annesinin zorla sırtına bezi sokuşturması, kardeşleri ile yaramazlıkları ve o sobanın yanındaki Pazar akşamları...Onunda yüzüne bir zamanlar soğuk kış gecelerinin birinde soba başındayken kızılın rengi vurmuştur. Peki ya şimdi diyor insan alnındaki ince işçilikle döşenmiş izlere bakarken...

Ellerini boyuna sokuşturuyor paltosunun ceplerine ama gizleyemiyor soğuktan kıpkırmızı kesilmiş kulaklarını, delik kundurası içindeki yuvasız ayaklarını, paltosunun içinden sızan ince soğuğu..ve en çokta feri sönmüş gözlerindeki yalnızlığın soğukluğunu gizleyemiyor. Her hareketi, bakışı, sözleri derininde her gün üşüyen o çocuğu gizleyemiyor...

7.KISIM

O terk edilmiş değildi! Yalnız, kimsesiz hele hiç diyemezlerdi! Hem kanıtı da vardı. Yüzünü öpmelere doyamadığı çocuğunun kokusu henüz bağrındaydı. Uzun gecelerine yoldaş olan eşinin gözleri hala hatrındaydı. Kimse cüret edemezdi "Hayır!" alışmayacaktı "Hayır!" kabullenmeyecekti bu durumu..Yalandı hepsinin sözleri...Hem ocaktan henüz alınmış dumanı tüten -eşi olsa ne de severdi hele fıstıklarını onun için ayırıp verirdi- helvaya açlıktan ölmüş gibi saldıran onlar değil miydi? 

Acı içinde bağrım, derinlerde kıvrılmış ve dizlerini göğsünde toplamış o çocuğu gizleyemiyorum. -Fark ediyorlar mıdır? Sanmıyorum...şu helvaya kaşık atışlarına bak nasılda iştahlı. Halbuki 40 düğüm oldu boğazım. -Acaba görüyorlar mıdır?  Nefesim kesiliyor soluk aldıkça...

-Çokta gençti yavrucak toparlak yüzü pak. Genç yaşta dul kaldı ya sen ona bak! Vah vah hele bu cılızlıkla nasıl yapacak? dediler, diyorlar, susmuyorlar, her helvaya kaşık atışlarında üzerime kırk kat toprak atanlar...

8.KISIM

Gaz lambasını hafif kıstı. Bütün kışı burada geçirmek zorundaydı. Kalemin mürekkebi kağıda damladıkça aklına yaşanmışlıkların hüznü çöküyordu. Çözüme kavuşturulması gereken onlarca problemi bir köşeye çekip usulca titreyen ellerinin sakinleşmesini bekliyordu. Nefesi kesiliyordu bu soğuk kış gecelerinde..geceyi, eskiyi, annesini ve pamuk elleriyle uzattığı mandalinaların kokusunu anımsıyordu.
Yan taraftan bir kurtarıcı el bekledi. İstediki sözlerinin hükmü geçecek bir şefkat abidesi tek bir hamle ile geçirsin tüm geçmişin silinmeyen izlerini. Yarına kalmasın heveslerin zerresi.
Sorguladı. Her anı. Şimdiyi ve geçmişi. Gücü yetse geleceği bile sorgulardı. Takvime baktı yıl 1957. Zavallı elleri 78, gözleri 88, kendisi ise takvimde 52 yaşındaydı. Kalbine sorsalar 30. Bitmiyordu telaşı. Yaşı, yası takvimde ki gerçeğe yetişemiyordu.







]]>
Sat, 12 Nov 2022 21:47:19 +0300 Gamze
ACISI YARIM KALMIŞ ÖYKÜLER &2 (EGO SAVAŞI) https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-oykuler-2-ego-savasi https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-oykuler-2-ego-savasi

Başını hafifçe yüzüne eğdi. Küçücük bedeninde soluk alıp verişini sonunda hissetti. Her gece nefesini kontrol etmeden uyuyamazdı. Tabi ki beşiğinde melek gibi uyuyan bu yavrucak onun herşeyiydi...

Sabah tıkırtılara uyandı. Eyvah! dedi içinden. "Yine mi?" Bir sabahta keyifle uyanamayacaktı. Akşamdan binbir özenle düzelttiği salonu hallaç pamuğu gibi dağılmıştı. Hışımla yorganı açtı ve yerinden firladı. Çocuğun üzerine yürüdü ve bağırdı. Zavallı annesini üzmek için mi gelmişti bu dünyaya..."Halbuki seni ne zorluklarla doğurdum biliyor musun?" diye inletti ortalığı...

Nihayet yola çıktılar. Evde erzak bitmişti. Bütün gün ev işi yapıyor, herkesin ardını topluyor, çocuğa o bakıyordu. Biri de alışverişi yapmayı teklif etmiyordu. Hayat onun için adil değildi. Hem sorsalar bu hayatı o seçmemişti. Kendini düşünmenin bir sonu gelse ufacık yavrucağın çektiği eziyeti fark edecekti. İyimserliği baba evinde kalmıştı.

(Asıl sahne)
Markete girdiler...
Soğuktan elleri üşümüş yüzü pespembe yavrucak alnı pak gülerek çocuklara has bir masumiyetle raflara yöneldi. Anne sepeti aldı ve yanına ilişti.

-Hepsinden istiyorum. Anne bak bu da çok güzel..aaa bu da çok güzel dimi! dimi!

- (Sıkılgan, bunalmış, tüm yük ona kalmış ama her an patlamaya hazır) Herşeyi elleme! Kaç kere dedim sana. Hadi tamam seç birini de gidelim.

- Tamam bu olsun çok güzel dimi! Bunu istiyorum.

-Hayır! dedi, annesi -hemen yanındaki kutudaki çikolataya uzanırken- Bu olacak! (Elinden tuttu ve götürüyor)

-Ama anne hep senin dediğin oluyor. Sen seç demiştin. O daha güzeldi!

- "Evet!" dedi kadın! -Büyük bir şey başarmış gibi. Sonunda o da birini ezmiş gibi. Savaş verdiği herkesi ve herşeyi hatta bu dünyayı sonunda alt etmiş gibi..-
-Evet, hep benim istediğim olacak! Her zaman!

]]>
Fri, 11 Nov 2022 16:10:51 +0300 Gamze
HÜZNÜN KALESİ & 1 (İMTİHAN) https://edebiyatblog.com/huznun-kalesi-1-imtihan https://edebiyatblog.com/huznun-kalesi-1-imtihan

Bütün hüzün dolu yüreklere sarılıp sizi anlıyorum deyip hüngür hüngür ağlayasım var. Dağ gibi çökermiş bir insan. Gözlerinden erirmiş önce... Hüznü sîretine yansır da yakarmış bakan gözleri

Ben iki kişinin öldüğünü gördüm. Sadece bir gözde. Ama temizdi. Yalandan riyadan temizlenmiş. Huzura doymuş acılardan.

Karşılaştık.

- Acın hafifledi mi?

- Evlat acısı bu hafifler mi?

- İyi gördük ama seni sanki gençleşmişsin.

- Daha yeni ağladım bak gözlerim yangın yeri…

İçi; kurtar, der bazen insanın bakışlardan anlayan kişi sadece hissedebilir bunu. Canım yanıyor, su serp yangınıma der, o bakışlar. Bir şey söyle hadi, bir söz beni teskin etsin, diye bakan gözlere;

- Çok üzdün kendini sağlığına yazık

- Bir kaç gün sonra 3. senesi olacak. Bak işte şurası (midesini gösteriyor) her gece yanıyor. Allah kimseye evlat acısı vermesin. Anlayamazsın kızım.

- Allah merhametiyle muamele etsin. Duaların ona ulaşıyor. Anne duası bu, acıları hafifler. Hepimiz eninde sonunda orada buluşacağız. Yakındır.

- Geçmiyor ki. Her gün her gece. Üç günde bir yanına gidiyorum. Türbelere gidiyorum. Helvalar dağıtıyorum. Bak yakında koç keseceğim. Her sene yapıyorum. Yavrumun ruhu rahat olsun.

Hüzün ki bazen söze düşer yerlerde yuvarlanırda diğer bir hüzünlü kalbi arar bulur. Hüzünlü hüzünlüyü bulur. Ruhlar birbirini tanır. Teskin olmaz acılar ancak hüzünlünün gözlerine bakar da ona selam verir sır perdesinden. Bütün hüzün dolu yürekleri alıp kucaklayıp hepinizi ben anlıyorum, sabredin! demek isterdim hüngür hüngür ağlarken...

 

]]>
Wed, 09 Nov 2022 11:42:17 +0300 Gamze
ACISI YARIM KALMIŞ KISA ÖYKÜLER &1 (KAYBOLUŞ) https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-kisa-oykuler-1-kaybolus https://edebiyatblog.com/acisi-yarim-kalmis-kisa-oykuler-1-kaybolus 1.KISIM

Adliye koridorları...Bir mübaşirin gözünden takip ediyoruz.

-“Adalet” deyip feryad eden bir baba.

-“Sen ne dersin, bre cahil” diyen bir yargıç.

Eline şapkayı alıp başını eğen bir adam. Biraz sağda ve geride iki küçük çocuk ve annesi. Annesi:

-Uslu dur oğlum, derken kucağına çektiği çocuğu...

Gözleri eşine kayar. Bir daha tüm aile yine bir akşam yemeğinde dumanı üzerinde tüten mercimek çorbası içebilecekler midir?

Kim bilir?

Dalar, gider…

2.KISIM

“Öhöm öhöm” dedi evin babası. Rutin bir akşam sofrasındalardı yine. Dumanı üstünde henüz tüten bir mercimek çorbası

Sakinliği bozuyor sesi:

- “Bir mercimek çorbasını da doğru düzgün yapamayacaksan ne diye aldım seni?”

Kadın -bezgin ve yorulmuş- gözlerini dikti yere. Saatlerdir durdurmadan çabalıyordu. Hayır tüm gündür. Durun durun! Bir ömür…

Bir ömür heba olmuştu bu kıymetsizin elinde.

Ve üstelik daha demin çocuklardan biri dışarıdan içeriye ağlayarak koşarak girmişti. Üstü başı yırtılmış ve kirlenmişti. 

“Eyvah!” dedi. Daha iki gün önce alınmıştı bu kıyafetler...

Üstelik; “Ne de masraflı kadın çıktın be!” sözlerinin her bir türlüsünü işiterek, burnundan gelerek giydirmişti yavrucağını.

3 yaş daha alacaktı bu üstündekilerle. Sırası mıydı şimdi?

Çocuk ağlıyor. Annenin yüzü bu düşüncelerle şekilden şekile giriyordu.

3.KISIM

Derin bir kalp çarpıntısı ile doğruldu yerinden. Bir bebek sesi kulaklarında. Avaz avaz ağlıyordu çocuk. 

Saatine baktı. Gece 03.30. Beşinci kere görüyordu bu rakamları. 5 gecedir! Evet, tamı tamına 5 gecedir; nemli ve kasvetli hastane koridorunun, üçüncü sandalyesinde, dizleri göğsünde, yüreği ağzında uyuya kalıyordu.

Halbuki bundan 5 gün önce sabah öperek uyandırmıştı eşi kocaman bir gülümsemeyle.

Şimdi peki?

Soğuk bir koridor ve donuk yüzlere, her gece bu saatlerde açıyordu gözlerini.

4.KISIM

Dile kolay, dedi Hatice nine. 5 yıl oldu. Ömründen ömür ekle de ver, deseler (söylediklerinin hakikat olduğunu göstermek için dilenir gibi bakan yaşlı gözlerini dikerek) canım pahasına - sefillik çekmeye razıyım- seve seve verirdim.

Titrek dudakları hareket ederken can acısıyla. Gözlerim hemen geri de onun fotoğraf çerçevesi içindeki gülen yüzüne kaydı.

Hatice nine konuşuyordu boyuna. Benim zihnimde tek soru: "Acaba beni hatırlıyor mudur?"

5.KISIM

Hatırlamıyorum. En son saat kaçtı bu mekana girdiğimizde. Gecenin koyu hüznü boğarken şehri biz...biz nerde miyiz?

Bu soruyu 10 yıl önce denizin ortasında koskoca sırma delikanlım, Cevval yiğidim, gözlerimin önünde boğulurken...yutkunamadığım, nefesimin kesildiği o gün..

İşte o günden beri hiç sormamıştım. 

"Sahi ben nerdeydim?"

]]>
Tue, 08 Nov 2022 13:02:17 +0300 Gamze