EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & gezginpisi https://edebiyatblog.com/rss/author/gezginpisi EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & gezginpisi tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. KORKMA! https://edebiyatblog.com/korkma https://edebiyatblog.com/korkma

Bence her işi başarabiliriz. 

Başta korkmamak gerek. 

Bir arkadaşım vardı.

Bana yıllar önce şöyle bir şey demişti. 

Eğer sen kendini küçük görürsen, insanlar seni hiç görmez.

Sadece biraz çalışmamız lazım değil mi? 

Bence elimizden her şey gelebilir. 

Tamam her şey demeyelim ama yapmak istediğimiz, heves ettiğimiz şeyleri yapabiliriz. 

Her insanın muhakkak elinin yatkın olduğu bir iş vardır.

Her insanın mutlaka bir yeteneği vardır. 

Önemli olan o yeteneği ortaya çıkarabilmek.

Tabi bunu yaparken elbette ki yanılacağız.

Düşeceğiz, kalkacağız. 

Mesela etrafıma bakıyorum. 

Herkes bir şekilde bir şeyler yapıyor. 

Kimisi deli gibi sınavlara çalışıyor, yıllarca dirsek çürütüyor. 

Kimisi çoluğuna çocuğuna bakıp onları en güzel şekilde yetiştiriyor. 

Kimisi çalışıyor evine ekmek getiriyor. 

Kimisi çıkıyor her gün düzenli bir şekilde sporunu yapıyor. 

Kimisi sevdiği bir sanatını yapıyor. 

Kimisi hiç durmadan şarkı sözleri yazıyor. 

Kimisi kitabını yazmayı sürdürüyor.

Kısacası Bu hayatta herkes bir şeyler yapıyor.

Peki, ben ne yapıyorum?

Oturuyorum ve düşünüyorum.

Ben ne yapıyorum? 

O kadar insan, belki hayal ettiği gibi olmasa da bir hayat yaşıyor. 

Peki ben ne yapıyorum?  

Film izliyorum, kalkıyorum yemek yiyorum, 

telefona bakıyorum, uyuyorum, kalkıyorum tuvalete gidiyorum, 

yemek yiyorum, uyuyorum, kalkıyorum film izliyorum, 

telefona bakıyorum, vesaire vesaire ..

Sanki bir ben boş duruyorum bu hayatta gibi. 

Sonra duvarlar üstüme üstüme geliyor. 

Hayattan iyice sıkılıyorum. 

Kilo alıyorum, moralim bozuluyor, aynalara küsüyorum ,

depresyona giriyorum, canım hiçbir şey yapmak istemediği için spor yapmak da istemiyorum, 

kilo veremiyorum,iyice hayata küsüyorum, daha çok yiyorum. 

Ev benim evim, oda benim odam. 

Ama kalkıp da temizlemek bile istemiyorum. 

Çünkü depresyondayım. 

Peki bu nereye kadar devam ediyor? 

Hiçbir şey yapmadan seneler nasıl geçecek ki? 

Herkes bir şeylerin ucundan tutmuşken, ben neden hiçbir şey yapmıyorum? 

dedim kendime.

Ufak da olsa belki bir şeyler deneyebilirim. 

Yazı yazıyorum. 

Belki beceriyorum, belki beceremiyorum. 

Belki çok iyi bir yazar oluyorum, belki kağıdı buruşturup atıyorum. 

Ama yine de bir şeyler deniyorum. 

Ders çalışmam lazım, başlıyorum güzel bir fon müziği eşliğinde çalışıyorum, çalışıyorum. 

Belki sınavlara en güzelinden hazırlanıyorum, belki sıkılıp defteri kitabı bir yere fırlatıyorum. 

Düşünüyorum para kazanmalıyım, bir iki bileklik yapıp satsam diyorum, başlıyorum videolar izlemeye. 

Belki çok güzel bir site açıyorum ve paraları kırıyorum, belki de elime yüzüme bulaştırıp vazgeçiyorum. 

Ama ne yapıyorum biliyor musun? 

Her şeye rağmen deniyorum. 

Yanılsam da bir şeyleri başarmaya çalışıyorum.

Zaten önemli olan da bu değil mi? 

Adım atmak.. 

Bence başarmanın yarısı da  adım atmaktır.

O bir adımı atarsak, bence çoğu şey başarabileceğiz. 

Yeteneklerimizi keşfedip biz de o özendiğimiz insanlar gibi olacağız  

E sonuçta onlar da analarının karnından öyle çıkmadı değil mi? 

Sadece adım attılar. 

Sonuçta hiçbirimiz o ilk adımı atmasaydık, şu an hala emekliyor olurduk...

]]>
Fri, 07 Oct 2022 01:07:24 +0300 gezginpisi
Aile Yapımız https://edebiyatblog.com/aile-yapimiz-3498 https://edebiyatblog.com/aile-yapimiz-3498 İnsanın canından bir parça olan ailesi ile anlaşamamak çok acı verici. Bu dünya da ilk onlarla gözünü açtın sen. Ama gel gör ki bazen kanlı bıçaklı olabiliyorsun. Hele ki o küçük çocuk artık büyüyüp, bir birey olup, kendi düşünceleri, fikirleri oluşmaya başladığı zaman. İşte o zaman asıl düşmalık başlıyor. Böyle olması normal mi ki? Neden böyle olur ki? Kim, nerede hata yapıyor peki?

Bazen düşünüyorsun; benim kötülüğümü istemedikleri için böyle katı olabiliyorlar. Çünkü onlar senden büyük ve tecrübeli. Bazen düşünüyorsun; artık hiçbirinizi sevmiyorum.

Peki olması gereken bu muydu? Ailenin çocuğuna baskı yapması mıydı? Baskıcı birer ebeveyn olursak çocuğumuzun üzerinde egemenlik kurarız düşüncesi mi doğru olandı? Çocuğun sonunda hepinizden nefret ediyorum cümlesini kuracak kadar canının yanmış olması mı gerekiyordu? Sizce öyle mi?

Bence hiç öyle değil.

Herşeyden önce ailenin yapısını ele almak istiyorum. Ailenin yapısı da ilk başta eşlerin arasında ki sevgi, saygı, değer, kıymet. Bu dördüyle başlıyor.

Bunlardan önemli birşey gelmiyor benim aklıma. Birisinden birisi eksik olduğu zaman temel sarsılıyor. Sonra üzerine koymaya çalışılan tuğlalar yamuk bir zemin üzerine inşa ediliyor. Tamam belki tuğlaların şekliyle, fazla- eksik olmasıyla denge sağlanabilir, temelde ki yamukluk farkedilmez bu sayede diye düşünülebilir. Ama ya çoğumuzun yaptığı gibi tuğlalarda bozuksa. Koymaya çalıştığımız herbirisi yamuk, kırık- dökükse. O zaman nasıl düzelecek? 

Bunlar hayatımızın pek çok döneminde karşılaştığımız, ya da bizzat yaşadığımız şeyler aslında. Eşler arasında sevgi, saygı, değer, kıymet olmayınca sarsılan temelin yamukluğu yine aynı yamuk tuğlalarla düzeltilmeye çalışılıyor. Mesela ne? Birşeyin istemeyerek yapılması olabilir mi?

Örneğin; hanımı eşinden kendisine yeni kıyafet almasını ya da yeni kitap almasını veyahut akşam yemeği için eksik olan malzemeleri almasını istiyor. Eşi ne yapıyor peki? Alıyor evet. Ama istemeyerek, söylenerek, lanet okuyarak ya da hiçbirşey söylemese bile yüz ifadesi ve davranışlarıyla. Daha kötüsü de var hiç almıyor. Aynı örnek hanımı içinde geçerli tabiki. Burada tek erkekler şöyle erkekler böyle diye konuşmuyoruz. Ailenin yapısında ki problemlerden bahsediyoruz.

Başka bir örnek verelim. Eşi hanımından bir tepsi börek, bir fincan kahve ya da bir ılık söz istiyor. Ama hanımı ya içten gelmeyerek yapıyor, ya da yukarıda ki örnek gibi hiç yapmıyor. Bunlar çok basit birşey gibi gözükebilir evet. Ama bunlar aslında çok önemli şeylerdir. 

Belki bazılarımız bunu inkar ederiz bazılarımız açıkça söyleriz. Ama bu bizim yaratılışımızdan gelen birşey olduğu için hepimiz bir sıcak tebessüm, bir güvenli kucak isteriz. Muhakkak hepimizin sevgiye ihtiyacı var. Dile getirsek de getirmesek de. Hepimizin içinde o istek var. O yüzden herşey ilk başta saygıyla sevgiyle başlıyor. Eşler birbirini sever ve değer verirse kıymet verirse, zaten birbirlerini üzmeye, inciltmeye kıyamazlar. Belki bazı zamanlar yanlışlıkla olur ama onun da telafisinin güzellikle yapılması gerekir. Ufacık bir özür bile kalbi yumuşatır. 

Sevgi, saygı, değer ve kıymet. Bunlarla kurulan yuvanın içerisin de minik minik, kalbi doğuştan anne babadan gelen o sevgiyle atan çocuklar yetişir. Bu çocukların yetişmesin de de anne ve babanın ruh sağlığı,akıl sağlığı, beden sağlığının yerinde olması çok büyük rol oynar. Sağlıklı olan anne ve babanın çocukları da sağlıklı olur. Çünkü onlara kıymet vererek, değer vererek, severek ve tabiki saygı duyarak eğitim verirler. Hepimizin ilk öğretmenleri anne ve babasıdır. Bizler en ufaktan tuvaletimizi yapmayı, su içmeyi bile onlardan öğreniriz. Ve kim istemez ki öğencilerini sevip onlara kıymet veren öğretmenleri.

Herşey gerçekten bu dört kelimeyle başlıyor. Nice mutlu sevgi dolu o günlere... Şimdilik bu kadar. Başka satırlarda buluşmak ümidiyle...

]]>
Thu, 25 Aug 2022 19:15:40 +0300 gezginpisi
Zorla Huzur Olmaz https://edebiyatblog.com/zorla-huzur-olmaz https://edebiyatblog.com/zorla-huzur-olmaz

Kendimiz olmak. Bu kelime bu kadar zor olamaz değil mi? Söylemek çok kolay da, ya başarabilmek?

O da kolay mı?

Hepimiz  hayatımızın bir çok evresinde başka biri oluruz. Hayır desek de, inkar etsek de bu böyledir. Başkasına mı özeniriz, yoksa bu istemsiz mi olur? Yoksa öyle olmak zorunda mı kalırız?

D şıkkı, hepsi..

Başkasına özenebiliriz evet, onun gibi güzel olmak, onun gibi zengin olmak, onun gibi zeki olmak.. Bunlara özenebiliriz. Bu doğal birşeydir.

Beğendiğimiz bir karakteristik özelliğini kendimize örnek alabiliriz mesela. Çok cömerttir, biz de elibol olmaya çalışırız. Yardımsever birisidir, biz de canlılara yardım etmeye başlarız. Doğru insanları örnek alabilmek güzeldir. Doğru davranışları örnek alabilmek güzeldir. Ama eğer ki kötü şeyleri örnek alırsak o zaman başka.. O zaman bunun farkına varıp çaresini bulmalıyız. 

Başka bir şık: İstemsizce başkasına benzemek.

Kişi içten içe birisini kıskanıyorsa, ya da onu beğeniyorsa ve bunu dile getiremiyor, daha kendisine bile açıklayamıyor, hatta farkında bile değilse eğer, işte bu şık ortaya çıkar. İstemeden onun gibi davranır. Ona benzer ama farkında olmaz. Eğer ki herşey tıkırında gidiyorsa, güzel huylara sahip oluyorsa,sorun yoktur. Ama çirkin huylara sahip oluyorsa ve etrafındakiler de  rahatsız olup dile getiriyorsa,  sorun yaşanabilir.

Ama burada asıl kötü olan şey; bilmeden kendini kaptırmaktır. Bakarsın artık kendin olmaktan çıkmışsın. Ve başkasının hareketleri kendi karakterin haline dönüşmüş. Benliğini, özünü, kimliğini yitirmişsin...

Bir diğer şık da, başkası gibi davranmak zorunda kalmak.

İşte bu en kötüsüdür. Bugünkü asıl konumuz aslında bu. Zor durumda bırakılmak.

Örneğin;çocuğumuz derslerinde başarısızsa ne deriz? ''Komşunun çocuğu sınavdan 100 almış. Sen niye onun gibi olamıyorsun''ya da '' Teyzenin oğluna bak, ne kadar başarılı, senin ondan neyin eksik?'' veya da en kötüsü,'' Seni doğuracağıma taş doğursaydım''

Bunları söylüyoruz ama, çocuğumuzun üzerinde oluşan etkinin ne kadarını bilipte söylüyoruz? Onun gururunun kırıldığını, İncindiğini, belki de bizden nefret etmeye başladığını.. Bunları görebiliyormuyuz? Anne baba belki bunu gaza getirmek için söylüyor, belki aklı başına gelsin diye. Ama böyle davranmak doğru mu?

Bunlar yerine, çocuğumuzu olduğu gibi kabullensek olmaz mı?

İlla mühendis olsun, doktor olsun, başarılı olsun, taktir edilsin, heryerde anılsın. Bu kalıplara sokmak zorunda mıyız? Kendi isteklerimiz neyse, kendi karakterimiz neyse, öyle olmaya zorlamak doğru mudur?

Biz böyle davranmaya devam ettikçe çocuğumuz da o örnek verdiğimiz, öyle olmasını istediğimiz insanlar gibi davranmaya başlar. Davranır, davranır.. Hiç olmak istemediği birisinin karakterinde yaşamaya çalışmak zorluğu altında yorulur gider. Bizim isteğimiz, hatta belki de egomuzu tatmin ettiğimiz doğrultuda, çocuğumuz kendi olmaktan çıkar. Başkasının yaşadığı hayatı, İstemediği bir hayatı yaşamak zorluğu altında yaşama hevesi söner. 

Anne ve baba çocuğunu belli bir karaktere sahip olasaya kadar ona yol göstermek zorundadır. Hani kendimi bildim bileli deriz ya. İşte çocuğumuz da kendini bilecek vakite geleseye kadar ona birşeyleri yaptırırız. Öyle olması gerektiğini söyleriz. Bunu böyle yap deriz. Ama artık kendini biliyorsa, belli bir karakteri oluştuysa, kafasında kendi fikirleri varsa, kendi istekleri varsa, artık onu birşeyler yapmaya zorlayamayız.

Bu saatten sonra olacak tek şey, zorlamayla beraber gelen kavga, gürültü, ardından nefret, ardından mutsuz bir yuva, mutsuz bir nesil.. 

Buradan şunu anlamayalım. Artık hiçbirşeye karışmamalıyız.

Bu davranış da yanlış olur. O ne kadar büyümüş olsa da, hala yardıma ihtiyacı olabilir. Büyükler görmüş geçirmiş olarak küçüklerine tavsiye de bulunması gerekmez mi? İşte biz bunun dozunu iyi ayarlamalıyız. Aslında hayat bir yemektir. Bizler, yakınlarımız ya da hayatımız da olan veya olacak olan insanlar yemeğin malzemeleri ve davranışlarımız da o yemeğe katacağımız baharatlardır.

Tek bir malzemeyle yemek olamayacağı gibi, tek bir insanla, kendimizle, ya da başkasıyla da hayatın anlamı olmaz. Malzemeler yani biz karışırız, tanışırız ki bir yemek oluşsun. Baharatları da yani davranışlarımızı da dozunda atmalıyız ki, yemek lezzetli olsun. 

Demem o ki, anne anneliğini, baba babalığını, çocuk çocukluğunu, öğretmen öğretmenliğini, doktor doktorluğunu... kısaca insan insanlığını bilir ve dozunda hareket ederse, nefeslerimiz birbirine karışan bu koca dünya da, kendini bilen insanlar sonucunda mutlu yuvalar, mutlu bireyler, mutlu geleceklerimiz olur...

]]>
Wed, 17 Aug 2022 03:07:34 +0300 gezginpisi
Gezginpisi'den Çizikler&12 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-12 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-12 Fri, 27 May 2022 00:22:39 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&11 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-11 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-11 Fri, 27 May 2022 00:17:16 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&1 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-1 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-1 Thu, 26 May 2022 23:44:43 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&2 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-2 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-2 Thu, 26 May 2022 23:41:33 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&3 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-3 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-3 Thu, 26 May 2022 22:35:08 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&4 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-4 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-4 Thu, 26 May 2022 22:29:32 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&5 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-5 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-5 Thu, 19 May 2022 01:16:21 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&6 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-6 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-6 Thu, 19 May 2022 01:11:49 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&7 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-7 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-7 Thu, 19 May 2022 01:07:12 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&8 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-8 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-8 Thu, 19 May 2022 01:04:30 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&9 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-9 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-9 Thu, 19 May 2022 00:53:56 +0300 gezginpisi Gezginpisi'den Çizikler&10 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-10 https://edebiyatblog.com/gezginpisiden-cizikler-10 Wed, 18 May 2022 23:59:27 +0300 gezginpisi Sevmememiz Gereken İnsanlar https://edebiyatblog.com/sevmememiz-gereken-insanlar https://edebiyatblog.com/sevmememiz-gereken-insanlar

Sevmememiz gereken insanları sevdik her defasında .

Her defasında tekrar tekrar kandık .

Her defasında daha da kanadık .

Kimse anlamadı .

Herkesin gözünün önünde yavaş yavaş kimse olduk .

Kimsesiz olduk .

Hissiz olduk .

Dilsiz olduk .

Şimdi kimin elinden gelir ?

Elinden tutup gün ışığına yürümek .

Yürütmek .

Şimdi kimin elinden gelir ?

Kimsesiz duyguların kimsesi olmak .

Kimsem olmak ...

]]>
Tue, 17 May 2022 15:24:39 +0300 gezginpisi
SORUN DEĞİL(!) https://edebiyatblog.com/sorun-degil https://edebiyatblog.com/sorun-degil

Herkese sorun değil demek, 

Bu kelime ne kadar acıtıyor biliyor musun?

]]>
Tue, 17 May 2022 01:53:01 +0300 gezginpisi
Boşluk https://edebiyatblog.com/bosluk https://edebiyatblog.com/bosluk      Öyle bir düştüm ki , hiçbir boşluk bu kadar dipsiz olmamıştı...

]]>
Tue, 17 May 2022 01:49:05 +0300 gezginpisi
Ey Güzel İnsan? https://edebiyatblog.com/ey-guzel-insan https://edebiyatblog.com/ey-guzel-insan

Bir sürü insan biriktirdim kendime .

Iyisiyle kötüsüyle ...

Kötüleriyle büyüdüm, iyileriyle çocuklaştım .

Son zamanlarda büyük düşündüğümden anladım .

Iyi insanlar geri de kalmış .

Çocuklaşmayı özledim ey güzel insan...

Nerelerde kaldın ?

]]>
Tue, 17 May 2022 01:30:13 +0300 gezginpisi
Soğuk Dünya https://edebiyatblog.com/soguk-dunya https://edebiyatblog.com/soguk-dunya

Şimdinin soğuk dünyası eskiden sıcakmıydı?

Eskiden insanlar birbirinin yarasına merhem olmaya çalışırmıydı?

Eskiden herşey güzelmiydi?

Yoksa dünya değil de, değişen kendimizmiyiz?

O yüzden mi dünyanın soğukluğunu hisseder olduk?

]]>
Sat, 14 May 2022 18:50:03 +0300 gezginpisi
Hayattan Tat Alanlar https://edebiyatblog.com/hayattan-tat-alanlar https://edebiyatblog.com/hayattan-tat-alanlar

Hiçbirşeyin tadı kalmadı.

Hayattan zevk alan insanların olduğuna pek bir inancım yok artık.

Dünya yaşlandığı için mi içindeki insanların da ruhu yaşlı ?

Dünya yorgun o yüzden mi bizde yorgunuz ?

Ne olacak peki şimdi ?

Hayat enerjimizi nasıl kazanabiliriz ?

Küçük şeylerden mutlu olan insanlar ne güzeldi oysa ki .

Şimdi koca bir dünya hediye etseler , herkes elinin tersiyle itecek gibi .

Kimse de samimi mutluluk kalmamış .

Herkes mutlu rolü oynuyor .

Gerçek mutluluk neydi peki ?

Hatırlayanınız var mı ?

Mutlu olmanın sırrını bilen var mı ?

]]>
Sat, 14 May 2022 18:02:18 +0300 gezginpisi