EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & lâlzü https://edebiyatblog.com/rss/author/lalzu EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & lâlzü tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. ANNEM https://edebiyatblog.com/annem-4381 https://edebiyatblog.com/annem-4381 Bugüne ve sana minnettarlığımla...

Şöyle bir dönüp baktığımızda sana yazılacak çok şey var meleğim. Sen bu hayattaki en değerli varlığımsın. Öyle çok süslü kelimeler etmeyeceğim, hayatın gerçekliğinden bahsedeceğim. 

Benim sana olan minnettarlığım küçük yaşta başladı. Çünkü sen öyle özel birisin ki bize hep olabildiğince doğru yolu gösterdin. Sana bu yanlış, bu yolu gösterme demelerine rağmen sen kendi doğrunu gösterdin insanlara kulaklarını kapattın. Seninle çok uzun bir geçmişimiz var. Yaklaşık bir 21 yıl kadar ama senin kendi geçmişin benim 2 katım. Bu yüzden bildiklerin, öğrettiklerin, gösterdiklerin, anlattıkların ve daha niceleri benim için çok önemli. 

Sana minnettarım; bana anneden çok abla, abladan çok arkadaş, arkadaştan çok kardeş, kardeşten çok anne olduğun için minnettarım. Doğrumda destekleyen, yanlışımı örtüp doğruyu gösteren, her şeyden çok başım sıkıştığında gelebildiğim en kıymetli varlığım. Sana yazılacak daha nice kelimeler, nice sözler var ama ne kelimeler anlatır seni ne de cümleler. Senin varlığın bana cennet. Ben çok şanslı bir insanım bunu o kadar farkındayım ki ve sende benim en güzel şansımsın. Ben iyi ki tuttunmuşum da senin gibi bir anneye sahip olmuşum. Sen iyi ki benim annemsin. Tekrar gelsem bu dünyaya tekrar senin kızın olmak isterim. 

Ablam, arkadaşım, dostum, kardeşim, ANNEM...

Doğum günün kutlu olsun. Seni seviyorum meleğim.

]]>
Wed, 26 Jul 2023 01:50:54 +0300 lâlzü
ÖFM https://edebiyatblog.com/ofm https://edebiyatblog.com/ofm Hayatımıza aldığımız insanlar bizi ve hayatımızı çok değiştirirler. Tabi bunu en çokta hayatımızda nereye konumlandırdığımız da önemli. O kişiyi ya da kişileri merkeze koyarsak bu uzun bir süre enkaz altına bırakıp sizi en kötü insan da yapabilir ya da sizi dünyanın en mutlu, en huzurlu insanı da yapabilir. Yani bir insan rezilde edebilir vezirde edebilir. Bu da tamamen sizin elinizde olan bir şey seçtiğiniz kişide biter çoğu her şey. 

Şimdi size birkaç bir şeyden bahsedeceğim. Çok uzun zaman sonra aldığım en doğru bir kararla hayatıma birini aldım. Ve inanır mısınız bilmem, inanmadığım ne varsa ben onun sayesinde inandım. Onun sayesinde birçok şey değişti hayatımda. Kendimi keşfettim, süründüğüm, kendime acılar çektirdiğim hayatımdan tutup çekti beni. Onunla tekrar yaşamaya başladım. Ve evet bana bunları tek bir kişi yaptı. O, yaptı. Şimdi size bizi anlatıp nazar değdirmeyeceğim çünkü mağlum kem göz çok bu dünyada. Bizde Allah nazarlardan korusun çok güzeliz. Maşallah.

Bir kişiyle hayat bulmak işte benim yaptığım şey onunla tekrar doğdum. Bana çok şey öğretti. Tekrar nefes almayı, gülmeyi, en çokta mutluluktan ağlamayı... Ben olan her şeyi değiştirdi ve bende aslında şunu farkettim ben hiç o ben değilmişim asıl ben şu an ki benmişim. 

Çok özel ve farklı duyguları tattım, yaşadım. Tüm duygularıma karşılık aldım, alıyorum. Size küçük bir sır en önemli şeyde aşka inanmayan ben onunla aşka inandım. Evet arkadaşlar aşk varmış, çok özel ve başka bir duyguymuş. 

Geç gelmiş en güzel iyikim. Sen hoş geldin, bana ve hayatıma hoş geldin adam...

 Size özel bir şarkı

 Cem ADRİAN - Hoşgeldin

]]>
Mon, 17 Apr 2023 19:11:09 +0300 lâlzü
ÖZLEM AĞIR BASIYOR https://edebiyatblog.com/ozlem-agir-basiyor https://edebiyatblog.com/ozlem-agir-basiyor Takvim bu zamana denk düşünce bazı şeyler kopuyor içimde. Gün geçmiyor, günün içinde sıkışıp kalıyorum. Sadece bana mı böyle oluyor yoksa bu acıyı yaşayan herkese mi böyle oluyor bilmiyorum. Ama bazı günleri aşamaz ya insan bu günde o günlerden biri. Aşamıyorum, alışamıyorum da. Çoğu şey uzak kalıyor bugün bana en çokta hisselerimin bir kısmı, sanki bugün benim için az duygu var. Özlem, hüzün, acı... Ama en çokta hissettiğimi anlatamıyorum. Hani şey derler ya kelimeler kifayetsiz kalır diye öyle işte anlatamıyorum. 

Çok özledim. Koşup sarılmayı, sarılıp uyumayı, hiç sevmediğim halde ısırmasını, uzun uzun konuşmayı, bir şeyler anlatmayı, başım sıkıştığında ilk ona sığınmayı, ona gitmeyi... Çok özledim.

Keliyle oynayıp dalga geçmeyi, elimi kolumu bağlayıp gıdıklamasını, beraber bir şeyler yapmayı, kalmaya gittiğimde her yatsı namazından sonra elinin dolu gelmesini özellikle bizim sevdiğimiz şeyleri almanı, meyve getirip kesmeni, seninle geçirdiğim her anı, her anımızı çok özledim...

Umarım olduğun yerde iyisindir. Ben çok iyiyim, gerçi görüyorsundur. Çok uzun zamandır tatmadığım mutluluğu, sevgiyi tattım, gördüm ve hala görüyorum. Kısa zamanda da seninle tanışmaya gelecek. O günü iple çekiyorum. 

Her şey biraz senin istediğin gibi burada beyaz önlük giyeceğim, istediğim bir bölüme yerleştim, aileme, anneanneme yeni şehir görmelerini sağladım. Artık bende uzaktayım ama hep aklım kalbim onlara. Tıpkı senin olduğu gibi, sen olduğu gibi... Çok özledim ama yapabilecek çok fazla bir şey de yok. İlla ki bir gün denk düşeceğiz. Şimdilik hoş çakal, hoş kal.

Bazı şeyler yarım kalır, tıpkı senin yaşamının yarım kalması gibi....

]]>
Fri, 10 Mar 2023 22:37:43 +0300 lâlzü
LÂL https://edebiyatblog.com/lal-3801 https://edebiyatblog.com/lal-3801 LÂL

Gittiğim bir yol var, gittikçe bitmeyen bir yol. Engebeli, gittikçe yoran, tüketen. Son bir adım, son bir adım diye diye gittiğim, gittikçe omuzuma binen yükler, ağırlaşan bedenim ara sıra bedenimi taşıyamayan dizlerim, düştükçe yara olan. Pes ettikçe, hayır devam, dediğim bir yol. Zoru başaran, kolayı bir şekilde başarır diye kendimi teselli ettiğim bir yol. Tüm sevdiklerimden uzak, özlem dolu bir yol. Tamam yeter dediğim an da elimi tutan insan var bu yolda, pes etme başarırsın diyen, az kaldı sabır diyen. Yorulduğum da destek olan, düştüğümde elimden tutup kaldıran, dizlerimdeki yarayı öpüp, merhem olan.

Çıktığım bu yolun bu kadar zor olacağını bilseydim belki de adım atmazdım diye düşündüğüm ama çıktığıma pişman olmadığım bir yol. Ne kadar zor gelse de verdiğim sözler için dik durmaya çalıştığım bir yol.

Özlüyorum. Büyüdüğüm şehiri, deli dolu olup gezdiğim sokakları, oturup kalktığım mahalleleri, kaldığım, yuva bildiğim evleri, çaresiz kaldığım, sığındığım insanları. Evimi... Özlüyorum, ailemle olan anılarımı, geçirdiğim zamanları, onların yanında deli dolu kahkaha atmalarımı, çocuklaşmayı. Özlüyorum, kendim olduğum her anı, benliğimi, kendimi...

Yol zor geliyor ama dönüşüm yok. Nasıl bu yolu çıkarken hevesliysem o şekilde devam etmek istiyorum. Aslında hala hevesliyim ama yine de özlediğimden zor geliyor. Yine de pes etmekte yok, geri adım atmakta. Çıktığınız yol ne kadar zor olsa bile asla geri adım atmayın. O yolun sonu nasıl güzel olacak bir bilseniz. Pes etmeyin, yola devam. 

]]>
Fri, 04 Nov 2022 20:08:06 +0300 lâlzü
BAŞKA BİR DÜNYA https://edebiyatblog.com/baska-bir-dunya https://edebiyatblog.com/baska-bir-dunya Bazı insanlar vardır hayatınıza birden girer. Saklambaç oynar gibi aniden bulursunuz.

Nereden geldiğinin farkında bile olmadan karşınıza çıkar. Hayatınıza, size karışır. 

İşte tam o anda da başlar tüm güzellikler. İnadına korkuların üstüne gitmek istersiniz, her şey güzel olsun istersiniz ve elinizden gelen her şeyi yaparsınız. Yapın da hayatınızı güzelleştirin, bu sizin elinizde. Hayatınızı güzelleştirmek için bütün olanaklar var yeter ki görün, bilin, hissedin. Her şey sizinle başlar. Hayata kaldığınız yerden değil, daima yeniden kendinizden başlayın.

Ben kendimi onunla buldum, başka bir dünyanın da varolduğuna inandım. Siz de başka bir dünyanın varolduğuna inanın. Beklemeyin, birden denk geliyor.

Size bir şarkım var.

Sezen AKSU - Hoşgeldin 

]]>
Tue, 01 Nov 2022 17:43:17 +0300 lâlzü
KENDİMİ SEÇTİM https://edebiyatblog.com/kendimi-sectim https://edebiyatblog.com/kendimi-sectim Doğdumuz hayatı seçme şansımız olmaz ama yaşayacağımız hayatı kendi tercihlerimizle seçiyoruz. Doğru ya da yanlış bir şekilde devam ediyoruz. Bize yani sana, bana doğru gelen bir başkasına yanlıl gelebilir ya da bunun tam tersi sana, bana yanlış gelen bir başkasına doğru gelebilir. Önemli olansa yaptığımız tercihler bizler için, senin için ya da benim için ne kadar doğru.

Şu zamana kadar yaptığım her seçimimin arkadasında durdum. Ne kadar yanlış olursa olsun ya da ne kadar doğru olursa olsun. Çünkü doğru da benim yanlış da benim, kimseye bir şey demek düşmez. Düşmezdi, kararlarına karışmalarına çokta hakları yok, ben bu hayatın bu kısmına tek başıma, yalnız geldim.

Tıpkı yeni çizdiğim yolda yalnız devam ettiğim gibi... Peki bundan pişman mıyım? Hayır. Korkuyor muyum? Evet. Birinin desteğine ihtiyacım var mı? Kendim yeterim, çünkü vazgeçtim. İnsanların yaptığı iyilikten, kötülükten, destekten, insanlıklarından vazgeçtim. Kimde ne kadarsa im çizdiğim yeni yolda o kişi bende o kadar. Böyle olmayı sevdiğimden değil daha fazla zarar görmek istemediğimden ama şöyle bir baktığım zaman iyi de geliyor. İnsanlardan uzak olmak, yalnız kalmak. İnsana en çok kendisi lazım.

]]>
Sun, 18 Sep 2022 19:44:10 +0300 lâlzü
BİR KORİDOR SOĞUKLUĞU https://edebiyatblog.com/bir-koridor-soguklugu https://edebiyatblog.com/bir-koridor-soguklugu

Her kitapta bir hastane koridorunun soğukluğundan ve yürek burkan bir yanı olduğundan bahsedilir. Yürek burkmak doğru bir terim mi bilemedim. Yaşanmışlık ve yaşanacak olan acı ve yıkımı temsil ederken bu koridorlar bir taraftan umuda yeni hayatları temsil eder.

Hastaneye her adım attığımda sessizce köşe de bekleyişlerim gelir aklıma. Çaresiz, ne yapacağını bilmeden sadece beklediğin anlar... bunlar acının ve yıkımın habercileridir. Kaybedişlerin ve ölümün derin ve sarsıcı soğukluğu. 

Başka koridorlara adım attığımda beni umutlar karşılıyor, dünyaya açılan yeni gözler… çok güzel değil mi? Bir de verilen ikinci şans koridorlarına doğru ilerliyorum. Daha farklı bakıyor gözleri dünyaya daha emin ve daha kararlı. Sonra umutsuzluğun ve bir parça umudun kol gezdiği o koridor karşılıyor beni. Boğazımda bir yumru ağlamaya bile hakkımın olmadığını düşündürten o koridor beni çok üşütüyor. 

Elinde sadece beklemek olan bu koridor çok soğuk. Acılar ve yıkımlar, umutlar ve şanslar.

Tüm hislerin karma yaşandığı bir yer. Duygudan duyguya geçildiği bir yer.

İki adım öte de yeniliğe göz açılırken, iki adım geri de göz yumuluyor. Bir taraf sevinçten ağlarken, bir taraf acısından feryat figan. Bazen de öyle sessizlik olur ki ne yapacağını bilemez insan. Beklemektir tek çare, bir köşeye sinip sessizce beklemek. Ama en acısı da budur çünkü o beklemek senden günlerini alır, aylarını alır. Beklediğine değmesi de önemli bir miktar, çünkü o bekleyişlere rağmen kötü haber almak daha acıdır. İşte o an elin ayağına dolanır. Bağırmak istersin bir şey gelir sıkar boğazını, ağlamak istersin biri için daha güçlü durmak zorundasındır. İnsan öyle bir durumda acısını tam yaşayamaz. Sessizliğinle boğuşur ve yalnız kaldığında kendini yer.

Belki de bu yüzdendir koridorun soğukluğu...

]]>
Sun, 28 Aug 2022 02:25:50 +0300 lâlzü
SONUN GİRİŞİ NE TARAFTAN? https://edebiyatblog.com/sonun-girisi-ne-taraftan https://edebiyatblog.com/sonun-girisi-ne-taraftan

Bir gün inşallah diye geçirdiğimiz her gün aslında bugün değil midir? Yarını göreceğimizin garantisi bile yokken nasıl söze bir gün diyerek başlayabiliriz. Hatta yarını bırakın bir saniye sonrası bile belli olmayan bu hayatta niye çoğu şeyi erteliyoruz. Evet bazen bazı durumlarda iyi oluyor ama çoğu şeyi ertelemek ne kadar doğrudur ki?

Sanki sonsuz bir hayata sahip gibi yaşıyoruz. Elbet bir gün, sonsuz olmadığını anlayacağız. Anlayacağız da peki ya geç kalırsak o zaman ne olacak? Yaptığımız ya da yapacak olduğumuz şeylerin geri dönüşü var mı ki?

Sona yaklaşmaktayken uzakmış gibi davranışlar sergiliyoruz. Kısa süreli hayat süzgecinde sonu belirsiz iken gelecek hakkında sözler vermek ne kadar doğru?

Yarın yokmuş gibi davranmak ne kadar yanlış ise gelecekten sözler vermek o kadar yanlış. Veyahut ikisi de bir o kadar doğru. Adım atarken yarını düşünelim ama uzun süre sonrası için sözler vermeyelim. Başlangıç çizgisinden ilerlerken doğru adımlar güzelleştirir hayatı.

]]>
Fri, 26 Aug 2022 23:21:29 +0300 lâlzü
YOL AYRIMI https://edebiyatblog.com/yol-ayrimi https://edebiyatblog.com/yol-ayrimi Bir yolu var mıydı bilmiyorum. Tek bildiğim vardı o da derin bir çıkmaz. Düştüm, kalkamıyorum. Birinin elimi tutmasına da izin vermiyorum. Çünkü biliyorum birine ihtiyacım yok, birine muhtaç değilim. İstersem kurtulabileceğim yol bulurum ama böyle olmak, böyle davranmak, böyle devam etmek daha çok kolayıma geliyor.

Ölmenin yollarını aramak... Ölümü seçmek aslında çok saçma acizlik ama tek çarem buymuş gibi geliyor. Kökten çözümmüş gibi ne kadar mantıklı olmasa da şu an ki aklımla o zamanlar mantıklıydı. Denedim mi? Denedim. Başarılı olabildim mi? Bu satırları yazdığıma göre hayır.

Peki ya gerçekten istiyor muydum gitmeyi. Bu sıralar aklıma takılan tek soru bu aslında tek de değil ama diğer sorulardan kaçmayı seçiyorum tıpkı o zamanlar yaşamaktan kaçmak istediğim gibi.

Aslında kaçmak değil kavuşmaktı istediğim. Her zorlukta sarıldığım insana kavuşmaktı. Böyle olunca kavuşacak mıydım bilmiyorum ama tek düşüncem buydu. Şimdiler de ise onu geri kazanabilmek için elimden geleni yapıyorum.

Mesela ölmeyi değilde yaşamayı, onun içinde yaşamayı seçiyorum. Evet zor, çok zor hemde. Onu geri kazanmak zor, yaşamak zor yani bana şu an için öyle geliyor. Gerçi şimdiye kadar ne kolaydı ki ya da hayat kolay da bana mı zor geliyordu.

O kadar cevapsız sorular var ki aklımda cevap bulamamak yoruyor. Yanlış yerlerde cevap arıyorum bunu biliyorum ama hala aynı yerde yüzüyorum.

Tek biri lazım bana ona da artık gidip sarılamıyorum, öpemiyorum, konuşsam cevap alamıyorum. O kadar ters zaman da gitti ki ben ne yapacağımı bilmiyorum. İşte o yüzdendir ölmeyi dileyişim. Onun yanına giderim belki diye kavuşurum, sarılırım da her şey geçer gider.

]]>
Sun, 07 Aug 2022 22:00:35 +0300 lâlzü
MANTIK VE KALBİN SAVAŞI https://edebiyatblog.com/mantik-ve-kalbin-savasi https://edebiyatblog.com/mantik-ve-kalbin-savasi Ne olacağını kestiremediğim anlar çok fazla hani size mantıkla kalp arasındaki savaştan bahsetmiştim ya ilk başta her ne kadar kalp kazanmış gibi dursa da mantık kazandı. Çünkü kalbim bunu tercih etti, gitmem gerektiğini mantığımla hareket etmem gerektiğini söyledi. 
Mutlu olacak mıydım bilmiyorum ama yapmam gereken mantığımı dinleyip gitmekti. Bazen mutluluk için ilk başta üzülmek gerekir ne de olsa yaşadığınız bir duygunun zıttını illa ki yaşıyorsunuz. 

Ayrılık kolay mıydı? Tabi ki değildi ama gerekliliktir. Size acı veren, üzen, yıpratan bir ilişkinin içinde olmak ne kadar doğrudur ki? Hiç değildir. Sağlığınızla bile oynar o yüzden sizi üzenin yanında durmaya gerek yok. 

Bazı kararlar zor verilir ama sağlıklıdır. Daha fazla zarar görmemek adına. Kendini seven insan zaten kendine bunu yapmaz. Birini sevmeden önce ilk başta kendinizi sevin. Çünkü sizi sizden başkası sevmez yani belki bir umut aile bireyleri ama onlar bir umut. 
Neyse şöyle ki gitmek istediğiniz yerden acabaya düşüp biraz daha denemeden gidin. Gidin ki daha mutlu olabilin. Üzülün, acı çekin ama sonrasında unutun evet bazı yaralar unutamayacak kadar derin izler bırakır ama yine de ize baktığınız zaman acısı geçti diyebilin.

]]>
Wed, 27 Jul 2022 12:31:52 +0300 lâlzü
GERİDE BIRAKILAN https://edebiyatblog.com/geride-birakilan https://edebiyatblog.com/geride-birakilan Uzun uzun boş duvara baktığım zaman anladım bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağını. Büyümüş müydüm bilmiyorum ama derin düşüncelerde boğuluduğumu hissediyorum. Hatta hissetmekle kalmıyor, boğuluyordum.

Düşüncelerimin içinde kaybolan küçük çocuk, büyüdüğümü ve onu bırakmamı istiyor sanki. Bu mantıklı mı? Kesinlikle değil. Büyümenin böyle olduğunu bilseydim eğer hep eskide, küçüklüğümde kalmayı yeğlerdim. Büyümek yerine daha kahvaltımı yapmadan sokağa çıkıp oyun oynamaya gitmek, arkadaşlarımla saklambaç oynarken hep ezbere bildiğimiz yerlere saklanmak, bebeklerimizi kendi kıyafetlerimizle giydermek isterdim.

Kahvaltılarımın yerini sigara ve kahve ikilisi almış, artık tüm dünyayla birlikte bulunmak istemediğim bir saklambaç oynamaya başlamıştım. Bebeklerime giydirdiğim kendi kıyafetleri sinirimi çıkardığım bedenime yama yaparken kullanır olmuştum.

Neden büyümüştüm ki, eskiye dönüp çocukluğumu tekrar doyasıya yaşamak isterdim

]]>
Sun, 24 Jul 2022 22:43:10 +0300 lâlzü
HAYATIN İÇİNDE KAYBOLMAK https://edebiyatblog.com/hayatin-icinde-kaybolmak https://edebiyatblog.com/hayatin-icinde-kaybolmak Bu sefer mumları üflerken ölmeyi diledim. Pes etmeyecektim, kendime bunu aşılamıştım ama bazen ne kadar ikna edersen et gitmek istersin. Bende gitmek istiyorum.

Tat alamıyordum yaptığım hiçbir şeyden gerçi son zamanlarda yaptığım bir şeyde yoktu. Uyu, uyan, yemek ye, yat, kitap oku, yemek ye, yat, kitap oku ve uyu. Yaşayan ölüydüm zaten, insanlarla selam sabah yoktu.
Uzaklaşmak ne kadar mantıklıydı bilmiyorum ama bana iyi geldiğini hissediyordum. Belki de kendimi kandırıyordum. Olabilirdi, yaptığım en güzel şeylerden biride bu olabilir. İnsanları kandırdığım gibi kendimi de güzel kandırıyordum.
Kendini kandıran insanlar aslında gerçeklerden kaçmazlar mıydı?
Kaçalım, herkesten kaçıyoruz zaten kendimizden de kaçalım ne olacak ki kimine göre ziyan olmuşuz zaten bu hayatta ya bari onun hakkını verelim.
Üzerimize oynadığı yetmiyormuş gibi birde enkaz altına atıyor. Hainler, etraf hain dolu elimle koymuş gibi bulmam da cabası. Hepsi işgal etmiş her yeri kaçtıklarımda bunlardı ya zaten konu çok farklı yerlere gitti ama napayım içim dolu, bitiremiyorum söyleyeceklerimi bıraksalar konuşur da konuşurum. Aslında beni engelleyen bir şey de yok konuşurum ama bazen içindekilerini anlatmaya kelimeler yetmez ya öyle bir şeydi ya da hani anlatacak gibi olursun ama düzelmeyecek deyip susarsın ya aynen öyle oluyor. 
Kısacası; anlatsam da kimse anlamayacak zaten çözüme ihtiyacım var ama uygulayacak gücüm de yok , mış gibi yapacaklar senin canın daha çok sıkılacak, boş ver diyecekler daha da gerileceksin sonra bir bakmışsın konuşmaktan vazgeçmişsin.

]]>
Sun, 24 Jul 2022 01:04:24 +0300 lâlzü
GEÇMİŞİN KIRIKLARI https://edebiyatblog.com/gecmisin-kiriklari https://edebiyatblog.com/gecmisin-kiriklari Dünün yaralarına bugünlerin melhem olmuyor ;

Biliyorum artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Mesela ne ben eski benim ne de artık yaralarım eski yaralarım. Düştüğümdeki dizimde oluşan yarayla düştüğümde kalbimde oluşun yaranın acısı tarif edilemeyecek bir fark. Bitti diyorum, geçecek diyorum tıpkı dizindeki yara gibi çoğunun izi kalmadığı gibi ama kalbimde oluşan her yarının izini hâlâ taşıyorum. Geçmiyor, bitmiyor. Neden? Nedenini de bilmiyorum. Bildiğim tek şey eski benliğimi özlüyorum hemde deli gibi... Neden eski halini özler insan onu da bilmiyorum ama ben çok özledim.

Masumluk olabilir mi tüm mesele? Bu kirli dünyada çocukluk hep saf, masumdur. Belki de bu yüzden düştüğümde etrafımda yardım eden kimsemin olmayışını değil de kanayan dizim için ağlamışımdır.

Ben hep dizimdeki yara için ağlayacağımı düşünmüştüm, büyümek aslında ne kadar da kötü bir şeymiş hiç istemedim böyle olsun, böyle olmak.

Elimde olsa hep geçmişte bir yerlerde yaşamak isterdim. Öyle ya dünyayı bilmiyorum, tanışmamış kahpe insanlarla daha kirlenmemiş zihnim.Biraz daha farklı hayat daha az yara almış bir ben.

]]>
Wed, 13 Jul 2022 22:58:18 +0300 lâlzü
SOL TARAFIM https://edebiyatblog.com/sol-tarafim https://edebiyatblog.com/sol-tarafim Öyle bir çıkmaz içine sokuyor ki insan kendini ne yapsa çıkış yolu bulamıyor. Her şey gayet yolunda giderken mantıkla kalp arasında sıkıştırıyor kendini. En zoruda zaten kalple mantık arasında kalmak değil midir? Mantığı seçse bir zaman sonra yaptığından pişman olacak, kalbini seçse yaşadıklarından pişman olacak. Hani bir zaman sonra düşüncelerinden kaynaklı hiçbir şey mantıklı gitmezse neye karar vereceğini bilemezsin ya öyle bir çıkmaz bu. 

Hangisini dinleyeceğine karar verememek. Mantığına yanlış gelen kalbine doğru, kalbine doğru gelen mantığına yanlış. Sen bu ikisi arasında gidip gelirken bir anda kendini hiç ummadık bir yerde bulacaksın yani bir nevi kaybolacaksın. Çıkış yolu elbette vardır ama önemli olan bunu nasıl bulacağın. Sizce mantık mı daha önemlidir yoksa kalp mi? Yani bana kalırsa kalp çünkü şu zamana kadar ne yaşadıysam ne yaptıysam hep kalbimi dinledim şimdilerde ise mantığımla hareket etmeyi düşündükçe yine kalbimi dinliyorum aslında şu an ne yapacağımı bilmiyorum işte asıl beni yoran da bu bilinmezlik.

]]>
Wed, 29 Jun 2022 22:46:26 +0300 lâlzü
SENSELENDİM https://edebiyatblog.com/senselendim https://edebiyatblog.com/senselendim

Daha huzurlu uyanmaya çalışıyorum. 
Uykuyu deliksiz almak için gecenin bir körüne kadar beklemiyorum daha erken kapıyorum göz kapaklarımı. 
Beni mutlu edecek şarkılar dinliyorum mesela. Yeni yeni hobiler ediniyorum.

Zamanında seninleyken gülüp, dalga geçtiğimiz çoğu şeyi yaptım. Duyduğuma göre sen de aynıymışsın. Seninle denemek istediğim şeyleri başkalarıyla yaptım. Tabii daha az keyif aldım hatta neredeyse hiç. Çoğu zaman eğlenemedim içimden gelmedi. Gülümsemelerim hep buruk kaldı. Ama bunları hiç belli etmedim. Kimse anlamadı. Mesela sürekli bana su içmem gerektiğini hatırlatırdın artık her saat başına alarm kurdum. Uyanmam gereken saatlerde annemden rica ediyorum beni uyandırmasını, yemek saatlerim de artık düzenli. Bir çok şey alt-üst olsa da söylediğin o cümle hep aklımda "hayatım altüst olur diye endişe etme, nerden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını" işte daha iyi olmasa bile yaşanmayacak gibi değilmiş. Artık acılarım aşağıda kaldı.

Kötü şeylerin sonunda iyi şeyler, iyi şeylerin sonunda kötü şeyler olması artık çok doğal geliyor.

]]>
Wed, 22 Jun 2022 18:36:14 +0300 lâlzü
SANA SEN LAZIMSIN https://edebiyatblog.com/sana-sen-lazimsin https://edebiyatblog.com/sana-sen-lazimsin Kaç yaşında olursanız olun 7, 12, 15, 18, 24... Eğer içiniz hala çocuksa büyüyememişsinizdir. İnsanı yaşı değil, yaşadıkları büyütür. Ve bu dünyada yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsınız.

Ben 20 yaşındayım ve hissettiğim yaş daha büyük. Çok şey yaşadım diyemem ama yeteri kadar şeyler yaşadım 4 sene de ve inan ki bazı şeyler yetti büyümeme. Bu en basit küçük olay bile olabilir ama en çok insanı yaralayan, büyüten çok sevdikleridir.
Şimdi diyeceksiniz ki nedir bu büyüme meselesi… Sonra diyeceğim ki bazı acıların hükmü verilmezmiş. 

Eğer içiniz de bir yerler de saklı yaralarınız, anılarınız ya da aşamadığınız meseleler varsa onlarla dalga geçin çünkü zamanla şu an acıttığı kadar acıtmıyor olacak, bunu sizde fark edeceksiniz.


Demiş ki Miraç Çağrı AKTAŞ
"Sana en çok sen lazımsın."


İşte bu yüzden kendinize iyi bakın ve sadece kendinizi düşünün sizi sizden başka düşünen, seven, değer veren olmaz.
Şimdilik hoşça kalın ya da sadece
Hoş kalın...

]]>
Thu, 02 Jun 2022 01:30:39 +0300 lâlzü
HİÇLİĞİN İÇİNDE KAYBOLMAK https://edebiyatblog.com/hicligin-icinde-kaybolmak https://edebiyatblog.com/hicligin-icinde-kaybolmak Öyle bir anlar var ki, bazen kaçıp gitmek bazen orada kalmak istiyorum. Mutlu olduğumdan değil ha daha fazla yıpranmamak için orada kalmak istiyorum. Bir adım daha gidersem daha fazla zarar görmek istemediğimden orada kalmak istiyorum. Kaçarsam ileride tekrar karşıma çıkacağını bildiğim için yüzleşmeye cesaretim olmadığı için kalmak istiyorum. Aslında cesaretten de değil gücümün olmayışından bu hallerim. Söylenen sözlerin ağırlığından, yapılan şeylerin haksızlığından. Çabalayamıyorum artık eskisi gibi çünkü buna değmeyecek çok şey var. Belki çabalamak kendime yararlı olacak ama bunun için bile hareket etmeye gücüm yok. Öyle bir hiçlik içindeyim ki ne yapsam zararmış gibi geliyor.

Ve sanırım insan bu noktada kendini kaybediyor. Bazen çabalamak istiyorum ama gerçekten çabalamak sonra ufacık bir şey oluyor. Birisi bir şey söylüyor, bakıyor ya da öylece duruyor ve ben vazgeçiyorum. Kaçmak da diyebiliriz buna fiziksel olarak aynı yerdeyim ama ruhum kaçıyor. Söyleyeceğim sözler, beynimin içinde fır fır dönen fikirler kaçıyor. Benliğimden kaçıyorum. Mutluluğu istiyorum bana zarar vermesine rağmen istiyorum. Kaçmadan, saklanmadan ve zarar görmeden sadece mutlu olmak. Cesaretimi toplayıp mutlu olmak. Hiçbir şey olmak istemiyorum. Hayatımın boş yere yaşanıp bitmesini bekleyemiyorum hareket etmeliyim ama ben sadece duruyorum.

Bazen içimde kayboluyorum, sanki bir boşluktaymış gibi düşüncelerin içinde oradan oraya savruluyorum. O boşluktan nasıl çıkacağıma dair bir yol bulamıyorum. Düşünceler zihnimde labirent çizer gibi dolaşıyor, birbirini kovalıyor ama ben yerimde sayıyorum yine de bir adım öteye gidemiyorum. Sadece bir adım atıp yürümem gerek belki de ve yürünecek o yol içimde biliyorum. Bir adım atsam aydınlığa uzanacağım hissediyorum. Sonra farkediyorum bir adım atmaya bile dermanım yok, yolu kaybettim bulamıyorum.

]]>
Thu, 26 May 2022 23:57:56 +0300 lâlzü
EKSİK https://edebiyatblog.com/eksik https://edebiyatblog.com/eksik Ben bir şeylere inanmaktan çok birilerine, birine güvendim, inandım bu hayatta. Siz en çok kime inandınız? Ben ailemden birine güvendim. Koşulsuz şartsız, karşılıksız.

 

 Ama bir şey unutmuşum en çok güvendiğinizden darbe yersiniz, en çok güvendiğiniz sizi oyuna getirir, arkanızdan kuyunuzu kazar.

   

Yaşadığımız her şey bize ders olur, deneyim olur, tecrübe olur. İnsan yaşadıkça büyür, yaşlandıkça değil. Bende yaşayarak büyüyenlerdenim. Ve asıl soru, ben kimim?

  

Siz, beni tanıyor musunuz? Ben kimim?

Ben kendimi tanımıyorum, tanımıyorum da değil tanıyamıyorum...

    

Bir kayıp vakası bu benliğimi kaybettim. Sizler hiç benliğinizi kaybettiniz mi ya da hiç kendi içinizde kayboldunuz mu? İşte ben sanırım kayboldum.

Çıkmaza girmek o kadar zor bir şey ki. Ne bir adım ileri, ne bir adım geri gidebiliyor insan. Kaybolmak işte adı üstünde. Ne sağını, ne solunu kestirebiliyorsun. Takılıp kalıyorsun...

Ne için çabalasam hatta çok çabalasam tökezleyip kalıyorum. Çünkü hayat düşürmeye, sen kalkmaya mecbursun.

Hayat karşına ne çıkaracak bilmeden birçok şey yaşıyorsun. İyiliği, kötülüğü bırakmıyor hiçbir zaman peşini. Ama insan zamanla alışıyor kötülüğe gerçekten bakın, bir anda hayatınız alt üst oluyor ve tüm her şeyi sıfırdan başlarken bir sürü kötülük görüyor insan. Zaman her şeyin ilacı derler ya hani eğer zaman ilaçsa fazlası intihara girmez mi? Hadi onları geçtik diyelim ben onca yaşanan şeyleri unutamıyorum. Hadi yine diyelim unuttuk peki ya izleri geçmezse, geçmezse değil geçmiyor. Geçmişin izleri hala var içimde atamıyorum. Tercihim değil, olan bu...

Öyle boş boş oturup bir noktaya daldığımız o an aklımızdan neler geçiyor? Gelecek kaygısı, geçmiş izleri, yeni başlangıçlar, aşk acısı, aile problemleri vs. dimi? Peki ya hiç mutlu olduğunuz tek bir an film şeridi gibi gözünüzün önünden geçti mi? İllaki...

Şimdi desem size gidin o ana ve kalın bir süre orda. Nereye giderdiniz, kim olurdu yanınızda, ne yapıyor olurdunuz? Düşünün ya, düşünün. Hep son ağladığınız anı düşünmektense, son güldüğünüz, doya doya eğlendiğiniz, en çok mutlu olduğunuz o ana gidin ve kalın orda. Derin bir nefes çekin içinize yavaşça verin, kapatın gözlerinizi 10-15 dakika kaybolun bu hayattan, gidin hayallere. Kimin yanında mutluysan git onun yanına, tut ellerinden, sarıl sımsıkı ve de ki ona 'seni seviyorum, iyi ki varsın' ama sevginiz sadece lafta olmasın bunu o sarılmanızla, sesinizdeki güvenle hissettirin...

Sizler bu satırları okuyan canlarım. Ben en çok sizi seviyorum, iyi ki varsınız...

Bir şeylere adım atmak için bir dakika sonrası bile geç olabilir. Üzüleceğim, acı çekeceğim ya da kırılıp, parçalanacağım, darbe alacağım diye düşünmeden, içinden geldiği gibi davranarak ara sevdiğini, yaz sevdiğine. Utanma, çekinme. Sevdiğini haykır o sevmiyorsa onun ayıbı... En azından keşke yapsaydım demezsin neyse iyi ki yaptım dersin. Pişman olma yaptığından, sen pişman olunacak bir şey yapmadın. Sen en güzelini, en özelini yaptın...

Sev, sevil ve vazgeçme...

.

.

]]>
Tue, 24 May 2022 01:09:25 +0300 lâlzü
ÖZLEMEK https://edebiyatblog.com/ozlemek https://edebiyatblog.com/ozlemek Özlemek… Ve ardından gelen derin sessizlik. İnsan en çok kaybettiğini mi özler yoksa gideni mi?

 Giden bir şekilde yolundadır, hayatında onu mutlu eden vardır ve eğer zaten sizden gittiyse sizin özleminizi bile hak etmiyordur. 

 Ama kaybettiğini özlemek… İşte iş orada bitiyor. Evet yanınızda, ruhen de olsa yanınızda ama yine de çok özlüyor insan.

Yani; sesini duymak istiyor, sarılmak istiyor, hasret kalıyor insan. Sanırım beni içinizde çok iyi anlayanlarınız vardır. Konu kaybettiğini özlemekse çok fazla söz edilmiyor, dil lal oluyor. 

Yanınızda olanlara sarılın, sımsıkı ve diyin ki onlara ‘sizi seviyorum, ne olursa olsun yanında olmak için elimden geleni yapacağım.’ Olmayışları daha fazla yıpratıyor çünkü oluşlarından.

Kötü niyetle gelseler bile sevmekten vazgeçmeyin lütfen sarılın. Yanınızdayken sarılın.
Ve umarım yaptığınız her şey size iyi gelir. Kalbinize, aklınıza ve ruhunuza…

Bugüne ve size bir şarkım var.

"bu adam benim babam" 

]]>
Tue, 17 May 2022 19:58:57 +0300 lâlzü
SEVGİNİN GÖLGESİNDE https://edebiyatblog.com/sevginin-golgesinde https://edebiyatblog.com/sevginin-golgesinde

Nefes aldığın yerle boğulduğun yerin aynı olduğunu fark ettiğin anda başlıyor bu çıkmaz sokak...
Neden nefes alamaz insan ya da neden nefes alamıyormuş gibi hisseder? Siz hiç bir fotoğrafta huzur buldunuz mu, bir gömlekte ya da tişörtte huzur buldunuz mu? Bir insanın gözlerinde... En derin anlamlı şeydi benim için gözleri, kendimi bile bulabiliyordum orda. Nefes alıyor, içime huzur doluyor, mutlu oluyordum. -dum diyorum çünkü artık öyle biri yok...
Bazı şeyleri farkına çok geç varır insan. Gitmek, iki anlamlı. İkisi de derin... Gitmek ve gitmek. Siz hangisini seçtiniz?
Ben ikisinide seçemedim. Ne ondan gidebildim, ne de.. Neyse.
Aslında gidemedim değil, gitmek istemedim. Çünkü çok sevdim. Peki sevmek nedir? Sevmekle aşk arasındaki fark nedir? Bu soru o kadar göreceli bir şey ki kimine göre sevgi yalan, kimine göre aşk. Peki ya size göre hangisi yalan?
Peki sizce sevmek nedir? Bana sevmeyi anlatın desem kim ya da kimler anlatabilir?
Bence sevmek nedir biliyor musunuz?
Bence sevmek 3-5 gün onun 3-5 gün bunun peşinden koşmak değil bir  kişiyi sevmektir, bence sevmek sana yüz vermeyince gitmek değildir, bence sevmek yolda güzel birini görüp ona gidip hemen çıkma teklifi etmek değildir, bence sevmek her ne olursa olsun yanlışıyla doğrusuyla onu sevmektir, bence sevgi dediğin uzun sürer tek kişiyi seversin unutman ve vazgeçmen zaman alır, senden günlerini, haftalarını, aylarını alır. Bence sevmek her ne kadar gelmeyeceğini bilsen de yine de onu defalarca beklemektir. Bence sevmek ne demektir biliyor musunuz papatya severler ASLA VAZGEÇMEMEKTİR.

Ben öyle sevgi gördüm ki eşi ölse bile ona kavuşacağı günü bekleyen insanlar, öyle sevgi var ki her gece sevdiği başka biri ile mutlu olsa bile 'bana gelsin ya da sevdiği ile mutlu olsun' diye dua edenler.
Böyle sevgiler için yaşayın bu hayatı tabi eğer günümüzde kaldıysa... Bir ihtimal...
Hani yaşayın diyorum da yaşamaya da bilirsiniz tamamen sizin kararınız. Merak etmeyin ikizler değilim, sadece biraz fazla düşünceli ve çok seçenekli bir insanım. Her ihtimali düşünüp ona göre yaşıyorum. Ama son zamanlar da genelde o ihtimallerde boğuluyorum...
Peki ya aklınızda birden nerden geldi bu sevgi sorusu oluştu mu? Yaşadığım ağır bir olay vardı ve beni oradan sevgi kurtardı yani gözümü açan biri oldu hayatımda hala onun için iyi ki diyorum... Ne kadar gitmiş olsa da...
Dedim ya zaten başında ben gitmedim, gidemedim diye. O kişi işte.
Adam gitti, kadın bitti...
Adam güldü, kadın küllerinden doğdu.
Adam başkasıyla mutlu oldu, kadın mutluluğu ile mutlu oldu...
En sevdiğinden yer insan darbeyi, hep en sevdiğinden... Sevmeyin kimseyi, kendinizi sevin. Sen bu satırları okuyan kişi. Sen, kendine yetersin başkasına ihtiyacın yok. Birinin elinden tutmasını mı istiyorsun. Gel bana bir elim her daim destekçin... Çünkü benim elimden tutan biri olmadı boktan bir duygu çevrenizdekilere güvenmemeyi öğrenince elinizi kendiniz tutuyorsunuz. Zamanla göreceksiniz... Belki de gördünüz...
"Kendinizi sevin, çok sevin. Kusurlarınızla sevin, hatalarınızla sevin. Siz, siz oldukça varsınız. Ve kendinize 'ben, ben oldukça varım' diyin."
"sana en çok sen lazımsın."

]]>
Fri, 13 May 2022 21:17:05 +0300 lâlzü
HAYATA ALDANMAK https://edebiyatblog.com/hayata-aldanmak https://edebiyatblog.com/hayata-aldanmak Bugün mutlu eden insanın yarın bir gün en mutsuz edecek insanın olması gerçeği hiçbir zaman aklımdan çıkmıyor. Belki de böyle düşünerek hayata bakış açıma yaptığım en büyük yanlış olabilir ama en güzel duygularımızın katili en çok sevdiğimiz insanlar değil midir? Her ne kadar böyle düşünsem de sevmekten asla vazgeçmiyorum tek büyük konuşabileceğim konu bu olabilir.

Aptallık gibi geliyor bir yerden sonra ama kalp işte, gönül. Nerden bilebilirdim ki gözlerinin içine baktığımda sevinçten öldüğüm kişinin beni gerçekten öldüreceğini. Yaşadığım en güzel duygu onun varlığını hissetmekken, bunu elimden almasını unutamıyorum ama hâlâ daha seviyorum. Zavallılık değilde nedir bu? Herkes bir gün ihanet eder. Küçük ya da büyük fark eder mi? Ama en çokta en sevdiklerimiz en büyük ihanetleri ederler. Kalp kırıklığımın sebebi buyken, ben nasıl affedeyim?

]]>
Thu, 12 May 2022 16:58:27 +0300 lâlzü
VAZGEÇMEK https://edebiyatblog.com/vazgecmek-2392 https://edebiyatblog.com/vazgecmek-2392 Vazgeçmek, yeni bir pencere açmaktır hayata kimi zaman da bir kapının yüzüne kapanmasıdır. Kapanan kapılar mı canımızı acıtır yoksa bile isteye vazgeçmemizden mi?

Bir projeden vazgeçmekle yeni bir aşktan vazgeçmek, nasıl aynı kelimeden türetilen farklı duygular doğurabiliyorsa, vazgeçmekle, sevinmek ya da üzülmek gibi, ortaya çıkan sonuçlarda var mutlaka…

 

Nelerden vazgeçtik diye geriye dönüp baktığımızda keşkelerin ve neyselerin dolu olduğu bir ajanda bekler kimi insanı.

 

Vazgeçtiklerimizin yerine koyduğumuz keşkeler, iş işten geçtikten sonra yerine koyduğumuz neyseler dolu hayatımızda. Tercih ettiğimiz ve etmediğimiz birçok şey vardır. Bunlardan biri de vazgeçmek…

 

İnsanlar o kadar çok şeyden vazgeçerler ki istese de, istemese de sevdiğinden, hayallerinden, düşüncelerinden… Peki ya bu doğru bir şey miydi?

 

Vazgeçtiklerimizi değişebilir miydik, yaşadıklarımıza..?

]]>
Tue, 10 May 2022 19:07:42 +0300 lâlzü
KENDİNİ BUL https://edebiyatblog.com/kendini-bul https://edebiyatblog.com/kendini-bul Çalan bir şarkıda dalıp gitmek.

Bazen sözlerinde, bazen melodisinde kaybolmak.

En can alan sözlerini dinlediğini sanıp melodisine saklanmak.

Geçti dediğimiz her şeyi hatırlamak.

Bir şarkının koca insanı etkisiz hale getirmesi.

İşte tam bu his. Şu an hissettiğin.

Geçecek sandığın, bittiğine inandığın ama sürekli kafanı kurcalayıp duran buna rağmen bir şey yokmuş gibi davranman. En ücra köşelerine kadar hissettiğin bu duygu. 

Sözlerinde anlam buluyorsun , kendini buluyorsun, derinlere dalıp gidiyorsun. Tıpkı sadece melodisine odaklanıp hayallere daldığın gibi...

Her hisse inat güçlü kal. Çünkü sen busun.

Her şeye rağmen kimseyi umursamadan sadece kendini düşün.

Dinlediğin şarkılarda kendini bul.

Sarıl, en çok kendine sarıl.

Düşüncelerine sarıl, sessizliğine sarıl, sevgine sarıl.

Ve aç bir şarkı kaybol içinde her şeye rağmen yine de 'ben buradayım' de kendine...

    Benim size şarkı armağanım var 

I Mark Eliyahu & Cem Adrian - Derinlerde I

]]>
Mon, 09 May 2022 01:34:21 +0300 lâlzü
KAÇMAK https://edebiyatblog.com/kacmak https://edebiyatblog.com/kacmak Nerden geldiğimizi, nereye gideceğimizi bilmeden dünyaya açtığımız gözlerimizi, büyüdükçe dolan boşlukları, anlamlaştırmaya çalıştığımız bir hayatı ne kadar kolay kılabilir yaşadıklarımız?
Ya da şöyle sorsam daha mantıklı olabilir, yaşadığımız her şey mi bize zor geliyor yoksa hayat mı? Ama şöyle de bir gerçek var bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçmemek gerekir.

Siz bardağı kırdınız diye su içmekten vaz mı geçiyorsunuz yoksa yeni bir bardak mı alıyorsunuz? Evet o kırılan bardağın yerini tutmaz ama yine de vazgeçmemek gerekir.

Ben mükemmel bir hayat ile büyümedim. Ailemle kavgalarım oldu herkesin olduğu gibi, arkadaşlarımla sorunlar yaşadım herkeste olduğu gibi, sevgilimle ayrıldık, barıştık, ayrıldık ve yine herkeste olduğu gibi... Ama her seferinde yaşadığım her şeyden bir ders çıkardım kendimce, hepsi bana bir tecrübe oldu. Hiçbir zaman da o suyu içmekten vazgeçmedim. Olması gereken şey de buydu zaten sizlerde vazgeçmeyin. Vazgeçmek bir nevi kaçmaktır.

Gerçeklerden neden kaçar insan? Hangi yalanın arkasına saklanmak ister ya da neden her şeyden uzaklaşıp kaçmak ister büyüdüğü şehirden? Kaçmak ne kadar doğru mesela, hadi diyelim gittik gerçekler de peşimizden gittiğimiz yere gelmez mi?
Bir diğer sorum insan nereye kadar kaçarak yaşayabilir?

Bu daha ne kadar devam eder bilmiyorum ama istediğim şeyler ve yaptıklarım çok farklı kavramlar.

Doğru bir yol varsa umarım bir an önce bulunur.

]]>
Sat, 07 May 2022 01:04:52 +0300 lâlzü
KABULLENMEK https://edebiyatblog.com/kabullenmek https://edebiyatblog.com/kabullenmek Fiziksel yorgunluğu çok bilmem ama zihinsel yorgunluk çok kötü bir şey onu çok iyi bilirim. Bazen düşünceler uyutmaz, uyutsa gece uyandırır öyle boktan bir şey yaşayan çok iyi bilir.

Uyumayı özlüyor insan, düşünmemeyi, rahat rahat takılabilmeyi ama hangisi oluyor derseniz hiçbiri çünkü düşünceler insanın beynini öyle bir yiyor ki ne yapsa, ne yapmak istese hep bir çıkmaza saplanıyor.

Ne düşünüyorum biliyor musunuz?

Ben niye böyle bir insan oldum?
Ben nasıl birden böyle oldum?
...

Peki hangi sorunun cevabı var hiçbirinin... Beynini kemiriyor insanın bu düşünceler bir zaman sonra zaten ufaktan sıyırıyor daha da düşününce artık direkt kendini kaybediyor. Şahit oldum mesele deli olmak değil. İnsan her şekilde travma aldığından dolayı bir şekilde hasta oluyor. Kabullenin bunu sağlıklı bile olsanız hastasınız...

İnsan en çok neyi kabullenemez? Yaşadıklarını mı, yaşatılanları mı?
Her ikiside aslında yaşadığın her iyi, kötü olay aklında bazen bir acaba bırakır. Ve işin içine yine düşünmek girerse geçmiş olsun...

Kendinizde kusur gördüğünüz şey var mı? Mesela burnunu sevmeyen, vücudunun hatlarını sevmeyen? İllaki vardır dimi içimizde, mesela benim çillerim var ben hiç sevmezdim, nasıl kurtulabilirim bunun yolunu aradım sonra oturdum düşündüm ben buyum, ben böyle daha güzelim onlar benim kusurum değil beni ben yapan asıl şeyler. Kendinizi örtmeye çalışmayın. Kendinizi her şekilde sevin. Kendinizde kusur aramayın, siz her şekilde güzelsiniz.

Güzellik sadece fiziksel olmaz, ruhsal, duygusal olarakta insanlar güzeldir. Peki ya içiniz güzel mi? Her şeye rağmen güzel kalabiliyor musunuz? Kalın! Güzel olmazsanız bu hayat daha beter oluyor. Hem kendiniz için, hem çevreniz için güzel kalın!

Şimdilik hoş çakalın ya da sadece hoş kalın...

]]>
Thu, 05 May 2022 01:06:01 +0300 lâlzü
SEVMEK https://edebiyatblog.com/sevmek-2176 https://edebiyatblog.com/sevmek-2176 Kendimi kaybettiğim anda başladı, kendi kendime çelişmelerim. Sürekli bir neden arama çabasındaydım, sürekli bir sonuç bulma. O cevap gelecek miydi bilmiyordum, kavuşacak mıydık bilmiyordum. Hep kendi kendime sorular sorup onlara cevap aradım.

 

Bir gece yarasıydı bu satırları kaleme aldığım zaman. Ne kadarı mantıklı, ne kadarı gerçek bilmiyordum ya da sadece kabullenmiyordum, kabullenemiyordum.

 

Ama artık bazı şeyleri biliyorum. Misal; artık olamayacaktık, olmayacaktık çünkü o başkasına aitti. Ben ne kadar beklersem bekleyeyim onun bir hayatı vardı. Benimde vardı ve devam etmeliydim onda kalamazdım. Daha fazla kendimi perişan edemezdim. Onu bekleyemezdim.

Aşk; ansızın çalar kapını, birden düşer hayatının tam ortasına sen bile anlayamazsın birden nasıl bu konuma geldiğinizi. O sana karışmıştır, sense ona ne olduğunu anlamadan bir dünya anılar biriktirmişsinizdir.

 

Onun sesi, kokusu, dokunuşu, gülmesi bile özel ve güzel gelir sana başka kimse olmasın tek o olsun ve mutlu olun istersin. Ailem dersin, ailem.

 

Bir kez bile şüphe etmeden varınla yokluğunla her daim elinden tutarsın, vazgeçmezsin. Çünkü dersin ki “aile olmak budur.” gerçekten aile olmak bu mudur, sonra bunu düşünürsün ve sonra şu kanıya varırsın “akışına bırakmak” düşünmeden olduğu gibi acısıyla, sevinciyle, hüznüyle… her zaman yanında olursun, olursunuz birbirinize sarılırsınız.

 

Sevmek çok büyük bir cesaret ister. Hangimiz o kadar cesaretli? Sen bu satırları okuyan güzel insan, sevecek kadar cesaretli misin? Ol, değilsen bile cesaret et.

 

Özel bir duygu ve bu güzelliği yaşamadan ölme. Sevdiğin kişi yanlış biri çıkabilir ama sen yine de sevmekten vazgeçme.

 

Aldatılacaksın, aldanacaksın çünkü bunlar olacak şeylerdir. Tek aldanmak sevdiğin kişi tarafından olmayacak ama arkadaşında aldatacak. Ne yaşarsan yaşa, hangi sahte sevgi karşına çıkarsa çıksın sen asla geri adım atma. Yaşadığın her olay sana ders olur ama bazı hatalar tekrarlanacak kadar güzeldir ve sen o hataları tekrarla, tekrarla ki doğruyu bulabil.

 

Cesaretini kaybetme, kendine güven ve inan.

Kendine şunu söyle “ben her şeyin üstesinden gelebilirim” ve her şeyin üstesinden gel. Geri de durma hep bir adım ileri git, git ki insanlar desin ki yine de pes etmiyor devam ediyor. Acınla değil, mutluluğunla konuşsunlar seni. Onlara koz verme. Kendi dostun, kendin ol.

 

Her zaman yeniliklere açık ol, bir şeyi yapmaktan çekinme. O eli tekrar tut, o şarkıyı tekrar dinle, o yemeği tekrar ye, o ceketi tekrar giy, her şeyi tekrarla ve bir yol bul.

 

“Hep iyiler kazanır” derler ya aslında hep kötüler kazanır ama onlar kötü, onlar kazanıyor diye iyi olmaktan vazgeçme.

 

Kendini sev…

]]>
Sun, 24 Apr 2022 00:35:32 +0300 lâlzü
ÇARESİZLİK https://edebiyatblog.com/caresizlik-2155 https://edebiyatblog.com/caresizlik-2155 Birçok şeyi gizlediğinizi sanırsınız. Duygularınızı, düşüncelerinizi. Ama insanlar, insanların düşüncesini bile anlayabiliyor yeri geldi mi. Çok ürkütücü değil mi? Ne düşündüğünüzü biri az çok tahmin ediyor... Evet ben karşımdaki insanın düşüncelerini biraz biraz anlayabiliyorum. Hemen olan bir şey değil biraz zaman geçmesi gerekiyor, insanları anlamaya başlamak, onları çözmek ve anlamlandırmak... Her şey zaten takır takır işliyor sonrasına.

Kimse olmak istiyorum, hiç kimse. İnsanlar tanımasın herkesten uzak olayım. Yalnızlık, yani bir diğer adı bunun sizler hiç insanlar içinde yalnız kaldınız mı?

Küçük Prens'te şöyle diyor ;
"insanların arasında da yalnızdır insan."

İşte tam bu noktadayım. Çevrem kalabalık. Arkadaşlarım, kuzenlerim, ailem, can bildiklerim... E peki en kötü anımda kim yanımda, kim elimi tuttu ki benim kendimi onlardan geri çekmeyeyim. Aslında hepsine, herkese çok bağlıydım ama gel zaman git zaman hepsinden uzaklaştım insan yaş aldıkça, akılca büyüdükçe neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi anlıyor. İnsanlar bana zarar veriyor.

Size de zarar vermiyorlar mı?

Sadece bana öyle geliyor olamaz, yani sadece ben öyle hissetmiyorum dimi?

Çaresizlik..?

Yalnız kalma isteği..?

Düşünme bozukluğu..?

Hayal kuramamak..?

Ölüm düşüncesi..?

Ve bir sigara yakış... Çakmaktan çıkan ses, yukarıya alevlenmesi. Sigaranın çıkardığı ses, yandığının kokusu, ağzımdan üflediğim dumanı... Ve sonu yine derin düşünceler...

Beynim patlıyor hissediyorum artık. Düşünmek bir insana zarar verir mi?
Veriyor, direkt örneğiyim buna gerçekten.

Her şeyi yokuşa sürüyorum ve bu canımı çok yakıyor. Düşünmek ayrı, yaşananlar ayrı, yaşatılanları ayrı...

Ben istemediğim çok şeyi yapıyorum. Mecburiyet belki de ama inanın bazı şeyler nefret ettiriyor. Mesela nedir bunlardan bir tanesi olmayacak bir şey hakkında hala hayal kuruyorum. Olmayacak biliyorum ama yine de hayaline sığınıp acaba diyorum... Bu benim en nefret ettiğim özelliğim...

Çaresizlik, demiştim. Çaresiz kalmak tercih midir, zorundalık mı? 

Peki çaresizlik kolay bir şey midir, zor mu?

Bir şeylerden vazgeçince çaresiz mi kalırız, pes mi ederiz?

Çaresiz kalmak ve pes etmek aynı kavramlar mı?

Bu soru son.

Peki ya, siz hiç hem pes edip hem çaresiz kaldınız mı?

Size bir düzine yine hikaye anlatabilirim ama sanırım artık kaleme alacak gücüm yok. Gücümden çok cesaretim yokta diyebilirim bazı şeyleri anlatmak cesaret ister ne de olsa.

Cesaret çok önemlidir. Her şeye cesaret ederim ama 2 şeye edemem.. Sanırım onlar benim en zayıf noktam. Bu sorunu yok edersem çok daha güzel şeyler çıkar ama günlerdir ne yazacağım bilmiyorum. Yazdıklarımı silip duruyorum, içimdekileri bu kez kaleme dökemiyorum. Çünkü bu sefer sağlam yara aldım...

Çaresizliğim işte burada başladı... Yokuş aşağı gidiyorum sonunda ya kurtulacağım ya öleceğim ve inanın ben hiçbir şey bilmiyorum..

]]>
Fri, 22 Apr 2022 15:55:28 +0300 lâlzü
SORULAR https://edebiyatblog.com/sorular https://edebiyatblog.com/sorular Kafamın içindeki sesleri bu sefer kontrol edemiyorum...
Gerçi en son ne zaman kontrol ettim onu da hatırlamıyorum. Uyuyorum, uyanıyorum düşünüyorum. Gün içinde düşünmemek için yapmadığım şeyler kalmadı bazen kafamın içi o kadar acıyor ki sırf acısı dinsin diye uyuyorum... Uykuya sığınıyorum...

Ne kadar doğru bir karar hiç bilmiyorum. Acılardan kaçmak ne zaman doğru oldu mesela bunu da bilmiyorum ama tek yapabileceğim şey buymuş gibi geliyor...

Bir şeylerden kaçmak ne kadar doğru sizce?

Peki ya neden kaçıyoruz?

İnanın bu sorulara ben hiçbir zaman cevap bulamadım. Neden kaçıyorum bilmiyorum, kaçmakta can acıtıyor, düşünmekte bir farkı fiyatı yok yani her şekilde o acıyı çekiyorsun.

Kelimeleri bir araya getiremediğiniz zamanlar oldu mu?

Benim oldu ve inanın o kadar kızıyorum kendime o anlarda bu nasıl olabilir diye kendimi yiyorum. Oysaki benim suçum değildi bu beynimin içinde bitmeyen düşüncelerimdendi...

Ve hiçbir zaman da bitmeyecek olanlardan…

İnsan hem nefret edip, hem nasıl çok sevebilir?

Hayat neden hep, neden sorusunu sorduruyor?

Acaba hayat mı böyle acımasız, yoksa biz mi hayatı acımasız kılıyoruz?

Her zaman bir çare var mıdır?

Düşünmek neden can acıtır?

Peki ya böyle binlerce soruya ne zaman cevap bulabilirim? Ya da her sorunun mantıklı cevabı var mıdır?

Yoruldunuz dimi okurken, bende yoruldum ama yaşamaktan. Bu düşünceleri silip atamamaktan. Beynimi söküp atasım geliyor ama bir yararı olmayacak bunu herkes gibi ben de çok iyi biliyorum...

Bir gün düzelir dediğim her şey yarım kaldı. Ama yine de her şey gönlünüzce olsun. İyi düşünelim ve her şey iyi olsun.

Bir gün her şey çok güzel olacak..!

.
.
.

İnanın...
En çokta kendinize...

]]>
Mon, 18 Apr 2022 00:56:54 +0300 lâlzü
UMUT https://edebiyatblog.com/umut-2105 https://edebiyatblog.com/umut-2105 Umut ediyoruz, hayal ediyoruz. Tamam diyoruz ya tamam bu sefer tamam her şey yoluna girecek, gelecek ya da gelmeyecek ama bir şekilde yol bulacak. Heves ediyoruz çok fazla mutlu oluyoruz sonra tabi her şey bir anda yerle bir oluyor. Pes etmiyoruz, güçlüyüz, ayaktayız. Peki ya sırtımızdaki izler? Ne zaman geçer bilmiyoruz, ne zaman diner acısı bilmiyoruz. Bazı şeylerin izi kalır, belki de izi değil, hissettirdikleri kalır.
Biz hangisini yaşıyoruz, hissettirdiklerini mi yoksa izlerini mi? İkisini de çünkü unutmadık, unutamadık...

Unutmayın da size yapılanı unutmayın. Hepsi size bir ders, hepsi size bir tecrübe. İyi izler bırakanı olur, kötü izler bırakanı da ama hepsi sizin için bir başarı adımıdır daha temkinli yaklaşmak için muazzam bir fırsattır... 

İşte burada devreye tekrardan pes etmek ya da etmemek giriyor. Sen güçlü birisin hiçbir zaman aklından pes etmeyi geçirme bir söz vardır, öldürmeyen Allah güçlendirir diye yaşadığınız her gün, nefes aldığınız her an güçleneceksiniz... Bu yüzden pes etmeyin...

]]>
Sun, 17 Apr 2022 02:18:44 +0300 lâlzü
KENDİN OL https://edebiyatblog.com/kendin-ol https://edebiyatblog.com/kendin-ol En son ne zaman bir şeyi başardın? Bu başarın da kimler yanındaydı, attığın o ilk adım da kim tuttu elini? Bunlar gibi bir sürü soruya kendi içinden yanıt verebiliyor musun? Sevgilim vardı, annem vardı, ailem vardı... diye biliyor musun mesela belki evet ama deme çünkü her başarı senin, kendin için attığın bir adım. Sen o başarıyı kendin için elde ettin bir başkası için değil.

Bazı hataları erken yapmanın hayatınıza çok büyük katkısı oluyor.
Mesela; güven konusu büyük sorun oluyor ama iyi yanları da var, kendiniz tek bir şekilde, bir bireyken daha mutlu olabilirsin, az düşünür çok yaşar ve umursamazsanız kimse size bir daha bir şey diyemez, diyemez de değil aslında sadece kötü yönde şeyler söylese bile sizin canınızı eskisi kadar yakmaz, acıtmaz...

Bazı konularda bencil olmak gerekiyor. O seviyor diye o şeyi sevmek zorunda değilsin, o istiyor diye o şeyi yapmak zorunda değilsin. Sen kendin için adım atmadığın sürece o şeye zorunlu değilsin. Konu sensen her şey senin için zorundalık evet bazen sıkılıyorsun, yoruluyorsun ama ne olursa olsun sonu güzel bitecek o yüzden vazgeçme. Sana yakışmayacak bir şeyi yapma... Ya da yap kimin umurunda. Elalem ne der diye yaşaya yaşaya zaten hayatı düzgün yaşayamadık.

Sen 19 yaşındaki bu satırları okuyan kişi özgürce elalem ne der diye düşünmeden sevgilinin elini sokak ortasında korkmadan tutabildin mi?

Sen 23 yaşındaki bu satırları okuyan kişi hiç özgürce el alem ne der diye düşünmeden istediğini yapabildin mi?

Sen 25 yaşındaki bu satırları okuyan kişi hiç elalem ne der diye düşünmeden patronuna ya da iş arkadaşlarına rahatça konuşabildin mi?

Sen 29 yaşındaki bu satırları okuyan kişi özgürce elalem ne der diye düşünmeden nişanlını öpebildin mi?

Ben cevap vereyim hayır, çünkü elalem... Hayatımızı kısıtlayan tek sebep. Boş verin umursamayın, onları düşünmeden yaşayın. Bu hayat sizin günahı da senin, sevabı da elalem konuşur sen kulağını tıka ve istediğini yap. Sevgilinin elini tut, iş arkadaşınla rahat konuş, nişanlını öp... İstediğin her şeyi gönlün razı geldiği sürece yap.
Sen razıysan kimse bir şey diyemez...

Hayatı başkası için değil kendin için yaşa. Birinin yanında olmasına gerek yok, sen kendine yetersin. Özgür ol, bilinçli ol ve her zaman kendine destekçi ol. Bu hayat, bu kurallar senin kendin yaz, kendin boz...
.
.
.
Sen, sen olunca güzelsin..

]]>
Sun, 17 Apr 2022 02:16:51 +0300 lâlzü