EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Medine Herzem https://edebiyatblog.com/rss/author/medine-herzem EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Medine Herzem tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Solgun Çiçekler https://edebiyatblog.com/solgun-cicekler https://edebiyatblog.com/solgun-cicekler Kanadımı çok kırdılar da sesim çıkmadı, çok kez yerle bir oldum da hıçkırıklarımı kendime sakladım. Umudumu yitirmek üzere oldum da kendi kendimi teselli ettim, ben çok kez sessiz kalmak zorunda kaldım... Hayal kurdurttum senin bana kurdurttuğun gibi de sözümde duramadım, senden sonra çok değiştim de belli etmedim. İçimde onca kırık vardı da sessizce tamir etmeye çalıştım, sonra gün geldi dedim ki; biri için neden kendine eziyet ediyorsun Funda? Giden kalmak isteseydi bir bahane üretirdi, kendi bile bile gitmek istedi bunu söyledikten sonra yutkunamadım. Ben seni kalbimde yeşertmeye çalıştım oysa ki sensiz orası yeşerme değil minik bir ot bile açmadı orası kurak bir toprak oldu. Günler geçti, haftalar geçti baktım ki geleceğin yok... Funda kendine gel yeni birisi olmuştur bile. Sonra ne oldu bilir misin? Bilmezsin. Günler geçtikçe acım azaldı sen gelmedin ve ben iğleştim. İnancım yokken birden iğleştim, o kadar inancım yoktu ki inanmazdım sonra çiçek açtım ve kurak olan topraklarım solgun çiçekler açmaya başladı.

]]>
Thu, 25 May 2023 19:09:32 +0300 Medine Herzem
Zaman https://edebiyatblog.com/zaman-4230 https://edebiyatblog.com/zaman-4230 Uzun bir yoldayım sanki,

Karanlık olan bu yolda tek ışık.

O da geleceğimin!

Çok fazla acının içinden geçtik,

Her şeyi köşeye bırakma zamanı.

Umudunu yitiren insanlar yeri değil hayat!

Yeni umutlar zamanı...

Yeni bir gün zamanı.

Bu sefer her şey güzel olacak! 

Kaybetme değil kazanma zamanı.

]]>
Sat, 08 Apr 2023 10:33:48 +0300 Medine Herzem
Geçmişe itafen https://edebiyatblog.com/gecmise-itafen https://edebiyatblog.com/gecmise-itafen Aklında veya yüreğinde olan bine itafen...

Hayat ne kadar da acımasız belki de... Belki de... İnsanlardır asıl acımasız olan. Hayatınızın merkezine hiç birini koydunuz mu? Onu ölesiye sevdiniz mi? Ya da... Hiç vazgeçtim dediğiniz anda aklınıza o geldi mi? Ben Hayal vazgeçemediğim onca kişi var diyemem tek bir kişi var. O da benden çok uzakta aramızda kilometreler var, onu geçtim onca insan var... Ona uzaktan bakmak zorundayım çünkü; hayatından kovdu beni! Hem de bir hiç uğruna... Hiç gecelerce, hatta yıllarca birine sadık kalamamanın yaşandığı bu devirde siz onun için gözyaşları döktünüz mü?  Tahmin edebiliyorum az çok insanlar dökmüştür. Bende bu insanlar içerisindeyim ve kaybolmak üzereyim... Adımın Hayal olduğuna bakmayın onca hayali kırılan hatta paramparça olan bir gençlik var karşınızda. Ben gömeceğim bir mezara anılarımı çünkü böylesi daha da acı... Ellerimde olan ve bakmaya kıyamadığım o fotoğrafları koskocaman bir kutuya koydum, ardından en sevmiş olduğum çikolataları almıştı yemeyip saklamıştım onları da ekledim kutuya, sonrasında ona aldığım kazakları, saatleri, gömlekleri koydum. En sevdiği hep gözlerimdi hep seni seviyorum demek istemişti ve bir kere bile gelememiş hep bir bahane uydurmuştu. Bende şimdi beni diri diri gömmüş olduğu o mezarın yanına gömecektim bunları, onsuz yapamam dediğin kişiyi hayattan çıkaran birinden bahsediyoruz şuan çıkarmış ve hiç bir şey yokmuşcasına hayatına devam ediyordu. Bense yıllardır aynı acıyı çekiyordum, giden geride neden bir tane kırgın bir insan bırakırdı?  Huy muydu veya acı çektirmek için olan bir eylem miydi? Her şey o kadar saçma geliyordu ki ben bile iyi değildim kendimi geçtim herkes böyle miydi? Boşversene Hayal dedi içimdeki ses ve kutuyu doldurmaya devam ettim. Bana sipariş ettiği kazağı, minik küpeleri ve sevgili bilekliğini de içine koydum. Hep derdi ki; 'Bir gün geleceğim ve o sevgili bilekliğinin tekini alacağım.' ne de inanmışım derken kıkırdadım. Kutu dolmuştu ağzını bant yardımıyla kapattım, daha sonrasında ise montumu giyip dışarı çıktım. Gömeceğimi biliyordum o yüzden arabama binip uzaklaştım evimden ve radyodan herhangi bir müzik açtım.

'Kabuklarım çocukluğumdan yana.'

Diyordu sanatçı, evet öyleydi... Anne yok başımda aynı şekilde baba da yoktu başımda tek başıma hayata tutunmaya çalıştım olmadı, olduramadım.  

'Gitmek isteyene bir teker yetermiş.'

Dedi bu sefer de sanatçı, gelmek isteyen her şekilde geliyordu o yüzden vazgeçtim beklemekten de. Eşyaları gömeceğim yere gelince radyodan müziğin sesini iyice açtım ve indim arabadan. Gözlerim artık görmek istemiyordu bunları... Bağajdan kazma ve küreği alıp ormanlık alanın en girişindeki yere gelip kazmaya başladım. Kazma işi bir kaç şarkı sonrasında bitti kutuyu içine koyup tekrardan üstünü kapatmaya başladım.

"Vazgeçmedim diyemem, vazgeçtim de diyemem ama gelsen de affetmem..."

Her şey işte bitmişti gözlerim görmeyecekti. Üstünü kapatma işi bitince etrafıma baktım kimse yoktu ve hava iyice bozmuştu yağmur geliyorum diyordu resmen. Hızla arabaya bindim üstümün çamur olmasına takılmadan ve geldiğim yolu tekrardan döndüm. Hayat hatırlamak derler hep, bence hayat hatırlamaktan çok yeni anlar içindir. Vazgeçemeyen tüm kadınlar/ erkekler hayat her daim yüzünüze gülmeyecek, siz çabalayın bir şeyler için yoksa çok canınız yanacak ve canınızı canım dediğiniz kişiler yakacak.

]]>
Thu, 06 Apr 2023 15:14:07 +0300 Medine Herzem
Ömür Çürür https://edebiyatblog.com/omur-curur https://edebiyatblog.com/omur-curur Kusur gözlerde değil yürekte.

Yürekte olan bir şey varsa o da sevgi.

Sevgi bitince de insan biter... 

İnsan bitince de ömür çürür.

]]>
Thu, 16 Mar 2023 23:50:26 +0300 Medine Herzem
Kadın'ın Günlüğü https://edebiyatblog.com/kadinin-gunlugu https://edebiyatblog.com/kadinin-gunlugu Kestim umudumu hiç kimseye gerek yok, biz bugün yanlızsak bir nedeni var o da etrafa çok fazla güvenmek.  Anlamadan çekip gitmek herkese kolay gelebilir, asıl içine gömülendir. Sıla'nın da dediği gibi 'Acısa da öldürmez.' umudumu kaybedeli pek zaman olmadı diyemem umudum çoğu kez bitme raddesine geldi ama bir kere dahi dönüp de biri demedi yahu sen ne yapıyorsun? Herkesin tek amacı ön yargı oldu en sonunda da herkes dedi zaten senden ne köy ne kasaba olur... Anlatılması gereken çok şey var da dinleyecek kimse yok, bu yapılanların tek bir amacı vardı o da zaten belliydi başından beri sizleri uzaklaştırmak bugüne dek bunu yaptım yanımda olan herkese zarar veren bir kadınım ben bundandır seni uzaklaştırmam.  Herkes her şeyi bildiğini zanneder ama kimse bir şeyi bilmez en yakın arkadaşım sözde benim seni kullandığımı söyledi değil mi? Ne tuhaf ki o da bilmiyordu onu da kendimden uzaklaştırmak istediğimi seni kendimden uzaklaştırdım evet çünkü ben hak etmedim ne seni ne o arkadaşı beni bu kadar düşünen kişilere ben alışık değilim ki... Ters düştü ve kaldıramadım. Herkes ve her şey bir oyundu ve bu oyunu yürüten bendim beni sadece bir kadın diye tanı ilerisi zaten ikimize de fazla, şuan ne olacak biliyor musun? Onca hayali boş verip içime atacağım seni sevdim yalan değil sadece ona öyle dedim çünkü o arkadaşım da gerçek bir arkadaş değildi bunu öğreneli 1 ay oldu... Ne yapabilirim dedim ona desem uzaklaş konuşmak istemiyorum olmazdı içim rahat etmezdi ki. Gerçi böyle de içim rahat değil ki... Kime ne anlatıyorum ben diyorum bazen çünkü satırlarımı okusan bile kimsin diyeceğin tek kişi benim. Herkesi kaybetmeyi ben seçtim çünkü birini kaybedip diğerini kazansam yine içimde bir şeyler kalacaktı. Bazen kendimi belirsiz olan o kadınlara benzetiyorum şuan da senin için öyleyim ya ne tuhaf ki bende kendime yabancıyım. Bende bir kusurum ve bende bir yanlışım! Özür dilemek gibi bir amacım yok da zaten ben her şeyi bile isteye yaptım diye bilirsin sen, söylenenlere de inanırsın sen. Unutma ki gökyüzündeki ay kararsa dahi gökyüzü her zaman karanlıktır ve bu karanlığın içindeki en parlak ay. Hem küser hem sever... Bu yazılanlar boş belki de hiç okuyamayacaksın ama ne bileyim yazdım. Ben senin için o bilinmez bir kadın olmaya gelmedim sen beni hep bilemediğin bir kadın olarak gör. Her daim gökyüzü benim gece de olsa gündüz de olsa ve şuan elimde olan o bıçak birazdan karnıma girecek unutma hiç tamam mı? Hayat kısa ama ben daha da bilinmezim.  Bunca olan şeyi kaldıramayan biri diye geçir beni aklından şey de diyebilirsin bak beni kandırdığını zannettiğim bir kadın... Ben senin için artık bir bilinmezim unutma.

]]>
Thu, 16 Mar 2023 23:02:40 +0300 Medine Herzem
Ateş Ve Peri https://edebiyatblog.com/ates-ve-peri https://edebiyatblog.com/ates-ve-peri Bir düş kurdum, içinde sen ben biz. Böyle ormanlık bir alan sen, ben, senin ailen, benim ailem ve bir kaç dostumuz. O kadar ferah o kadar huzur vericiydi ki elini tutup hadi gidiyoruz desem hiç inkar etmeden kabul edecek gibiydin. Sonra da dediğim gibi oldu elini tuttum, gidiyoruz dedim hiç sorgulamadan geldin sanki bu anı bekliyordun. Ayağa kalktık elin elimde gözlerine baktım, öyle masum ve içten baktın ki o an herşeyin böyle güzel devam edeceğine can-ı gönülden inandım. Biraz uzaklaştık seninle ikimiz tek Dünya karşımızdaydı sanki o an, yüzüne baktım gülümsedim kolumda hali hazırda bulunan tokamı alıp uzanıp saçını bağladım. İlk başta izin vermedin çünkü kısa saçı çok severdin benim için uzatmış olduğun bu saçı da hep bu yüzden kestirmedin. İlk bağladığım saçını açtın, bıkmadan yeniden bağladım. Gülümsedim ve yüzüne baktım ağzımdan şu kelimeler döküldü 'Sevmeyi unutma sen güzel seversin.' hep kavga etmiştik bu an'a dek ve hep de bir şekilde birlikte kalmıştık. Bana aldığın koliye dahi dün gibi aklımdayken nasıl olur da seni aklımdan çıkarabilirim diye geçirdim içimden. Bana baktın yine o hüzünlü bakışlarından biriydi, kötü bir şey demenden çok korktum. Sonra bir şey demeden nabzımın atmış olduğu yerden öptün, ben yine sana gülümsedim. Hep bu an'da kalmak isterken birden 'Gidelim mi?' diye sorunca seni kıramadım, kardeşini ve aileni merak etmiştin. Tekrardan ailemizin yanına geldik ve hali hazırda olan yerimize küçük çocuklar çoktan oturmuştu, bunlar ikimizin yeğenleriydi. Sen çocuklara bakıp güldürken bir yandan da onlarla oyunlar oynuyordun, biz kızlar olarak voleybol oynarken siz erkekler de bir yandan sofrayı kuruyor diğer yandan da çocuklara bakıyordunuz.  Huzurlu ve mutlu bir tabloydu taki bunun bir rüya olduğunu anlayana kadar. Sonra kalktığımda sağıma döndüm, sen oradaydın bu rüya da boş bir rüya olmadığını işte o zaman anladım. İnsan sevdiği kişiyi hayatının her an'ına koyarken bir yandan da rüyalarına kadar koyarmış bunu anlamıştım o akşam,  seninle zamanında çokça hayal kurmuştuk. İşte o hayaller gerçek olmuştu sevgilim, Ateş ve Peri'nin hayalleri gerçek olmuştu. Birimiz sıcak ve acımasızken değerimiz her zaman merhametli ve yumuşak kalpliydi. 

]]>
Sun, 29 Jan 2023 03:09:00 +0300 Medine Herzem
Çiçek https://edebiyatblog.com/cicek https://edebiyatblog.com/cicek Ümit edin herşeye rağmen bir gün gerçekten ümit ettikleriniz sizin olunca iyiki diyeceksiniz. Asla vazgeçmeyin kaybedersiniz ve kaybettiğiniz gün çok pişman olursunuz. Az sabır biraz da ümit gerisi ilerisi boş, ümit yeşermeye yüz tutmuş bir çiçektir.

]]>
Thu, 26 Jan 2023 23:25:03 +0300 Medine Herzem
Bir Çok https://edebiyatblog.com/bir-cok-4126 https://edebiyatblog.com/bir-cok-4126 Güzel günlerin hiç gelmeyeceğine inanarak kendine bu hayatı zehir eden o kadar çok insan tanıyorum ki yazarak bitiremem ama şunu açıklayabilirim, hayat bir olayı kafayı takarak geçirebileceğimiz bir yer değil. Bu hayatta bir çok şey yaşıyoruz ve yaşadığımız herşeyin sonucunda kişiliğimiz ortaya çıkıyor, bu durumdan çoğu kişi şikayetçi olsa da aslında şikayet etmek yerine sabırla olayların geçmesini beklemeliyiz. Umudumuzu kıracak, yıpratacak bir çok şey olacak ama herşeye rağmen dimdik durup etrafımıza bakmalıyız belki de bizim sayemizde ayakta duran bir çok insan vardır. Herşeyle tek başımıza göğüs gelmenin ağırlığı var omuzlarımızda belki bu yük bizi her geçen gün biraz daha yürümeye zorlasa da elbet bir gün tüm yüklerimizden kurtulup dimdik yürüyeceğiz. Umudumuzu yitirdiğimiz zaman etrafımıza umut da saçamayız ve umut sayamadığımız zaman da bizimle ayakta duran insanlar da bizimle birlikte yerle bir oluyor. Geçmişi silip atın diyemem ama şuanda olun ve önünüze bakın sizi geleceğe taşıyacak olan şuan ve şuanı geçmişle geçirirseniz, gelecekte çok pişman olursunuz. Umudunuzu bitirdiğiniz an hayallerinizin de bir anlamı kalmıyor...

]]>
Wed, 25 Jan 2023 14:40:14 +0300 Medine Herzem
Umut https://edebiyatblog.com/umut-4018 https://edebiyatblog.com/umut-4018 Umudu ben sığınaklara benzetirim. Nedeniyse; ben güvendiğim yerde umut eder, sabırla beklerim. Umut ettiğimiz şeyler her daim olacak diye bir kaide yokturdur. Bazı umutlar boşa çıkıyor ve boşa boşa çıkan her umuttan sonra biraz daha dikkat ediyor insan umut etmesi gerektiği şeylere.

]]>
Sat, 10 Dec 2022 19:36:30 +0300 Medine Herzem
Sorma https://edebiyatblog.com/sorma-3990 https://edebiyatblog.com/sorma-3990 Vazgeçmek...

Bazen de vazgeçmemek.

Vazgeçmeyi insanlar; kabulleniş, hayattan vazgeçiş diye adlandırıyorlar. Bunun nedeni belki de hiç zorunda olmadıkları içindir...

Vazgeçememeği insanlar; takıntılık, her şeyi ona bağlamak diye adlandırıyorlar.

İnsanlara neyi sorsak her şeyde bir kusur ararlar. Kendi kusurlarını, güzelliklerini görmeden her daim karşısındaki insanları görürdü insanlar. Kimse kendisini görmezdi, çok sevdiğim bir öğretmenimin bir cümlesi her daim aklımdadır. Bir parmak karşıyı gösterirken üç parmak bizi gösteriyor. Aslında her şeyi anlatıyor bu cümle ama anlayana...

]]>
Sat, 03 Dec 2022 19:25:46 +0300 Medine Herzem
Önceliğiniz Kendiniz https://edebiyatblog.com/onceliginiz-kendiniz https://edebiyatblog.com/onceliginiz-kendiniz Değmeyecek insanlara her daim fazla anlam yükledi herkes. Değmeyeceğini ise daha sonralardan anladılar, değecek olmuş olsaydı eğer; sizi kırmaya, üzmeye korkarlardı eğer kırdıysa da kırıkları toplayıp tekrardan yapıştırırdı. Yapmadılar arkadaşlar çünkü; gideceklerini onlar da biliyorlardı. Kalacakları olsaydı, başından sahip çıkarlar ve gitmezlerdi. Şimdi siz üzülüyorsunuz da boşa. Giden gelmez, kalan hep değişir, aklı başına gelir. Gitmek sevmeyenlerin işi... Şimdi diyeceksiniz ki; ya gitmesi gerekiyorsa? Ben hep şuna inandım, kimse gitmek için bahane üretmez. Tam tersine insanlar kalmak için güzel sevmeleri yeterli, bir insan seviyorsa bunu seni seviyorum demeden karşı tarafa hissettirmeli. Sizi sevmeyenle seven arasında dağlar kadar fark vardır bunu anlayamıyorsanız sorun karşı tarafta değil sizdedir. Ya da takıntı haline getirmişsinizdir en berbatı da budur. Bir şeyleri ona bağlarsınız, onsuz yapamam dersiniz... Ve dahası herkese bugüne kadar dedim ve demeye devam edeceğim, arkadaşlar ilk sırada siz olmalısınız, birilerini takıntı haline getirmeyin, sevin sevilin de ama birilerinsiz yapamayacağınızı dile getirmeyin. Siz onsuz da yaşıyordunuz,  sizin şahsi bir hayatınız var kimseyi bu kadar da umursamamak lazım. Birileri gidiyorsa gitsin hatta o kapıyı siz açın sonra arkanızdan ben ona yol verdim gibisinden derler. Kimse sizin gözünüzün yaşına bakmaz, siz ilk başta kendinize acımalısınız elin oğlu veya kızı size acımaz. Bu hayata bir kez geldiniz, doya doya yaşamadan ölmeyin! Birilerini kafanıza takmak için bu hayat çok kısa mesela bugün ne yaptınız kendiniz için? Bu soruyu sorun başta kendinize tabut iki kişilik değildir, kimse sizin günahlarınızı veyahut sevaplarınızın bedelini iyi veya kötü ödemeyecek önceliğiniz kendiniz olması dileğiyle...

]]>
Sun, 13 Nov 2022 18:59:59 +0300 Medine Herzem
İçinde Ben https://edebiyatblog.com/icinde-ben https://edebiyatblog.com/icinde-ben Onca ses,

Onca kalabalık. 

Sanki tek;

Sessiz benmişim gibi...

Zaman durmuş da,

Bi ben etrafıma bakıyorum.

Bir yanım kayıpmış da;

O yanımı arıyorum...

Arayıp da bulamamak,

Bulup da kaybetmek.

Bir karmaşa,

İçinde ben...

]]>
Fri, 04 Nov 2022 20:23:23 +0300 Medine Herzem
Bilinmeyen O Sorular https://edebiyatblog.com/bilinmeyen-o-sorular https://edebiyatblog.com/bilinmeyen-o-sorular Zaman mı geçmişi önümüze seren,

Yoksa biz miyiz zamanı bekleyen...

Beklemek çözüm müdür,

Yoksa bekledim demek için mi bekleriz...

Bir şeyleri yapmış olmak için mi yaparız,

Yoksa içimizden geldiği için mi...

]]>
Fri, 04 Nov 2022 20:19:04 +0300 Medine Herzem
Zaman Mı? İçimizdeki Kötülük Mü? https://edebiyatblog.com/zaman-mi-icimizdeki-kotuluk-mu https://edebiyatblog.com/zaman-mi-icimizdeki-kotuluk-mu Zaman mıdır bizi değiştiren, yoksa içimizde olan o kötülük müdür? Çoğu kez kendime sordum ama herhangi bir cevap alamadım... Bize yapılan kötülükleri her zaman bir başkasından çıkarıyoruz oysa ki; o kişinin yaptığı bir şey de yoktur. Kendi acımızı dindirmek için başkalarının canını yakıyoruz. Ve bu da bir nevi bencilliktir, biz başkasının canını yaktığımızı zannederken yine kendi canımızı yakıyoruz ve sonunda pişman olan taraf yine biz oluyoruz. İçinizdeki o iyiliği kaybetmeyin zira üzülen siz olacaksınız.

]]>
Thu, 29 Sep 2022 21:02:58 +0300 Medine Herzem
:) https://edebiyatblog.com/3540 https://edebiyatblog.com/3540 kalmamıştı. Her şey üst üste gelmişti, kardeşleri aklına gelince öylece kala kaldı yerinde.

  Erdal: Abi kardeşlerim.

Yalçın: Korkma evlat.

            Dedi ve Erdal'ın sırtına yavaşça iki sefer vurdu. Erdal'ı henüz tam anlamıyla tanımasa da, onda kendini görüyordu. Babasını bulamamasına sinirlense de elinden bir şey gelmiyordu, bir yandan annesinin cansız bedeni aklından gitmezken, diğer yandan da aklı kardeşlerinin nerede olabileceğindeydi. Geldikleri yolu tekrardan dönerken ikisinin de aklında tek bir soru vardı, çocukların nerede olduğu? Yalçın belli etmemeye çalışsa da çocukların başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu. Zaman aleyhlerine işliyordu, iyi mi yoksa kötü mü? İkisi de bunu bilmiyordu. Evin önüne gelince, çoktan polis ve cenaze nakil aracının evin önünde olduğunu gören Erdal’ın bir anlık nefesi kesildi, gözleri doldu.

     Artık kimsesi kalmamıştı neredeyse Erdal'ın. Bir teyzesi vardı, onun da kocası ne beni ne de kardeşlerimin yanlarında kalmamıza izin vermezdi. Kardeşlerimi bir an önce bulmam gerekiyor diye düşündü Erdal. Ne, nasıl olacaktı oda bilmiyordu, şu anda tek isteği kardeşlerinin yanında olmasıydı. Gözlerinin önünden giden cenaze aracının peşinden koşarak, ‘anne’ diye bağırdı ve giden aracın arkasından koşmaya başladı. Cenaze aracı durmamıştı, gidiyordu sanki; ölenin geri gelmediği gibi oda gidiyordu ve durmuyordu hiçbir şekilde. Yalçın ne yapması gerektiğini bilmeden Erdal’ın arkasından bakıyordu, onun da gözleri dolmuştu. Her ne kadar annesi yaşasa da, sanki Yalçın’ın annesi ölmüş gibi hissediyordu. Bu hayattaki en büyük acılardan biri de annesizliğin olduğunu bilse de, şimdi daha iyi anlıyordu Yalçın.

  Erdal, koşmaktan bacaklarında hal kalmamıştı ama hala koşmaya çalışıyordu, anne diye bağırsa da cenaze aracı göz önünde kaybolmuş ve yok olmuş gibiydi, Erdal için. Bacaklarında takat kalmayan Erdal kendini yolun ortasına bıraktı, annesinin sesi sanki kulaklarında çınlıyordu, annesinin cansız bedeni çıkan eve geri girse annesine sarılacakmış gibi hissediyordu.

     Erdal’ın yere oturduğunu gören herkes etrafında toplanıp teselliler verirken, Yalçın da Erdal’ın yanına doğru yürümeye başladı. Her ne kadar perişan da olsa birinin ayakta durup, destek olması gerektiğini biliyordu Yalçın. Göz yaşlarını eliyle sildikten sonra, daha da hızlı adımlarla Erdal’ın yanına geldi.

      Yalçın: Evlat, hadi kalk. Kardeşlerini bulacağız, onlar için ayakta kalman lazım.

    Erdal sanki, bu anda değildi. Giden cenaze nakil aracının gittiği yola boş gözlerle bakıp, ağlıyordu. Evden çıktığı için kendini suçlamaya hala devam ediyordu.

      Erdal: Benim yüzümden anam öldü, benim yüzümden.

      Yalçın: Evlat, kalk ayağa kardeşlerin için ayakta kalman lazım. Onlar seni bu halde görürse daha da kötü olurlar, zaman çözüm değil. İçindeki alevlerin daha da büyümesine neden olur, ama senin ayakta kalman lazım için yanıp kül olsa bile, kardeşlerin var.

Yalçın’ın bu sözleriyle beraber, Erdal göz yaşlarını sildi elinin tersiyle, kardeşlerini bulması lazımdı ama nasıl olacaktı oda bilmiyordu. Başını kaldırınca komşularından Ayşe teyze konuşmaya başladı.

      Ayşe teyze: Erdal oğlum, sabah baban olacak o adam kardeşlerini götürdü. Annen arkasından götürme falan dedi ama baban dinlemedi dahi. Oğlum sen benim her ne kadar öz olmasa da oğlum gibisin, sadece benim değil tüm mahallenin oğlusun sen de kardeşlerin de. Unutma bunu oğlum, kardeşlerin için ayakta kalman lazım, bu bey doğru söylüyor.

    Erdal babasından iyicene nefret etmeye başlamıştı, ama nefreti de içinde yaşamak durumundaydı. Her şeyi ve herkesi ne kadar umursamasa da doğruyu söylüyorlardı. Oturduğu yerden kalkıp eliyle yüzünü kapatıp, düşünmeye başladı, o adamın kardeşlerini nereye götürdüğünü, teyzesi vardı bu hayatta ve babaannesi ikisinden birine götürmesi çok yüksek bir olasılıktı. Derin bir nefes aldı, sanki gökyüzündeki tüm havayı almak istermişçesine. Ama olmuyordu, kardeşlerini bulsa bilene nereye gideceğini, ne yapacaklarını hiç bir şekilde bilmiyordu, matematik dersi iyiydi Erdal’ın ama şu anda önüne gelen denklemi çözemiyor, uğraşıyor çözebilirim diye ama yok başaramıyordu. Hayallerinin peşinden gitmek için babasına karşı çıkıp, evden kaçmıştı ama artık o hayali de gerçekleştirmek isteniyordu. İçindeki tüm hevesi yok olmuştu, önce hayal kurulur sonra da çalardı tüm insanlar, ama Erdal için ne bir hayal kalmıştı, ne de bir aile. Bugüne kadar aile diye bir şeyi yoktu, vardı ama ne bir sevgi ne de bir saygı vardı o ailede hepsi bir birinden kopuktu, bir tek annesi o sevgiyi verirdi çocuklarına, o sevgi de bir yere kadar anne sevgisi ne kadar önemliyse, baba sevgisi de o kadar önemli. Erdal’ın ve kardeşlerinin bir yanı hep eksikti, her şeyiyle. Eve ne bir para bırakırdı ne de bir sevgi gösterirdi çocuklarına, çocukların yüzlerindeki mutluluk yavaşça silindi bunun en büyük sebebi her gün para da para diyen ve annelerini döven bir baba yüzündendi. Anneleri öldü, babaları kaçtı, kimsesiz kalan 6 kardeş, her şeyi mantıklı yoldan çözmeye çalışan Erdal bilene sanki; her şey olup biterken, ölüyordu, hissizleşiyordu en çok da kimsesizleşiyordu. Bundan korkmuyordu Erdal, hayatına bir şeyler katacağını bildiği için korkmuyordu, ya da korkmaktan vazgeçiyordu.

   Herkes bir bir evlerine dağılmış ve yine kalan Erdal’la, Yalçın olmuştu. Erdal ruh gibiydi, kendisi bilene kendini bilmiyordu, tanımıyordu, hisleri alınıyordu ellerinden. Bir şeyler sadece oluyordu, bir tepki bilene vermiyordu. Aslında en büyük tepkiyi veriyordu oda yazar, Tülay Koçağın da dediği gibi;

   ‘Sakin kalmayı öğren. Çünkü bazı durumlarda tepkisiz kalmak en doğru davranıştır. Ve unutma... En büyük tepki tepkisizliktir.’

Tepki vermeye çalışsa bilene, bir tepki vermiyordu Erdal, kalp kırmaktan korkuyor, insanlar çevresinde çok az ve az olan insanların da gitmesinden korkuyordu. Korkması da eline herhangi bir çözüm sunmuyordu bunu bilmesine rağmen hala sessizliğini korumaya devam etti, Yalçın’ın sorduğu soruları bilene cevaplamadı sadece sustu. Bir yere baktı uzun uzun, ama bir türlü çıkamadı bu döngünün içerisinden. Dışarıdan gelen ses, ya da görüntülerle alakası yoktu, Erdal’ın dalıp dalıp gitti, düşündü hatta boğuldu ama çıkamadı bir türlü o bataklıktan.

“Erdal hadi bak yemek istedim, bir kaç lokma bir şey ye.”

  Yalçın hala Erdal’la konuşmaya çalışıyor ama hala, bir cevap dahi vermiyordu Erdal. Zor olduğunu tahmin edebiliyordu Yalçın o yüzden pek üzerine gitmedi Erdal’ın. Her ne kadar bu durumuna çok üzülse de elinden bir şey gelmiyordu Yalçın’ın, bazı durumlar için sessizlik ve yalnızlık gerekiyordu bunu bildiği için, Erdal’ı rahat bırakıyordu Yalçın. Sessizlik her ne kadar bir şeyi ifade etmesi de Erdal için susuyordu sadece. Sessizlik sadece bir odada yalnız kalmaktan ibaret değildir. Odada onca insan varken de yalnız kaldığını hissedebilir herkes. Bunu en kötü bir şekilde anlayan sadece Erdal, herkesin onu anlamadığını ve anlamayacağını düşünüyordu Erdal. Kardeşlerinin nerede olduğunu dahi bilmeden ilerlemek durumunda kalıyordu. Yalçın derin bir nefes aldı ne olması gerektiğini kendisi de bilmiyordu. Evin kapısı çalınınca Yalçın kapıyı açmak için ayaklandı ve kapıya doğru ilerledi, kapıya gelince kapıyı açtı.

“Merhaba. Ben Cevdet, Erdal’a bakmıştım.”

“İçeride kendisi.”

    Yalçın'ın tanımadığı o adam içeriye girdi ve Yalçın yolu göstermesine gerek kalmadan adam evin odasına doğru yol aldı. Yalçın açıkçası gelen bu adamın kim olduğunu merak etmişti o yüzden hızla kapıyı kapatıp adamın peşinden odaya doğru ilerledi.

“Merhaba. “

  Diyen adamla beraber tepkisiz kalan Erdal bir tepki vermişti sonunda ve gelen adama bakmıştı, ağlamaktan gözlerinin içi kızaran Erdal adamı görünce şaşkınlıktan gözleri açıldı. Yalçın, Erdal’ın bu tepkisiyle kaşlarını çattı ve ikisini izlemeye başladı.

“Ne işin var burada?”

  Diye öfkeyle bağıran Erdal’a Yalçın şaşırmayın edemedi, bir kaç saniye içerisinde üzerindeki şaşkınlığı atıp hemen Erdal’ın yanına gidip elini sırtına koydu ve sıvazladı Yalçın.

“Sakin ol evlat, adam kimdir? Nedir? Bilmeden bağırma.”

 “Ağabey nasıl bağırmam? Bu adamı ben tanıyorum. Annem de tanıyordu, hem de çok yakından.”

“O zaman nedir bu öfken evlat?”

“Kendisi dayım olur. Gerçi ne kadar yaptıysa orası meçhul. Anneannem ölünce miras kavgası oldu, dayımın o kadar-“

“Erdal bence bunu burada konuşmayalım, bir hataydı.”

“Öyle mi? Hata mıymış? Annemi bıçaklamanın neresi hata söyle bana, ha neresi hata?”

  Erdal’a bakan başını yere eğince adam, Yalçın kendini aralarına girmek zorundaymış gibi hissetmişti.

“Erdal sakin ol ve otur şuraya. Sizde şuraya oturun beyefendi.”

  Erdal’ın sakinleşmek gibi bir niyeti yokmuş gibi hemen konuşmaya başladı.

“Ben gidiyorum kardeşlerimi bulmaya. “

  Diyerek bir adım atınca Yalçın kolundan tutup tam bir şey söyleyeceği sırada Cevdet’in sesi duyuldu.

“ Kardeşlerin benim yanımda, baban bugün yanıma geldi ve annenle işleri annenle işleri olduğunu söyledi. Bende şaşırdım çünkü; onca senedir birbirimizi görmüyorduk ama bir şey demedim. Seni sorduğumda ise, işte dedi. Bir saat geçti babanın dediği saat üzerinden belki işleri uzamıştır diye gelmedim. Bu sefer iki saat daha geçti merak edip geldim, olanları konu komşudan öğrendim ne denir cidden bilemiyorum Erdal. Yaptıklarım için de pişmanım cezamı da çektim, gel bu aramızdaki savaşı bitirelim. Yeni bir sayfa açalım, kardeşlerinle beraber olup o güzel olmayan sayfalara karşılık temiz ve güzel sayfalar açalım.”

  İlk başta Yalçın ve Erdal şaşırsa da birkaç saniye içerisinde ikisi de kendine geldi. Erdal dayısının yüzüne bakıp yüzünü buruşturdu.

“ Yeni ve temiz sayfalar öyle mi?”

“Evet, öyle.”

“Seninle yeni sayfa açmayı geç, su içmeye dahi gitmem. Buraya gelip vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun ama onu dahi beceremiyorsun dayı! Kardeşlerimi getiriyorsun hemen bu eve ve bir daha karşımıza dahi bir daha çıkayım deme! Gelip geçici bir şeyden ötürü annemi bıçakladın, bir de karşıma geçip diyorsun ki; “Ben cezamı çektim.” Senin cezamı çektim diyerekten etrafta dolaşıyorsun da, para verip hakimin önüne takım elbiseyle çıkıp, yalancı şahitler tutarak cezanı çekmiş olmuyorsun! Bir hatanı örtmeye çalışmak yerine daha da hata yapıyorsun! Çık git evimden, bana kardeşlerimi getir.”

  Cevdet hızla odadan çıkıp gidince birkaç saniye içerisinde dış kapının çarpılma sesi evin içinde ve dışında yankılanarak duyuldu.

“Evlat, hadi sakinleş biraz. Dayının yaptığına haklı senin yaptığına haksız veya onun yaptığına haksız, senin yaptığına haklı diyemem ikinizin de haksız olduğu konular da var, haklı olduğunuz konular da var.”

 “Sakinim ağabey ben. Birden bire karşıma çıktı ve sanki; hiçbir şey olmamış gibi konuşması zoruma gidiyor.”

“Kimin olsa gider illa ki ama sabret bu zorlu günler geçecek ve geçtikten sonra daha mutlu günler seni bekliyor olacaktır, buna emin ol evlat.”

“Bilmiyorum ağabey. Kardeşlerim bir hayırlısıyla gelsinler gerisi şu akar yolunu bulur misali.”

Cevdet’in gitmesinin üzerinden yaklaşık olarak iki saat geçmişti. Bu iki saat içerisinde Erdal düşünmüş ne yapacaklarını ama bir yol bir türlü bulamamış. Yalçın ise, Erdal gibi düşünmüş ne yapmalıyım diye aklına Erdal’ı ve kardeşlerini yanına almak gelmiş ama Erdal’ın kabul edip, etmeyeceğini bilmediği için sadece susmuştu. İkisi de bir şeyler düşünürken dışarıda oturuyorlardı ve mahallenin ortasında çocuk sesleri duyuldu.

“Ağabey...”

Diye bağırarak gelen üç küçük çocuk ve üç küçük çocuktan biraz daha büyük iki çocuk daha vardı Yalçın onları izlerken, Erdal ve üç çocuk koşarak birbirlerine sarıldılar. Yalçın’ın bu kavuşmayla gözleri doldu ve keşke benim de bir kardeşim olsaymış diye içinden geçirdi. Gözlerinden yaşlar akarken çocuklar görmesin diye etrafa bakmaya başladı, gözleri pencereden onlara bakan insanlara takıldı, insanlar da bu hallerine gözleri dolu doluya seyrediyorlardı. Yalçın tekrardan çocuklara bakınca içinden bir şeylerin eriyip gittiğini hissetti, boğazı düğümlenirken çocukların bu kavuşmanın duygusal bir kavuşma olduğundan haber darsızlardı.

“Hadi eve gidelim.”

Çocuklardan biri bunu söyleyince Yalçın hızla boğazını temizledi ve ardından konuşmaya başladı.

“Evinizde tadilat var, o yüzden isterseniz benim evime gidebiliriz.”

Çocuklar başta kabul etmese de Yalçın’ın yoğun ısrarı üzerine kabul etmek zorunda kalırlarken, Erdal konuşmaya başladı.

“Ağabey ben böyle bir şeyi kabul edemem.”

“Bende bu evde kalmanızı kabul edemem. O yüzden itiraz istemiyorum benim evime gidiyoruz.”

“Ne desem de götüreceksin ağabey ama cidden kabul edemem sana karşı yeterince zaten mahcubum.”

“Mahcup olunacak herhangi bir durum yok evlat.”

“Peki ağabey. “

Demesine rağmen yüzündeki mahcubiyetin farkındaydı Yalçın. Cevdet’e baktığında arkası dönük bir şekilde geldiği yolu tekrardan gittiğini görünce bir şey demeden tekrardan çocuklara baktı.

“Erdal?”

“Efendim ağabey?”

“Alınacağım ama sana.”

“Ne için ağabey? Ne yaptım? “

“Daha ne yapacaksın, beni kardeşlerinle tanıştırmadın.”

Yalçın’ın bu dediğine hepsi birlikte kahkaha atmaya başladılar em sonunda kahkahaları durunca Erdal boğazını temizleyip Yalçın’a baktı.

“O zaman tanıştırmaya başlayayım.”

“Tabi.”

Erdal Yalçın'a eliyle, saçının iki yanı örgülü küçücük bir kız çocuğunu gösterdi Yalçın ise minik çocuğun yüzündeki şaşkın ifadesine tebessüm edip Erdal’a baktı.

“Bu minik 2 yaşında, ismi de Seçil.”

“Memnun oldum minik civciv.”

“Bende memyun oydum. “

Yalçın minik Seçil’in sesini duymasıyla gülümsemesi bir oldu. Erdal eliyle diğer bir kardeşini gösterirken tanıtmaya da devam ediyordu.

“Bu ise 6 yaşında, ismi de Selim.”

“Memnun oldum yakışıklı.”

“Ben de memnun oldum.”

“Hım şimdi diğerlerine geldi. Nazlı, 8 yaşında. Yaren, 10 yaşında. Toprak ise 15 yaşında.”

Yalçın hepsiyle tanışıp kibar bir şekilde memnun olduğunu dile getirirken çocuklar ya Yalçın’a aynı kibarlıkla karşılık verdiler. Biraz daha orada kaldıklarından sonra Yalçın çocukları da alıp yürümeye başladılar. Yarım saattir yürüdükleri için Seçil yorulduğunu elini tutan ablasına söylemişti, ablası ise onu kucağına alamayacağını söyleyince Seçil yolun ortasında durup, kollarını birbirine doladı. Yalçın anlamayarak yanlarına gidince Seçil yere oturmaya yeltendi ama Yalçın omzuna aldı Seçil’i. Yollarına devam ederken diğer çocukların da yorulduğunu düşünüp Yalçın parka doğru ilerleyip bir banka otururken çocuklar da koşarak oyun oynamaya başladılar. Toprak ne olup bittiğini hala anlamış değildi ve oturduğu bankta rahatsız bir şekilde oturmaya çalışıyordu ama beceremiyordu, sonunda içini kemiren şeyi sormak için konuşmaya başladı.

“Annem ve babam nerede?”

Yalçın, Erdal’a bakınca Toprak biraz daha şüphelendi. Erdal başını olumlu anlamda sallayınca ne olduğunu söyleyeceklerini Toprak anladı.

“O zaman ben başlayayım Erdalcığım.”

“Tamam ağabey.”

“Öncelikle Toprak bir şeyler soracağım.”

“Dinliyorum ağabey.”

“Erdal evden gittikten sonra ne oldu?”

Diyerekten sordu Yalçın, her şeyi bilmek ve her şeyin ortaya çıkmasını istiyordu. Toprak derin bir nefes aldı burada ne olduğunu bilmiyordu ama içinde kötü bir his vardı.

“Babam, ağabeyim gittikten sonra annemin üzerine bağırdı. Ama annem hiçbir şekilde karşılık vermedi hep sustu, ağabeyim bilir babam hep annemin üzerine yürür. Sonra dedi ki; “Bu oğlunu bul getir, gidip çalışacak!” annemin üzerine hala bağırıyordu. Annem yine bir şey demedi bu babamın sinirlerini iyicene bozdu ve evdeki eşyaları darma dağın etmeye başladı, karşı çıkmaya çalıştım ama beni itti. Bende kardeşlerim korkmasın diye onları yan odaya götürmeye kalktım ama beni tam gideceğim sırada annemi tehdit edip evden çıktı. Kapıyı öyle sert çarptı ki, ev başımıza yıkılacak sandım.”

Yalçın Toprağın söylediği her şeyi gözünün önünde canlandırdı daha sonrasındaysa tekrar konuşmaya başladı.

“Toprak, babanın tehdidini hatırlıyor musun?”

Toprak çabucak başını salladı olumlu anlamda, daha sonrasındaysa konuşmaya başladı.

“Şimdi gidiyorum ama döndüğümde Erdal olmazsa senin elimden çekeceğin var demişti.”

“Tamam.”

Dedi Yalçın. Her şey fazlasıyla karışıktı Yalçın’ın kafasında. Derin bir nefes alırken aklı hala olayın devamındaydı.

“Sonra ne oldu Toprak?”

Diyerek aralarına giren bu sefer de Erdal olmuştu.

“Bir saat veya iki saat geçti ama sen gelmedin. O arada babam alkol şişesiyle içeriye girdi, etrafa bakıp seni sordu, annem ise seni aradığını ve bulamadığını söyledi ama inanmadı babam. Sonra elindeki şişeyi annemin ayaklarının orada kırdı, bize bakıp amcam gile gitmemizi söyledi ama biz gitmedik. Sonra bizi alıp amcam gile zorla götürdü. Amcama söyledim olanları ama bizi kaile dahi almadı dediği tek şey şuydu; “Onlar karı koca barışırlar.” ama içim hiç rahat değildi, şuan bile rahat değil. Sonra baya bir zaman geçti amcama bizim gitmemiz gerek dedim ama bizi bırakmadı işte babam demiş “Ben gelene kadar çocukları bir yere gönderme.” bir şeylerin yolunda olmadığını tahmin ediyordum ama elimden bir şey gelmiyor ve sana da ulaşamıyorduk ağabey.”

“Anladım Toprak.”

“Peki benim anlamadığım şeyde şu; annem nerede? Eve neden girmedik oysa ki evin tadilatı falan yoktu.”

Toprağın bu zekice davranması Yalçın’ın dikkatini çekmişti ama bir şey demedi. Erdal’ın gözleri dolmuş ve göğsünü tutması Toprağın dikkatini çekti.

“Ağabey iyi misin? Bir sorun mu var?”

İçten içe tahmin edebiliyordu bir şeylerin yolunda olmadığını Toprak ama tek dileği yanılıyor olmasıydı. Derin bir nefes almaya çalıştı Erdal ama kalbine sanki bir şey batıyormuş hissi birdenbire bedenini sardı.

“Evlat, şimdi gözlerini kapat ve seni strese sokan her şeyden uzaklaş. Toprak sende şuradaki bakkaldan su al ağabeyine. “

Toprak hızla kalkıp Yalçın’dan parayı alıp bakkala gitti. Yalçın bir elini omzuna koyup sıvazladı, Erdal biraz daha kendini iyi hissedince gözlerini açtı ve Yalçın’a baktı.

“Ağabey ne olacak?”

“Erdal biz söylemesek bilene kardeşin fazlasıyla zeki senin gibi ve illa ki bu gerçeği öğrenecek. Senin ağzından duyması daha iyi olacaktır emin ol.”

O sırada Toprağın geldiğini gören Yalçın sessizliğe büründü tekrardan. Toprak elindeki suyu Erdal’a uzatınca Erdal alıp kana kana içti suyu. Ardından derin bir nefes aldı ve konuşmaya başlamak için kelimelerini seçmeye başladı.

“Ben sinirle evden çıktıktan sonra bir kaç saat mahallede dolaştım ardından bir parka gittim. O sırada da Yalçın ağabeyle tanışıp başımdan geçen olayı anlattım. Sinirlendi Yalçın ağabey çünkü; o da benim gibi düşünüyordu bir çocuğun okuma hakkını elinden alamazdı. Daha sonrasında eve doğru yürümeye başladık babamla konuşacaktı ama bende biliyordum kararını değiştirmeyeceğini ama belki dedim değişir kararı...”

Erdal anlatırken fazlasıyla zorlanıyordum ve bunu Yalçın fark etti.

“Ben devam edeyim istersen evlat.”

Erdal başını tamam dercesine sallayınca konuşmaya başladı Yalçın.

“Babanızla ne konuşmam gerekiyordu bilmiyordum, tek bildiğim şey; bir çocuğun okuma hakkı ve diğer haklarını hiçbir şekilde ellerinden alınmaması gerektiğiydi. Büyük ihtimalle buna benzer şeyler söyleyecektim ama kaile dahi almayacaktı çünkü birkaç şey söyledi Erdal. Bir hasta haneye yatırıp tedavi edilmesindeki tüm masrafları üslenecektim tabi kabul etseydi ve ardından bir iş teklifi sunacaktım ama bunların hiçbiri olmadı. Şimdi sana söyleyeceklerim seni fazlasıyla sarsacak Toprak ama kardeşlerin için ayakta durmak zorundasın bunu unutma. Eve geldiğimizde annenin cansız bedeni yerde kanlar içerisindeydi. Bunu söylemek benim açımdan çok zor bir şey bunu bilmeni isterim böyle bir haberi benden duymuş olduğun için üzgünüm ama bunu ben söylemeseydim ağabeyin söylemeseydi illa ki bir yerden bir şekilde öğrenecektin Toprak. Şuan sizden tek isteğim bunu kardeşlerinize söylememeniz yaşları fazlasıyla küçük ve böyle bir tramvayı kaldıra bileceklerini sanmam. Ya içlerine kapanacaklar yada fazlasıyla agresif olacaklar benim bunları size söylüyorum çünkü onlara söylerseniz olacaklardan haberdar olmanızı istiyorum.”

Erdal’a ve Toprağa baktı Yalçın ikisi de bedenen buradaydı ama ruhen buradan bağımsız bir yerdelerdi. Toprak şaşkınca Yalçın’a baktı.

“Bunlar gerçek değil. Değil mi?”

Yalçın ve Erdal sessizliğe bürünürken bir arabadan yükselen son ses müzik duyuldu.

‘Kalacak evim yok

Ama dışarda tehlike çok

Sen gel bize sor

Hakim bey...’

Araba hızla geçerken Yalçın arabadan duyduğu müziğin sözlerini aklından geçirdi ‘Kalacak evim yok ama dışarda tehlike çok .’ bu kelimeler 6 küçük çocuğu andırıyordu Yalçın’ın gözünde. Onların da evleri yoktu ve onlar için dışarıda tehlike çoktu Yalçın’ın gözleri çoktan dolup yaşlar yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. Erdal ve Toprak ise sessizce ağlayıp öylece yere bakıyorlardı. Çocuklar ise her şeyden haber darsız bir şekilde ondan oraya koşuşturuyorlardı.

“Bir şey d-demediniz, gerçek değil deyin!”

“Gerçek olmamasını inan ki hepimiz isterdik ama maalesef ki gerçek, kimse istemezdi böyle olmasını ama...”

Yalçın ama dan sonrasını getiremedi, sessizliğe büründü. Erdal ise bir tepki vermemişti henüz. Toprak aklındaki soruların tam anlamıyla cevabına ulaşamamıştı ama soracak takadı da kalmamıştı ağabeyinin suyundan iki yudum içip tekrardan Yalçın’a baktı.

“O adam nerede?”

Hızla konuşmaya başlayan bu sefer Erdal oldu, gözlerindeki öfke çok net bir şekilde görünüyordu.

“Bir bulsam pişman edeceğim ama yok.”

Yalçın aklının karışık olmasına rağmen içinden düşünmesi gerekenleri dışından düşünmeye başlamıştı.

“Cevdet bey, demişti ki; “Annesiyle işleri olduğunu ve bir kaç saat çocuklara bakmam gerektiğini söyledi demişti ama Toprak da diyor ki; çocukları bir yere gönderme gibi bir şey demiş saçmalık bu.”

Yalçın içinden düşündüğünü zannederken birden bire Erdal ona döndü ve gözleri bir anlığına parladı, gerçeğe ulaşma umuduyla ardından ayağa kalktı.

“Ağabey senin de dediğin gibi; saçmalık ve bu saçmalığı dayım son bulduracak.”

    Yalçın birkaç saniye sessiz kaldı nasıl içimden düşünmedim diye kendi kendine kızıyordu. Erdal ise bir şeylerin açığa yavaştan ulaşabileceği düşüncesiyle hem mutlu hem de içinde bir sıkıntı vardı. Yalçın telefonunu eline alıp, korumaları arayıp olduğu parkın konumunu atarken, Erdal yerinde duramıyordu korkusu yüzünden net bir şekilde okunuyordu. Toprak ise dayısının ne için yalan söylediğini düşünüp duruyordu. Yalçın içten içe Cevdet’in ve Erol’un iş birliği içinde olduğunu düşünse de belli etmemeye çalışıyordu. Erdal neden diye düşünürken, Toprak’ta bunun sebebini düşünüyordu. Aslında hepsi birbirine benzer şeyleri düşünüyorlardı ve bunu birbirlerine söylemeden bulmaları da imkansız gibiydi. Yalçın’ın korumaları arabadan inip Yalçın’ın yanına gelince Yalçın ayağa kalktı.

“Hamdi çocukları benim eve götür ama öncesinde birkaç parça kıyafet alın hepsine. Oyuncak ve diğer temel ihtiyaçlardan bir şeyi eksik etmeyin. “

“Tamam kardeşim ben hepsini halledeceğim.”

“Hamdi birde, çocuklar biraz daha burada oynasınlar o bizimde ufak tefek işlerimiz var ama yine de Mehmet’i yanımıza alalım.”

“Tamam, ben arayayım gelsin bir araçla.”

Yalçın başını tamam anlamında sallarken Toprak ve Erdal’ın aklında sadece bir soru vardı; “Acaba biz de gidecek miyiz?” birkaç dakika içerisinde Mehmet’de bir arabayla gelip parkın orada durunca Erdal ve Toprak tüm dikkatleriyle Yalçın ağabeylerini izliyorlardı. Şuan ikisi de ne arabanın şıklığında nede Yalçın’ın parasında, malında ikisinin de tek derdi; annesiydi.

Yalçın başıyla arabayı işaret ederken Erdal eliyle bir dakika bekleyin der gibi elini kaldırdı ve kardeşlerinin yanına gidip birkaç şey söyleyip aceleyle Yalçın ve Toprağın yanına gidip arabaya bindiler.

“Çocuklar ben bir şeyden şüpheleniyorum ama emin değilim.”

“Ağabey bende nedenini sorguluyorum.”

Diyerekten araya girdi Erdal, ardından da Toprak konuşmaya başladı.

“Bende sebebini soruyorum kendi kendime.”

Yalçın derin bir nefes alırken anladı ki, hepsi aynı şeyden şüpheleniyor. Cevdet’in ve Erol’un beraber bir cinayet işleyebileceğini. Derin nefesler alıp verirken Yalçın şüphesinin yanlış olmasından değil de gerçek oluşundan korkuyordu. Çünkü; zamanında para için ablasını bıçaklayan birinden her şeyi beklerdi ama aklını karıştıran diğer şeyse bugün ki tavırları pişmanım diye feryat edişi. Toprak yolu tarif ediyordu onun dışında hiçbir şekilde ses çıkmıyordu hiçbirinden. Erdal dayısının böyle bir şey yapmış olmama ihtimalini hiç göz önünde bulundurmuyordu çünkü; her ne kadar dayısı olsa da adı kadar emindi yapmış olduğundan.

“Burası!”

Dedi Toprak heyecanla, hepsi arabadan inerken Cevdet’in elinde bir valizle apartmandan çıkışına şahit oldular. Erdal ve Toprak şaşırırken Yalçın adamlarından emin bir şekilde Cevdet’in arkasından hızla gidip elini omzuna koydu. Bu arada Toprak ve Erdal oldukları yerde şaşkınca dayılarına bakıyorlardı.

“Nereye böyle kaçar gibi?”

“Ş-şey, b-ben bakkala gidiyordum.”

Cevdet karşısında Yalçın’ı görünce hem şaşırmış hem de fazlasıyla korkmuştu. Cevdet’in söylediği şeye Yalçın gülerken, Cevdet’in yüzünden terler akmaya başlamıştı.

“Tamam bakkala gidiyorsun da, elindeki valizle mi?”

Cevdet kaçmak için hamle yapmıştı ki Yalçın kolundan tutup çekiştirerek Toprak ve Erdal’ın yanına getirdi.

“Kaçmak yok!”

Diyerek adeta kükredi Yalçın. Cevdet kaçmak için yer ararken gözleri Erdal ve Toprağı gördü yüzü kızarırken bakışlarını yere eğdi.

“Depoya gidelim.”

Yalçın’ın dediği şeyle Erdal ve Toprak bir tepki vermedi, arabaya binince herkes tekrardan araba çalıştı ve kimseden bir ses yine çıkmadı.

“Erdal dayının telefonunu al.”

“Tamam ağabey.”

Erdal telefonu aldıktan sonra Yalçın'a uzattı. Yalçın telefonunu kapatıp cebine koydu ardından tekrardan sessizlik kapladı ortamı, herkes Cevdet’in pisliğinin farkındaydı ve içten içe herkesin Cevdet’e karşı içinde kin vardı. Yol iyicene ilerlerken, hava da kararmaya yüz tutmuştu Erdal dayısının yüzüne tiksinircesine bakıyordu aralarındaki gerginlik herkesin üzerindeydi. Deponun önüne gelince araba yavaşladı ardından da durdu, arabadan herkes inerken Cevdet yine kaçmaya çalıştı bu sefer de Mehmet kolundan tutup deponun içine doğru yürümeye başladılar.

“Kaçmak yakışıyor mu sana?”

Cevdet korkuyla bir depoya birde Yalçın’a bakıyordu. Depoya girince herkesi sessizlik etkisi altına almıştı Yalçın’ın aklında, Cevdet korkutmak ve bildiği her şeyin söylemesini sağlamaktı.

“Evet anlat bakalım.”

Cevdet’i sandalyeye oturtan Mehmet kenarı çekilirken anlatması için böyle konuşmuştu. Mehmet de biliyordu Yalçın’ın amacını çünkü; bugüne kadar kimseye zarar vermemişti Yalçın ve bu adamı korkutmak için buraya getirmişlerdi.

“B-ben bir şey bilmiyorum.”

Yalçın, Cevdet’in söylediği şey karşısında tebessüm etti, insanların bu huyunu hiç sevmiyordu Yalçın. Bildiği şeylere rağmen bilmiyorum demeleri onları gözünde küçük düşürüyordu ve Yalçın şundan da emindi; bir kaç dakika sonrasında tehdit edilince her şeyi anlatmaya başlayacaktı.

“Eşin seni bekliyormuş, otogarda. Çocuğunuz da ne tatlı.”

Yalçın korumalardan biletleri araştırmalarını ve Cevdet’in eşini araştırılmasını istemişti ve araştırılan şeylerin sonucunda bir şeyler çıkmıştı ve bu Yalçın’ın hoşuna gitmişti.

“Karıma ve çocuğuma bir şey yapmayın!”

Diye bağırmaya başladı Cevdet. Mehmet kahkaha attı çünkü o istese de Yalçın böyle bir adam değildi, birine zarar verecek veya öldürecek.

“Bence hemen anlatmaya başla yoksa sonuçları senin açından iyi olmayacak.”

Diyen Mehmet’in kelimelerine Yalçın başını sallayarak katıldı.

“Anlatamam.”

“Peki. Ağabey arıyorum o zaman.”

“Ara.”

Diye cevap verdi Yalçın, oysa ki buda bir oyundu ve Cevdet bu sayede korkacak diye tahmin ediyordu Mehmet.

“Kimi arıyor?”

“Ailen artık yok.”

Cevdet gözlerini birkaç sefer kırıştırdı ardından Yalçın’a baktı.

“Bir şey yapmayın y-yalvarırım.”

Bilmem dercesine ellerini iki yana açtı Yalçın.

“Tamam anlatacağım arama!”

Diye kükredi Cevdet. Ardından konuşmaya başladı.

Toprak ve Erdal tüm dikkatle Cevdet’i dinlemeye başladılar.

“Dün gece Erol aradı beni. Acil konuşmamız gereken bir konunun olduğunu söyledi, şaşırdım çünkü hiçbir şekilde benimle iletişime geçmemişti ta ki düne kadar. Daha sonrasında ormanlık alanda buluştuk ve bana planını anlattı.”

“Bu plan ne?”

Toprağın sorusuyla burada olduğunu bir anlığına hatırladı Cevdet.

“Nalan’ı öldürmek. Bunun Erdal ile bir ilgisi yoktu o kavga edecek herhangi bir konu arıyordu ve bulmuştu o konuyu da Erdal’ın işe gitmesi, hedefi Erdal’dı çünkü; Erdal evin en büyük çocuğuydu ve okul hayatı fazlasıyla başarılı. Bu yüzden hedef olarak Erdal’ı seçti, sonrasında ise annene söyledi ve kavga çıktı evde. Planı buydu başından beri biliyordum, bana ise çocukları evden uzak tutmam gerektiğini ve benim yanında olmamı istedi, benim işime gelirdi Nalan’ın olmaması ama bu işten çıkarım da olması gerekiyordu ve o yüzden Erol’a dedim ki; bu işten benim çıkarım ne? Erol bu soracağıma emindi ve hemen cevap verdi; Nalan’ın üzerine olan yüz dönümlük arsa dedi. Bende hemen kabul ettim. O da tehdit etti eğer ki birine dersem ailemi öldüreceğini söyledi ve bende bu yüzden söylemek istemedim.”

Yalçın başıyla Mehmet’e işaret verince Mehmet elindeki telefonla bir şeyler yapıp ekranı kapattı.

“Ben ne sana nede ailene elimi dahi sürmem. Karakterime ters, senin gibi bir adamın pis kanını elime sürmektense seni polise teslim ederim daha iyi. Kendi ağzınla kendin itiraf ettin Cevdet, bir nevi kendi sonunu kendin getirdin.”

Cevdet şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarken Toprak ve Erdal fazlasıyla kendilerini kötü hissediyordu. Toprak çoktan ağlamaya başlarken, Erdal dayısının tam karşısına geçti.

“Her daim seni affetmek için, içimde bir yerlerde ümit yeşerttim. Her şeye rağmen dayım dedim, aynı candan aynı kandanız gibi şeyler dedim kendi kendime. Hep seni affetmek için ama sonuç şu; sen gözünü sadece paraya dikmişsin ben işte bunu anlamıyorum. Hayatta sadece para mı önemli? Sevgi, sadakat, merhamet yani bunların senin için bir değeri yok mu? Yokmuş. Bana koskocaman bir ders verdin be dayı, bu devirde özellikle de böyle bir akraba bağlarımız varken; babama dahi güvenmemem gerektiğini tekrardan yüzüme vurdun. Benim bugüne kadar boynuna sarılıp babacığım dediğim bir babam olmadı en iyi sen biliyorsun, her gece bıkmadan usanmadan eve alkol şişeleriyle gelip bizi döverdi. Üstelik bir şey yapmadığımız halde, annem hep dayandı ve nedeni bizdik, kardeşlerim ve ben. Burada sana duygu sömürüsü yapmıyorum! Annem şuan ölüyse bunun nedeni sensin ve o adam. O adama baba demeye bile artık midemi bulandırıyor, nasıl bu kadar midesiz, kansız olabildiniz hala aklım almıyor. Hepinizin canı cehenneme. “

Erdal bunları söyledikten sonra arkasına bakmadan depodan çıktı. Ardından da Toprak çıktı ikisinin de mideleri kaldırmıyordu.

“Ağabey. “

“Toprak şuan sinirliyim.”

“Biliyorum ağabey. Sinirlisin, kızgınsın, kızgınsın... Biliyorum ama elimizden artık bir şey gelmiyor ve cezasını artık çekecek, diyemicek ben yapmadım diye. Her şey olacağına varıyor o adam da yakalanacak ve o da hak ettiği yere gidecek.”

“Umarım...”

İkisi de susup birbirlerine sarıldılar ardından da, hıçkırık sesleri duyuldu. İlk defa bu kadar çok annelerine ihtiyaçlarının olduğunu hissetti ikisi de. Hani derler ya; bir anne herkesin yerini alabilecek tek kişidir ama kimse bir annenin yerini alamaz. Tam da bugün anlamıştı bunu Toprak ve Erdal. Herkesten ve her şeyden soyutlaşmıştı ikisi de sadece ağlayıp sarılıyorlardı. Yalçın, derin nefesler alıp verirken bir yandan da çocukların son halini gözlerinin önüne getirdi ve bir anlık içi parçalandı sanki. Biraz daha Cevdet’e baktıktan sonra dışarı çıktı Yalçın. Çocukları o halde görünce yanlarına gidip o da sarılmaya eşlik etti.

                                          ...

   Her şey olması gerektiği gibiydi, Yalçın ve çocuklar arabaya binerken Mehmet, Cevdet’i polise teslim edecekti. Annesinin ölümünü artık biliyordu Erdal ve Toprak ama asla bilemeyecekleri şey ise; bundan sonraki hayatları. Hayat onlardan, hem annesini hem de evlerini almıştı. Onlar için; kuru soğan, ekmek ve sıcak olmasa da bir ev yeterken şimdi o ev de yoktu, o soğan, ekmek de ta ki Yalçın hayatlarına girene kadar. Bu hayattaki tek şansları belki de; Yalçın’ın karşılarına çıkmalarıdır. Belki de; çocuklar Yalçın’ın şansıdır. Derin nefesler alarak içeri girdi üçü de ardından da Erdal ve Toprak kardeşlerine sarılıp derin bir nefes aldılar her ne kadar mutlu olmasalar da kardeşlerinin yanında yalandan da olsa güleceklerdi.

“Abi nedeydiniz?”

“Geldik prenses.”

Seçil’in meraklı sorularının karşısında Erdal geçiştirerek bir cevap vermişti ve bunun üzerine bir daha soru sormamıştı Seçil. Çocukların yüzündeki mutluluğu gören Yalçın zoraki bir şekilde gülümsedi, her şeyi bir şekilde toparlamaya çalışıyordu ama Yalçın’ı toparlayan yoktu. Derin bir nefes alıp mutfağa gitti ve bir şeyler hazırlanmasını istedi Yalçın.

                                      ...

 Yemek yenmiş ve uyku saati gelip geçiyordu, Yalçın çocuklara kalacakları odaları gösterdikten sonra bahçeye çıkıp çimenlere oturdu, bir şeyleri düşünüp gecenin karanlığına karışmayı seviyordu çünkü; aklındaki düşünceler de gece gibi zifiri karanlıktı. Mehmet, Yalçın’ın yanına gelip o da oturdu çimenlere o da Yalçın gibi bir şeyler düşünüyor ve konuşmak istiyordu.

“Kardeşim, her şeyde anladım seni ve hak da verdim bu güne kadar ama bu konuyu da az çok anladım. Peki ne yapacaksın bundan sonra altı çocuğa bakacaksın bakmak sorun değil senin için, ekonomik durumun yerinde ama onlar, hep bir yarısında anneleri diğer yarısında baba diyemeyecekleri bir adam olacak hep.”

“Mehmet bende biliyorum büyük bir sorumluluk. Zaman göstersin olacak şeyleri ama bu adamı bulun, Erdal için veya diğerleri için değil yaptığı şeyin cezasını çeksin. Yine diyeceksin; cezalarını çekmiş olmuyorlar falan. Deme çünkü ben bu dünyaya can alıp, can vermeye gelmedim ve bu benim haddime değil Allah yukarıda görüyor ve diğer dünyada cezalarını çekerler.”

“Haklısın bir şey demiyorum.”

İkisi de yeniden derin bir sessizliğe gömüldüler, bir kaç dakika geçince Erdal ve Toprak’ta aşağıya inip bahçeye çıktılar. Yalçın’ı ve Mehmet’i görünce onlar da yanlarına gidip çimenlere oturdular.

“Ağabey her şey için teşekkür ederim, senin hakkını nasıl ödeyeceğiz bilemiyorum.”

“Ödenecek bir hak görmüyorum ben.”

Erdal tekrardan sessizliğe bürünürken Yalçın bu sefer konuştu.

“Benim hayatımı merak ediyorsunuz yanlış mıyım?”

Erdal ve Toprak hızla başlarını evet anlamında sallarken Yalçın anlatmak için derin bir nefes aldı.

“Ben böyle 17 yaşındayım ve bizim okuldaki bir kıza sırılsıklam aşık olmuşum, onu görmek için eve geç girip erken çıkıyorum, kız dese kendini şuradan at atacağım o derece seviyorum. Sonra bir gün içimde tutamadığım anladım ve kantine gittim, o da oradaydı yanına gittim şaşkınca baktı çünkü hiç konuşmuşluğumuz yok sonra ben de dedim ki, bir şey konuşmak istiyorum seninle oturabilir miyim? Tabi dedi kibarca ilk defa benimle o gün konuştu sonra oturdum. Nasıl başlayacağım diye düşünüyordum o sırada da yanımıza bir erkek geldi, bu kim dedi? Bilmiyorum benimle konuşmak istediği bir şey varmış dedi. Bana bakıp hayırdır kardeşim dedi, benim üzerime gelirken kız kolundan tutup; sevgilimsin diye arkadaşlarıma da mı karışacaksın? Aralarına girdiğim için kendimi suçlu hissedip oradan kalktım ve gittim. Üzerinden iki gün falan geçti bir baktım yan yanalar ve ikisi de çok mutlu. Bir kalbi en derinden etkileyen olaylardan biri, sevdiğini söyleyemediğin için onu bir başkasıyla görmektir. Söylesen belki farklı olabilirdi ama söyleyemeyince içinde hem kalıyor hem de onun mutluluğunu izliyorsun. O mutlu olsun diye gidip diyemiyorsun ve bir şeylerle uğraşmaya çalışıyorsun ama olmuyor. Artık katlanamayacağım bir biçimdeydi bu arkadaşlarım o zamanlar uyuşturucuya çekti beni bende kimseye bir şey diyemediğim için belki iyi gelir dedim ve başladım içmeye. O zamanlar aklım beş karış havadaydı insanları umursamıyorum ve fazlasıyla uyuşturucu içiyorum. Hayat bu çocuklar illa ki birini seveceksiniz ama içinizde tutmayın söyleyin kabul etmese bilene içinizde tutmamak için söyleyin.”

Yalçın sözleri ardından uzaklara dalarken Erdal ve Toprak bir saniye bilene gözlerini ayırmadan Yalçın’a bakıyorlardı.

“Peki uyuşturucuyu bıraktın mı?”

Diye soransa Erdal oldu, çünkü uyuşturucu içiyorsa burada kalmak istemiyordu.

“Hayır, anam sayesinde bıraktım.”

“Annen nerde?”

Bu sefer de Toprak sormuştu bu soruyu Yalçın başını önüne eğerek konuşmaya başladı.

“Huzur evinde. Gitmemesini çok istedim ama dinlemedi ve gitti.”

Yalçın annesini çok özlemişti sabahları kalkıp sarılmayı, öpmeyi... Ama hiçbirini geri alamıyordu ve annesi gelmek istemiyorsa, hiçbir kuvvet onu tekrar getiremezdi o yüzden Yalçın annesine hiçbir şekilde gel diyememiş dese bilene gelmeyeceğini bildiği halde onun ağzından duymak istemişti. Herkesi üzdüğünü düşünen Yalçın ayağa kalktı ve çocuklara da kalkmalarını söyledi onlar da kalkınca hepsi odalarına geçtiler, ilk kez kendi evlerinde kalmayan çocuklar rahat etmese de uykularına daldılar. Zaman sadece evreni değiştirmez; zaman insanı da değiştirir, alışkanlıkları da. Hepsi bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor ve zorlu bir hayat olduğunun hepsi farkında; yeri gelecek onsuz yaşayamam dedikleri kişilerin öldüğünün veyahut gittiklerinin haberlerini alacaklar, bir şekilde hepimiz birer kaya parçasının altındayız o kayanın altından çıkmaksa bizim elimizde aynı şekilde kalmakta.

                                         ...

Bugün tam bir ay olmuştu çocukların Yalçın’ın yanında kalması. Bu süre zarfında; Yalçın cenaze işlerini halletmiş, annesiyle konuşup her şeyi anlatmış ve ümitsizce annesini yine yanına çağırmıştı, Yalçın’ı şaşırtan ise Zeynep hanımın bu isteği kabul edip gelmesi olmuştu. Bu bir ay Yalçın için fazlasıyla korkunç geçmişti çünkü; çocukların okulları, kıyafetleri, okul kitaplarını bulmak fazlasıyla zor olmuştu ama sonuç olarak hepsini bulmuş ve Seçil dışında herkesi okula kendisi götürüp, çıkışta tekrardan alıyordu. Yalçın üçüncü kitabını da çıkarmıştı ve fazlasıyla ilgi gören kitabından gelen geliri huzur evindeki eksikler için kullanmıştı. Her geçen gün daha da yorulduğunu hisseden Yalçın bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyordu. Bugün ise günlerden Cumaydı, Erdal’ın mezuniyet partisi vardı ve bu parti bir Otel’de olacaktı şehir dışında olan bu Otel fazlasıyla şık ve güvenliydi. Yalçın, Erdal’ı gönderip göndermemek arasında kararsız kalsa da Zeynep hanım da ısrar edince Yalçın’da kabul etmişti. Bu akşam yola çıkacağı için Erdal valizini çoktan hazırlayıp aşağıya inmişti. Yalçın da Erdal gibi heyecanlıydı fazlasıyla ama bir yandan da Erdal’ın başına bir şey gelecek diye düşünmeden edemiyordu. Erdal üniversiteye geçtiği için fazlasıyla mutlu olsa da o da korkuyordu, istediği meslek avukatlık olsa da annesinin istediği mesleği seçmişti ve iç mimar olacaktı. Son kez herkesle sarılırken gözleri dolu dolu olmuştu, iki günlük ayrı kalmak bilene çok zor geliyordu Erdal’a. Yalçın gözlerini Erdal’ın gözlerinden kaçırıyordu görürse ağlar diye, sıra Yalçın’a gelince Erdal ilk kez yüzüne baktım Yalçın’ın ve hıçkırarak ağlayıp sarıldı Yalçın’a.

“Ağabey her şey için teşekkür ederim, sen olmasaydın bu noktada ne ben olabilirdim ne de kardeşlerim. Sana ne kadar teşekkür etsem az ağabey. Sana söz veriyorum üniversiteyi de okuyup karşına çıkacağım ve başardım diyeceğim.”

“Biliyorum evlat sen çok başarılı ve hırslısın ve her istediğini azim yoluyla alırsın. Allah yolunu açık etsin, su gibi gidip gel.”

“İnşallah ağabey, kardeşlerim sana emanet.”

Yalçın tamam deyip gülümsedi ardından da gelen otobüse binip arkasına dahi bakmadan giden Erdal’ın arkasından Toprak gözyaşlarını serbest bıraktı ardından da içeriye girdi. Ardından diğerleri de içeriye geçti ev sanki Erdal gittikten sonra bomboş gibi hissettiler ama kimse demedi. Çocuklar dışarıda Yalçın’ın özel olarak yaptırdığı parka giderken Toprak’ta odasına çıktı, ağabeyinin gidişine fazlasıyla üzülmüştü ve gitmesini hiç istememişti içten içe.

Bir kaç saat geçmişti ve Yalçın çalışma odasına girip kitap yazma çalışmalarına başlamıştı, yeni kurgusu ise; bir genç kızın hayatını yazıyordu. Bu seferki kurgusu fantastikti ve fazlasıyla bu ara fantastik kurgulara merak sarmış ve yazmaya karar vermişti ama öncesinde fazlasıyla araştırma yapmıştı ardından da kitabın konusunu seçmişti, şimdi ise yazmaya başlamıştı. Zeynep hanım kapıyı açmadan içeriye girince Yalçın telaşla ayağa kalktı ve endişeyle annesine baktı.

“Ana bir şey mi oldu?”

“Y-Yalçın...”

“Ne oldu ana? Sakin ol, derin bir nefes al.”

Zeynep hanım Yalçın’ın dediklerini yaptıktan sonra zar zor konuşmaya başladı.

“Erdal.”

Yalçın şaşırarak annesine baktı, korkmuştu ve aklından bin bir düşünce geçmişti ama annesine sormaya cesaret dahi edemedi. Zeynep hanım hıçkırarak ağlarken sesleri duyan Toprak içeriye girdi telaşla.

“Ağabeyime ne oldu?”

Kimseden ses çıkmaması Toprağı korkutuyordu, Toprak’ta ağlamaya başlayınca Yalçın annesine baktı ve gözyaşlarını silip sakin olmasını söyledi, masasında olan suyu annesine uzattı ardından da Zeynep hanım yine zoraki bir şekilde konuşmaya başladı.

“Ka-kaza.”

“Ne kazası? Otobüs mü kaza yapmış? Anne ne olmuş!”

Yalçın korkudan dolayı bağırmaya başlamıştı Zeynep hanımda korkarak hızla konuşmaya başladı.

“Otobüs kaza yapmış, içindeki çocuklar ve öğretmenler ağır yaralanmış ve hasta haneye kaldırılmış. “

“Kim sana söyledi? “

“Müdür yardımcısı seni aramış ulaşamayınca beni aradı.”

Hasta haneyi Yalçın öğrenince hızla evden çıkıp hasta hanenin yolunu tutarken yanında annesi ve Toprak vardı. Hepsi telaş içerisinde ve Erdal’ın başına kötü bir şey gelmesinden korkuyorlardı, hasta haneye varınca danışmanın yanına gidip hızla konuşmaya başladı.

“Erdal Altun nerede?”

Danışman kadın sisteme baktı ama öyle bir ismin olmadığını söylemek için kelimelerini toplamaya çalıştım ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

“Hasta hanede dediğiniz isim ve soy isminde hasta bulunmamaktadır.”

“Trafik kazasından geldi belki, kayıt yapılmamıştır.”

Kadın söylenen şeyle hızla konuşmaya başladı.

“Evet otobüs kazası sonucunda 40 öğrenci 10 öğretmen ağır şekilde yaralandı kimisi ameliyata kimisi ise yoğum bakımda. Sizin çocuğunuzu bilmiyorum beyefendi alt katta ameliyathane bir bakın isterseniz.”

“Tamam, teşekkür ederim.”

Asansöre dahi binmeden hızla merdivenleri birer ikişer inmeye başladı Yalçın arkasında ise Toprak ve Zeynep hanım vardı. Her şey çok ani olmuştu ve bu durum herkesi fazlasıyla sarsmıştı, doktoru Yalçın görünce nefes nefese bir doktorun kolunu tuttu ve hızla konuşmaya başladı.

“Erdal Altun burada mı?”

“Hayır beyefendi kimlik kontrolleri yapıldı.”

Yalçın sanki bir yıkım daha yaşadı o an derin bir nefes almaya çalıştı ama aldığı nefes bile kesik kesikti. Doktor giderken Yalçın ayakta durmakta zorlandı ve kendini fayansın üzerine bırakıp oturdu, gözlerindeki yaşlar yanaklarını işgal ederken silmedim bilene.

“Doktor bey! Kazanın olduğu yerin 250 metresinde bir çocuk bulundu acil bakın!”

Herkes telaşla giderken Yalçın, Erdal’ın olmaması için dualar ediyordu. Zeynep hanımda bir yıkım içindeyken Toprak olanları üzerinden atmaya çalışıyordu. Derin bir nefes alan Yalçın ayağa kalktı ve zor bir şekilde ilerledi, sedyeyle gelen çocuğa baktı; yüzü kan içerisinde, kıyafetleri yırtılmış ve kana bulanmıştı. Yalçın giden çocuğun arkasından Erdal diye bağırdı. Toprak ise, ağabeyinin olduğuna inanmadı içten içe ve tekrardan gitti bakmaya ama izin vermediler. Zeynep hanım olduğu yerde şok içinde dururken dengesini kaybedip yere düştü başı sert bir şekilde zemine değdi ama kimse görmedi. Yalçın olanları düşünürken bir yandan da giden sedyenin ardından o da gitmeye başladı. Ameliyathaneye alınınca dışarıda beklemeye başladı Yalçın. Her şey o kadar tuhaf bir şekilde ilerlerken artık dayanacak gücünün olmadığını anladı. Bu sabah Erdal’ın verdiği sözü hatırladı Yalçın ve hıçkırarak ağlamaya başladı, sözünü tut evlat diye geçirdi içinden ama ne olacağını o da bilmiyordu. Tek çaresi dua etmekti ve ediyordu da, Allah’a yalvarıyordu Erdal’ın gitmemesi için. Toprak Ameliyathanenin tam önünde yere oturup ağlıyordu içindeki huzursuzluk gün yüzüne çıkmıştı ama ağabeyine gitme demediği için kendini fazlasıyla suçluyordu. Zeynep hanımı ise; doktorlar ameliyata almışlardı başını yere sert bir şekilde çarpması sonucunda beyin kanaması geçirmiş ve acil bir şekilde ameliyata alınmıştı. Haberi dahi olmayan Yalçın, Erdal’ı bekliyordu ama bilmediği şey ise annesinin de ameliyatta olduğuydu.

“Ağabey iyi olacak değil mi?”

Yalçın ne demesi gerektiğini bilmiyordu. İyi olacak dese ve tam tersi olsa ne diyecekti? Toprağın gözünde yalan söyleyen biri olacaktı o yüzden sessiz kalmayı tercih etmek istese de gönlü el vermedi ve konuşmaya başladı.

“Evlat sana ne desem yalan olur, iyi olacak desem Allah korusun bir şey olsa gözünde yalancı olacağım. Allah büyüktür evlat, bize de dua etmek düşüyor.”

Toprak da bir şey diyemedi ağabeyinin iyi olması için çok fazla dualar ediyordu ama elinden de bir şey gelmiyordu. Derin bir nefes alsa da, aldığı nefes sanki; kalbine bir hançer saplıyordu. Yalçın’ın gözlerindeki yaşlar hızlanırken Mehmet yanına gelip oturdu.

“İyi misin kardeşim?”

“Değilim be Mehmet, içeride ve elimden hiçbir şey gelmiyor. İyi olması için dualar ediyorum ama bilmiyorum. Gitmesine izin vermemem gerekirdi, hepsi benim suçum.”

“Kendini suçlama bilemezdin böyle olacağını, sen değil kimse bilemezdi. Erdal güçlü bir çocuktur kalkacak ve verdiği sözü tutacak.”

Yalçın’ın içini rahatlatmak istese de Mehmet’in de içi hiç rahat değildi o da üzülüyordu ama Yalçın’a belli etmemeye çalışıyordu. Yalçın düşünmeye başladı; Erdal’ın ağladığı parkı, evlerine gidişlerini, kardeşlerine sarılışını, Cevdet’e bakışı, Toprağa sarılışı ve her şey iyi olacak demesini. Bir kaç hafta önceki ormandaki pikniklerine gitti aklı Yalçın’ın.

“Ağabey bu pişti mi?”

Erdal’ın bu sözüyle Yalçın ayağa kalkıp Erdal’ın yanına gitti.

“Evlat çok ısrar ettin ama istersen ben devam edeyim.”

“Yok ağabey sen otur zaten çok yoruldun.”

“Peki evlat, biraz daha pişecek o tavuklar.”

“Tamam ağabey. “

Yalçın tekrardan yerine oturdu, salata yapan annesine yardım etmeye başladı. Domatesleri Zeynep hanım doğuyordu, Yalçın’da salatalıkları alıp doğramaya başladı. Tavuklar pişince sofrayı da hazırladılar ve ardından hep beraber yemeklerini yediler. Daha sonrasındaysa etrafı toplayıp lunaparka gittiler, o gün hep birlikte çok eğlenmişlerdi.

Yalçın içinden kalk da yeniden eğlenelim, gülelim, kardeşlerinle birlikte sarılalım... Her şeyi düşünen Yalçın’ın düşüncelerini kesen şey ise ameliyathanenin kapısından çıkan doktor oldu. Toprak hızla ayağa kalkarken gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve doktora bakıp konuşmaya başladı.

“Ağabeyim iyi değil mi doktor amca?”

Doktor Toprağa baktı ama bir şey demedi ve bu sessizlik herkesin içine işlenmiş gibi oldu, doktor bir kaç adım atıp Yalçın’ın karşısında durdu. Yüzündeki ifade fazlasıyla garipti, Erdal iyi mi? Diye düşünmeden edemedi Yalçın.

“E-Erdal iyi mi? “

Doktor başını yere eğdi ne demesi gerektiğini o da bilmiyordu. Her şeyin iyi olacağına inanan Yalçın bilene o an bir şeylerin iyi olmadığına inandı, doktor başını yerden kaldırmadan konuşmaya başladı.

“Elimizden ne geldiyse yaptık ama hastayı hasta haneye çok geç getirdikleri için pek bir şey yapamadık. Çok uğraştık inanın ki; ama maalesef hastayı kaybettik.”

Yalçın konuşmak istedi ama konuşamadı, dilini yutmuşcasına öylece ameliyathane girişine bakıyordu. ‘Söz vermiştin be evlat’ dedi içinden ve aklına gitmeden önce Yalçın’ın verdiği söz geldi aklına. Kardeşlerini Yalçın’a emanet etmişti son isteği buydu diye düşünen Yalçın iyicene kötü olurken kendini tekrardan kalktığı yere oturdu. Canı yanıyordu ve Dünyayla olan bağlantısını kesmiş gibiydi. Tekrardan nasıl ayağa kalkacaktı o da bilmiyordu. Her zaman umudun bittiği yerde mucizeler çiçekler açar diyen Yalçın Demirel şimdi ise; bu hayattaki elinde ne varsa almışlar gibi hissediyordu. Umudunu kaybetmek üzereydi, unuttuğu ise bir şey vardı o da; her şeyin sonunda illa ki güzel şeyler olur.

                                      ...

“Hadi hazır değil misiniz?”

“Geldik ağabey.”

11 Kasım 2029 günlerden ise; Pazardı, Erdal’ın ölümü üzerinden 7 sene 20 gün geçmişti. Bugün ise Toprağın düğünü vardı, Toprak artık 22 yaşındaydı ve bugün de en mutlu günüydü. Toprak, Güneş diye bir kızla evleniyordu. Yalçın ise yaşlanmış ve düğünde bir köşede oturuyordu, her şey yerli yerindeydi ta ki; o gelene kadar. Alev gibi parlak olan o kadın, Yalçın’ın aklından ve kalbinden bir türlü atamadığı o kadın onca sene onu fazlasıyla değiştirse de; Yalçın onun güzel yüzünden ve Ela gözlerinden tanımıştı. Yalçın bastonuyla birlikte onca sene beklediği kadının yanına gitti.

“Merhaba, tanıdın mı beni?”

Yalçın fazlasıyla tedirgindi, ya evliyse? Kocası gelirse diye düşünmeden edemiyordu.

“Hayır kimsiniz?”

Kadının ince ve pürüzsüz sesini duyan Yalçın daha da heyecanlandı. Kızararak konuşmaya başladı.

“Lisede; kantinde otururken yanına gelmiştim.”

“Sen o musun?”

“Evet oyum.”

“Ne işin var burada?”

Yalçın ne diyeceğini bilemedi ve sustu.

“Ben düğüne geldim, akrabamın düğünü, sen hangi taraftarın.”

Dedi içi rahat etmemişti sessiz kalmaya.

“Bende, kız tarafındanım benim kızım.”

Yalçın bir kez daha şaşırdı ardından kafasını sallayıp hayırlı olsun dedi ve gitti. Yine o günkü gibi olmuştu, içi içine sığmazken dışarıya çıktı bastonuyla ve kendi kendine söylenmeye başladı.

“Ne bekliyordun ha? Evlenmedim seni bekledim demesini mi? Salaksın salak.”

Yalçın hem ağlıyor hem de kendi kendine konuşuyordu, biraz daha sakinleşince içeriye girdi ve Toprağın yanına gitti.

“Ağabey ne oldu?”

“Bir şey olmadı evlat.”

Toprak son kez kendine baktıktan sonra Yalçın’la birlikte çıktılar odadan tüm olan şeylere rağmen ikisi de yüzündeki gülümsemeyi hiç silmiyordu. Gelin odasına gidip kapıyı çalınca içeriye girdiler Yalazay hanım Yalçın’ı görünce şaşırdı ama belli etmedi. Odadan çıkıp içeriye girince herkesi alkışladı Toprağı ve Güneş’i memur o soruyu sorunca herkes sessizliğe büründü.

“Evetttttt.”

Güneş evet demesiyle birlikte tüm salonda alkış sesleri duyuldu, nikah memuru aynı soruyu Toprağa sorunca Toprak cevap verdi.

“Son nefesime kadar seni seveceğim Güneş’im. Evet.”

Salonda yine aynı şekilde alkışlar koparken gözlerim; Selim’e, Yaren’e, Seçil’e ve Nazlı’ya kaydı hepsi bu anı hem ağlayarak hem de gülerek izliyorlardı. Seçil hızla ağabeyinin yanına gelip Güneş’e baktı.

“Ben ağabeyimi sana vermem. Ağabey hadi gidelim bu kadın kalsın burada.”

Salondaki herkes kahkaha atarken Yalçın’da gülümsedi ardından da Toprak konuşmaya başladı.

“Çok geç kaldın Seçil hanım, artık Güneş yengen.”

“Banane ya.”

Herkes tekrardan gülerken Seçil kollarını kendine bağlayıp Nazlı’nın yanına gitti. Herkes takılarını takarken sıra Yalçın’a geldi. Yalçın takımını taktıktan sonra, Toprağın kulağına eğilip konuşmaya başladı.

“Biliyorum Toprak ağabeyim de olsaydı diyorsun içten içe ama kader buydu inan ki biz de özlüyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor. “

Toprak ağlayıp Yalçın’a sarıldı ve biliyorum ağabey dedi. Herkes ayrılınca çocuklarla birlikte eve geçti Yalçın. 7 sene içinde ise Erdal için bir kitap çıkardı ve ismini de ‘İÇİMİZDE YAŞIYOR’ koydu. Kitabı fazlasıyla ilgi çekmişti ve hiçbir yerde kalmamıştı kitabı. Her şeyin güzel olduğunu ve olacağını bildiği için mutluydu Yalçın. Ve yeni hayat felsefesi; “Bir günde takılı kalma, o gün geçti ve bitti. Gelecek olan günlere bak çünkü; seni geleceğe taşıyan şey onlar olacak.”

                 Son...

]]>
Wed, 31 Aug 2022 13:17:32 +0300 Medine Herzem
Bir Nevi Belirsizlik https://edebiyatblog.com/bir-nevi-belirsizlik https://edebiyatblog.com/bir-nevi-belirsizlik Gözyaşı ara sıra da yorgunluktan akar, üzüntüden değil... Bazı şeyler için çok çaba sarf ettikten sonra kendini geri çeker insan, sonra ise dinlenmeye çalışır. Ama nafile bedenen alışılan o yorgunluk, dinlenmeye başlasa da bir faydası olmaz. Şöyle diyeyim; günlük rutinlerinimiz var kiminin işi, kiminin dersi... Bu liste böyle uzayıp gider, peki bir gün bile ben yapmayacağım deseniz dahi içten içe o şeyi yapmak isteyeceksiniz ama gücünüz kalmayacak. Her şey üstünüze gelirken kaçış yolu arayacaksınız ama o da yok... İşte bu evrede gözyaşı devreye giriyor. Böyle boş bir yere bakarken gözlerinizden yaş gelecek, kimse fark etmicek sizde dahil... Gözyaşlarınız yanaklarınızdan akıp giderken  ben ağlıyor muyum? Diye soracaksınız, bazen insanın omzundaki yükler de insanı yorar... Çevresindeki insanlardan uzaklaşmak ister ama hem de onların gitmesini istemez. Yorgunluk çok tuhaf bir evre; iyiyim derken de gözlerinizden yaşlar gelir... Yorgunluk geçse bile insanlar artık hayatlarının eskisi gibi olmayacağı kanaatine varır ve çekim anayasasından ötürü mutlu da olamazlar. Eskiden bugüne kadar gelen çekim anayasası; iyi veyahut kötü bir şeyi fazlasıyla düşünme sonucunda o şeyin gerçek olmasıdır. Kısacası neye inanırsanız o her daim sizin peşinizde olacaktır...

]]>
Sun, 28 Aug 2022 00:08:43 +0300 Medine Herzem
Basitleşen İnsanlar... https://edebiyatblog.com/basitlesen-insanlar https://edebiyatblog.com/basitlesen-insanlar Aşk öldürmez, yaşatır.

Aşk sövdürmez, sevdirir...

Aşkı herkes çok yanlış tanımış,

Ya da  tanıdığını sanan kişiler basit.

]]>
Thu, 04 Aug 2022 23:44:00 +0300 Medine Herzem
Geçen Zaman... https://edebiyatblog.com/gecen-zaman https://edebiyatblog.com/gecen-zaman Birbirini kovalayan günler gibiyim,

Zaman geçiyor ama bomboş.

Herkes bir köşede acısıyla yüzleşirken,

Ben geçen zamana bakıyorum.

]]>
Wed, 03 Aug 2022 13:54:04 +0300 Medine Herzem
Sığınak https://edebiyatblog.com/siginak-3242 https://edebiyatblog.com/siginak-3242 Kendimi bozuk bir sokak lambası gibi hissediyorum. Böyle bir karanlık saçarken bir aydınlık saçıyorum. Karanlık tarafımı hep, heveslendim ve yapamadığım her şey. Aydinlik tarafım ise, her şeyi layıkıyla yaptığım. Kendimi gerekli ve gereksiz olmaksızın her şeye benzetiyorum, bu bir yandan iyiyken diğer taraftan da fazlasıyla tuhafıma gidiyor. Bazende kendimi, karanlık yollar gibi hissediyorum. Ben karanlığım ve herkes, her şey kapkara, hiç aydınlık olmamasına rağmen kendimi orada iyi hissediyorum. Tabiki bunlar hayal dünyamda, gerçekte ise karanlıktan korkarım. Karanlık; sonsuz ve edebi gibime geliyor gerçek hayattayken ama hayal dünyamda öyle değil. Orada karanlık, kaçış yoluymuş, gizli bir sığınak gibi.

]]>
Sun, 24 Jul 2022 22:19:59 +0300 Medine Herzem
Kafamın İçi https://edebiyatblog.com/kafamin-ici https://edebiyatblog.com/kafamin-ici Kendimi bozuk bir sokak lambası gibi hissediyorum. Böyle bir karanlık saçarken bir aydınlık saçıyorum. Karanlık tarafımı hep, heveslendim ve yapamadığım her şey. Aydinlik tarafım ise, her şeyi layıkıyla yaptığım. Kendimi gerekli ve gereksiz olmaksızın her şeye benzetiyorum, bu bir yandan iyiyken diğer taraftan da fazlasıyla tuhafıma gidiyor. Bazende kendimi, karanlık yollar gibi hissediyorum. Ben karanlığım ve herkes, her şey kapkara, hiç aydınlık olmamasına rağmen kendimi orada iyi hissediyorum. Tabiki bunlar hayal dünyamda, gerçekte ise karanlıktan korkarım. Karanlık; sonsuz ve edebi gibime geliyor gerçek hayattayken ama hayal dünyamda öyle değil. Orada karanlık, kaçış yoluymuş, gizli bir sığınak gibi.

]]>
Thu, 21 Jul 2022 21:45:56 +0300 Medine Herzem
Güzel Hayaller https://edebiyatblog.com/guzel-hayaller https://edebiyatblog.com/guzel-hayaller Güzel hayalleriniz olsun... Kimi zaman pes etme raddesine geleceksiniz ama pes etmeyin! Eğer ki; bir yola baş koyduysanız o yolun sonunu da getirin. Bu yol belkide senelerinizi alacak, belki aylarınızı bu hiç önemli değil.  Siz sadece o hayalin, o yolun sonuna gelin sonraysa "Her şeye rağmen başardım. " diyip kendinizi ödüllendirin. Çünkü; her şeye rağmen başardınız. Eleştirdiler, kıskandılar, modunuzu düşürdüler... Ama bakın başardınız asla unutmayın; "Kıskanan herkes, kötü yorumlar yapıp eleştirir." aldırmayın bur iki kere daha söylenip, hayran kalırlar hayatın kanunuydu bu hep.

]]>
Wed, 20 Jul 2022 19:06:16 +0300 Medine Herzem
Güven Aşıladıktan Sonra https://edebiyatblog.com/guven-asiladiktan-sonra https://edebiyatblog.com/guven-asiladiktan-sonra İnsanlara güven aşıladıktan sonra o güveni yıkıp hayatlarına kaldıkları yerlerden devam ediyorlar. Sonra bir gün onların güveni kırılıyor bu döngü aslında böyle; biri sizin güveninizi kırar, başka biri onun Güvenini kırar. Kimsenin yaptığı asla kimsenin yanına kalmaz. Aslında bizde de biraz sıkıntı var; karşımızdaki insana hemenn inanmamız. O kim ki inanıyoruz? Dayımızın oğlu mu veyahut akrabamız mı? Bizim güvenimizi kıran her zaman sevdiğimiz kişidir. Değer verdiğimiz, onun için her şeyi yapacak raddeye geldiğimiz insanlar bize bunları yapmış. Bir kere kırılınca güven ne yapsanız da tekrardan eskisi gibi olmuyor, eskisi gibi güvenemiyorsunu, eskisi gibi sevemiyorsunuz, eskisi gibi olamıyorsunuz... Bugüne kadar herkesin en az bir kere güveni kırılmıştır, o güveni tekrardan onrabilecek kimse bulunmamaktadır. Güvenirsiniz yine ama içinizde hep bir kuşku, ya onun gibi güvenimi kırarsa? Ya giderse? Gibi bir çok şeyi düşünürsünüz ve bu aklınızda kurduklarınız gerçeğe dönüşür. Güveni kıran birinden hiçbir beklentiniz olmasın, biri yapan her zaman; ikiyi üçü yapar...

 

 

]]>
Mon, 04 Jul 2022 08:54:53 +0300 Medine Herzem
Sevgiydi https://edebiyatblog.com/sevgiydi https://edebiyatblog.com/sevgiydi Gökyüzündeki yıldızlar gibi sonsuz,

Yerdeki topraklar kadar ölümsüz,

Ağaçlar gibi yeniden yeşeren,

Gökyüzü gibi parıldayan,

Bir sevgiydi. 

]]>
Thu, 30 Jun 2022 19:50:16 +0300 Medine Herzem
Kendime Döndüm :) https://edebiyatblog.com/kendime-dondum https://edebiyatblog.com/kendime-dondum Her hikayenin başı güzel başlar sonunda ise, seven sevdiğine kavuşur ve mutlu sonlarla biter hikayelerin sonu. Herkesin kendine göre bir hikayesi, bir geçmişi var. Unuttum, öyle biri olmadı veyahut o kim? Desek bile içimizde bir yerde o olaylar, o kişi, o anılar her şey oluyor ama eskisi gibi değil hiçbir şey. Ne siz, ne insanlar, ne çevreniz... Sizi siz yapan geçmişiniz eğer ki onu unutursanız aynı hataları tekrar tekrar yapmaya devam edersiniz. Bunu ise zaman öğretiyor herkesin gidici olacağını öğreten hayat diğer şeyleri de canımızın yanmasına rağmen yüzümüze vuruyor.

]]>
Fri, 17 Jun 2022 21:16:52 +0300 Medine Herzem
17 Haziran https://edebiyatblog.com/17-haziran-2897 https://edebiyatblog.com/17-haziran-2897 Biz karşılıklı olarak kaybettik. 

Ne sen geride kalan bir seneyi, 

Alabilirsin ne de  ben... 

Dilerim ki; mutluluğun daim, 

Sevdiğin herkesle ol. 

Her daim kendimi suçladım, 

Haklı haksız aradım... 

Sonucu ise şu oldu; 

Haklı haksız yoktu, 

Bir taraf kimseye güvenmezken, 

Diğer taraf aşka küstü...

]]>
Fri, 17 Jun 2022 21:05:49 +0300 Medine Herzem
730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-2796 https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-2796 Sun, 05 Jun 2022 20:22:09 +0300 Medine Herzem Paramparça https://edebiyatblog.com/paramparca https://edebiyatblog.com/paramparca Her güzel şey bir gün bitecektir, bitmesi veyahut bitmemesi bir nevi de sizin elinizdedir, karşıdaki insanın bir kalbi olduğunu ve illa ki paramparça olabileceğini aklınızdan asla ve kata çıkarmayın. Bir gün mutlu iken sizi bir çok kez ağlatan ve size cehennemin ta kendisini yaşatan bir insanla ne kadar süre birlikte kalabilirsiniz? Bir ay? İki gün?  Yarım saat? Hangisi? Seven gitmez diye bir kanun yokturdur... seven gitmek istemez doğru ama karşı taraf onu hırpalıyorsa, canını yakıyorsa, kalbini kırıp anlamıyorsa  dahi... gider bir kadın. Kalbi her ne kadar orada kalsa da gider... bir ilişki, sevgi ve emek üzerine büyür. Karşı taraftan bir ilgi sevgi yoksa zaten boşa uğraşmalar vardır. Diyeceğim o ki: sizi seven insan yapmaz bunları, sizin kalbinizi kırdıysa kalbinin derinliklerinde hisseder, gerekirse özür diler... 

]]>
Sun, 05 Jun 2022 19:22:00 +0300 Medine Herzem
Yıldız gibi kayıp gidecek https://edebiyatblog.com/yildiz-gibi-kayip-gidecek https://edebiyatblog.com/yildiz-gibi-kayip-gidecek Bir varmış bir yokmuş diyerekten başlar masallar, benim masalım bir doğmuş, bir ölmüş diye başlamış... hayatta hep gülen bizler, içimizdekileri öylesine saklıyoruz ki; kimse duymasın, görmesin, hissetmesin diye her defasında etrafa gülücükler saçıyoruz. Yaptığımız bu roller bizi yordu, sadece bizi değil karşı tarafı da aynı şekilde yordu. Bir zaman sonra da patladık artık ve karşımızdaki kişi o an anladı, tanıdığı o kişi olmadığımızı. Öfke halinde söylenen sözler, bakışlar gerçekmiş... bir bakışla korkar ve bir bakışla da hayat bulabilir mi insan? Suskunluk bir işe yaramadı şimdi konuşma sırası sizde diyemem ama kalp kırmayın, sessizliğinizle gurur duyun. Kalp kırınca veya karşıdaki insanı üzünce elinize bir şey geçmeyecek tam tersine bir insan daha sizden uzaklaşacak,  bir insan daha yıldız gibi hayatınızdan kayıp gidecek...

]]>
Wed, 25 May 2022 20:00:28 +0300 Medine Herzem
Safderun https://edebiyatblog.com/Safderun https://edebiyatblog.com/Safderun Gözlerine baktım uzun uzun,

Yine namütenahi bakmaya başladın.

En çok bu bakışını severim sevgilim, 

Sanki biz tek varız, evrende.

Yine daldım senli hayallere,

Merak etme çok uzun sürmedi.

Annem gelip konuşana dek,

Seni düşledim.

Oturdum bir kanepeye; 

Gece vakti dışarıyı izledim.

Ay parlak, beyaz tenin gibi,

Safderun kalbin bana ait.

]]>
Sat, 21 May 2022 15:47:53 +0300 Medine Herzem
Dön... me https://edebiyatblog.com/don-me https://edebiyatblog.com/don-me Üşüyorum dön bana demiştim, oysa ki gitmeye yeminliydin.  Düşmanlarım bile ateşkes imzalamışken sen hala bir savaşın içerisindesin. Birimizden birinin ölmesi mi gerek? Öyleyse sıramı veremem sana, çok bekledim ve çok gelmedin. Sanırım seni maziye gömmenin zamanı geldi, sen ölüm istersin. Azrail ise yaşa der, şöyle bir söz okumuştum; her şey vaktini bekler, ne gül vaktinden önce açar ne güneş vaktinden önce doğar. Bekle senin olan sana gelene kadar. Sen benim değilsin, ben senin değilmişim bu olan biten. 

]]>
Sun, 15 May 2022 19:15:36 +0300 Medine Herzem
Beklemek https://edebiyatblog.com/beklemek-2509 https://edebiyatblog.com/beklemek-2509 En büyük hatam, 

Başka kişilerden sevgi beklemek.

Ben beni sevezken,

Sizin beni seveceğinizi sanmam hata.

Sizi size, 

Kendimi kendime.

Siz kendinizi sevin ben severim kendimi.

Sevmeye çalışırım,

Denerim, denerim...

Sonunda olur.

Bir gün siz beni severek dönerseniz,

Ben sizi sevmeyerek, gideceğim!

]]>
Sun, 15 May 2022 18:59:17 +0300 Medine Herzem
Yenildim https://edebiyatblog.com/Yenildim https://edebiyatblog.com/Yenildim Herkese ve her şeye,

Kafa tutan ben.

Senin gözlerine yenildim,

Senin gülüşüne yenildim,

Ben sana yenildim.

]]>
Sun, 08 May 2022 22:10:22 +0300 Medine Herzem
Huzur bulur mu https://edebiyatblog.com/Huzur-bulur-mu https://edebiyatblog.com/Huzur-bulur-mu Huzur bulur mu bir insan bir insanda?

Yanındayken,  sarılırken, konuşurken...

Her daim huzur bulur mu insan? 

En çok huzur bulduğum yersin,

Güneşin doğumu gibisin.

]]>
Fri, 06 May 2022 17:08:19 +0300 Medine Herzem
İnsanlar yola çıkmaz https://edebiyatblog.com/insanlar-yola-cikmaz https://edebiyatblog.com/insanlar-yola-cikmaz İnsanlar yola çıkmaz, insanları insanlar yola çıkarır. Uzun veya kısa, mutlu veya üzgün çıkılır o yola, o yolun sonunda ise her daim üzülen biz oluruz. Mutluluk yakın veya uzak bilinmez bilinen şeylerden biriyse; insanlar kullanır insanları bir süre, iyiki derler sonraysa sen kimsin ki olur. Herkes herkesi sevebilir ama herkes herkese aşık olamaz, bu duygu farklı bir duygu, bu duygu değişik bir duygu. Bir insan birine aşıkken birini sevemez, elini tutamaz, sarılamaz... eğer ki yapıyorsa aşık olduğu insanı unutmak içindir, her unuttum diyen unutmaz; içinde bir yerlerde kalır o biriktirir biriktirir ve sonunda bir yerde patlar. Kimseyi yara bandı olarak kullanmayın, iyileşince kimseye yolu göstermeyin, unutmayın bugün siz ona yaparsınız o kimseye yapmaz içinde kalır biriktirir o da sonunda öyle bir şeyle karşınıza çıkar ki hepiniz şaşırırsınız. Kimse kimsenin babasının oğlu değil, sizi üzeni üzün düzene uyun diyemem bunu kimse diyemez. Ama siz farklı olun, sizi üzene olan öfkenizi ve diğer duygularınızı bir köşeye atın bu hayatta yaşanan her şey bir imtihan, peki siz bu imtihanı geçiniz mi? Bunu düşünmeniz daha mantıklı olur. Ağlayın, bir şeyleri kırın, kendinizi üzün... bir şey değişecek mi? Giden gelecek mi? Veya yaptıkları unutulacak mı? Ben söyleyeyim, hayır unutulmayacak, canınız yanacak ama alışacaksınız da. İntikam almak, içinizde hırs, öfke beslemek sadece size zarar karşı taraf nasıl ki, gittiyse sizde öyle gidin. Unutmak zor, unutacaksınız asla diyemem ama alışacaksınız. Eskisi gibi olmayacak, yaptığınız o hatadan bir ders çıkarıp daha değişik bir siz olarak herkesin karşısında duracaksınız. Herkesi kendinizle bir tutmayın en büyük dersiniz: yaşanmışlıklarınız olsun, en büyük hatanız: geçmişiniz olsun sonuçta geleceği daha yaşıyoruz. En büyük hatanız: yapamadığınız şeyler olsun, ama fazla da üzülmeyin sonuçta daha yaşıyorsunuz ve daha vaktiniz var yapmak için, haydi bakalım kalkın ve kendiniz için bir şeyler yapın, geç değil hiçbir şey için daha nefes alıyorsunuz ve bunu iyi değerlendirin. 

]]>
Sun, 01 May 2022 11:46:33 +0300 Medine Herzem
Mahkum https://edebiyatblog.com/mahkum https://edebiyatblog.com/mahkum Derin bir nefes aldım  ve etrafıma baktım, yanımda olduğunu iddia eden kimse yoktu yanımda o gün anlamıştım aslında; yanındayım diyen herkesin gittiğini, verilen sözlerin hiçbirini tutulmadığını, eskisi gibi artık insanlara güvenmiyorum mesela eskisi gibi değilim kimseye karşı eskisi gibi yüzüm gülmüyor, gülse de  yalandan gülüyor. Sanırım artık en iyi yaptığım şey insanlara yalan söylemek, çok tuhaf yalan söylemeyi sevmeyen herkes yalana mahkum ediliyor. Bir nevide insanlar mahkum ettiriyor, susarak bir şey anlatmaya denediniz mi insanlara?Susunca da aslında insanlar bir şey anlamıyor, siz insanların gözlerinin içine bakarak bir şey anlatmaya çalışırken onlar hiçbir şey anlamıyorlar. İşte tuhaf olan bir diğer şeyse bu hayatınızda en sevdiğiniz insanları bile bu yüzden çıkardığınız olabiliyor. Ben şuna inanıyorum ki; insanlar, insanların yaralarını bile bile görmüyorlar. Susarak veya görmezden gelerek bir yere varacaklarını zannediyorlar. Oysaki karşılarına alıp konuşabilirler, dertleşe bilirler, hiç olmadı muhabbet bile edebilirler. Ama kimse bunu yapmıyor sadece dışarıdan seyrediyorlar bazen seyretmeyi de yapamıyorlar görmezden geliyorlar, umursamıyorlar. Herkesin eziyet ettiği bir hayvanı, siz görmezden gelebilir misiniz? Şahsen kendi adıma söyleyeyim ben o hayvanı görmezden gelemem ama bazı insanlar vardır ki; o hayvana yardım etmek yerine eziyet ediyorlar, siz asla kimseye eziyet etmeyin ve şunu da unutmayın; kimsenin ahı, kimsenin vebali kimsenin üzerinde kalmaz.

]]>
Tue, 26 Apr 2022 18:36:37 +0300 Medine Herzem
Onarın https://edebiyatblog.com/Onarın https://edebiyatblog.com/Onarın Herkese çiçek açan yüreğin,

Bir bana solmuş.

Herkese gülen yüzün,

Beni görünce sinire bürünmüş.

Söylesene,

Bu kadar bana kinlenecek ne yaptım sana?

Beni görünce yüzünü çevirmen hoş mu?

Sanki ben bir katilim,

Sanki ben bir düşmanım,

Ben değilim. 

Kalp kırmak hoş mu?

Değil, siz bir beceri olarak görüyor olabilirsiniz,

Ama kalp kırmak bir beceri değil,

Bir üstünlük değil.

Kalp kırmayın,

Kalp onarın.

]]>
Wed, 20 Apr 2022 17:02:29 +0300 Medine Herzem
Öyle bir susarsınız ki https://edebiyatblog.com/oyle-bir-susarsiniz-ki https://edebiyatblog.com/oyle-bir-susarsiniz-ki Bazen öyle bir susarsınız ki çevrenizdeki herkes; ne oldu diye soruverir. Herkes her şeyin iyi gittiğini zannederken siz bir köşede sadece ya beklersiniz, ya da ağlarsınız ikisi de çözüm değil. Herkes seçtiği yolda mutlu mesut ilerlesin, kimse geriye dönüp bakmasın, bakarsa eğer pişman olup dönme ihtimali olacak. Kim olursa olsun, gidenin geri dönmesini beklemeyin, gelecek olsaydı bir kapı veya bir yol açık bırakırdı. Herkes seçtiği yolda mutlu mesut ilerlesin, geride kalanlar zaten daha iyi olmanın yolunu bir türlü bulur. Giden, zayıflığından ve acizliğinden gidiyor, kapansa kendini buluyor ve kendi hakkında yeni şeyler öğreniyor. Ve sonunda şunu anlıyor giden iyi ki gitmiş, iyi ki yaşamışım her şeyi diyor kalan ve yaptığı hataları ömrünün sonuna kadar yapmıyor. Şu konuda anlaşalım, gelen herkes kırılan kalbi tamir ettikten hemen bakın hemen diyorum, hemen sonra gidiyor. Kalan yine siz olacaksınız, giden gitti diye üzülmeyin gidecek bir yeri olduğu için gitti, gelende zaten bir başkasından gelmedi mi? Hayatın kanunu bu, biri birine giderken biri birine gelir. Hayattaki tek iyi kiniz kendiniz olsun, yaşadığınız her şey yaşandı ve geçti şimdiye dönün ve bakın anın tadını çıkarın çünkü bu günler bir daha asla gelmeyecek. Bu gün, bu sabah, bu salise, bu saat. Kalp kırmaya gerek yok diye düşünüyorum sonuçta, bir ah meselesi değil mi? Ne derler bilirsiniz, kimsenin ahı kimsede kalmaz. Elbette üzüleceksiniz, ağlayacaksınız ama her şey tadında ve turunda bırakılmalı, çoğu size zarar azı da, kalbinize. Hiçbir şeyden pişman olmamanız dileğiyle sağlıcakla kalın...

]]>
Mon, 18 Apr 2022 00:22:36 +0300 Medine Herzem
Bir umut https://edebiyatblog.com/bir-umut https://edebiyatblog.com/bir-umut Bazen bir umut, bir kişi bizi hayata bağlar. Biz gitmek istesek de o yerden veya o şehirden ne bir ileri ne de bir geri gidebiliriz. Sevmediğimiz bir şehir bile bize neler kattığını unutmamak gerekmektedir. İyisiyle veya kötüsüyle olanlar oldu ve olan şeyler bizim hayatımıza hayat tecrübesi olarak döndü. O tecrübeler sayesinde yaptığımız bir hatayı bir daha yapmıyoruz, bu yüzden hayat tecrübelerini seviyorum. Bazen tecrübelerimiz biraz ağır olur ama bunun sonunda daha güzel şeyler olacağını unutmamak gerekmektedir. Sonuçta her yağmurun sonunda güneş açar.Sonuçta her yağmurun sonunda güneş açar. 

]]>
Thu, 14 Apr 2022 12:32:42 +0300 Medine Herzem
Ömür gibi https://edebiyatblog.com/omur-gibi https://edebiyatblog.com/omur-gibi Yol mudur sevdiklerimizi düşündüren,

Yoksa biz miyiz, onları düşünen?

Boş bir yola bakıp,

Beni üzen insanları düşünmek gibi,

Gidiyor, zaman gibi yolda.

Bitiyor her şey, 

Ömür gibi...

Bizi üzen herkes,

Bir yara açıyor bedenimize.

O yara kapansa da,

İzi bir ömür kalacak o beden de.

Unutmak çözüm müdür?

Ya da umursamamak?

Çözüm yok, 

Belki olmayacak da...

Bedenimizdeki her iz geçmeyecek,

O geçmedikçe biz hatırlayacağız.

O yol bitse de,

Aklımızın bir köşesinde kalacak.

O anlar, 

O günler...

]]>
Sat, 12 Mar 2022 01:35:21 +0300 Medine Herzem
O yüzden https://edebiyatblog.com/o-yuzden https://edebiyatblog.com/o-yuzden Arkama yaslandım,

Yere düştüm. 

İnsanlara güvendim,

Yarı yolda kaldım.

Duş kalka hayatı öğrendim,

Ama sen yoktun.

Senin yokluğun canımı yakmadı,

Canımı asıl yakan;

Senin sözlerin oldu.

O yüzden sana da güvenmiyorum.

Güvendiğim tek kişi,

Allah...

Sabrediyorum, dua ediyorum...

Seni özlüyorum,

Sonra bana dediklerin aklıma geliyor,

Vazgeçmiyorum yine, içimde bir umut.

Sonra o umut da yok oluyor,

Umudumu, unut yaptın.

O yüzden vazgeçiyorum. 

]]>
Sat, 05 Mar 2022 22:53:21 +0300 Medine Herzem
İnsanlar Yapar Acı https://edebiyatblog.com/insanlar-yapar-aci https://edebiyatblog.com/insanlar-yapar-aci İnsanlar bana  yabancı,  

Ben onlara yabancı, 

İkisi birbirine yabancı.  

Gözyaşları, acılar... 

Yabancı. 

İnsanlar yapar acı, 

Acılar yabancı, 

Gözyaşları yabancı, 

İnsanlar yabancı, 

Her şey yabancı, 

Herkes yabancı,

Özgürlüğü isteyen mahkum gibi, 

Dışarı çıkınca, 

İnsanlar, şehir, sokaklar, acılar, gözyaşları... 

Yabancı. 

İyi gelen herkes ve her şey yabancı.

İnsanlar yapar o acıyı. 

Kimseyi önemsemeden.

]]>
Tue, 01 Mar 2022 17:14:53 +0300 Medine Herzem
Sessiz Çığlık https://edebiyatblog.com/sessiz-ciglik https://edebiyatblog.com/sessiz-ciglik Sanki sana muhtacım,

Sanki sensiz hayatım yok,

Sanki sensiz nefes alamıyorum,

Sanki hep sen vardın,

Sanki sen benim diğer yarımsın,

Sanki gitmemişsin gibi...

Ama gittin.

Ama sol yanımı götürdün.

Ama nefes alıyorum.

Ama sen yoksun.

Ama olmayan bir hayatım var.

Ama muhtacım.

Ben ayakta değilim,

Ayakta-ymışım gibi yapıyorum.

Zaman sadece,

İçimdeki yangının daha da,

Alevlenmesine neden oldu.

Yak gel bildiğin ne varsa,

Sat gel gözüm yok para pul da. 

Ama gelmezsin,

Gelemezsin ya da.

Gelmene ihtiyacım varken,

Sen gelmezsin, 

Gelmek istemezsin...

Sana son olmayacak biliyorum ama,

Yalvarırım gel.

İhtiyacım var,

Sesine, 

Sana, 

Gülüşüne,

Beni kızdırmana,

Bana bir gün yazmamana,

Tartışıp barışmamıza...

Gel işte ya,

İHTİYACIM VAR, İHTİYACIM.

]]>
Sun, 27 Feb 2022 14:34:08 +0300 Medine Herzem
Sen https://edebiyatblog.com/sen https://edebiyatblog.com/sen Sana olan özlemimi sen,

İntikam olarak adlandırdın.

Sana olan sevgimi sen,

İhanet olarak adlandırdın.

Ve Sana olan hayalimi,

Ölüm olarak adlandırdın.

Oysa ki ben sadece seni,

Sevdim karşılıksız,

Özledim karşılıksız, 

Hayalini kurdum karşılıksız.

Sense her şeyin,

Yalan olduğunu söylüyorsun.

Kim sevdi, kim sevmedi?

Bilmiyorum ama,

Ben seni çok sevdim,

Çok bekledim,

Çok hayalini kurdum...

Ne geldin, ne de ihtimalleri bitirdin.

Hayalin bile güzelken,

Hayal kurmamak için,

Karanlık odaya koydun beni,

Bilmediğin bir şey var;

Ben seni her zaman,

Aklımda ve kalbimde taşıyorum,

Beni nereye koyarsan koy.

Aklım ve kalbim sana,

Yenik düşecek her zaman 

]]>
Fri, 25 Feb 2022 18:11:07 +0300 Medine Herzem
Güven https://edebiyatblog.com/guven-1738 https://edebiyatblog.com/guven-1738 Biz bir otobüsteki,

Birbirini tanımayan yabancılar gibiyiz.

Etrafa bakarız,

Ama birbirimize bakmayız.

O kadar ki kırgınız,

O kadar ki bitkiniz.

Ne ben yüzüne bakabilirim,

Ne de sen...

Zamanla hislerimiz değişmedi,

Biz değiştik.

Zaman her şeyi götürmedi aslında,

Sadece seni ve beni götürdü.

Duygularımız, hislerimiz aynı,

Ama biz insan olarak aynı değiliz.

Güveni yıkılan biri gibiyiz,

Sen de ben de,

Birbirimize güvenmeyiz.

İkimiz de,

Birbirimize olan güveni kaybettik...

]]>
Sun, 20 Feb 2022 00:18:15 +0300 Medine Herzem
Gözümde Büyütmüşüm Sadece https://edebiyatblog.com/gozumde-buyutmusum-sadece https://edebiyatblog.com/gozumde-buyutmusum-sadece Bazılarını gözümde büyütmüşüm, 

Gidecek olan herkese;

Gitmez,

Beni yarı yolda bırakacaklara;

Bırakmaz,

Demişim.

Ben hemen güvendim size,

Siz de hemen gittiniz.

Peki kim kaybetti,

Ben mi?

Güldürmeyin beni...

Beni kaybeden sizlersiniz,

Ve unutmayın ki;

Herkes kaybettiğini arar...

Siz diğer kaybettiklerimizi arayın,

Beni arasanız da gelmem.

]]>
Thu, 17 Feb 2022 21:27:10 +0300 Medine Herzem
23 Gün https://edebiyatblog.com/23-gun https://edebiyatblog.com/23-gun Her sabah bir tane daha gün ekleniyor.

Sabahları ve akşamları var bende,

Sabahları maskemi takıyorum,

Geceleriyse o maske istemeden de olsa çıkıyor.

Herkese 'ben güçlüyüm' derken,

Sana 'güçsüzüm' diyorum ama duymuyorsun.

Bir günde iki maske taşımak çok ağır,

Herkese 'unuttum' diyor maskedeki yüz.

Gecedeki yüzse 'unutmadın' diyor,

Unutmak nedir?

Bilen var mı?

Yok.

Unuttum derken bile,

Maskenin altındaki yüz ağlıyor. 

]]>
Sat, 12 Feb 2022 21:37:51 +0300 Medine Herzem
Her Gün Yeni Bir Sayfa https://edebiyatblog.com/her-gun-yeni-bir-sayfa https://edebiyatblog.com/her-gun-yeni-bir-sayfa Gözler yalan söylemez.

Ben senin gözlerinin içine bakamadım,

Sense benim dışımda herkesin gözlerine baktın.

Her gün yeni bir sayfa,

365 sayfalık kitaba seni yazmaya başladım.

Her gün yeni bir sayfa,

Senin yokluğunu da  seni yazmaya başladım,

Ama varlığın kadar güzel bir kitap olmuyor.

Her gözlerine bakınca,

Söylediğin şeylerin yalan olduğunu söylüyor.

Gözler yalan söylemez,

Ama sen söylersin.

Bir yalanın, bin doğrunu götürüyor,

Yalanı sevmem, bunu sen de bilirsin.

Ama hala yalan söylüyorsun,

Bilmiyorsun ki;

Gözler yalan söylemez, 

Yalan söyleyen sadece dilin.

]]>
Thu, 10 Feb 2022 01:00:02 +0300 Medine Herzem
17 Haziran https://edebiyatblog.com/17-haziran https://edebiyatblog.com/17-haziran Mesaj atıyorum dediğin gibi, 

Zor günümde.

Ama ilk üç mesajımı görüp,

Diğerlerine bakmaman.

Bana söz vermiştin,

Gitmiyeceğim demiştin.

Nerdesin öbür yarım?

Gel desem, gelir misin? 

Eski günlerimize döner miyiz?

Bana, üzgün prenses dediğin zamana,

Ya da ilk yazdığım güne.

Aklımdan hiç çıkmıyor o gün,

17 Haziran.

Her şeyin başladığı tarih,

O gün bile bilemezdik,

Bir birimize bu kadar bağlanacağımızı.

Bana aldığın ilk hediyeyi,

Ben kabul etmeyince,

Ben takacağım demeni,

Unutamıyorum.

Zamanla iyleşir diyor herkes,

İğleşmiyor.

Sana duygularımı açtığım gün,

Şaşırmanı ve 12'den sonra yazmanı,

Unutamıyorum.

Benimle ilk telefonda konuşmamızı,

Bana ilk canım deyişini,

Hayallerimizi,

Unutamıyorum.

Gittin, her şeyi alıp,

Döner misin bilmem ama ihtiyacım var.

Gittiğin günün sonrasında ben,

Benliğimi kaybettim.

Her gün beni engellediğin sayfaya yazdım,

Ama bana yazan olmadı,

Zamanla olur derken,

Zaman her şeyi aldı,

Suçlusu da benim.

]]>
Tue, 08 Feb 2022 22:31:50 +0300 Medine Herzem
Neşeye :) https://edebiyatblog.com/neseye https://edebiyatblog.com/neseye Bir yol, iki seçenek.

Biri uçuruma çıkarken,

Diğeri, papatya bahçesine çıkıyor. 

Biri mutsuzluğu getirirken,

Diğeri, neşeyi getiriyor.

Neşe benim elimde.

Tabi ki, mutsuzlukta.

Bu seçim benimdi,

Ben de bu seçimi,

Neşeye bahşediyorum.

]]>
Mon, 07 Feb 2022 22:21:26 +0300 Medine Herzem
Anlamadım https://edebiyatblog.com/anlamadim https://edebiyatblog.com/anlamadim Seviyor mu? Sevmiyor mu? 

Bana bir yakınsın,

Bir uzak.

Gözündeki yıldız,

Bir parlıyor,

Bir de kayıyor.

Anlamadım bir türlü, 

Seviyor mu? Sevmiyor mu? 

]]>
Mon, 07 Feb 2022 22:17:27 +0300 Medine Herzem
Küskün Ses https://edebiyatblog.com/kuskun-ses https://edebiyatblog.com/kuskun-ses Sessizlik en büyük cevaptır,

Diyor herkes. 

İçimdeki ateşi göre göre, 

Ateş sadece gözle mi görülür?

Sadece gözle değil,

Yüreğindeki ateşi yürekle görmek.

Gözlerine bakınca, 

Gözlerinin içindeki o karışık duygu.

Mutlu gibi yapıp,

Geceleri sessiz sessiz ağlamaları.

Sustuğu her bir zaman,

İçindeki duyguların ölmesi.

Sabahlayarak düşüncelere dalmasını,

İstemsizce gözlerinden,

Yaşlar akması.

Bir zaman sonra,

O gözyaşının da gelmemesi.

Gözlerinin ağrıması,

Kilo kayıpları,

İçinin titremesi.

Kimse bunları görmeden,

Duymadan başaracağını zannetmeleri.

]]>
Mon, 07 Feb 2022 21:57:49 +0300 Medine Herzem
730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1662 https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1662 Sun, 06 Feb 2022 22:59:23 +0300 Medine Herzem Bu Ev, Bu İl https://edebiyatblog.com/bu-ev-bu-il https://edebiyatblog.com/bu-ev-bu-il Bir köşede sesiz sesiz ölüyorum, 

Herkes bir köşede,

İyi mi? Kötü mü? Bilmeden.

Sessizce ağlıyorum,

Kimse duymuyor.

Yavaşça ölen birini,

Göre bilir misiniz? 

Göremezsiniz.

Geçecek, iyi olacaksin derler,

Ne geçen olur, ne de iyi olurum.

Sessizlik, benim için değil,

Bu ev, bu il,

Artık beni taşımıyor.

Kaçıp başka yerlere sığınmak istiyorum,

Olmuyor oda, beceremiyorum.

Belki de ölüme alışmam lazım,

Sessizce ölen duygularımı,

Bırakmam lazım.

Belki de,

Ölümünü sessizce değil de,

Birden bire öldürmem gerekiyor herşeyi.

]]>
Sun, 06 Feb 2022 22:31:21 +0300 Medine Herzem
Yar Olmak Varken https://edebiyatblog.com/yar-olmak-varken https://edebiyatblog.com/yar-olmak-varken Yürekten seven herkes,

Sevgisizlikle karşılaşacak.

Sevgisizlik görünce,

Duyguları ölecek.

Bir birimize yar olmak varken,

Biz yara olmayı seçtik.

Bir taraf giderken,

Bir taraf hep kalır.

Giderken,

Bir kaç fotoğraf bırakılır geride.

Umutlar, hayaller ve sözler unutulur,

Unutmak kolaydır gidene,

Peki kalan ne yapsın?

O hatıralarla iç içe,

Unutamaz, gidemez.

Canı yana yana kalır,

Gidenin, dönmesini bekler.

Gelse bilene, 

Eskisi gibi hiç bir şey olmaz.

Kalpte biten biri,

Geri giremez o kalbe.

]]>
Sat, 05 Feb 2022 18:51:53 +0300 Medine Herzem
Kime Güvensem https://edebiyatblog.com/kime-guvensem https://edebiyatblog.com/kime-guvensem Aşk deyince,

Kalbime ağrılar giriyor.

Dost deyince,

Sırtımdaki bıçak izleri acıyor.

Hayat ne tuhaf,

Olmazsa olmaz denilenler,

Arkasına dahi bakmadan gider olmuş.

Zamanla, insanlara olan güvenim bitti,

Aşkı illüzyon zanneder oldum.

Arkadaşlığı ise unuttum,

Sahi, menfaatsiz biri kaldı mı?

Yanımda her daim olan.

Bakıyorum da etrafıma,

Kimse kalmamış.

Dost denilen,

Sırtıma bıçak saplamış.

Aşık olduğum adamsa,

Kalbimde derin acılar bırakmış.

Kime güvensem,

Ne zaman arkamdan bıçaklar?

Diye düşünür oldum.

]]>
Fri, 04 Feb 2022 00:23:26 +0300 Medine Herzem
Işıksız Kaldım https://edebiyatblog.com/isiksiz-kaldim https://edebiyatblog.com/isiksiz-kaldim Sen beni, kimsesiz bıraktın.

Ben görmemişim.

Sen beni, ay ışığına muhtaç ettin.

Ben görmemişim.

Sen beni, ıssız sokaklara soktun.

Ben görmemişim.

Ben, seni görememişim,

Senin, beni sevmediğini.

Beni görmediğini.

Zaman akıyor, 

Ama boşa akıyor.

Biz, seninle biz olmamışız,

Gerisi yok olsa ne olur?

]]>
Wed, 02 Feb 2022 20:53:45 +0300 Medine Herzem
Yaşa Ama Nefes Alma https://edebiyatblog.com/yasa-ama-nefes-alma https://edebiyatblog.com/yasa-ama-nefes-alma Sizin hiç canınız yana yana birinden vazgeçtiniz mi? Onu çok severken gittiniz mi? Ya da o sizi istemedi mi hiç? Seninle olamayız, çünkü bende bittin dedi mi? Peki siz onu beklediniz mi? Beklemek çözüm mü? Okutmak çözüm mü? Herkes unutacaksın güçlü olacaksın diyor. Ama kimse içimdeki savaşı sormuyor, ben yazmadığım sürece yazan yok. Laf lafı gelince de değerlisin diyorlar, değerliysem niye zor günümde yanımda değilsiniz? İyi gün dostusunuz hepiniz. Kötü günlerim geçince geri geleceksiniz. Destek olmak için herkes geçecek diyor, ama geçmiyor. Geçse de yarası derinlerde kalıyor. Siz o gidince başka birini sevmemeye yemin ettiniz mi hiç? Etmediniz. Hepiniz sadece geçecek diyorsunuz, o hayalleri bilmeden, umutları, duaları, sabah kalktığım gibi onun mesajına bakmalarımı. Bilmiyorsunuz, bilemezsiniz. Peki hiç ona kendinizi engellemesini söylediniz mi? Ona engelle diye yalvardınız mı? Onun da canı yanıyor ister istemez. Ama o benden daha iyi oyuncu sanki; hiç üzülmüyormuş, ağlamıyormuş, canı yanmıyormuş gibi yapıyor. Bir insan herşeyden, herkesten  uzaklaşmak ister mi? Ya da ölmek? Her şey o kadar üst üste geliyor ki artık insanın dayanacak gücü bilene kalmıyor. İnsanlara yalan söylemek, bu ara yaptığım en iyi şey haline geldi, nasılsın? Diyenlere iyi ya da ne sen sor ne de ben anlatayım diyorum. Zaman beni sadece bataklığa çekiyor. Ben onunla olan dualarımı, bir başkasıyla mutlu olsun diye ediyorum. Bunu kimse anlayamaz, canınız yana yana gittiğiniz oldu mu? Kalbinizin titrediği, sakarlıklarınız, odalara kapanmalarınız, yemeği bile zar zor yediğiniz. Gecelerce, günlerce ağladığınız. Peki ya birini ölesiye sevdiğiniz sonra da gitmesi? Yaşa ama nefes alma. Dedi sanki.

]]>
Mon, 31 Jan 2022 20:28:28 +0300 Medine Herzem
İzin vermeyin https://edebiyatblog.com/izin-vermeyin https://edebiyatblog.com/izin-vermeyin Bugün kim yanınızda değilse yarın o kişinin, yanınızda olmasına izin vermeyin. Herşey geçici ve herkes gidici. Siz kalacaksınız, tek başınıza, yanlız, kimsesiz. Kalın, başarın ve o yalnızlıktan çıkmayı. Hayat şaşırtır yarın ne olacağı belli bilene değildir. Kimsenin arkasından sürüklenip gitmeyin, onlar sizi bırakacak ama siz düşmeyin. Düşerseniz de kalkın. Herşey bir gün biter, herkes bir gün gider, kimse kalıcı değil olamaz da. Siz kendinize acıyın ilk, kalbinizi koruyun, iyi olan kalbinizi, kötü olmasına izin vermeyin. Kötü olanlar bir gün zaten kötülüklerinde boğulacak. Siz sadece sabredin, elinizden geleni yapın gerisi zamanla gelir zaten. Siz, ona buna güvenmeyin. Sadece kendinize güvenin, onlar hep yanınızda olamaz, olmayacakta. Başınızı dik tutun, tacınız yere düşmesin, düşmesine izin vermeyin. 

]]>
Mon, 31 Jan 2022 14:26:06 +0300 Medine Herzem
730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1594 https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1594 Sun, 30 Jan 2022 03:05:20 +0300 Medine Herzem 730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1587 https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1587 Dışarıda kaldığım her bir zamanda, içim içime daha da sığmamaya başladı. Zaman dert getirir demiştim, dert ayağıma kadar gelmişti 730 gün sonra ilk defa gördüm onu, hala içeride ve hâlâ karısı ve çocukları var. Ben o yokken de seviyordum, şimdiyse karısıyla gördükten sonra bende bir şeyler bitti mi? Bilmiyorum içimdekini bitiremedim bu zamana kadar şimdi de bitirmek zor. 

"Bakar mısınız?" 

Kadın bana seslenince, elimi ağzımdan çekip gözyaşlarımı aceleyle sildim. 

" Geliyorum hemen." 

Dedikten sonra kadına dönüp içeriye girdik, ona her baktığımda o ya çocuğuna ya da eşine bakıyor bir kere bilene göz geze gelmemiştik. 

"Biz başka bir eve bakmak istiyoruz. Ben sizin numaranızı alayım, ararız sizi." 

Numaramı telefonuna yazarken ellerim titriyor, ona bakmak için büyük çaba sarf ettim ama yine bakmıştım ona. Mutluluğuna, yüzüne ve davranışlarına. Numaramı yazdıktan sonra, kadının kucağındaki bebeğe yaklaştım. 

"Kucağıma alabilir miyim?" 

Diye sordum,kadın bir şey demeden kucağıma verdi ve gülümsedi. 

"Çocuk elinize çok yakıştı." 

Bir şey demeden gülümsedim. Sarı saçlarını biraz sevdim, sonra kokladım ve yanağına minik bir öpücük bıraktım. 

"İsmi nedir?" 

Diye sordum, merakla. 

"Toprak." 

Bu ismi söylemesiyle kulaklarımın uğuldaması bir oldu. Topraktı, çocuğunun ismi. Bizim düşündüğümüz isimi, kendi çocuğuna koymuştu. Gözlerim istemsizce Arasa kaydı, başını yere eğmiş bir biçimde öylece kalıyordu. Başka bir kadınla olan oğluna benimle düşündüğü ismi koymuştu, Toprağın başını bir kez daha öptükten sonra annesine verdim. 

"Umarım hep mutlu olursunuz, hiç ayrılmasınız." 

Dedim sesimin titremesine engel olamadan. 104,354914 hafta bekledim koşulsuz, şartsız ama o karşıma karısı ve çocuklarıyla geldi. Canı sağ olsun demek düşer bana da.

]]>
Fri, 28 Jan 2022 22:36:59 +0300 Medine Herzem
730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1573 https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra-1573 Thu, 27 Jan 2022 14:37:07 +0300 Medine Herzem 730 Gün Sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra https://edebiyatblog.com/730-gun-sonra Wed, 26 Jan 2022 18:50:09 +0300 Medine Herzem Özümü Buluyorum https://edebiyatblog.com/ozumu-buluyorum https://edebiyatblog.com/ozumu-buluyorum Anlamsızca birine güveniriz ve her şeyi anlatırız , bazen her şeyi sorgulamamız gerekir . Bir sorun kendinize , neden? Diye bir cevap alabiliyor musunuz? Alamazsınız işte. Bazı şeyleri sadece sorarsınız ve bir cevap dahi alamazsınız, hatalar illa ki yapılacak her iki taraf içinde önemli olan o hatadan dönmektir . Ben bu bu yaşıma kadar hatası olmayan birini görmedim , ya da bana denk gelmedi . Her şeyin bir dönüşü var diyorlar peki gidenler niye gelmiyor? Zamanla alışılıyor ama en ihtiyaç duyulduğu zaman o kişi yanımızda olmuyor ve bu kim olursa olsun zoruna gidiyor . Zaman ya dert getirir ya da güzel bir hayat bu seçimi biz yapabiliriz . Önce sorun bir kendinize , ben ne istiyorum? Buna bir cevabınız yoksa anlayın ki , en büyük boşluğa düşmüşsünüzdür . Umudunuzu , inancınızı ve kendinize güvencinizi asla kaybetmeyin.  Çünkü,  umudun bittiği yerde mucizeler çiçekler açar . 

]]>
Sat, 22 Jan 2022 17:01:27 +0300 Medine Herzem
Kimsesizlik https://edebiyatblog.com/kimsesizlik-1505 https://edebiyatblog.com/kimsesizlik-1505 Çevrenizde o kadar çok insan varken siz bir köşeye çekilip , otururup olanları sadece izlersiniz.  Ya onları kendinizden uzak tutarsınız yada onlar uzak dururlar , bazen bazı şeyleri uzaktan izlemek iyiyken bazen de içinde olmak lazım . Yanlızlık bazen de seçim değil , zorunluluktur . Sevdiğiniz bir insan sizi bir çıkmaz sokağa sokup gittiyse ne yapa bilirsiniz ? Hiç bir şey . O sokakta kalırsınız, belki de oturup bir köşede ağlarsınız yanlız başınıza. O yalnızlığa sizi iten olduğu sürece oradan çıkmanız imkansız gibi bir şey . 

]]>
Wed, 19 Jan 2022 22:37:00 +0300 Medine Herzem