EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Mustafa Uğur Sepetci https://edebiyatblog.com/rss/author/mustafa-ugur-sepetci EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Mustafa Uğur Sepetci tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Pinokyo'nun Tahta Kalemi https://edebiyatblog.com/pinokyonun-tahta-kalemi https://edebiyatblog.com/pinokyonun-tahta-kalemi Pinokyonun tahta kalemiyim 
Burnundan kopan 
Ortada söylentiler var diye söylendiler bizimkiler
Bir şekilde şahitmiş buna kulaklarım da
Uzun kalem varmış bi yerde gevelemiş işte "yazmayın yalan falan"
E onu dinleyenleri gördüm tükendi gitti arkadaş
Arkada sadece yalan yazanlar var kalan

Pinokyonun tahta kalemiyim
Yaş aldırıyor nefret ettiğim yalanlar bana
Uzuyo boyum belki pinokyo olurum ilerde
Yalancı kalemler elimde 
Sayfalar tükense bile bir yalan bulurum yine

Pinokyonun sahte kalemiyim 
Yalanlara sahne serili hep
Bi yok olup kurtulmak yalandan artık hayalim değil

Pinokyonun kahpe kalemiyim 
O doğru yazınca kızıyorum 
"beni mi bitireceksin" deyip
Yaşlı bir aptalın peşinden gidip tükenmediğime seviniyorum

Pinokyonun tahta kalemiyim
Artık boyum kolundan büyük 
Çağırdı marangozu sevindim
"Fiyakalı arkadaş olurum" diyip

Pinokyonun burnunu uzattı tebessümü 
Mana veremedim
Testere elinde marangoz girdi içeri 
"Kesmedi elinde beni" derdim 
Hiç canımı yakmasaydı yalanlar benim 
Şimdiyse bedenimden kesilen küçük kalemler yalanlar beni
Pinokyonun uzun tahta kalemiyim

]]>
Tue, 27 Jul 2021 13:21:08 +0300 Mustafa Uğur Sepetci
Köprüler ve Salcılar https://edebiyatblog.com/kopruler-ve-salcilar https://edebiyatblog.com/kopruler-ve-salcilar "Ama Einstein?" dedi Zehra. Karşısındakinin söylediklerine melül melül bakıyordu.

"Einstein halt etmiş! İzle şunu."

Selçuk elindeki kurşun kalemin ucunu gösterdi. Ellerini masaya vuracakmış gibi yaparak dikkatini o yöne çekti. Sonra kurşun kalemi biraz daha havaya kaldırdı. Masadan  kalın bir "tık" sesi yükseldi. Zehra sesi duyduğu gibi gözlerini masaya çevirdi. Selçuk'un elinin duruşundan dolayı "tık" sesinin onun vurması sonucu olduğunu anladı. Ama yüzü hala melül melül bakıyordu.

"Kızım anlamıyor musun? Şu belki yeterli olur." dedi ve elini bir kaç adım ötedeki kara tahtaya doğrulttu. Kara tahtada saçma sapan noktalar dışında hiç bir şey yoktu. Ama bu, Zehra' nın durumu anlamasına yetmişti. Bununla birlikte açıklamayı dinlemeyi de istiyordu.

"Kalemin ucuna dikkatini vermeliydin. Pürüzsüzdü yavrucak. Ama şuan küt olmuş baksana. Kalemin ucundaki parçacıkları kara tahtaya ışınladım. Masaya vurarak oluşturduğum entropiyle."

Bu sözler, ikisinin de yüzünde gülümsemeler oluşturmuştu. Ama Selçuk' un mimiklerindeki yoğunluk Zehra ile kıyaslanamazdı. İcadını anlatmasıyla birlikte onu ürettiği ilk güne dönmüştü sanki.  

Zehra laboratuvardaki sandalyelerden ilk bulduğunu altına çekti. Sıralardan en az kirlisine kafasını bıraktı. Çenesini tahtaya oturttu. Ve duygu yoğunluğu içerisinde hoplayıp zıplayan Selçuk'u sakince izlemeye başladı. Gözleri kırpıştırdı. "Saçmalama" dedi kendine. "Amacım buydu değil mi? Bunca uğraş bunun içindi. Ama nasıl da kendinden geçmiş şuna baksana!"

Selçuk'un hareketliliği sona erdiğinde. Artık Zehra'nın verdiği süre sona ermişti. Görevi tamamlayamamaktan korkuyordu. Eli mekanik bir hareketlilikle çantasına gitti. Eline aldığı tabanca ona ilk kez bu kadar ağır geliyordu. 

"Seni bulmam çok uzun sürdü."

 Selçuk su şisesinin olduğu masaya oturmuştu. İçerisindeki suyun hepsini emip bitirme uğraşına ara verdi. "Biriyle ne zaman tanışırsan tanış illaki geç kalmışsındır. Sigara böreğinden hiç istemediğinden emin misin?"

Zehra kendine kaçıncı kez "Buraya kadar, artık yeter" dediğini bilmiyordu. Ama bir daha söylemişti işte. Tabancayı Selçuk'a doğrulttu. 

"Şu Einstein'ın dediklerini keşke biraz daha irdelemiş olsaydın. Işık hızını geçmenin yolunu bulan bir adamın lineer zaman algısıyla düşünmek gibi bir lüksü olamaz."


Tabancadan dolayı Selçuk sözleri ciddiye alamamıştı.

"Seninle tanıştığım ilk anı hatırlıyor musun? Yanına geldiğimde nefes almakta zorlanmıştım. Sen de yardımıma koşmuştun. Astım hastasıyım falan demiştim."

"Evet" dedi Selçuk. Artık tabancaya değil kızın yüzüne doğru bakıyordu.


"Ben astım hastası falan değilim. Sadece atmosferin oksijen oranı ciğerlerime uygun değildi. Gelecekte oksijen oranı çok yüksek.
Gelecekte insanlar çok mutlu. Gelecekte... Gelecekte insanlar çok şerefsiz. Gelecekte araziler çok değerli. Gelecekte eğer sapiensiyum elementinin kaynağına yakın bir yerde arazin varsa kendini en zengin kişi olarak ilan edebilirsin. Kaynağın yakınlarında biraz bile vakit geçirmek için tüm servetini vermeyecek zengin bulamazsın. Ama en zengin kişilerin dahi bir sorunu var. Çünkü bir kişi ışınlanmayı icat etti. Ve artık arazilerin bir değeri yok. Selçuk Cansız diye bir bilim adamı. Ve bu arada gelecekte de bilim insanı yerine bilim adamı sözcüğü kullanılıyor." 

Tabancayı tutan eli terlemişti. Ve terledikçe daha sıkı tutmaya çalışıyordu tabancayı.


"Geleceğin kodomanları bu iş için beni seçti. Seni bulmam çok uzun sürdü. "


"Bilimi seviyorsun ama sen. Beni falan da seviyor gibiydin." dedi Selçuk. Konuşması küçük bir çocuk gibi hissetmesine neden olmuştu. Ayakları bir yerlere doğru arandı. Kollarını garip bir şekle soktu. Ve nihayet doğru yere geldiğinde gözleri hariç hiçbir yeri hareket etmiyordu.


"Bilimi seviyorum, seni de seviyorum." Bir anlığına durdu. "Nihayetinde ikiniz de bana 5 milyon parsel kazandıracaksınız."

Zehra son cümleyi söylemeden önce zamanlamayı tutturamayıp tetiği çekiverdiğini fark etti. Ona son söylediği söz olan "seni de seviyorum" sözü kafasında dönmeye başlamıştı. Yüzünde esrarengiz bir gülücük oluştu. Kara tahtaya kadar saçılan kanlar görmezden gelindiğinde beklediğinden daha iyi bir veda idi bu onun için. Halihazırda gülümserken gelen düşünce  histerik bir kahkaha atmasına sebep oldu. Einstein ışık hızının hiç bir zaman geçilemeyeceğini söylerken belki de bunu kastetmişti.

Kara tahtaya her seferinde gözü gidiyor ama eliyle kafasını aşağıya bastırarak buna engel olmaya çalışıyordu. Saçlarını sıkarak tutması canını acıtmıştı ve kahkahası daha bir hıçkırıklı hale gelmişti. Ama kollar asla meraklı bir kafaya engel olamazlardı. Kara tahtadaki kan kırmızısı ve kursun kalem siyahı noktaların oluşturduğu yazıya gözlerini tamamen dikmişti artık. Okumaya çalıştığı yazının büyük bölümünün öldürdüğü insanın kanı olması midesini bulandırmıştı. Biraz daha ilerliyip gözlerini iyice kısmalıydı.
Okuduğu yazı bir kez daha kahkaha atmasına  neden olmuştu.

 
"Zeki insanlar, bu şekilde intihar ederler."

]]>
Wed, 16 Jun 2021 10:00:26 +0300 Mustafa Uğur Sepetci