EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Nazım Köyce https://edebiyatblog.com/rss/author/nazim-koyce EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Nazım Köyce tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Mutlu Oldum Gibi https://edebiyatblog.com/mutlu-oldum-gibi https://edebiyatblog.com/mutlu-oldum-gibi Mutluluk

-          - Hediyene mutlu olmamış gibisin?

-         -  Mutlu oldum ama bu hediyeye illaki bir karşılık vermem gerektiği hissi beni biraz rahatsız etti. Babasının aldığı bisiklet ile mutlu olan çocukların mutluluğundan istemiyorum. Annesinin şımartması ile mutlu olan çocuk olmak istemiyorum, çünkü her anne sever evladını... Birbirlerine kördüğüm ile bağlanan iki sevgilinin mutluluklarından istemiyorum çünkü bu sevginin gerektirdiği macburi bir durum ve ayrılık hasıl olunca verilen hediyelerin iade edildiğini de biliyorum. Akülü tekerlekli sandalyeye sahip olduğu için mutlu olan insanlar gibi de mutlu olmak istemiyorum. Bir eksikliğimin yapmacık olarak tamamlanmasıyla mutlu olmak kendi kendini kandırmak gibi geliyor. Mutluluğum bir şeylere bağlı olmasın. Mutluluğumun da sahibi ben olmalıyım. Mutluluğum benim gücüm, iradem, azmim, sevgim, kuvvetim kadar olmalı. Mutluluğum benim vicdanımın kanatları altında olmalı, bir başkasının vicdanının kanatları altında değil. Bu hediyeye karşılık bir hediye aldığım zaman, ancak o zaman mutluluğum tamamlanacak gibi. Şimdilik yarım mutluyum.

 

]]>
Sun, 23 Jul 2023 16:50:43 +0300 Nazım Köyce
Beni Hatırla https://edebiyatblog.com/beni-hatirla https://edebiyatblog.com/beni-hatirla Bal diye tattığın aşkın zehrini

Yanarak içersen beni hatırla

Bir işi yapmadan düşün ah’rini

Aklından göçersen beni hatırla 

Kim suçlu anlarsın bakarsan düne 

Doğruyu eğriltmek kimin haddine

Kişi kendi eder, yine kendine 

Ektiğin biçersen beni hatırla

Verilen sözleri yabana atma

Hak divan var elbet, bunu unutma 

Elbet sen de bir gün seversin amma

Firaktan geçersen beni hatırla 

Kıymetim bilirsin, belki geç olur

Geriye dönmek de sana güç olur

Altın dediklerin bir gün saç olur

Yanlışı seçersen beni hatırla 

]]>
Tue, 15 Nov 2022 21:35:24 +0300 Nazım Köyce
İnsan ve Vicdan https://edebiyatblog.com/insan-ve-vicdan https://edebiyatblog.com/insan-ve-vicdan İnsan olarak doğmak herkese nasip olsa da insan olarak ölmek herkese nasip olmuyor. Huzurlu 

İnsan olmak ile vicdanlı olmak arasında doğru orantı vardır. Ne kadar vicdanlı olursa insanoğlu o kadar da insan olur. Vicdanın da yardımcı hisleri vardır; merhamet, sevgi, minnet, vefa, izzet, sadakat gibi… Bu yardımcı dediğimiz hisler ne kadar yoğun olursa vicdanın sesi de o kadar yankılı olur ve haddi zatında insanı yanlış şeyler yapmaktan alıkoyar.

Osmanlı’da kasaplara yılın belli ayında kanunen zorunlu olarak bahçıvanlık yaptırılırmış. Kasapların hemen hemen her gün hayvan kesersek elde ettiği saldırganlık hissinin kaybolmasını ve merhamet hissini tekrar kazanmasını sağlamak için bu şekilde bir uygulama yapılıyormuş.

Her insanın fıtratında olan vicdana takılı olan mezkur hisleri uyandırmak bizim elimizde aslında. Bir bitki veya hayvan besleyerek merhamet duygumuzun artmasına sebep olabiliriz. Bizden durumu daha kötü olan insanlara yardım ederek, sevgi, vefa, gibi güzel duyguların içimizde yeşermesini ve hatta yoğunlaşmasını sağlayabiliriz. Velhasıl insan olmak, olmaya çalışmak, insan kalmak, yine insanın kendi elinde.

İnsan kötülük yaptıkça içindeki tüm güzel duyguları da yavaş yavaş çürütür ve bir zaman sonra vicdanın da sesi kesilir çünkü vicdana yardımcı tüm hisler de ölmüştür. İnsanı insan yapan değerler öldüğü için aslında insanın kendisi ölmüştür de diyebiliriz. Üstelik katili yine kendisi olmuştur.

]]>
Tue, 24 May 2022 13:23:48 +0300 Nazım Köyce
Kadın Sandım https://edebiyatblog.com/kadin-sandim https://edebiyatblog.com/kadin-sandim Gölgeleri uzayıp kısalıyordu binaların

Köşe başında mini etekli İstanbul

Boğazında hevesleri kalmış 

Ben kadın sandım

Geçiyordu gökyüzünden kara bir bulut

Yağmur rahmet midir sel olursa

Yağmursuzluk duasına çıkmıştı bir kaktüs

Ben kadın sandım

Başaklar sararıyordu

Rüzgarla dans ediyordu

Un olmamıştı, ezildikçe kıymetleniyordu

Ben kadın sandım


Dönüp baktım ufka

Akşam üzeriydi

Güneş kanlı gelinlik giymişti

Ben kadın sandım

Aynada kanlı bir yüz gülümsüyordu

Sırçası paramparça

Silüeti hüzün olarak düşüyordu karşı duvara

Yorgunluk doğuruyordu gece

Ben kadın sandım

Rüya mıydı, düş müydü

Hepsi gerçekti

Boğazında kalmıştı hevesleri

Yağmursuzluk duasına çıkmıştı gözleri

Ezildikçe kıymetleniyordu

Kan rengiydi gelinliği

Kalbine ördüğü duvarlar arasında kaldım

| nazım köyce

]]>
Sun, 15 May 2022 00:37:39 +0300 Nazım Köyce
Toprak ve Kalp https://edebiyatblog.com/toprak-ve-kalp https://edebiyatblog.com/toprak-ve-kalp Benim adım toprak.

Suya aşık.

Hayat, döner durur içimde.

Bin tohum rahmimde.

Ölü de benden çıkar diri de.

Benden yaratılan insan beni tanırsa,

Elbette kendini de tanır.

Bak nasıl?

Her insanın kalbi de bir topraktır aslında

Ne ekerse o yeşerir kalpte;

Sevgi ekerse muhabbet

Hased ekerse nefret

İnkar ekerse cehennem

İman ekerse cennet…

nazım köyce 

]]>
Thu, 14 Apr 2022 23:38:29 +0300 Nazım Köyce
Hayır https://edebiyatblog.com/hayir https://edebiyatblog.com/hayir “Yarın sınavım var gelemem,” dedi telefonun diğer ucundan. Yarınki sınavını unutarak, tam da sınav saatinde ona buluşma teklifi yapmakla utandım açıkcası. Böylesi küçük potlar kırdığım zamanlarda, kızmaz, aptallığımı yüzüme vurmazdı. Benim anlamamı beklerdi. Çünkü pişman olmayı biliyordum, hatamı düzeltmeyi de. Bu özelliğimi o da biliyordu. Tanınmanın, çok iyi tanınmanın mutluluğunu yaşıyordum açıkçası. 

“Tamam,” deyip kapattım telefonu. Daha fazla uzatıp da canını sıkmak istemedim. Sınav öncesi stresli olurdu. 
Beş dakika sonra kendisi aradı. “Ne oldu,” sorusunu ağzımda bırakarak, “Sınavdan sonra beni, Yaşgünü Pastanesinde, ikinci katta, aynı masada bekle,” dedi. 'Ne oldu?' sorusu gibi ‘Tamam, beklerim,’ cümlesi de ağzımdan çıkmadan kapattı telefonu. Güldüm. Güldüm çünkü biliyordum ki telefonun öbür ucunda yaptığı bu muzipliğe kendisi de gülüyordu. Neden sonra aklıma geldi, iyi de saat kaçta gidecektim pastaneye. Sonra her kpss sınavının standart olarak saat iki de bittiğini anımsayınca rahatladım.
Bu tür buluşmalarda sabah erkenden başlardı hazırlığım. Banyo yapılacak. Elbiseler ütülenecek. (Çoraplarımı bile ütülerdim.) En sevdiği parfüm sıkılacak. Traş olunacak. Traşı sinek kaydı olmuyordum. Kirli sakalı severdi. Sadece yüzümde karartısı belli olan sakalımın etrafını makine ile düzeltiyordum. Saat ikiye doğru hazırlığım bitti. Anneme ne zaman, 'ben çıkıyorum,' desem, hava kararmadan gelmemi söylerdi. Onun gözünde ben hep küçüğüm, tüm anneler gibi.

Son anda hatırladığım, onun en sevdiği beşiktaş amblemli saatini de koluma takıp çıktım evden. Yürüme mesafesiyle beş dakikalık yoldu Yaşgünü Pastanesi. Pastanedeki herkes beni tanırdı. “Oooo Metin beyler teşrif etmişler. Yeriniz hazır efendim,” konuşmaları eşliğinde sanki bir tören havasında ikinci kata benim için ayrılmış olan masaya gider otururdum. Beklediğim gibi de oldu. İkinci kara çıkıp her zaman oturduğumuz masaya oturdum. 

O anı çok seviyordum. Sevdiğim insanı bekleme anı, müthiş huzur veriyordu. Geleceğini bildiğimden olsa gerek umut hep yeşil ışığını yakıyordu kalbimde. Geleceği saati kesin bilsem de önceden yollara bakıp, ona benzer birini gördüğümde o olmasa bile anlık olarak “işte geliyor,” heyecanı mutlu ediyordu beni. Nihayet kapıdan girdiğini gördüğümde ise garsonu çağırdım. Onun ne içeceğini sormama gerek yoktu. Aç da olsa her sınav çıkışı önce sade kahve içer yemeğini sonra yerdi. Ve sonunda gelip oturdu karşıma. Çok mutlu görünüyordu. Sınavının nasıl geçtiğini sorduğumda ise iyi demişti coşkuyla.

Çağırdığım garsonun, “ne alırdınız bey efendi?” sorusu şaşırtmıştı beni.   Çünkü hepsi beni tanır ve hiçbir şey istemeden sevgilimle oturduktan beş-on dakika sonra iki kahve gelirdi. Dalgın şekilde dışarıyı izlerken afallamış gibi kafamı kaldırıp yüzüne baktım. “Beni tanımıyor musun sen?” Dedim. Bu defa afallama sırası ondaydı. Sevdiğim kadının yanında olay çıkarmamak için sakince garsona iki kahve getirmesini söyledim. Lise öğrencisi gibi bir görüntüsü olan bu genç garsonun hala ağzı oynuyordu fakat sesi çıkmıyordu. “Konuşsana bilader,” dedim. Gülecek gibi oldu. “Bey efendi iki kahve diyorsunuz da diğeri kime?” Dedi. Bu saçma soru karşısında sinirlendim. Beynimden vurulmuşa döndüm. Sonra Aysel’i işaret ederek, “görmüyor musun kardeşim?” dedim hiddetle. Masanın örtüsünü çekip, fırlatıp attım ortaya bir hışımla. Gürültüye olsa gerek tanıdığım garsonlardan biri geldi,  “Tamam Metin abi kusura bakma, özür dilerim arkadaş adına , kahvelerinizi hemen getiriyorum,” dedi. Ben de Aysel'den bu tatsız olay için özür diledim. Beş dakika sonra kahvelerimiz geldi. Biz sohbet ederken kızdığım garson ve yanındaki dışarıdan bir arkadaşı uzaktan konuşuyorlardı. Arada bir bize doğru baktıklarından benim hakkımda konuştuklarını anlıyordum. Sonra yine öfkelendim bu rahatsız edici bakışlardan. Masadaki tuzluğu fırlattım üzerlerine. Kürdanları da atacaktım demeye kalmadan oktor sözümü kesti.
"Bu olaydan sonra tekrar pastaneye aldılar mı seni?" 
“Evet sorun yok hep gidiyoruz aşkımla oraya.” 
“Aysel’in tepkisi ne oldu peki?”
“Aysel yanımda ona sorsanıza.”
“Orada Aysel yok. O senin beyninde oluşturduğun kurgu. Kurgu da değil aslında, geçen sene bir pazar günü kpss sınavı çıkışında sonra seninle buluşmaya gelirken yolda araba çarpması sonucu vefat eden sevgilindi o senin. Her pazar günü de aynı saatte o masada oturup birlikte sözde kahve içiyorsunuz. Onun öldüğünü kabullenmelisin. Artık onu unutmalısın. Eğer bir daha insanlara zarar verirsen seni hastaneye yatırmak zorunda kalacağım...” 

nazım | köyce

]]>
Sun, 20 Feb 2022 19:17:45 +0300 Nazım Köyce
Aşkın Vicdan Hikayesi https://edebiyatblog.com/askin-vicdan-hikayesi-1744 https://edebiyatblog.com/askin-vicdan-hikayesi-1744 Her insan kendine benzeyeni sever, en çok. Belki de sana benzemediğim için sevmedin beni, kim bilir. Ben de sana benzemek istedim sonra.

Sosyal medyada bir kızla tanıştım. Önce o mesaj attı, “Şiirleriniz çok güzel, ilgiyle takip ediyorum.” diye yazdı. Teşekkür ettim ve böylece başladık bir aşk serüvenine, tabii ona göre aşk.

Sizli bizli konuşmalar, senli benliye döndü. Telefonlarımızı verdik birbirimize. Geyik muhabbetleri gırla, kakara kikiri, mesajlarda, gülücük emojileri, çiçek böcek emojileri, kalp emojileri, öpücük emojileri havada uçuşmaya başladı. Kız halinden çok memnundu. Sonra “Seni seviyorum.” dedi. “Ben de seni seviyorum.” dedim. Seni özlüyorum, ben de… Sensiz yapamam, ben de… Sen benim her şeyimsin, sen de benim… Hayatıma renk kattın,   sen de benim hayatıma…

Aslında zerre kadar sevgi yoktu içimde. Senin bana yaptığın gibi yapıyordum işte, sen oluyordum,  sana benziyordum.

Önce umut vererek sevdiğime inandırıp sonra da ayrılacaktım hiçbir şey yokmuş gibi. Kendimden tiksinti duydum bir an. Sen de duyuyor musun bilmiyorum? Her neyse. Yaptığımın çirkin bir şey olduğunun farkındaydım.

İyice inandırmıştım onu sevdiğime. Buluşmalarımız oldu, kahve fasılları, muhabbetler, öpüşmeler, küsmeler, barışmalar, tripler, adam gibi sevgili olmuştuk, sırılsıklam aşıktık… O aşıktı. 

Sevgisinin nirvanaya ulaştığı zamanlardı ve artık soğumuş gibi davranmaya başladım. Kurbanımın üzüldüğünün farkındaydım. Umursamadım, umursamıyormuş gibi yapıyordum, aslında umursuyordum, üzülüyordum perişan olmuş hâline. Görüldü yazdığı halde mesajlarına cevap vermez oldum. Sinirleniyordu; “Neyin var senin Allah’ın belası! Hani çok seviyordun şerefsiz!” diye küfürlü mesajlar atıyordu.

Bir hafta falan gördüğüm hâlde mesaj atmadım. Sonra bir arkadaşının facebooktaki paylaşımında, onun hastanede olduğunu öğrendim. Arkadaşlarına durumunun çok ciddi olduğunu ve dua etmelerini istiyordu.

O an vicdanım silahı çekip kafama dayadı ve ateş etti. ‘Ölmelisin sen pislik adam’ dedi. ‘Haklısın’ dedim. Öfkeli bir katilin kurbanının boğazını sıkar gibi sıkıyordu sanki boğazımı. Nefes alamıyordum. Telaşla hastaneye koştum. Ve yine beni gülümseyerek karşıladı. Seven insanlar böyledir işte, ağzına da s*çsan gülerek karşılıyor. Şimdi sen gelsen ben de seni böyle karşılardım. Uzaktan bakınca aptallık gibi görünüyor ama n’apsın, seviyordu ve ayrılmak istemiyordu.

Kendimden iğrendim o gün hastanede. Meğer sen ne kadar o*ospu çocuğuymuşsun. Ne kadar adi ve şerefsiz bir kişiliğin varmış. Sana benzemekten utandım, tiksinti duydum.

Sonra ne mi oldu o kadına? Bir müddet sonra kendisi ayrıldı. Bir müddet dediğim iki yıl. Sinsice yaptım bu işi, planlı programlı, üzmeden, sezdirmeden, incitmeden, ayırdım onu kendimden. Senin gibi seviyormuş gibi görünüp umut verdikten sonra pat diye ayrılmadım. Bir hayatın anasını ağlatmadım, bir kalbi parçalayıp yol kenarına atmadım yani.

Ateş yaktıkça soğurmuş, soğumuşsundur umarım. Neyse boş ver. Olacağı varmış, kadermiş, nasipmiş, kısmetmiş, hayırlısıymış, falan filan işte!

Nazım Köyce

]]>
Sun, 20 Feb 2022 14:47:41 +0300 Nazım Köyce
Melek ve İnsan https://edebiyatblog.com/melek-ve-insan https://edebiyatblog.com/melek-ve-insan “Çok şükür ayakkabımın ipini bağladım.” dedi.

“Ayakkabının ipini bağlarken bile şükür mü ediyorsun.” dedi yanındaki.

“Evet.” dedi, gayet kendinden emin bir şekilde. 

“Peki ondan daha önemli olan şeyler var; nefes almak gibi mesela. Her nefes alış verişinde dahi şükür mü edeceksin?” İstihza eder gibi hafif gülümsedi. “Buna güç yetiremezsin.” diye ekledi. 

“Biliyorum. Ama gücüm olsa her nefes alış verişimde de şükür edeceğimi Allah biliyor.” dedi. Düşünüyormuş gibi bir müddet yere bakıp sustu. “Ama milyarlarca yıl secdede kalıp Allah’a şükreden meleklerin olduğunu duymuştum. Ben de o melekler gibi olmak isterdim.” Bir an için kendisini melekler gibi milyarlarca yıl secde halinde düşününce mutlu oldu. 

“Ben o melekler gibi olmak istemezdim.” dedi yanındaki. 

Şaşırdı ayakkabısının ipini bağlayan. “Neden ki dedi? Kim melek olmayı istemez ki?” 

“Ben istemem.” dedi, dudağını büzerek. “Ben iradem ile seçmeyi, seçebilmeyi seviyorum. Bu bana özgür olduğumu hissettiriyor. Ve eminim ki Tanrı da benim ona sevgimi, bir meleğin sevgisinden daha üstün tutuyordur, çünkü ben kendi iradem ile üstelik sevmeme tercihim olduğu halde hatta görmeden seviyorum, melek ise görerek ve iradesiz seviyor.” 
“Hımm. Aslında üzerinde düşününce dediğin mantıklı.” 
“Bence de mantıklı.” dedi. Göz kırptı yanındaki.

]]>
Mon, 03 Jan 2022 23:47:54 +0300 Nazım Köyce
Mahvetti https://edebiyatblog.com/mahvetti https://edebiyatblog.com/mahvetti
Beni simitçi çocuğun tezgahına el koyan ama hak yiyen kodlamanlara dokunmayan sistem mahvetti,
Sevdiğim insana gitmek için çıktığım yolda tel örgülere takıldığım sınırlar mahvetti,
Aşkın asgari ücrete yenik düşmesi mahvetti,
Salon takımının iki gönül arasına girmesi mahvetti,
Ay sonunu getiremeyen babanın, oyuncakçının önünden geçerken çocuğunu oyalamaya çalışması mahvetti,
Geçimi dert eden, ekmeği kavga ile kazandıran sistem mahvetti,
Güzellik ürünlerine harcanan paraların, milyonlarca ihtiyaç sahibine yettiğini bilmek ve bu yapay güzelliklerinin altındaki çirkinlerini anlamak mahvetti,
Kalacak yeri olmayandan para alan otellerin ve karnı aç olandan para isteyen lokantaların yüzsüzlüğü mahvetti,
İnsanların emeğini sömüren bankaların, yine aynı insanların seçtiği devletler eliyle desteklenmesi mahvetti,
Köleliğine menfaati için kılıf uyduran cahillik mahvetti,
Eşyanın insandan daha değerli olduğunu görmek mahvetti,
Bir fahişe, bir yetimi beslerken, zekatını vermeyen zengin namazlılar mahvetti,
Bir gün incecik kirpiklerini dahi kaldıramayacak duruma gelecek olan gözlerin doyumsuzluğu mahvetti,
Beni, ‘ben sana inanmıştım!’ cümlesinin acizliği mahvetti,
Beni aslında dert ile dertlenen kalbim mahvetti…
Nazım Köyce
]]>
Sun, 19 Dec 2021 21:39:55 +0300 Nazım Köyce
Kara Kaşlım https://edebiyatblog.com/kara-kaslim https://edebiyatblog.com/kara-kaslim Kara kaşlım

Dağ gibi kuruldun yüreğime

Adını ağrı koydum

Günaşırı sevdim seni

Şuram desem anlarsın yokluğunu

Susmanın sancısındayım

Derin mi derin gözlerin

Bahar yüzlüm

Mermi sürülmüş namlu gibiyim

Anla beni sürgünümsüm

Anla beni

Tüm geç kalmışlıklarını al gel

Getir sızıya, yokluğa, hasrete dair ne varsa

Göğsüne vuran arzular

Yemin olsun sendeyim

Koma bizi buralarda

Buralar ayaz

Buralar çile

Buralar gece

Bahar yüzlüm

Sürgünümsün

Şafak türküleri söyle

Yaslan

Senindir bu şiir yürek

Dayan

Dayan bir ömür

Ömür dediğin sevdiğin kadar

Toprak gözlerinde yeşersin sol yanım

Bahar yüzlüm

Arzu arzu büyüyenimsin içimde

Yollarım sende

Kıvrım kıvrım hasret

Cigara yanığı değil bu

Tüm zamanı geriye al gel

En başa dönelim

Sevmek nedir

Hasret nedir

Yokluk nedir, bilmediğin zamanlara

En baştan sev

Bıçkın yüreklim

İnadın olayım!

Bir vazgeçişe kurban değil

Sakla beni sevda için

Güzel baharlar için sakla

Ölümsüz sevdaların hatrına

Sahipsiz hayallerin hatrına

Sakla

Kara kaşlım

Değdiğin yerlerden kuşlar uçuşuyor

Deli düşlerim var

Bilirsin

Bilirsin nasıl çeker insanı serseri düşler

Yüreğim mahkum

Yüreğim yüreğine denk

Sevdanın göç yolu gözlerin

Gözlerin ben

Yorgun kanatlarım, affet

Dokun yaralarıma

Kelebeği tutar gibi dokun

Kara kaşlım

Bir dağ gibi kuruldun yüreğime

Adını ağrı koydum

Bahar yüzlüm

Ömür dediğin sevdiğin kadar

Sev çorak topraklar gibi

suya hasret

Sev

Kara kaşlım

Nazım Köyce 

]]>
Sun, 07 Nov 2021 23:21:50 +0300 Nazım Köyce
Esila https://edebiyatblog.com/esila https://edebiyatblog.com/esila Ne verdiklerimin hesabını tuttum 
Ne de senden aldıklarımı biriktirdim Esila
Sadece sevdim
Üzülme Esila
Gidemediğim için 
İnan gidemiyor insan
Kendinden gidiyor da senden gidemiyor
Taksiler, otobüsler, trenler, vapurlar, uçaklar yapamıyor 
Bir türlü götüremiyorlar beni senden
Dünya küçülüyor birden
Unutamıyorum 
Unutmak aklın işi
kalp beceremiyor
Seviyor Esila
Sadece seviyor
Çatlarcasına yürek
Üzülme
"Ol!" deyince olduran bir Rabbimiz var
Acılarımızı
Umutlarımızı
Yarınlarımızı
Boşalan ellerimizi, kalbimizi, kırıklarımızı, kırgınlıklarımızı, keskin suskunluklarımızı, 
içimizi dilim dilim kesen ne ise, kalbimizi yoran her şeyi O (c.c.) biliyor...
Yük kalpte olunca, kimseye şunun ucundan tut diyemiyorsun
O (c.c.) tutuyor Esila
Sen tutmuyorsun
Olsun...
Biliyor musun?
Duanın gücüne inandım
O'na sımsıkı tutunmayı
Babasının duasıyla kuyudan çıkan Yusuf'u düşün
Balığın karnından karaya çıkan Yunus'u
Eyüb'ün nasıl şifa bulduğunu 
Ateşi suya çeviren imanı,
İbrahim'i düşün.
Unutalım
Unutalım Esilâ
Başımızı sokacak bir duamız olsun
Bir fatiha alıp gidelim buralardan
Ve denize bakan umutlarımız
Unutalım,
En ince hesapların verileceği bir gün var.
Biliyorsun
Bütün ince hesapları unutalım...
Kârın, zararın olmadığı, iktisatın, borsanın, bankanın olmadığı, 
Bir hayatı çalmayanların,,
Serbeti değil, bir sözü emanet edebileceğimiz bir yer olsun, 
Zenginlik deyince akla kalbin geldiği bir yer. 
İçinde her şerrin döndüğü bu dünyayı unutalım
Kendimize, kalbimize dönelim
seni sevmek bir ölümlü olduğunu umutmaktı
unuttum
sana kısaca ömrüm diyordum
Çok uzun mu oldu..?
Ölelim
Ölelim Esilâ
Ölmeden önce ölelim.
Pey'gam'berlerin içinde ki gam'dan ölelim mesela
Kine, nefrete, dalavereye, sahtekarlığa, düzeni bozan düzenbazlığa, adavete, kibire, yeise, vefasızlığa, karşı ölelim...
Dertten ölmek güzeldir Esilâ;
"Derdin Rûy-î Cemâl ise, dertten ölmek güzeldir..."
Derdimizi alıp gidelim...
Yorulmam, söz
Arkamızda bir ölüm olsun sadece
Arkamıza bakmadan gidelim
Göçmen kuşlara takılıp gidelim
Anlamalıydım 
Sürekli saçlarını toplamandan anlamalıydım içinin dağınıklığını
Gözünün düştüğü boşluklarda buluyordum kendimi 
Ben seni ağlayamıyordum. Affet
Ağlamalıydım
Geç mi kaldım?
Aç gözlerini Esila...
Kalbimin nefesiydin 
Huzur oluyordun bana
Aç gözlerini Esila
Gözlerime bak
Bak ki;
Kalbim de evine ekmek götürsün
Arkamda namaz kılacaktın
Kur'an öğretecektim sana
Tüm bunları koyacak yer bulamıyorum
Oysa gidecek yeri değil
Kalacak yeri olmalı insanın
Bir duanın
Bir kalbin içinde
Yerini yadırgama Esilâ
Affet, yaranamadık aşka
Biz seninle gök yüzüne bakamadık doyasıya
Allah'ım sen gök yüzünü affet
Islanamadık ansızın çıkan bir yağmurda
Allah'ım sen yağmurları da affet...
Affet Esilâ
Ben de adi adamın tekiyim
Vurulurken küçük çocuklar gülüşlerinden 
Sana şiirler yazıyorum
Kalbinin en güzel yerinden vururum diye belki
Kalemim şahit
Sadece sevdim seni
Ne verdiklerimin hesabını tuttum
Ne de senden aldıklarımı biriktirdim
Sadece sevdim Esila
Nazım Köyce
]]>
Sun, 31 Oct 2021 09:50:19 +0300 Nazım Köyce
Esila'ya Mektup&3 https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup-3 https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup-3 Standartlara uygun yaşıyorum; orta gelirli bir iş sahibi olan her insan gibi...Ev ile iş arası bitmeyen sorumluluklar, bitmeyen kafa meşguliyetleri, bitmeyen beden yorgunlukları ama hepsi bir haftasonu tatilinde öğlene doğru uyanınca geçiyor. Yılda bir defa gidilen izinlerde hoşbeş muhabbetler, özleyenlerin yüzündeki samimi gülümsemeler, sarılmalar, gezmeler iyi geliyor standart yaşayanlara. Rutin bir döngünün içinde yuvarlanıp gidiyorum. Tüm bu standartlıktan, sıradanlıktan, monotonluktan uzak yalnızca sen iyi geliyorsun bana. Uzakta da olsan varlığın iyi geliyor, yokluğun acı. 'Acı' ile 'iyi' kelimelerini aynı cümle içinde kullanmak ne kadar ironi değil mi? Ben yıllardır bu iki kelimeyi aynı kalpte taşıyorum. Tuz ile yara gibi...Ve bunu anlamanı istiyorum, yalnıca bunu...

'İyi gelmek' her zaman aynı lezzeti veremeyebilir bazen. Herkese bir yaz öğleninin sıcağında iyi gelen dondurma, faranjiti olan bir hastaya iyi gelmeyebilir. Bu iki aradanlıkta senin diğerlerinden farkın faranjit olsam da seninle o dondurmayı yiyebilirim, seninle o anın mutluluğunu yaşamak isterim. Bazı mutluluklar böyledir işte Esila; hoşuna gitmeyen hatta sana zarar verebilen şeyleri dahi sevdiğinin hatırı için yaparsın. Buna fedakarlık deniyor, katlanmak değil bu; insan sevmediğine katlanır, sevdiğine ise feda eder her şeyini -karşılıksız-.

Hiç aklına geliyor muyum diye merak etmiyorum. Asıl merak ettiğim şey, aklına geldiğim anda ne hissetttiğin? O an kalbinin ritmini can kulağı ile dinlemek isterdim. Belki bir umuda ihtiyacım var, belki değil gerçekten var.

Seni evde dinlendiğim bir vakit uzun uzun kasıtlı düşlemek istemedim hiç. İnsan sevdiğini kasıtlı düşünmez, olur olmaz zamanda aklına gelir. Senin gibi...Ne vakit aklıma gelsen bir müddet kalbime yolculuğa çıkıyorum. Mevsim değişiyor birden, bir yanım eylül, bir yanım nisan oluyor. Üzülmüyorum artık, geldiğin gibi de gidiyorsun aklımdan, tutmuyorum. Keşke kalbimden de gidebilsen, yine tutmazdım.  Bilmiyorum tutardım belki de...

Neden böyle oluyor Esila? Bir insana yanında mutlu olduğunu hissettirdiğin an yanından hatta hayatından uzaklaşıyor. İşte bu beni soğutuyor insan sevmekten. Soğutuyorlar bu güzel duygudan insanı. İnsanlar ne kadar da nankör. Ama benim insanları sevememem insanlardan soğumuş olmamdan değil, senin sevginin kalbimin tüm hücrelerini doldurmuş ve hiç kimseye yer kalmamış olmasından kaynaklanıyor. Üzülecek bir şey değil bu bana kalırsa. Üzülecek tek bir şey varsa o da uzakta olman. Üzüldüğüm kadar şükretmek de geliyor elimden. Ya seni hiç tanımasaydım; nereden bilirdim hayatın içinde bir 'yaşamak' olduğunu,  sevmenin bu kadar güzel olduğunu, mesafe denen illetin kesifliğini, bunca ıraklığına rağmen sana ne kadar yakın olduğumu, kalbimin sınırsız sevmeye meyilli olduğunu, sevmekten mütevellit ruhumun aldığı sekinenin, bu lezzetin tadını nereden bilebilirdim Esila? Sevdiği kadar insanın yandığını, acı ile sevginin aynı kalpte yaşayabildiğini..? 

Canparçan

Nazım Köyce

]]>
Sat, 02 Oct 2021 23:40:05 +0300 Nazım Köyce
Ağladım https://edebiyatblog.com/agladim https://edebiyatblog.com/agladim

Sevdan bende yara oldu sevdiğim
Acıyı göğsümde duya duya ağladım 
Beyaz günler kara oldu sevdiğim 
Hasret takvimini saya saya ağladım 

Gidemedim ben ömrümün peşinden
Atamadım yâr yüzünü başımdan
Bir mutluluk yaptım gözün, kaşından
Seyre daldım, doya doya ağladım 

Gönlüm sana kördüğümle dolaşık
Bu sevdaya bir de özlem bulaşık 
Yağmur ne ki fırtınayla karışık
Görmedin sen, baya baya ağladım

Aşık nazım duyuramaz sesini
Boşa yorar gücünü, nefesini
Doldurdum yâr, acının kesesini
“Hasretimsin” diye diye ağladım

| Nazım Köyce

]]>
Sat, 21 Aug 2021 23:23:42 +0300 Nazım Köyce
Gelmedi Bayram https://edebiyatblog.com/gelmedi-bayram https://edebiyatblog.com/gelmedi-bayram Elalem orada burada ben yine tektim
Tuttum da yalnızlığın elini öptüm
Gurbette dizelere içimi döktüm
Herkese geldi bana gelmedi bayram

Ümidim yok olsa da yollara baktım
Gelenden geçenden bir dost aradım
Gelir diye kapıyı açık bıraktım
Herkese geldi bana gelmedi bayram

Mesajla doldu taştı sanalda bayram
Vefa beş inç ekrana sığmıyor ustam
Duysaydım bir dost sesi olurdum kurban 
Herkese geldi bana gelmedi bayram

Nazım Köyce

]]>
Sun, 15 Aug 2021 14:20:52 +0300 Nazım Köyce
Ceket ve Diploma https://edebiyatblog.com/ceket-ve-diploma https://edebiyatblog.com/ceket-ve-diploma Sana verdiğim sözü tuttum baba. Diplomamı da aldım geldim. Dur sana okuyayım. ‘Lisans diploması. Cemil Kaya Hacettepe 6 yıl süreli Tıp Fakültesi’ni başarı ile bitirerek 6/6/2021 tarihinde bu diplomayı almaya hak kazanmıştır.’ Babasına verdiği sözü kanıtlamanın sevinciyle diplomasını okurken tüm yüzüne yayılan gülümsemeyle devam etti konuşmasına Cemil. 
Biliyor musun baba, üniversiteye kayıt yaptırırken  harcımı ödemek için ceketini sattığını sonradan öğrendim ama bunu bildiğimi sana sezdirmedim. Üzülmeni istemedim çünkü. O ceket senin damatlığınındı. İlk yaz tatiline eve geldiğimde dolapları karıştırırken farkettim. Sana söz ilk maaşımla bir ceket alıp o takımını tamamlayacağım. Lütfen ısrar etme, o ceket benim buralara kadar gelmeme vesile oldu. Okula başladıktan sonra da hem çalışıp hem okuyarak sana zahmet vermedim. Bazen aç kaldım, para lazım mı dediğinde, lazım olsa bile istemedim, çünkü evde beş boğaz daha vardı doyurmak zorunda olduğun. Ağlama baba, geçti artık bak oğlun doktor oldu işte, hayırlısı ile en yakın zamanda işe başlayacağım. Allah nasip ederse ileride onkoloji alanında uzman olacağım. Senin gibi kanser olan tüm hastalarları parası olmasa da ücretsiz ameliyat yapacağım. Çünkü bir babayı kaybetmenin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Elimden geldiği kadar bunu kimseye yaşatmamaya gayret edeceğim. 
Uzun zaman olsa da kokun hâlâ evin içinde. Otoriten, gülüşün, çatık kaşın, sabah homurdanmaların, işten gelirken her seferinde, ‘Karabaş’ın yemeğini verdiniz mi?’ deyişin, bayramlarda uzattığın kalın damarlı elin, arada bir kasketini arkadan öne doğru düzeltişin, sofraya dağ gibi oturuşun, ekmeği yediye bölüşün, sırf biz duyalım diye besmeleyi sesli söyleyişin, her şeyin evin içinde hiçbirini atmadık, bir ceketin eksik, onu da tamamlayacağım inşallah. Şimdi sana bir Fatih’a okuyayım, sonra eve geçeceğim daha annemin haberi yok geldiğimden ona da sürpriz yapacağım.

]]>
Tue, 13 Jul 2021 13:36:01 +0300 Nazım Köyce
Aforizmalar https://edebiyatblog.com/aforizmalar-203 https://edebiyatblog.com/aforizmalar-203 * İnanmayın siz matematiğe, onun yarısı ben eder.

* Şiir okuyan kadın sevilmez mi hafız, hele bir de şiir yazıyorsa, ruhunu eline teslim et gitsin...

* Saçlarının kırıklarını aldırıyorsun da kalbim kırık diyorum aldırmıyorsun.

* Kalbim hâlâ sıcak, fazla uzaklaşmış olamaz... 

* Bugün de özledim seni, kusura bakma yalnızlıkla oldu...

* Kalbimi yoran her şeyi hayra yordum.

* Umut ile unut arasında kaldı yüreğim...

* Her şey hesap kitapla olmuyor. Mesela iki kişiye geniş olan bu dünyanın, biri gitse, diğerine neden dar geldiğini matematik asla çözemeyecek.

* Muhatap olduğumuz her insan hayatımıza bir parça renk katar. Ama biz, sarılar, maviler, yeşiller, kırmızılar, dururken nedense hayatımızı kara'rtanları aklımızdan çıkaramayız.

Nazım Köyce 

]]>
Tue, 06 Jul 2021 13:39:43 +0300 Nazım Köyce
Esilâ’ya Mektup 2 https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup-2 https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup-2 “Birgün gitsen bile hatıran yeter!” diyor Ferdi Tayfur o isyankar sesiyle. Yetmiyor…Hatıran yetmiyor. Hiçbir şey ‘yer’ini dolduramıyor. ‘Yer’ dediğim sol yanım, yani ömrüm… Nefesini boşa alıyormuşsun gibi amaçsızca yaşamak, sanki sen yanımda olsan göğsüme giren oksijenin bir anlamı olacak gibi. Yanımdaymış gibisin’in ne olduğunu biliyor musun? O his alıp çeksin beni yuvasına, anlamlandırsın beni. Mana yüklemek istiyorum hayatıma sadece. Ve o manada sebat etmek, yetsin o bana, tüm yalnızlığımı alsın, açlığımı gidersin, bir çocuğun başını okşar gibi okşasın başımı, kaygılarımı alsın istiyorum üzerimden.

Pencereden dağları izliyorum bu şarkıyı dinlerken. Dağlar bile yürüyormuş. “Dağları görür, onların durduğunu sanırsın; oysa bulutlar gibi hareket ederler...”* Ben de şu dağlar gibi sana geliyorum, içten içe, kaderin bilinmezliğinin ardında bir ‘olur’ var sanki, kalbimden öyle geliyor. Bu dağlar gibi yerimde sabit olsam da duruyor sanma beni, bulutların aktığı gibi geliyorum. Kim bilir belki de göle yoğurt çalıyorum; ‘ya tutarsa…’

Biraz şarkılı, türkülü, sigaralı, kahveli efkardan sonra, çarşıya indim. Ne zaman çarşıya insem her köşe başında sen varsın, ben varım, biz yokuz. Kaç defa ‘hayırlısı olsun’ dediğimi bilmiyorum. Dilimde pelesenk olmuş neredeyse bu söz. Bir de ‘seni benim kadar kimse sevemezdi’ bu cümleyi ben kurmuyorum ama kalbimin bir yerinde saklı olduğunu, arada bir çıkıp kendini hatırlattığını hissediyorum.

Bir insanın yanında kalması için çok sevilmesi yetmiyor olabilir. Sen, onda aradığını bulmuş olsan da seni tam anlamıyla tamamladığını hissetsen de onun aradığı şeylerin sen de olmadığını ve onu ruhen tamamlamadığını bilemiyorsun. Sevgi de mi karşılıklı olmalı, takas gibi; al gülüm ver gülüm… Al sana, kalbimi, tüm vaktimi, ömrümü veriyorum ama buna karşılık sen de bana tüm banları aynı mükemmellikte vermelisin ki mutlu olalım mı? Bu mudur ilişki? Ben senden bunların hiçbirini istemedim. Sevdiğim kadar sevilmek istemedim. Bir damla da sevsen ben onu yağmur bilirdim. Bildim de…

Sevdiğini hissediyorum ama nasıl bir sevgi olduğunu bilmiyorum; anne şefkati gibi mi, baba eli gibi mi, vefalı dost gibi mi, aşk gibi mi bilmiyorum. İlk başlarda ‘aşk’ diyordun, hani gitmeden önce. Sevgimin kalbinde bir değeri olsun istiyorum. Hani diyor ya şair; “beni güzel hatırla.”

Süper markette standları gezerken bunları düşünüyorum. İnsanlar fiyatların pahalılığını mırıldanıyor sağımda solumda. Ürünlerin son kullanma tarihlerine bakanlar var. Benim de sende son kullanma tarihi geçmiş bir yığın düşlerim kaldı. Canın sağ olsun. En azından sende kaldı. Nelerim kalmadı ki sende?

Günlük yazmış olsam, her günün sayfasına, ‘bugün de seni özledim’ yazar öylece bırakırdım, çünkü tüm günüm böyle geçiyor. Bu özlemleri hak ediyor musunun hesabını tutmuyorum, çünkü bu ne senin suçun, ne de benim suçum. Kalpteki ismi yazan kalem ile alındaki ismi yazan kalem aynı kalem.

Üzülme, bugün de özledim seni, kusura bakma yalnızlıkla oldu…

Can parçan

Nazım Köyce

*neml-88

]]>
Sat, 03 Jul 2021 15:27:08 +0300 Nazım Köyce
Esilâ’ya Mektup https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup https://edebiyatblog.com/esilaya-mektup Esilâ’ya Mektup

Bu gün şehre yağmur yağdı, çisil çisil. Bu yağmurda seninle ıslanmak güzel bir anı olabilirdi. Hiç baş başa geçirdiğimiz bir anımız olmadı seninle. Sokağa çıkıp biraz da olsa ıslandım ama yalnız ıslanılmıyor yağmurda. Yalnız yemek yenmiyor, yalnız gökyüzüne bakılmıyor, yalnız bir ağacın gölgesinde oturulmuyor, yalnız eve girilmiyor, yalnız mutlu bile olunmuyor Esilâ. Yalnız, sadece çok iyi acı çekiyorsun. İstediği kişi insanın yanında olmayınca ezbere yaşıyor hayatı. Yemeği hayatta kalmak için yiyorum, muhabbeti ayıp olmasın diye ediyorum dostlarımla. Aklım hep sende. Yaşamak fiili hayatın içinden çıkıp gidiyor. Öznesi sen -olmayan sen- olan hayatımın, tüm yüklemleri yoruyor beni.  Gece yoruyor en çok.

Gece yarıları, yaralarım açılıyor bir bir…Yaram şiir oluyor. Kan kaybından ölene kadar şiir karalıyorum. Ölene kadar nahif bir söz oldu, geberesiceye kadar seni yazıyorum aslında. Her şeyi unutuyorum o an, dalgınlığım oluyorsun. Sigaramın bittiğini kül tablasından düşünce anlıyorum. İnan bana bir gün ikimizde yanacağız bu evin içinde. Yazdıklarımdan çok sildiklerim yoruyor beni. Seni yazmak kolay da silmek zor Esilâ.

Şu an sana ulaşamadığım için kendimi suçlu hissediyorum. Her yer suç mahalli gibi. Senin, benimle birlikte olmadığın her yerden ben suçluyum. Vuslatımızın katili benim belki de… Suçumun cezasını çekiyorum. Tüm gelemeyişlerin sancısındayım.  

Elimden gelse ömrümün kalan kısmını seninle baş başa geçirebileceğim bir kaç dakikaya değişirdim. Bunu yapabilirim. Elimden gelmeyen o kadar çok şey var ki. Mutlu olmak elimden gelmiyor mesela. Yaşamak elimden gelmiyor, en iyi yapabildiğim şey seni özlemek. Oysa özlenecek o kadar çok şey vardır ki bir insanın hayatında. Çocukluğu mesela, ayrı ise anne ve babasını özler insan. Ama seni özlemek kalbimde kimseye yer bırakmamış gibi. Bu aciz, acınacak halimi yazarak seni de mutsuz etmek istemiyorum. İyiyim aslında. İnsan alışıyor yalnızlığa, sensizliğe alışamasam da.

Geçenlerde, geçenlerde dediğim birkaç yıl oldu, sana yazdığım bir şiire ödül verdiler. Ödüle laik görülen bu şiire biraz daha şiir ekleyip kitap çıkardım. Aforizmalarla seksen sayfalık bir kitap oldu. Belki bir gün alıp okursun. Kader bu, dünya küçük, bir köy kadar küçüldü tabiri caizse,   Almanya’da üretilen bir kemer, Ağrı’da ki bir adamın beline nasip olabiliyor artık. Olur ya kitabım, daha doğrusu senin kitabın, tevafuk eline geçerse, özellikle kış geceleri, yazdığım her şeyi üzerine al, üşütme…

Can parçan

 

Nazım Köyce

]]>
Thu, 01 Jul 2021 20:07:15 +0300 Nazım Köyce
Ağlarım https://edebiyatblog.com/aglarim https://edebiyatblog.com/aglarim aşkın ilk yangın yerini
sensiz gezer ağlarım
sevdamızın şiirini
yazar çizer ağlarım

aklıma anılar düşer
beden ölür onlar yaşar
özlemin mezarım deşer
candan bezer ağlarım

her an anarım ismini
kağıda düşen cismini
yüzüme gülen resmini
süzer süzer ağlarım

merheme gelmez bu yara
çaldın bahtıma kara
dertlerimi sıra sıra
dizer dizer ağlarım

mezar yaptın hasretini
canlı canlı gömdün beni
ruhumdaki kasvetini
sezer sezer ağlarım

nazım’dan sana hediye
bu şiir kalsın geriye
duyupta üzülme diye
azar azar ağlarım 

nazım köyce

]]>
Wed, 30 Jun 2021 01:02:16 +0300 Nazım Köyce
Bir Şiir Saklıyorum https://edebiyatblog.com/bir-siir-sakliyorum https://edebiyatblog.com/bir-siir-sakliyorum Bir şiir susuyorum sana içimde
Biraz gökyüzü mavisi 
Biraz deniz dalgalı
Hoyrat gecelerin sessizliğinde
Vurdum duymazlık var serde yalnızlığın
Olsun 
Uç uca eklenmiş baharlar da var mısralarında
Satır satır seni yazdım kalbime
Gülüşlerinden kattım biraz
Tutamadığım ellerinin hasretinden
Ve biraz da gözlerinden
 
Bir şiir susuyorum sana içimde
Sahra kadar sıcak
Sen kadar hayal 
Ben kadar aşık
 
Saçlarının kızılından bir tutam 
Bir 'amin' düşürdüm son noktasına
Duam oldun
Birini yakıp birini söndürdüğüm hasretin
Nikotin kokulu iç çekişlerimde
Dramatik bir filmin sonuna iliştirilen vuslat gibi
İnancımı koydum güneşin sabahlarına 
En sıcak 
Umutla soğuttum
Dokunursan tenime, yanma diye
Bir gün 
 
Bir şiir susuyorum sana içimde
Gelecek bir yarının sabahında
Gözlerine saklıyorum
  
 
nazım köyce

]]>
Fri, 25 Jun 2021 20:44:43 +0300 Nazım Köyce