EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Yazar_Nisa2 https://edebiyatblog.com/rss/author/nisa-oguz EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Yazar_Nisa2 tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Görünmez Sokağın Hikayesi https://edebiyatblog.com/gorunmez-sokagin-hikayesi https://edebiyatblog.com/gorunmez-sokagin-hikayesi Sokaklar derin sessizlikler bazen gürültüler kimi zaman sadece kalabalıktan oluşan bir yerdi gözümde ta ki garip bir yerle tanışana kadar. Hayatımın en kötü haftalarından biriydi. Yalnızdım, işimden atılmak üzereydim. Ailem dağılmıştı ve evden çıkmak zorunda kalmıştım.

Şimdilerde adının bile pek bilinmediği bir otel odasında kalıyorum otel odası demek bile büyük kalır sanırım en iyisi küçük bir pansiyon diyeyim. Bu küçük pansiyonun bulunduğu sokak büyük ama bir o kadar da küçük gibi.

Cama oturmuş öylece büyük kocaman modern evlerin, modern sokaklarına bakıyorum. Zaman kavramını unutmuş gibiydim ya da anılarımı kaybetmeye başlıyordum bilmiyorum. Çocukken dünyayı rengarenk görürdüm basit oyunlarla hayatımı feth etmiş olurdum. Sokaklar evimdi uçan kuşlar ve o harika gökyüzü umudum dahası hayalimdi.

İnce zayıf bir çocuktum sakin ama sinirli bir kişiliğim vardı. Basit şeylerle mutlu olmak o zamanlar çok daha kolaydı. Hani hep sorarlar ya büyüyünce ne olacaksın diye benim o soruya cevabım hep değişirdi ama bir gün avukat olmaya karar vermiştim.

Nihai hedefim bu olmuştu. Çok çalıştım çok emek verdim ama işler hiç beklemediğim gibi gitmemişti. Gitmiş olsaydı zaten şu an burada olmazdım herhalde. Yalnızdım küçücük bir odada kaybolmuş gibi hissediyordum. Uzunca bir süre dalmıştım gözümün hep aynı noktada olmasından bunu anladım ya da hissettim.

Kendimi o cam kenarından koparıp yatağa attım. Atmadan önce kahve bardağımı rasgele bir şeyin üstüne bıraktım. Gözlerimi tavana diktim öylece durmuş düşünüyordum. Çok ilginç bir bilgi öğrenmiştim geçenlerde bazen basit tesadüfler iyi şeylere sebep olabiliyordu.

Her neyse insan kendini ifade edemediği zaman sesli düşüncelerini sadece içinden geçirirmiş. Biz buna iç ses desekte aslında öyle bir şey yokmuş. Garip ama ilginçte. Gözlerimi kapattım uyumayı deniyordum yine.

Ama düşüncelerim buna izin vermemişti. Yavaşça kalktım ve bu hiç gibi hissettiren odadan kaçmaya karar vererek üstüme bir mont geçirdim ve pansiyondan ayrıldım. Bu sokak normal bir sokağa benzemiyordu asla. Yapısı bozuk kaldırımlar eski evler ve küçük teneke kutularında yanan ateşlerle doluydu bu sokak.

Yürümeye ne kadardır devam ettiğimi ve ne aradığımı bilmeden gidiyordum. Bilinmezlik en öldürücü yollardan biriydi diye düşündüm bir an. Hava tahminimden de hızlı değişmişti soğuk iliklerime kadar işliyordu.

Bu yürüdüğüm sokağın yolları da geçerken duyduğum hikayeleri de diğer sokaklara hiç benzemiyordu. Burası belki de şimdiki günümüzün ne hale geldiğini en açık gösteren yerdi yani sanırım.

Yürüyordum ağır nefesler ve düşünceler altında. Birkaç insana rastladım kimileri benim gibi bir dönemde olduğundan bahsederken kimileri de modern hayat yaşayan diğer insanlara olan kızgınlığını dile getiriyordu.

Yürümek birçok şeyin kaçış noktası olsa da bazı tesadüflerinde doğuş noktasıydı. Loş bir karanlıkta ilerlerken gözüme yapısı pek düzgün olmayan bir kaldırımda oturan bir genç gördüm. Yüz hatları kızgın ve üzgün arasında gidip geliyordu uzaktan bakınca. Düşünüyordu belli ki derin bir nefes aldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.

O an orada öylece kalmıştım. Kaşlarımı çattım gidip gitmemek arasında hızlı bir karar vermem gerekiyordu. O genç orada öylece duruyordu ve giderek soğuyan hava da pek yardımcı olmuyordu çünkü ince bir hırkayla oturuyordu. Anladığım kadarıyla kimse de yanına gelmeyecekti. Daha fazla dayanamazdım bu-bu bana yakışmazdı.

O yüzden durduğum yerden yürüyüp yanına yaklaştım. Benden korkmasın diye de elimi onun omzuna koydum. Ama ne yazık ki bu düşüncem pek başarılı bir şekilde gerçekleşmemişti. Hızla yanına gelen bana döndü.

Yaptığım harekete anlam veremediğinden kaşlarını çattı ve ne kadar düzgün bir ses için uğraşsa da olmayan o titrek ama kendinden emin sesiyle "Kusura bakmayın ama size benim omzuma dokunma ve yanıma oturma cesaretini kim verdi?" demişti.

Onun bu sorusunu daha önceden tahmin ediyormuşçasına hafif gülerek cevap verdim. "Diyelim ki sana yardım etmek isteyen bir dostum. Lütfen beni yanlış anlama." Dedim. O da yüzüme baktı bir süre iyi biri olduğuma yarı şüpheyle ikna olmuş şekilde hala titreyen sesiyle "Peki o halde. Nasıl olsa herkes gibi gelip geçici biri olacaksın. Sen hiç insanlardan ölesiye nefret ettin mi?" demişti.

Bu soruyu o kadar beklemiyordum ki şaşkınca yüzüne baktım. Şaşkınlığımı koruyarak sorusuna cevap verdim. "Bu sebebine göre değişir. Söylesene neden nefret ediyorsun?" diye sormuştum. Yüzünde kırgınlık ve öfkeyi gördüm bir saniye için. Soruma öfkeli tonda cevap vermişti. "İnsan parasıyla dünyayı alacağını zanneden bir varlık. Bencil ve kendi doğrularından hayatta bakan bir varlık. Bir nevi aile mirasını da sürdüren kişi diyebiliriz. Şu sokağın ismi neden görünmez sokak bilir misin?" demişti. Şaşkın ve kaşlarım çatık halde "Hayır bilmiyorum." Dedim o bu cevabı bekliyormuşçasına güldü ve hızlı ama sakince konuya girdi.

"Bu sokakta yaşayan insanların çoğu toplumdan daha doğrusu zengin ya da modern kesimden dışlanmış kişiler. Buradaki hayat felsefesi hayatta kal adı altında geçiyor. İnsanlar o modern hayatın altında kaldı. Onlar gibi değiliz diye bizi yok saydılar ve burası kimsenin uğramadığı acı ve mücadelenin geçtiği görünmez sokak oldu. Kimileri hayallerini feda etti kimileri sevgilerini. Bende az önce ikisini de kaybettim. Görünmez sokak bir feda et ya da devam et algısını süren acı dolu zor ama sevginin sonuna kadar savaştığı hayallerin küçük ekmek kırıntısı olduğu bir yer. İşte burası bu yüzden görünmez sokak oldu. Silinen bir sokak ne acı." Demişti.

Onun bu söylediklerinden sonra sadece sustum. Haklıydı biz sadece tek pencereyi görürdük. Diğerleri bizi ilgilendirmezdi ki. Benim sessizliğimi fark edince bana baktı ve tekrardan konuştu.

"Bu sokağın hikayesini hayatta geçirmeyi, insanlara seslenmeyi çok istiyordum ama yapamam. Ancak sen bunu başarabilirsin hayalimi gerçeğe dönüştür ve sevgiyle kal olur mu?" demişti.

Sessizlik çökmüştü onun son sözlerinden sonra. Uzunca bir süre düşündüm belki de o kadar uzun değildi kim bilir. Ona gülümsedim ve hiçbir şey demeden yanından ayrılıp doğruca pansiyona doğru koştum. Hızlı nefesler hızlı saniyeler arasında yarışıyordum zamanla. Odama hızla atıldım montumu gelişi güzel attım ve çekmecelerde küçük bir defter aramaya başladım.

Birkaç dakika sonunda bulmuştum hızla atan kalbimi görmezden gelerek elime aldığım ilk kalemle bu sokağın hikayesini yazmaya başladım. Hoş yapabilir miydim bilmiyordum ama denemeye değerdi değil mi? Saatlerce belki de günlerce o hikâyeyi yazmak için uğraşmıştım.

Olup olmadığıyla ilgilenmiyordum işte o an hayatımda ilk defa özgürce bir kararın peşinden koşmayı öğrenmiştim. Bundan önceki yaşadığım durum ve hayatım artık yerini gerçek bir işe bırakmıştı. Tabi yazarken fark ettiğim bir gerçek dışında.

Aynanın önünde kendime bakarken yok olduğumu birileri tarafından bana seslenildiğini duydum. İşte o an aslında bir hastane odasında yattığımı ve bunun sadece bir öykü olduğunu anladım. Görünmez Sokağın Hikayesi hayallerimle birlikte benimle gelmişti...

Hikaye Sonu.

]]>
Mon, 05 Sep 2022 22:50:21 +0300 Yazar_Nisa2
Ya Yazamazsam https://edebiyatblog.com/ya-yazamazsam https://edebiyatblog.com/ya-yazamazsam

Ya Yazamazsam? 

Yazarların genel korkusudur yazı yazamamak ya da yazı yazmayı bırakmak neden bilir misiniz? Ben bilirim çünkü bu benim günlük yaşantımı anlattığım bir sayfa. Komik gelebilir belki ama yazarlar her zaman farklı bir üçgen içinde dünyayı farklı anlayan ve anlaşılmayan kişilerdir. Onlar için yazıya tutunmak bir hayata tutunup yolculuk yapıp birçok insana dokunmak demektir amaçları bu bile olmasa. Okumak ve yazmak birbirine bağlıdır belki ama çelişkilidir de. Çünkü bir yazar sadece okur değil seslenen seste olur. Geçenlerde bir hikâye okudum ve bana çok ilginç geldi. Yazı yazmayı tüm hayatına yansıtmış biri yazmadığı zamanlarda çok acı çektiğini dile getirmiş. Bu öyle bir acıymış ki dünyadaki tüm sevdiklerinin ve seveceği her şeyin ölümünü izlemeye benzermiş. Ne kadar ilginç ve tuhaf diye bilirsiniz. Ancak ben bunun tamamen doğru olduğuna inanıyorum. Neden mi? Hayatımı birkaç satırlık günlüğe yani onlar gibi küçük küçük yazıya adadığımdan beri benim için işler çok değişti. Yazının küçükte olsa iyileştirici tarafı ve zorluklarıyla tanıştım. Yazmak herkese kolay gibi görünse de aslında dünyadaki en zor ve en tehlikeli yol. Şimdi bana diyeceksiniz ki bu işin neresi tehlikeli? Bir yazar yazmadığında nasıl biri olduğunu hiç merak ettiniz mi? Şayet ben çok merak ettim hayatım boyunca ve bir gün öyle biriyle tanıştım ki. Bu sorunun cevabını da almış oldum. Zamanın çoğunu insanlara dokunmaya adamış küçük bir dünyada kaybolmuş biriydi kendisi. Bir gün yanına gittim. Kafası yine çok dolduydu gördüğüm kadarıyla genel de onunla yazılar ve hayat hakkında sohbet ederdik. Ama o gün beni şaşırtan bir hali vardı. Yanına yaklaştığımda her zamanki halinden çok uzak bir surat ifadesi ile karşılaştım. Oldukça yorgun uykusuz ve derin düşünceler içinde kaybolmuştu. Onu düşündüren şeyin ne olduğunu geçen her saniye o kadar merak ettim ki. Tam sormak üzereyken bana kafasını çevirip baktı birkaç saniye içinde yüz hattı sayamayacağım kadar çok değişmişti. En sonunda mırıldanarak bana bakmayı bırakıp tekrardan baktığı yere döndü ve tek bir cümle kurdu. “Yazamamak o kadar acıtıyor ki, bazen bu dünyada değilmişim gibi hissediyorum” demişti. Ne demek istediğini tam bilmiyordum sadece sessiz kalıp düşünmeye başladım. Yazmak gerçekten bu kadar zor muydu ki? İnsan neden yazardı ki? Bunları o kadar hızlı düşünüp sormak beni yormuştu. O gün ona dönüp baktığımda gözlerindeki acı ifadeyi hiçbir zaman unutamadım. Kısacası bir yazarın yazıya nasıl başladığı ya da neden yazdığı değildi önemli olan. Önemli olan yazılan her yazının bir de ya yazamazsam sorusu ile doğduğunu bilmek ve yazıların anlattıklarını hissetmektir. Başka bir sayfada başka bir konuyla görüşmek üzere... 

Yazar_Nisa2  

]]>
Tue, 16 Nov 2021 22:34:04 +0300 Yazar_Nisa2