EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Okyanus https://edebiyatblog.com/rss/author/okyanus EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Okyanus tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. HOŞCAKAL CENNET https://edebiyatblog.com/hoscakal-cennet https://edebiyatblog.com/hoscakal-cennet HOŞÇAKAL CENNET

O gece ilk defa sabaha karşı içimde derin bir ıssızlık, kimsesizlikle aniden uyanmış;  Parmak uçlarımda sanki biri görse kızacakmış gibi sessizce ağlamaların geldiği odaya doğru yürümeye başlamıştım. Kapı eşiğine varmadan öylece kalmış ne olduğunu anlamak istercesine babamın gözlerinin en derinine bakmıştım. İçimden geçen binbir düşünce , boğazıma düğümlenmiş olan o kelimelerle, sadece bakıyordum. Babam gözlerini kaçırmış başını öne eğip beni görmezden gelmişti. Odayı süzerken bana doğru gelmekte olan ablamı bile farketmemis hala ısrarla babamın gözlerini bulmaya çalışırken ablamın boynuma sarılıp beni neden odadan uzaklaştırmaya çalıştığını anlamamıştım. İşte o gün ben çok üşüdüm içimdeki ürperti bir türlü geçmiyor; bedenim engel olamadığım bir şekilde titriyordu. Sadece üşüyordum...

Evin içinde annemi aramış olanları sadece onun açıklayabilecegini düşünerek bir oyana bir bu yana ama o odaya hiç girmeden aradım. Kaç zaman geçti öylece ; geçen dakikalar mı yoksa saatler miydi ? Bilmiyorum; ama hayatım boyunca yaşadığım en uzun gecenin o olacağına adım gibi emindim. Sonunda yorulmuş odamda pencerenin dibine çökmüş öylece dışarıyı izliyordum. Pencerinin önünden geçenler hayal miydi yoksa gerçek miydi ? Ne zaman sabah olmuş? duyduğum bu sesler de neyin nesi? 


Ben o sabah hiçbir şey bilmiyordum...


Gelenleri sanki tanıyor ama aksi gibi de hatırlamıyordum. Ben o gün annemi bulamadığım için herkese herşeye yabancıydım. Birden gözüme çarptı neydi o taşıdıkları? yok, hayır!! bizim evimize doğru geliyor olamazlardı. Vücudum da hissedemedigim bütün kaslara rağmen koşmaya başladım. Sonuda o odanın kapısından herkesi bir kenara savurup girmiştim. Hiçbir ses duymuyor sadece ilerliyordum. Saçımda annemin ördüğü dünden kalma örgüler geldi aklıma. Elimi attım saçıma hala duruyordu. Sonunda ulaştım. Koltuğun üstünde duran sanki beyaz ama aslında kapkara örtüyü babamın elimi tutmaya çalışmasına rağmen sıyrılıp açtım. Kaç kere ölebilir bir insan bilmiyorum ben o gün öldüm!!! Sandım ki Cennet kaydı ayaklarımın altından. Yere düşerken elim annemin elini tutmuş güç bulmuş gibi orda durmuştu. Sanki annem son kez elimi tutmuş 'Dik dur kızım sen güçlü olansın! ' demişti. Uyur uyanık bir zaman dilimiydi hatırladığım ondan sonrası. Kabul edemedim annemin o kafese konulmasını anlatamadım babama, annem karanlıktan nasıl korktuğunu. ''Affetme beni ne olur." Çekip alamadım seni ellerinden herkes bir olmuş gibi tek yaptıkları beni sıkı sıkı tutmaları. Ulaşamadım sana! Yaklastırmadılar beni o çukura ellerimden tuttular annem açamadım üstüne atılan toprakları. Ablama yalvardım ne olur çıkaralım annemi diye ordan; sevmez bilirsin küçük canlıları. Bir keresinde elimde küçücük bir solucanla geldiydim yanına hani, çığlık çığlığa kaçışına gülmüştüm. Özür dilerim annem. Sen gel ben sadece sevdiğin kelebekler olur uçarım. Rüyalarıma gel ne olur korkarım unutmaktan yüzünü. Resimler kokmuyor annem orda koklayayım o cennet kokunu. Saçımda ki örgüler bozuldu annem ...

]]>
Thu, 18 Nov 2021 01:03:44 +0300 Okyanus
Kadın & Erkek https://edebiyatblog.com/kadin-erkek https://edebiyatblog.com/kadin-erkek

Kadın Olmak Nedir ? 
 
Kadın=Sevgidir. Kadınların erkeklerden beklediği, en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgidir. Kadınlar, beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı daha çok kullandıkları için, sevgi ihtiyaçları daha fazladır.
Minicik kız çocukları bile anne babanın yüz ifadelerini takip edip şirinlikler yaparlar ki daha fazla sevilebilmek için. Sevilen ve sevildiği hisseden kadınla yolculuk yapmak keyiflidir. Sevilmediğini düşünen kadın hırçındır, denizden daha dalgalıdır. Kaptan geminin selameti için yolcuyu sevgisiz bırakmamalıdır. Yolcuya ne kadar kızarsa kızsın, onu sevgiden mahrum ederek cezalandırmamalıdır.
 
Kadın=Duygudur. Kadınlar için duygular, gerçeklerden daha önemlidir. Bu yüzden duygularının dikkate alınmasını isterler. Kadınlar duygusal bir koca değil, duygularına saygılı olan koca isterler. Çok duygusal erkekler kadınları bir süre sonra bunaltır. Kadın, erkeğin onun duygularını dinlemesini ve anlamasını bekler. Yoksa erkeğin kendi duygularını uzun uzun anlatmasını değil. Kadınlar, kınanmadan ve suçlanmadan rahat rahat ağlayabilmek ister. Duygularını paylaşmak ister.
 
Kadın= Kelimedir. Kadınlar, hayat enerjilerini kelimelerle toplarlar. Tatlı sözler, iltifatlar, hoş hitaplar, kadınları güzelleştirir. Kırıcı sözler ve eleştiriler yaşam enerjilerini bozar. Kadınlar kelimelerle sevmek ve sevilmek isterler. Kelimeler kadınlar için önemlidir. Kadınlar sevildiklerini, güzel olduklarını, iyi olduklarını duymak isterler. Yaptıkları işin takdir edilmesini beklerler.
 
Kadın=Dildir. Erkek, kulak olursa ona, güzel bir uyum yakalamış olurlar. Kadınların çoğu zaman konuşalım demeleri bile “beni dinle” demektir. Konuşmak, yaşadıklarını sevdiği ile paylaşmak kadınların en büyük ihtiyacıdır. Erkeğin karısını dinlemek için mutlaka zaman ayırması gerekir. Bu ayırdığı zaman çok uzun bir zaman olmasa bile, bütün dikkati ile kadını dinliyorsa bu kadına  yeterli olur. Fakat erkek kadına kulağını vermezse, kadının dili bir yılana dönüşebilir. Bu da oldukça tehlikelidir.
 
Kadın=Tendir. Yumuşaktır ve yumuşak dokunuşları sever. Hoyratlıktan, acelecilikten hoşlanmaz.
Kadın yumuşak erkek istemez. Onu incitmeden sevecek, yumuşak dokunmayı bilen güçlü erkek ister.
 
Kadın=Gönüldür. Çabuk kırılır, azarlanmayı, cezalandırılmayı sevmez. Önemli bir konu olmadıkça erkeğin onun her işine karışmasını, eleştirmesini istemez. Erkek de zaten kadının ıvır zıvır işlerine karışıp, çok konuşup saygınlığını yitirmemelidir.
 
Kadın= Detaydır. Küçük şeyler kadınlar için önemlidir. Kadın için küçük bir şey yapmak “bunu senin için yaptım” demeniz onun için çok değerlidir. Bir çiçek, hoş bir mesaj, sevdiği bir şeyi almak, tatlı bir bakış, tebessüm, ona ayrılmış kısa da olsa özel bir zaman…
 
Kadın=Şefkattir. Şefkat göstermeyi de görmeyi de sever. Erkek, kadına şefkatli davrandığında kadın değerli olduğunu hisseder.
 
Kadın=Neşedir. Erkeğe saçma ya da gereksiz gelebilecek pek çok konu, kadın için eğlencedir. Bu neşeye erkek, arada bir dahil olursa, birlikte gülebildikleri kadar yolculukları keyifli olur. Kadının neşesi ile neşelenmek erkeği rahatlatır.
 
Kadın=Hayattır. Kadın, erkeğin hayatının her alanında olmak ister. Dümeni ele almaya çalışabilir. Bu da yolculuğu tehlikeye düşürür. İşte o zaman kaptanın mahareti ortaya çıkar. Hayatın neşesini söndürmeden, geminin dümenini elinde tutmayı bilmesi lâzım. Bunun için de yolcunun diğer özelliklerini göz önüne alarak onu dümenden uzaklaştırması gerekir.
 
Kadın=Candır. Erkeğin canına can da katabilir, canından can da çıkarabilir.
Bu yüzden kaptanların işi çok önemlidir. Günümüzde erkeklerin çoğu, ben bu evin yöneticiliğini nasıl yapacağım, karıma nasıl davranmam gerekir, diye çaba sarf etmiyorlar. Kadınlar üzerinde oynanan pek çok oyunlar sebebi ile kadınların kafası zaten karışık. Sevmek sevilmek istiyorlar; fakat nasıl davranacaklarını bilmiyorlar. Kadın hata yaptığında erkek hemen sevgisini keserek, küserek, araya buz duvarı örerek onu cezalandırmaya kalkarsa batan gemi çok olur.
Kadının bir yanlışı olduğunda iş yönetici olan erkeğe düşer. Şefkat ile kadına yaklaşıp, yaratılış özelliklerini ortaya çıkarmayı başarırsa, gemi selametle yoluna devam edebilir.
Erkekten sevgi alamayan kadın, hırsını; paradan, alışverişten, oradan buradan çıkarmaya çalışır. Bu yüzden erkek, daha fazla kazanayım, diye muhabbetten çalmamalıdır. Çünkü kazandığını kadın bir şekilde harcamayı başarır. Muhabbet varsa daha çok çalışmaya da gerek yok zaten. Muhabbet olan evde, bereket mutlaka vardır.
***
Yukarıdaki yazı Sema Maraşlı’nın haber 7 28.11.2011 tarihli yazısıdır.
 

 

“Erkek olmak” nedir? 

 

“Erkek olmak” biyolojik olarak erkek olarak doğmaktır.

Bu kadar mı?

Evet, geri kalan neredeyse her şey erkek olarak doğan bireylerin,  ataerkil yapının normları çevresinde “erkek olarak” kabul görme sürecine dayanır.

ERKEK DOĞMAK YETMEZ

 
Yani sadece erkek olarak doğdu diye, çoktan hazırlanmış bir paket programın içine doğuyor…
 
Evet, buna “toplumsal cinsiyet” diyoruz. Erkek, hayatı boyunca kabul görmek, dışlanmamak için yaşamının en mahrem alanlarına değin biçimlendirilmiş bir kurguyu yaşar.  Biyolojik olarak “erkek” doğmuştur ama “erkek olmak” adına performanslar sergilemezse erkek olarak kabul edilir mi?
“Erkek olmak” için yaşamak zorunda olduğunuz dönüm noktalarını sayar mısınız?
 
Türkiye özelinde sayabiliriz.
 
Evet.
 
Doğumu izleyen süreçte dilin öğrenilmesi, sünnet, ilk cinsel deneyim, zorunlu askerlik, para kazanmaya başlamak, evlenmek ve düğün, baba olmak ve yaşlı, sözü dinlenir bir erkek olmak...
 
Yani bunlar biyolojik gereklilikler değil, toplumsal koşulların ürünü, değil mi?

Elbette,  insanlar doğar, büyür, yaşlanır ve  ölürler. Yaşam sürecindeki bazı anların “yaşamın dönüm noktası” haline getirilmesi, toplumsal kurguların ürünüdür.
 
PERFORMANS KAYGISI YÜZÜNDEN CİNSELLİK ANLAMSIZLAŞIYOR
 
İlk cinsel deneyim?

İlk cinsel deneyim, doğallığından ve spontanlığından koparılır. Birçok erkek için su içmek, nefes almak gibi bir şey olmaktan çıkar ve travma haline gelir. Böylece cinsel deneyimler her iki tarafa da sınırlı cinsel haz veren, erkeğin partnerine yönelik aşağılama ve hatta şiddet içeren tutum ve eylemlerde bulunduğu bir alan haline gelir.

Ve böylece sürüp gider…

Birçok erkek, cinselliği kayda değer bir performans kaygısıyla yaşıyor. Özgür değil, içten değil, doğal değil. Seksi, “sürekli talepkar”, “sürekli başarılı” olunması gereken ve “erkek iktidarını” simgeleyen bir alan olarak değerlendiriyor. Bunun sonucunda da cinsellik “erkeklik performanslarının” gerçekleştiği, içi boşaltılmış ve partnerleri zenginleştirmek yerine iki tarafı da tüketen bir anlamsızlığa dönüşüyor.

CAN ALICI BİR SORUN: ATAERKİLLİK
 
Erkeklerin sorunu ne, neden sürekli problem çıkarıyorlar?
 
Erkeklerin değil, ataerkil erkekliklerin bir sorunu var. Yani sorun peniste değil, ona atfedilen tüm değerler sisteminde. Ataerkillik günümüzün en can alıcı sorunlarından biri.
 
Neden?
 
Çünkü ataerkillik, erkeklerin egemenliği adına kadınlar ve LGBTQI’lere yönelik ayrımcılık yapılmasına, onların baskı görmelerine, hukuktan siyasete her alanda cinsiyetler arasında eşitsizlik yaşanmasına, kadınların ev içi alana hapsedilmesine, cinsiyet temelli şiddet, taciz, tecavüz, cinayetlerin yaşanmasına, homofobiye ve transfobiye… Daha saymamı ister misin?

Yeterli.
 
Erkek olmak zor ve tehlikeli çünkü erkek olmak için erkek olarak doğmak yetmez, “erkek olmak” gerekir. Yaşam boyu, erkekliği defalarca, bitmek bilmeyen performanslarla kanıtlamak ve yeniden kurmak gerekir, böyle beklenir.
 
DUYGULARINI TANIMAZ, İFADE EDEMEZ
 
Ne yaşıyorsunuz o süreçte?

Erkek olduğunu göstermek için türlü pratikler… Ağlamaz, “kahraman olmak” adına  gerçekten inanmadıkları birçok şey yapar. Kavga eder, savaşa gider. “Ailenin reisi, evin erkeği”dir. Kadınlıkla ilişkilendirilen her şeyden uzak durmak zorunda olduğunu düşünür. Kadınlarla rahat ve doğal bir biçimde ilişkiye girmekten korkar. Yemek yapmayı, yaşadığı yerin temizliğini yapmayı, kendine, çocuklara ve yaşlılara bakmayı bilmez. Sevgilerini göstermeyi beceremez. Duygularını tanımaz ve bu nedenle de duygularını ifade etmekten acizdir. “Milli olmak” stresiyle boğuşur. Performans kaygısından sınırlı bir biçimde cinsel doyum yaşar.
 
Çok mutsuz olmalısınız…
 

Evet, tüm bunlardan da önemlisi, erkek egemenliği adına kadınları ve queer’leri ezer ve mutsuz yaşamlar sürerler. Çocuklarına şefkat göstermekten aciz olduklarını hissedip öfke patlamaları yaşarlar. Coşkularını ifade etmeyi beceremez ve silaha sarılırlar. Eşleriyle sorun yaşadıklarında incinmişliklerini gizlerler. Üstelik tüm bunların sonucunda yaşamlarının ilerleyen yıllarını büyük bir hayal kırıklığı ve pişmanlıkla geçirirler.
 
Röportaja başlamadan önce dün “Erkek ayrıcalıkları kontrol testi” yaptık. Neden önemliydi bu?

 
Erkekler, insanlığın doğası gereği ezelden beri ayrıcalıklı olduğu yanılsamasıyla toplumun şımarttığı çocuklar veya mutlak iktidara sahip krallar gibi yaşarlar.

Oysa gerçekte?
 
Gerçekte erkek ayrıcalıkları, erkeklerin de farkında olmasalar da, toplumsal iktidardan pay alabilmek için erken yaşlardan itibaren duygularına, kendilerine ve diğer insanlara yabancılaşmaları sonucunda derin sorunlar yaşamalarına ve yaşatmalarına yol açıyor.

ATAERKİLLİK ORTADAN KALDIRILMALI
 
Çözüm nedir?
 
Ataerkilliğin ortadan kaldırılması gereklidir.
 
Kolay olmasa gerek.
 
Elbette zor ama imkânsız değil. Ataerkillik, kadınlar kadar olmasa da, erkeklere de zarar veriyor. Bu zarar, diğerlerine verdikleri zararla kıyaslanınca önemsizmiş gibi görünebilir. Ancak erkekte oluşan tahribat da ciddi bir boyutta.
 
Nasıl bir tahribat?

“Erkek olmak” adına psikolojik ve fizyolojik sağlıklarını yitiriyorlar. En basitinden “kahraman erkekler” olabilmek adına cesaret gösterileri ve kavgalarda yaralanıyor, savaşlarda ölüyorlar. Duygularına yabancılaşıyor, mutsuz, narsisist, sağlıksız beslenen, çabuk ölen kişiler haline geliyorlar. Kısacası erkekler kazanıyormuş gibi göründükleri bir oyunun kaybedenleri konumuna düşüyorlar.
 
Bu durumu değiştirmek için öncelikle ne gerekiyor?
 
Öncelikle ataerkil anlamda “erkek olmak” istemeyen ve erkekliğin sınırlarını toplumsal cinsiyet eşitliği doğrultusunda yeniden kurmak isteyenlerin artması ve etkin olması gerek.
 
“Erkek olmak istemeyen” ne demek?
 
Ataerkil anlamda “erkek olmak” istemeyen... Erkeklik ezeli, ebedi ve evrensel değildir. Zaman içinde, toplumlara ve kültürlere göre değişir. Erkekliklerin zaman ve mekan içinde farklılık gösteriyor olması, onların değişme potansiyelinin olduğunu gösteriyor. Erkekler bu yönde çaba ve irade gösterdikleri takdirde, toplumsal cinsiyet eşitliği doğrultusunda değişmeleri mümkün.

Erkeklik evrensel ve ebedi değilse,  “erkeğin doğası”ndan da bahsedemeyiz değil mi?

Erkekler ve kadınlar arasındaki biyolojik ve kalıtımdan gelen farklılıklar kadarıyla bir “doğa”dan bahsedebiliriz. Bu da, toplumsal olarak kurgulananlara oranla son derece önemsiz bir fark. Ancak doğanın erkeklere güçlülük, mertlik, cesaret, dayanıklılık ve hatta kadınlar üzerinde üstün olma hakkı bahşettiğini söylemek yalnızca ataerkil söyleme ait bir iddia. Ataerkillik erkeğin doğası değil, erkeklerin öğrendikleri ve dışlanmamak adına kendi olmaktan vazgeçerek satın aldıkları, tarihsel ve toplumsal bir ürün.

ALMANYA 7 GOL ATINCA...
 
Ataerkil olmayan başka erkek olma halleri  mümkün mü?

Mümkün ve üstelik ataerkil kodlardan sıyrılmış ve kendi olmayı başarmış erkek olma hali, sağlıklı bir erkek olma halinin ortaya çıkması potansiyelini barındırır.
 
Ne yapmalı yani adam? Somutlaştıralım, siz ne yapıyorsunuz mesela?
 
Almanya 7 gol atınca, “Brezilya’ya tecavüz etti” demeyecek.
Küfür ederken “ananı…” diye başlamayacak.
Bulaşıkları, karısına jest olsun diye değil, karısı kadar onun da görevi olduğu için yıkayacak.
Trafikte sürücü hatalı bir harekette bulunduğunda, bunu onun kadın olmasına değil, kötü şöfor olmasına bağlayacak.
Çocuğunu dövmeyecek.
Karısını öldürmeyecek.
Yolda gördüğü transı aşağılamayacak.
Mini etekli kadını taciz etmeyecek.
Kadını “namusu” olarak değil, birey olarak görecek.

Gayet net ve basit: Erkek olmanın başka cinsel kimliklerden daha üstün olmak anlamına gelmediğini anlayacak.
 
 Evet, bu kadar net ama basit değil.
 
KADINLAR, MÜCADELE İÇİN STRATEJİ GELİŞTİRİYOR
 
Peki ya kadınlar? Mesela cinselliğini kullanarak patronuna istediğini yaptıran kadın da, erkek egemen sistemden yararlanmış olmuyor mu?

Kadınlar, erkek egemen sistemle mücadele etmek için kimi stratejiler geliştiriyor ve cinselliğini ön plana çıkarmak da bunlardan biri olabilir. Bu bir mücadele yöntemi…Toplumsal örgütlenmeden ne salt erkekler sorumlu, ne de ataerkil örgütlenmeden yarar sağlayan yegane grup erkekler. Kadınlar ve queer’ler de toplumsal ilişkilerde ataerkil söyleme başvurabiliyor ve böylece ondan pay alıyor.
 
Nasıl?

Bazı kadınların toplumda söz sahibi olabilmek için “erkeksi” davranır. Bazıları ise aşırı kadınsı davranır, ki bunların ikisi benzer işleve sahiptir.  Erkeklerin toplumsal üstünlüğü iddiasını çocuklarına aktarmaları, bazı queer’lerin heteroseksist dili benimsemesi, militarizmi savunması ve hatta homofobik ve transfobik olmaları… Yani toplumsal ilişkilerde erkek hegemonyası, çoğunluğun katkısıyla kuruluyor.
 
Erkek hegemonyası hayatı herkes için çok zorlaştırıyor!
 
Ve eksiltiyor… Ataerkil erkeklikler, eksik bir biçimde yaşamanın ta kendisidir. Değişebilir, değişmelidir.

 

 

 1. Uluslararası Erkekler ve Erkeklikler Konferansı, 11-13 Eylül 2014’de İzmir, Tepekule’de yapılan Türkiye’nin ilk uluslararası hakemli bilimsel kongresinde Dr. Mehmet Bozok’un kaleminden erkek nedir ?

 

 

]]>
Thu, 12 Aug 2021 17:15:04 +0300 Okyanus
Türkiye'de İş Arayan Bir Kadın https://edebiyatblog.com/turkiyede-is-arayan-bir-kadin https://edebiyatblog.com/turkiyede-is-arayan-bir-kadin  Bir kadınım ve size bir kadın gözüyle Türkiye' de iş savaşını anlatmak istiyorum. Hiç kadın olup iş aradınız mı? ya da hiç kadın olup iş bulamadığınız oldu mu ? Türkiye de iş bulmanın kadınlar için daha kolay olduğu anlatılır peki hangi kadınlar için kolay !!! Son işyerimden patronumun eşi kıskandığı ve bu durum yanlış söylemlerle sonuçlandığı için atıldım. Ben kadınım ama o da kadındı. Biz kadınlar şunu biliriz ya hepimiz aynıyız ya da farklı olanları dışlar , düşmanlaştırırız. Sonraki süreç nasıl işledi gittiğim bir çok iş görüşmesinden eli boş ve umutsuzca evime döndüm. Bazı görüşmeler de ise iş dışı iğrenç demenin bile yetmeyeceği teklifler aldım. Oysa istediğim tek şey çalışmak kendi varlığımı sürdürebilmek için. Peki bununla kaldı mı süreç ne yazık ki kalmadı ödeyemediğim faturalar sonucunda kış ortasında doğalgazım kapatıldı. Mesela mum alıcak param olmadığı zaman karanlıkta öylece oturduğum oldu telefonumu şarj edebilmek adına arkadaşlarımın evlerine gittim. Bir çok gün aç uyudum musluk suyu hayat kurtardı. İş bulamadığım birçok gece ağlayarak uyudum. Kirayı verdiğim zamanlar beni çok seven ev sahibim artık düşmandı. Hiç gidebileceğiniz bir yerinizin olmadığı oldu mu ? Benim oldu. Hayat acımasız deyip suçu da buna yükleyip çıkabiliriz ama işin içinden oysa hayatın ne suçu vardı hep düşünürüm suçlu olan insanlar ve düşünceleriydi. Kirliydiler. İş bulamadığım süreçte baktım hala bulamıyorum ama yaşamakta zorundayım evdeki eşyaları satmaya başladım. Çalışınca yenisi alınırdı nasılsa ama berbat bir şehirde yaşıyorsanız ve kimseniz de yoksa yaşamaya da hakkınız olmuyormuş. Sonunda evden atıldım zaten kapıya konacak esyam da pek yoktu bir roman mahallesine gittim harabelerle dolu olan herkesin korkup bunlar insan yiyor gözüyle bakılan o mahalle de yaşayabilirdim burda en azından onlardan farkım yoktu bir barakaya da ben sığınırdım. Bu zamanlarda o lüks villalarda yaşayan insanları düşündüm benim ailemden kalan bir param yoktu ya da bir evim 20 yaşımda kimse son model araba da vermemişti. Hayatım boyunca çabalamış ayakta durmaya çalışmış ve sonunda yorulmuştum. Al Capone' un şu hikayesini okumuştum bir yerlerde ; Her akşam Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya beni affetmesi için dua ettim. Peki şimdi bende mi bir bisiklet çalmalıydım ya da escort mu olmalıydım bu bile bir mesele düşünsenize escort diye bir söylem var mesela onlardan tiksinerek bahseden birçok erkek onlarla olabilmek için can atıyordu. Yağmur yağdığında sevinen insanlar kadar üzülen evsiz kadınlar da vardı ve sarılabildikleri tek şey bazen sadece sokak hayvanları. Bir gün uyudum ve bir daha hiç uyanmadım. Uyurken üşümedim. Uyurken acıkmadım ve ben uyurken ütopyamı kurdum. Benim ütopyamda savaş yoktu. Bu yüzden uyudum ve uyanmadım... 

]]>
Sun, 08 Aug 2021 19:42:34 +0300 Okyanus