EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Öykü https://edebiyatblog.com/rss/author/oyku EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Öykü tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Nefes alıyorum ve hatırlıyorum https://edebiyatblog.com/nefes-aliyorum-ve-hatirliyorum https://edebiyatblog.com/nefes-aliyorum-ve-hatirliyorum Uzun bir nefes alıyorum. 

Çocukluğum geliyor aklıma. Annesinin ölümünden suçlanan, babası tarafından reddedilen oğlan çocuğu. Her gece karnını doyurmak için sokaklarda ekmek parçası arayan, evde sarhoş babasından dayak yiyen küçük halimi. 

Yine uzun bir nefes alıyorum. 

Bu sefer gençliğim aklıma geliyor. Nasıl on beş yaşında evden kaçıp tanımadığım bir memlekete gittiğimi düşünüyorum. Aylarca sokakta yatmamı, iş bulana kadar ölme raddesine gelmemi düşünüyorum. Halime acıyıp bana yardım eden amca aklıma geliyor.

Hafifçe gülümsüyorum. Başka bir nefes alıyorum. 

Aklıma sevdiğim kadın geliyor. Titriyorum yattığım yerde. Kalbim daha da sıkışıyor, boğazım düğümleniyor. 

Bana hayal kırıklığı içinde bakan bakışları gözlerimin önüne geliyor. Kalbimin bin parçaya ayrıldığını hissediyorum. Bana son sözlerinin "Değmezmişsin" olması kulaklarımda çınlıyor. Bu hayatta tek sevdiğim şeyi kaybetmenin acısıyla ağladığım ayları hatırlıyorum sanki uzun zaman önceymiş gibi. 

Titrek bir nefes alıyorum. Gözlerim buğulanmış, beyaz tavana bakıyorum. 

Birinin bana seslendiğini duyuyorum. Bakışlarım beyaz tavandan, bir kadına geçiyor. Kadını daha önce gördüğümü biliyorum ama çıkartamıyorum. Çok yabancı aynı zaman da çok tanıdık geliyor bana. 

Bir nefes daha alıyorum uzunca. Kalbimin atışlarının her an durmak üzere olduğunu hissedebiliyorum.

Kadın sıcak elleriyle bana dokunuyor. Bakışlarım onun genç yüzünde dolaşıyor, ne kadar güzel olduğunu farkediyorum. Bana anlayışla bakan gözleri ruhuma dokunuyor sanki. Onu tanıyamamak beni delirtiyor. 

Ağlamak istiyorum, hıçkıra hıçkıra. Eğer ağlarsam bir şeyler değişirmiş gibi. Son anlarını yaşayan bir kuş gibi çırpındığımı biliyorum. Boşa ümit ediyorum son kez.

Ve son nefesimi veriyorum önümdeki kadının kim olduğunu hatırlayarak. 

]]>
Thu, 30 Dec 2021 23:11:36 +0300 Öykü
Kalp kırıklığından daha iyi https://edebiyatblog.com/kalp-kirikligindan-daha-iyi https://edebiyatblog.com/kalp-kirikligindan-daha-iyi Sahip olamayacağın birini sevmek acı verici.

Bunu ben zor yoldan öğrendim.

Bir kafenin, sessiz bir köşesinde elimde kahvemle oturuyor ve birkaç masa uzağımda oturan kızın gülmesini izliyorum. Renkli gözlerinin parıldamasını, solgun yanaklarının kızarmasını izliyorum. Yanındaki kişinin elini tutmak için uzanmasını, sol elini başının altına koyarak karşısındakine bakmasını izliyorum. 

Bir şey söylemek istiyorum ama söyleyecek kelime bulamıyorum.

Bir rutinmiş gibi yerimden kalkıp yanlarına yürüyorum. Yüzüme sahte gülümsemelerimden birini yerleştirip yanlarındaki boş sandalyeye oturuyorum. 

"Nasılsın?" demek istiyorum. "Bugün güzel görünüyorsun" demek istiyorum. En çokta "Seni Seviyorum." demek istiyorum. 

Ama tek yaptığım, birkaç aşağılayıcı söz söylemek. Onun demek istediğim kelimeleri duymasını umuyorum. Yalvaran bakışlarla bakıyorum beni anlaması için, anlamıyor. Karşılık veriyor bana, en çokta bu huyunu seviyorum. Asla sözünü esirgemiyor. 

Onu aşağılamam, onu sinirlendiriyor. Ağzını sıkmasından anlıyorum. Bunun kendime beni reddetmesinden daha iyi olduğunu söylüyorum. 

Bu görmezden gelinmekten daha iyi.

Bu kalp kırıklığından daha iyi.

Kafamın içinde, sayabileceğimden daha fazla senaryo ürettim. Her seferinde farklı bir hikaye, farklı kelimeler var.

Ama her seferinde sonuç aynı. Reddilmenin getirdiği kalp kırıklığı. 

Bununla başa çıkamayacağımı biliyorum. 

Eğer ağzımı kapalı tutarsam en azından bir umut olacağını biliyorum. Ve acının yerine bu aptal umuta tutunuyorum.

]]>
Tue, 16 Nov 2021 00:22:12 +0300 Öykü
Pişmanım Diyemiyorum https://edebiyatblog.com/pismanim-diyemiyorum https://edebiyatblog.com/pismanim-diyemiyorum Hiç otuzlu yaşlarımı düşünmemiştim gençken. Bir asır sonrası gibi gelirdi bana o zamanlar. Şimdi oldum otuz beş. Cahit Sıtkı Tarancı'nın da dediği gibi yolu yarıladım. Ama hâla bir şeyler eksik, bir şeyler yanlış. 

Ölen hayallerimin altında eziliyorum. Her saniyesi hayatın, yük oluyor bana. Dışardan baksan hayatıma nasıl mutlu görünüyor dersin. Bilmiyorsun ki her nefeste ölümü dilediğimi. 

Biriyle evlendim senden sonra, tek istediği beni dünyanın en mutlu insanı yapmak isteyen biriyle. Ondan çocuğum oldu, senin ismini verdim. Seni unutmam gereken yer de hayatıma daha fazla eklemeye çalıştım. Hayatımdaki herkese yalan söyledim sırf hayatımda olmayan biri uğruna.

Dilimin ucunda neden böyle hissettiğim, söyleyemiyorum yine de o kelimeyi seslice. Pişmanım diyemiyorum. Senin gitmene izin verdiğim için pişmanım diyemiyorum.

Belki unuttun beni öyle bir unuttun ki adımı bile hatırlamıyorsundur. Belki de arada sırada aklına geliyorumdur. Bilmiyorum, asla da bilemeyeceğim. Ama umarım mutlusundur çünkü bilirsin asla mutsuz olmanı istemem. 

]]>
Sat, 06 Nov 2021 20:52:21 +0300 Öykü
Buzzcocks & Ever Fallen In Love With Someone (You shouldn't've fallen in love with) https://edebiyatblog.com/buzzcocks-ever-fallen-in-love-with-someone-you-shouldntve-fallen-in-love-with https://edebiyatblog.com/buzzcocks-ever-fallen-in-love-with-someone-you-shouldntve-fallen-in-love-with Fri, 17 Sep 2021 23:32:19 +0300 Öykü Chord Overstreet & Hold On https://edebiyatblog.com/chord-overstreet-hold-on https://edebiyatblog.com/chord-overstreet-hold-on Fri, 17 Sep 2021 23:26:12 +0300 Öykü Santa Clarita Diet https://edebiyatblog.com/santa-clarita-diet https://edebiyatblog.com/santa-clarita-diet Sezon Sayısı: 3

Bölüm Sayısı: 30

IMDb: 7.8/10

Emlakçılık yapan Joel ve Sheila’nın hayatı bir gün tamamen beklenmedik bir sey ile değişmesini konu alıyor dizi.

Bir arkadaşımın tavsiyesi ile başladığım bu dizi zomcom (zombi komedi) tarzında izlediğim ilk diziydi. Ve o alışık olduğum dram olmadan bir tuhaf hissettirse de bu türü sevdim aslında.

Öncelikle hassas bir mideniz varsa yemek yerken izlemenizi kesinlikle önermem. Bazı rahatsız edici sahneler var gerçi bir zombi dizisi izleyip olmamasını beklemek delilik.

Kadroda Drew Barrymore ve Timothy Olyphant gibi isimlerin olması karakterlerin daha iyi oynandığı izlenimini vermişti açıkcası bana ama izledikçe pek beğenmedim. Bana göre düşük bir oyunculuktu.

İlk başta farklı bir havasıyla kendini izlettirse de -belki de daha önce bu tarz izlemediğim için farklı geldi- sonradan aşırı sıkıldım. Onar bölümden oluşan üç sezonluk bir diziyken bunu söylettiriyorsa gerçekten izlemeye değer miydi dedirtiyor ¿

 • • • 

 

]]>
Thu, 16 Sep 2021 00:16:43 +0300 Öykü
FREAKY https://edebiyatblog.com/freaky https://edebiyatblog.com/freaky IMDb: 6.3/10

 Büyük umutlarım olan bir filmdi ama kocaman bir hayal kırıklığı. 

 Son zamanlarda birçok filmde rol almaya başlamış Kathryn Newton’in sayesinde duydum filmi. Korku filmi olması da beni meraklandırmıştı açıkçası. Ama keşke izlemeseydim. Bu film o kadar kötü bir senaryoyla yazılmış ki kimse kurtaramaz. 

 Lise öğrencisi Millie ile bir seri katilin bedenlerini değiştirmesini konu ediniyor film. 

 Karakterlerin hiçbiri yerine oturmuyor bu da yetmezmiş gibi oyuncuların bazıları da çok kötü oynamıştı rolünü. Vince Vaughn’in genç bir kızı oynaması tuhaf ama güzeldi. Kadronun tek iyi yani oydu galiba. 

 Filmde her şeyden korkan biri değilseniz sizi korkutacak hiçbir şey yok. Sizi gerdiği sahne bile yoktur belki. 

 Benim için televizyonda arka planda oynarken başka şeylerle uğraşabileceğim bir filmdi. 

 Filmin tek güzel sahnesi kesinlikle erkeklerin öldüğü sahneydi. Onları öldürdüğü için katile teşekkür edebilirim. 

 The Hot Chick filmine benzer olduğunu söyleyenler var. O filmi izlemedim ama bundan daha iyi bir film olduğuna yeterince eminim çünkü her şey bu filmden çok daha iyidir.

 

]]>
Sun, 20 Jun 2021 14:53:49 +0300 Öykü
Dolu Kadehi Ters Tut https://edebiyatblog.com/dolu-kadehi-ters-tut https://edebiyatblog.com/dolu-kadehi-ters-tut Sun, 20 Jun 2021 00:06:26 +0300 Öykü Nazım Hikmet https://edebiyatblog.com/nazim-hikmet https://edebiyatblog.com/nazim-hikmet  Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963), daha çok Nâzım Hikmet olarak bilinen Türk şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarı. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi inançları yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.

 Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.

 Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nâzım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal olundu. Mezarı Moskova'da bulunmaktadır...

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey

Dünyanın en güzel sesinden

En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

Ben artık şarkı dinlemek değil

Şarkı söylemek istiyorum…”

]]>
Sat, 19 Jun 2021 22:27:17 +0300 Öykü
Agatha Christie https://edebiyatblog.com/agatha-christie https://edebiyatblog.com/agatha-christie  Agatha Christie 5 Eylül 1890 yılında Devon’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda annesi tarafından yazması için cesaretlendirilmiş, Paris’e piyano ve şan dersi alması için bir okula gönderilmiştir. 

 24 yaşındayken bir doktor ile evlenmiş ve Fransa’ya yerleşmiştir. Burada yaşadığı dönemlerde devamlı dedektif romanları okuyarak daha iyisini yazacağını düşünmüş ve kalemi eline almıştır. 113 dile çevrilen dünyanın en bilinen polisiye kitaplarını yazmıştır.

 Agatha Christie dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. Hercule Poirot isimli dedektif karakteri tüm dünyada çok sevilmiştir. Edebiyatta ilk kadın dedektif Miss Marple’ın da yaratıcısıdır.İkinci eşi arkeolog olduğu için dünyanın birçok yerini gezme fırsatı bulmuştur. Polisiye romanların önemli kadın yazarlarından olan Agatha Christie dünya edebiyatına oluşturduğu karakterlerle yön vermiştir. 

 Yaşamının büyük kısmını yazarlık yaparak geçirmiştir. Bir dönem tarzını değiştirerek romantik tarzda romanlar da kaleme almıştır. 

 1926 yılında 11 gün boyunca ortadan kaybolmuş arabasının bir göl kenarında bulunması ile ortaya çıkmış bu konu hakkında açıklama yapmadan normal yaşamına tekrar geri dönmüştür.

 Oldukça ilginç yanları olan yazar Shakespeare ve İncil’den sonra kitapları en çok satılan yazar olmuştur.

 İngiltere’de yaşamının son yıllarında en yüksek düzey onur unvanına layık görülmüştür. 12 Ocak 1976 yılında yaşamını yitirmiştir.

]]>
Tue, 15 Jun 2021 17:58:07 +0300 Öykü
TIMARHANE https://edebiyatblog.com/timarhane https://edebiyatblog.com/timarhane Kitap Adı: Tımarhane

Yazar:Selami Genli

"Yılanların taşların altından çıkmaya cesaret edemediği ağustos sıcağında, beni adaya götürecek olan tekneye bindim. Uzun zamandır bu günü bekliyordum. “Adadaki Tımarhane” haberini okuduğumda, orasıyla ilgili bir kitap yazma fikri beni çok heyecanlandırmıştı. Ancak bir yazarın yeni bir kitap için esinlenmesinde heyecan tek başına yeterli olamaz. Heyecan sizi sadece harekete geçmeniz için uyarır. Fakat hemen işe başlamak istiyorsanız ayakkabınızın altına bakmalısınız; delikse, yazmak için son sürat yola koyulursunuz. Ayağımda altı delik ayakkabım, üzerimde pazar malı tişörtüm, elimde küçük bavulum ve ısındığında pancar motoru gibi çalışan laptopumla adaya doğru yol alıyordum. Oradaki tımarhanede kim bilir ne karakterler ne hikâyeler bulacaktım. Parka giden küçük bir çocuk gibiydim. İçimde pırıl pırıl bir neşe..."

Kitaba başlarken pek bir beklentim yoktu ama kitabı o kadar beğendim ki üç kere okudum. Mehmet Kağan’ın bir adada bulunan tımarhanedeki hastaların hikayesini yazarak kitap çıkartmak istemesini konu ediyor. Ama bundan çok daha fazlası.İçerisindeki hikayeler çok iyiydi. Hem üzücü hem de şaşırtıcı hikayelerdi. Anlatım şeklide oldukça güzeldi. Psikolojik – gerilim seven herkese öneririm. Pek fazla uzun olmaması sayesinde hemen bitirebileceğiniz bir kitap hem de.Kitabın sonuna yaklaştıkça tırnaklarımı kemirdim. Asla böyle bir şey beklemiyordum. Sonuna ise çok şaşırdım. Bir an önce ikincisini alıp okumak için sabırsızlanıyorum...

 

]]>
Thu, 10 Jun 2021 17:20:45 +0300 Öykü
Tuğkan & Belki De https://edebiyatblog.com/tugkan-belki-de https://edebiyatblog.com/tugkan-belki-de Tue, 08 Jun 2021 18:55:19 +0300 Öykü Emir Can İğrek & Defoluyorum https://edebiyatblog.com/emir-can-igrek-defoluyorum https://edebiyatblog.com/emir-can-igrek-defoluyorum Tue, 08 Jun 2021 15:42:20 +0300 Öykü Jane AUSTEN https://edebiyatblog.com/jane-austen https://edebiyatblog.com/jane-austen  Jane Austen 16 Aralık 1775 yılında Hampshire’da bir papazın yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi.Babası tarafından ilk eğitimi verildi ve o dönemdeki kadınlardan çok şanslıydı. Papaz olan babası evlerinin ahırını yaz tatillerinde ailelerin oyunlar sahnelenebileceği küçük bir tiyatroya çevirdi.Jane Austen 12 yaşında kendi hikâyelerini yazıyordu. İlk romanını ise ancak 25 yıl sonra yayınlatabildi.Kadınlar için bir okul olan Abbey okulunda okumuştur. 1802 yılında garip biri tarafından evlenme teklifi almış olsa da kabul etmez.

 Baabasının ölümünden sonra 1809 yılında Chawton’a kardeşinin yanına taşınır. Bu ev günümüzde müze haline getirilmiştir.Jane Austen’e ait romanlar günümüzde popüler klasikler arasında yer alır. Kitaplarında insanların zaaflarını zarif bir mizah ile işlemiştir.Romanlarındaki kahramanların hepsi kadın olmakla birlikte mutlu bir evlilik ile romanları sonlanmaktadır.

 İlk romanı olan Aşk ve Yaşam daha sonra Gurur ve Ön Yargı, Mansfield Parkı sırası ile yayınlanmıştır. Jane Austen’in ölümünden sonra İkna ve Northanger Manastırı yayınlanmıştır.

 Yazarın tüm romanları sinema ya da televizyona uyarlanmıştır. Yaşamı boyunca hiç evlenmeyen yazar 8 Haziran 1817 yılında göğüs kanserinden dolayı yaşama veda etti...

]]>
Mon, 07 Jun 2021 17:56:14 +0300 Öykü
ARROW https://edebiyatblog.com/arrow https://edebiyatblog.com/arrow Sezon Sayısı: 8

Bölüm Sayısı: 170

IMDb: 7.5/10

 Bir DC hayranı olarak, Arrowverse’yi (CWverse) başlattığı için ne kadar teşekkür etsem azdır.

 Kız arkadaşının kardeşi ile tatile giden Oliver, yatın batmasıyla beraber beş yıl bir adada mahsur kalıyor. Kurtarılmasının ardından Starling City’de babasının yanlışlarını düzeltmeye çalışıyor. Bunu yaparken de başlık takıyor. Konusunu okuyunca aşırı ilgimi çekmişti üstüne üstlük bir DC tv şovuydu. Hemen izlemem gerekiyordu. 

 İlk sezonu diğer sezonlardan daha çok seviyorum. Daha az mantık hatası, daha fazla aksiyon sayesinde. 

 Sekiz sezon boyunca Oliver’in “Bu işi yalnız yapmalıyım” konuşmasını dinlemekten ben yoruldum, senaristler yorulmadı. Tabii ne kadar böyle dese de evlendi ve iki çocuğu var. 7.sezondan sonra başrol karakter olmasına rağmen arka planda kaldı.

 İlk bölümde nedensizce favori karakterim Tommy olurken sezon finalinde Oliver’in kollarında öldüğünde ağlamaktan duramadım. Keşke daha uzun süre onu görebilseydik desem de pek karakterinin gelişeceği durum yoktu. 

 Koruması olarak işe başlayan Diggle ise zamanla Oliver’ın kardeşi oluyor. Eh tabii senaristler bu kadar güzel olamaz demiş ve bir ara arkadaşlıklarını yıkılma noktasına getirselerde hatalarını anlayıp düzeltmişler. 

 Bir diğer favorim olan Felicity ‘nin yardımları sayesinde Oliver’in işi kolaylaşmıştı. Ve Felicity’nin birkaç bölümlük olması gerekirken Orijinal Team Arrow’a katılması ile senaristler doğru karar almış. Ne kadar Olicity (Oliver ve Felicity) shiplesemde biraz toxiclik vardı. Gerçi artık hangi ilişkide yok ki? 

 Avukat olan Laurel karakterinden ise hiç hoşlanmadım. Sadece kendi fikirlerinin önemli olduğunu düşünen biriydi. İlerleyen sezonlarda Black Canary olup yılların suikastcılarını birkaç aylık öğrendiği dövüş yetenekleri sayesinde yenmesi beni aşırı şaşırtmıştı. Öldüğüne üzülsemde gitmesi iyi oldu. 

 Dünya-2’den gelen Laural’ı ise sevdim. Sadece babasına ihtiyaç duyan küçük bir kızdı ama insanlar onun kötü olduğunu söyleyip durdu. Yine de iyi bir insan olmak için çalışması takdir edilesiydi. Ne kadar umursamıyor rolü yapsa da umursayip, insanlara yardım etmeye çalışıyordu. Özellikle 7.sezonda Felicity ile Oliver’i hapishaneden kurtarmaya çalışması. Oliver ona kötü davransa bile Felicity arkadaşı olduğu için yardım etti. 

 Oliver’in kız kardeşi Thea ve Roy Harper’i ilk başta sinir bozucu bulsamda dizinin sonunda geldikleri durum ne kadar olgunlaştıklarını gösteriyordu. Kesinlikle Roy ve Thea’nin evlenmesine ise karşıyım. Aralarında hep güven eksikliği varken hatta araları açıkken evlenmeye karar vermeleri sadece onlara daha fazla zarar vereceğini düşünüyorum. 

 Bu hikaye ne kadar Oliver ile başlamış gibi gözükse de Sara’da o yattaydı. İlk başta ablasının erkek arkadaşıyla tatile çıkması iğrenç bulsakta sonradan öğreniyoruz ki aslında onlar çıkmadan ablası biliyormuş ama ne yapmış? Babasına şikayet etmiş. Laurel’dan nefret etmek için bir sebep daha. Parti kızından, Suikatciye, sonra da Efsane’ye dönüştü. (Dc’s Legends Of Tomorrow) Şimdi güzel bir kız arkadaşı ile mutlu.

 Dinah, Rene, Curtis üçlüsünden nefret ettiğim için özür dilemeyeceğim. İlk diziye girdiklerinde sinir krizi geçiriyordum. Bu kadar dayanılmaz karakterler olamazlardı. Sonradan Dinah ve Rene’ye nefretim azaldı gerçi. Neden bilmiyorum ama Curtis’ten hala hoşlanmıyorum. 

 Kötü karakterlere gelirsek cidden harika kötüler vardı. Deathstroke ve Chase özellikle. Gerçekten diziye daha fazla izleme isteğiyle doluyordum onlarla. İkisi de Oliver’in hayatını cehenneme çevirdiler. işte kötü karakter böyle olmalı dedirten insanlardı. Ama böyle karakterlerin üstüne keşke dördüncü ve altıncı sezon hiç yapılmasaydı. Diaz ve Damian gibi kötüler ile dizi seviyesini düşürdü. İki karakterde çizgi romanlarda kesinlikle daha güçlüydü ama diziye yansıtılan şekli sıkıcıydı. Özellikle Diaz birkaç bölümlük bir kötü olma özelliği vardı sadece ama koskaca sezonu ona ayırdılar. Hatta yenemediler FBI’dan yardım istediler. 7.sezonda bile vardı. Bu en büyük hataları olabilir yani. Damian’in ise o kadar büyü gücü varken hiçbir şey başaramaması kalbimi kırıyor...

 

]]>
Sat, 05 Jun 2021 23:21:37 +0300 Öykü
BİG BANG THEORY https://edebiyatblog.com/big-bang-theory https://edebiyatblog.com/big-bang-theory Sezon Sayısı: 12

Bölüm Sayısı: 279

IMDb: 8.1/10

Sosyal açıdan garip dört arkadaş olan Leonard, Sheldon, Howard ve Raj'ın hayatları; güzel ve özgür ruhlu Penny ile tanışmalarıyla değişir.

Bu diziyi Amy sayesinde izlemeye başladım. (ki ilk üç sezon yoktu) Oyuncu kadrosu mükemmel olarak seçilmişti. Bazı bölümlerde gözüken konuk oyuncular beni şaşırtmıştı. (Stephen Hawking, Mark Hamill) Ama karakterler için aynısını söyleyemem.

İlk sezonlarda Sheldon’ın zeki ama zorba halleri rahatsız etse de ilerleyen zamanlarda Amy ile tanışmasıyla daha fazla katlanilabilir oldu.Amy ilk defa diziye tanıtıldığında Sheldon’un kadın haliyken şov ilerledikçe sadece zekası aynı kalıyor; diğer tüm özelliklerini kaybediyor. Aynı şekilde Bernadette karakteride diziye ilk girdiğinde şakalardan anlamayan, ince sesli, tatlı biri gibi gösterilirken sonraki sezonlarda aslında istediğini almak için kaba davranan biri olduğunu gösteriyorlar. Hem de kendisi şakalardan anlıyor hatta kendi bile yapıyor.

Howard karakterini ise bir türlü sevemedim. Annesiyle yaşayan karakter kendisini “playboy” sanarak birçok kez kadınları aşağılıyor ya da sapık gibi davranmaya başlıyor. Bunun yanında kendisine küçük bir oğlan çocuğu gibi bakılmak istiyor. Bernadette ile ilişkileri pek mantıklı olmasa da onunla evleniyor ve baba olduğu halde olgunlaştığını goremiyoruz. “Gökyüzünden getirdiği yıldız” ve Bernadette icin yazdığı şarkı ile birkaç saniyeliğine kalbimi çalmayı başarsa da aslında pek değişmiyor.

 Hindistan’dan gelen Raj’in kadınlarla konuşmaması problemini ilk başta alkol ile geçirmeye çalışıp kendini tuhaf durumlara sokması komik olsada sonradan bu durum sıkmaya başlıyor ki zaten bir an da iyileşmesiyle bu çok uzun sürmüyor diye rahatlıyoruz ki bu sefer de evlenme arzusu artıyor.

“Kız gibisin” diyip bu durumla dalga geçen arkadaşları -özellikle en yakın arkadaşı Howard- ile dizi yine kadınları aşağılıyor. Görücü usulü ile evlenmeyi bile kabul ediyor ama arkadaşları onu bu fikirden vazgeçiriyor. Dizinin sonunda ise yalnız kalan tek karakterimiz de kendisi oluyor.

Bu dizide en çok fedekarlık yapan karakter kesinlikle Penny’dir. Yıldız olma umuduyla Kaliforniya’ya taşınan kızımız bu hayalinden vazgeçiyor, sevmediği bir işte çalışmaya başlıyor. Evlenmeyi düşünmemesine rağmen Leonard’in ısrarları yüzünden en sonunda onunla evlenmeyi kabul ediyor ve şovun kendisi de bununla dalga geçiyor. Ve Bum. Çocuk istemediğini söylemesiyle beraber tüm karakterler üstüne gelip bunu saçma buluyor ama final bölümünde hamile olduğunu öğreniyoruz ve bunu iyi karşılıyor. Fikrini değiştiren neydi?

Leonard için diyecek pek bir şeyim yok. Bazı bölümlerde sadece orada durmak için yapıldığını düşünüyorum. Penny’i ile ilişkilerini ne kadar sevmesem de diğer ilişkilerinden daha güzeldi. Ve her şeye rağmen annesini affettiği sahne ile yeni bir sayfa açtı hayatında. İyi bir baba olacağından eminim.

Sheldon-Amy çiftinin aşkları ise birçok dizi çiftinden daha güzeldi. Her şeyi birbirleriyle öğrendiler ve öğrenmeye de devam ediyorlar. Dizideki en güzel şey ilişkileri olabilir.

Dizi ne kadar harika arkadaşlıklar gibi gösterse de aslında rastgele iki kişi seçildiğinde arkadaş olmadıklarını görüyorsunuz. Özellikle Amy’in Howard ile oluşabilecek mukemmel arkadaşlığı varken sadece bir kaç bölüm ile sınırlı kaldı. Raj’in Penny ile arkadaşlığı da aynı şekilde. Maalesef sadece Penny-Sheldon arkadaşlığını ön plana çıkardılar.

Her şeye rağmen 12 sezon bir dizi izleyince bitmesine üzüldüm. Her şeye rağmen bazı sahneler gerçekten izlenmeye değerdi. Ve final sahnesinde ağlamaktan duramadım..

]]>
Thu, 27 May 2021 20:46:45 +0300 Öykü
William Shakespeare https://edebiyatblog.com/william-shakespeare https://edebiyatblog.com/william-shakespeare

   Dünyaca ünlü İngiliz yazar William Shakespeare Nisan 1564 yılında İngiltere’de doğmuştur. John Shakespaere’nin üç oğlundan biridir. Babası tüccar olduğu için maddi durumu iyidir. Bu nedenle eğitim dili Latince olan bir okulda eğitim görmüştür. Bu okulda Roma edebiyatı klasikleri eğitimi aldığı için üniversiteye gitmemiştir. William Shakespeare 18 yaşındayken kendisinden 8 yaş büyük olan Anne Hathaway ile evlenmiştir. Bu evlilikten 3 çocuğu dünyaya gelmiştir. Yazdığı eserler sayesinde hatırı sayılır gelir elde etmiştir. Gelirlerini emlak üzerinden değerlendirmiştir. Böylece kısa sürede emlak zenginleri arasına girmeyi başarmıştır.William Shakespeare dünyada gelmiş geçmiş en iyi oyun yazarı olarak bilinir. Venns and Adonis ile The Rape of Lucrece’de büyük ustalığını ve zengin düş gücünü koymuştur. 1609 yılında yayımladığı The Sonnets Türkçe adıyla Soneler ya da Tüm Soneler ile ise artık tamamiyle ünlü bir yazar olmuştur.Şiirlerinde normal insan yaşantısına yakın sakin bir hava yaratmıştır. Düş kırıklığı, ayrılık, endişe, yabancılaşma ve başarısızlık gibi duyguları işlemiştir.William Shakespeare sadece Elizabeth döneminin değil tüm dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyun yazarı olarak bilinir. Oyunları çeşitli dillere çevrilmiş ve dünyanın çeşitli yerlerinde sahnelenmiştir. insan doğasındaki her türlü duyguyu ve çatışmayı hafızalara kazınacak sözcük ve imgelerle yansıtmıştır. İlk oyunları tarihsel oyun, komedi, intikam ve romantik trajedi türlerindendir. Oyun konularının çoğunu İngiliz tarihinden almıştır. İlk tarihsel oyununu derinliği olmayan karakterlerden seçmiştir. Daha sonraki oyunlarında ise derinliği olan karakterler seçmiştir.William Shakespeare büyük bir ironi ustasıdır. İnsan davranışlarını dramatik bir yöntemle sorgulamıştır. Çeşitli etkileşimler ve bunların doğurduğu sonuçları ortaya koymak onun için amaçtır.

  William Shakespeare birçok oyununun öyküsünü kendi yaratmamıştır. Onun özgünlüğü kaynak olarak aldığı ögelerin tiyatroyla uyumsuz olan yönlerini ayıklamasından ve kısaca değinilen tiplerin inandırıcılığını artırarak geliştirmesinden kaynaklanmaktadır. Oyunlarında ayrıca yeni karakterler yaratmış ve kaynak olarak aldığı ögelerin kurgusunu değiştirmiştir. Diyalogları oldukça yoğundur ve oyunları geniş felsefi yaklaşımlarla yazılmıştır. William Shakespeare oyunlarını sahnelenmek için yazmıştır. Sözcük ve imgeleri, ses, ritim ve ölçü kullanımı, satır vurgusu, düzeni ve lirikliği birçok okuyucunun büyülenmesini sağlamıştır. William Shakespeare yetersiz eğitim görmesine rağmen yazdığı yapıtlar sayesinde büyük bir edebiyatçı olduğunu kanıtlamıştır. Bu sayede dünyanın en iyi edebiyatçıları arasında yerini almıştır.

   William Shakespeare son günlerini Stratford’da geçirmiştir. İngiltere’nin ulusal şairi ve Avon’un Ozanı olarak anılan ünlü şair 23 Nisan 1616 yılında Stratford’da hayatını kaybetmiştir.

]]>
Mon, 24 May 2021 15:45:53 +0300 Öykü