EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Roza https://edebiyatblog.com/rss/author/roza EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Roza tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. ENKAZ https://edebiyatblog.com/enkaz-217 https://edebiyatblog.com/enkaz-217 iki ayrı enkazdan çıkıp birbirini bulan iki afetzede birbirini herkesten daha iyi anlar ama iyileștiremezler.

kim kimi nasıl iyileştirebilir ki zaten.yine de sen şarkılarınla geldin benim bütün şiirlerim harf harf gülümsedi. ama iyileşmek başkadır gülümsemek başka.biz kolumuzu bacağımızı kuyruğumuzu bırakıp çıkmışız o molozların arasından ama sen yine de ıslıklar. gülümsüyorum hiç durmadan ve fakat tamamlanmak başkadır gülümsemek başka. 

sen sesinle geldin ben sesini kıstım dünyanın. siren sesleri kayboldu birden bir sabah. böylece ne telaş kaldı geriye ne baş ağrısı.

tüm bu debdebenin ortasında. oturdum seni dinliyorum. söylediklerin ümit vaadetmiyor ben de zaten ümitlenmek istemiyorum. insanı o molozlar değil ümit etmek sakatlıyor çünkü biliyorum.ben oturup sadece seni dinliyorum. toz duman havada asılı kalıyor astımım ve ben seni dinlerken teklemeden hiç güçlük çekmeden nefes alıyoruz buna rağmen.

yaşamak başka nefes almak başkadır evet ve ben yaşadığımı duyuyorum seni dinlerken.tamam iki afetzede birbirini iyileştirmez ama birbirini öldürmez de.

şimdilik sesinle. herkes sussun, iyi böyle. 

...

]]>
Mon, 12 Jul 2021 23:21:33 +0300 Roza
Karmakarışık https://edebiyatblog.com/karmakarisik https://edebiyatblog.com/karmakarisik Sevgi yeterince güçlü bir kelime değildir, diye fısıldadığını hatırlıyorum şafak batarken. Her şeyin sevgiyle güzelleşebileceğini sandığım herhangi sıradan bir gündeydik. Sen, aksime gerçekleri ikinci plana atarken ben hakikatı önüne sunan bir adamdım. Bir insan daha kendini tanımamışken, bir başkasının ruhunu görmek ister miydi? 
Gün yavaş yavaş batarken parmaklarımın arasındaki izmariti, kimselerin keşfetmediği kalbimin tam üstünde söndürmene gözlerimi yumarken anladım, karmakarışık ruhunun her uvuzunu görmek isterdim...

]]>
Fri, 25 Jun 2021 23:00:32 +0300 Roza
toza dumana ~ https://edebiyatblog.com/toza-dumana https://edebiyatblog.com/toza-dumana Toza dumana gidelim yine, şenliğin kalbine. Çünkü ölüm döşeğinde bir ihtiyar tanımıştım “İnsanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum onların sana bakamayacağı bir yere git" demişti. “Kıyametin ortasına git.” O kadar yaşlıydı ki öldükten bir hafta sonra sanki 10 sene önce ölmüş gibi düşünmeye başlamıştı herkes. Ölenlerin ölü taklidi yaptığını düşünüyordum ben o zaman. Yaşayanların yaşıyor taklidi yaptığını hissediyorum şimdi. Toplum değil, toplu mezar. On bir yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum, hava kararana kadar geçmiyor dalgınlığım. Belki de uykuda kaybettiğim bir şeyleri arıyorum. Kimi görsem rüyalardan bahsediyorum. Oysaki hatıralardan konuşmak lazım, rüyalardan daha karanlık hatıralar var. Daha çok fikir verir biri hakkında. Şekeri bitmiş sakızı toz şekere batırıp çiğnemeye devam etmen gibi senin. Ben de tüpte satılan çokokremi diş macunu tüpü ile değiştirmiştim bir sabah. Gülmüşlerdi sadece. Oysa bir çocuk numara çekiyorsa, gerçekten yemek lazım; yemiş gibi yapmak değil. Yirmi sene sonra Beşiktaş’ta bıraktığımız o ev... Bırakabildiğimiz tek ev... Beş kat, seksen iki basamak... Balkon demirlerinden uzak duruyorduk geceleri. Hep daha yukarı bakmak zorunda olan iki vertigozede. Kar taneleri birbirine benzemez. Sözcükler de benzemez. Ama bir cümle başka bir cümleyi hatırlatır her zaman. Koşan atlar, düşen atları hatırlatır. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar. Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. Spermden mezara kadar... Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum yine, olsun. Sen biliyorsun nasılsa. Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı...

Emrah Serbes / Hikayem Paramparça - Toza Dumana

]]>
Sun, 20 Jun 2021 15:41:16 +0300 Roza
Veda https://edebiyatblog.com/veda https://edebiyatblog.com/veda

Veda edemediğim sokaklar ve veda edemediğim insanlar oldu çünkü ben en çok yaralarımdan kaçardım. Veda etmek en büyük zaafımdı. Artık içinde olmaya dayanamadığım fakat ait  olmak zorunda olduğum yeri terk ettiğimde kan revan içindeydim. Saçma sapan bir döneme girmiş, herhangi bir insan tanıyacak mecalim kalmamıştı. İnsanlar yalnızca pişmanlıktı. Pişmanlık. Güçlü müydüm yoksa güçlü mü davranmaya çalışıyordum, tartışılır bir meseleydi. Çünkü bazen kocaman bir dağın karşısında duracak kadar güçlüydü bazen bir çocuk kadar savunmasızdım. Ve sanırım bu gece bir çocuk kadar savunmasızdım.

]]>
Sat, 19 Jun 2021 23:28:32 +0300 Roza
YANSIMA https://edebiyatblog.com/yansima https://edebiyatblog.com/yansima  Hey sen satırlarında -satırlarımda- kaybolan, benliğini yok sayan, zihnime kurban ettiğim kadın/adam. Ayağa kalkmayı deneme vaktin gelmedi mi artık ya da ruhunu arama? Kalk ve yansımanı ara ya da yalancı bilirlerini bul bedenin gibi mesela. Geç aynanın karşısına. İşte, tam karşında. Hadisene kaldır başını, korkma ondan! O tümüyle ben ve bir miktar sen. Bütün halinde gösteriyor seni bu saçma yansıma, toparlan ve parçalarını ara. Bütünü parçaya bölmek ve parçaları toplamak senin ellerinde. Elinde bir kalp, varsay ki o bir taş. Her kalp bir taş. Şimdi onu fırlat aynaya, parçalarında kaybol usulca. Yerde sana arsızca gülümseyen ufak, keskin olduğunu sanan bir parça ayna. Alaylı tebessümlerinden bahşet ona, yakıcı bakışlarından ya da. Keskin olan arsız cam parçası değil ruhunun ta kendisi, bunu ASLA unutma!

 Denemek ister misin, ya da öğrenmek? Üzgünüm ne haddime öğretmek. Peki ya soru işaretleri kafanda beliren, onları susturabilecek misin bensiz. Sen asla bensiz değilsin, sen tümüyle sensiz bir bensin. 

 Zihninin sana oynadığı ufak bir oyun, kaderin tarafından usulca çizilen sonsuz soru işaretleri. Cevap ver bana! Bedenin mi acır, ruhun mu daha fazla? Cevapsız kalan her soru bir ben eder benliğinde, benliğim yok oluyor sensizliğimde. Bileğinde ufak bir çizik. Yok olacak bir çizik. Ben gibi, sen gibi ve en çok da herkes gibi.

 Yokluğum sırt çevirsin aynalarına, yüzündeki alaycı tebessüm bile ufak bir cam parçasına. İliştir hadi bileklerine durma. Bunca yıldır hasret ruhun olmasa da bedenin acıya...

]]>
Tue, 08 Jun 2021 19:49:35 +0300 Roza
KIRMIZI https://edebiyatblog.com/kirmizi https://edebiyatblog.com/kirmizi Bir zamanlar kelimelerin gücüne inanırdım. Çocukluk sanrılarımın kafamda dönüp dolaştığı, çok uzaklardaki ağaçları tanrıya benzettiğim vakitlerde... Kıvrak bir düşünce hemen ardından gelen özür dileyiş. Ayaklarım uzun süre boşlukta kalsaydı biri koparacaktı. İşe yaramaz bir saat gibi bozuk olan uykularımla yatakta süs gibi durduğum zamanlar çarşaf onları görmemi engellerdi mesela. Dağlar çok uzak, ulaşılmazdı. Sonra üç araba siyah hemen ardından üç tane beyaz bazen süpriz bir istisna; kırmızı. Bir yaz günü tanrı ile ilk kez göz göze iken yollar kırmızıya boyandı. Bir annenin feryadı, bir kardeşin acı dolu iniltileri... Duran zaman, bir süre sonra devam etmeye başladı. Gülümsemeye başladılar. Gülümsememeliydi kimse verilmiş onlarca ağıtların ardından. Ve ben gülümsediğim bir zaman diliminde tanrıyla göz göze geldim son kez. Kaybettiğim şey kan kaybetmedi, yerlere serilmedi, kimseler görmedi. Belkide sorun buydu; kimse tavrıyla göz göze gelecek kadar yaramaz olmamalıydı...

]]>
Sat, 29 May 2021 00:27:33 +0300 Roza
Aşık mısın? https://edebiyatblog.com/asik-misin https://edebiyatblog.com/asik-misin  Aşık mısın? Aşk bir sanatsa sanatın adını geçirdin diye haklı mısın? Onsuzlukta ona mı bağlısın, onunla olduğundan mı ona bağlısın? Kadehinde kalbimi sallandır ama nolursun söyle! 

 Aşık mısın?

 Kendi doğrularını öldürecek kadar, onun doğrularını varedecek kadar. Hatalarını görmezden gelip yok etmek isteyecek kadar. Sana ait olsun diye temizleyecek kadar.

 Artık soruların anlamı yok, kapkara kalbini sanat olarak sığındığın aşkınla yıka. Şansın yaver giderse temizlenmez, ait kılmazsan ait olmazsın. Kulak ver bana istemezsen aşık olmazsın ~

]]>
Thu, 27 May 2021 20:59:40 +0300 Roza
SANRI https://edebiyatblog.com/sanri https://edebiyatblog.com/sanri    Saatlerce oturdum o balkonda, bilirsin soğuktur bizim şehrin geceleri; buz tutar parmaklarım, kavuşmaz dudaklarım. Belli belirsiz yanan sokak lambaları, buğulu birkaç gölge, nerden geldiği bile belli olmayan kesik fakat keskin çığlıklar, evlerin açık pencerelerinden sokaklara taşan eşsiz kahkahalar. Birileri acı içinde kıvranırken birileri gülmekten ağlar.  

   Bir adam gördüm seni ararken uzaklarda, elinde camdan bir şişe. Sanki bana doğru kaldırdı ya da bunu da kafamda kurdum, inan bilmiyorum. Artık zihnimdeki sanrı ve gerçek arasındaki çizgiyi korumakta zorlanıyorum. Sonra o geldi işte oturdu yanıma, lafladık biraz; dizlerine uzandım usuldan, saçlarıma dokundu yavaştan. Bir damla bıraktım gözlerimden, o damla yere düşmeden tuttu ellerimden. Ne kadar da büyümüşsün sen öyle diye parladı bir anda, anlam veremedim. Kalk bir bakayım sana dedi, itiraz etmedim; kahretsin ki kalktım dizlerinden. Arkamı döndüğümde yoktu, kaybolmuştu. Ağladım biraz, sonrasında sabahın soğuğuna yenik düşüp buz gibi olmuş parmaklarımın arasına sıkıştırdığım hırkamla hızlıca sildim gözlerimi. Görüntü netleştiginde ise belki şişesini bir kez daha kaldırır diye direkt adamı aradı gözlerim. Onu da götürmüş yanında. Yine gelecek, biliyorum. Hep geldi.-

   Belli belirsiz kendime geldiğimde kulaklarıma dolan sesten sonra bakışlarımı kaldırdım gökyüzüne. Kuşlar vardı; yalnız ama özgür kuşlar. Benimse her yerim prangalar...

]]>
Tue, 25 May 2021 20:59:24 +0300 Roza
Bir ya da HİÇ https://edebiyatblog.com/bir-ya-da-hic https://edebiyatblog.com/bir-ya-da-hic Usul usul tükendiğimi hissediyorum. Bu dert yanma, iç dökme yazısı değil çünkü artık içim de dışım da bir. Dışarıdan bakıldığında çektiğim sancıları görebileceğiniz kadar şeffafım ama sizler bakmaya bile tenezzül etmeyecek kadar bencil varlıklarsınız. Biliyorum sonu yok kan revan sürüklenişlerimin, telafisi yok ruhumun çırılçıplak tartaklandığı gecelerin. Su toplamış bedenim ve her yerim cerehat. Damla damla eriyorum; üstüme kusmuşum kahrımı kimsesizlik kokuyorum. Ne yiyebiliyorum ne içebiliyorum ne ağlayabiliyor ne de gülebiliyorum. Tek yaptığım yürümek; upuzun yolları, kimsesiz caddeleri, karanlık sokakları yürümek. Halsizlikten bayılacak gibi olsam da yürüyorum. Şakaklarımda bir silah var gibi hissediyorum; bir yanım babasının öfkesinin dinmesini kapı önündeki buz gibi kaldırımda oturup bekleyen çocuk gibi tir tir titrerken diğer yanım öyle bitap düşmüş ki yorgunluktan, bassa da tetiğe son verse bu kâbusa diye içinden saniyeleri sayıyor. Neyim var bilmiyorum. Kimseyle konuşmak istemesemde herkese anlatmak istiyorum. Kulaklarını tıkayacakları aklıma gelir gelmez hemen vazgeçiyorum bu düşüncemden. Cümlelerimin ortasında ağlamaya başlıyorum. Hıçkırıklarım boğazıma takılıyor, nefes alamıyorum. İşte bu sefer bitti diyorum, bitti. Ama bitmiyor; her defasında yeniden , çok daha güçlü bir biçimde bu bilinmezlik can buluyor paramparça olmuş ruhumda. Acı çektiriyor, soluk soluğa bırakıyor , deli gibi canımı yakıyor. Artık devam edemiyorum, etmek de istemiyorum. Hiçbir şey çözüm değil içinde savrulduğum duruma çünkü sorunum ne gerçekten bilmiyorum. İlaçlara mı başlamalıyım? Okulu mu bırakmalıyım? Yaşamıma mı son vermeliyim? Bildiğim tek şey ise bir hayat istediğim, gerçek bir hayat. Bir gezegen, bir evren, bir insan, bir gülümseme. Bir ya da hiç...  

]]>
Fri, 21 May 2021 01:04:32 +0300 Roza
Hiç https://edebiyatblog.com/hic https://edebiyatblog.com/hic Bir anının, bir fotoğrafın, kıyıda köşede yok olmaya yüz tutmuş birkaç cümle yazının insanı tepetaklak ettiği ve geçmişe götürdüğüne şahit olduğu herhangi bir gecedeyedi. Yorgun bakışları o gün her şeye baktı, yardımlar diledi; fakat yine duvarda asılı kalan gözleri ve bükülmüş dudaklarından firar eden iniltililer duyulmadı. Duyulsun istemiyordu. Kimseler onu duysun istemiyordu. Kaderini çizen ve kusursuzca ölçen Tanrıydı. O, sadece kaderin bir figüranıydı. Kalemin bir gün kırılacağını, oyunun son bulacağının farkındaydı. Soğukkanlı bir şekilde gülümserken ne garip, diye fısıldadı. Ölümü dileyenin, ölümden korkması.
Cümlelerin birbirine karıştığı, anlamlarını yitirdiği bir zaman diliminin sonundaydı. Kendisiyle çelişmekten Tanrıdan korkar gibi korkuyordu. Sonunda, diye fısıldadı sonsuzluğa kucak açmadan birkaç dakika önce. Sonunda bitiyordu bu sıradanlık. Tanrı onu neden yaratmıştı ki? Yıllar boyunca camdan bir fanusun içinde yalnızlıktan kıvrınması için miydi? Dünyaya gelme sebebi bu olamamalıydı. Hafif rüzgârlar eserken, bir sonbahar gecesi gözlerini yumdu. Zaten içine hapsedildiği dünyasında hiçbir zaman yaz olmamıştı.

]]>
Fri, 21 May 2021 00:38:46 +0300 Roza