EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & sailacala https://edebiyatblog.com/rss/author/sailacala EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & sailacala tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Dayatılmış Kimlikler: Normlar https://edebiyatblog.com/dayatilmis-kimlikler-normlar https://edebiyatblog.com/dayatilmis-kimlikler-normlar  Her toplumun kendine has zamanla oluşmuş kültür ve kurallar bütünü vardır. Bu bütün toplumların kimliğini oluşturur. Oluşan kimlikte olağan yahut normal denilebilecek davranış ve aksi davranış kalıpları vardır. 

 Norm kavramı kelime manası olarak toplumların belirlediği kurallar bütünüdür. Bugün "normal" kelimesinin geldiği yer olarak da bilinir. Peki her toplumda genel geçer normlar bütünü nelerdir? Kılık kıyafetinden oturma ve konuşma biçimine kadar bireyi kalıplara sokarak düzeni sağlama ihtiyacı ilk neden gelmiş ve nasıl kabul görmüştür?

 Bugün bulunduğunuz toprakların normları inançları, tarihi, milli kimlik ve kültürleri sayesinde oluşmuştur. Hatta birtakım normlar yazılı olarak yasalarda yer alırken bazılarıysa yazılı olmayan "örf ve adetler" ismiyle toplumlarda yer bulmuş olup kültürlerini şekillendirme görevini üstlenmiştir. 

  Öte yandan bu normlar bütünü zamana ayak uydurmak konusunda sorunlar yaşamaktadır. Kimi normlar zamana ayak uydurabilirken kimisi zamanın gerisinde kalmaya başlamıştır. Bu nedenledir ki toplumlar özellikle son yüzyılda yaşanan fikri ve zikri değişimlerle geçmişten aktarılan normlar arasında uyumsuzluk sonucu "kimlik çatışması" ortaya çıkmıştır. 

 Bugün normlar bireylerin kimliklerini oluşturan temel taşlardan birisiyken zamana karşı duramayan birtakım normlar kişide ve toplumda kimliksel uyuşmazlıklara, ardından da çatışmalara sebep olmaktadır. 

 

 Bu noktada bireyin ve toplumun düşünmesi gereken ana sorunsal: Ögretileri ne kadar kimliğimin parçası yapmalı, bunu yaparken kendi istek ve seçimlerimizi ne raddeye kadar öne almalıyız? En nihayetinde bugün -toplumun geneline göre- radikal kimliklere veyahut fikriyata bürünenlerin hazin sonu toplumda ötekileştirilme ve dışlanmaktır.

]]>
Fri, 31 Mar 2023 04:20:40 +0300 sailacala
Hikâyesizlik İstemi https://edebiyatblog.com/hikayesizlik-istemi https://edebiyatblog.com/hikayesizlik-istemi  Yolun bilmem hangi evresinde yahut merdivenlerin hangi basamağında olduğunuzu açıklamak zorunda kaldığınız birtakım insanlar oldu mu? Kendinizi ve yaşadıklarınızı anlatmaya tabir caizse söylemeye itildiğiniz, hiç heveslisi veya gönüllüsü olmasanız da artık ısrarlara maruz kalmamak için anlatmaya başladığınız..?

   Keşke hiçbir hikâyem olmasa ya da benden beni anlatmamı ısrarla istemeseler diye içinizden geçirmişsinizdir, yalnız değilsiniz. Hikâyesizlik istemi, söylem yerindeyse kendi anılarından gerek anlatmaktan gerekse hatırlamak yükünden bıkmış insanların ortak talebi gibidir. Çünkü herkeste ortak bir kaygı durumu oluşur: Yargılanmak. 

 Yaşadıklarınızdan, aldığınız kararlardan, geçmişimizden yani sizi siz yapan ve bugün olduğunuz kişiyi sağlayan her ân başka gözlerin merceklerine takılır ve yargılarından süzülür. Artık anlattığınız kişilerin değer yargısına göre zihinlerinde yeniden şekillenirsiniz. Bu süreçte anlatıcı olan sizler için oldukça sancılı süreç olduğundan ötürü sözlerinizi ağdalı yahut ince eleyip sık dokuyarak seçersiniz ki iyi imaj bırakabileseniz diye. 

   Bu tatsız süreci her zaman, her yeni insanda yahut olayda yaşamak istemezsiniz ama insanlar doğası gereği de yargılamaktan vazgeçemezler yahut anlatmama tercihinize şüphelenerek bakılır. Geriye çözüm olarak - imkansızlığı nedeniyle çözüm olamayan- hikâyesizlik istemi kalır. 

   Bu istem, kelimenin tam manasıyla tükenmişlik sendromunun bir diğer boyutu gibidir. Çözülmesi olanaksız gibi görünen paradoks. Aslında herkes gibi anlaşılmak, yargılanmadan dinlenilmek ve verdiğiniz kararlara saygı duyulmasını istersiniz. Lakin insan doğası gereği bunları sağlamakta güçlük çeker bu nedenle bireyler kendilerini kabuklarına çekerek rahatlık alanlarından çıkmamış olurlar. Böylece hikâyesizlik istemi sağlanmış olur fakat yalnızlık oranı artar. 

   Bu hususta sizlere tavsiyem eğer yalnızken ya da daha az sosyalken mutluysanız yahut huzurlu atalarımızın da dediği gibi: Az insan çok huzur...

]]>
Tue, 28 Mar 2023 05:19:55 +0300 sailacala
Issız Vatan https://edebiyatblog.com/issiz-vatan https://edebiyatblog.com/issiz-vatan Sokağa çıksam çıkamam, 

İnsanlık günbegün kaybolurken.

Gözümü kapatsam kapatamam,

Alacakaranlık geçmeye yakınken.

Dur desem duramam,

Vazgeçmek fıtratıma yakışmadığından.

Sevmek ruha lazım gelen

Lakin hatırımda kalamayacak kadar kısa.

Tende rengarenk izlerden hüzün tablom,

Bilmem kimlerden hatıra kalan.

Acı, suretimde şekil bulmuş 

Düstursuz ve bırakmaya niyeti olmayan.

Sus deseler susamam,

Korkuyu ezbere öğretirlerken.

Hakkı ise ancak rahmetle anan

Issız vatanımın aciz kullarından...

]]>
Wed, 15 Mar 2023 21:25:33 +0300 sailacala
İnsanlık Hikâyesi https://edebiyatblog.com/insanlik-hikayesi https://edebiyatblog.com/insanlik-hikayesi Darmaduman hatırlardan,

Kıvranışlarla dolu rüyalara.

Kimin neden olduğunu bile bilinmeyen

En derin karanlıklara doğru...

Bir zamanlar çocukların oynadığı 

Gölgesinde umutların yeşerdiği 

Neşe dolu diyarlardan

Toz duman olmuş döküntülere

Bir gece önce evim olan

Her akşam geçtiğim yoldan

Görmekten yüzlerini ezberlediğim insanlardan

Kan, revan ve gözyaşına...

Şimdilerde en zor bulunanın

Umut olduğu caddelerde 

Nefes almayı bırakanlarla

"İmdat!" Çağrısını duymayan vicdanlara 

Çoktan soğuktan donmuş bedenlerden

Sessizce ölümü bekleyenlere

Öte yandan koltuğundan kalkma niyeti olmayanlara 

Görmeyen, duymayan, bilmeyen insancıklara...

]]>
Mon, 27 Feb 2023 02:11:54 +0300 sailacala
Kaybolan İnançlar https://edebiyatblog.com/kaybolan-inanclar https://edebiyatblog.com/kaybolan-inanclar  İnsanoğlu doğumundan ölümüne birtakım ihtiyaçlar gütmektedir. İnanma ihtiyacı da bunlardan birisidir. Ne vardır ki yaşamı süresince inançlarından birtakımını yitirirken yerine yenilerini de -iç denge yahut huzur dediğimiz şeyi bulmak için- getirir.

Peki, sorun inanç sisteminde midir yoksa sistemin parçası olan ve bireye aktaran aynı zamanda uygulayan diğer insanlarda mı? Nedir insanları yeni inanç arayışlarına sürükleyen ve eskilerini bıraktıran yahut şüpheye düşüren?

İnanç denilince hemen herkesin aklına gelen Tanrısal inanç olsa da inanmak kavramı oldukça geniş yelpazesi olan kavramdır. Duygular, fikirler, felsefeler ve elbette yaratıcı inancı gibi birçok boyutu bulunmaktadır.

Beşer inanmak için tabir yerindeyse ölüp dirilirken hatta bu uğurda savaş açıp çağlara ve buluşlara yön verirken nasıl oluyor da inancını yitirme ya da sorgulama noktasına gelebiliyor sorgulamasına herkesin şahsına münhasır iç sorgulamaya düşmesi gerekmektedir.

]]>
Tue, 27 Sep 2022 04:46:11 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu-3603 https://edebiyatblog.com/otisin-osu-3603  BÖLÜM 6:

Suç, hata, eksiklik adına ne denirse densin Otis'in evreni bunu anlamaya ve kabul etmeye hazır değildi.


  Onun evreni, bir bahar sabahını andıran adeta Nevruz'u müjdeleyen cemre gibi renkli ve hayat dolu lakin tek başına yaşadığı bencilce belki de platonik diye adlandırılacak olan rüyaların rüzgarıyla yaşarken ansızın uyanması gerektiğini hatırlatan gerçekliğin yılmayan tok sesi Otis'i uyandırmaya başlıyordu.


  Büyümek mecburiyeti her küçük bedende vûkû  bulmak zorunda olan illet olduğu gibi Otis'i de es geçemezdi elbette(!) Sarsılmaz sanılan her ruh ve zerre bu sûrette adeta yeniden yapılanmaya maruz kalırken onun da kaçabilme şansı ne yazık ki doğal sûrette mümkün gözükmüyordu.


  Gel gelelim durum ne olursa olsun dürüst gerçeklerin kulağına fısıldadığı şeyi yadsıyamazdı: Vanessa onun arkadaş kriterine uyan birisi olmamakla beraber yalnızlığını kabullenemeyen zavallı Otis, var olan durumu kabul etmek bir yana dursun kendine bu hususta yalanlar söyleyip bunlara inanıyordu. Tâ ki -büyümek illeti durmadan bedeninde vûkû bulduğu için- bugüne kadar. Peki ya şimdi ne yapacaktı? 

]]>
Mon, 12 Sep 2022 03:58:58 +0300 sailacala
İç Yüzü Dışa Vuramayanların Hikayesi https://edebiyatblog.com/ic-yuzu-disa-vuramayanlarin-hikayesi https://edebiyatblog.com/ic-yuzu-disa-vuramayanlarin-hikayesi  Keşmekeş dünyanın bulutlarla örtülü güneşi bana gülmsemeyi unutmuş haldeyken aralanan gözlerim ne kadar yorulmuştur acaba?

 Bu kendi ruhaniyetini dışa yansıtamayanların hikayesidir. Yani iç güzelliği dışa vuramayanların hikayesi, ön yargıların eseridir.  Taptaze çimlerin arasında bir bahar sabahı gibi gezinmeye benzer gökkuşağının binbir tonunu ruhlarında taşıyanların sima yahut mizaç duvarlarına takılı kalmasının satırlarıdır.

 Bu kendini anlatma, aktarma çabasına iki kat daha fazla düşenlerin sonunda başarı ihtimali düşük olanların esâmesidir. Bundandır ki her gün gözlerini aralama güçlüğü ve dirayeti. Bundandır ki direnme ve yorulma kısır döngüsü. Ve yine bundandır ki satırlarda vukû bulma ihtiyacı.

 Neyi nasıl anlatacaklarını, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyip çoğu zaman susanların bir nevi sosyofobiyi ruhlarında yeşertenlerin hazin hikâyesi... Öyledir ki bu insanlar görünüş ön yargısından muzdarip ve sürekli yargılayan gözlere alışmış -alışmak zorunda kalmış- bir güruhun sesidir.

 Kısacası bu senin ve benim bugün de çektiğimiz sıradanlaşmış ama hâlâ can yakan hislerimizdir. Unutma, ben de senden ve seninleyim...

]]>
Mon, 01 Aug 2022 08:07:52 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu-3132 https://edebiyatblog.com/otisin-osu-3132 BÖLÜM 5:


       En nihayetinde geçenlerde eline geçen Orwell'ın Hayvan Çiftliği ardından 1984'ü aklına getirdi. Düşünce suçu... Bugünlerde adını sıkça duyduğu lakin bir türlü anlamlandıramadığı bu kavram ansızın aklına dank etti. Sınıfına doğru yavaşça adım atarken bir türlü selam veremediği Matt ve Denise ikilisinin yanı sıra geçmişini düşündü. Ona göre düşünce suçu insanlara doğru cevapları verememekti.
        Doğru cevap mı? Bunun üzerine hiç düşünmemişti. İnsanlar hangi durumlarda neleri duymak ister veya istemezdi..? Kafasını hızlıca sağa sola doğru salladı. Artık kendi evreninden çıkıp gerçeklere odaklanması gerekiyordu ki şu an önünde durduğu sınıf kapısı onu ister istemez germeye başlamıştı. Boş bulduğu bir sıraya yerleşirken Matt ve Denise'in yanından geçtiği vakit yüzüyle tebessüm ederek selamlamayı ihmal etmedi. Bu sene artık daha dışa dönük ve cana yakın olmak daha doğrusu arkadaş edinmek istiyordu.
       Aynı mahallede beraber büyüdüğü akranları ve Vanessa'ya karşın hiçbirini gerçekten yakın arkadaşı olarak göremiyor doğal olarak kendini yalnız hissediyordu. Sahi Vanessa'da yan sınıfına yerleşmişti. Her ne kadar dostu olmasını tüm ruhuyla isterken içten içe kabul edemediği çünkü bencil karakterli Vanessa'nın hiçbir zaman ona, en azından Otis'in bir arkadaşa verilmesi gerektiği kadar olduğuna inandığı, değeri vermeyeceğinin inkar halinde olsa bile farkındaydı. Elbette oldu olası suçu yahut eksikliği başkalarında ara(ya)mayan Otis, bunun da ceremesini kendisi üstlenmişti. Yine, yeni ve yeniden...

]]>
Sun, 10 Jul 2022 17:28:52 +0300 sailacala
Düşünce Suçu https://edebiyatblog.com/dusunce-sucu https://edebiyatblog.com/dusunce-sucu         Düşünme eyleminden kendini alıkoymayan insanoğlu için biçilmiş en saçma suç olmasının yanı sıra uyulması en zor kural. Toplumun yahut toplumun özel bir kısmının kendisinde hak gördüğü birtakım normların dogmatik olarak insanların zihnine aksedilmesini 'doğal' olarak karşıladığı aksi olunca da öteleme ve ötekileştirmeye hatta cezaya tabî tuttuğu bu kavram varlığını milenyum çağında bile tüm güncelliği ve cehaletiyle korumaktadır.


       Kavram ilk olarak Orwell'ın kitaplarında yer edinse de başkalaştırma yani ben ve ötekileri algısını oluşturma eğilimi insanoğlunun var oluşundan itibaren süregelen bir negatif özellik olmakla beraber bugünkü toplum ve kitlesel algı/değerlerin temelini de inşa etmiştir. Öyle ki bu temeller kimi zaman gerekliyken kimi zaman bireyi yaşamının sonuna sürükleyen bencilce düşünce ve eylemlerden oluşmaktadır. Peki, siz hiç başkaları gibi olmak zorunda hissettiniz mi?


        Cevap evet ise tebrikler siz de toplumun revâ gördüğü düşüncelerin veya eylemlerin dışına çıkmak istediniz yahut çıktınız ki bunun sonucunda ötekileştirmeye maruz kalmaktan korktunuz yahut kaldınız. Öyle ki bu kavram bir zamanlar nice toplumlarda şairlerin, sanatçıların hatta bilim insanlarının hayatlarına acımasızca son veren cahilliğin bir kavramda vuku bulmuş halidir.


       Bir zamanlar edebiyatımızın en büyük tartışma konularından olan 'Sanat sanat için midir yoksa toplum için midir?' Sorusunu tartışmak yerine sanat yahut birey özgür müdür?


      Toplumsal ötekileştirme/dışlama varken hatta düşünce suçu bugün adını başka terimlerle daha legal dayanağa oturturken cehaletinden bir şey kaybetmediği hâlde düşüncelerin en net vuku bulduğu sanattan daha doğrusu özgür sanattan söz etmek mümkün müdür? Sorusunu sorduktan sonra bireylerin satır araları yerine satırlarını daha fazla düşünce suçlarıyla doldurduğu öyle ki bu kavramın lügatlardan yok olduğu bir geleceğin distopyan mitle eşdeğer olduğu gerçeğinin verdiği acıyı anlayacak geleceklere erişilebilecek midir?

]]>
Sat, 02 Jul 2022 02:25:52 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2998 https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2998    BÖLÜM 4:

  Otis normalde içe dönük ve insanları gözlemlemekten keyif alan bir karaktere sahipti lakin artık genç bir kız olduğuna göre hayatında bir şeyleri değiştirmeli ve kendini en başta kendine sonra evrene, onun için en önemli olan nokta, ailesine kabul ettirmeliydi. Bu yüzden içe dönük yanını azaltmalı ve hayat sahnesinde yönetmen masasından kalkıp oyuncuların arasına karışması gerektiğini düşünüyordu ki bugün okula girerkenki meydan okuyucu sözlerinin altında bunlar yatmaktaydı. Tâbi, haklılığı yahut doğruluğu ilerleyen hayat sayfalarına düşen mürekkepler sayesinde öğrenilecekti. Kim bilir naif Otis'i hayatta ne gibi serüvenler bekliyordu...

      Öğretmenler okulun ilk günü sebebiyle birtakım açıklamalar yaparken henüz gerçek manada arkadaşı olmayan Otis'in aklında arkadaş edinme gayesine ek olarak kulağına ilişen öğretmen açıklamaları vardı. Heyecanlıydı, oldukça heyecanlı. Öyle ki uzun süredir varlığını hissetmediği kalbi fazladan mesai yapıyor ve beynine delicesine çalışması için gereken desteği sağlıyordu. Bu yüzdendir ki Otis bu duyguya tutulmuştu, heyecan... Onu yeniden var olmaya iten ve varlığını hissedebildiği yegâne duygu.

       Kafasının içinde düşünceler devasa bir gürültü oluştururken gözü insan kalabalığı arasında birisine takıldı. Matt McKenzie..! Hep benzer sınıfları hatta sıraları paylaştığı yegâne rakibi. Bir de itiraf edemese de sevdiği bir arkadaşı. Bu sene sanki onda da bir şeyler değişmişti. Kim bilir belki de Otis'in beyni o kadar çalışıyordu ki şuan sanrılar görmeye başlamıştı. Evet, kesinlikle bu yüzdendi! Durum ne olursa olsun bu yıl da oldukça çekişmeli geçecek gibiydi çünkü yine aynı sınıftalardı. Nereden mi biliyordu? Az önce Matt ve yakın arkadaşı Denise aralarında konuşurlarken işitmişti. Anlaşılan bu sene de ona katlanmak zorundaydı. 'En azından tanıdık birilerinin olması iyidir.' Diye düşünmeden de edemedi düşüncelerinde bocalayan Otis.

]]>
Mon, 27 Jun 2022 01:11:43 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2866 https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2866        BÖLÜM 3

       Ne yazık ki oldu olası yavaş kanlı bir insandı. Bu yüzden birçok insandan sayısız eleştiri almıştı ama ne yapabilirdi ki ne kadar acele ederse o kadar işler sarpa sarıyordu. Geçenlerde televizyonda izlediği bir gezi belgeselinde gezgin Tayvan'da idi. Oranın yerel ve herkesin dilinde olan bir deyişinden bahsediyordu gezgin. Deyişe göre 'Ne kadar acele edersen et her şey olacağına varır.' İdi.

       Otis bu sözü duyduğundan beri zihninde yankılanır olmuştu ve bugüne kadar acele ettiği yahut aceleye getirdiği her şeyi düşündü. Haksız bir deyiş değil gibiydi. Ki bugün yine bu yüzden elinden geleni yapsa da kendini hırpalamaması bu yüzdendi.
       

       Otis'in gittiği ortaokul ilkokulu ile tek binada yapılanmıştı. Bu nedenle en azından değişim korkusu yaşamayacaktı çünkü bugün ortaokul döneminin ilk günüydü. Ergenlik döneminin getirdiği hormonal değişim ve gelişimde sadece düşünceleri değil bedeni de bir karmaşa içindeydi.

       Üstelik okul formasının altına artık pantolon giyemezdi de. Çocukluğundan beri annesi onu erkek olarak beklediği ve istediği için erkek gibi yetiştirmiş bununla da kalmayarak giydirmişti. Erkek kıyafetleri içinde rahat ve tanıdık olan Otis için kız çocuğu forması, etek gibi kıyafetlere ve ürünlere alışık değildi, oldukça rahatsız hissediyordu. Annesinin yardımıyla bir şekilde giyinmiş olsa da adım attıkça bir yeri gözükecek yahut kıyafeti yırtılacakmış gibi hissediyordu. 'İnsanlar böyle şeyleri neden giyerki?' Diye düşündü içinden.

       Yapacak bir şey yoktu ivedilikle çanta, not defteri ve bir kalem kutusu alarak kahvaltısını bile edemeden günün heyecanıyla birlikte yola koyuldu. Şansına okulu evinin karşısındaydı ama ağır kanlı Otis için bu bile geç kalmasını engelleyemezdi ki ucu ucuna yetişmişti bugün. Kapıdan girerken ağzında 'Hadi bakalım nelerin var göster bana!' Diyerek âdeta okula meydan okuyarak ilk gününe başlamak istemişti.

]]>
Tue, 14 Jun 2022 01:47:36 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2664 https://edebiyatblog.com/otisin-osu-2664        BÖLÜM 2

       Yataktan yavaşça doğrulup üzerindeki battaniyeyi kenarıya doğru itti. Oturur pozisyonda ve gözleri yerdeki halının her zerresini ezberlediği hâlde yine de her sabahki etkinliğinden vazgeç(e)medi. Düşünceler denizinde boğularak uyandı bugün de. Yalnızlık ve kimsesizliğin bedenini ele geçirdiği bir gün daha... Aslında ailesi olmasına karşın sevgiyi ömrü boyunca arar hâldeydi. Gözlerini halının en sevdiği köşesi olan sağ alta dikti. Tüm odağı artık orada ve zihninden geçen sayısız anı o halıda sanki gözleri aracılığıyla projeksiyon misali sinemadaki gibi akıp geçiyordu. Otis on iki yaşında ergenliğe yeni girmiş bir kız çocuğuydu. Doğal olarak koskaca evrende yerini bulma çabasındaydı. Ne yazık ki ne geçmişi ne de şu ânki konumu buna yardımcı olacak kaynağı yahut yardımı sağlamıyordu. Ansızın gözleri doldu, ağlamaklı hâlini sevmediği için derin nefes alıp burnunu çekti. Artık daha iyiydi. İyiydi... Sahi iyi olmak tam olarak nasıl bir şeydi ki..? Beyni benlik krizi yetmiyormuş gibi bir de kelimelerin anlamında boğuluyordu.


        Kafasını sallayıp düşünceler denizinden çıkması gerektiğini hatırlattı kendine. Eğer buna daha fazla devam ederse okula geç kalacaktı. Okulda da yapayalnız ve dışlanmış hissetse de okumayı ve kitapları sevdiği için sağlığı el verdiği kadar düzenli giderdi okuluna küçük Otis. Özellikle de okuldaki kütüphaneye bayılırdı, onca uçsuz bucaksız bilgi okunmayı ve keşfedilmeyi bekliyordu. Düşüncesi bile heyecanlandırırdı Otis'i. Kütüphanenin oturacak yerleri olsa da pencerenin altında en rahat olduğunu düşündüğü pozisyonda elinde seçtiği bir kitap yahut ansiklopedi ile geçer öğlen arasını burada harcardı. O yüzden elini çabuk tutup okul için hazırlanmaya koyulmalıydı.

]]>
Wed, 25 May 2022 01:01:24 +0300 sailacala
Otis'in O'su https://edebiyatblog.com/otisin-osu https://edebiyatblog.com/otisin-osu                                BÖLÜM 1: GİRİŞ

    Otis, doğruyla yanlışın muazzam ahenkle karıştığı ufuk çizgisi gibi düzlemde ve nefes almakta zorlanan bedeniyle yeni sabahlara uyanmak zorunda kaldığı için yorgundu. Bugün de ruhu sonbaharda, rüzgarda savrulan kurumuş yapraklar gibi kırılgandı.

       Otis isim itibariyle bir erkeğe ait olsa da şu ân sahip olduğu beden bir kadınındı ki bu yüzden sayısız kez insanlar onu erkek sanmışlardı. Bu nedenle Otis ara sıra ismini değiştirmeyi düşünmüştü. Otis, özü itibariyle neşeli çocuktu aslında. Ne olduysa kendini eski, gri gazete sayfalarına benzer hâlde bulmuştu. Sahi, ne olmuştu? Ne olmuştu da bugün bu hâldeydi..?

       Çocukluğuna dair gerçekten neşeli olduğu anısı yok gibi bir şeydi. Buna rağmen yüzüne gülücük nasıl da güzel otururdu! Doğduğundan itibaren hassas ve hasta bir bedenle yaşamaktaydı. Buna rağmen şikayet etmek yerine bedeninin sınırlarını zorlamayı özellikle de zihninin kalıplarını yıkmayı severdi. Denildiği üzere neşeli olmasının yanı sıra inatçı bir kişilikti de Otis.

       Gözleri ısrarla parlamaya niyetli yaz güneşinin ışıklarına direnemedi ve aralandı. Oldu olası nefret ederdi güneşten.  Neden bu kadar sıcak ve parlak olmak zorundaydı ki!? Uyanmak zorunda olması yetmiyormuş gibi bir de sinir bozucu güneşe katlanmak durumundaydı her gün.

       Aklına bir gün bütün bunlara katlanması gelmeyecek günü hatırlatıp sakinleştiriyordu fevri ve öfkeli ruhunu. O gün onun ölüm günü olacaktı. Nihayet huzurun kelime anlamının bulduğu gün...

]]>
Mon, 09 May 2022 04:48:10 +0300 sailacala
Ben Neyim? https://edebiyatblog.com/ben-neyim https://edebiyatblog.com/ben-neyim Ben ne olabilirim?
Ağaçtan düşen bir elma,
Alice'in Harikalar Diyarı anahtarı,
Belki de hiçbiri.

Ben neyim?
Koskoca bir yanlış,
Altı yaşındaki kız çocuğunun kırmızı ayakkabıları,
Henüz boyanmayı bekleyen renksiz bulutlar.

Ben neydim?
Dünkü müziğin adı,
Bugünkü şiirin ilk satırı,
Yarınki saganın okuyanı.

Ben bir şey olabilecek miyim?
Bugün bir şiirden etkilenip
Yarın iki kelâma aldanıp
Yepyeni notalar diziminde kendi bulan...

]]>
Fri, 06 May 2022 01:06:22 +0300 sailacala
Kendime Mektup https://edebiyatblog.com/kendime-mektup https://edebiyatblog.com/kendime-mektup

Karanlıklar içindeki ben,

Keşke sana sarılabilsem,

'Tüm bunlar senin suçun değil.' Diyebilsem.

'Seni seviyorum!' Diyebilsem.

Yalnızlığa terk edilmiş ben,

Keşke arkadaşın olabilsem.

Acı çektiğinde yanında olup

'Sevilmeyi hak ediyorsun.' Diyebilsem.

Acılar içinde kıvranan ben,

Keşke seni kabullenebilsem.

Varlığını benliğimde hissedip

'Bugüne kadar çok acı çektin.' Diyebilsem.

"Ben" olmayı benden çok hak eden ben,

Keşke acını dindirebilsem.

Seni sahiplenip 

Sarıp sarmalarsam...

Ve gelecekteki ben,

Sen, beni sevmiş yüce ben,

Kendini tamamlamış ben,

Teşekkürler, kendini seven ben...

]]>
Thu, 21 Apr 2022 20:38:33 +0300 sailacala
Dünden Yakın Bugünden Uzak https://edebiyatblog.com/dunden-yakin-bugunden-uzak https://edebiyatblog.com/dunden-yakin-bugunden-uzak Bir varolan vardı, 
Bir de varolmaya çalışan. 
Bir yokluk vardı, 
Birde varlıktaki yokluk.
Sahi bizler hangisiydik?

Bir dün vardı,
Bir de bugün.
Bir duran zaman vardı,
Bir de akıp giden.
Sahi dün bugünden hep uzak mıydı?

Bir insan vardı,
Bir de insanoğlu. 
 Bir tapılan vardı,

Bir de lanet edilen...

Sahi bu çizgiyi kim belirlemişti?

Bir savaş vardı, 
Bir de barış.
Bir siyah vardı, 
Bir de beyaz.
Sahi bu griyi kim bulmuştu?

Bir yalan vardı, 
Bir de renkli yalan.
Bir gökkuşağı vardı,
Bir de şeffaflık.
Sahi hangisi ne anlam ifade ediyordu?

Bir yol vardı, 
Bir de yolsuzluk hâli.

Bir tanrı vardı,

Bir de kul.

Sahi bunu kim belirliyordu?   

 Bir sorulanlar vardı,

Bir de sorulamayanlar.

Bir gerçek vardı,
Bir de üstü örtülü gerçek.
Sahi neydi bu karmaşanın sebebi?

]]>
Fri, 15 Apr 2022 01:00:21 +0300 sailacala
Fıtrat https://edebiyatblog.com/fitrat https://edebiyatblog.com/fitrat Tak yüzüne gülümsemeni, at adımını!
Korkma, acımayacak eskisi kadar.
Yürü! Sadece bir nefes kadar...
Durma, kimse halini sormayacak.

Tak yüzüne gülümsemeni, at adımını!
Geri çekilme, geriye gitmek için çok geç.
Yorulmak hiç sana göre değildi zaten...
Anla... Kimse anlayamadan kaybolacaksın.

Tak yüzüne gülümsemeni, at adımını!
Hayat sahnesine, yalan ışıklara...
Yalnızca benzer acıyı çekenlerin görebildiği.
Acı rütbelerini göğüsünde taşır halde.

Tak yüzüne gülümsemeni,at adımını!
Biliyorsun... Yok yarının.
Yastığın bu gece kuru olur umuduyla,
Yarınlarının karanlığına doğru...

Tak yüzüne gülümseni, at adımını!
Umut kelimesinin isimden ibaret olduğunu bile bile,
Beşeri fıtratını reddedemeyerek...
Fırtınada ayakta kalmaya çalışan bir kayık misali...

]]>
Tue, 22 Mar 2022 08:10:26 +0300 sailacala
İstanbul Simâlı Adam https://edebiyatblog.com/istanbul-simali-adam https://edebiyatblog.com/istanbul-simali-adam Bir adam tanımıştım düşümde.
Uzun boyuyla,geniş omuzlarıyla,
Kendine çeken ses tonuyla,
Öğrenmek istedim onu her şeyiyle.

Yaz yağmuru gibiydi ağlaması,
Ve gülüşü bir yosmayı andırıyordu,
Lâkin gözlerinde bir hüzün sezinliyordum...
İstanbul gibiydi, sevdim ama anlayamadım.

Gözüm bi ara ellerine kaydı,
Yara bere içindeydi.
İstemsizce elim eline kaydı,
Büyüktü, sıcacıktı...

Bir ara düşman kesildim ona,
Yalnızca ayakkabılarına  bakar oldum.
Ayakkabıları ne yeniydi, ne de eski,
Fakat ucunda duran kan henüz kurumamıştı.

Bir vakitten sonra boğmaya başladı beni,
Artık yalnızca İstanbul'u seyreder oldum.
Bu adam sanki İstanbul gibiydi,
Şikâyet de etsen hayran kalıyordun.

]]>
Sun, 20 Mar 2022 23:39:02 +0300 sailacala
Katanasız Samuray https://edebiyatblog.com/katanasiz-samuray https://edebiyatblog.com/katanasiz-samuray Yağmurun son demlerinde ıslak toprak zeminde
Savaşın son çığlıklarının da son bulduğu sessizlikte
Yere uzanmış yorgun bedenim, gözlerim etrafı seyreder halde
Yine bir karmaşanın ortasında, tek başıma...


Gelen kan kokusu kimden, nereden bilmiyorum.
Dökülen takvim yapraklarından hangisine ait olduğumdan bîhaber...
İnsanlarla konuşmayali ne kadar oldu?
Yahut kendi kendime konuşmaya başlayalı..?

"Zaten umurumda değilki" maskesini takalı bir hayli olmuştu.
Katanasız samuray olduğumu anlayalı ise yeniceydi.
Her ne kadar barışa uyumsuz varlık dahi olsam,
Benliğim içten içe huzuru arzulamaktaydı.

Tenime değen soğuk rüzgar yaşadığım tek gerçeklik,
Kaybolmadan, hissizliğe bir adım daha yaklaştıran,
Arkamdan hızla gelen karanlığa rağmen,
Katanasız olsa bile samurayların yolu hep hüzünlüydü.

]]>
Sun, 27 Feb 2022 04:04:23 +0300 sailacala
Güneş https://edebiyatblog.com/gunes https://edebiyatblog.com/gunes Israrla parlayan Güneş, duymaz mısın?

Evrende çınlayan yardım çığlıkları,

Ruhlardan kopan sayısız parçayı,

Yahut bakışlardaki buğulamayı...

Sisteminin tepesindeki Güneş, anlamaz mısın?

Ellere diken gibi batan soğuk rüzgarı,

Zihinlere işlenen ölüm korkusunu,

Olmadıysa yeni doğanların yetimliğini...


Yekpare şekilde tenleri ısıtan Güneş, görmez misin?             

Tanrıdan korkan ama sana sığınan canları,               

Savaştan kaçan ama uyuyamayan insanları,

Veyahut dereler boyu akan ölü bedenleri...

Hükümranlığı insanlıktan eski Güneş, bilmez misin?

Aşkın nefretle bir madalyonun iki yüzü olduğunu,

Dostun düşmanla kardeş olduğunu,

Ya da koltuk davasına insanlık kaybedildiğini...

Işığı solmayan Güneş, bilir misin?

Her güne gözünü korkuyla açan canları,

Donmaktan ölen bedenleri,

En olmadı Umut'un sadece isimden ibaret olduğunu...

]]>
Sun, 27 Feb 2022 01:43:57 +0300 sailacala
İnsan Paradoksu https://edebiyatblog.com/insan-paradoksu https://edebiyatblog.com/insan-paradoksu               Bugün, yarın için savaşan
              Yarın, ertesi gün için dualar eden
              Bir sonraki güne umut besleyen
              Benliğimi avutanım, insanım.

              Tanrıya yalnızca zorda kalınca tapan
              Gülümsemeyi maske olarak takan
              Samimiyeti bile yüzünde iğreti duran
              Güvenmeyi asırlar öncesinden sayanım, insanım.

              Kendisi için her şeyi yapan
              Mütevazilik kelâmlarıyla egosunu okşayan
              Delilerle dalga geçerken
              Kendimden korkanım, insanım.

             Huzur isterken kaosta eğlenen
             Demokrasinin hasta çocuklarından olan
             Kibri ve kötülüğü şeytana has sayan
             Aynaya baktığında kendini göremeyenim, insanım.

             Dilimin kemiği olmayan
             Kibarlığı mecburiyetten bilen
             İhaneti adetten edinen
             Zehrini dosta düşmana savuranım, insanım.

]]>
Tue, 08 Feb 2022 01:33:16 +0300 sailacala
Çizik Hatmesi https://edebiyatblog.com/cizik-hatmesi https://edebiyatblog.com/cizik-hatmesi Çek bir çizik duvara.

Yanağımdaki kızarıklığın utançtan olmayışına                                                                        

Karartılmış yarınlarıma karşın utanmaz güneşe

Ruhumda durmadan savaştığım Leviathan'a


Çek bir çizik daha duvara.

Gülümsememe acı baharat eklettirenlere

Yalnızca tavanla arkadaş olabildiğim gecelere 

Dürüstlükle yalanın ortak masası adalete!


Çek bir çizik daha duvara.                                                                                                       

Bedenimden yüz görümlüğü isteyen her bir morluğa

Ya da kanımda çatışan zehir kalabalığına

En olmadı acıyla zevkle dans eden bedenime


Son kez çek bir çizik daha duvara.

Benliğimi çölde vaha aramaktan farksız kılanlara

Kendimle kazananı olmayan kılıç dansı yaptıranlara

Sessiz çığlıklarımda kısılan sesime!

]]>
Mon, 31 Jan 2022 01:41:47 +0300 sailacala
Herkesleşme https://edebiyatblog.com/herkeslesme https://edebiyatblog.com/herkeslesme        Bugün de söylenememişliklerle dolu bir gün daha yırtıldı takvim yaprağından. Yere doğru düşerken kendime olan acıma hissi evrende oluşan en kötü olaymış gibi geldi bir anda.  Herkesle bir kendimi tuttuğum ve o günün ardından kendime acıyarak günü taçlandırdığım bir gün…

       Ötekileşme fikrinden ölesiye korkma fikrinden ötürü herkesleşme eylemine bürünerek rengarenk evrende grileşmeyi göze aldığım bir gün daha sadece.  Kendime söylediğim, hangi renk yalan olduğunu bilmediğim sadece  yalnızlık korkusundan sıyrılacağına dair çocuksu avuntuları içeren birtakım ruhsal tatminkar cümlelerdi.  Öyle ki bu cümleler benliğimi giderek baskıladıkça baskılar hale gelmiş her saniye kendimden bir şeyler yitiriverir konuma gelmiştim. Ruhu baskılama… Geri kalmaya mahkum toplum ve kişilerin zorunlu eylemleri haline gelmiş cehalet sirkülasyonu. Duygularımı, fikirlerimi baskılar halde bir adım daha herkes olma yolunda emin adımlarla ilerler buldum kendimi. Nedendir bilinmez yukarıdaki sebeplerin ötesinde de bir sebep varmışçasına herkes olmaya çalışıyordum sanki, belki de herkes olunursa sevgi bulunabilir yahut elde edilebilirdi.

        Ansızın kulaklarıma sessizliğin yankısı vurdu. Sonra başına elma düşen Newton gibi zihnimde aydınlandı bazı karanlık bölgeler ve beni huzura erdirdi. Gerçi huzur da hayatımdaki her şey gibi tartışmaya açıktı. Herkesleşme eylemine olan saplantılı merakımın yegâne sebebi sessizliğin kulağımda yankıladığı ve ruhumda vuku bulduğu histen öte olmaktı. Bir adım daha ben olabilmek adına herkes olabilme paradoksuna düşmüştüm. Beyaz satırlar ve siyah mürekkep dolu zihnimse kendi kendine bocalanıyordu. Yine ve yeniden…

]]>
Thu, 20 Jan 2022 12:26:28 +0300 sailacala
Küçük Büyük Gerçekler https://edebiyatblog.com/kucuk-buyuk-gercekler https://edebiyatblog.com/kucuk-buyuk-gercekler               Gözlerimden geçen her ışık hüzmesi,
              Hayatımdan kopan her bir sessiz yakarışta,
              Varlıkta ve yoklukta...
              Acının içinde kaybolmuş küçücük çocuğun ayak izleriydi bunlar.

              Yarınını unutmuş, bugünü belli olmayan,
              Geleceği korkular içinde,
              Ve karanlık karlara verdiği nefesiyle,
              Küçücük çocuğun masum çığlığıydı bunlar.

              Elleri soğuktan kan kırmızısı,
              Bedeni titrek ve ürkek hareketlere mensup,
              Ruhunu saklamış cici bir kutuya,
              Küçücük çocuğun masum son umutlarıydı bunlar.

              Nefes kesici ve kulak delici derin sessizlikte,
              Yaşam ve ölüm silsilesiyle burun buruna,
              Her derde nokta atışıyla,
              Küçücük çocuğun büyümek zorunda olması demekti bunlar.

]]>
Sat, 01 Jan 2022 22:37:15 +0300 sailacala
Yaşıyorum https://edebiyatblog.com/yasiyorum https://edebiyatblog.com/yasiyorum               Suretler caddesinde dolanıyorum                                                                                                                                                                    Renksiz tablolar gibi insanların içinde 
              Kalabalıkta yalnız kalacak biçimde 
              Bir de nazende sevgiliyi unutamayarak 
                                                            Yaşıyorum.


            Gözlerdeki ışığın kaybolduğu yerde
            Cesaretin emâresinin bile anılmadığı tarihin sayfalarında 
            Tozu dumana katmış cahil sözlerin içinde                                                                                                                                                        Bir de nazende sevgiliyi arar halde
                                                             Yaşıyorum.


             Üç noktanın kullanımının unutulduğu edebi satırlarda 
             Şinasi'nin eserlerini özler vaziyette 
             İki noktanın kullanımını ezberlemiş biçimde
             Hayatıma bir nokta koyamayarak
             Bir de nazende  sevgiliyi unutamayarak 

                                                               Yaşıyorum.


              Bir göz kırpması uzaklıkta ölümle burun buruna
              Savaştan yorgun,inatçı ruhların arasında
              Yeni doğanlara Barış isminin verilmesi umuduyla
              Bir de nazende sevgiliyi affedemeyerek
                                                              Yaşıyorum.

             

              Bir kalem uzakta mutluluğun özlemiyle 
              Bir nefes ömrün korkusuyla 
              Günahlar denizinde yüzmekte ustalaşarak 
              Bir de nazende sevgiliyi dilimden düşürmeyerek                                                                                                                                              Utanmadan,düşünmeden,pervasızca, her anım dengesini yitireli yıllar olduğu halde...
                                                              Yaşıyorum.

]]>
Fri, 24 Dec 2021 03:03:39 +0300 sailacala
Kralın Soytarısı https://edebiyatblog.com/kralin-soytarisi https://edebiyatblog.com/kralin-soytarisi               Üstünü giy, çıngıraklı ayakkabılarını geçir.
              Bugün de eğlendir hünkarı kellen kopmadan.
              Dert, tasa, acı ve yalnızlık bir kenara...                                     Söndür ruhunun yanan ateşini başla dansa.

              Efendimiz bendenizi emir buyurmuşsunuz?
              Soru sorma, düşünme. Başla işine!
              Oyuncaklar sormaz ve memnun ederler.
              Gün gelir de acısını belli edeni terk ederler.

              İlerle aynanın karşısına geçir yüzüne maske,
              Mutlu, masum, tatlı ne de yakıştı bu renkler...
              Atılmaktan korktuğunu belli etme.
              Yoksa ham yapar seni kralın piyonları ivedilikle.

             Hırsla ettiğin danslar bir gün sona erdiğinde,
             Kralın yüzünde hoşnutsuz ifade,
             Sen de bilirdin de inkar yahut umut ederdin.
             Kralın emir buyurur: Soytarının kellesi kesile!

]]>
Sun, 12 Dec 2021 06:04:58 +0300 sailacala
Tabula Değil Issız Rasa https://edebiyatblog.com/tabula-degil-issiz-rasa https://edebiyatblog.com/tabula-degil-issiz-rasa        Her gün aynı sıradanlıkta uyanıyor ve kalkıyorum yatağımdan. Yavaş adımlarla ve bıkkın bir ifadeyle  banyoya sürükleniyor ayaklarım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendimi aynada seyrediyorum bir süre, büyüyen göz bebeklerim bana ilgi duyan tek şeylermiş gibi geliyor o an. Kimi kandırıyorum... Oysaki bu damarlarımda dolanan zehrin etkisi sadece. Bir günün diğer günü aratmadığı sıradanlık zinciri günbegün beni boğarken zevkle buna izin verdiğimi bildiğim halde istemsizce farklılık ve sevgi arıyor tenim. En nihayetinde ben de insanım,  canım çekiyor bir tutam gülümseme dudaklarımdan kalbime doğru süzüleninden. Sonra, sonra...
       Sonrasında yine odama sürükleniyor ayaklarım aynadaki uzun mesaimin ardından. Yine kendime çekiliyorum, yaptığım insani zorunlu eylemler ve varoluşsal sorumluluklarım haricinde ne için varım bilmiyorum. Zaten, her şey iğreti duruyor üstümde, alışamıyorum. Sahi, ben alışmaktan korkuyordum, unutmuşum.
       Unutuyorum. Benliğimi, bana ait olan veya olmasını istediğim her şeyi. Doktorlarım varoluşsal sorunlarıma bilimsel kılıflar uydurmakla meşgulken ben her gün biraz daha kendimde boğuluyorum. Ardından yıllardır unuttuğum kalem, kağıdı görüyor ve Tabula Rasa (Boş Levha) olmadığımı kanıtlamak istercesine korktuğum benle yüzleşmek pahasına yazıyorum. Pervasızca, utanmadan, sıkılmadan, zerre sorumluluk duymadan ve sonunu bilemeyerek...

]]>
Wed, 01 Dec 2021 17:01:06 +0300 sailacala