EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Venomiee https://edebiyatblog.com/rss/author/venomiee EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & Venomiee tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Dans & Birinci Bölüm https://edebiyatblog.com/dans-birinci-bolum https://edebiyatblog.com/dans-birinci-bolum Bölüm şarkısı:  1 -) Hauser  - Oblivion (Piazzolla) 

                               2-) Hauser - Adagio ( Secret Garden)

Dans ettikleri son sahnenin müziği:  A Piazzolla - Libertango 

Şarkılar ile okunması tavsiyedir. 

"Mutluluğu, en karanlık zamanlarda bile, sadece ışığı açmayı hatırlarsa bulur."

- J.K.Rowling

Umutların var olduğu hayat; aslında ilk doğduğumuz andan itibaren içimizde filizlenmeye başlar. Aylar geçse de yıllar geçse de umut, varlığını asla unutmadığımız ancak yerini asla kestiremediğimiz bir yerde filizlenmeye devam eder. Hayatımızın ilk adımlarını atarken her an düşme ihtimalimiz aklımıza gelir. Beynimizin içinde tehlike çanları çalmaya başlarken artık atacağımız her adım tereddütle atılan adımlara dönüşür. Yaşadığımız veya yaşayacağımız olayların aslında iyi gitmediğini fark ettiğimiz zaman düşüncelerimizden bir ders çıkarırız. Örneğin güzel görünümlü bir gülü tereddütsüz bir şekilde elinize aldığınız zaman bir sızı hissedersiniz. Dikeni olduğunu zihniniz görmezden gelmiştir. Onun istediği sadece o güzel görünümlü güle ulaşmak ve onu elde etmektir. Bu yüzden o dikeni görmezden gelmiştir. Ancak önemli olan, güle ulaşırken dikeni de görmek bunun bilincinde olarak güle ulaşmaktır. İşte hayat da böyledir. Hayallerimize ve hedeflerimize giden yolda bir gülün dikeni misali yolumuza çıkan engelleri görmeli ve bunun bilincinde yolumuza devam etmeliyiz. Ne pahasına olsun vazgeçmemeliyiz çünkü bir insanın hayallerinden vazgeçmesi kendisinden vazgeçmesi demektir.

Bir insan kendinden vazgeçerse bir hayatın çırpınışları başlar. Gözlerinden yaşadığı zorluklar bir film şeridi gibi akıp geçer. Bundan sonrası insanın parmaklarının arasındadır. Düştüğü yerden ayağa kalkarak savaşı kaybetmediğini göstermek ve yahut tamamen karanlığa kendisini teslim etmek onun elindedir.

Hala kendisinden ve hayallerinden vazgeçmeyen insanlar için ise iş biraz değişir. Hayat, onları vazgeçirmek için her türlü acımasızca oyunları onlara karşı oynar. Bu oyunda herkes acımasızdır. Sizler de hayatın size oynadığı oyunlara karşı acımasız olmalısınız veya hayalinize olan bağlılığınız bir güç olabilir aslında. Ayakta kalabilmektir belki de tüm mesela.

Hayatını, hayallerini dansa adayan Fiona için tüm mesela ayakta durup hayatın tüm zorluklarına savaşabilmekti. Hayatın ona oynadığı acımasız oyunlardan müziğin ritmini hissederek savaşıyordu. Yaşadığı zorluklar, onu bazen zorlasa da dans onun tüm benliğine bir ilaç olmuştu. Her ne kadar yaşadığı ülke de bu zor olsa da Fiona buna aldırmıyordu. Çevresinde ona karşı edilen onca sözü umursamıyordu. Hayatını insanların gereksiz kelimeleri ile değiştirmeyecek kadar aklı başında biriydi.

Onun tek bir amacı vardı ve o da ölene kadar dans etmekti. Ne pahasına olursa olsun bunu kimse değiştiremezdi.

Kimisi için danstır hayata bağlayan kimisi ise bir tatlı gülüş... Fiona, adımlarını sessiz atmaya özen gösteriyordu. Sabahın ilk ışıkları sokaklar da kimse olmazdı. Bu yüzden kendi elleriyle yaptığı dans odasına şimdi gitmeliydi.

Kalbi her an yakalanma olasılığına karşı hızlı atarken durdu ve ses yaptığını düşündüğü ayakkabılarını çıkartıp hızlı adımlarla yürümeye başladı. Komşularından daha doğrusu onun komşusu olmayacak kadar ondan nefret eden insanlara yakalanmaktan korkuyordu. Bu kasaba ona ve hayallerine karşıydı. Hayatın zorlukları bir yana, bu kasabadaki insanlar onun için ayrı bir zorluktaydı.

Dansın şeytan işi olduğunu söylüyorlardı. Elinden magazin dergilerini eksik etmeyen kadınlar Fiona'ya baktıkları zaman dudaklarında ağır ithamlar bulunduruyorlardı. Ona şeytanın kızı diyorlardı. Dans ve diğer yeniliklere kulaklarını kapamış olan kasaba halkı, Fiona'nın dans etmesini şeytan işi olarak görüyorlardı. Oysa Fiona, bu ithamlara gülümseyerek geçiyordu. Dans onun için özgürlüktü. Dans, bir çıkış anahtarıydı. Sonu hayallerine çıkan bir çıkış anahtarı.

İster onu sevmeyen komşuları olsun ister bir başkası, Fiona hayallerine gitmekten vazgeçmeyecekti. Ne pahasına olsun ölene kadar dans edecekti.

Adımlarını hızlandıran Fiona, kendisine çarpan beden ile aniden durdu. Kalbi bütün hızıyla çarparken bakışlarını ona bakan yüze çevirdi.

"Logan..." İsmi dudaklarından döküldüğü zaman karşısındaki genç adam kızı kolundan tutup hızla dans barakasının içine çekti.

"Bu saatte burada ne işin var Fiona?"

"Bunu sana benim sormam gerekiyor." Kaşları yukarı kalkan Fiona elini çenesine yerleştirdi. "Bu saatte ne yapıyorsun?"

Bakışlarını Fiona'dan kaçıran genç adam kısa süren sessizlikten sonra "Seni arıyordum." Diyebildi.

"Neden?"

"İyi olduğundan emin olmak istedim. David..." dediğine yumruk yaptığı elini duvara vurmak istedi ancak sakin olmak zorunda kaldı.

"İyiyim Logan. Sadece basit bir söz savaşıydı." Fiona, geçen gün David ile söz savaşı yaptığını hatırladı. Yine dansı hakkında laf dalaşına girmişti. Bazı insanların dedikleri gerçek anlamıyla sinirini bozuyordu. Bu insanlardan biri de David'di. Ancak o gün kendisi ile söz dalaşına giren David, Fiona'nın üzerine yürüdüğü zaman kasabaya büyük bir kargaşa hâkim olmuştu. Logan, bu kasaba da belki de Fiona'nın gerçek anlamda koruyucusu David'in üzerine gitmişti. Ona zarar vereceğinden korkmuştu. Logan için Fiona dünyalara bedel tek insandı ve onun kılına zarar gelse bunun acısını David'den feci bir şekilde alacağı da açıktı.

"Üzerine yürümüştü Fiona. Sana bir şey yapmasından korktum."

Fiona gülümsediği zaman elini Logan'nın omzuna koydu. Ailesini bir kazada kaybetmişti Fiona. Öksüzdü. Teyzesinin yanına bu kasabaya geldiği zaman oldukça ürkekti. Korkuyordu. İnsanların gerçek yüzlerini kendi yaşıtlarına göre daha önce görmüştü. Şaşıyordu. Neden insanlar gerçek, tamamen içten davranmıyorlardı? Neden kendisine ait olmayan maskeleri yüzlerine geçiriyordu?

Bunu hiçbir zaman çözememişti ancak tek bildiği insanlar kendilerine bir büyük beden gelen maskeleri takınca daha da can yakıyordu. Ancak Logan bu düşüncelere çelişmesine sebep olan tek kişiydi.

Diğer kasaba sakinleri gibi kendisine acınası bakışlarını çevirip onu kötülememişti. Aksine ona 'Ben yanındayım' dercesine elini uzatmıştı. Fiona ilk baş korkuyordu. Belki de o da maske takan kişilerden biriydi. Bunu bilemezdi. Yine de çevresindeki onca insana rağmen onun Logan'nın elinden tuttu.

Zaman geçtikçe Logan, Fiona için ailesinden biri oldu. Baştaki tereddüdünü anlasa da onu tanıdıkça, Loganı çözdükçe içi daha da huzurla doluyordu. O arkadaştan öte bir dosttu onun için.

"Sen yanımdasın Logan. Kimse bana bir şey yapamaz merak etme."

Logan, bakışlarını kaçırıp bir adım atarak duvara yaslandığı zaman duraksadı. "Bir gün yanında olamamaktan korkuyorum. Belki de ne saçmalıyorsun diyeceksin ancak bu beni korkutuyor."

"Sen... Farklısın Logan." Dediğinde Fiona hızla gözlerini karşısındaki duvara çevirdi. "Bunu seninle ilk tanıştığım günde söylemiştim. Sadece insanlara kıyasla söylemiyorum bunu. Beni anlıyorsun. Düşüncelerimi tahmin edebiliyorsun. En önemlisi sürekli beni düşmekten kurtarıyorsun. Kendi canını hiçe sayarak bana gelen karanlığa rağmen sen beni koruyorsun."

Gözleri dolduğu zaman bir adım atarak Logan'nın elinden tuttu. "Bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu bilemezsin. Bunun ne kadar büyük bir olay olduğunu bilemezsin."

Logan'nın dudaklarından bir kahkaha çıktığı zaman ayağa kalkarak genç kadını kendisine çekti.

"Bilemem. Ama tahmin edebilirim." Dediği zaman gülümsedi. "Benimle dans eder misiniz hanımefendi?"

Fiona güldü. "Tabi ki. Ama bu sefer şarkı seçimi tamamen size ait."

Fiona, dans pistinin ortasına doğru yürüdüğü zaman bakışlarını Logan'a çevirdi. "Canlı müzik mi?"

"Kesinlikle..." Logan'nın arkadaşı çello çalıyordu. Fiona'ya bir sürpriz yapmak istemişti ve bu sefer dans edecekleri müzik canlı bir müzik olacaktı. Fiona'nın buna bayıldığını ve bunun onu daha da heyecanlandırdığını biliyordu.

Enstrüman parçaya giriş yaptığı zaman Fiona konsantre olmak adına gözlerini kapattı. Müziğin ritmi dans eden gençlerin kalbini sarmaladığında Logan ellerini Fiona'nın beline sarmaladı. Daha sonra onu kolundan tutup geniş bir yuvarlak çizmesine sebep olacak derecede döndürdüğü zaman Fiona güldü. Bu hissi seviyordu. Kendini bir kuşa benzetiyordu. Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş... Mutluydu. Huzurluydu.

Logan kolundan tutup genç kadını kendisine çektiği zaman belinden tutup onun üzerine doğru eğildi. Bunu yaparken oldukça yavaştı. Kollarında dünyanın en hassas vazosunu taşıyor gibi hissediyordu. Kırılma ihtimalini göz önünde bulundurarak nazikçe dönmeye başladı onunla birlikte.

Fiona gözlerini açmamakta ısrarcıydı. Lakin gereksiz bir heyecana sürüklenmişti kalbi. Neden bu kadar çok heyecanlandığını kendisi de bilmiyordu. Belki müziğin akşındaydı belki de dansın o tutkusu yüzündendi. Buna net bir cevap vermek zordu.

Logan, genç kadını kendine doğru çektiği zaman yavaş yavaş müziğin sonuna geldiğini hissetti. Ellerini Fiona'nın beline yerleştirip onu kaldırdığı zaman hızla dönmeye başladı. Müziğin yavaşlamasına eş zamanlı olarak Logan'da yavaşlıyordu.

Fiona müziğin bittiğini hissettiğinde gözlerini açıp açmamakta kararsız kalmıştı. Nedenini bilmediği heyecanı kalbini sardığı zaman hızla gözlerini açtı. Karşısında ona bakmakta olan Loganı gördü. Havadaki garip ortamı değiştirmek adına bir adım geriledi.

"Müzik çok güzeldi."

Logan bir anlığına duraksasa da gülümsedi. "Evet, Jordan'nın yeni bestesi. Onun bu kadar başarılı olduğunu görmek beni çok gururlandırıyor." Ardından devam etti.

"Hayallerinin peşinden gidiyor tıpkı senin gibi."

Fiona gülümsedi. "Burada çok uzun süre kaldık. Biraz dışarı çıkalım. Az sonra işe gitmem gerek."

Dans barakasından çıkan ikili, çevresindeki insanlara aldırmadan yürüyorlardı. Logan ona laf eden insanlara bir şey yapmayacağına dair arkadaşına söz vermişti. Sakin kalmak zorundaydı, en azından Fiona için.

"Teşekkürler Logan." Dediği zaman Fiona gülümseyerek devam etti. "Bugün ki dansın için. Canlı müzikte dans etmeyi çok sevdiğimi biliyorsun. Bugün de kendimi bir kuş gibi hissettim. Teşekkürler."

"Bana teşekkür etmene gerek yok Fiona. Konu sen olunca her şeyi yapabileceğimi biliyorsun."

"Biliyorum ama yine de teşekkür etmeden yapamıyorum."

Fiona, arkadaşına bakarken ona seslenen sesi görmezden gelmek istiyordu ancak yapamıyordu. Arkasına döndüğü zaman bu kasaba da ona en çok kin besleyen adamı gördüğünde yüzündeki gülümseme yok oldu. Kendisi sorun değildi Logan için endişeleniyordu. Kavga çıkmasını istemiyordu bu arkadaşının işini riske sokabilirdi.

"Şeytanın kızı, dansından vazgeçmiyor yine. Şaşırtmıyorsun beni." Fiona, Dustin'e baktı. Ona doğru bir adım atmak istedi ancak Logan elini sıkıca tuttu. Onunla laf dalaşına girmesini istemiyordu.

"Hayatı dans olan bir insan neden dansından vazgeçsin? Sen mesela..." dediğinde bir adım attı Dustin'e doğru. "Kasaba da ismi çabuk yayılan bir kitap vardı. Sahipsiz yazarın kaleme aldığı, betimlemelerle bu kitabın gerçek mi yoksa hikaye mi olduğu iklimine düşüren o yazar. O sendin."

Dustin'nin meydan okurcasına olan gülümsemesi yüzünden silinmişti. İfadesiz bir şekilde Fiona'ya bakıyordu.

"Dans etmek, kelimeleri toparlayıp bir kitap haline dönüştürmek bunlar ne zamandan beri kötüleniyor? İşin kötü tarafı ne biliyor musun gelişmelere kulak kapatmak. Bu kasabadaki insanların çoğu dans ettiğim için bana laf ediyorlar. Dans etmenin neresi kötü ya da kitap yazmanın?"

Dustin gülümsedi. "Her şeyi neden bir tutuyorsun? Dans farklı."

"Hayır değil. Aslında..." dediğinde Fiona duraksadı. Aklına gelen düşünceyle gülümsedi. "Sorun burada değil ki. Sorun ne dans etmekte ne de yazar olmakta. Sorun bunca insanın yeni yeteneklere gözlerini ve kulaklarını kapatmasında. Eğer içinde bir cevher varsa bile bunu keşfedememekte. Bu çok yazık."

Dustin bir iki adım atarak Fiona'nın üzerine yürüdüğü zaman Logan hızla Fiona'nın önüne geçti. İkili arasında bir gerilim vardı. Ne yapacağı hakkında bir fikri olmayan Fiona, Logan'nın elinden tuttu.

"Gidelim..."

"Dustin ne düşünüyorsun inan bana umurumda değil. Zaten insanların düşüncelerine karışamam onları değiştiremem. Buna sonsuza dek saygı duyarım ancak Fiona'nın üzerine yürümene izin vermem, veremem."

Logan bir adım daha atarak aralarındaki mesafeyi azalttığında Fiona'nın kendisini duymaması için sesini alçalttı.

"Sevdiğim insanları ne pahasına olsun korurum. Onların kılına zarar gelse yapamayacağım şey olmaz Dustin. Fiona benim ailemden birisi ve onun canı yanarsa eğer... Onu canını yakanın dünyası kül olur. Beni anladın değil mi?"

"Beni tehdit mi ediyorsun?"

"Konu Fiona ise inan bana tehdit az kalır."

Logan bir adım geriye doğru attığı zaman bakışlarını ona merakla bakmakta olan Fionaya çevirdi. Gözlerindeki endişeyi rahatlıkla okuyabiliyordu. Bu yüzden onu rahatlamak adına gülümsedi ve elinden sıkıca tuttu.

"Gidelim mi?"

Fiona, Logan'nın ona ne söylediğini merak etse de arkadaşının bu teklifini kabul etti. Daha fazla burada kavga çıkabilirdi ve Fiona kavga çıkmasını istemiyordu. Bu yüzden Dustini arkalarında bırakarak yürümeye devam ettiler.

Bir süre ikisi de konuşmadı. Fiona ona aşağılayıcı gözlerle inceleyen insanları hissediyordu. Gözlerindeki aşağılama ve öfkenin nedenini hiçbir zaman anlayamamıştı. Yine de bunu umursamıyordu. Eğer kafasına taksaydı hayalleri yolunda düşer dururdu. Bu yüzden ne ona edilen kelimeleri ne de aşağılayıcı bakışları umursuyordu. Tek umursadığı şey annesi gibi dans konusunda başarılı olmaktı.

Gözleri dolduğu zaman bakışlarını yere çevirdi. Annesini ve babasını çok özlüyordu. Bazen düşünüyordu da bu kadar mücadele nasıl edebilmişlerdi. Bazen Fiona'nın hayata teslim olası geliyordu ancak daha sonra aklına ailesi ve Logan gelince işler değişiyordu. Annesi de böyle miydi? Onların da dayanma sebebi sevdikleri miydi?

Daha ne kadar bu baskıya dayanacaktı?

"Sana üzülme demeyeceğim ama her zaman yanındayım Fiona."

"Logan!" Bakışları Logan'nın patronuna kaydı Fiona'nın. Gülümsedi. Ona şaşırmıyordu. Yine işini ekip kendisini görmeye gelmesi Logan'nın her gün yaptığı bir şeydi. Patronundan azar işiteceğine emindi. Birkaç adım atarak bu durumu düzeltmek istese de Logan koşarak patronunun yanına gitti.

Fiona ise koşarak çalıştığı pastanenin kapısından giriş yaptı. Patronun bakışlarından kaçarak mutfağa doğru yöneldi. Mutfaktaki çalışanlar onu gördükleri anda susup işlerinin başına geçtiler. Fiona ise sıradaki sipariş ile ilgileniyordu.

"Robinson gece eve geldiği zaman yüzünden düşen bin parçaydı. Ne olduğunu sormak konusunda çekindim açıkçası. Ancak daha sonra bana geldi ve konuştuk."

"Konu ne?"

"Savaşlar arasında direnen ülkeleri araştıran bir gazetece varmış. Bizim kasabaya gelmek istiyormuş."

Fiona'nın kalbi hızlandı. Halkın bunu olumlu karşılamayacağını elbette biliyordu ama önemli olan bu değildi. Artık sesini duyurma imkanı vardı. Dansın, evrensel bir dal olduğunu söyleyecekti. Hayallerin peşinden gitmenin iyi bir şey olduğunu dünyaya haykırma şansı vardı.

"Ne olacağını sorduğum zaman bilmiyorum dedi. Elinden geleni yapacak. Umarım gazeteci fazla inatçı biri değildir."

Fiona, arkasını döndüğü zaman bir adım attı. Kadın bakışlarını kendisine çevirdiği zaman güldü.

"Ne oldu? Bir an için ümitlendin değil mi? Fiona, Fiona.."

Kadın bir adım daha attığı zaman "Sorun çıkaran hep sizin gibi inatçı insanlar farkında mısın?" dediğinde devam etti.

"Topluma uyum sağlamak yerine hep başını kaldırıp isyan ediyorsun. Hayatının dans olduğunu söylüyorsun. Dans sana ne kazandırıyor? Kendini yakmaktan başka ne yapıyorsun?"

"Sırf kendini de değil..." dedi diğer kadın. "Başkalarını da etkiliyorsun. Bırak, savaşma işte. Savaştıkça kaybedersin."

"Sipariş iki..." Garson mutfağa seslendiği zaman Fiona hazırladığı yemeği garsona verdi. Ardından arkasını döndüğü zaman gülümsedi.

"Savaşmak, çabalamak kaybettirmez. Bir savaşta kimin kazanacağını veya kaybedeceğini siz dahil kimse bilemez. Çok çaba gösteriliyorsa karşısındaki kişiye rağmen o savaş kazanılabilir. Ben hayallerim ve geleceğim adına savaşıyorum. Biz sorun çıkaran insanlar değiliz. Biz kendi hayalleri için savaşan insanlarız. Asıl siz... Sizin gibi her gelişmeye gözlerini kapatan insanlar önce aynaya geçip kendine bakmalı. Gözlerini açmalılar."

"İnsanlar adına karar veremezsin!" dediğinde karşısındaki kadın bir adım geri çekildi Fiona.

"Evet, siz de veremezsiniz." Diyerek cevapladı onu.

Bu iş kavgaya kadar gidebilirdi. Kadın onun üzerine bir adım daha attığında mutfağa patronu girdi. Bakışları üçlünün arasında gidip gelirken Fiona'nın yanında durdu.

"Ne oluyor burada?"

Çalışan kadın Fiona'yı parmağı ile işaret ederek "Bize cevap veriyor olacağı bu!" dedi. Kendinden oldukça emindi. Gözlerini yeniden Fionaya çevirmişti. Ona oldukça kızgındı.

"Size kaç kere dedim hanımlar iş yerinde bu konuları konuşmak yasak. Belki o size cevap verdi evet ama sizin de bu konuyu uzatmanızın alemi yok. Burası bir iş yeri ve burada kavga istemem. Anlaşıldı mı?"

Kadının yüzündeki gülümseme silindiğinde şaşırmıştı. Patronun kendisine hak vereceğini ve Fiona'yı işten çıkartacağını sanmıştı. Ancak karşısında gördüğü adam Fiona'nın yanında durmuştu.

"Ama..." diyerek konuşmak istedi ancak patronun onu dinler gibi bir hali yoktu.

"Siparişleri hazırlayın hadi!" diyerek arkasına bakmadan mutfaktan ayrıldığı zaman Fiona işine kaldığı yerden devam etti. Onu gören insanların ona karşı konuşmaları canını sıkıyordu. Bazen umursamamak, aldırmamak kolay oluyordu ama bazen kendinizi cevap vermek zorunda hissediyordu. Elinde değildi. Yaptığı şey günah değildi. Yaptığı şey sadece kendi hayatının, geleceğinin peşinden gitmekti. Buna neden büyük bir öfkeyle bakıyorlardı anlamıyordu.

İçindeki sesi dinleyerek sakin olmaya çalıştı. Siparişleri hazırlarken aklı Logan'daydı. Bu sefer başı belaya girmiş miydi bilmek istiyordu. Ancak o şanslıydı. Bir şey olmayacağını umarak günün geri kalanını siparişleri tamamlamak ile geçirdi.

Düşünceleri, zihninde karmaşaya sebep olurken dansın kendisine en iyi gelecek seçenek olacağını düşündü. Akşam saatinde pastaneden ayrılarak kasabanın meydanına geldi. Gökyüzüne baktığı zaman gülümsedi.

"Bugün nasılsınız bilmiyorum. Ama ben ne olursa olsun bana ne denilirse denilsin iyiyim. İyi olacağım anne. Senin yolundan gitmek istiyorum. Senin gibi iyi bir dansçı olmak istiyorum. Bazen..." dediğinde duraksadı.

"Bazen bütün bunlara nasıl dayandığını aklım almıyor. Bunun için bir insan çok güçlü olmalıymış. Belki sende seni seven insanlara tutundun. Babama, bana. İnsanların seslerine kulaklarını tıkadın. Böyle bitmemesi gerekiyordu. Sizi böyle kaybetmek canımı yakıyor. Bu yük çok fazla."

Hıçkırdığı zaman ellerini yumruk yaptı.

"Hayallerim ve sizin adınıza savaşmaktan başka ne yapabilirim ki. Senin önderliğinde gideceğim anne. Sonuna kadar savaşacağım. Senin ve babam için."

Ayağı kalktığı zaman etrafını kontrol ettikten sonra dans barakasına gitmek için koştu. Ancak gördüğü manzara onu olduğu yere kilitlemeye yetmişti. Dizlerinin üzerine düşmek üzereyken kolundan tutulduğu zaman başını reddedercesine sağ ve sola sallamaya başladı. Bu gördüğü şey doğru olamazdı. Dans barakası yerle bir olmuştu.

"Hayır, hayır, hayır..."

"Fiona..."

"Logan... Tüm emeklerimi çöpe atmışlar. Görüyor musun?" Ayağa kalkarak dans barakasına gitmek istedi ancak Logan onu tutuyordu.

"Neden yaptılar bana bunu, neden? Anlamıyorum. Ben sadece dans etmek istedim. Sürekli bunun kötü bir şey olduğunu vurguladılar. Günah işler gibi baktılar bana. Bana söz söyleyebilirler ama ellerim ile her bir duvarını ördüğüm barakamı neden yıktılar..."

"Fiona.." demek istemişti ki Logan, Fiona hızla onu sarmalayan ellerden kurtuldu.

"Ne yapacağım şimdi ben? Onca emeğim çöpe gitti."

"Hayır gitmedi."

Fiona arkadaşına bakarak bağırdı. "Evet gitti. Ne yapabilirim şimdi ha ne? Söylesene bana ne yapabilirim? Dansın şeytan işi olduğunu söyleyen insanlarla aynı yerde yaşadığım yetmiyormuş gibi şimdi yuvamın yıkıldığını görüyorum. Ben o olmadan ne yapacağım Logan söyle bana ne yapacağım?"

Logan kızın kolundan tutarak onu sürüklemeye başladı. İkiliyi merakla izleyen kasaba halkı onları takip ediyordu. Ne olacaklarını büyük merakla izliyorlardı. Fiona ise arkadaşına direniyordu. Kendisini bırakmasını istiyordu ancak Logan'nın bunu hayatta yapmayacağını biliyordu.

"Ne yapıyorsun Logan? Bırak beni!"

"Bak bana. Fiona bana bak!" Fiona arkadaşına baktığı zaman kolunu ondan kurtardı. Gözleri dolu bir şekilde Logan'a baktı.

"Sen bu değilsin. Sen az önce kendini yere bırakan kız değilsin. Evet belki dans barakan yıkılmış olabilir ama söyle bana bu kadar mı, gerçekten bu kadar mı hayır değil. Dansın ne yeri olur ne zamanı. Dans gökyüzündeki bulutlar da bile olur. Önemli olan müziğin ritminde kaybolabilmek değil mi?"

Logan arkadaşlarına işaret verdiği zaman devam etti. "Şimdi bütün bu halka, daha doğrusu bütün bu gözlerini ve kulaklarını kapatan insanlara dansın mekâna bağlı kalmayacağını göstermek istiyorum."

Logan birkaç adım atarak gömleğin düğmelerinden bir iki tanesini açtı ve ardından Fiona'nın önüne gelip elini ona uzattı.

"Benimle dans edin hanımefendi inanın buna pişman olmayacaksınız."

Fiona düşünmeden Logan'nın elini tuttuğu zaman canlı müzik kasabayı etkisi altına almıştı. Fiona müziği duyar duymaz gülümsedi. Meydan okur dans hareketlerini sergilerken gözlerini yumdu. Ah Tango en sevdiği dans çeşidiydi. Ellerini Loganın göğsüne yaslayıp kendini hızla geriye ittiği zaman müzik hızlandı. İkisi de birbirine meydan okuyorlardı.

Gülümseyerek arkasını döndü ve kendini partnerinin kollarına attı Fiona. Logan ise onu tuttuğu gibi havaya kaldırdı. İkisi hızla dönerken gülümsüyorlardı. Sanki kasabadaki bütün insanlara meydan okuyorlardı.

Fiona, bütün bu olan biteni hayranlıkla takip ediyor diğer yandan kendini Logan ve müziğin kollarına bırakıyordu. Yine o hissi yakalamıştı zihni. Kuş olmuştu ve adeta uçuyordu. Logan elinden tutup onu bir daire çizer gibi döndürdüğü zaman kendisi de dönmeyi ihmal etmedi. Büyük oynuyorlardı. Tam da kendilerine yakışır şekilde!

Asla pişman olmayacağı tek konuydu dans ve Fiona bütün bu insanlara bu konu da ne kadar iyi olduğunu göstermek istiyordu. Kendisine ümitle diyen kadından tutun, öfkeyle üzerine yürüyen Düstin'e hadlerini bildirmek istiyordu.

Müziğin sonlarına doğru ikisi de hareketlerini bir tık seviyeye taşıyorlardı. Gerçek anlamda kuş olup bu diyardan uçarcasına dans ediyorlardı. İşte herkesin sevmediği sadece ikisinin anladığı bir duygu; dans ederken özgür olmak!

İkisinin de bu heyecanı ve hissi kalplerine kadar yaşıyorlardı. Müzik biterken Logan, kızın belinden tutarak hızla üstüne yüklendi. Fiona ise gözlerini açarak arkadaşına baktı. Müziğin sesi kesilirken tek duyulan şey soluk sesleriydi.

"Sen harikasın, biliyorsun değil mi Logan?"

"Senin kadar olmamam Fiona."

Güldüler. Fiona etrafındaki insanlara bakarken çoğunun yüz ifadesinin karmaşık bir ifadeye büründüğünü görüyordu. Onları etkilemişlerdi. Gülümseyerek ayağa kalktığı zaman kendisi ile ve arkadaşı ile gurur duydu. Kasaba halkı evlerinde dönerken tek kelime etmemişlerdi onlara. İnsanların aklı karmakarışıktı.

Fiona yere oturduğu zaman Logan onun yanına oturdu.

"Sence başardık mı?"

"Bilmem. Sanırım oldu." Fiona ona baktı. Gözlerindeki yaşları silerken güldü. "Canlı müzik ve tango. Bu hayatımda yaptığım en mükemmel şey olabilirdi."

Sırtını taş duvara verdiği zaman Logan ona döndü. "Sanırım sana bir şey söylemem gerek."

Fiona bakışlarını Logana çevirdi. Büyük bir dikkatle onu dinliyordu.

"Biliyorsun iki aydır yoktum. Bu süre senden uzakta kalmak çok zordu. Ben... Bizim için çok çabaladım. Bu kasabadan çıkmanın elbet bir anahtarı olacağını düşündüm. Çok sakin kalabiliyorsun ama bazen sana söylenen laflar hoşuna gitmiyor biliyorum. Seni üzgün görmek istemiyorum Fiona. Bu yüzden bu iki ay her yeri gezdim. Çok çabaladım ve sanırım çıkış biletimizi buldum."

Fiona şaşkınlıkla arkadaşını dinliyordu. Duydukları kulağa gerçek denilmeyecek derecede güzel geliyordu. Bunun doğru olma olasılığı kaçtı bilmiyordu ama içten içe bu kasabadan ayrılmayı istiyordu. Bunun gerçekleşecek olması onu şimdiden heyecanlandırmaya yetmişti bile.

Logan cebinden çıkarttığı kâğıdı ona uzattı. Fiona kâğıdı eline aldığında yazıyı yavaş bir şekilde okudu.

ULUSLARARASI DANS YARIŞMASI

Ülkeler arası dans yarışmasına hepiniz hoş geldiniz! Katılım aşağıda belirtilen adrese bizzat gelinerek yapılmaktadır. Ön elemeleri geçen katılımcılar ana yarışmaya katılmaya hak kazanacaklardır.

Fiona, Logan'a baktı. Elleri titriyordu. Bu gerçek olamayacak derece de güzeldi.

"Bu gerçek mi?"

"Evet Fiona. Gerçek..." Fiona gülümsedi. Kalbi hızla atarken gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Bu kasabadan kurtulacaktı. Hayallerine adım adım yaklaşacak olması onu çok heyecanlandırıyordu. Bu yarışma hem bu kasabadan kurtulmasına hem de hayalleri için oldukça güçlü bir anahtardı.

"Başaracağız değil mi Logan? Kazanacağız."

"Eğer inanırsan her şey olur Fiona. Kendine inan çünkü ben sana inanıyorum." Fiona, başını arkadaşının omzuna yasladığı zaman gülümsedi. Kararlıydı. Hayalleri için, geleceği için savaşacaktı.

O yarışmaya gidecek ve bundan asla pişman olmayacaktı.

"Sizin yolunuzdan gidiyorum anne, baba. Bu kasabadan ayrılacağım ve o yarışmadan birinci olarak ayrılacağım. Bunu sizin için yapacağım."

Gözlerini yavaşça yumduğunda Fiona artık emindi. Vazgeçmek yoktu. Bu insanların arasında nasıl çabaladıysa orada da çabalayacaktı. Hiçbir zaman savaşta kimin kazanacağını bilemezsiniz ancak göstermiş olduğunuz çaba karşınızda ne kadar kişi olursa olsun kazanmanıza değecektir.

Şimdi Fiona için savaş zamanı!

]]>
Mon, 21 Mar 2022 00:49:18 +0300 Venomiee
Dans https://edebiyatblog.com/dans-1970 https://edebiyatblog.com/dans-1970 Giriş 

Müzik: Hauser - Adagio ( Secret Garden)

Karanlık; duyguları, düşünceleri en önemlisi ise kalbimizi ele geçirdiğinde içimizdeki benliğimizin ayağa kalkacak gücü kalmıyordu. Ellerinden hayatının kayıp gidişini, yerle bir oluşunu anlatılamaz bir öfkeyle karşılaşıyordu. Nefret ve kırgınlıkları benden ziyade yaşadığı çevredeki insanlaraydı. Hatta belki kadereydi.

Kaderin ağlarını ilmek ilmek ördüğü şu hayatta, mücadele etmek ve hayallerinin peşinden gitmek bir nevi intihar sayılırdı. Ellerinden, gündemden hiç düşmeyen ve sürekli aynı konuları tekrar eden moda dergilerini düşürmeyen, kafaları bin bir düşünceyle dolu insanların kahkahaları gelirdi kulaklara. Mücadele etmek ve yahut hayallerinin peşinden gitmek onlar için bir bez parçası niteliğindeydi. Oysa gerçekten böyle mi olmalıydı? Mücadele etmek ve hayallerinin peşinden gitmek kolayca terk edilen bir konu muydu? Bu sorunun cevabı koca bir sessizlikti. Kimisi için ise bir aptallıktı. Mücadele etmek, sadece boş yere çırpınmak olduğunu savunurlardı. Ancak öyle miydi gerçekten?

Mücadele etmek boş bir çırpınış mıydı?

Fiona için böyle değildi. Belki de onun mücadelesi bu yüzden bu kadar zordu. Hayatı dans olan genç kız, dansın şeytan işi olduğunu söyleyen insanlar arasında yaşıyordu. Ancak yine de amaçlarından ve hayallerinden vazgeçmiyordu. Çünkü insan, hayallerinden ve amaçlarından vazgeçerse hayatından vazgeçmiş olurdu.

"Zihnimde bin bir türlü sorular vardı. Cevapları müziğin ritminde saklı olan..."

]]>
Sat, 19 Mar 2022 21:34:44 +0300 Venomiee