EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & zeynep_edaq2 https://edebiyatblog.com/rss/author/zeynep_edaq2 EdebiyatBlog & Online Blog Makale Kurgu Yaz Oku & zeynep_edaq2 tr-TR © 2021 | EdebiyatBlog® | Tüm Hakları Saklıdır. Yüreğim Yangın Yeri https://edebiyatblog.com/yuregim-yangin-yeri https://edebiyatblog.com/yuregim-yangin-yeri ÖN SÖZ

Nikah memuru her zaman ki abartalı bir coşkuyla"Siz Leyla Haşmetoğlu,Arslan oğlu Boran Şahkıran'ı kocanız olarak kabul ediyor musunuz?" Leyla'nın bu soruya tek bir cevabı vardı o da hayırdı ama hayır diyemezdi.

Leyla'nın ağzından hayır kelimesi çıktığı andan itibaren kendisi dahil hiçkimsenin can güvenliği kalmazdı. Leyla için ölmek önemli değildi.Yavuz'dan başkasına yar olmaktansa Leyla ölümü tercih ederdi ama canından çok sevdiği kardeşine ve ailesine bir şey olursa bunun yüküyle yaşamazdı.

Leyla yanında oturan çocukluk arkadaşını baktı.Boran hiçbir şey yapmıyor adete kurbanda kesilicek bir kuzu gibi sırasını bekliyordu.Leyla,Boran'ın yakasına yapışıp neden bu kadar sessizsin?Ben evlenmek istemiyorum sevdiğim var demiyorsun diye bağırmak istiyordu ama biliyorduki buradaki insanlar Leyla'nın çığlıklarını duymuyor duysalar bile anlamıyordu. Leyla'nın gözü sürekli kapıdaydı.

Yavuz'un gelip onu bu saçma durumdan kurtarmasını bekliyordu ama gelmiyordu zaman geçtikçe Leyla'nın içindeki umut tükeniyordu. Leyla'nın cevap vermemesiyle beraber sessiz olan ortamı bir uğultu kaplamaya başlamıştı.Kalabalık Leyla'nın neden cevap vermediğini soruyordu. Nikah memuru ise ortalığı yumuşatmak için abartalı çoskusuyla mikrofonu eline alıp"Gelin hanım çok heyecanlı olduğu için sesisi çıkmıyor galiba." Nikah memurunun cevabından sonra Leyla'nın yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.

Herkes zaten sevgilisi varken onun en yakın arkadaşıyla evlenmek isterdi. Nikah memurunun kalabalığı yatıştırmak için söylediği sözler fayda etmemiş uğultu yerini gürültüye bırakmış herkes can korkusundan endeşeli yüzlerle Leyla'nın ağzından çıkıcak kelimeyi bekliyordu.

Leyla'nın uzun zamandır cevap vermemesi nikah memurunu bile tedirgin etmeye başlamıştı.Nikah memurunun sesindeki abartılı coşku yerini endişeye bırakmıştı. "Siz Leyla Haşmetoğlu,Arslanoğlu Boran Şahkıran'ı kocalığa kabul ediyor musun?" Leyla,kardeşinin yalvararak bakan gözlerinde takılı kaldı.Ne olurdu 1 yıl daha bekleseydi o zaman herkes sevdiğinin yanında kalırdı. Leyla mikrofona doğru eğilip nereddeyse duyulması imkansız olan sesiyle"Evet"dedi.

 Leyla'nın evetinden sonra etrafa bir alkış dalgası sardı.İnsanların endeşeli hali yerine tekrar mutluluğa bırakmıştı. Nikah memuru ise can korkusunun geçmesiyle eski haline dönmüştü. "Şanlıurfa Büyükşehir Belediyenin bana verdiği yetkiyle sizi karı koca ilan ediyorum.Gelini öpebilirsiniz." Boran bir robot gibi kendisine denileni yaptı.Leyla'nın duvağını kaldırıp Leyla'nın alnına sopsoğuk dudaklarını kondurdu.

Leyla ise kapıya bakarak"Geç kaldın sevgilim."

Nikahtan sonra slow bir şarkı çalmaya başladı.Leyla'nın kardeşi ve eşi dans etmek için ayağa kalktı.Boran da Leyla'ya dans etmek için elini uzattığında Leyla'nın nefret dolu gözleriyle karşılaştı. "Ben dans etmeyeceğim." "Bu bizim düğünümüz ve düğünlerde karı ve koca dans eder."Boran ise etraftaki insanların duymaması için fısıltıyla konuşuyordu. Leyla'nın etrafındaki insanlar umrunda değildi.

Leyla üzerine düşen görevi yerine getirmiş ve Boranla evlenmişti. "Bu benim düğünüm değil cenazem sen ise benim kocam değil katilimsin."

]]>
Fri, 14 Jul 2023 20:59:46 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(HOŞGELDİN) https://edebiyatblog.com/gul-ve-ateshosgeldin https://edebiyatblog.com/gul-ve-ateshosgeldin HOŞGELDİN

Vezir Kays'ınn Sultan'a evlenme teklifi götürmesi bütün sarayın karışmasına sebep olurken halkın bu kadar çok korktuğu ve saygı duydukları birinin ülkenin en çok sevilen insanı olan prensesleri ile evlenmesi bütün halkı sokaklara dökmüş şimdiden bir düğün kutlaması ortamı sarmıştı. Şehrazat ise bütün bu karmaşanın ortasında  ve annesinin yanında hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyordu.

Babası onu yanına çağırmış korku ve dehşetin izlerini gördüğü gözleriyle"Vezir Kays'ın benden ne istediğini biliyor musun?"diye sorduğunda Leyla kafasını evet anlamında salladı. Babası  nereden veya kimden öğrendiği ni sormamış sadece"Cevabın ne?"diye sormuştu. Şehrazat,babasının yanına yaklaştı ve mahsun bir sesle"Siz ne isterseniz onu kabul edeceğim baba çünkü siz benim adıma en doğru kararı  verirsiniz"dedi.

"Diyelim ki seni Vezir Kaysla evlenirdim diyelim Shoyon'un tepkisi nasıl olur sence?" Babasının kendisini sorguya çektiğini hisseden Şehrazat aynı mahsun sesini sürdürerek"Babacığım siz bizim hakkımızda en doğrusu düşünür ve karar verirsiniz.Biz de sizin verdiğiniz kararlara memnuniyetle kabul ederiz"dedi. Kızının kendi verdiği kararları memnuniyetle kabul edeceğini öğrenen Alaeddin kafası biraz da olsa rahatlamış bir halde kızını odasına geri göndermişti.

Annesi zaten Vezir Kaysla akraba olma ihtimalini duyduğu andan itibaren Şehrazat'ın odasına terzileri,cariyeleri göndermiş ve Vezir Kaysla görüşmek için adamlarını gönderse de Vezir Kays yoğun olduğunu söyleyerek görüşme taleplerini geri çevirmişti. Leyla ise aralarından en çok abisi Mohsen'in  tepkisini merak ediyordu ve bu sırada abisi Arashla anlaştıkları gibi mektup alışverişlerini sıfıra indirip birbirine gönderdikleri gizli mesajları yakmış okunması yasaklanan kitapları ise saraydan çıkarmıştı.

Sarayda ise Prens Arash'ın taraftarlarıyla arasına bir mesafe koymuş günlerini kitap okuyup sarayın bahçesinde yürüyüşler yaparken heyecan ve korkuyla karışık bir duyguyla abisinin gelmesini bekliyordu. Bu bekleyiş 1 hafta sonra Leyla'nın bahçede yaptığı bir yürüyüş sırasında gelen uzun ve yumuşak bir tonda çalınan boru sesiyle  yanıt bulmuştu.

Boru sesini duyan saray halkı Prens Mohsen'i karşılamak için sarayın ön taraflarında sıralanmıştı. Şehrazat,annesiyle beraber ön sırada abisini beklerken annesi abartı dolu bir sesle"Sonunda biricik Prensimiz konağa ulaştı.Bize kötü davranan herkese karşılığını verecek"dediğinde Şehrazat hayret dolu bakışlarla annesine bakmadan duramadı. Genellikle annesi kimsenin korumasına ihtiyaç duymayan genellikle kavgayı asıl başlatan kişi olurdu.Şehrazat gerçekleri dile getirmek istese de annesinin sahte ayıla ve bayılmalarıyla uğraşacamayacağı için yalnızca kafasını salladı.

Biraz sonra atların kişnemeleriyle beraber abisi ve askerleri koskocaman avluyu doldurmuşlardı.Abisi attan inip annesine doğru yürüdüğü sırada Şehrazat annesinin akan gözyaşlarını gördüğünde içinden "Ben gitseydim yine de bu kadar üzülür müydün anne?"diye geçirmeden edemedi. Annesiyle kucaklaştıktan sonra kızkardeşine dönüp ilgili bir ağabey gibi"Kardeşim"dedi ve kız kardeşine sarıldı. Şehrazat abisi gibi davranıp rol yaparak abisine sarıldı ve onu çok özlemiş gibi bir sesle"Evine hoşgeldin abiciğim"dedi.

"Hoşbuldum"dedi ve dışarıdan bakılınca birbirlerine karşı duydukları sevgiden dolayı imrelinirken gerçekte çıkarlar üstüne kurulu olan bu aile içeriye girdi. Annesinin  odasında lokum ve şerbet eşliğinde anne ve oğul özlem giderirken Şehrazat bir köşeden onları izliyordu.Eskiden olsa bu ailenin içine girmek için yapamayacağı hiçbir şey yokken şimdi onları yok etmek için planlar kuruyordu.

"Şehrazat kardeşim duyduğuma göre genç yaşlı demeden erkekleri güzelliğinle büyülemişsin"dediğinde annesi Şehrazat yerine kibirli bir ses tonuyla"tabii ki de güzelliği aynı bana çekmiş"dedi. Selman bakışlarıyla annesini susturmuş ve kızkardeşine dönerek"Eee Şehrazat senin bu konudaki fikrin nedir?"diye sordu.

Leyla daha ilk sorudan abisine yakalanmamak  amacıyla isteksiz bir ses tonuyla konuşarak"Daha ortada belli bir şey yok babam ne derse o olacak"dedi. "Tabii ki de Sultan babamız ne derse o olacak ama Vezir Kays gibi biri bizle akraba olmak isterken Shoyon'u seçmek aptallık olur değil mi?"

"Elbette sen en doğrusunu bilirsin oğul ama"dedi Melika Sultan,oğlunu destekleyen Reza Paşa'yı karşılarına almaktan çekindiği için"Reza Paşa bizim en büyük destekçimiz onun desteğini  kaybetmemiz bizim kaybıımıza olur" "

Anne Vezir Kays'ın ailemize katacağı güçle değil Reza Paşa'yı bütün destekçilerimizi kaybetsekte yine de kimse bize zarar veremez" Şehrazat uzaktan uzağa bir mal gibi kime satılacağına karar verilmesini izledi.Abisinin şimdiden tahta çıkışının kesinliğinle yerinde kabardıkça kabarıyor annesine baskı yaparak düğün tarihine  biran önce  karar verilmesi için babasını ikna etmesini istiyordu.

"Ben"dedi Şehrazat abisine duyduğu öfkeden dolayı onun hakkındaki gerçek düşüncelerini ortaya koymaktan korktuğu için"İzniniz olursa abimin odasında eksik gedik bir şey var mı diye kontrol edeyim" Abisi kızkardeşinin sonunda evcilleşmesinin verdiği mutlulukla"Sağol kardeşim ama artık bu işlerle sen uğraşmamalısın"dediğinde Şehrazat bu odadan kaçmak için son şansını kaçırmamak için"Olur mu öyle bir şey?Hanedanımızın tek umudunu başka birine nasıl emanet edebiliriz?" Annesi her zaman ki gibi abartılı bir ses tonuyla"Şehrazat çok haklı.Kardeşin gidip odayı kontrol etsin ki sana kötü bir şey yapmalarına karşı önlem almış olalım" Annesi bilmiyordu ki oğlunun hayallerini söndürecek olan kişi kendi kanlarından olan kızlarıydı ama o tehlikeyi hala başka yerlerde arıyordu.

Şehrazat odadan çıktığında kapıda bekleye cariyelerden iki üç kişiyi alıp abisinin odasına girdi ve cariyeler odayı kontrol ederken Leyla da hizmetçilere çaktırmadan abisinin eşyalarını kontrol etti ama eşyalar arasında istediğini bulamadığından yüzünün ekşimesine engel olamadı. Şehrazat'ın, Vezir Kaysla evlendikten sonra geçmişte ona olan kötü davranışlarından dolayı intikam almasından korkan cariyeler bir an bile Şehrazat'ın yanından ayrılmıyorlar herhangi bir şeyde Şehrazat'a iyi olup olmadığını soruyorlardı.

Şehrazat'ın yüzünü ekşittiğini gören cariyeler panik halinde prenseslerinin etrafını sarıp kendisine bir şey olup omadığını soruyorlardı.Cariyelerinin yanında otokontrolünü  kaybetmesinden dolayı aklına gelen ilk bahaneyi söyledi. "Yoruldum birazcık"dediğinde cariyeler onun odasına gitmesi için ısrar etmişler eğer ona kötü bir şey olursa Vezir Kays'a nasıl hesap verecekleri hakkında konuşuyorlardı. Şehrazat onların bu halini gördükçe kızgınlığı ve alınganlığı gittikçe artıyordu.Bu sarayda değer görmesi için illa zengin ve güçlü biriyle mi evlenmek zorundaydı?Şehrazat öfkesini kontrol etmek için eteklerini sıkıca tuttu ve sakin tutmaya çalıştığı bir ses ile"Ben odama gideyim artık yoksa sizin Vezir Kays'ın elinde can vermenizi istemem"dedi.

Aslında Şehrazat onları kimseye bırakmaz onların canlarını kendi almak isterdi ama ellerini bu insanların kanla kirletmek istemiyordu.Şehrazat ayağa kalktığında cariyeler ona yardım etmek için  ellerini Şehrazat'ın koluna değdirdiklerinde o iğrenç ellerin kendisine değmesini istemediğinden  hemen kolunu geri çekti ve yüzüne yerleştirdiği sakin bir ifadeyle"Gerek yok Homa bana yardım eder"dedi ve kapıda bekleyen korumasının koluna girerek odasına yürürken nefes alamıyormuş gibi bir sesle"Beni lütfen bahçeye çıkar"dedi.

Homa kafasını tamam anlamında salladı ve Şehrazat'ı bahçedeki gizli köşesine  götürdü.Bahçedeki temiz havayı ciğerlerine çeken Şehrazat yorgun bir şekilde ağacın köşesine oturdu ve sessizliğin tadını çıkardı. "Az kaldı efendim çok yakında bu saraydakilerden de içindekilerden de kurtulacağız"dediğinde Şehrazat güçsüz bir ses tonuyla"Bunlardan  kurtulsakta ne olacak ki asıl savaş Vezir Kaysla evlendirdikten sonra çıkacak.Etrafımızı dost düşman yüzlerce insan saracak"

Homa,prensesine duyduğu güvenle tereddütsüz çıkan bir sesle"Siz onlarından da hakkından geleceksiniz ben size güveniyorum"dedi. "İyki sen benim yanımdasın Homa sen de olmasan bu koca sarayda beni seven ve destekeleyecek kimse olmayacaktı." "Biz birbirimize yeteriz Sultanım"dedi Homa gözlerinden belli olan sadakat dolu bir ifadeyle.

"Hayır"dedi Şehrazat küçüklükten beri özlem çektiği o bir kelimeyi kendisine söylemeyen ailesine  duyduğu nefretle"Onlar bana ne yaşattığıysa aynısını bende onlara yaşatacağım" Şehrazat babası kararını bildirinceye kadar geçen sürede  sabah akşam abisinin Vezir Kaysla ilgili planlarını dinliyor,onun yanından kendini kurtardığı zamanlar ise kitap okuyordu.

Vezir Kays'ın evlilik teklifinden 1 hafta sonra babası sarayın avlusunda halk ve ulemanın kendisini duyacak kadar yüksek olan balkonundan merak içinde onu dileyenlere;

"Biricik Kızım Şehrazat ile devletimiz için canını bile vermekten çekinmemiş olan Vezir Kays'ın düğünü 1 ay sonra askerlerimizin kutlu zaferini kutlamak için yapılacak olan ziyafetle bir arada olacaktır"

Şehrazat duyduğu haberin etkisiyle yüzünde beliren zafer dolu bir gülümsemeye engel olamadı.Sonunda planın en büyük aşaması olan 1.adımı başarmıştı.Geriye planından habersiz ortalıkta aynı Şehrazat gibi zafer dolu bir sırıtmayla gezen anne ve abisine baktı ve onların son kez gönüllerince eğlenmesine izin verdi.

1 Ay Sonra Bizans Sınırı

Shoyan her şeyden habersiz Şehrazat'ın ona gönderdiği mektubu okuyordu.Bu mektupta öyle sevgi dolu ifadeler yer alıyordu ki Shoyon,Şehrazat'la yaptığı son konuşmayı hatırlamasa bu mektupla beraber Şehrazat'la kendisini sevgili sanırdı.

Shoyon'un aynı çadırı paylaştığı arkadaşı hala daha evlenme haberlerinden habersiz olan arkadaşına"Hala daha o mektubu mu okuyorsun?"diye sordu.

"Evet,"dedi Shoyon,Şehrazat'ın mektuba sinen kokusunu içine çekerken"Bana ilk defa bir savaşta mektup gönderdi nasıl okumam?"

Arkadaşı "Belki de ona bu kadar bağlanmamalısın sonuçta ileride ne olacağı belli değil"dediğinde bir şeyler döndüğünü anlayan Shoyon tehditkar bir ses tonuyla"Ne demek o?"diye sordu.

"Boşver"dedi arkadaşı dilinin altına sakladığı baklanın sonuçlarından korktuğu için 

Shoyon,arkadaşını daha da korkutan bir sesle"Konuuş" Nemur tedirgin bir ses tonuyla"Uzun zamandır askerler arasında bazı  dedikodu dönüyor"dediğinden  askerlerin Shoyon'un prensesle olan evliliğini öğrendikten sonra sürekli Shoyon hakkında konuşup duruyorlardı ya da laf atıp onun sinirleri ni bozmaya  çalışıyordu"Bosver onları yiyip içip dedikodu yapmaktan başka ne biliyorlar"

Nemar tedirgin bir bakışlarını arkadaşlarına dikerek"Ben olsam bu dedikoduları ciddiye alırdım"dedi.

"Konuş o zaman"

Arkadaşı derin bir nefes alıp tek seferde her şeyi söylemeye karar verdi. "Biz savaştan döner dönmez Prenses Şehrazat'la Vezir Kays'ın düğünü yapılacakmış"

Shoyon önce deli gibi kahkaha atlamaya başladı ve insanları korkutan o şahin gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Çok komik bir şakaymış ama bunu Vezir Kays duymasın yoksa birçok insanın kanı akar"dediği halde arkadaşından herhangi bir tepki gelmedi. "Nemar"dedi önce kahkalarının arasından çıkan bu sesler daha   sonra yalvarmaya dönüştü ve yalvaran  bir sesle"Ne olur bunun şaka olduğunu söyle"

"Üzgünüm"diyebildi Nemar sadece"Üzgünüm"​

]]>
Fri, 11 Nov 2022 14:00:04 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(Evlilik&2) https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesevlilik-2 https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesevlilik-2 EVLİLİK-2

Şehrazat abisinin odasından çıkıp kendi odasına dönerken kapısının önünde annesinin cariyelerinden biri olan Nurfeza kahyayı gördü. Nurfeza annesinin en sadık hizmetkarıydı.Küçükken nedeni bilinmeyen bir yangından yüzünün bir kısmı yanmış olduğundan dolayı insanlar ondan kaçarken annesi ona sahip çıkıp bir ev bir aile vermişti ve bu yüzden hanımının üzülmemesi için can almaktan bile kaçınmazdı ve bunun hakkında bir sürü dedikodu dönerdi. Küçükken hatırlıyordu da babasının yeni bir gözdesinden çocuk beklediğini öğrenen annesi çıldırmış neredeyse açlıktan ölme noktasına gelmişti.

Sonra aniden birgün annesi eski haline dönmüştü ve ertesi gün sarayda yeni cariyenin hamile haliyle intihar ettiği haberiyle bütün gözler Nurfeza'ya dönmüştü.Nurfeza ise bu dedikoduları reddetmememişti. Şehrazat,Nurfezadan içten içe korksa da kendini dizginlemeye çalışıp son birkaç gündür takındığı sert ve otoriter tavra bürünüp"Hayırdır Nurfeza Kahya beni çok ziyarete gelmezdin?Bir şey mi oldu?" Nurfeza kendisinden korkup kaçan küçük kızın bu tavırlarına şaşırsa da büyüdükçe annesine olan benzerliğinin artmasından dolayı Şehrazat'a olan tavrı eskisinden daha yumuşaktı.

"Anneniz sizi odanızda bekliyor" Nurfeza'nın kendisiyle olan konuşmasından sonra annesinin kendisinin çevirdiği işlerden haberdar olup olmadığıyla ilgili şüpheler beyninde belirlemeye başlamasına rağmen kendisine öğretildiği gibi son ana kadar kuyruğu dik tutmalıydı. "Gidelim o zaman" Prensesinin o tekin olmayan kadınla beraber bir yere gitme düşüncesi Homayı rahatsız etti ve hemen öne çıkıp"Ben de sizinle geleceğim prensesim"dediğinde Şehrazatta onu yanında götürmek istese de annesini ve kahyayı şüphelendirmemek amacıyla yüzüne yerleştiği güven dolu bir gülümsemeyle"Gerek yok Homa,Nurfeza Kahya bana göz kulak olur"dedi.

O kadının karıştığı birkaç cinayeti de soruşturduğundan ilk defa prensesinin emrini dinlemeyerek kararını dirilterek"Prensesim buna izin veremem"dedi. Nurfeza,Homayı daha da sinirli bir hale getirecek olan alaycı bir ifadeyle"Prensesini dinle Homacık yoksa başına bir şeyler gelebilir"dediğinde Homa daha önce Şehrazat'ın yüzünde görmediği kadar tahditkar bir ifadeyle"Bana dokunduğun an senin o yılan dilini kesip arslanlara yem ederim" "Homa"dedi Şehrazat ilk defa ailesinden biri olarak gördüğü korumasına sesini yükselterek"Sana dedim ki gelmeyeceksin" Efendisinin kendisine hele de böyle bir kadının yanında bu şekilde davranmasına içerleyen Homa"Emredersiniz Prensesim"deyip yarım bir reverans yapıp oradan hızlıca uzaklaştı. Homasının böyle gitmesinden dolayı içi sızlayan Şehrazat bir prenses gibi davrandı ve duygularını bastırıp hiç etkilenmemiş gibİ Nurfeza'ya dönüp"Hadi gidelim"dedi Şehrazat insanların arasında bile olsa bu kadının yanında yürümekten korkuyordu ve kendisini,kendi canından bile daha iyi koruyacağını bildiği Homasını yanında isterdi ama bir gün dadısının Nurfeza hakkında"Ona sakına yaklaşayım deme.Onda öyle bir zehir var ki farketmeden seni zehire bulamış olur"dediğini hala gün gibi hatırlıyordu. Homası her ne kadar zeki olsa da bir insanı hileyle alt etmektense yenilmeyi tercih ederdi ve bunu en iyi bilen kişi Leyla olduğundan Homasını korumak için gerekirse kalbini bile kırardı. Nurfeza"Prensesim"diyerek Şehrazat'a dokunduğu an Şehrazat daldığı düşünce havuzunda çıktı otomatik olarak kendi ger çekip""Ne oluyor?"diye sordu. "Geldik"dedi Nurfeza,Şehrazat'ın tepkisini anlamdıramasa da kendilerine açılan kapıdan Prensesin ardından odaya girdi.

Şehrazat odaya girdiğinde annesinin her zamanki gibi çevresi onu güzelleştirmeye çalışan cariyelerle doluydu. Babası,üvey abisi Arash'ın annesi kendisine hamileyken abisinin annesine bakımsızlığından şikayet ederek annesi Melika'yı üvey abisinin annesinin üzerine getirmişti.Birgün bunun kendi başına da geleceğinden korkan annesi en hasta olduğu zamanda bile bakımsız dolaşmamıştı. Nurfeza yarım reverans yapıp"Hanımım biz geldik"dediğinde Şehrazatta yarım bir reverans yapmasına rağmen Melika kızına bakmaya tenezzül etmeden bakımına devam ediyordu. "Anne"dedi Şehrazat,annesinin bir şeylerden şüphelendiğini düşünerekten. "Şehrazat"dedi annesi yüzüne yapılacak maskesi bozulmasın diye hızlıca konuşaraktan"Bugün abiciğin Mohsen bir ulakla 15-20 gün içerisinde saraya ulaşacağını yazmış.Senden ricam"-aslında annesinin emriydi- "Abiciğin saraya geldiğinde her şeyin kusursuz olmasını sağlamanı istiyorum" Şehrazat,üvey abisine yapılan bu saygısızlığa karşı yapabileceği tek şey olan parmaklarını sıkıca sıkıp kızgın sesini yumuşatmaya çalışarak"Siz hiç merak etmeyin anneciğim,abiciğim evine geldiğinde her şey kusursuz olacak" "Ben de öyle umuyorum"dedi ve bütün ilgisini maskesine verip kızına sağ elini sallayarak artık gidebilirsin işareti verdiğinde Şehrazat annesinin görmediğini bildiği halde yarım bir reverans yapıp odadan çıktı. Şehrazat odasına giderken üvey abisine yapılan haksızlığı düşünüyordu.

Şehrazat bu kadar üzüldüyse üvey abisi kim bilir ne kadar üzülmüş ve kalbi kırılmıştı. Şehrazat odasının önüne geldiğinde her ne kadar o kadının önünde ona bağırmışsa da Homası sadık bir köpek gibi hala daha odasının önünde Prensesinin sağ salim gelmesini bekliyordu. Ailesinin bile sevip değer vermediği bir kadını bu kadar çok sevip sayan Homasına hüzünlü bir gülümsemesiyle yaklaşıtı ve onun endişelerini dindirmek amacıyla elini omzuna koyup alaycı bir sesle"Önemli bir şey yok çok sevgili anneciğim,oğulcuğu geldiği zaman her şeyin kusursuz olmasıyla ilgili beni görevlendirdi" "Ama"dedi Homası sakinleşmek yerine daha da öfkelenerek"Bu sizin göreviniz değil ki bu cariyelerinizin görevi" Şehrazat canının yanmasına rağmen umursamaz görünerek"Homa annemin gözünde ben ve cariyeler arasında bir fark yok ikimizde aynıyız"dedi. Eğer bu sarayda hayatta ve güçlü kalmak istiyorsanız oğul doğurmak zorundaydınız ne kadar oğlunuz olursa o kadar güçlü olurdunuz ve Sultan öldüğünde tahta geçen oğlunuzun merhameti varsa diğer erkek evlatlarda yaşardı ama eğer kendinden başka sarayda bir rakip istemezse o zaman eskiden olduğu gibi saraydan aynı anda 20 erkek kardeşin cenazesi kalkardı.

Ama Şehrazat gibi bir Prenses doğurursanız anneniz daha fazla güç kazanamadığı için üzülür ama erkek kardeşleriniz tahta bir rakip gelmediği için sevinir ve öz kardeşiniz sizi güçlü bir paşaya daha fazla güç kazanmak için verirler sizin ne isteğinizi bile sormadan. Şehrazat,abisi Selman'ın da saraya bu amaçla geldiğini biliyordu.Shoyon savaştan gelmeden önce Şehrazat'a siyasette daha çok sözü geçen kocalar bulmaya çalışacak eğer bulamazsa Shoyonla olan evliliğini resmileştirecekti. "Abim gelmeden önce Vezir Kays ile olan evliliğimi resmileştirmem lazım" Prensesinin kendini bu bataklıktan kurtamak için çabalamasına katkıda bulunmak isteyen Homa"Prensesim sizden habersiz olarak görevlendirdiğim bir askerim 3 haftaya yakındır Vezir Kays'ı taki ediyor ve bana ilettiği raporlarda gözüme çarpan bir şey var" Vezir Kays hakkında öğrendiği bilgiyi merak etse de ilk sorduğu soru" Vezir Kays'ı takip ettirdiğini benden niye sakladın?"diye sorduğunda Homa"Çünkü eğer yakalanırsak sizin ceza almamanız için" "Olsun"dedi Şehrazat ilk kez Homasının da kendinden bir şeyler sakladığını fark etmenin hoşnutsuzluğuyla"Canımı bile alacak olsalar bile benden asla bir şey saklama" Homa,Prensesinin kendisine ihanet ettiğini düşündüğü korkusuyla"Size asla ihanet etmem"dediğinde Şehrazat ona inandığını belli eden bir sesle"Biliyorum"dedi ve hava alma bahanesiyle arka bahçeye çıktıklarında muhafızlardan olabildiğince uzaklaşıp köhne bir ağacın dibine geldiklerinde Şehrazat küçüklüğünden beri oturduğu ağacın kalın dalına oturduğunda Homanın yüzünde bu görüntüden hoşnut olmadığını belli eden bir ifade vardı ama Şehrazat bu ifadeyi umursamayıp konuya girdi. "Anlat nedir?Vezir Kays'ın seni şüphelendiren hareketleri" "Efendim"dedi Homa görev sırasında yüzünde beliren ciddi bir ifadeyle"Vezir kays ve adamları her şanbe(Cumartesi)günü Abad'a gidiyor" Abad kelimesini duyunca Şehrazat'ın bir an ümitsizlikle dolan içi aydınlanmıştı ve engel olamadığı neşeli bir sesle"Hazırlan Homa şanbe günü Abad'a gidiyoruz" Homa meraklı bir sesle nasıl gideceğiz diye ağzını açtığı sırada prensesinin yüzünde beliren zeki bir gülümsemeyle cevabını almıştı.

Hanımı muhtemelen bütün planı kafasında oluşturmuştu ve çok yakında da Homası dahil herkese sergileyecekti. Şehrazat odasına geldiğinde odasındaki masaya oturmuş ve cariyelerinin meraklı bakışları altında kağıda bir şeyler yazmaya başlamış hatta bu yüzden her birkaç dakika da bir yazdığı kağıdı mutsuz bir suratla buruşturup yerlere atıp"Bu da olmadı"dedi. Sonunda mektubu bitirğinde derin bir nefes alıp"Oh be!"dedi ve annesinin casusu olarak tahmin ettiği cariyeye mektubu verdi ve utangaç bir genç kız gibi"Bu mektubu ulağa ver ve bu mektubu Shoyan'a teslim etmesini söyle"dediğinde Homa bu evliliği kabul etmeyen hatta başka bir adamla evlenmeyi planlayan Prensesinin,Shoyan'a mektub yazmasını anlamsız bulsa da dikkat çekememek için sessiz kaldı. Prensesinin evliliğe ikna oldğunu düşünen cariye sevinçle mektubu aldı ve Melika Sultan'a göstermek amacıyla odadan izin isteyip dışarı çıktı. Annesinin casusu odadan çıktığında diğer cariyelere banya yapmak istediğini söylediğinde cariyeler banyoyu hazırlamak için odadan çıktığında Şehrazat buruşturduğu kağıtlardan birini alıp homasına verdi ve ağzını oynatarak"Çabuk bu kağıdı abime götür"dedi. Shoyan'a yazılan mektubun aslında abisine yazılan mektubu gizlemek amacıyla yazıldığını anlayan Homa,Prensesine birkez daha hayran olmuştu ama Prensesi onu dürtüp çabuk olmasını söyleyince mektubu elinin üzerindeki ceylan derisinin altına saklayıp odadan çıktı.

Homa askerlerin yemek yediği alana girdiğinde Prens Arash'ın korumasının yemek yediğini gördüğünde masada duran elmalardan birini alıp çıkışa en yakın masaya oturdu.ALtları ona yemek ikram etmek için ısrar etseler de Homa bütün yemek teklifleri reddetmişti.

Prens Arash'ın koruması yemeği bitirip salondan çıktığında Homa da onun ardından mutfaktan çıktı ve onu yemek salonun en az ışık gören yerinde yakaladı.Korumanın ağzını kapatıp çakısını korumanın boğazına dayayıp "Sessiz ol"dedi ve korumayı kimsenin uğramadığı köşeye çekip serbest bıraktı. Serbest kalan adam önce kılıcına davranmak için hamle yaptı ama Homanın"Seni buraya Prenses Şehrazat'ın abisi Prens Arash'a ulaştırmak istediği bir mektubu vermek amacıyla getirdim"dediğinde koruma kılıcını bıraktı ve kendisini buraya getirmek amacıyla gururunu kıran kadına sinirli bir sesle"Bu mektubu getirmenin başka bir yolu yok muydu da beni buraya karga tulumba bir halde getirdin?" "Başka yolu yoktu ki seni çakımla getirdim şimdi saçma sapan sorular sormayı bitir de bu mektubu Prens Arash'a götür" Her ne kadar bu kadının bu saygısız davranışlarına sinirlense de Prensesinin emrini yerine getiren bu kadına dokunamadığından cevap vermeden oradan hızlıca uzaklaştı.

Koruma,Prens Arash'ın huzuruna vardığında yarım bir şekilde reverans yapıp elinde buruşuk halde olan kağıdı Prens Arash'a uzattı. Kendisine uzatılan buruşuk kağıdı alan Prens Arash meraklı bir ses tonuyla"Bu buruşuk kağıdı sana kim verdi?"diye sorduğunda Koruma deminki rezil anı hatırlamasıyla sinirden kıpkırmızı olup burnundan soluyarak"Prenses Şehrazat'ın koruması size teslim etmemi söyledi." Prens Arash kızkardeşinin mektubunu açıp okumaya başladı ve dikkatini daha önce kardeşiyle görüşmek amacıyla buluştukları ağaçtan bahsetmesi dikkatini çekmişti.

Sevgili Shoyon;

Seninle olan kavuşmamızı dört gözle bekliyorum.Bana gitmeden önce verdiğin bilekliği hala daha bileğimden çıkartmıyorum.Bana seninle geçirdiğimiz günleri hatırlatıyor.Hatırlıyor musun seninle ilk tanıştığımızda ben daha 10 yaşlarında bir genç kızdım sen ise 15lerinde genç bir delikanlıydın .Beni ilk gördüğünde sarayın o köhne ağacın altnda oturuyorumdur. O köhne ağaç ki bizim aşkımızın simgesi o ağaç ki bizim buluşmalarımızın şahidi o ağaç

Buluşma yerini öğrenen Prens Arash buruşuk kağıdı kimse görmesin diye muma doğru tutup kağıdın yanıp kül olmasını izledikten sonra kardeşinin tarif ettiği o ağaca doğru ilerlemeye başladı.Ağacın yayına vardığında kızkardeşinin onu beklediğini görünce adımlarını hızlandırdı. "Abi"dedi Şehrazat sabahki halinden farklı ümit dolu bir gülümsemeyle abisine bakıyordu.

Arash,kızkardeşinin aklından geçen tilkileri merak etse de şimdilik sessiz kalmayı seçip kızkardeşini dinlemeye başladı. "Abi senden rica edebilir miyim?"dediğinde Arash her zamanki gibi"Tabii ki ne istersen"dedi. "Hani bir keresinde bana benzediğini söylediğin cariyeyi ve korumunu senden bir günlüğüne istiyorum"dediğinde Homa,prensesinin onu artık istemediğini düşünerekten kendini ağacın en uzak köşesine sakladı. Üvey kızkardeşini çok iyi tanıyan Arash"Cariyemi ve askerimi neden istediğini sorsam bile cevap vermeyeceksin değil mi?" Şehrazat güven veren bir sesle"Sadece biraz daha bekle abi çok yakında güç oyunu bizim lehimize dönecek"dedi ve yarın cariyesini ve korumasının beklemesi gereken yeri de söyledikten sonra herkes şüphe çekmeyecek bir şekilde ayrı yönlerde dağıldılar. Şehrazat odasına döndüğünde Homası diz çöktü ve kılıcını Şehrazat'a uzatıp"Eğer sizi koruyamıyorsam lütfen benim canımı alın"dediğinde Şehrazat anlamamış gözlerle Homasına bakıp"Ne diyorsun sen bu saçmalığı nereden çıkarıyorsun" Homa çocuksu bir alınganlıkla"O zaman neden abiniz korumanızı istediğin"dediğinde Şehrazat,Homasının saflığı karşısında kendini gülmekten alıkoyamamıştı ama Homasının küçük bir çocuk gibi küskün küskün baktığını gördüğünde gülmesi olabildiğince kesmeye çalışıp"Planın bir parçası" "Ben sizin için yetersiz miyim de başka bir askerden yardım istiyorsunuz?" "Yarın'ı bekle"dedi Şehrazat,Homasının merak içinde yüzeceği bir gece geçireceğini bilse de .

Sabah annesinin odasına giden Şehrazat dışarı çıkacağını ama cariyelerini yanına almak istemediğini söylediğinde annesi aynasını yere bırakıp kızına dönüp neden diye sordu.Şehrazat savaştan dolayı zor durumda olan halkın bu alışverişleri yanlış anlayıp abisi Prens Selmen'a diş bileyeceğini söylediğinde annesi kabul etmişti. At arabasında merakla neler olacağını düşünen Homa,prensesine baktığında gayet sakin bir şekilde şehri incelediğini gördüğünde o da camdan dışarıyı izleyip sakinleşmeye çalıştı. Şehre girdiklerinde her zaman alışveriş yaptıkları Topal Kahhan'ın dükkanına girdiklerinde Topal Kahhan onu asillerin alışveriş yaptığı üst kata çıkarttı. Topal Kahhan yeni gelen ürünleri gösterirken içeriye giren yaşlı bir adam dükkanının önünde sergilediği kokulardan birinin çalındığını söylediğinde Topal Kahhan özür dileyerek neler çalındığını öğrenmek amacıyla dışarı çıktığında alt katta alışveriş yapan üvey abisinin cariyesi üst kata çıktı ve ordaki odalardan birinde üstlerini değiştirdiler. Üstlerini değiştirdiklerinden sonra Güldane,Şehrazat'ın kopyası gibi olmuştu.

Şehrazat,Güldane'ye dönüp korumanın nerede olduğunu sorduğunda köşede onu beklediğini söyledi bunun üzerine Homasına dönüp sert ve emir veren bir sesle"Homa,Güldane'nin yanında dur ve benmişim gibi hizmet et" Homa"O zaman sizi kim koruyacak"dedikten sonra Prensesinin o korumayı neden istediğini anladığından"Hayır,hayır" "Evet"dedi Şehrazat,Homasına karşı hiçbir yumuşama göstermeden"Sen Güldane'nin yanında olmazsan herkes şüphelenir anladın mı beni?" İlk başta Homa sessiz kaldı ama sonradan o hükmedici bakışlara daha fazla karşı koyamadığından yenilmiş bir sesle"Emredersiniz Prensesim"dedi. Homasını,Güldane'nin yanında bırakan Şehrazat pelerinin şapkasıyla yüzünü iyice kapatıp aşağıya inip hala daha hırsızla uğraşan Topal Kahhan'ın arkasından gizlice kendisini bekleyen korumanın yanına gitti. Prensesi eski püskü kıyafetler içinde gören koruma,Prensesin başına bir şey geldiği düşüncesiyle"Efendim kıyafetleriniz yoksa"dediği an Şehrazat iyi olduğunu belli eden bir sesle"Bir şey olmadı hadi gidelim" "Ama Güldane hala içeride" "O içeride kalacak senle ben başka bir yere gideceğiz"dedi ve acelesi olduğunu belli eden bir yürüyüşle halk ve asil kısmmı ayıran kısımdan Adar'ın iç kesimlerine doğru yürüdüler.İnsanlar fakirlikten bir deri bir kemik haline dönmüşler.çocuklar annelerinin kucağında açlıktan ağlıyorlardı.

Bu görüntüler Şehrazat'ın kalbini acıtsa da hdefine doğru daha emin adımlarla yürüyordu.Koruma ise Prensesin ardından hiçbir fikri olmadan pelerinin altına sakladığı kılıcının sapından tutarak ilerliyordu. Bir ara sokağa girdiklerinde Prenses sert ve otoriter bir sesle"Sen burada kal ve sokağa kimseyi sokma"dedi ve yaşlı bir adama doğru ilerledi ve adamın karşısına geçince yarım bir reverans yaptığında adam hiç şaşırmaşçasına Prensesi selam ve yanındaki oturağa oturması için eliyle işaret etti. Prenses adamın işaret ettiği yere oturdu ve onun gibi sokakta oturan çocukları izlemeye başladı.Yarım saat süren bir sessizlikten sonra yaşlı adam"Demek benimle evlenmeyi o kadar çok istiyordunuz ki peşime adam bile taktınız"dediğinde Leyla dürüstçe"Evet,sizinle evlenmeyi istiyorum ama peşinize adam takan kişi ben değilim Homam aklınca bana yardım etmeye çalışmış" Söylediklerinin doğru olduğunu anlamak için gözlerinin içine bakam adamdan bir saniye bile gözlerini ayırmamıştı Şehrazat. "Neden?"diye sordu Vezir Kays bu sefer bakışlarını ilk o kaçıraraktan "Cevabı ortada"dedi Şehrazat fakirlikten annesinin kucağında açlıktan ağlayan bebeğe bakışlarını çevirerekten. "Neden biran da onları bu kadar çok önemsemeye başladınız Prensesim?"diye sordu yüzüne ve sesine yerleştirdiği alaycılıkla.

"Çünkü bilmiyordum"dedi Şehrazat dürüstçe saflığını itiraf ederken"Ben herkesin bizim gibi girmemize izin verilen şehirlerdeki gibi bir hayatı olduğunu zannediyordum" "Ve benim böyle bir insanı mı desteklememi mi bekliyorsun?"dediğinde Şehrazat samimi bir sesle"Evet,biliyorum halkımı hiç tanımıyorum ama onları tanımak istiyorum onların bana verdiği sevgiyi onlara geri ödemek istiyorum" "Hiç korkmuyor musun?Babanız ve anneniz bunu öğrendiğinden size nasıl davranacağı hakkında" "Korkmuyorum desem yalan olur ama zaten annem ve babam gözünde varlığım da yokluğum da bir en azından ölsem bile en azından bir şeyler çabalamışı derim" "Peki ya aşk?"dedi Vezir Kays eşiyle yaşıdığı o mutluluk dolu günlerin özlemiyle "Aşk mı?"dedi alaycı bir ifadeyle"Biz prensesler sadece babamızın ve abimizin iyiliği için devletin güçlü adamlarına satılırız ve inanın sizinle evlenmesem bile abim tarafından belki de güç kazanmak adına sizden daha yaşlı bir adama satılacağım" Şehrazatla konuştuktan sonra ayağa kalkan Vezir Kays yüzünde hiçbir ifade olmadan ayağa kalktı ve onu bekleyen korumanın yanına yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldayıp usulca uzaklaştı.

Bir kez daha başarısız olmanın verdiği hüzünle oturduğu yerden kalkıp onu bekleyen korumasının yanına ilerledi.Umut dolu bir ifadeyle kendisine bekleyen Homası,Prensesinin ifadesinden bir kez daha başarısız olduğunu anladığından konuyu hiç açmamıştı. Güldaneyle üstünü değiştirdikten sonra at arabasıyla saraya geldiğinde kendini odasına kapattı ve öbür gün cariyeleri onu uyandırıncaya kadar gözlerini açmmadı. Sabahın erken saatlerinde cariyesi heyecanlı bir halde gelip Şehrazat'ı uyandırmıştı.Bir mal gibi abisi tarafından satılmayı bekleyen Şehrazat sinirli bir ses tonuyla"Siz demedim mi?Beni rahatsız etmeyin diye" "Ama efendim"dedi cariye heyecanlı bir ses tonuyla"Saray şuan birbirine girdi." Sarayın birbirine girdiğini duyan Şehrazat hızlıca ayağa kalktı ve merak dolu bir sesle"Ne oldu yoksa savaşta yenildik mi?"dediğinde cariye Şehrazat'a hayatının en önemli haberini vermişti.

"Vezir Kays sizinle evlenmek istediğini ve eğer babanız sizi ona vermezse onu tahttan indirmekle tehdit etmiş"

]]>
Mon, 03 Oct 2022 23:25:28 +0300 zeynep_edaq2
Gül ve Ateş(Evlilik&1) https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesevlilik-1 https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesevlilik-1 Şehrazat,Vezir Kays'ın namı komşu ülkeleri bile ulaşmış gül bahçesinde yürürken aklında tek bir düşünce vardı o da öldükten sonra bile karısına sadık olan bu adamı kendisiyle evlenmeye nasıl ikna edeceğiydi. Vezir Kays ve karısı Helma daha 17 yaşlarında birbirini görür görmez aşık olup 19 yaşlarında ilk ve tek çocukları Navid'i kucaklarına almışlardı.Daha sonraları -her ne kadar şifacılar bulmaya çalışsa da-bilinmeyen bir sebebten çocuk sahibi olamamasına rağmen Vezir Kays ne kalbine ne de haremine başka bir kadın sokmamış eşine sadık kalmıştı.

Onların aşkı Şehrazat dahil bütün genç kızların yaşamak isteediği türden bir aşktı.Belki bu kadar güzel bir aşkın lanetiydi belki de herkesin bu aşkı kıskanmasının nazarıydı bilinmez Helma Hatun 35 yaşında bu dünyadan göç edip girmişti. O günden sonra Kays gerek babası gerekse de çevresi tarafından sürekli evlilik baskısı alsa da o bu baskılara boyun eğmeyip karısına sadık kalmaya devam etmişti. Şehrazat,Vezir Kays'ın sarayına gelmeden önce beyazlar içinde Helma Hatun'un mezarını ziyaret edip vicdan azabını geçirinceye kadar özürler dilemiş ve toprağına birbirinden güzel güller diktirmesine rağmen hala daha Vezir Kays'ın gül bahçesinde gezerken Halime Hatun'un ruhunu hissediyordu.

Homasının kılıcına sarıldığını fark eden Şehrazat kendilerine birilerinin yaklaştığını fark ettiğinde vicdan azabıyla boğuşan o masum kız gitmiş yerine her zaman ki gibi güçlü ve umursamaz gözüken Prenses Şehrazat geçmişti. "Prensesim"dedi üzerinde ipek kumaştan yapılmış bir kaftan giyen adam"Vezir Kays Hazretleri sizi içeriye davet ediyor" Şehrazat planının ilk aşamasını tamamlamanın sevinciyle dolup taşsa da bir prensese yakışır vakur bir ifadeyle"Vezir Kays'a söyleyin davetini kabul ediyorum"dedi. Kaftan giyen adam önde Şehrazat ve Homası arkasında saraya girdiler.Vezir Kays'ın sarayı diğer asilzadelerin yaşadığı saraylara göre daha sadeydi. Vezir Kays ve adamları, Prenses Şehrazat'ı sarayın girişinde karşılayıp yarım reverans yapıp sarayın içine buyur ettiler.

Şehrazat her ne kadar içindeki küçük kızın korkudan tir tir titremesine rağmen bir Prensese yakışır bir şekilde dik ve korkusuz bir halde kendisi için hazırlanan divana oturdu.Prenseslerinin oturmasıyla önce rütbe sırasına göre Vezir Kays ondan sonra da rütbelerine göre diğer görevliler oturdu. Söze ilk önce Vezir Kays başladı ve o insanı korkutan kalın sesiyle"Sizleri sarayımızda ağırlamak benim için bir onurdur Prensesim"dedi ve Şehrazat'ın niyetini anlamak için gözlerine Şehrazat'ın gözlerine dikti. Bu bakışmadan gözlerini kaçıran ilk kişi Şehrazat olmuştu.Şehrazat bakışlarını kaçırmasına rağmen korktuğunu belli etmemek için güçlü olduğunu belli ettiği zannettiği sesiyle"Benim için de gülleriyle dillere destan olmuş bu sarayı görmek bir onurdur"dedi. Konuyu uzatmaktan hiç hoşlanmayan Vezir Kays,Şehrazat'ın saraya gelme amacını öğrenmek amacıyla "Evet,güllerimizin o kadar hayranı olmuşsunuz ki günlerdir bahçemden ayrılmıyorsunuz"dedi.

"Sadece güllerin değil sarayınızında hayranıyım"dedi Şehrazat,Vezir Kays'ın aksine konuya nereden gireceğini bilememenin verdiği tedirginlikle konuyu başka taraflara çekiyordu. "Teşekkür ederim Prensesim eşimin mezarına da en sevdiği güllerden dikmişsiniz"dedi Vezir Kays bu sefer konuya direk girerek. Şehrazat,mezarlığa gittiği an Vezir Kays'ın kulağına gideceğini bildiğinden hiç şaşırmamış aksine konuya daha rahat girebilmenin verdiği saygınlıkla"Eşinizden özür dilemek amacıyla mezarını ziyaret ettim"dediğinde Vezir Kays ve adamlarının yüzünde oldukça şaşkın bir ifade belirmişti. "Neden?"dedi Vezir Kays şaşkınlığını meraklı bir sese bırakırken"Eşimden özür dilediniz" "Ben"dedi Şehrazat her ne kadar bakışlarını kaçırmamaya çalışsada pelerini sıkıca tutarak ondan destek aldı ve ciddi bir ses tonuyla"Sizinle evlenmek istediğim için eşinizden özür diledim" Şehrazat'ın itirafı karşısında daha da şaşıran Vezir Kays ve adamları kendisinden 38 yaş büyük ve Sultan'ın bile korkudan ağzını açamadığı adama evlilik teklif eden bu genç kızı daha da ilgili bir şekilde incelemeye başladılar.

"Demek benimle evlenmek istiyorsunuz"dedikten sonra Vezir Kays yükses sesle kahkaha attığında bu kahkaya alışık olmayan adamları bu sefer bakışlarını Vezir Kays'a dikmişlerdi. "Evet"dedi Şehrazat,Vezir Kays'ın kahkahasından sonra çekingen bir sesle"Sizinle evlenmek istiyorum" "Neden?"diye sordu Vezir Kays bir anda ciddileşerek"Etrafınızda sizinle evlenmek isteyen bunca erkek varken ben?" "Çünkü hiçbiri sizin bana sağlayacağınız kadar güç ve otorite sağlayamaz"dedi Şehrazat yüreğinden geçen cevapları söylerken. "Yani benimle güç ve otorite sağlamak için evlenmek istiyorsunuz öyle mi?"dedi Vezir Kays küçümseyici bir ses tonuyla. Şehrazat ,Vezir Kays'ın küçümseyici tavrına rağmen konuşmaya devam etti.Biliyorduki bugün Vezir Kays'ı ikna etmek için ilk ve son günüydü. "Evet,sizinle gücünüz için evlenmek istiyorum çünkü başka türlü halkıma yardımcı olamam.Babam ve saray eşrafı tarafından güçsüz olduğum için ciddiye alınmıyorum ama sizinle evlenirsem elde ettiğim güçle en azından ciddiye alınırım" Şehrazat'ın cevabı üzerine daha da meraklanan Vezir Kays"Neden halkı bu kadar önemsiyorsunuz?Sizden önceki prensesler gibi süslü kıyafetler giyip etrafta dolaşmıyorsunuz?diye sordu. "Daha geçen hafta bana bağlılık yemini bulunan muhafız alayı sırf beni ve ülkemizi korumak için savaşa giderken benim boş oturmam ne kadar doğru" Şehrazat'ın cevaplarından etkilenen Vezir Kays belki de kendisi için en önemli olabilecek soruyu sordu. "Neden diğer yaşıtlarınız gibi sevdiğiniz bir erkekle evlenmek varken halkınız için kendinizi feda ediyorsunuz?" "Ben"dedi Şehrazat kendi yaşıtında bir kız çocuğu gibi aşka duyduğu özlemi sesine de yansıtarak"Küçüklüğümden beri sizin ve eşinizin aşk hikayesini dinleyerek büyüdüm ve hayallerimde sevdiğim erkeği hayal ettim ama ne yazık ki ne o aşkı ne de o sevgiyi yaşadım şimdi ise babam tarafından sevmediğim bir erkekle evlendiriliyorum en azından sizinle evlenirsem az da olsa halkıma yardımcı olabilirim" Vezir Kays sorularına devam ederken içeriye genç bir adam girdiğinde kapının dışında bekleyen şifacıyı gördü.

Genç adam,Vezir Kays'ın kulağına eğildi ve bir şeyler fısıldadı ve bunun üzerine Vezir Kays başını sallayıp ayağa kalktı. "Şimdilik bu kadar yeter sizinle sohbet etmek bir zevkti prensesim" Vezir Kays'ı ikna etmek için tek şansını kaybetmemek için heyecanla araya kalktı ve"Benim için sorun değil ben beklerim" "Prensesim"dedi Vezir Kays,Şehrazat'ı başından savabilmek için"Bana düşünmek için biraz zaman verin sizinle en yakın zamanda tekrar görüşeceğiz" "Peki"diyebildi Şehrazat,Vezir Kays'ın gözünde şımarık bir genç kız gibi görünmemek için. Vezir Kays'ın orta yaşlı adamı hariç herkes yarım reverans yapıp yukarıya doğru çıktılar. Vezir Kays'ın çıkmasından sonra orta yaşlı adam Şehrazat'a dönüp"Buyrun size arabaya kadar eşlik edeyim"dedi. Şehrazat gittiğinden emin olabilmek için bu yolu izlediklerini bildiğinden ses çıkarmadan ayağa kalktı ve arabaya kadar orta yaşlı adamın kendisine eşlik etmesine izin verdi. Arabada sadece Homası olduğundan Şehrazat merak dolu bir sesle"Homa acaba Vezir Kays'ın rahatsızlığı ne olabilir?"diye sordu. "Prensesim sizi sarayından göndermeye cesaret ediyorsa mutlaka önemli bir hastalığa yakalanmış olmalı" Şehrazat geleceğinin sağlığı hakkında bilgi sahibi bile olmadığı adama bağlı olmasının verdiği sıkıntıyla"Eğer Vezir Kays hedefimize ulaşmadan ölürse Homa işte o zaman bizim için her şey bitmiş olur" Sarayına vardığına etrafta bir karmaşanın hüküm sürdüğünü görünce aklına ilk savaş geldi ve bir Prensese yakışmayacak bir davranış olan koşmaya benzer yürüyüşle sarayın içine girdi ve önüne çıkan ilk cariyeye endişeli bir ses tonuyla"Neler oluyor?"diye sordu. "Abiniz Prens Arash bugün babanızın buyruğuyla saraydan ayrılıp görevli olduğa şehire gönderiliyor"dedi cariye mutsuz bir ses tonuyla. Sarayda Prenslerin cariyeleri ayrı haremlerde kalırlardı ve bir Prens başka bir Prensin hizmetli cariyesi dahil hiçbir cariyesine göz dikemezdi eğer göz dikerse sonucu kınanma ve gözden düşme olurdu.Abisi saraydan adamları dahil sadece 5 cariye götürebilir geri kalan cariyeler şanslılarsa burada Prenslerinin dönmesini beklerdi. "Abim daha yeni geldi neden bu kadar erken gidiyor?"diye sordu

Şehrazat meraklı bir ses tonuyla. "Babanız savaş sebebiyle sınırların korunması için abinizi Melik olduğu Bacergah'a geri göndereceğini söyledi." Babasının niyeti oldukça açıktı.Veliaht olarak belirlediği oğlunu korumak için abisini feda edecekti.Şehrazat hizmetçinin yanından bir Prensese yakışmayacak şekilde koşarak abisinin odasına geldi ve dışarıda duran ağalara abisine geldiğini haber vermesini istedi. İçeriye girdiğinde hazırlanan abisini gördüğünde endişeli bir halde"Abi"diye seslendi.Annesi öldüğünden beri ilk defa kendisi için birilerinin endişelenmesi Prens Arash'ı gülümsetmişti.Birileri tarafından önemsenmek çok güzelmiş diye düşündü Arash "Gel kardeşim" Şehrazat, abisinin bu durumu bu kadar çabuk kabul etmesine karşı sitem ederek"Abi ne yapıyprsun Allah Aşkına?Bırak hazırlanmayı ben gidip babamla konuşacağım"dediğinde Arash küçüklükten beri kızkardeşini sakinleştirmek için yaptığı gibi eliyle kızkardeşinin başını okşayıp"Babamla bu konu hakkında asla konuşmayacaksın Şehrazat babamın seni de hedef almasını istemiyorum"dedi. Şehrazat sızlanarak "Ama bu haksızlık babamın seni feda etmesine izin vermemi nasıl beklersin?"dediğinde abisi yaşına yakışır bir tecrübeyle"Eğer tahtı hedefliyorsam bazı riskleri de göze almak zorundayız anladın mı beni?" Şehrazat anlamak istememesine rağmen anladım anlamında huzursuzca başını salladı ve bunun üzerine abisi tekrardan kızkardeşinin başını okşayıp"Aferin benim akıllı kardeşime"dedi ve hazırlıklarına devam etmeye başladı. Leyla her ne kadar abisine bugün için daha fazla kötü haber vermek istemese de Vezir Kays hakkında öğrendiği bilgiyi söylemek zorunda hissettiğinden"Abi"diye seslendi.

Abisi gidecek eşyalarıyla ilgilendiğinden ilgisiz bir ses tonuyla"Efendim"dediğinde Şehrazat bir çırpıda"Vezir Kays hasta"dedi. Aldığı haberden dolayı elindeki kitapları yere düşüren Prens Arash şaşkınlıkla"Ne?"diye tepki verdi ve düşen kitapları önemsemeden kızkardeşine yaklaşıp"Anlat"dedi. "Bugün Vezir Kaysla görüşürken içeriye saray hekimlerinden biri girdi ve ona bana saygısını bile sundurmadan Vezir Kays'ın odasına çıkardılar ve bana gitmem gerektiği söylendi ve gittiğimden emin olmak için peşime bir adam bile taktılar" Vezir Kays her ne kadar tarafsız gözükse bile destekleri sayesinde hayatta kalmayı başarmıştı Arash eğer şimdi Vezir Kays'ın rahatsızlığı ortaya çıkarsa Arash'ın can güvenliğini kimse sağlayamazdı. "Şehrazat"dedi Arash temkinli bir ses tonuyla"Bu haber ikimizin arasında kalmalı anladın mı?Eğer bu duyulursa benim tahta çıkmam imkansıza yakın bir hal alır" "Sen merak etme abi"dedi Şehrazat abisine güven veren bir sesle"Vezir Kays'ın hasta olduğunu ikimizden başka kimse bilmeyecek" Şimdiye kadar güvenirliliğinden ve tecrübesizliğinden şüphe ettiği kızkardeşi adamlarından daha çok işe yaramış ve ona çok önemli bilgiler getirmişti. "Şehrazat"dedi temkinli ses tonunu sürdürerek"Sana güveniyorum ama şunu unutma eğer Vezir Kaysla evlenmek istiyorsan hastalığı duyulmadan önce her şeyi halletmelisin"

]]>
Thu, 08 Sep 2022 17:45:45 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(DEĞİŞİM) https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesdegisim https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesdegisim DEĞİŞİM

Prenses Şehrazat aldığı haberin etkisiyle soluğu Annesi Malika Sultan'ın dairesinde almıştı.Dairenin önünde bekleyen Harem ağlarına geldiğimi haber verin dediğinde Harem Ağası, annesinin yanında Sultan Alaeedin'in olduğunu önemli bir şey olmadıkça içeriye kimsenin alınmaması emrinin verildiğini söyleyip eğer önemli bir şey ise içeriye haber verebileceklerini söyleyince Şehrazat yüzünde alaycı bir ifade belirdi. İçeriye girip annesi ve babasına ne söyleyecekti beni bir mal gibi kararımı sormadan verebilirsiniz?Ben sizin için neyim? Aklında bunca soru varken Şehrazat yorgun bir sesle"Gerek yok yarın sabah gelirim"dedi ve odasına doğru giderken gözlerinden akmak için ısrar eden gözyaşlarına direndi.

Her ne kadar ailesi onu kukla olarak görse de yine de o bir prensesti ve duygularını toplum içinde ifade edemezdi. Yumruk yaptığı ellerinden güç alarak dik bir halde odasına yürüdü.Odasında onun üstünü değiştirmek amacıyla bekleyen cariyeleri görünce onu gözetlemeleri amacıyla annesi ve babası tarafından konan cariyelere adete öfkesini anne ve babasından çıkarırcasına daha önce konuşmadığı kadar yüksek bir sesle"Hepiniz odamdan defolun"dedi. Prenseslerinden böyle bir tepki beklemeyen cariyeler şaşkınlıkla dolu olsa Sultandan ve gözdeden aldıkları yetkiden dolayı kibirli bir sesle"Sizin üstünüzü değiştirmeden hiçbir yere gidemeyiz"diyen cariyesine o zamana yapmadığı bir şey yapıp tokat attı ve odadakilerin duyması için kibir ve kızgınlık dolu bir sesle"Bundan sonra kimden yetki aldığına bakılmaksızın emrimi çiğneyen ve görmezden gelen herkesin cezasını vereceğim anladınız mı?"dediğinde odadan hiçbir ses çıkmadı.

Şehrazat sorusuna cevap vermeyen cariylere sesini daha da yükselterek"Anladınız mı diye sordum"dediğinde hepsi tek bir ağızdan"Anladık prensesim"dediler ve can korkusuyla odayı bir an önce terk ettiler. Cariyelerin yanında güçlü duran o kadın cariyelerin odayı terk etmesiyle kendini yatağa attı ve sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.Ağlamanın şiddeti arttıkça yüreğindeki öfke ve intikam hisside artıyordu. Bir süre ağladıktan sonra sakinleşen Şehrazat kıpkırmızı gözleriyle odasındaki aynanın karşısına geçti ve kendisine söz verir bir sesle"Bugün benim son ağlayışım olacak bugünden sonra beni kim ağlatıysa gözünden benim gözümden akan yaşın 2 katı akmadıkça onların peşini bırakmayacağım"dedi

Sabahleyin dünkü ağlama krizinden dolayı kıpkırmızı olan gözlerini zar zor açıp etraftaki gürültüyü anlamaya çalışıyordu.Gürültünün atmasından dolayı zar zor yataktan kalkıp ayaklarını sürerek kapının oraya gitti ve kapıyı açıp orada bulunan Homasına"Bu gürültü de ne?"diye sordu. Homası"Prensesim bugün askerlerimiz savaşa gideceğinden onları uğurlamanız için sizi hazırlamak istiyorlar" Prensesin görevlerinden bir tanesi savaşa gidecek olan savaşçıları savaşta kahramanlık gösterip ülkesini savunsun diye en güzel şekilde giydirilip süslendirilir ve askerleri uğurlamak amacıyla bir kaç güzel söz söyler ve savaşın komutanının bileğine elbisesinden kesilmiş bir kumaş bağlardı.

Şehrazat bugün yataktan çıkmak istememesine rağmen kimsenin bir şeylerden şüphelenmemesi için görevini yerine getirmeliydi. "Eğer beni hazırlamak istiyorlarsa niye dışarıda bekliyorlar içeri geçselerdi ya"dediğinde cariyelerin kendisine attığı korku dolu bakışları gördü. "Şey Efendim"dedi Homa cariyelere yan bir bakış atıp"Dün gece hepsini odadan kovduğunuz için odanıza girmeye korkuyorlar" Prenses Şehrazat insanların hiçbir zaman kendisinden korkmasını istememişti ama bugün ilk defa sana hizmet edenlerin sana saygı duyması için senden korkmaları gerektiğini öğrenmişti. "Söyle onlara"dedi Şehrazat sert bir sesle"Odaya girebilirler" Odaya tekrardan kabul edilen cariyeler Şehrazata bugün daha bir özenli davranıyorlar en küçük bir şeyde Şehrazat'ın iznini istiyorlardı. Şehrazat her ne kadar sert durmaya çalışsa da aslında içten içe hayalkırıklığıyla dolu olan bir deryada yüzüyordu.Şimdiye kadar ona efendileri gibi davranmamalarının nedeni Şehrazat'ın ona insan gibi muamale yapması mıydı?

Şehrazat kıpkırmızı elbisenin üzerine takılan kilolarca mücevherden dolayı savaş alanına kendisine eşlik edecek temsilci muhafızın koluna girerek gidecekti. Şehrazat'ın hazır olduğunu bildirdiklerinde içeriye Shoyon girdi.Shoyon aşık olduğu kadına karşı hayranlık dolu bakışlarını gizlemeyip"Çok güzel olmuşsunuz Prensesim"dedi. Hala daha dünkü konuşmaların etkisinde olan Şehrazat ,Shoyon'un iltifatına karşın son derece gergin bir sesle"Teşekkür ederim Shoyon "dedi ve Shoyon'un koluna girip törenin başlayacağı yere doğru yürümeye başladılar. Şehrazat aralarındaki gerginliğin sebebi olarak kendini gördüğünden onunla sohbet etmek için aklına gelen ilk soruyu sordu. "Shoyon normalde bana senin alt rütbelerinden biri eşlik etmesi gerekmiyor muydu?"diye sorduğunda Shoyon sahiplenici bir sesle"Ben varken başka bir erkeğin sana dokunmasına izin vereceğimi mi sandın?" "Shoyon"dedi Şehrazat dünkü konuşamadan dolayı duyduğu vicdan azabıyla. "Lütfen"dedi Shoyon çaresiz bir sesle"En azından sana duyduğum aşkı ve kıskançlığı dile getirmeme izin ver" "Tamam"dedi Şehrazat bu zamana kadar ona arkadaşlık yarenlik yapan insanı kırmamak için"Aşkını ve kıskançlığını dile getirebilirsin" "Teşekkür ederim"dedi Shoyon nihayet şehirdeki bütün kızların hayran kaldığı o muhteşem gülümsemesi yüzünde tekrardan belilirken. "Asıl ben teşekkür ederim"dedi Şehrazat kendisine karşılık vermediğini dile getirse de onu sevmeye devam eden adama minnetini belli eden bir sesle. Sarayın dış avlusuna girdiğinde askerler hayranlık dolu bakışlarını Prenseslerine diktiler.Askerlerin kendisine olan bu hayranlık dolu bakışlara alışıp bunlarla yaşamayı öğrenmişti. Shoyon tören gereğince Prensesi babası Sultan Alaeddinin yanındaki tahta oturtuktan sonra Sultanına reveransını yapıp bölüğündeki yerini aldı.Bölüğündeki askerler Prensesle olan nişandan haberdar oldukları için kıskançlık dolu bakışlarla Shoyon'a bakıyorlardı. Shoyon'un bakışlar karşısında hissettiği tek şey gururdu.Herkesin istediği kadını elde etmenin zaferiyle böbürlenmesine engel olamıyordu. Sultan Alaeddin Akçandan kendine özel elmas işlemeli kılıcını eline alıp havaya kaldırdı ve askerleri gaza getirmek için yüksek sesle bir motivasyon konuşması yaptı. "Askerlerim; Bugün burada Sultanınızı,ülkenizi,halkınızı en önemlisi de namusunuzu korumak için bulunuyorsunuz. "Şimdi bana cevap verin Sultanınızı koruyacak mısınız?"diye sorduğunda bütün askerler"Evet"diye bağırdı. "Ülkenizi?"diye de sorunca yine bütün askerler hep bir ağızdan"Evet"diye bağırdı. "Halkınızı?"diye sorduğunda askerler tükenmeyen bir heyecanla"Evet"diye bağırdılar. "Namusunuzu?"diye sorduğunda babası,askerler de son kez"Evet"dediler ve bunun üzerine babası elindeki kılıcı daha da yükselterek"Kazanız mübarek olsun arslanlarım" Babasının törendeki konuşması bittikten sonra sırada bütün askerlerin beklediği etkinliğe geçilmişti.Prenses,önce komutanlarına kendi elbisesinden bir kumaş bağlayacak ondan sonra da her askerlerle muhatap olup koluna beyaz bir kumaş bağlayacaktı. Şehrazat üzerindeki elmas işlemeli elbisesi ve mücaverhatlarıyla ayağa kalkıp önce ordunun komutanına kırmızı elbisesinden kesilmiş kumaşı komutanın bileğine bağladı ve ona göz alıcı bir gülümsemesiyle"Size uğur getirmek için bu kumaşı bağlıyorum.Umarım bu uğur size savaşta önünüze çıkan bütün engelleri aşmanıza yardımcı olur" Prensesin bileğine bağladığı kumaşı öpen komutan söz veren bir sesle"Bu uğuru ölünceye kadar bileğimden çıkarmayacağım prensesim"dedi ve babasına doğru ilerleyip babasının elmaslarla işlenmiş kılıcını aldı ve öpüp sadakatini tekrar dile getirdi. "Size yemin ederim Sultanım bu kılıcı bize savaş açan gavurun gırtlağına saplayacağıma,kahramanlık yapanları ödüllendireceğimi,savaştan kaçanları-kendim bile olsa-cezalandıracağım"dedi ve elmas işlemeli kılıcı kaftanına sokup beline taktı. Komutan'ın sırasının bitmesiyle sıra prensesi görmek isteyen askerlere geçmişti.Prenses ordudaki 1.499 erkeğe sırayla gülümseyip şans dilemişti taki sıra Shoyon'a gelinceye kadar. Shoyon savaş dönüşü karısı olacak prensesine yaklaştı ve bileğine beyaz kumaş bağlanırken uyaran bir ses tonuyla"Unutma Şehrazat düşünüp karar vermen için 3 ayın var 3 ay sonra sen dahil kimse sana kavuşmama engel olamaz"dediğinde Şehrazat anladım anlamında gergince başını salladı ve bunun üzerine Shoyon nişanlısının elini öpüp sırasına geçti. Şehrazat giydiği elbise taktığı kilolarca mücevheratla daha fazla ayakta kalamadığından Homasının koluna girdi. Homa kendisine tututan Prensesin bütün ağırlığını kendine alarak törenden sonra odasına taşıdı. Şehrazat odaya girdiğinde cariyeleri üstündeki mücavheratları tek tek kutularına alıp Homanın eşliğiyle Prensesin mücaveharaterinın saklandığı odaya koydular.Mücavehatlerin çıkmasının ardından sıra kıyafetlere geçti. Önce Prensesin elbisenin üstündeki elmasları alıp en son elbiseyi çıkartıp Prenses'e savaş boyunca giymesi gereken kırmızı sade bir elbise giydirip odadan çıktılar. Odada yalnız kalan Şehrazat kendini yatağa bıraktı ve Shoyon'un dediklerini düşünmeye başladı.Abisini ve kendisini babasının kurduğu gelecekten kurtarması için sadece 3 ayı vardı.

Dün abisine gönderdiği mesajın cevabını merak ettiğinden Homasını içeriye çağırıp merak dolu bir sesle"Anlat abim mesajıma ne cevap verdi?"diye sordu. Homa konuşmaya başlamadan önce kimsenin onları dinlemediğinden emin olmak için odayı kontrol etti ve kimsenin onları dinlemediğine kanaat verdikten sonra mesajı iletti. "Sizi bu akşam arka bahçe de bekliyor" Şehrazat buluşma saatinin akşam olmasından dolayı yatağa uzanıp dinlenmeye başladı.Bugün abisiyle yaptığı plana göre hayatı bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Şehrazat üzerindeki kırmızı elbisesinin çok süslü olmasından dolayı saray eşrafından birine yakalanma korkusuyla üzerine siyah bir pelerin almıştı ama arka bahçeye girdiğinde muhafızlarda dahil kimse yoktu ve bundan şüphelenen Şehrazat,Homasına seslendi. "Neler oluyor burada?Neden bir tane bile asker yok?"

Homa da muhafızların olmamasından dolayı tedirgin bir halde belindeki kılıcı daha da sıkı tutarak"Bilmiyorum Prensesim ama belki de bu abinizin size bir zarar vereceğinin göstergesidir"dedi. Şehrazat yıllarca köşede fark edilmeyi bekleyen küçük kızın içinde büyüttüğü asiliği meydana çıkararak"Umrumda değil bugün burada ölsem bile kaderimi değiştirmek için savaşacağım"dediğinde ağacın arkasından çıkan ağabeyini gördü. Ağabeyi ona doğru yürürken gurur dolu bir ifadeyle kardeşine"Doğru cevap buydu kardeşim bu gece ikimiz de ölecek olsak bile kaderimizi değiştirmek için savaşmalıyız." Ağabeyini gören Şehrazat hemen yarım bir reverans yaptı ve aklındaki ilk soruyu dile getirdi. "Arka bahçedeki askerleri siz mi kaldırdınız?" "Sana sorduğun cevabını söylerim ama?" "Ama?"diye tekrar etti Leyla kafası karışmış bir halde hala reveransta beklerken.

"Kardeşimin benim yanımda artık reverans yapmasını istemiyorum"dedi öz kardeş olmamalarına rağmen ona öz abisinden daha sıcak bir sesle konuşan abisine Şehrazatta bir kardeş sıcaklığıyla"Peki abicim"dedi Bunca zamandır tek çocuk olan büyüyen Arash- geçmişte her ne kadar Şehrazattan abi kelimesini de duysa da-bu kadar sıcak tonda kendisine abi denmesine şaşırsada ilk defa bu kelimeyi sevmişti. Arash gizemli bir tonda "Evet,kardeşim nasıl ki abini destekleyenler varsa beni de destekleyen devlet adamları ve komutanlar var" Şehrazat merak dolu bir sesle"O adamlar peki benimle iş birliği yaptığını biliyorlar mı?"diye sorduğunda Prens Arash"Hayır"dedi ve dürüstçe"Benimm tarafımda olduğunu gösteren bir şey yapmadıkça da söylemeyi düşünmüyorum"

"Ben de bugün bu konuyu konuşmak için geldim babam beni Rezan Paşa'nın oğlu Shoyonla evlendirmek istiyor"deyip abisinin tepkisini görmek için ona baktığında abisinin hiç şaşırmadığını görünce o kadar zamandır kendisinden gerçekleri saklayan abisine kırılmış bir sesle"Sen de mi biliyordun benim hakkımda çıkan evlenme kararını?"

Abisi"Evet,biliyorum çünkü beni de Rezan Paşa'nın kızı Anahitayla evlendirmek istiyorlar"dediğinde Şehrazat şaşkınlık dolu bir sesle"Bu nasıl olur?Hanedanın aynı aileden iki kişiyle evlenmesi yasaktır" Büyük büyük dedeleri II.Akbar tahttayken kanunnameye yazdırdığı ilk kanun:Hanedandan 2 kişi aynı aileden iki kişiyle evlenmek isterlerse hanedandan olanların statüleri düşürülür hane halkından 2 kişi ise sürgün edilir" Dedelerinin bu yasayı koymasının en büyük sebebi gücü aynı ailede toplanmaması ve en büyük gücün hanedanda kalmasını amaçlıyordu. "Bunun anlamı"dedi Şehrazat heyecandan büyüyen gözleriyle. "Evet"dedi abisi Şehrazat'ın aklındakileri onaylayan bir sesle"Statümü düşürüp abinin tarafındaki Rezan Paşa'nın gücünü arttıracaklar" Şehrazat itiraz eden bir sesle"Vezir Kays asla buna izin vermez"dedikten sonra aklına gelen bir fikirle gülümsemeye başlayıp"Vezir Kays"diye tekrar etmeye başladı. Kardeşinin aklından geçen planları merak eden Arash"Aklından neler geçiyor?"diye sordu.

Şehrazat gözlerinde ortaya çıkan deli cesaretiyle"Vezir Kaysla evleneceğim"dedi. Kardeşinin Vezir Kaysla evlenme fikrine şaşıran Arash"Vezir Kays ölen eşinden sonra hayatına hiçbir kadın sokmamışken sen nasıl başaracaksın onunla evlenmeyi?"diye sorduğunda Şehrazat sesine de yansıyan o deli cesaretiyle"Henüz bilmiyorum ama plan yapmak için 3 ayımız var"

]]>
Thu, 14 Jul 2022 22:15:00 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(GERÇEKLER) https://edebiyatblog.com/http:domain.comcroncheck-scheduled-posts https://edebiyatblog.com/http:domain.comcroncheck-scheduled-posts GERÇEKLER

 

Ağır ağır giden at arabasında gergin bir sessizlik vardı.Şehrazat,ilk defa şehrin öteki yüzüyle karşılaşmanın verdiği heyecanla at arabasının küçük penceresinden şehri izlemekten kendini alamıyordu. Annesinin göğsünde açlıktan ağlayan bebeklerini sakinleştirmeye çalışan annelerin çaresizliği Şehrazat'ı tozpembe yaşadığı dünyadan uzaklaştırmıştı

.Hemen ne olur ne olmaz diye yanına aldığı altın keselerini onlarla paylaşmak için hamle yaptığında abisi uyaran bir sesle"Yapma"dediğinde Şehrazat"Neden?"diye sordu"Neden paramızı onlarla paylaşamıyorum?" "Çünkü bu altın kesesini onlara attığın an halkı kendi tarafına çekiyormuş gibi bir hamle olarak algılanacak ve şimdiye kadar sana bir kere bile sesini yükseltmemiş olan sevgili babamız seni bir anda tahtına göz dikmiş bir düşman olarak algılayabilir" Babasının halkının fakirlik içinde yaşamasına rağmen hiçbir şey yapmaması gerçeği Şehrazat'ın şimdiye kadar hiç bilmediği bir duyguyu harekete geçirdi.Bu duygu öyle bir şeydi ki bu dünyada en sevdiği insana hesap soran bir sesle"Neden?Neden bu insanların fakirlik çekmesine izin veriyorsun?"diye sormak istiyordu. Şehrazat'ın kalbi belki de babasının gerçekleri bilmediğini yanındaki vezirlerinin onu kandırdığını söyleyerek ona küçük bir umut vermek istiyordu ve Şehrazat bu umuda sıkıca sarılarak"Belki de babamızın,halkının bu durumundan haberi yok ne de olsa bu bölgeleri yöneten Amirler var"dedi ama abisi konuşmasa da bakışlarıyla da Şehrazat'ın küçükte olsa sığındığı umut balonunu patlatıp gerçekleri göz önüne sermişti.

Kızkardeşinin yüzünde ,babalarının gerçek yüzüyle yüzleşmenin verdiği hayalkırıklığının hüzünle birleşmiş görüntüsünü izlemeye daha fazla katlanmadığından anlayışlı bir sesle"İstersen geri dönelim bu kadar gezdiğimiz yeter"dediğinde Şehrazat itiraz eder bir sesle"Hayır"dedi pelerini sıkıca sıkarak"Devam etmek istiyorum" Şehrin her yeri fakir ve çaresiz insanlarla doluydu.Bu fakir insanlar yardım isteyen gözlerini Şehrazatların geçmekte olan arabasına dikip"Ne olur diyorlardı 1 haftadan beri ağzımıza bir lokma ekmek girmedi" Kızkardeşinin pelerini sıkıca sıkıp sessizce akan gözyaşlarını saklamaya çalıştığını görünce arabacıya emir veren bir sesle"Arabayı Dara'ya sür"dedi. Dara'ya geldikleri zaman diğer şehir bölgelerinden farklıydı.Burada bir tane bile fakir bulamazdınız.

 

Bunun sebebi ise şehirin etrafındaki muhafızların denetimi çok sıkı tuttumasından kaynaklanıyordu. Eğer fakir bir erkek bu gösterişli ve israfın oldukça yaygın olduğu bu şehre girerse 80 sopa fakir bir kadın girerse 40 fakir birçocuk yanlışlıkla bile şehre girse 10 sopa ceza alıyordu.

 

Birgün Şehrazat fakir bir kadının 40 sopa yediğini görünce dayanamayıp müdahale etmek istemişti ama dadısından daha önce duymadığı sert bir sesle"Bu ülkenin kurallarına uymazsan Prenses bile olsan cezalandırılsın o yüzden bu görüntüyü aklına kaydet"demişti. Şehrazat kadına inen her sopa darbesinde ağlamış ve 10.sopadan sonra ağlayarak"Dadı"demişti"Ne olur artık gidelim" Dadısı,Şehrazat'ın bu görüntüden yeterince ders aldığını düşünerek"Tamam"demişti eski şefkatli haline bürünerek"Sana birbirinden güzel kumaşlar alalım" Bu olay yaşandığında Şehrazat 10 yaşındaydı ama geçen 8 senede aklından o olayla ilgili tek bir anı bile silinmemişti.

 

"Ben"dedi Şehrazat,abisinin söylediklerine inanmamanın verdiği utançla bakışlarını yere dikerek"Sana inanmadığım için çok üzgünüm kimbilir benim babama olan mutlak inancım sana ne kadar komik gelmiştir" "Hayır"dedi abisi,kardeşini anlamanın verdiği anlayış dolu bir sesle"Ben de ilk bu manzarayla çok şaşırdım bizi sevgi ve şefkatla büyüten adamın halkına bunları yapacağına asla inanmak istemedim" "Ben halkım için ne yapabilirim?"diye sordu Şehrazat ona öğretilen ilk şey bir prensesin halkın ihtiyaçları için çabalamak olduğuydu. "Tahta benim çıkmama yardım edebilirsin ama"Arash,kız kardeşinin kalbini kırmak için cümlenin devamını getiremedi. "Ama benim hiçbir gücüm yok değil mi ?"dedi Şehrazat geçekler canını yaksa da gerçekleri konuşmaktan hiçbir zaman korkmamıştı. "Ben bunu demek istemedim benim gözümde sen binlerce erkekten daha güçlü ve akılsın ama benim için öz abini karşını alabilir misin?"

 

Şehrazat her ne kadar annesi tarafından tahta çıkması için siyaseten güçlü bir evlendirilmek istese de Öz abisinin babası gibi alemci olduğunu herkes biliyordu ve abisi başa geçtiği an halkın bu fakirliğe daha fazla katlanamayacağını da biliyordu. Şehrazat artık bir çocuğun bile babası yüzünden acı çekmesine izin vermeyecek en önemlisi de bu ülkenin prenseslerini güçsüz halde bırakan yönetimi değiştirecekti. "Alabilirim ama senden tek bir istediğim var" Üveykardeşinden böyle bir cevap beklemeyen Arash şaşkınlık dolu bir sesle"Nedir istediğin?"diye sorduğuna Üvey kızkardeşinin daha önce gözlerinde görmediği bir parıltı gördü.

 

"Benden sonra artık bu ülkenin prensesleri de yönetimde söz hakkı olacak ve en önemlisi biz artık bu ülke için sadece süs bebeği olmayacağız" Arash yemin eder bir sesle"Sana söz veriyorum kardeşim tahta geçtiğim an seni başdanışmanım yapacağım" Şehrazat ,abisinin yemini için bir teminat istediğinden kuşkulu bir sesle"Eğer yeminini tutmazsan karşılığında benim ellerimde can vermeyi kabul ediyor musun?" "Sana söz veriyorum"dedi abisi ve kuşağından çıkardığı hançerle elini kesti ve kanlı hançeri tekrar kabzasına söküp kardeşine verdi"Eğer sözümü tutmazsam bu kanlı hançerle canımı al."

]]>
Sat, 25 Jun 2022 17:28:52 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(Prenses) https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesprenses https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesprenses Bir prensesin sabah rutini her zaman aynıdır.Sabah güneş doğduktan sonra nedimeler tarafından uyandırılıp gül sularıyla yüzünün yıkanmasını beklemek nedimelerin sana güzel görülmen için uyguladığı bakımlara katlanmak aç bir karınla seni bir oyuncak bebek gibi süslenmelerini bitirdikten sonra kilonu korumak için önüne konulan iki parçayla karnını doyurmaya çalışıp akşamleyin ise ailedeki bütün erkeklerin önüne et koyulurken önüne koyulan bir kase çorbayla bütün geceyi geçirmekti.

Şehrazat bütün bunlardan daha fazlası olmak istiyordu.Ailesi ve halkı tarafından bir süs bebeği gibi görünmektense halkı için çabalayan bir prenses olmak istiyordu.Bu fikri annesine ilk açtığında annesinden ilk tokatını yemişti. Annesi öfkeden büyümüş gözleriyle"Sakın"demişti"Bir daha ağzından böyle bir şey duymayacağım" Şehrazat yediği tokatın etkisiyle korku dolu bir sesle"Tamam annecim"demesine rağmen annesi bütün hocalarını değiştirmiş okuduğu tüm kitapların moda ve prenseslerin görevleri hakkında olduğundan emin oluncaya kadar kızını rahat bırakamamıştı.,

Şehrazat o gün hayallerini kimseye söylememesi gerektiğini öğrenmişti ve bu yüzden çok güvendiği yardımcıları hariç gizli yerini kimse bilmiyordu.Bu gizli yerde devletin yasakladığı kitapları okuyordu.Bu kitaplar daha çok adalet,halkın isyan ederek hak ettiği zenginliğe kavuşacağını konu edenen kitapları okuyordu. Bu kitapları ilk kez üvey abisi Arash'ın odasında görmüştü.Kitabı ilk okumaya başladığında babası hakkında yazılan düşünceleri okuyup öfkelenmişti.O zamanlar babası Şehrazat'ın gözünde yenilmez bir kahramandı. Arash,Şehrazat'ın gizlediği kitapları bulmuş olmasının verdiği endişeli bir sesle"Şehrazat"diye konuşmaya çalıştığında Şehrazat öfke dolu gözleriyle hiçbir kelime etmeden elindeki kitabı yere atıp elbisenin eteklerinden tutarak uzaklaşmıştı. Şehrazat o günden itibaren 3 gün boyunca odasından çıkmamış Üvey Abisi Arash ise 3 gün boyunca sürekli kızkardeşinin odasında dolaşmış üvey kız kardeşinin odasına girecek cesareti kendinde bulamamıştı. Arash'ın bu hareketleri sarayda abi ve kız kardeşinin arası açıldı şeklinde yorumlanmış ve gerek Arash'ın taraftarları gerek de Sultan'ı ve Prens Mohsen'in taraftarları arasında olası bir taht kavgası için önlem almaya başlamışlardı.

Her ne kadar iki oğlunun da canını almamaya yemin eden Prens Alaeddin can ve tahtını kaybetmenin korkusundan 3.günün akşamında oğlu Prens Arash ve kızı Prenses Şehrazat'ı huzuruna çağırmıştı. Prens Arash silah taşıma izni olduğundan babasının huzuruna üstü aranmadan çıkamazdı. Prens Arash üstünün atanmasının bitmesini beklerken kızkardeşi yanından geçerek babasının huzuruna girdi. Akbaroğullarında kadınların silah taşıması yasaktı ve eğer Prensesin ailesinden değilseniz yanlışlıkla bile olsa Prensese dokunacak olursanız dokunan parmaklarınız kesilir ve hayvanların yemisi için onların önüne atılırdı.

Bu yüzden Prensesin hizmetinde yalnızca kadınlar olur ve Prensesi korumak için kadınların komutanı olan Homa görevlendirilirdi. Homa sadece Sultan'ın komutanı Akçan'a hesap verir,Prensesi için bir tehlike sezdiğinde Sultan hariç herkesin canını alabilirdi. Eğer Prenses,Homadan her ne sebepten olursa olsun önce ölürse Homa kendini görevinde başarısız sayar ve kendi canına kendi kıyar ve öbür dünyada Prensesine kavuşacağını düşünürdü.

Arash üstünün aranması bitince muhafizlar eşliğinde babasının huzuruna girdi. İçeri girdiğinde kızkardeşinin elmas işlemeli elbisesiyle babasının yanındaki tahta yerini aldığında gördü.Bu elbiseyi kardeşi babası ve devlet adamlarının huzuruna çıkarken giyerdi.Prensesin üzerindeki elbise de ne kadar elmas parçası varsa imparatorluğun gücü ve azameti o kadar fazla olduğuna yorulurdu.

Babasının,kardeşine olan bakışlarını görünce aklından geçen ilk düşünce kızkardeşinin babasına gördüğü kitapları anlattığıydı. İki kardeşin birbirine olan sert bakışlarından rahatsız olan Alaeddin sert bir sesle konuşmaya başlayarak bütün dikkatleri üzerine çekti. "Arash nasıl böyle davranırsın?"diye hesap sorucu bir sesle sorduğunda Arash,kızkardeşinin babasına her şeyi anlattığından emindi ama bir anlık kızkardeşine güvenen tarafına kızmadan edemedi ve içinden"Aptal kendi öz abisi varken seni mi destekleyeceğini zannettin"diye geçirmeden edemedi.

Yasaklı kitapları okunmasından tek rahatsız olan babası da değildi kendi taraftarlarından bazıları da bu kitaplardan uzak durmasını söylüyor eğer uzak durmassa kendi desteklerini de çekeceklerini söylüyorlardı ve şuan da zar zor bulduğu desteği de kaybetmek üzereydi.

"Baba"dedi gerekirse kendisini affetmesi için yalvarmaya hazır bir ses tonuyla"Açıklayabilirim" Babası sus anlamında elini havaya kaldırdığından Arash istemeye istemeye sustu. Oğlunun susmasından sonra kızına dönen babası kızına dönüp alaycı bir sesle"Ne dersin kızım kendisini açıklamasına izin verelim mi?"dediğinde Şehrazat acımasız bir sesle"Evet,izin verelim babacığım ben de çok merak ediyorum neler söylecek?"

Arash'ın emri altında çalışan adamları,bir insana adanmışlığın verdiği korkusuzlukla"Bizi söyleyin efendim hdeflerimize ulaşabilmek için size ihtiyacımız var"dedikleri halde Arash bütün suçu kendi üstüne almakta kararlıydı. "Hepsi benim suçum efendim lütfen beni affedin"dediği anda babası iç salonu dolduran bir kahkaha atıverdi ve Arash kafası karışık bir halde babasına ve kızkardeşine baktı. "Arash her zaman her şeyi ciddiye alan bir çocuk oluşmuştur.Baksana sırf kızkardeşini bir çarşıya götürmedi diye ne kadar üzülmüş"dediğinde Arash şaşkınlık dolu bir sesle"Çarşı mı?"diye tekrar ettiğinde Şehrazat,abisinin ağzından bir şey kaçırmasını engellemek için konuya dalıp küskün bir sesle"Yine unuttun değil mi ağabeycim?En iyisi Homa'ya söyleyeyim de benimle beraber çarşıya gelsin"dediğinde Arash itiraz eder bir sesle"Gerek yok yarın seni Amol'a götüreceğim"dedi.

İki kardeşin arasının Prensesin küstah ve şımarık tavırlarından dolayı bu kavgayı çıkarttığını öğrenen devlet adamları derin bir nefes almıştı.Sultan Alaeddin ise saraydaki endişe dolu ortamın sakinleşmesiyle bu gece Harem de eğlence yapılmasını emredip kalabalığı dağıttı. Prens Arash,kızkardeşinin onu satmamasının verdiği rahatlıkla en azından bu gece huzur dolu bir uyku çekecekti.

Prens Arash odasına girdiği an adamları etrafından toplanıp hep bir ağızdan endişe dolu bir sesle"Efendim ne oldu?Babanız niye çağırmış Prenses Şehrazat gördüklerini anlatmış mı?diye etrafını sardığında kafası hala da karışık olan Arash"Yarın Şehrazatla çarşıya gidiyorum"dediğinde etrafında ki adamları anlamamış gözlerini Prens Arash'a dikmiş açıklamanın devamını bekliyordu ama Prens Arash da hiçbir şey anlamadığından adamlarının sorularını yarına erteleyip endişenin ve stresin verdiği yorgunlukla yatağına uzandı.

Yarın sabah tebdil-i kıyafet dışarı çıkacak olan Arash genç bir asilzade halinde giyinmişti normalde halkın arasında dolaşmak için onlar gibi giyinirdi ama bu ziyaretten babası haberdar olduğundan kurallara göre giyinmek zorundaydı. Biraz sonra kızkardeşi Şehrazat her ne kadar tebdil-i kıyafette olsa bir Prensesin uymak zorunda olduğu kurallara uyarak mavi ipek bir elbise giymiş saçlarını ise ördürmüştü ve Arash'a güvenmediğini belli edercesine yanına Homasını almıştı. Abisini gören Homa yarım yaptığı bir reveransla elini uzatıp"Ağabeyciğim"dediğinde Arash kızkardeşinin elini öpüp"Kızkardeşimm"deyip görgü kurallarını yerine getirdikten sonra Şehrazat abisi Arash'ın koluna girip kendilerini bekleyen at arabasına doğru yürümeye başladılar ve Homa da sanki emir almış gibi 5 adım arkadan onları takip ediyordu.

"Dün beni babama ispiyonlamadığın için teşekkür ederim"dedi Arash,Homa'nın duymaması için kısık bir sesle. " Teşekkür etmek için henüz erken daha hiçbir şeye karar vermedim"dedi dünkü şımarıklığının aksine acımasız ve soğuk bir sesle konuşuyordu.

"Peki tam kararını ne zaman vermiş olacaksın?"diye sorduğunda Şehrazat saraydaki gözlerden de uzaklaşmanın etkisiyle abisinin kolundan çıkıp Homa'ya yöneldi ve Arash'ın anlamayacağı bir çabukla çekip kılıcı abisinin boynuna dayadı ve soğuk ve acımasızlık dolu bir sesle"Beni o kitaplarda anlatılan yere götür eğer söylediklerin doğruysa yemin ederimm sırrını bir ömür saklayacağım yalansa yine sana yemin ederim ki senin canını vatana ihanetten bir kılıç darbesiyle alırım"dedi.

Kılıç'ın o soğukluğunu hisseden Arash gözlerini bir dakika bile olsun kızkardeşinden çekmeyip"Tamam seni oralara götüreceği ama "dedi ve ona karşılacağı manzaralara dayanamayacağını belli eden bir sesle son kez uyaran bir sesle"Emin misin?diye sorduğunda bu koskoca imparotorlukta gösteriş yapmak dışında hiçbir işe yaramadığını düşünen Şehrazat bir kez olsun işe yarama ümidiyle"Eminim"dedi.

]]>
Thu, 16 Jun 2022 18:30:00 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(Halk) https://edebiyatblog.com/gul-ve-ateshalk https://edebiyatblog.com/gul-ve-ateshalk Uzak imparatorluğun birinde halk Akbaroğulları yönetimde 50.yıllarını geçiriyordu.Akbaroğulları güçleri ve kahramanlıklarıyla tanınıyordu.Halk arasında dolaşan söylentilere göre II.Akbar sırf gücünü koruyabilmek için arslanlarla talim yaptığı bundan dolayı vücudunun arslanın sebep olduğu yararlarla dolu olduğundan bahsediyorlardı.

Akbaroğulları yiğit ve kahraman olmalarına rağmen halkın menfaatlerini her zaman ön sıraya koymuş halka zarar veren kişi kendi soylarından bir kişi bile olsa acınmamış elleri ve ayakları kesilerek sokak meydanlarında gezdirilmişti. Akbaroğulları yönetiminde ki adalet ve zenginlik ortamı Sultan Ahmad ölüp yerine oğlu Sultan Alaeddin geçtiği andan itibaren değişmeye başlamıştı.Sultan Alaeddin eğlenceye düşkünlüğü sebebiyle hareminden çıkmazdı. Babasından emanet kalan Vezir Kaysın uyarmalarına rağmen ülkeyi kendisine yapılan yağcılık ve hediye edilen cariyelerin güzelliklerine göre atadığı paşaların ağır vergileri sebebiyle halk günden güne fakirleşiyor buna sebep ülkede hırsızlık ve rüşvetçilik olayları artıyordu.

Sultan ve Haremi halkın durumundan habersiz zevk ve sefa içinde yaşamaya devam ediyorlardı.Halkın arasında dolaşılan söylentilere Prenses Şehrazat bir girdiği elbiseyi bir daha giymiyor bir taktığı takıyı tekrar takmıyordu. Halk,Sultanlarının kendilerini düşünmeyip kendini haremine kapatmasına katlanamamalarına rağmen Vezir Kays'dan çekindikleri için isyan edemiyorlardı.Vezir Kays'ın acımasızlığını bileyen yoktu.Çocuğu yaramazlık yapan aileler çocuklarını korkutup uslandırmak amacıyla eğer uslu durmazsan seni Vezir Kays'a vereceğim diye tehdit ederlerdi. Vezir Kays anlatılanlara göre 15 yaşında üstün zekası ve kılıç kullanma alanındaki yeteneğiyle o zamanlar bir şehzade olan Prens Ahmad'in dikkatini çekmiş veliaht şehzade olmasına rağmen Prens Ahmadden korkmayıp hatalarını söylemesi sebebiyle Prens Ahmad'in yanındaki yerini almıştı. Prens Ahmad sultan olduğunda Vezir Kays devlet kademelerinden hızlı bir şekilde yükselerek Vezir olarak imparotorluktaki yerini almış adaletli olması ve kafire olan acımasız tavrı sebebiyle vezirliğini sağlamlaştırmıştı.

Sultan Alaeddinin başarısız yönetimden dolayı halk ve kendileri için endişelenen bazı devlet adamları Vezir Kays'a Sultan Alaeddin'i devirip yerine geçmesi gerektiğini söylemiş ve her türlü isyanda onun yanında olacaklarına dair yemin etmelerine rağmen kendisinin bugünlere gelmesinde önemli yer oynayan Sultan Ahmad'e ölüm döşeğindeyken verdiği sözden dolayı Sultan Alaeddin'i korumaya devam ediyordu.

Sultan Alaeddin her ne kadar hareminden çıkmasa da ülkedeki gücünü kaybedeceğini düşünen yöneticilerden biri her gün kapısını çalıp Vezir Kays'ın her an bir isyan başlatabileceğini söylerek Sultan Alaeddinden biran önce önlem almasını söylüyorlardı ama Vezir Kays'ın,ölmek üzere olan babasına verdiği yemini bildiğinden yöneticilerine sakin olmasını söyleyip geri yolluyordu. .Sultanın bu rahat tavrına daha fazla katlanamayan rüşvetçi yöneticiler padişahın gözdesi Malika Sultan'ı eğer Vezir Kays bir isyan çıkarıp ülkenin başına geçerse oğlu Prens Mohsen'in başa geçmek yerine sarayın zindanlarında çürüteceği yalanlarıyla doldurup Sultan Alaeddin'in yanına göndermişti. Melika Sultan cilveli halleriyle Sultan Alaeddin'in ağzından girip burnundan çıkıp Sultan'ı yöneticilerin istediği kıvama getirmişti. Sultan Aleaddin artık o ipek yatak örtülerinde rahat rahat uyuyamıyor muhafızlarının ona ihanet edip öldüreceği endişesiyle onlarla yalnız kalamıyor yemeklerini bile çeşnicibaşlarına en az 2-3 kez tattırıyordu hatta bir keresinde cariyelerinden biri ona meyve soğmak için eline bıçağı aldığında Sultan Alaeddin can korkusuyla cariyesinin boğazına yapışmıştı. Cariye boğazına yapışan Sultandan çığlıkları sayesinde kurtulmuştu.

O günden sonra halk ve saray yönetimi arasında Sultan'ın delirdiğine yönelik söylentiler alıp yürümüş Sultan'ın koynuna giren cariyeler can korkusuyla bütün gece uyuyamıyorlardı. İşlerin daha da kötüye gittiğini fark eden rüşvetçi yöneticiler bir kez daha Melika Sultan'ın aklına girip Sultan Alaeddin'in yanına göndermişlerdi.Günlerdir uykusuz kalan ve aklını kaçırma noktasına gelen Sultan Alaeddin gözdesinin söylediklerini hemen kabul edip sabah olmasını bile beklemeden ikinci en önemli vezir'i olan Reza'ya haberi ulaştırmak amacıyla bir ulak gönderdi. Aylardır bu haberin özlemiyle yanan Reza sonunda beklediği haberi almıştı.O gece evdeki herkesi uyandırıp Sultan'ın o mutlu haberini konak halkına vermişti.

Oğlu Shayan mutlu haber karşısında yakında karısı olacak Prenses Şehrazat'ın yanına koşmak isterken kızkardeşi Anahita aldığı haberin karşısında gözyaşlarını tutamıyordu.Hakkında karısını öldürmekte dahil birçok katliamda karıştığına dair söylentiler yayılan Prens Arash'a eş olmak genç bir kadın için cehennemde yanmakla aynı anlama geliyordu. Bu işten en karlı çıkan Vezir Reza çok yakında göz diktiği makama erişmenin hayaliyle çevresindeki duyguselinden bir habersiz ulağa cevabıyla beraber saraya geri gönderdi.

"Sultanımız,efendimiz ;

Öncelikle beni ve ailemi kendi ailenizle akraba yapmaya layık gördüğünüz için en derin şükranlarımızı sunar sizin tahtınıza göz diken başta Vezir Kays olmak üzere diğer vatan hainlerinin kellelerini müstakbel damadınız Shayanla beraber önünüze sereceğiz.

Sevgi ve saygılı her daim size duacı olan aciz kulunuz Reza Paşa

]]>
Sun, 29 May 2022 11:42:00 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ https://edebiyatblog.com/gul-ve-ates https://edebiyatblog.com/gul-ve-ates ÖNSÖZ

Bugün Sarayda bir panik havası esiyordu.Sultan'ın kızı Prenses Şehrazat babasının en önemli adamlarından biri olan 55 yaşındaki Vezir Kays ile evlenecekti.Halk ve saray eşrafı tahtı sağlamlaştırmak için yapılan bu tür evliliklere alışkındı ama bu evliliğin herkesi şaşırtan noktası güzelliğiyle nam salmış olan Prenses Şehrazat'ın bu evliliği istemesiydi.

Babası Sultan Alaeddin ilk önce karşı çıktığı bu evliliğe Vezirinin isyan etmesinden korktuğu için onay vermişti.Vezir Kays saray ve çevresinde Sultandan daha güçlüydü.Ülke sefillik içinde yüzürken her gece alem yapan Sultana insanların isyan etmemesinin sebebi de Vezir kaysdi.

Vezir Kays,Prenses Şehrazatın dedesine ölüm döşeğindeyken bir söz vermişti.Her ne olursa olsun Sultan'ı ve Sultan'ın ailesini koruyacaktı.

Prenses Şehrazat bindiği tahtıravanla  halkın içinden geçerken halkın  saray eşrafına akçeler için dilendiğini yalvardığını dinliyordu.Tahtıravanın kapısını açıp üzerinde ve halkın parasını yiyip hiçbir şey yapmayan saray eşrafının keseler dolusu akçesini alıp halka saçmak istiyordu ama aklından geçeni yaptığı an babası,kızını kendine tehdit olarak algılayıp oynunu başlamadan biterebilirdi.

Prenses Şehrazat söz veren bir sesle"Birazcık daha sabredin babamın oturduğu tahtı alıp sizi kim en iyi yönetecekse ona altına sermeme az kaldı"dedi.

Prens Arash elinde ulağın az önce ulaştırdığı haberle yüzünde uzun zamandır belirlemeyenA bir gülümseme belirmşti. Üvey kız  kardeşi Şehrazat ona verdiği ilk sözü yerine getirip Vezir'i evlenmeye ikna etmiş ve ilk hamlesini  yapmış ve sırasını Prens Arash'a devretişmişti.

Prens Arash yanında bulunan adamlarına tehlikeli bir gülümsemenin hakim olduğu yüzüyle"Sevgili Nişanlım Anahitaya ve ailesine hediyeleri teslim edip nikah hazırlıklarına başlamasını söyleyin"dediğinde adamlarından daha genç olanı kuşku dolu bir sesle"Ama Efendim,Anahita ve ailesi sizin yerinize Prens Mohsen'i destekliyor ve bu evlilik sizi resmen tuzağa çektiklerinin habercisi olacak"

"Korkma"dedi Prens Arash bir şeyleri bilmenin rahatlığıyla"Kızkardeşim Şehrazat bana verdiği sözü tuttu sıra bende"

Prens Arash'ın etrafındaki adamlar, Prenses Şehrazat'a bu kadar güvenen efendilerini anlamasalarda teslimiyet dolu bir sesle hep bir ağızdan"Tamam Efendim"dediler ve görevlerini yapmak üzere efendilerinin yanından ayrıldılar.

Prens Arash bahçesinde genç korumasıyla yalnız kalınca demin ona soru soran gence dönüp onun güçlü olduğu kadar zeki olup olmmadığını ölçmek için bir soru sormaya  karar verdi.

"Söyle bana genç gül mü daha tehlikelidir?Yoksa Ateş mi?"diye sorunca genç koruma düşünmeden kendinden emin bir halde "Tabii ki de ateş efendim"diye cevap verince Prens Arash "Yanlış tabii ki de gül"

Aklı karışan genç tam neden diye soracakken Prens Arash gençten önce davranıp gencin sorusuna bahçesinden kopardığı kırmızı bir gülle cevap verdi.

"Ateş  büyük ve tehlikeli olduğundan dolayı kimse onun yanına bile yaklaşamaz korkar.Gül ise güzelliği ve küçüklüğünden dolayı dikenleriyle"dediği an elinden akmakta olan kanı gösterip" İnsanların ellerini kesse bile insanlar ondan uzaklaşmayı bile akıllarına getiremezler"

]]>
Thu, 19 May 2022 20:12:00 +0300 zeynep_edaq2
Hoşgeldin Yüreğime(Boş Sayfa) https://edebiyatblog.com/hosgeldin-yuregime-2438 https://edebiyatblog.com/hosgeldin-yuregime-2438 Ömür bir süredir bilgisiyarın ekranına bakıyordu.Eli ne zaman bilgisayarın tuşlarında gezinse iki dakika geçmeden o cümleleri siliyordu.En son çıkan kitabı listeler de 1 numara olunca yayın evi tarafından yeni kitabı büyük bir heyecanla ve merakla bekleniyordu.Yayınevinden günde maksimum  2 veya 3 telefon alıyordu ve her seferinde aynı soru soruluyordu."Yeni kitabı ne zaman yayımlayacağız?

Ömür hep aynı cevabı veriyordu."Yakında çoMk yakında".Ömür de neden böyle bir sorun yaşadığını bilmiyordu.Yazmaya ilk babasının ona aldığı kalemle başlamıştı o günden sanra yazmak Ömür için hava ve su kadar zorunluydu ve Leyla zorunlu olduğu bir şeyi yapmamanın verdiği gerginlikle ne nefes alabiliyor ne de yaşayabiliyordu.

Bilgisiyarın önünde biraz daha oturduktan sonra biraz rahatlayabilmek için balkona çıkmaya karar verdi.Balkona giderken annesinin ve komşuları Nergis Teyze'nin sesini duydu.

Nergis Teyze mahallenin çöpçatanıydı.Mahalle de ne kadar bekar varsa hepsini evlendirmeye yemin etmişti ve Ömür hariç bu amacında başarılı olduğu bile söylenebilirdi.

Mahallede bekar kalan tek kız Ömür olduğundan Nergis Teyze kafayı Ömür'e takmıştı.Hergün elinde öve öve bitiremediği bekar erkek fotoğraflarıyla geliyordu.Ömür birkaç defa bu fotoğrafları yırtıp kadına ters söylediğinden annesiyle Nergis Teyze bunu ömürden gizli bir şekilde yürütmeye çalışıyorlardı ama Ömür annesinin Nergis Teyzeden sonra koşa koşa yanına gelip tanımadığı erkeklerin  fotoğrafını gösterip onlar hakkında bilgi vermesinden her şeyi anlıyordu.

Ömür balkona çıkabilmek için annesi ve komşusunun olduğu odaya girince biran da ortalığı bir sessizlik kapladı.

Ömür,annesinin yüzlerce tekrarından sonra hanımefendilere yakışan ses ve duruşla"Hoşgeldiniz Nergis Teyzeciğim"

Ömürden böyle bir duruş beklemeyen Nergis şaşkınlık dolu bir sesle"Hoşbulduk kızım nasılsın?Nasıl gidiyor senin şu yazarlık kariyerin?"Ömür,Nergis Teyze'nin yazarlık kariyeni sorarken ki alay dolu sorusunu duyunca yine kendini tutamayıp"İyi gidiyor Nergis Teyze kendi paramı kazanıyorum.Kendi param demişken oğlun nasıl Nergis Teyze hala daha yattığı yerden baba parası mı yiyor?"diye sorduğunda Nergis Teyze'nin sinirden ve utançtan kızaran yüzünü büyük bir keyifle izledi.

Annesi uyaran bir ses tonuyla"Ömür"dedi"Senin yazı işlerin yok mu gitte onları hallet"

Yazı konusunun açılmasıyla Ömür'ün demin yerine gelen keyfi kaçtı ve asık bir suratla "Dinleniyorum anneciğim"dediğinde annesi uyarı dolu bakışlarını kızına atarak"Yeter bu kadar dinlenme hadi artık odana"dedi.

"Tamam annecim"dedi Ömür normalde Nergis Teyze'yi evden gönderinceye kadar onların yanında otururdu ama annesinin kızdığı zaman içinden çıkan canavardan çekindiğinden itiraz etmeden odasına çekildi.

Odasına giderken annesinin Nergis Teyze'yi teselli etmek için"Sen ne bakıyorsun bizi deli kızın söylediklerine?Onun dilinin kemiği yoktur biliyorsun"dediklerini duyunca içten içe annesine de kızıyordu.

Neden  yazarlık kariyerine saygı duymayan insanlara sırf kendisinden büyük olduğundan dolayı saygı duymalıydı?Onların söylediklerine sessizce katlanıp bir köşede kukla gibi gülümsemeye devam etmeliydi?

Annesi,komşu Nergis'i yolcu edince bir hışımla Ömür'ün odasına geldi ve sinirli bir sesle"Sen bu çeneye sahip oldukça evde kalmaya devam edeceksin"dediğinde Ömür,annesini daha da kızdıracak lafların ağzından çıkmasına engel olamadı.

"Ne güzel ben de bunu istiyordum"

Ömür'ün laflarına daha da kızan annesi" Vallahi bu kız beni öldürecek"diye söylenmeye başladığında Ömür,annesinin laflarını ezberlediğinden annesinin arkasından lafları tekrar etmeye başladı.

"Ah Yüce Rabbi izin vermedi ki bir tane daha çocuğum olmasına eğer bir tane daha çocuğum olmuş olsa hiç buna muhtaç olur muydum.Onu evlendirir güzeller güzeli bir toruna sahip olurdum"söylenmeyi bitirdiğinde kızının arkasından laflarını tekrar ettiğini duyunca"Allah'ım"dedi isyan edercesine bir sesle"Benim gibi bir kadından böyle tebiryesiz bir kız nasıl çıktı?"dediğinde Ömür hazırcevaplığına yakışır bir tavırla"Belki hastanede karıştırmışlardır beni"

"Keşke"dedi annesi umut dolu bir sesle"Keşke seni hastane de karıştırmış olsalar da bende senin gibi bir baş belasından kurtulabilsem"

Kızının evlendirilme konusundan rahatsız olan babası ne zaman komşu Nergis gelse evden bir yolunu bulup dışarı kaçıyordu.Ömür onun için Allah'ın ona bir hediyesiydi.Karısı küçük yaştan beri düzensiz adetlerin sebep olduğu yumurta azlığından beri tedavi görüyordu.Adnan karısını ilk gördüğünde karısının güzelliğine meftun olduğundan"Tamam"demişti"Varsın çocuğumuz da olmasın yeter ki Necmiye'm benim olsun gerisi önemli değil"

Evliliklerinin ilk yıllarında ikisi de çocuksuz olmayı kabul etmemişti ama karısı ilerleyen yıllarda ne zaman çocuklu bir kadın gördüğünde gözyaşına boğuluyordu.Artık işler öyle bir noktaya varmıştı ki Adnan,karısının kendisine bir zarar vemesinden korkuyordu.

O hüzün dolu yıllarda doktor bir arkadaşıyla konuşurken arkadaşı ona Türkiye  de  gelişmekte olan bir yöntemden bahsetmişti.Bu yöntem Türkiye de yeni duyulmaya başlandığını anlattığı an soluğu karısının yanına almış ona heyecan dolu bir sesle"Hazırlan"demişti"İzmir'e gidiyoruz"

Karısı ve kendisi son bir kez daha çocuk için denemeye karar verdiklerinde karısı 30 yaşında kendisi 35 yaşlarına merdiven dayamaktaydı.İlk ay karısı bu tüp bebek yöntemi tutsun diye gitmedik ne hoca bırakmıştı ne de türbe.

Adnan her ne kadar karısına hacılara hocalara para yedirdiği için kızsa da kendisi de karısından farksızdı.İzmirdeki bütün fakir mahalleri dernekleri ziyaret etmiş hepsine neredeyse bütün parasını yatırıp onlardan tek bir şey istemişti o da karısıyla  bir çocuğa sahip olabilmeleri için dua etmeleriydi.

Doktor'un tüp bebek yönteminin işe yarayıp karısının hamile kaldığını söyledikleri günü hala unutamıyordu.O gün karısı ve kendisi saatlerce secdeye kapanmışlar Allah'a onlara sonunda bir yavru verdiği için şükretmişlerdi ve o hüzün dolu yıllar yerini mutlulukla geçen 31 seneye kendilerini bırakmışlardı ve karısı şimdi bu hediyeyi onlardan alıp başkalarına vermeye çalışıyordu 

Eve geldiğinde hayatındaki iki en önemli kadının yine kavga edip ayrı köşelere çekildiğini görünce kızının yine kendisine gösterilen talipleri rededdiğini anladığında yüzünde keyifli bir gülümseme belirlemesine engel olamadı.

Kocasının yüzünde  keyifli bir gülümseme gören Necmiye kızgınlık dolu bir sesle"Hep senden yüz buluyor bu deli kız"dediğinde Adnan kıskanç bir baba tonuyla"Kızımız evlenmek istemiyorsa evlenmesin ben onu hiçbir erkekle paylaşamam"

"Peki ya biz ölünce ne olacak?"diye sordu Necmiye,kızının geleceğini düşünmenin verdiği endişe dolu bir sesle.

"Ne olacakmış?"dedi Adnan kızının geleceğini garanti altına almanın verdiği güvenle"Bu evde para kaygısı olmadan huzurlu bir ömür geçirecek"dediğinde Necmiye endişe dolu bir sesle"Ama yalnız bir ömür geçirecek bir erkeğe aşık olmamanın bir evlada sahip olamamanın pişmanlığıyla yaşıyacak"dedi ve gözlerini kocasına dikip hüzün dolu bakışlarla"Sen kızına böyle bir Ömür'ü  mü layık görüyorsun?"diye sorduğunda Adnan cevap veremedi.Onun tek istediği her anne ve babanın dileğiyle aynıydı o da   kızının mutlu bir hayat sürmesiydi.

"Ömür küçükken bile bebeklerinden nefret eder birisi onunla evcilik oynamak istiyenleri  bile onları döver sonra sen onu evcilik oynamaya zorladığında  benim kucağımı yatıp saatlerce ağlardı"

"Sen kabul etmek istemesen de kızımız büyüdü"dedi Necmiye kocasının hala kızını bir çocuk olarak  görmesinin verdiği bıkkınlıkla"Artık kendi yuvasını kurmalı ki bizden sonra da üzüldüğü zaman mutlu olduğu zaman tıpkı senin gibi Ömür gibi yayında olabilecek birilerine ihtiyacı var"

Karısının söylediklerinde haklılık payı olduğunu biliyordu.Ömür duygularını çok belli etmeyen bir çocuktu eğer bir de yanında annesi ve babasından başka biri yoksa ne kadar üzgün olursa olsun ne konuşurdu ne de bir damla gözyaşı akıtırdı.

Ömür küçükken bir kere onu teyzesine bırakıp karı koca tatile çıkmışlardı.Tatilin 5.gününde Necmiye'nin ablası arayıp endişe dolu bir sesle Ömür'ün ateşler içinde yattığını söylemişti.Apar topar kızının yanına döndüklerinde kızı kendisine sıkıca sarılıp ağlayarak  başvurduğu  yazı  yarışmmasına kabul edilmediğini söylemişti.İçindeki derdi ve gözyaşını akıtan kızı hızlı bir iyileşme sürecine girmişti ve biliyordu ki onlar olmasa kızı aynı şeyleri bu sefer daha ağır bir şekilde yaşayacaktı.

"Aklında biri var mı?"diye sordu Adnan  buruk bir sesle.

Kocasının ikna olasına  şaşıran Necmiye,kocasının vazgeçme ihtimaline karşın hemen konuya girdi."Evet,bir oğlan var adı Serkan 35 yaşında yazılımcı"

"35 mi?"dedi Adnan huysuz bir sesle"Bu yaşına kadar neden evlenememiş?Acaba bir kusuru var da bizden mi gizliyorlar?"

"Senin de kızın 30 yaşında onda da bir kusur olduğundan mı yalnız?"diye sorduğunda Necmiye,kocası hemen itiraz eden bir sesle"Hayır,benim kızım mükemmel"dedi.

Kocasının bu hallerini gören Necmiye'nin aklına annesinin söyledikleri geldi.Annesi elindeki bastonda gelin gitmek üzere olan kızına"Unutma erkek kaç yaşına gelirse gelsin çocuktur önemli olan senin olgun bir tavırla yönetmendir"dediğinde annesinin ne kadar haklı olduğunu anlayamamıştı.

Necmiye yakışan bir olgunlukla"Çocuğu görmeden böyle yalan yanlış konuşman hiç hoş değil unutma senin de bir evladın var biri senin evladının arkasından böyle konuşsa ne kadar üzülürsün"dediğinde Adnan karısının bir kez daha haklı çıkmasının verdiği husursuzlukla"Tamam,tamam bir şey demedik"dedi.

"Kızla kim konuşacak bu talip meselesini?"diye sordu Adnan bu talip kelimesinin ağzında bırıktığı tatsız tatdan kurtulmak için suya uzandığı zaman karısı bombayı patlattı.

"Sen konuşacaksın"dedi Necmiye kızının kendisini dinlemeyeceğini bildiğinden.

"Hayır"dedi Adnan kararlı olduğunu belli etmek için yüksek çıkan bir ses kullasana da karısının o hayır diyemediği hüzün dolu bakışlarını görünce teslim olmuş bir sesle"Tamam"dedi.

Adnan kızının odasına çekimser bir halde bir iki kez duyulması zor bir şekilde vursa da Ömür sesi duymuş ve kapıyı açmıştı.Karşısında babasını Ömür gülücüklerini saklamıyor ve neşeli bir sesle"Hoşgeldin babacım"dediğinde Adnan odadaki koltuğa yerleşip kızının neden bu kadar mutlu olduğunun merakıyla"Hayırdır iyi bir şey mi oldu?En son böyle mutlu olduğunda kitabın listelerde 1 numara olmuştu."

Kızı mutluluk saçan sesiyle"Evet bugün iyi bir şey oldu yakışıklı babam yanıma geldi gülmek için bundan daha iyi bir sebep mi olur?"dediğinde Adnan kararından dönmek üzeriydi ama daha sonra karısının azabından çekindiğinden derin bir nefes alıp konuya girmeye karar verdi.

"Annen sana uygun birini bulmuş"dediğinde Ömür ihanete uğramış bir ifadeyle"Sen de mi baba?"dedi.

Adnan çaresiz olduğunu belli eden bir sesle"Kızım annen senin geleceğin  için çok üzülüyor en azından bir kere buluşsan da annenin gönlü olsa"

"Baba,annemin gönlü ne zaman olacak Allah aşkına?Onun gönlü olsun diye bir sürü istemediğim insanla görüştüm hala da görüşmem isteniyor"dedi Ömür isyan edercesine bir sesle.

"Bu sefer buluşmaya benim için gider misin?"diye sordu Adnan,anne kartının işe yaramaması üzerine kendi gönül bağını kullanmaya karar verdi.

"Baba"dedi Ömür babasını redetmesinin verdiği imkansızlık ve görücü usulu buluşmalara duyduğu nefretin arasında sıkışmış bir sesle.

"Bak baban olarak söz veriyorum eğer bu görüşmede de kendine uygun birine bulamassan seni bir daha asla böyle işlere sürüklemeyeceğim"

Ömür,babasını tanıyordu o birine söz verdiyse mutlaka yerine getirirdi ve böylece hem Ömür babasının ricasını kırmayacak hem de bu evlilik meselesinden kurtulacaktı.

Ömür kaderin ördüğü ağlardan habersiz kendi planının işe yaracağını zannederek"Tamam"dedi babasına"Sizin istediğiniz gibi olsun bulaşacağım talibimle"

]]>
Sat, 14 May 2022 00:45:00 +0300 zeynep_edaq2
Hoşgeldin Yüreğime https://edebiyatblog.com/hosgeldin-yuregime https://edebiyatblog.com/hosgeldin-yuregime Kadın sevdiği adama veda ederken kelimelerin ağzından şiir gibi dökülmesine engel olamamıştı"Sen Ferhat olmak nedir bilir misin?" Adam,kadının sürekli kendisini hikayelerdeki aşıklarla kıyaslamasının verdiği bıkkınlıkla"O kadar da cahil değilim ben de bu hikayeleri dinleyerek büyüdüm ama artık sen de büyü ve bu aşkların sadece hikayelerde var olabileceğini kabul et" "Haklısın,bu hikayeler geçmişte kaldı.Ne sen adaşın Ferhat gibi benim için dağ delebilirsin ne de bana kavuşmak için canından vazgeçebilirsin ama en çok canımı yakan nokta ben de adaşım Şirin gibi değilim en fazla senin için iki damla gözyaşı akıtırım sonra da seni hiç sevmemişçesine hayatma yeni Ferhatlar sokarım tıpkı senin bu görüşmeden sonra hayatına sokacağın Şirinler gibi"

Serkan ,annesinin buluşması için ayarladığı yazar kızın kitabını okurken bu kız ile düşüncelerinin bu kadar uyumlu olmasına şaşırmıştı.Serkan da günümüzde Ferhatlar ve Şirinler'in sadece isim olarak var olduğunu düşünüyordu.Dünya da ne aşk kalmıştı ne de aşka harcanan emek.

Bir kız ve oğlan birinci buluşmadan birbirlerine seni seviyorum derken üçüncü buluşmada ayrılıyorlardı. Serkan şimdiye kadar çıktığı hiçbir kadına seni seviyorum dememiş onun yerine cüzdanında duran siyah kartı onların hizmetine sunmuştu.Kızlar ise karta seni seviyorum sözcüğünden daha çok değer vermişlerdi. Serkan çıktığı kızların yüzelselliğine en fazla 2 ay tahammül edebiliyor 3.ay da yanında bambaşka kadınlar beliriyordu. 

 Serkan kitabın ona uyandırdığı düşüncelerle iç hesaplaşma yaparken yanına günlük bir buluşmaya gelirmiş gibi kot pantolon ve mavi düz bir gömlek giyen kadın yaklaştı. "Merhaba ben"diye o ince ama tonlaması dengede olan insanı başka alemlere sürükleyen o sesiyle.

Serkan kızı her zaman yanına yaklaşıp onla flört etmeye çalışan kadınlardan biri sandığından umursamaz bir ses tonuyla"Daha sonra canım benim şuan randevum var"dedi. "Randevuz olduğunu biliyorum çünkü buluşacağınız kadın benim"dedi karşısında duran kadın rahat bir şekilde sandalyesine kurulurken. "Nasıl olur?"dedi Serkan şaşkınlık dolu bir sesle.Şuan karşısında duran kız annesinin anlattığından daha farklı biriydi. Annesi kızı anlatırken beğeni dolu sesiyle kız o kadar hanımefendi o kadar eteği belinde bir kız ki bütün damat anneleri sırada demişti.

Boran ise annesinin anlattıklarına karşı kaşlarını dikleştirerek"Yine beni para kaynağı olan kızlardan biri"demişti annesine. Annesi oğlunun cevabı karşısında yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamayarak"Kızın para durumu gayet iyi"demişti. Serkan kızın kitabını okuduktan sonra annesine hak vermişti.Bu güzel kitapların yazarının parasız kalmasına imkan yoktu. "Beğenmediniz galiba beni"dedi kız,Serkan'ın lafına alınmak yerine memnun olması Serkan'ın kız hakkında daha meraklı olmasına yol açıyordu. "Hayır,öyle demek istemedim"dedi Serkan kırdığı potu telafi etmeye çalışıken daha fazla hata yapmanın verdiği utançla.

Kız,Serkan'ın acayip taraflarını görmesine rağmen yüzünde tatlı bir gülümsemeyle hala karşısında oturuyordu. "Önemli değil genellikle oğluna gelin aramak için bize gelen annelerin yanında daha sessiz ve sakin oluyorum o yüzden gerçek kişiliğimi göremiyorlar" "Bence böyle olmanız daha iyi inanın sizden önce annemin hayalini kurduğu gelin modelleriyle buluşmuş biri olaraktan"dedi sesindeki bıkmışlık tonuna hakim olamayarak.

"Ailelerimiz büyüdüğümüze kendi seçimlerimizin onlardan farklı olabileceğine inanmak istemiyorlar eğer bizim büyüdüğümüzü inanırsalar artık işe yaramayacaklarını düşünüyorlar"dedi tecrübe dolu sesiyle. "Yazar olduğunuz çok belli,sesiniz,kelimeleri kullanış biçiminiz"dedi Serkan hayranlık dolu bir sesle. "Teşekkür ederim"dedi genç kız utangaç bir gülümsemeyle.

Sohbetin geri kalanı da çok zevkli geçmişti.Serkan kıza yazarlıkla merak ettiklerini soruyor kız büyük bir

sabırla hiçbir konuyu atlamadan cevap veriyordu.Ayrılma vakitleri geldiğinde Serkan kıza elini uzatıp"Sizinle tanışmak,sohbet etmek çok güzeldi ama ben evlenmeyi düşünmüyorum"dedi. Kız da kendisine uzatılan eli sıkıp"Evet,güzel bir sohbet oldu ve ben de evlenmeyi düşünmediğimden aynı karara varmak beni mutlu etti"dedi ve elini çekerken o demin ki eğlenceli ve narin kız gitmiş yerine acımasız bir kız gelmişti."Hoşçakalın o zaman"dedi ve Serkan'ı arkasında bırakarak çıkışa ilerledi.

]]>
Fri, 06 May 2022 11:14:12 +0300 zeynep_edaq2
GÜL VE ATEŞ(Aşk Neydi?) https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesask-neydi https://edebiyatblog.com/gul-ve-atesask-neydi Şehrazat banyosundaki kuvette bugün yaşananları düşünüyordu.Her ne kadar üvey abisinin yanında cesaretli gözükmeye çalışsa da aslında çok korkuyı-ordu.Hayatı bu halkı kandırmakla geçmişti.Halkı fakirlikten kırılırken o ipekten yapılmış elbiseleriyle ortalıkta salınıp"Her şey yolunda babama ve devletimize güvenin"demişti. Oysa elinde olsa ülkesindeki her vatandaşın kapısını çalar ve Şehrazat'ı affettiklerini söyleyinceye kadar ayaklarına kapanırdı her bir vatandaşın. Belki de Rab ona bir şans olarak üvey abisini vermişti.

Onun amacına sahip çıkıp onu desteklerse belki halkı onu affederdi. Şehrazat kendi vicdanı yüzleşirken koridardan yıllardır Şehrazat'ın hizmetinde çalışan Lalezar,Şehrazat'ın anlamadağı heyecan dolu bir sesle"Prensesim arka bahçede sizi bekleyen bir misafiriniz var"dediğinde Şehrazat hamama girmeden önce belki 100 kez tekrar ettiği emri dinlememelerinin verdiği kızgınlıkla"Size ne demiştim ben beni ne olursa olsun rahatsız etmeyin.Emirlerimi bu kadar mı ciddi alıyorsunuz"cariyelerini azarlarken Homa çoktan Prensesinin emrini dinlemeyen bu hainlere kılıcının soğuk uç kısmını dayadığında Şehrazat'ın artık alıştığı onu hiç etkilemeyen ağlama sesleri ve Lalezar'ın can havliyle"Ne olur efendim bu aciz kulunuzun canını bağışlaynı"nidaları yükseldi. Şehrazat aslında onlara da çok fazla kızamıyordu.

Bu kızlar tek bir hayal için eğitiliyordu o da bir gün padişahın haremine girip onun gözdelerinden biri olmaktı.Bunun yapmanın yollarından biri de Sultan ne diyorsa yapıp onu dikkatini çekmekti. Lalezar'ın yalvaran sesini daha fazla dinlemek istemeyen Şehrazat bıkkınlık dolu bir sesle"Bırak onu Homa şuan tek istediğim şey yalnız kalmak ama"biliyordu ki eğer belli bir saatten sonra onu ziyarete birisi geliyorsa ya annesi ya da babası tarafından gönderilmişti. "Konuğa söyle Lalezar yarım saatte kadar orada olurum"dedi Şehrazat teslimeyet dolu bir sesle. Prensesin hem konuğu kabul etmesine hem de canının bağışlanmasına oldukça sevinen Lalezar sevincini gizleyemediği bir sesle"Emredersiniz Prensesim"dedi. Lalezar gittikten sonra Homa,efendisinin bu kadar yufka yürekli olmasının verdiği sitemkarlıkla"Prensesim beni affedin ama cariyelerinize karşı oldukça yufka yürekli ve bağışlayıcısınız" Şehrazat güçsüz olduğunu kabul etmenin verdiği bir çaresizlikle"Ne yapabilirim ki Homa?Onları öldürsem bile elime hiç bir şey geçemeyecek çünkü onlar annemin,babamınve abilerimin beni yönetmek için kullandıkları birer kukla ve eğer onları öldürürsem yerine yeni kuklalar gelecek."

"O zaman ben onları tekrardan öldürürüm ta ki size ihanet etmeyecek bir kişi kalıncaya kadar"dedi Homa kendinden emin bir sesle. "Bunu yapacağını biliyorum Homa"dedi bu hayatta kendine bu kadar bağlı bir insanın olmasının memnuniyetle"Ama bu ellerin pislenmesini istemiyorum" Homa koruma yükümlü olduğunu Prensesini izledi bir süre bir Homa olarak yetiştirilirken ilk öğretilen şey Prenses ne isterse istesin sorgulamadan yerine getirilmesiydi ve zamanında Prensesler sırf kendi zevk ve sefaları için Homaları kullanmıştı ama Prenses Şehrazat diğerlerinden o kadar farklıydı ki. Zorunda olmadıkça Homadan bir şey istemez ona bir arkadaşı gibi davranırdı.

Homa önceleri her an ölmek üzere olan birine neden bu kadar iyi davrandığını merak ediyordu. Bir gün Prensesiyle bahçede yaptıkları bir yürüyüşte Prenses onun kılıcını almış ve boğazına dayamış ve emir veren bir sesle"Bana söz ver Homa ben ölsem bile yaşamak zorundasın"dediğinde Homa bugüne kadar kendisine öğretilen öğretilere karşı olan bu emre itiraz etmeden duramadı. "Ama Prensesim benim görevim sizi korumak ve sizin için canımı vermek siz yaşasanızda ölsenizde" "Benim gibi ailesi tarafından bile önemsenmeyen biri için bu kıymetli canını vermeni istemiyorum"dedi Şehrazat güçsüzlüğünü kabul etmiş bir çaresizlikle.

"Hayır"dedi Homa,Prensesin kendini bu kadar değersiz hissetmesine itiraz eden bir sesle"Benim için çok kıymetlisiniz Prensesim" "Biliyorum"dedi Şehrazat minnettarlık dolu bir sesle"Ama bana kıymet verdiğin için ölmek zorunda değilsin aksine yaşamak zorundasın çünkü bu dünyada senden başka bir dostum yok" "Yaşayacağım"dedi Homa söz veren bir sesle" Prensesim ama lütfen boğazınızdan o kılıçı çekin size bir şey olmasın" Şehrazat ustalıkla kılıçı kabzasına sokup hüzün dolu bir gülümsemeyle"Söz verdin"demişti. O gün Homa,Prensesini bu zalim dünyada yalnız bırakmamak için ölmeyi değil yaşamayı seçmişti.

Homayı daldığı o anı havuzundan yine Prensesinin o nazik sesi çıkardı.Prensesi üzerine giydiği beyaz bir elbise ve açık bıraktığı saçlarla ona"Hadi gidelim artık kıymetli misafirimizi daha fazla bekletmeyelim"dediğinde Homa kafasını sallayıp Prensesinin arkasından yürümeye başladı.

Shoyon,küçüklükten beri aşık olduğu Şehrazatıyla evleneceği haberiyle sevinçten deliye döndüğünden gecenin bir yarısı babasının zorla aldığı izinle buradaydı. Şehrazat gecenin o sipsiyah vaktinde beyazlar içinde aynı bir periye benziyordu ve o içindeki canavar kibirle başını uzatıp çok yakında onun olacak perisiyle böbürleniyordu. Şehrazat arka bahçede onu bekleyen arkadaşını görünce içindeki sinir biraz da olsa yatışmıştı.

Shoyonla tanıştırıldıklarında 15 yaşlarındaydı.Annesi,Shoyon'ın arkasından Şehrazat'ın anlayamadığı ciddiyet dolu bir sesle"Shoyon hakkında ne düşünüyorsun?"diye sormuştu. Şehrazat ise cevabının ilerde nelere yol açabileceğinden habersiz yeni bir arkadaşla tanışmanın mutluluğuyla"Çok iyi bir arkadaşa benziyor,İlerde onunla daha çok konuşmak isterim"dediğinde annesi ciddi bir ses tonuyla"Anlaşabilmen iyi olmuş çünkü Shoyon senin gelecekteki kocan" Şehrazat ise kurallar gereğince kaderine boyun eğip"Siz nasıl emredersiniz annecim"demişti. O günden sonra iki çiftin birbirlerine alışması için sürekli biraraya getiriliyor bahçe de 10-15 dakika süren yürüyüşler yapılıyordu. Shoyon bu yürüyüşler sırasında Şehrazat'a olan aşkını dile getirip artık bu kalbin Şehrazat'a ait olduğunu söylüyordu.Bu iltifatlar karşısında utanan kızaran Şehrazat bu duyguyu aşk zannedip Shoyona aşık olduğunu zannediyordu taki 17. yaşına kadar.

17 yaşından itibaren okuduğu kitaplarda kız sevdiği adamı karşısında görünce kalbinin hızla çarptığını karnında kelebekler uçuştuğunu görünce Shoyon'a asla aşık olmadığını onu sadece arkadaş olarak gördüğünü fark etmişti. O günden sonra Shoyon'un aşk dolu laflarına belli belirsiz cevaplar veriyor olabildiğince zaten sınırlı olan dokunuşlardan kurtulmaya çalışıyordu.Şehrazattaki bu değişikleri fark eden Shoyon bir gün Şehrazat'a artık onu sevip sevmediğini sorunca Şehrazat onu daha fazla kırmamak için kalbinden geçen bütün düşünceleri aktarmıştı.

"Ben"demişti özür dileyen bir sesle"Seni sevmediğimi fark ettim sen benim için sadece bir arkadaşsın"dediğinde Shoyon ,Şehrazat'a duyduğu aşktan"Olsun"demişti"Şimdilik bu DUYGU bile benim için yeter" Şehrazat'ın o an aklından bir sürü düşünce geçti ama her birisi arkadaşım dediği bu insanı kırmaktan geçtiğinden sadece sustu.Belki bazen susmak konuşmaktan daha çok zarar verirdi insana ve Şehrazatta Shoyon'a en büyük umudu vermişti o da birgün sevdiği kadının onu sevebilme ihtimaliydi ve bu ihitmale Shoyon bütün ömrünü vermeye razıydı.

Prensesin geldiğini gören Shoyon yarım reveransla Prensesini selamlayınca Şehrazat gayrıresmi bir sesle"Sana kaç defa dedim yalnızken bana reverans yapmana gerek yok"dediğinde Shoyon sesindeki sevince engel olamayarak"Merak etme bundan sonra seni selamlamama gerek kalmmayacak"dedi. Şehrazat merak dolu bir sesle"Neden?"diye sorduğunda Shoyon normalde yapmayacağı bir şeyi yaptı ve Prensesinin ellerini tutup"Baban evliliğimizi onayladı bizans seferi dönüşü düğünümüz yapılacak" Şehrazat aldığı haberin etkisiyle Shoyon'un ellerinin arasından ellerini çekti ve haberin şaşkınlığıyla"Daha erken değil mi evlilik için?"dediğinde Shoyon,Prensesin bu evliliğe sevinmemesini içerlese de onu ikna etme amacı taşıyan bir sesle"Ne erkeni Şehrazat sen 18'sine bastın ben de 21'e" "Ben bilmiyorum bana biraz zaman ver"dedi

Şehrazat nefes almakta zorlanan bir sesle " Ben seferden dönünceye kadar iyi düşün taşın Şehrazat çünkü seferden döndüğüm an seni benim yapmama kimse engel olamayacak"dedi ve yine yarım reveransını yapan Shoyon,Şehrazat'ı arka bahçede yalnız bırakıp birliğinin binasına doğru ilerlemeye başladı. Şehrazat yorgun bir şekilde nefes aldıktan sonra Homasına dönüp"Abime haber yolla biran önce onunla buluşup konuşmam lazım"dedi ve Homa mesajı iletmek amacıyla yarım reverans yapıp Şehrazat'ın yanından ayrıldı. Homasının arkasından mırıltıya benzer bir sesle; "Fırtına tahmin ettiğimden de erken başlayacak"

]]>
Tue, 30 Nov -001 00:00:00 +0155 zeynep_edaq2