SİSTEME BAKIŞ

Farklı düşünce ufukları bizi daha yaşanılası bir dünyaya taşımasını umut etmek zorundayız. Hepimizin üzerine düşeni hakkıyla yapması gerek.

Ekim 15, 2022 - 13:00
 0
SİSTEME BAKIŞ

Amasra- Bartın 28 maden işçisi ölü. Kurtarılmaya çalışılanlar var. Yaralı 11 işçi hastanelerde. Sendika Başkanı Başaran Aksu’nun doğru tespitleri dinlendi: Bu bir kamu madeni. Soma’daki faciada ölenler için kimseye hesap sorulmadı. Ceza alan yönetici, idareci, patron yok. Bedeli can kaybı yaşayan madenci ve sevdikleri ödüyor. Acil müdahelede harikayız. Ama bu kaza olmasın diye önlemlerimiz facia. Atamalar siyasi, denetimler göstermelik. İşçi kendisine verilen talimatları harfiyyen uygulamak zorunda, yapıyor. Ama yine de ölüyor. Suçlusu kim? Yüksek can kaybı olduğu için medya tüm kameralar burada . Ama her gün maden işçisi ölüyor. Arayan soran önlem kısmında adım atan yok. Liyakatsiz atamalar, denetimlerdeki aksaklıklar çözülmüyor. Bu iş sonunda madencinin üzerine kalıyor. Gel çalış dediklerinde çalıştığı için bedel ödeyen sadece o. Yok yere hem de. Ölen yakınlar hakkını alacaktır. Sonuçta burası kamu işletmesi. Umarım sorumlular da hesap verir.

Ben bu dünyanın Türkiye coğrafyasında bedenlenmiş bir varlığım.  Sorgulamak niyetim…

Ey kardeşler, bir arada yaşamak için doğduğumuza inandırıldık ve bir arada yaşamanın sistemlerini kurmaya çalışıyoruz. Bu dünyanın hayal veya dünyevi tabirle simülasyon olduğunu duyduğumuzda hafifçe gülümseyip geçtik. Ama öyle yapmamamız gerekiyor.

Bilinçsiz zannettiğimiz dönemde de bilincimiz var, seçim yaparak dünyaya geliyoruz diyorlar kimileri şimdilerde. Gülüp geçmiyorum. Her bir şeyi beyin arşivime alıyor, sırası geldiğinde sorguluyor, muhafaza ediyor veya siliyorum.

Dil, tarih, coğrafya, matematik, fizik, kimya vb. birçok dalda bilgiler edindirildik. Dünyayı daha iyi analiz etmek ve ilerleyerek yaşam kalitemizi yükseltmek için. Sonra da “bilime göre” diye başlayan cümlelerle büyük büyük laflar ettik.

Bundan sonra söyleyeceklerim bence; bilime ya da şuna buna göre değil.

Aile, mahalle, şehir, ülke, içinde yaşamaktan vazgeçemediğimiz topluluklar. Elbette bir sistem gerekiyor ve tarih boyunca da oldu. Hepsi birbirinden farklı. Ama objektif değerlendirdiğimiz kanaatinde değilim. Bize öğretilenler ışığında bir teraziye koyuyoruz ve bu da bizi mutlak doğrulara götürmüyor. Bazen yanlışlara çıkıyor yolumuz. Liderlerle yönetilmişiz; padişah, kral, hakan, kraliçe, başkan, komutan gibi sıfatlarla bağlamışız kendimizi insanlık olarak. Sonra tek kişi olmasın, yönetim paylaşılsın istemişiz; asiller komitesi, meclis, temsil kurulu devreye girmiş. Seçtiğimizi yetkilendirip yine onun ürettiği kurallarla yönetilmeye razı olmuşuz. Ama temsil edildiğimizi biz mi seçmişiz sorgulamak aklımıza gelmemiş. Bugünlerde geliyor. Gerçekten birisi aday olsa, ben toplumu iyi yönetmeye adayım, dese, nereye kadar ilerler veya bunu deneyebilir mi, siz değerlendirin. Parti dediğimiz kurullara mecbur. Oralara kayıt para ile, sonrası bir dünya masraf. Bu da yolu paraya yani maddiyata çıkarıyor. Zaten demokrasi para gücünün yönetimidir. Amerika keşiflerinden sonra, soy bağı ile devletleri yönetenlere itiraz ile, biz para ve zenginlik getireniz, öyleyse yönetimde söz sahibi olmalıyız, diyen zümrenin yönetim şeklidir. Onlar para kazanmaya devam ederler ama yönetimde karar verdirecekleri kişileri belirler, destekler, bütçe sunar, önümüze koyarlar.

Bizim bugünkü sorunumuz yönetim şekillerinden çok, erdemli yönetim anlayışlarını kaybetmemizdir. Kim nasıl yönetilirse yönetilsin ahlak veya erdemlilik ilkelerini terk ederse iyi bir yönetim çıkmaz ortaya.

Yönetmek aksaklıklara sınır çizmek demek. Kontrol ve denetim! İşte biz bunu kaybettik. O kadar çok kanunumuz var ki, bir vatandaş olarak artık takip edemiyoruz. Her gün değişiyor. Öğrendiğiniz kısa bir süre sonra çöp olduğu için öğrenmeyi de bıraktık. Hukukçular bu işin erbabı. Sağlıkçılar sağlığımızın, eğitimciler eğitimin olduğu gibi. Demeyi çok isterdim. Ama günümüzde ne bir avukata ne bir doktora ne bir öğretmene güvenebiliyoruz. Bu dünyada yaşıyorsan göbeğini kendin keseceksin, her işini en iyi kendin bileceksin diye yaşıyor, başımıza geldikten sonra tecrübeleniyor ve etrafımızdakileri yararlandırmaya çabalıyoruz. Doğrusu ben bir hastaneye gittiğimde, önce hizmet alan hastalardan bilgi almayı yeğliyorum. Daha dün bir kurumda işlemim için hangi seçeneğe basıp numara alacağımın içinden çıkamadım, sonunda yanlış numara almışım, zaman kaybettim. Bir bekleyenin benimle aynı işi olduğuna kulak misafiri olup yeniden numara aldım. Ama o da yanlışmış. Memure hanım, göz tacizimden etkilenmiş olmalı, niye beklediğimi sorup doğru numarayı aldı ve önce beni içeriye çağırdı. Ben de bütün bencilliğimle daha önce gelen iki kişi var demeyip kul hakkını yedim. Bile isteye bu durumu yaratmadığımı takdir edersiniz. Eğer orada içeri çağırıldığımda ben değil o gelecek deseydim, bunu kime nasıl anlatırdım?

Ülkenin sorunu bu. Kurallar, kanunlar var, evet. Ama kim nasıl denetliyor? Gücü ve parası olanlar asla bu sorumlulukları taşımıyor. Sade vatandaş için kurallar yürütülüyor. Bu hiçbir ahlaki felsefeye, toplumsal kurallara, dini inanışa uygun değil. Denetim adeta yok. Denetleyiciler zavallı durumda. Ancak gücünü yetirdiğine kükrüyor. Orada burada tanıdığı, cebinde parası olmayana. Bir yer denetlenmeye çıkılmışsa , çiçeklerle, yemeklerle ağırlanıyor. Görev yapılmış addedip geçiliyor. Veya gıda denetimlerini öyle bir denetleyicilere veriliyor ki, kontrol edilmesi gereken ayrıntılar titiz bir laboratuvar analizi gerektirdiğinden, kim hakkıyla yapmaya çalışırsa çalışsın bu kurumlar emre amade olmadığından ve yeterli ölçüm cihazı olmadığı için gayrı kabil bir denetim oluyor.

Siz bunu büyük düşünün. Sayıştay, Danıştay, her türlü kontrolörler işlevsiz. Dünya örgütleri de buna dahil. Zira oradaki engeller de siyasi menfaat çatışmaları. Al gülüm, ver gülüm ile işler yürüyor. Sonra biz bunları nasıl mı yutuyoruz. Söyleyeyim: Dünya böyle ne yazık ki, ülkeler arası veya ülke içi siyaset bunu gerektiriyor, dünya güçleri buna izin vermez, Ahmet müteahhidin milletvekili tanıdığı olduğundan ona dokunulmaz, senin evine helal ekmek girmesine bak ötesine gücün yetmez, takma kafana bunları, sen biliyorsun da başkaları bunun farkında değil mi, her kötülüğün mutlaka bir gün foyası ortaya çıkar, bu dünya hesap yeri değil belki öte dünyada hesabını verecek…..

Bana göre her nerede duruyorsak, düzgünce sorgulamalı, adam sendeci olmamalı, iyilikleri inşa etmek için çaba sarfetmeli, biraz üzülmeyi kaybetmeyi göze alarak erdemliliği bulaşıcı kılmalıyız. Başka bir gezegen, kainat keşfedilmesi umudumuz yoksa elbette….

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...