SONDAN BAŞA | 1.BÖLÜM

Sadece kendine güvenenler için, ______________ "10. Gün bugün." Zorlanıyordu anlatmaya. "Sanki halatın bir ucu bende bir ucu ondaydı. Epey kalınca olan halat kopmazdı. Onun haberi yok tabii halatı kendine doğru çekiyor. Ucunda eşantiyon niyetine ben... Ama sonra bir anda ne oluyorsa halat ortadan kopuveriyor. Olacak şey değil. Hayret edilesi, ihtimal verilmeyen olaylar silsilesi... Ölüm gibi... Çektiği kuvvetle ip kopunca geriye doğru Karadeniz'in sularına karışıyor. Hiçbir şey yetmezmiş gibi bir de araya koca bir yük kamyonu giriyor. Elim kolum bağlı. Koşsam yetişemem. Uzansam tutamam. Tutsam kurtaramam sanki. Sonra aradan çekiliyor kamyon. Ama çok geç ortada ne halat var ne o. Karadeniz'in hırçın suları bile durulmuş. 10. Gündü bugün. Gidip geriye kalan 'on'ları isteyecektim ondan. Geç kaldım. Ondan geriye kalan küçük bir kır papatyası."

Ocak 1, 2023 - 18:07
Ocak 2, 2023 - 19:30
 0

1. 1. BÖLÜM

"Ne oldu oğlum böyle, sessizsin bugünlerde?"

" Karadeniz'de gemilerin mi battı da kukumav kuşu gibi düşünüp duruyorsun yine?"

Eren ile Yılmaz'ın eş zamanlı sesleriyle daldığı yerden çıkmış kafasını onlara doğru çevirmişti. Çevirmişti çevirmesine de sadece çevirmişti işte. Boş boş bakıyor, baktığı yerde de kafasında tek bir görüntü yer ediniyordu. Fakat görüntüde ne Eren vardı ne de Yılmaz. Gördükleri kendi kafasının bir kurgusu muydu yoksa artık uyanıkken de mi rüya görmeye başlamıştı? Hayalini kurabilecek kadar görmüş müydü ki? 

"Ne gemisi oğlum olsa olsa sabah çekeceği kelebek, o poz yakalayamadan uçup gitmiştir. Yeni kelebek de bulamamıştır."

Yarı alaylı ses tonuyla kurduğu cümlede arkadaşının kafasını dağıtmak istemişti sanki. Biliyordu fotoğraf işi değildi bu. 

Kurulan onca cümleye karşılık tek bir kelimeyi zor çıkarttı soğuktan çatlamış dudaklarının arasından.

"10"

Kaşları çatıldı geriye kalan üçlünün. 

"Evet, Fransa'nın 10 numarası Mbappe efsaneydi bu dünya kupasında da sen buna neden bu kadar takılıyorsun?"

Yılmaz, Eren'in ensesine bir tane şaplak geçirerek 'salak' diye homurdandı. Bir yandan da kafasını sağa sola sallayarak sabır dileniyordu. Bu çocuk en olmadık yerde en olmadık konuyu dile getirmekten ne zaman vazgeçecekti? Annesi amuda kalkarak falan mı doğurmuştu da beyni tersten çalışıyordu bu çocuğun?

Gözleriyle karşılarında oturmuş göz kapaklarının irislerine perde olmasına izin vermiş arkadaşını gösterdi. Az ciddiyet istediği her halinden belliydi Yılmaz'ın. Eren de farkındaydı arkadaşının durumunun da farklı bir şey söylerse belki ufak bir tebessüm yakalarım son zamanlarda suskun olan dudaklarında, diye uğraşıyordu işte. 

Her ne kadar şebeklik, muziplik yapsa da yeri geldiğinde ciddi bir duruş sergilemeyi becerir, ortama uyum sağlamakta zorlanmazdı. 

Huzursuzca yerinde kıpırdanan Serkan destek olmak istercesine çaprazında kalan arkadaşının omzunu sıktı hafifçene. O kadar perişan görünüyordu ki; karşısında duran can dostunun annesi Nermin teyzeyle daha beş dakika önce konuşmuş olmasa onlara bir şey olmuş, Allah korusun cenaze haberleri geldi falan sanacaktı. 

Dostlukla kardeşlik arasındaki köprüyü sağlayan ince çizginin diğer adıydı Serkan. Sadece iyi gününde değil her gününde yanındaydı arkadaşlarının. Kendinden önce onları düşünür, dertlerini dert bilir çözmek için küçük bir kuş gibi çırpınır dururdu sonuca varana kadar. Uzaktan bakan, soğuk nevale diye adlandırsa da grup içindeki en fazla samimiyeti onda bulurdu insan. Yılların değiştiremediği tek insandı belki de.

Şimdi de can dostunun canını neyin bu kadar sıktığına takılmış, derdini öğrenme sıkıntısı çökmüştü içine. Çözülebilecek bir şeyse üşenmeden hemen şimdi yerinden kalkar ne gerekiyorsa yapardı.

Eski neşesi gitmiş farklı bir Tarık oluvermişti karşısındaki adam. Omuzları sanki yirmi dört yaşında genç bir adamı değil de ellisine yeni basmış bir adamın dünyasındaki tecrübe yükünü taşıyormuşçasına çökmüştü. 

Onu bu hale getiren de neydi? Kolay kolay bir şeyi de takmazdı kafasına Tarık? Anlayamıyordu bir anda nasıl böyle kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağaya döndüğünü.

Gözlerine gölgesi düşen kıvrık kirpiklerinin kırpılmak suretiyle hafif kıpırdanması çehresindeki tek hareketti. Kafasını sandalyede geriye doğru yaslamış, bir eli kılıfının içinde son on günde tozlanmış gitarının üzerinde dışarıdan bakana mükemmel bir görsel şölen sunuyordu. 

Bir de gelin içine bakın. Nasıl bir acıydı bu? Tarifi imkansız. Ne zamandır göz pınarları kendini bu kadar zorluyordu? İçinin ezildiğini hissediyordu. Arkadaşlarının merakla kendisini beklediğini de biliyordu lakin içindeki bu kesif acı konuşmasına mani oluyordu. Kısa sürede nasıl gelmişti bu hale kendi de anlamıyordu? Başkası olsa yine aynı şekilde mi hissederdi yoksa sadece O'na mı özgüydü bu his? Hafif araladı gözlerini, karamel rengi saçlarını arkaya doğru elleriyle ittirerek yerinde doğruldu. Oturdukları kafenin camından denizi dikizleyen gözleri belki de onun denizden geri döneceğine inandığı için ayrılamıyordu. 

Gözlerini masanın çevresinde oturmuş kendisine bakan üç arkadaşına odakladı. Nasıl başlardı, nerden başlardı bilmiyordu? Sıkıntılı bir oflama seansı yaptı önce. Arkadaşları anlatmaya başlayacağını anlamış gibi gerekli zamanı ona tanıyor, onu sıkıştırmadan sabırla bekliyorlardı.

"10. Gün bugün." Zorlanıyordu anlatmaya.

"Sanki halatın bir ucu bende bir ucu ondaydı. Epey kalınca olan halat kopmazdı. Onun haberi yok tabii halatı kendine doğru çekiyor. Ucunda eşantiyon niyetine ben... Ama sonra bir anda ne oluyorsa halat ortadan kopuveriyor. Olacak şey değil. Hayret edilesi, ihtimal verilmeyen olaylar silsilesi... Ölüm gibi... Çektiği kuvvetle ip kopunca geriye doğru Karadeniz'in sularına karışıyor. Hiçbir şey yetmezmiş gibi bir de araya koca bir yük kamyonu giriyor. Elim kolum bağlı. Koşsam yetişemem. Uzansam tutamam. Tutsam kurtaramam sanki. Sonra aradan çekiliyor kamyon. Ama çok geç ortada ne halat var ne o. Karadeniz'in hırçın suları bile durulmuş. 10. Gündü bugün. Gidip geriye kalan 'on'ları isteyecektim ondan. Geç kaldım. Ondan geriye kalan küçük bir kır papatyası." 

Masaya bir sessizlik hakimdi şimdi. Kimse tek kelime daha soramazdı. Çünkü bilirlerdi bundan sonraki sorular cevapsızdı. Direk dalmazdı genelde Tarık olaya. Öyle herkes de ondan anlayamazdı ya. Önce yürek sonra bir de beyin gerekirdi Tarık'ı çözmek için. 

Düğüm düğüm olmuş boğazında son bir fısıltı döküldü Tarık'ın dudaklarından. Sonra da sandalyesini geri ittirip, gitarını sırtlandığı gibi sessizce çıktı tiyatro sahnesinden.

"Kır papatyası"

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

TEKERRÜR Kendi çapında okur, yazar.