SONDAN BAŞA | 2. BÖLÜM

Ocak 2, 2023 - 11:20
Ocak 2, 2023 - 19:30
 0

1. 2. BÖLÜM

2. BÖLÜM
2. BÖLÜM

Kafeden çıkan genç adamla ne yapacaklarını kestiremeyen üçlü bir süre birbirleriyle bakıştılar. Söze girmeye cesaret eden ilk kişi Yılmaz olmuştu. 

"Oğlum, bu çocuk iyice balataları sıyırdı. Her Allahın günü gitarını çıkartıp cilalayan adam kaç gündür sadece kedi kundağını taşır gibi sadece sırtında taşıyıp duruyor."

Eren de derin düşünceler içerisindeydi. Fakat uzun süreli düşünme işi Eren'e göre değildi. Daha fazla dayanamayarak içindekileri dışarı vurdu.

"Ne bilim ben kardeşim. Tutturdu bir kır papatyası da kır papatyası. Hayır, istediği papatyaysa ben çıkayım bizim yaylaya yolayım bir demet. Hatta o kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Bizim şu aşağıda ki mezarlıkta yeni açmışlardı geçen. Bir koşu koparıp da geleyim bu çocuk normale dönecekse eğer."

Yılmazla Serkan'dan kafasına ani ve eş zamanlı gelen darbelerle kafası öne savruldu Eren'in. 

"Oğlum ne vuruyorsunuz?"

Serkan'ın hala düşünceleriyle cebelleştiğini ve Eren'i muhatap almayacağını anlayan Yılmaz, yine iş başa düştü diyerek Eren'e olayı anlatmayı görev bilmişti.

"Kardeşim, sabır diliyorum da sana o da yaramıyor. Bir sus lan, çocuk seni bir de arkadaş olarak yanında taşıyor. Kır papatyası diyor kır. Soyut düşün lan biraz."

"Mezarlıktakiler o cins değil miymiş?"

Serkan daha fazla dayanamamış olaya el atmaya karar vermişti. 

"Yılmaz, hatırlıyor musun? Gündoğumunu çekmeye gittiği ilk gün çok mutluydu?"

"Evet, leyla leyla dolaşıyordu. Sonra ne olduysa böyle oldu çıktı bir anda."

"Ne demişti? Hatırlayın!"

Yılmaz hatırlamaya çalışsa da pek bir şey hatırladığı söylenemezdi. Serkan'a bu konuda yardımcı olansa Eren'di.

"Kır papatyası."

"Aynen kır papatyası çektiğini söylemişti. Siz şimdi eve gidin. Çektiklerini hep bilgisayara aktarır biliyorsunuz. O tarihe denk gelen fotoğraflara bakın işte. Bakalım ne var ne yok? Belki karın ağrısını anlayacağımız bir şey çıkar ortaya. Ben de yanına gidip bakayım ne yapıyor. Siz işinizi halledene kadar dışarıda oyalayayım. Kayda değer bir şey olursa beni de aramayı unutmayın."

Yılmazla Eren onaylayan mırıltılar çıkarsalar da Eren aklına gelenle itiraz etmişti.

"Oğlum şifresini bilmiyoruz ki. O uyuz söylemiyor o olaydan beri şifresini bize biliyorsun."

"B.B.King"

Anlamayan bakışlarını alıp kafalarına geçirmek istiyordu şu an.

"Ne bakıyorsunuz lan? Şifresi B.B.King işte gidin de bakın daha ne duruyorsunuz?"

"Ulan alacağın olsun Serkan. Şifreyi madem biliyordun ne demeye beni kıvrandırdın onca zaman. Ne kadar uğraştım o bilgisayara girmek için ?"

"Eren, iddia sizin aranızdaydı. Gittin çocuğun bilmem kaçıncı levele geldiği oyununu sildin. Sonuna kadar haklı söylememekte. Neyse hadi oyalanmayın daha fazla."

"B.B.King nasıl bir şifre lan?"

Yüzünü buruşturan Yılmaz şifrenin ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordu.

"Oğlum Eren' e diyorsun kendin daha B.B.King'i bilmiyorsun. Çocuk sizi yanında çöp poşeti niyetine taşımıyorsa ben de Serkan değilim."

Sandalyesinin arkasına astığı ceketini alarak sırtına geçirdi. Verdiği görevi yerine getirebileceklerinden emin olamadığı muhteşem (!) ikiliyi yan yana bırakarak Tarık'ın yanına gitmek için kafeden ayrıldı. Kafası yeterince doluydu. Bir yandan Tarık'ın nereye gitmiş olabileceğini düşünüyor diğer yandan da ihtimaller dahilinde kendisine zihninde bir yol haritası çizmeye çalışıyordu. 

Siyah, kuzguni saçlarına sabah evden çıkmadan elleriyle şekil verildiği belli oluyordu. Üzerinde gri bir kazak, altında siyah bir pantolon; siyah, önü açık, deri ceketiyle uyumlu... Soğuk havaya rağmen bot giyinmeyi sevmeyen genç adam siyah spor ayakkabılarıyla sahile doğru seri adımlar atıyordu. Gözleri kısık, bakışları keskindi. Tüm sahil kısmını tarıyor, gözleri can dostunu arıyordu. 

Dışarıdan oldukça sakin ve vurdumduymaz gözüken bedeni arkadaşını bulamamanın verdiği telaş ve panikle kasılmış durumdaydı. Tarık'ı tek parça halinde bulmadıkça da gevşeyemeyecekti. Dışı tek parça olsa da adamın içinin paramparça olduğundan habersiz tek parça görünüşüyle rahatlayacaktı.

Sahil boyunu tarayan gözleri, kordonun ortalarına doğru gitarını çıkarmış bakımını yapan arkadaşına takılı kaldı. Derin bir oh çekmişti içine. Gitarını temizliyorsa olaylar biraz normale dönüyor gibi diye düşünüyordu. Bilmiyordu ki acıya ortak edilmiş bir yarenden başkası değildi Tarık'ın gitarı. 

Düşünceler kafasını bir beşik gibi kullanırken kendisi adımlarını en seri haline getirerek arkadaşının yanına varmıştı. Arkadan omzunu sıkarak Tarık'ın yanındaki kayalardan birine çöktü o da. 

"Senin ahretlik çıkmış yine kılıfından."

Alaylı sesiyle Tarık'ın dikkatini kendine çekmişti. Tarık'ın yüzünde buruk bir gülümseme peyda oldu bu sözler üzerine. 

"Dilimden kelimeler dökülüp de gereken yere ulaşamadı. Belki çalarsam Karadeniz, rüzgarla anlaşma sağlar da ulaştırır varılacak yere dedim."

Serkan içi yanan arkadaşına ne cevap verse bilemedi. Ne denirdi ki? Ne içindeki yangını bilirdi, ne de yangınını bilse anlayabilirdi? Başına gelmeyen olaya laf söylemek kolay sanılırdı. Kafasıyla onayladı sadece. Çal o zaman da yürek sızını Karadeniz duysun o zaman dermiş gibi.

Tarık akordunu yaptığı gitarını son kez yavaşça okşayıp kucağına yerleştirdi. Yüzü Karadeniz'e dönük. Parmakları gitarın perdelerinde kırk yıllık evleriymiş gibi yerlerini almışlar. Düşünceleri sisli... Sesi içli... 

"Bu gece yanımda olsan

Yüzüne gonca kondursam 

Küçücük avuçlarında 

Sana masallar anlatsam "

Gözleri karşısında ki hayali gözlere dikilmişçesine söyledi

"O gece benimle kalsan 

Sabırsız hayaller kursan

Görmeye mevsim saydığın

Maviyi bana anlatsan"

Dışarıdan gözüken sakinliği içindeki ateşin daha da harlanma sebebiymiş gibi söyledi.

"Hiç uyanmasak öylece kalsak 

Saatlerce aylarca yıllarca

Üstümüzde mavi etrafımız yeşil

Bir tek senin açtığın kırlarda buluşsak "

Dili sükutta yüreği isyanda gibi söyledi.

Düşmedi mi hala cemre başına 

Geçmedi mi yağmurun ıslak kokusu

Var mısın bu yolda yanı başımda

Yasla ruhunu bana kır papatyası."

Nefesi bitmiş gibi...

Serkan çalan telefonuyla, bir yandan çalan bir yandan da söyleyen arkadaşını ve onu dinlemek için etrafına toplanan kalabalıktan uzaklaştı. Kalabalıktan yeterince uzaklaştığına kanaat getirince çalan telefonunu açarak kulağına yerleştirdi.

"Noldu Yılmaz, bulabildiniz mi bir şeyler?" 

"Ağabey, bu kır papatyası diye bir dosya yapmış o gün ayrı."

"Ee ne var içinde? Çatlatmasana oğlum söylesene!!"

"Bir kız var kardeşim."

Yarım ağız, çarpık bir gülümsemeyle konuştu Serkan.

" Bizim meczup olmuş sana mecnun desene."

Yılmaz da keyiflenmiş, keyfini de sesine yansıtmaktan çekinmemişti. 

"Öyle görünüyor. Eee, ne yapalım o zaman biz?"

"Sahildeyiz biz, sahile gelin. Elinize sağlık. Bakalım mecnun neden hâla leylasız ve bedbaht."

Yılmaz kesik bir kahkaha patlattı telefonda. 

"Eyvallah. Geliyoruz."

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

TEKERRÜR Kendi çapında okur, yazar.