ÜÇ RUH BİR BEDEN
1. ZORAKİ YOLCULUK
11 MAYIS 2012
CRİSTİNE REYES
Bahar aylarının hafif esintisi ve sokaklardaki sessizliğin içinde, kafasındaki düşüncelerden kaçmaya çalışarak 8 kilometre koşmuş ancak hala belirsizliklerle mücadele ediyordu.
Son zamanlarda yaşadığı depresyondan dolayı kitabı için bir kurgu bulamamıştı yayın evinden izin alıp farklı yerler geziyor ve farklı hikayeler dinleyip ilham arıyordu. Ancak ne yaparsa yapsın hala bir bilinmezlik içindeydi.
Evinin etrafında 3 km daha koşmuş eve dönmüştü maillerini kontrol ettiğinde öğleden sonrası için online toplantısı olduğunu görmüştü.
Saat 14 00'da toplantı için hazır bir şekilde bekliyordu. Mr. Mat söze başladı. Mr. Mat:'' evet arkadaşlar bir süredir Emy ile üzerinde çalıştığımız bir proje var gelişmekte olan ülkelerde yaşayan keşfedilmemiş yazar ve şairleri o ülkelerde küçük ortaklıklar kurarak keşfetmek ve kendi bünyemize katmak bunun içinde ortaklık kurduğumuz yayın evleriyle kendi çalışanlarımızın yönetiminde ve desteğinde olmasını istiyoruz.'' Her kes garip bir sessizliğe bürünmüştü. Christine nedense çok gerilmişti. Mr Mat söze devem etti. Mr Mat:'' İlk durağımız Türkiye sizlerin de dikkatini çekmiştir son zamanlarda bir çok alanda ödül kazanan sanatçıları var ancak gerekli araştırmalar yapıldığında bir çok sebepten gerekli desteği alamıyorlar bizde bu desteği sunmayı planlıyoruz. İlk aşamayı ortaklık kuracağımız yayın evi için gerçekleştirdik. Ve olumlu sonuçlandı ikinci aşama ise bazılarınızın hoşuna gitmeyecek biliyorum ancak kimlerin Türkiye'ye gideceğini belirlemek olacak.''
Emy sözü devralarak: Emy: '' iki ekip olacağız ilk altı ay Mr Mat ve ekibi sonra ben ve ekibim sırayla bu süreç devredecek maddi bir endişeniz olmasın lütfen.'' Christine ilk ekipte olmak istemiyordu hatta Türkiye'ye gitmeyi hiç istemiyordu ancak işler istediği gibi olmadı. Mr Mat:'' şimdi ekipleri belirledik vize ve pasaport işlemleri şirket tarafından halledilecek ilk ekipte olanlar Christine BEYES, Edvin DARELL Oven HAROLD...'' Okunan diğer isimleri ve neler yapmaları gerektiğini anlatan konuşmayı dinleyemedi. Beyninde sadece altı ay sözü dönüyordu. Toplantı bittikten sonra Emy aramıştı. Emy'' inan bana seni kendi ekibime almak için çok uğraştım'' yüzü düşmüştü. Christine:'' Türkiye'ye gitmek istemiyorum'' Emy'' biliyorum ancak senin Türkçe bilmen ve sizin ekipteki birkaç kişinin daha önceden Türkiye de tatil yapması ikinci grubun işini kolaylaştıracak'' Christine uzun zamandır hissetmediği kadar çaresiz hissediyordu kendini. Emy:'' Merak etme haftaya yayın evini ziyarete gidiyorum ve sen oraya gittiğinde en az sorunla karşılaşmanı sağlayacağım.'' Kimlerin Türkiye'ye gideceği belirlenmiş tüm resmi işlemler bitmişti kalınacak evler hatta yapılacak geziler bile planlanmıştı. Heyecanlı olanlar ve gergin olanlar Türkçe konuşmak için kursa gidenlerle dolu iki ayın sonunda bu işten kurtulamayacağını anlamıştı Christine çocukluğunda Türk bakıcısından öğrenmişti Türkçeyi yıllarca onunla yaşamış ve daha sonra kendisini daha çok geliştirmişti. Ancak her yıl Türkiye ile ilgili çıkan haberler kadın cinayetleri onun o sevgisinin ön yargıya dönüşmesine yetmişti. Şimdi ise o tüm ön yargılara sebep olan ülkede 6 ay geçirecekti. 30 HAZİRAN 2012 Bavullarını toplamış ve Türkiye'ye gitmek için son anı beklemişti. Ne kadar geç o kadar iyi diye düşünüyordu. Bir önceki akşam Emy ile vedalaşmış ve son kez şansını denemişti. Christine'' Türkiyede ki bu saçma sistem nereden çıktı' Emy'' benim fikrimdi bir kaç senedir yaratıcı fikirler bulamıyoruz farklı kültürler ve mekanlar dikkat çeker biliyorsun' Christine'' bahsettiğimiz ülke Türkiye'' kahve bardağını masaya bırakıp arkasına yaslandı haklıydı ve bunu Emy'de biliyordu. Emy'' farkındayım ve sana hak veriyorum ancak aralarında yeteneğini göstermeye ve taktir edilmeye aç çok fazla insan var ve bize onlar lazım'' Christine'' benim gitmem doğru değil burada bile evden çalışıyorum orada ofiste çalışmak zorunda kalacağım'' Emy'' senin derdin şimdi anlaşıldı merak etme sen ve ortağın aktif olacaksınız istediğin zaman istediğin yerde çalışabilirsin ancak ofiste olman şartıyla hem tüm ülkeyi gezip yeni konular bulabilirsin işine yarar'' Christine'' tek çalışmayı tercih ederim kimseyle uğraşamam'' Emy'' üzgünüm ekip olacaksınız ve beraber ortak bir şeyler çıkaracaksınız ayrıca kız hem şiir yazıyor hem de bilim kurgu İngilizce de bir şeyler yapıyor bayağı yetenekli'' Christine'' iyi bari en azından İngilizce biliyor'' Emy sitemli sitemli '' CHRİSTİNE'' dedi ve konuyu değiştirdi. Ertesi sabah Christine evden bavullarını toparladı ve havaalanına geçti. 11 saat sürecek uçak yolculuğu için kendisini koltuğuna bırakıp derin bir uykuya daldı. Uyandığında uçak inişe geçmek üzereydi ve tüm yol boyunca uyumanın verdiği rahatlıkla toparlanıp uçağın inmesini bekledi uçak Sabiha Gökçen havaalanına iniyordu burası Anadolu yakasında bir yerdi. Yayın evi Maltepe denilen bir yerde denize 5 dakika yürüme mesafesindeydi. Kalacakları evi önceden ayarlamışlardı ve Cristine her kesin aksine tek başına kalacaktı o yüzden küçük bir ev kiralanmıştı. Daha önceden ayarlanmış bir rehber ile evine geçti. 11 TEMMUZ 2012 Sabah erkenden kalktı ve takım elbisesini giyip saat tam 08.00 da arabasıyla yayın evinin kapısındaydı. Güvenliklerden ismini onaylatıp binaya giriş yaptı. Etrafındaki insanları anlamaya çalışıyor ve kendisi hakkında yapılan gereksiz yorumları göz ardı etmeye çalışıyordu. Parmak izi ve giriş kartını halledip kendisine ayrılan odaya geçti. Oda çok geniş ve ferahtı camdan dışarı baktığında bahçeyi görebiliyordu. Daha sonra odayı dikkatli bir şekilde incelemeye başladı 2 masa karşılıklı konulmuş ve isimler yazıyordu. Kendi isminin yazılı olduğu masayı düzenlemeye başlayıp düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştı. Ancak bir süre sonra odanın kapısı birden açıldı ve içeri orta boylarda yataktan kalkıp gelmiş gibi görünen bir kadın girdi ve.....
2. BAŞLANGIÇ
Temmuz 11 2012 MANOLYA İDİL ÖZTÜRK: Bir haftalık yıllık iznin ardından sabah erken kalkmak çok zor gelecekti işini sevmesine rağmen çalan alarmla gözlerini zar zor aralayıp yatağından doğruldu. Saat 07:00'ı bulduğunda hazır bir şekilde evden ayrıldı. İş yeri evine aslında 10 dakika uzaktaydı ancak o kar olmadığı sürece yolu uzatıp sahil yolundan gidiyordu. Bisikletini alıp yola koyuldu. Deniz kenarına geldiğinde birkaç dakika durup denizi seyretti. Yaptığı her şeyden zevk alan biriydi denizlerin ona sanki kendi içinde hiç tanımadığı bir insan olduğunu hissettirdiği anlardan birini yaşıyordu garip bir his doldu içine . Telefonunu çıkarıp saysız deniz fotoğraflarının arasına bir tanesini daha ekledi ve yayın evine ulaşmak için yola koyuldu. Yayın evinin bahçesine geldiğinde bahçedeki arabalara gözü ilişti. Daha önce görmediği birkaç tane araba duruyordu. Genelde yayın evine ilk kendisi geldiği için biraz tedirgin bir şekilde bahçe kapısından içeri girdi. Güvenlik kulübesinin orada olan Ahmet abi yerine iki tane genç güvenlik ve bankların yerine çardaklarla karşılaştı. Güvenlik çocuklardan biri yaklaşıp ona bir şeyler sorana kadar şaşkınlıktan ağzı açık bir şekilde etrafı izliyordu. GÜVENLİK: ''Af edersiniz hanım efendi buyurun bir şeye mi bakmıştınız'' şaşkınlıktan kekeleyerek Manolya: ''e-evet iş yerime bakmıştım'' güvenlik gülümseyerek elini uzattı. GÜVENLÜK: ''Kusura bakmayın, merhabalar ben MERT artık güvenlikten sorumlu kişi benim birkaç değişiklik oldu, içeride size daha detaylı bilgi verirler isminizi ve soy isminizi söyler misiniz lütfen listeden kontrol etmem gerekiyor'' Mert cebinden bir kâğıt çıkarıp Manolya'ya soran gözlerle baktı manolyada duyduğu şeylerin şaşkınlığıyla cevap verdi. Manolya: ''MANOLYA İDİL ÖZTÜRK'' birkaç saniye sonra MERT: ''Buyurun Manolya Hanım iyi çalışmalar'' Manolya başı ile onaylayıp korkak adımlarla bisikletini park etti ve binaya doğru ilerledi. Binanın dışında ''ENGİN YAYIN EVİ'' yazısının söküldüğünü gördü. Girişteki deri koltuklar gitmiş yerlerini daha modernleri almıştı. Hafta sonu arkadaşlarını aradığında hiçbir şeyden bahsetmemişlerdi ilk kattaki odaların kapıları sökülüp cam kapılar takılmıştı. Stajyerlerin masaları da değişmişti ve daha fazla masa vardı. Yeni ofis bilgisayarları ve etrafta gezinen yeni insanlar görüyordu boyunlarında kartlıklar ve hepsi takım elbiseliydi. Hatta bir kadının ona göz devirdiğini görmüştü. Tüm kargaşanın içinde koluna biri dokunduğunda irkildi. Dokunan kişi yayın evinin kıdemlilerinden Hikmet Bey'di. Hayretle Hikmet Beye: Manolya: ''Neler oluyor Hikmet Bey kim bu insanlar' Hikmet Bey de bir o kadar huzursuz bir tavırla, HİKMET BEY:'' Engin Bey Amerikan bir yayın eviyle ortaklık kurmuş hafta sonu gelip her şeyi değiştirmişler'' boynundaki kartlığı gösterip idareye gidip kartlığını almalısın parmak izi yüz taramasının saçmalığını ve yarından itibaren yeni bir düzene bağlı olacağını bu duruma karşı yorumlarını dinledi. Manolya tekrar iç çekerek Hikmet Bey'in söylediklerini hazmetmeye çalıştı sonrada ikinci kata odasına ilerledi. Kapısında yazan YAZAR: ''MANOLYA İDİL ÖZTÜRK'' yazısının da söküldüğünü görüp sinile odasına girdi. Masası değişmiş ve odada iki masa karşılıklı konmuştu. Ve karşısında onun tam tersi bir kişiliğe sahip bir kadın duruyordu. Masasındaki he şey kolilere konulmuş bilgisayarı ve dolapları gitmişti birden sinirle MANOLYA: ''Ne oluyor burada'' diye sesini yükseltmişti. Kadın onun tam tersi bir sakinlikle karşısına geçip gülümsedi ''Merhaba ben CHRİSTİNE yardımcı olabilir miyim?'' Aksanı düzgün olmasına rağmen hala kendisini belli ediyordu. Duruşu dik kendinden emin ancak içinde bulunduğu durumdan mutlu olmadığı yüzünden belliydi. Manolya da daha sakin bir tavırla Manolya: ''Merhaba ben Manolya bir yanlışlık oldu sanırım bu oda bana ait'' CHRİSTİNE: '' Maalesef bir yanlışlık yok iki yayın evininde aldığı ortak kararla artık iki yayın ekibinden iki editör aynı odayı kullanacak ve projeleri ortak yönetecekler'' Şimdiye kadar ki en kötü haber buydu sanırım çünkü manolya şiir editörlüğü yapıyordu. Manolya: ''bu mümkün değil'' içinde bulunduğu durumdan dolayı Christine'nin davranışlarını ölçemiyordu ancak yavaş yavaş oda sinirlenmeye başlamıştı. Ellerini göğsünün önünde birleştirip masasına yaslandı. CHRİSTİNE: ''Neden?'' Manolya: '' çünkü ben şiir editörüyüm dergilerde ve kitaplarda yayınlanacak şiirlerle ilgileniyorum peki sen, sen şiir editörü müsün?'' Christine Manolya'nın gözlerindeki küçümsemeyi görünce bir iki adım öne geldi. CHRİSTİNE: '' hayır değilim ancak yöneticiler ne düşünerek böyle bir karar aldı onu da bilmiyorum bildiğim bir şey varsa eğer senin benimle bu şekilde konuşmaya hakkın olmadığı'' Manolya böyle bir tepki beklemiyordu istemsiz bir şekilde bir adım geriye gitti. Christine sinirlenmiş ve aksanı iyice bozulmuştu bu insanlar gerçekten nezaketten uzaktı. CHRİSTİNE:'' sizin için zor anlıyorum ama bizde evimizden Amerika'dan geliyoruz ikiye bölündük resmen sadece Türkçe bildiğim için buradayım ve işimi yapıp evime dönmek istiyorum.'' Bu defa küçümseyici bakışlar atan Christine olmuştu. Arkasını dönüp masasına geçti. Manolya tam bir şeyler söylemeye başlayacakken kapı açıldı ve stajyer Serkan içeri girip SERKAN: '' Engin Bey tüm editörleri 10 dakika sonra toplantı salonunda beklediğini söyledi bilginiz olsun Manolya Hanım'' dedi Manolya Serkan'ı başıyla onaylayıp masasını toparlamaya başladı. Toplantı odasına geçtiklerinde tanıdık yüzlerin yanı sıra farklı yüzleri de görüyordu. Küçük gruplar halinde salona dağılan herkes kapıdan girenleri gözleriyle süzüp tekrar konuşmaya devam ediyordu. Manolya odaya girip birkaç saniye arkadaşlarını aradı daha sonra ona el kaldıran Esin'i görüp yanına gitti. Esin: '' delirmek üzereyim ya odamızı paylaşmak ne demek hayır oda yetmiyormuş gibi Türkçede bilmiyor kız'' Manolya: '' desene şanslısın sen ben ilk gün ve ilk dakikadan kavga ettim kızla'' Esin şaşkınlığını gizleyemedi Esin: '' ciddi misin sen?'' Manolya: '' evet'' kapıdan içeri giren Christine' işaret ederek '' bak şu kız adı Christine Türkçeyi çok akıcı konuşuyor'' Esin: '' söylesek Engin Bey'e odaları değiştirir mi acaba sen İngilizcede biliyorsun hem kavgada etmişsiniz'' Omuzlarını silkip Esin'e Manolya: '' bana uyar şuan ilgilenmem gereken yeni bir kitap var birde kendi yazdığım kitabı da biliyorsun böyle şeylere vakit ayırmak istemiyorum doğrusu'' Grup içinde sohbet devam ederken birden bir sessizlik oluştu ve içeri engin bey ve yanında biri daha girdi. Duruşu çok sert ve Engin Bey'in aksine takım elbisesi daha ciddiydi. Hem Türkçe hem de İngilizce bir şekilde bizleri selamlayıp kendilerini tanıttılar yeni patronlarının adı '' MATT DEAN'' birkaç adım öne gelerek Türkçe konuşmaya başladı Mr. Matt:'' öncelikle hepinize merhabalar içinde bulunduğunuz durumun bilincindeyim ancak lütfen değişimin sizler kadar Amerika'dan gelen arkadaşlarınız içinde zor olduğunu unutmayın'' Her kes çok şaşkın ve dona kalmıştı. Mr MATT: '' evet Türkçeyi iyi biliyorum o yüzden sizlerin yaşadığı bir sorun olduğunda taraf tutmaksızın bu sorunlarla ilgileneceğimden emin olabilirsiniz şimdi ben ve Engin Bey sizlerle ayrı bir şekilde görüşecek ve yeni kuralları sizlere bildireceğiz yarın yapılacak genel toplantıda da yeni yol haritamızı belirleyeceğiz hepinize iyi çalışmalar'' Mr Matt ve çalışanları toplantı salonunda çıktıklarında geriye kalan tüm çalışanlar aynı anda konuşmaya başladılar. Her kes bulunduğu durumdan şikayet ediyordu. Engin Bey yavaşça masanın başındaki sandalyeye oturup ceketinin iç cebinden bir kağıt çıkardı. Ve kalemiyle masaya birkaç kez vurdu. Yavaş yavaş uğultular azalmış ve masanın etrafındaki sandalyeler dolmaya başlamıştı. Engin Bey: '' bundan 20 yıl önce bu yayın evini açtım bir kaçınızı 20 yıldır tanıyorum hep birlikte çok fazla işin üstesinden geldik. Ancak artık gözle görülür şekilde yaşlandım 20 yıllık emeğimin yaşlılığım yüzünden ellerimden kayıp gitmesini istemiyorum o yüzden yeni bir şeyler yapmaya başlamanın zamanı geldi. Aklınızdaki soruları cevaplayacağım ancak bilmelisiniz ki idareyi tamamen Mr Matt'e bırakmıyorum Ela eğitimini tamamlayıp dönene kadar bende yönetimde olacağım şimdi sorularınızı alalım'' Hikmet Bey: '' bizim yayın evimizin belirli bir kesime hitap ettiği ortada nasıl olacak Engin Bey Amerikalılar ne yapacak Türkiye de ne çıkarları var'' Engin Bey: '' amaçları bizim ülkemizdeki yazar ve editörleri keşfetmek odalarınızı paylaştığınız kişiler sizlerin tam tersi projelerle ilgileniyorlar ve yarın yapılacak toplantıda da söyleyeceğiz ortak projeler yapmanız ve kendinizi geliştirmenizi bekliyoruz bunun dışında işlerinize devam edeceksiniz onlarda kendi ülkelerindeki işlerini yapmaya devam edecekler'' Herkesin kafası daha da karışmıştı. Manolya söze başladı ''peki bizim yayın evimizin ne kazancı olacak'' Engin Bey gülümsedi '' bizim kazancımız Türkiye de daha önce yapılmayanı yapmak ve hem kitap satışlarında artış hem de birçok yazarın reklamını yapmak için tercihi olacağız.'' Manolya'' anlıyorum Engin Bey peki odamızı paylaştığımız diğer editörler ile birçoğumuz aynı dili dahi konuşamıyoruz konuşsak bile anlaşamazsak ne yapacağız'' Engin Bey'' dil konusu için özel hocalar tutuldu sizlere İngilizce onlara Türkçe eğitimi verilecek anlaşamama dururumu maalesef sizin düzeltmeniz gereken bir durum çünkü odalarınız ayarlanırken çalışma alanlarınıza göre ayarlandı. Bir birlerinizle çalışmayı öğrenmelisiniz'' Engin Bey'in son cümlesi kimsenin hoşuna gitmemişti daha sonraki cümleleri de kimse neredeyse duymamıştı zaten. 1 saat süren toplantıdan sonra hafta sonu birleşme partisinden bahsedilip bitirildi. CHRİSTİNE REYES:, Uzun zamandır bu kadar çok insanla bir araya gelmemişti ve Manolyanın saçma tepkisini de çözememişti. Uyanık olmasına rağmen yataktan çıkmıyor gününün ne kadar yorucu geçeceğini düşünüyordu .Alarmın yırtıcı sesini son kes kapatıp ayağa kalktı ve hazırlanmaya başladı iş yerine gittiğinde hala hazırlıklar devam ediyordu. Asansöre yöneldiğinde Mr. Matt ile karşılaştı ve odasına geçtiler Mr Matt '' Nasıl gidiyor her hangi bir şeye ihtiyacın var mı? '' Christine ''Teşekkür ederim efendim şuan için her şey yolunda her hangi bir eksiğim yok'' Mr Matt '' Güzel bak sana ne diyeceğim iki ekipte birer müdür yardımcısı belirleyecek iş arkadaşlarının arasında en çok deneyimi olan sensin aynı zamanda Türkçede biliyorsun bende diyorum ki benim burada olmadığım zamanlarda yönetim ile sen ilgilen ne dersin? '' Christine'' teklifiniz için teşekkür ederim ancak ofis ortamı bile benim için çok fazla biliyorsunuz ben yıllarca evden çalıştım şimdi birde ofiste yönetici olmak çok fazla benim için'' Mr. Matt'' anlıyorum ancak şunu da inkar edemeyiz ki hayatın boyunca yazarlık yapabilecek biri değilsin yönetici vasfında var senin yönettiğiniz tüm projelerdeki asıl güç hep sendin'' öne eğilerek '' sorumluluk bende hata yapma lüksün var ve benimde bu ülkede güvenebileceğim birine ihtiyacım var'' Christine' peki efendim sizler içinde uygunsa ben partiye kadar sizlerden düşünmek için zaman istesem'' Mr. Matt'' tabi ki o halde cumartesi partiden önce cevabını bekliyorum'' daha sonra ikisi de ayağa kalktılar ve odadan ayrıldılar. Christine odasına geçtiğinde Manolya da gelmiş masasını düzenliyordu. İlk konuşan Christine oldu '' günaydın'' Manolya'' günaydın na'ber?'' Christine'' iyi senden'' Manolya'' iyi bende toparlanmaya çalışıyorum sen alışabildin mi'' Crhristine'' evet evet neredeyse döndüm günlük rutine'' Manolya'' güzel sevindim bir şey sorabilir miyim christine'' tabi'' Manolya'' Türkçeyi çok akıcı konuşuyorsun Türk müsün?'' christine'' hayır 15 yaşıma kadar Türk bir bakıcım vardı ondan öğrendim daha sonrada kendimi geliştirdim'' manolya'' şanslısın çok azdır Türk bakıcı bulmak'' Christine'' öyle gerçekten peki senin İngilizce bildiğini duydum sen nereden öğrendin'' manolya'' çocukluğumdan itibaren İngilizce eğitim almaya başladım üniversitede Erasmus öğrencisiydim İngiliz dili ve edebiyatı ile yüksek lisans yaptım'' Christine'' senin adına sevindim kendini geliştirmen cesurca bir hareket'' Christinein sesindeki imayı anlamıştı manolya o da aynı ima ile manolya'' öyle öyle biz Türkler genellikle önce dini ve ahlaki eğitime yöneliriz daha sonra akademik eğitime odaklanırız o yüzden sizlerde bu değerler çok önemli olmadığı için cesurca geliyor sizlere'' dedi ve kapıya yönelip odadan ayrıldı. Christine sinirlenmişti ahlaki ve dini eğitim alan bir ülkede bu kadar kadın cinayeti oluyorsa almamayı tercih ederim dedi içinden ve Manolyanın arkasından oda odadan çıkarak toplantı odasına yöneldi. İki ekipte oturmuş Mr. Matt'i bekliyor aralarında muhabbet ediyordu. Christine masaya geçtiğinde Manolya'nın onu görmezden geldiğini fark etmiş bu haline gülmüştü.
3. Girdap
CHRİSTİNE REYES: Sabah uyanmak için kendini zorlamış kafasında partiye gitmemek için senaryolar kuruyordu. Ancak tüm isteksizliğine rağmen yatakytan kalkıp kendisine yiyecek bir şeyler hazırladı. Kahvaltısını yaparken aynı anda bilgisayarından mailleri kontrol etmeye koyuldu EMY görüntülü arıyordu. Emy ''n'aber güzellik nasıl gidiyor?'' Christine ''gitmiyor akşam parti var ve ben istememe rağmen katılmak zorundayım'' Emy ''istememene rağmen süreci kabullenmen büyük bir adım'' Christine gözlerini devirdi. Emy '' değiştiremeyeceğimiz şeyler üzerinde düşünmenin bir yararı yok sen Matt'in teklifini kabul edecek misin onu söyle bakalım'' Christine'' hayır kabul etmeyeceğim'' Emy ne kadar onun bu teklifi kabul etmesini istesede bu yoğunlukların onu olumsuz etkilemesini istemiyordu. Emy ''iyi düşündün mü?'' Christine'' evet insanlarla uğraşmak istemiyorum, bu ülkede farklı hissediyorum biraz kendi dünyamda takılmalıyım gibi geliyor'' Emy'' anladım nasıl istersen akşam bu durumu Matt ile konuşursun artık.'' Konuşma bitimş bir kaç saat sonra Christine mavi mevsimlik bir elbise ile yemek yiyecekleri mekana gelmişti. İçeri girdiğinde neredeyse herkes oradaydı. Cafede masalar birleştirilmş mekan yayın evi için kapatılmış dans için ayrılan bir bölüm de vardı. O tam etrafı izlerken yanına gelen Manolya ile şaşırmıştı. Manolya "hoş geldin'' dedi. Christine şaşırmıştı ama bozuntuya vermeden aynı şekilde cevap verdi. Christine'' hoş bulduk'' Manolya'nın elinde bir liste vardı. Manolya ''hadi gel sana masada yerini göstereyim'' Christine "Gerçekten mi? Resmi bir yemekte değiliz.'' Manolya bozulmuştu ''Bizi bir araya getiren şey işimiz böylesi daha iyi'' Christine pes etmiş bir şekilde tamam diyerek onun yönlendirdiği yere oturdu. Karşısında halinden memnun olmayan Jafe'e gülümseyerek ''ne yapıyor bu tanrı aşkına?'' dedi jafe'te sinirli sinirli gülerek ''inan Türkleri anlamak imkansız'' dedi. Sohbet ederlerken masaya Mr. Matt geldi ve bara geçtiler. Mr. Matt ''karar verebildin mi?'' diye sordu. Christine ise hiç duymamış gibi ''Türklerden de yönetici seçecek misiniz?'' Mr. Matt kafasının karışık olduğunu farkedince ''evet hemen kabul etti ve organizasyonu o düzenledi'' Christine şok olmuş bir şekilde ''Manolya mı ? Hayır ya çocuk gibi resmen partideyiz ve oturacağımız yerleri bile ayarlamış'' ikiside sesli bir şekilde güldü. Mr. Matt ''işte kararını ona göre vermelisin, yönetecek misin yoksa bu saçma düzni değiştirme yetkisini reddedip yönetilecek misin?'' Christine Mr. Matt'e doğru eğilerek ''daha önce söylendi mi bilmiyorum ama kötü bir insansınız'' Mr. Matta ona doğru eğilerek ''biliyorum Emy her gün söylüyor ama adil bir insanım kabul et seçim hakkı tanıyorum'' Christine geri çekildi ve derin bir nefesin ardından ''bu yaptığıma pişman olacağımı bilerek kabul ediyorum yalnız bir şartla ayda birkez 4 gün kampa gitmeme izin vereceksiniz'' Mr. Matt ''kabul hadi gidip bu kararı herkese duyuralım'' ikiside kalkıp toplanan masaya geçtiler ve Mr. Matt söze başa başladı ''merhabalar arkadaşlar hepiniz hoş geldiniz umarım bu parti iki ekibinde birbiri ile kaynaşması için iyi bir adım olur'' alkışlar arasında devam etti ''bildiğiniz üzere ev sahibi ekip aralarında bir yönetici belirlemişti Manolya Hanım, şimdi de bizim yöneticimizi açılama vakti. Mrs. Christine ben olmadığım dönemlerden benim adıma öncülük edecek'' tekrar alkışlar duyulmuş Christine ise şimididen pişman olmuştu. Gecenin geri kalan kısmında düşünmemye çalışarak eğlenceye dalmıştı. Manolya İdil Öztürk Alarm sesi ile ilk defa uyanmakta zorlanmış aradan bir gün geçmesine rağmen hala parti gecesini atlatamamıştı. Sürekli alkol kullanmadığı için hala sersemdi. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar çok eğilenmişti. Yayınevinin binasına girdiği andan itibaren ise her kesten tebrik alıyor ve enerjisi normale dönüyordu. Kapıyı açıp odasına girdi ve CHRİSTİNE her zamanki yerindeydi. Manolya ''Günaydın n'aber '' Christine bilgisayarından kafasını kaldırmadan ona cevap verdi. Christine'' Günaydın iyidir senden'' Manolya ''iyi benden de erken başlamışsın çalışmaya'' Christine ''evet malum artık iş yükümüz daha fazla yeni bir kitap yazmam gerekiyor o yüzden yoğunum'' Manolya ''evet gerçekten öyle ortak çalışma için ne düşündün nasıl bir şey yapalım'' Christine ''bence şiirleri birleştirelim benim tarzım ve senin tarzın arasında bir uyum sağlayabiliriz belki'' Manolya ''haklısın o halde hafta sonuna kadar ne çıkarabiliriz bir bakalım ne dersin?'' Christine'' bu hafta burada olamayacağım malesef 4 gün bir seyehate çıkıyorum döndükten sonra ayarlayalım ama mutlaka'' Manolya şaşırmış Christine bakıyordu daha doğru düzgün işe başlamamıştı bile ve seyehate çıkacaktı. Onu başıyla onaylayıp kendiside bilgisayarın başına geçti ve işe koyuldu. Mr Matt dün akşam Christine'e bir mail göndermiş ve bu ay Amerika'ya seyahat edeceği için o gitmeden kampa gitmesini rica etmişti oda internetten hızlı bir araştırma yaparak AĞVA KİLİMLİ KOYU KAMP ALANI'na gitmeye karar vermişti. Aynı zamandada tüm kamp malzemelerini alacak bir yer bakınıyordu. Manolya ise tüm Türk ekibe toplantı odasında hazır olmaları için mail göndermiş ve şuan yürüttükleri projeleri inceliyordu toplantı odasına geçtiğinde her kes oradaydı. Manolya ''evet arkadaşlar önümüzdeki ayın dergisi ne durumda?" diye cümleye başladı dergi editörü Ceren ''eylül ayını sonbahar kılişesinden ziyade birazda yaz aylarının son sıcak günlerini yansıtan şekilde renki tutacağız bir kaç eksik dışında her şey tamam'' Ceren sessizleştiğinde odada buz gibi bir hava hakimdi uzun zamandır aynı ortamda çalışan insanlar gitmiş birbirini tanımayan insanlar gelmişti sanki Manolya tekrar söze başladı ''peki blog sayfası ne durumda'' Murat Bey'' blog sayfası Türkiye için yeni yeni gelişen bir sistem henüz bir şeyler söylemek erken'' dedi Manolya ''Ceren ve Murat birlikte toplantıdan sonra tekrar üzerlerinden geçelim ek olarak neler yapabiliriz birde beraber bakalım'' ortamda hala sessizlik hakimdi Manolya tekrar söze başladı ''Facebook bizim şuan hem reklam açısından hemde gündeme hakim olmamız için en büyük fırsat ancak anlayamadığım şey neden hala yeterli piyarı yapamaması'' Gökmen Bey öne doğru eğilerek "Biz bu konuları her hafta toplantılarda konuşuyoruz anlamadığım şey sizin bu konuyla hangi yetki ile ilgilendiğiniz'' Manolya'da aynı şekilde eğilerek ''eğer bir eksik var ise bunu beraber tamamlamak adına soruyorum malum biz bir ekibiz'' Gökmen Bey ''peki diyelimki bir hacker bizim sayfamızı hackledi, nasıl yardımcı olacaksınız bana?'' Manolya ''ben bilişimci değilim ama?'' Gökmen ''peki yazılarımızı çaldıklarında ne yapmamız lazım?'' Manolya ''bakın benim yardımdan kastım bu değil'' Gökmen bey ''Eğer editörlük açısından yardımdan bahsediyorsanız ben 15 yıldır bu işi yapıyorum. Aynı zamanda bilişim uzmanıyım, sizin bana yardımcı olmabileceğiniz bir durum yok. Açılacak ortak facebook sayfası ile ilgili sorularınız olduğunda tekrar konuşalım'' dedi ve odadan ayrıldı. Gökmen Bey'in sözlerinin ardından odadaki her kes odadan ayrılmış Ezgi ise karşısında duruyor ve sinirli sinirli ona bakıyordu. Bir kaç dakikalık sessizliğin ardından Ezgi ''Ne yapmaya çalışıyorsun? İnsanların gözünde nasıl bir konumdasın şuan farkında mısın?'' Manolya ''amacım üstünlük sağlamak değil. Ezgi adamlar gelip buraya bu kadar yatırımı gerçekten niye yaptı. Hiç düşünmüyor musunuz?'' Ezgi ''Yaptıkların söylediklerini desteklemiyor söylediğin gibi bir durum varsada yöntemin yanlış'' dedi ve odadan ayrıldı. Onun gördüklerini göremiyorlardı ve bu onu daha da sinirlendiriyordu. Sandalyeye yaslanıp bilgisayardan dün gelen maile tekrar baktı Ufuk Kaya; Sevgilimmmm Bende seni çokk özledim... Seni çokkkk seviyorum... Gönül isterki uzun uzun yazayım. Amcak şuan çok vaktim yok o yüzüden sözlerimi kısa tutacağım; Mutluluğunu gölgelemek istemem tatlım ama benim Hollandadaki şirketimde aynı hatayı yaptığı için 5 yıllık iş yerimden ayrılmak durumunda kalmıştım amaçları, Türkiye pazarında olmaktan ziyade pazarı yönetip kendi ülkelerindeki piyarlarını artırmak, tekel sistemini bizim gibi küçük ülkelerde daha rahat yapabiliyorlar. Yoksa amaçları bizleri refah seviyesine getirmek değil, lütfen sen bizim yaptığımız hatayı yapma.... Bana sık sık olan biteni yaz seni çok merak ediyorum en kısa zamanda yanına geleceğim Seni çokkkk seviyorum... Şimdi her şey dahada karışık bir hale gelmişti ama bazen birilerini korumak için kendisini feda etmesi gerektiğini düşünüyordu nasıl sonuçlanacağını merak ederek ederek...
4. UYANIŞ
01.08.2012 CHRİSTİNE REYES: Yeni bir başlangıç yaptığı ülkede ilk kampı için çok heyecanlanmıştı. Genelde ilk kez gittiği ülkelerde bile bir durgunluk hissederdi o yüzden de dünyanın neredeyse her yerini gezmişti ama bu kadar heyecanlanmamıştı. Kamp malzemelerini ve gerekli yiyecekleri arabasına atıp yola koyuldu. Bir buçuk saat süren trafiğin ve 1 saatlik orman yolculuğunun ardından Ağva girişindeydi. Güneş batmadan yerleşip bir kes denize girmek istiyordu. Kamp alanına geldiğinde arabasını alanın denize en yakın yerine bırakıp tüm çantaları ağaçlık alana yerleştirdi. Karavanlar ve çadırlardan uzakta biraz daha taşlık bir alandı. Hızlıca çadırı kurup eşyalarını yerleştirip mayolarını giydi ve alacakaranlıkta denize daldı su beklediğinden sıcaktı. Bir kaç kulaç attıktan sonra kayalıklara doğru yüzmeye başladı dalarak yüzmeyi daha çok seviyordu. Kayalıklara ulaştığında biraz daha ilerde bir boşluk olduğunu fark etti tünel gibiydi, üst kısımlarda başını kaldırıp nefes alacak şekilde hava boşlukları vardı ancak yorgun olduğu için riske girmek istemedi ve geri döndü. Duş alanlarına gidip hızlı bir duş aldı ve çadırına döndü. Ateş yakarak yiyeceklerini hazırladı ve belki bir şeyler yazarım diye defterini çıkardı. Ne yazacağını planlamadan sabah kalktığı andan itibaren yaşadıklarını yazmaya başladı en son ise yüzerken gördüğü o anı da yazıp ateşi söndürdü ve uykuya daldı. Sabah uyandığında saat 06.00'ı gösteriyordu. Küçük bir ateş yakıp kahve için su kaynattı bir kaç tanede sosis kızartıp kahvaltısınıı yaptı ve denize tekrar girmek için hazırlandı. Bir önceki akşam saatlerinde havanın hafif karanlık olmasından dolayı ne kadar yüzdüğünü tam olarak kavrayamıştı şimdi sahil kenarından yüzdüğü alanı daha net görüyordu. Bu kadar kısa sürede bu mesafeyi yüzmüş olmasına şaşırmıştı. Suya dalmış ve her nefesini verdiğinde sahil ile arasında açılan mesafeyi hayret ile izliyordu. En son tekrar daldı ve o kuytu yerdeki oyuğu aramaya başladı tam üzerinde karavanlar vardı yan tarafta ise insanlar yürüme alanlarından denize dalıyordu. Ancak ne kadar derine dalarsa dalsın dün gördüğü oyuğu bulamıyordu. En son pes ederek yüzerek çadırının yanına döndü. Kısa bir duş alıp defrerini çıkardı ve olanları yazdı. Yazmayı bitirdikten sonra arabasına dönüp koşu ayakkabılarını giydi ve orman kısmında koşmaya başladı. İstanbul gezdiği diğer şehirlerden farklıydı ormanlarında yırtıcı hayvan bulunmuyordu çok güzel denizi vardı. 1 saatlik koşunun ardından bir sonraki kampını tam ormanın içerisine yapmaya karar verdi dönüşte karavanların arasından geçti. Ve insanların birbirleri ile nasıl bu kadar yakın olabildiğine şaşırdı. Diğer ülkelerde insanlar birbirlerine mesafeli ve daha soğuk kanlıydı, çadırına döndüğünde telefonunun çaldığını fark etti Mr Matt arıyordu. Mr. Matt; ''N'aber Chriss?'' Christine; ''İyiyim sağolun,, kamptayım dinleniyorum sizden?'' Mr. Matt; ''Gayet iyi hazırlık yapıyorum yolculuk için nasıl İstanbul kamp için güzel mi?'' Christine; ''Çok güzel açıkçası, bence hep biirliikte bir aktivite yapılabilir'' Mr. Matt; ''Olabilir bak kış gelmeden bir değişiklik olur, bak sana ne diyeceğim'' Christine: ''Buyrun sizi dinlliyorum'' Mr. Matt; Ailem ile ilgili bazı sorunlar oluştu ben gittiğimde Amerika'da kalmak durumdayım o yüzden Emy ile yer değiştireceğiz o gelene kadar işleri sen yönetebilir misin?'' Christine: ''Umarım çok büyük bir sorun yoktur?'' Mr Matt; ''Annem biraz rahatsız tedavi süreci için yanında olmam gerekli'' Christine;''Tanrı yardımcısı olsun çok üzüldüm merak etmeyin ben Emy gelene kadar elimden geleni yaparım isterseniz kamptan hemen döne bilirim?'' Mr Matt; ''Hayır hayır! Gerek yok ben zaten sen iş başı yaptığında gideceğim Amerika'ya teşekkür ederim bana yardımcı olduğun için'' Christine; ''Rica ederim her zaman iyi günler dilerim'' Mr Mat; ''İyi günler''' Bir yandan Emy geleceği için sevinsede sevinmesine rağmen diğer yandansa sağlık sorunlarından dolayı böyle şeyler yaşanması canını sıkıyordu. Koşu, yazmak, telefon konuşması derken neredeyse akşam olacaktı. Havada tam bir alacakaranlık hakimdi. Ayağa kalkıp tekrar mayolarını giydi ve dün gördüğü oluğa doğru yüzmeye başladı. Tekrar terkar uzun dalışlar yapıyor ve heyecanlanıyordu. Tam kayalıklara ulaştığında derin bir nefes alıp daldı ve oyuk karşısındaydı. Gözlerine inanamıyordu ani bir kararla o oyuktan içeri süzüldü. İlk başta gider olduğunu düşünsede suları içine çeken veya içinden suyu iten bir sistem yoktu. Biraz daha ilerlediğinde suyun derinliği dahada azalmış neredeyse ayakları yere basar hale gelmişti. Başını sudan tamamen çıkardı ve karşısında gün ışığı görünüyordu. Dikkatli bir şekilde ilerleyerek tamamen yolu tamamlamak istedi. Yavaş ve temkinli davranıyor heyecanını dindirmeye çalışıyordu. Bir oyuktan girip diğerinden çıkacağını inanmaya başlamıştı ki ulaştığı şey ışığı yansıtan etrafı bakır renkte tahta ile çevrili cama mı demire mi benzediğini anlamadığı sürgülü bir kapı ile karşılaştı. Şaşkınlıktan bir süre kala kaldı ve suya dalıp kapının alt kısımlarını incelemeye başladı. Etrafa bakınıyor ve ne aradığını bilmeden çırpınıyordu. Tekrrar su üzreine çıkıp derin derin nefes aldı ve kapıyı sağa sola kaydırmaya çalıştı. Kapı sanki daha dün yapılmış ve takılmış gibi yeniydi. Şansını biraz daha zorlayarak son bir kez ittirdiğinde kapı sağa doğru açılmış ve hem korku hemde heyecanla çığlık attı. İçerisi tamamen su altında ve hiç bir şey görünmüyordu. Sadece karşıda gün ışığı belirmiş suyun içerisini aydınlatıyordu. Ne yapacağını bilemez halde biraz daha bekledi ve kapıyı eliyle kontrol ederek kapanmayacağından emin olup suya daldı. Daldığı andan itibaren içi ürperdi ve pişman oldu çünkü içeride çok fazla mezar vardı. Lanetlere inanmasada böyle şeylerden uzak dururdu hep ancak bu defa merakı ağır basıyordu. Yavaşça ilerleyip mezarları okumaya başladı. Bir mezar Mısır lahitlerindendi ve üzerinde İbranice yazılar yazıyordı, başka bir mezarda ise Ermeni'ce yazılar vardı. Bir mezar da Arapça ve bir mezarda İtalyan'ca bir diğerinde Rusça daha ilerde iki mezar vardı. Onlar diğer mezarlardan farklı yapılmıştı biri yere tamamen gömülmüş günümüz Amerika'n mezarlarındandı ve üzerinde İngilizce: (Those who take other people's lives for money, not being satisfied with what God has given them, will pay the price of that money when they die.) ''Tanrının kendilerine verdikleriyle yetinmeyerek, para için başka insanların canlarını alanlar, o paranın bedelini öldüklerinde öderler'' yazıyordu. Yazıyı okurken nefesinin daraldığını hissetmiş ve nefes almak için yüzeye çıkmıştı. Diğer mezarıda merak edip tekrar daldı o mezar ise Türkiyede bulunan mezarların aynısındandı. Üzeri toprak kaplı yığma şekilde ve çiçekler vardı. Çiçeklerin ortasında ise 9 beyaz gül vardı. Kanı donmuştu sanki topraklar sudan dağılmıyor çiçekler ise çürümüyordu nefes alış verişleri iyice zorlaşmıştı ve gözleri kararmaya başlamıştı birden. Mezarda yazan yazıyı okuduğunda tamamen bilincini kaybetmiş su ise onu kendisine ait olmayan bir cisim gibi yüzeye fırlatmıştı...
Tepkiniz nedir?