YAZI YAZAMAMAK…

Kilitlenmeler!

Mart 6, 2023 - 03:36
Mart 6, 2023 - 03:35
 0
YAZI YAZAMAMAK…

6 Şubat, 17 Ağustos derin bir yara açtı içimizde. Daha da beteri … Kelimelerin yeterince anlatamadığı bir durum yaşıyoruz o tarihten beri. Ülkece ruhsal olarak diplerdeyiz. Bunu söylerken afeti yaşayanlara haksızlık ettiğimi hissediyorum. Zira ben kilometrelerce uzakta, İstanbul’daydım.

İstanbul başka türlü yaşadı bu afeti, ya da ben… 1999 depreminde zangır zangır sallanarak, iliklerimize kadar yaşadık, ama afet olmadan. Başka bir bölgesindeydik İstanbul’un. Bu yüzden belki artık deprem olmuş, oldu, oluyor diye duyduğumuzda bile yüreklerimiz ağzımızda. İstanbul bekliyor depremi diyor uzmanlar. İnandık, tetikte yaşıyor gibiyiz. Günün meşgalelerinde avuntulanmıyor değiliz. Yani unuttuğumuz zamanlar oluyor, hatırlayıp deprem önlemleri alma çabalarımız da oluyor.

Yaklaşık bir aylık süreci bu genellemelerden ayrı tutmak istiyorum. Sosyal medyada an be an mekana kilitlenip olayları takip ettiğimiz, ufacık yeni haber kırıntılarına aktığımız için belki. Çok kişinin zannettiğinin aksine yalnız yaşadık bu süreci. Süreci mi desem, depresyonu mu desem, dipleri mi desem… Çeşit çeşit duygularda dip yaptık, tavan yaptık.

İstanbul depremden önceki akşam yaşadığı 3,6 lık depremi anlamaya çalışıyordu. Sabahı 10 şehir, öğrenemediğim -ya da artık ne farkeder- 1 şehir daha 11 şehri etkileyen yaklaşık 50.000 civarı ölüm ile sonuçlanan afetle yüzleşti. İlk aldığım haber 246 kişinin vefatıydı, üzüntünün tesellisini yaşamaya karar vermişti kalbim. Gölcük depreminde 17.000 ölümün yanında gayet makul durmuştu gönlüme. Ama 10 dakika sonra resmi en yetkili makam sahibinin açıklamasında 1210 telaffuz edildiğinde ödüm koptu, dehşet içinde kaldım. Sayının 10 dk.’da bu kadar yükselmesi korkutmuştu beni, korkum boşa değilmiş.

Ama dedik ki, olan oldu, inşallah kurtulanların imdadına çabuk yetişilir. Öyle ya ; ülke de çok sık deprem, sel, yangın gibi afetler oluyor. Bunlara önlem için koordinasyon güçlü ve kurumların refleksi çabul olur: Olmadı. O gecenin soğuğunda nasıl üşüdüğümü unutmayacağım: Boğazımda düğümlerin bir türlü aşağı inmediğini, elimi yıkamaya su içmeye kendimde hak görmediğimi, betonların altında sıkışmışlık hissi ile elimi kolumu oynatmadan yatakta sabahladığımı, şükretmem gereken sahip olduklarımdan fersah fersah uzaklaştığımı…

Sosyal medya sessiz değildi, her taraftan çığlıklar geliyordu. Orada olmalı…Hadi….Hadi… Hadi…Olması gerekenler bir türlü orada olamıyordu. Teselli bulamadım. UMKE gönüllüsü yeğenimin sabah alarm verilmesine rağmen gün bitiminde geç saatlerde yola çıkma emri almalarına kadar sönük kaldı umutlarım.Ancak ertesi sabah orada olabildiler. Gerçekten oradaki dağınıklığı, organizasyon boşluğunu bizzat yardıma gidenlerden dinledim. Onca eğitim aldığım “Afet Yönetim” in çeşitli aşamalarında anlatılanların sadece laf kalabalığı olduğu çarptı yüzümü her saat, her dakika, her saniye… Bir devlet çalışanı olarak çok çok çok utandım…. Ve en çok da kendime kızdım.

Kurumdan yardım talepleri oluşmaya başladı. Ama ne için? Malzeme toplayıp, tasnif ve paketleme için. Ben görüyordum ki oranın gerçek ihtiyacı bu değil. Sonraki adım bu. Organizasyondan gönüllü adam toplanarak itiyaç duyulan insan gücünün bölgeye nakledildiğini söylersem nasıl işi tersinden tuttuklarını belki anlatabilirim. Böyle sık afet olan bir ülkede hazır malzeme stokları nasıl olmaz? Nasıl hava nakil zinciri harekete geçirilmez? Nasıl kurulması kolayca dillendirilen, yarım günde olacağı söylenen sahra hastaneleri oluşturulmaz? Olduğu söylenen mobil telsiz ağları ile haberleşme nasıl sağlanamaz, bölgeden sağlıklı haber akışı sağlanamaz? Nasıl…. Nasıl…Nasıl…

Hiçbir şeyin yapılası cazibesi yok. Öylesine yaşayıp sessizce ölmeli insan. Bu isteniyorsa ölmeyi de bilmeli.

Belki bir gün küllerinden doğar, becerikli, yaşadıklarından ders alan, kurumlarıyla harika bir ülke oluşturma iştahımız gelir.

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow

GÜMÜŞ SÖZ Sözün gücünü farkedeli epeyce yol aldık hayatta. Tadımız, tesellimiz, yoldaşımız, yârenimiz ve daha niceleri oldu söz benim için. Sözlerle dolu nice kitaplar.... İnsanoğlunun en değerli buluşu herhalde sesi söze, sözü yazıya dökmek....Sahibinin zerresi kalmamışken dünyada sözü yolculuğuna devam eder. Öyle bir sözdür ki o, doğduğu dilin gücünü yansıttığı ölçüde ömrü devam eder. Sözün gücüyle ruhlar inşa etmeyi isteyenlerin paylaşım mecraları bulmaları ne güzel şans!...