Yazık!
Bir güzün yasını tutuyor her hücreniz...
'Yazık!' Onca şeyin bittiğine ve herşeyin son bulduğuna inandığınız an sadece bu kelime çıkıyor dudaklarınızdan. 'Yazık!'. Halbuki ne çok emek vermiştiniz değil mi? Bir bebeğin emeklemesinde ki narinlik gibiydi, emeğinizin değere dönüşmesi. Değerin ise uçurumdan düştüğü bu zamanlar da ne çok üzülüyorsunuz geçmişe, geçmişin ruhuna. Bir güzün yasını tutuyor her hücreniz, sadece hissiz bir rüzgar gibi sessizce yaşıyoruz insanların arasında. Sonra ansızın gelen yağmur gibi yağıyoruz bu kalabalıklar içinde ki yalnızlığı benimseyen şehre. Yağdıkça iyileşiyoruz biraz bu bizi rahatlıyor bir bakıma, denizleri taşırıyor ve her seferinde daha çok içinde çekiliyoruz. Peki yapmamız gereken neydi? Nasıl yeniden çiçek açtırabiliriz ki? Belki tohuma verdiğimiz değeri azaltıp toprağa vermeliydik. Belki de meyveyi sevmek yerine ağacı sevmeliydik. Belki de önce kendimizi sonra onlara değer vermeliydik ve böylece kimselere 'Yazık' olmazdı.
Tepkiniz nedir?