Yüzlük
Berk, Ali’nin sımsıkı kapalı olan yumruğunu yakaladı. Pis pis sırıtarak, tek tek zorla açtı parmaklarını...

Babası Ali’yi bu defa bakkala hava kararmaya yakın göndermişti. Ali yaşından minik görüntüsüyle apartmanların duvarlarına gizlene gizlene, kalbi küt küt ata ata yürüyordu. Esasında hepi topu dört apartman bir yol geçip bakkala ulaşacaktı. Fakat ya Berklerle karşılaşırsa; o ve pis köpeği. Düşüncesi bile dizinin bağının çözülmesine yetti. Elindeki parayı iyice sıktı. “İki ekmek, iki de Marlbora,” diye aklından tekrar etti. Keşke Nazlı Abla penceresinden bakınıyor olsa. Ali’ye göre mahallenin en delikanlı insanı. Geçen gün Ahmet’le onu nasıl kurtarmıştı Berk ve Mahmut’un elinden! Hiç beklemiyorlardı Nazlı’yı o saatte mahallede yürürken. Mahmut, Ahmet’i boş dükkânın kepenginin oraya sıkıştırmış tam yumruk atacakken yüzüne, kadının sesi duyuldu “El kadar çocuğa ne yapıyorsun Mahmut Efendi?” Berk, Ali’nin yakasını bırakıp Mahmut’u bile unutup koşarak toz olmuştu. Mahmut bir iki laf geveleyip o da koşarak uzaklaşmıştı. Hep o Pikachu kartı. Dedim sana Ahmet gösterme kimseye, çıktıysa çıktı.
Ali elindeki paraya baktı. Bir an gözünün içi parıldadı sonra babasının sözü kulaklarında yankılanınca hemencik söndü. “Paranın üstünü tamı tamına isterim, kart almayı aklından bile geçirme!” Yolun karşısındaki apartmana, Nazlı’ların dairesine baktı. İçeriden ışık geliyordu ama perdeler kapalıydı. Onları görürsem var gücümle bağırırım. Nazlı Abla pencereyi açıverir… diye aklından geçirirken Berk önünü kesti.
- Naber ufaklık? Gece gece nereye böyle?
- Ali elindeki parayı daha da sıktı.
- Gece değil ki, akşamüstü.
- Bak bak, bana günün zamanlarını mı öğreticen lan! Bir fıske vurdu Ali’nin alnına.
Ali’nin başı öne düştü, dudakları titredi. Berk’in yanından kaçmayı denedi. Berk hemen önünü kesti. Çenesinden tutup başını kaldırdı.
- Bebe misin sen oğlum, hemencik gözlerin sulanmış. Ayy kıyamam.
- Bırak beni! Babam bakkala gönderdi. Berk’nin yüzü ışıdı, gözleri Ali’nin ellerine kaydı.
- Bak hele kaç para verdi baban?
Ali hışımla baktı onun yüzüne.
- Olmaz sakın, babam beni öldürür.
- Ya benim ne yapacağımı zannediyorsun ki!
Bir Allah’ın kulu olmaz mı sokakta! Hay aksi. Tam da beni gönderecek…
Berk, Ali’nin sımsıkı kapalı olan yumruğunu yakaladı. Pis pis sırıtarak, tek tek zorla açtı parmaklarını. Avucunun içindeki buruşuk kâğıdın üstünde bir, sıfır, sıfır rakamları göründü. Ali, bir yandan parmaklarının acısıyla, bir yandan içindeki öfkeyle bağırıp, uluyordu. Berk kahkahalar atıyordu. Sokak lambalarının ışığı yandı, sokağın karanlığı kırıldı. Ali’nin avucunun içindeki paranın yerini boşluk sardı. Gözlerini yere indirdi, ağlamaya başladı. Şılak! Berk’in beş parmağı patladı yüzünde küçük çocuğunun. Dudağının kenarından kan sızdı. Ali yere çömeldi. Dizlerine kapandı.
Salya sümük kan tadı birbirine karıştı, pantolonuna bulandı. Ali ağladı da ağladı. Bir an yumuşacık bir sıcaklık sardı küçük bedenini. Sıcak bir soluk hissetti suratının yanında. Yüzünü kaldırıp baktığında Nazlı Ablasının yüzünü gördü.
- Neredesin sen?
- Alicim, canım. Seslerinizi duyunca hemen fırladım. Elini açıp avucunu gösterdi. Kırış kırış yüzlük tam orada duruyordu. Sen bir de o haydutun halini gör. Bir daha ne sana ne de tek bir arkadaşına yanaşamaz.
Ali derisi gerilmiş dudaklarıyla zar zor gülümsedi.
- Bize gidelim seni bir güzel temizleyelim olur mu?
- Yok, benim hemen bakkala gidip eve geri dönmem lazım.
Yol boyunca Nazlı Abla'sı ona eşlik etti ta ki Ali’lerin evine son bir apartman kalıncaya kadar. Kapıyı Ali’nin babası açtı. Yüzü pislik içinde Ali, mutlulukla uzattı babasına elindeki poşeti.
Tepkiniz nedir?






