Zamanın Mağlupları
Sızıları bir bir sanrılara karışır. Kırk birinci yokuşta telaşla eli ayağına dolaşır. Yüzyıllardır süregelen iyileştirici sesi soluğuna karışır.

Zamanın Mağlupları
Bir kıvılcım yeterdi yeni bir umudu körüklemeye. Sahici bir yalnızlığı tercih edeli çok olmuştu sahte gülüşlerin yerine. Ardına sığındığı limandaki köhne teknenin yerine kazınmış bir tarihin izini anımsadı. Gözlerindeki buharı bir sabah vakti yeni bir hayata gözlerini açar gibi silmişti kararlılıkla. Yeni günde yine tutamayacağı binbir sözün izi bulaşık yıkamadan kırışmış ve su toplamış ellerine gizledi. Sızıları arttıkça geceleri o en derine gizlediği yaraları görmezden gelemezdi. Her yeni yaşında onun geleceğe dönük hayallerini yüklenmişti.
Heybesi dolu olan anlar bu sözleri. Yarım kalan bir gülüşün içinde gizliydi gelecek hayalleri. İki kişilik yalnızlığı yükleniyor omuzları.
-Bu amaçsız yükleri taşımaktan bir gün tükeneceksin! demişti masasında gayri ihtiyari devirerek tiksinmiş gibi bakan gözlerle. Avaz avaz bağıran bedenim her hareketinde yerin dibine girdi.
Fark etmiyordu varolan yüklerime bin kat yükünü de yüklemiş ve gitmişti. Sır dolu bir fanus içinde her balkon bir yeni hikaye değilmiydi. Rengarenk boyanmış evlerin içinde başını uzatsa solgun yüzü gecenin karalığını dahi irkitir.
-Sebeplere sığınmak en iyi bildiğin şey zaten! demişti. Her zamanki masasında burnundan alevler çıkarken gözlerinden hırs akarken…
Yamacına sığımazsın bazen bir gönlün. Hırslarına mağlup olan bir körü kuyulardan çıkaramazsın. Zamana bıraktığımda yine en iyi bildiğim oyunu oynadım. Yenilmenin buruk ve katıksız tadı ömrümde acı bir renk bıraktı. Kızdığında grileşen gözleri her damlasında odamın duvarlarını anımsattı. Yüzünü aynalara kapatmış birine küçük bir fısıltıyı dahi duyuramazsın.
Ve sözlerin tükendiği bir demde yine onun yüzü gözünün önünde. Masası, sandalyesi ve yılların kibri ataların armağan ettiği bir söz gibi yıllara karışarak karşımda duruyor. Zamana ayak uyduramayan bu iri cüsse her gün aynı saatte kaçarcasına uzaklaşan akrebi soruyor. Düşüncelerin kıyısında dolansa da bir şair sözlerin en tesirlisini söylediğini hükmedemez. Uyumsuzluklar dünyasında hiçbir tesirli söz yüreği zemheri soğuğuna gömülmüş bu adamın içine işleyemez.
Sızıları bir bir sanrılara karışır. Kırk birinci yokuşta telaşla eli ayağına dolaşır. Yüzyıllardır süregelen iyileştirici sesi soluğuna karışır. Kim bilir bir el gelir iyileştirmeye ellerine karışır da bereketi hayatına bulaşır. Kasvetli sözlerin hepsini bir ninni gibi anlatır o buz tutan balkonların penceresinden aydınlığı çoğaltır. Yüz görümlüğü uzatır açılırken ince tülü belki hayatın neşesi hayatına karışır.
Tepkiniz nedir?






