Kadınların Vücutlarını Erkeklere Teşhir Etme Bahaneleri

Aralık 21, 2025 - 16:39
 0
Kadınların Vücutlarını Erkeklere Teşhir Etme Bahaneleri

...
Ve belki de en rahatsız edici hakikat şudur:
Kadın, bedenini sergiledikçe özgürleştiğini sanır; oysa çoğu zaman özgürlüğünü, bedeninin yarattığı etkiye bağlar.
Bu da onu, inkâr ettiği bakışların insafına bırakır.

----------------------------------

Kadınların yıllardır, neredeyse bir ezber gibi tekrarladığı o cümle — “Ben güzel ve çekici giyinmeyi sadece kendim için yapıyorum” — gündelik hayatta sergilenen davranışlarla bu kadar açık biçimde çatışmasına rağmen neden hâlâ dokunulmaz bir inanç olarak korunur? Bunun cevabı romantik açıklamalarda değil; kadının bedenle kurduğu, çoğu zaman inkâr edilen ilişkide saklıdır.

Kadın, evden çıkarken seçtiği kıyafeti yalnızca kendisi için seçmez. Eteğin kısalığı, dekoltenin açıklığı, vücudun hangi bölümünün öne çıkarıldığı; bunların hiçbiri rastlantı değildir. Bu bir düzenlemedir, bir sunumdur.

İnsan, var olduğu ilk günden bu yana görülmek ister. Kadın ise görülmenin en kestirme yolunu vücudu üzerinden kurduğunda, bunu “kendim için yapıyorum” diyerek masumlaştırır.

Evde tek başına kimsenin giymeye gerek duymadığı o iddialı parçalar, dışarı çıkarken bedenle birlikte sahneye sürülür. Çünkü burada amaç rahatlık değil; sergilenebilirliktir. Sergileme ise her zaman bir muhatap varsayar. Hadi itiraf edelim; kadın, bedenini vitrine koyar ama vitrinin kime baktığını inkâr eder.

Peki bu kadar açık bir hakikat ortadayken, neden ısrarla inkâr edilir?
Bu cümle neden savunma refleksiyle tekrarlanır?

Çünkü kadının bedenini sunduğunu kabul etmesi, rahatsız edici bir gerçekle yüzleşmesini gerektirir: Değerini bakışın onayına bağladığı gerçeğiyle. “Sadece kendim için” söylemi, bu yüzleşmeden kaçmanın en pratik yoludur. Kadın, bedenini açtıkça güçlendiğine inanır; oysa çoğu zaman yaptığı şey, kendi varlığını bedensel çekiciliğe indirgemektir.

Modern söylemler bu indirgemeyi daha da parlatır. “Feminizm”, “özgürlük”, “beden olumlaması”, “kendini sevme” gibi kavramlar, kadının bedenini sergilemesini yüceltir. Böylece kadın, farkında olmadan erkeklere kendi bedeninin tanıtımını yapar. Sunum gönüllüdür; ama yine de sunumdur. Beden konuşurken, düşünce geri çekilir; kadın özne olduğunu sanırken, imgeye dönüşür.

Bu noktada sıkça başvurulan bir başka cümle daha vardır: “Eşim için güzel giyindim.”
Bu da çoğu zaman gerçeği örten, iyi niyetli ama zayıf bir savunmadır.

Çünkü gerçekten eş için giyinmek, kapının dışında değil; evin içinde başlar. Kimsenin görmediği sabahlarda, dışarı çıkılmayacak günlerde, misafir yokken, sokak yokken de aynı özeni sürdürmeyi gerektirir. Oysa “eşim için” denilen kıyafetler genellikle dışarıya aittir; kalabalığa, yabancı gözlere, görünür olmaya. Evde rahatlık vardır, alışkanlık vardır; sunum ise dışarıda başlar.

Eş için giyinmek evde hiç olmaz.
Evde sahne yoktur.

Bu yüzden “eşim için güzel giyindim” sözü, çoğu zaman bir niyet beyanı değil; sergilemenin muhatabını daha kabul edilebilir kılma çabasıdır. Kadın, bedenini kime sunduğunu değiştirerek, asıl motivasyonu görünmez hâle getirdiğini sanır. Oysa sergilemenin doğası değişmez; yalnızca hikâyesi yumuşatılır.

“Başkalarının beni beğenmesini istiyorum” demek yerine, “kendim için” ya da “eşim için” demek; egonun zarif ama kırılgan bir savunmasıdır. Çünkü gerçek daha sarsıcıdır:
Görülmezse eksik hissetmek.
Beğenilmezse değersizleşmek korkusu.

Ve belki de en rahatsız edici hakikat şudur:
Kadın, bedenini sergiledikçe özgürleştiğini sanır; oysa çoğu zaman özgürlüğünü, bedeninin yarattığı etkiye bağlar.
Bu da onu, inkâr ettiği bakışların insafına bırakır.

Yazan
Korhan KÜLÇE
21/12/2025

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Korhan KÜLÇE Ben; Kelimelerin sessiz ama derin gücüne erken yaşlarda kulak veren; fakat bu çağrıyı kaleme dökmeye ancak yıllar sonra cesaret eden bir anlatıcıyım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sözcükleri biriktirdim; kimi zaman defterlerin kenarına, kimi zaman zihnimin sessiz koridorlarına notlar düştüm. O yıllarda yazmak, bir eylemden çok bir bekleyişti, zamanla demlenecek bir içsel dilin hazırlığıydı. Yaşamın dönemeçlerinde sessizce biriken gözlemlerim ve iç konuşmalarım, sonunda kelimelere dönüşecek olgunluğa erişti. Yazıya geç başlamam bir gecikme değil, anlatacaklarımın derinleşmesine vesile olan uzun bir iç yolculuktu. Kalemimden dökülen metinlerde bu yolculuğun izleri açıkça hissedilir: kelimelerim acele etmez, duygularım yüzeyde gezinmez; her cümlem, yıllar boyunca içimde taşınmış bir düşüncenin ağırbaşlı yankısıdır. Benim dünyamda zaman yavaşlar, sesler usulca belirir; okur, hem kişisel hem evrensel bir anlatının kıvrımlarında kendi yolunu bulur. Kitaplarım… Onlar, içimde uzun yıllar sessizce yankılanan seslerin kâğıda bürünmüş hâli. Bir gecenin ortasında fısıldanan bir cümleden, bir sabahın ilk ışığında doğan bir düşünceden süzülüp geldiler. Her biri kendi zamanında, kendi mevsiminde yazıldı. Kimi bir yağmurun ince sızısıdır, kimi bir rüzgârın taşıdığı uzak bir hatıradır. Kelimelerimin arasından geçerken, belki kendi hikâyene benzeyen bir yankı duyarsın. Çünkü ben yazarken çoğu zaman kendime değil, sessizce bekleyen o görünmez okura seslenirim. Kitaplarım, yalnızca satırlardan ibaret değildir; onlar, kalbimin sakladığı seslerin, yıllarca konuşmayı bekleyen duyguların suretleridir. Ben sustukça onlar konuşur. Ben geçtiğim yerlerden uzaklaşsam da, onlar orada kalır, kelimelerin vefalı bekçileri gibi. Kitaplarım; Defne'nin Hikayesi - Fethiye'nin Sırları ve Kayaköy'ün Fısıltıları Elif'in Hikayesi - Gölgedeki Kadın Ece'nin Hikayesi - Güneşin Gölgesindeki Sır Alice'in Hikayesi - Küçük Bir Kalbin Yolculuğu Özlem'in Hikayesi - Zeytin Gölgelerinde Bir Tohum Farklı Hayatlar, Farklı Hikayeler İlişkiler Hakkında - 1 Biri Görür, Öteki Hisseder - Şiir Kitabı Sen de Haklısın Korhan KÜLÇE