Hokus Pokus 16.Bölüm

Hokus Pokus

Ocak 16, 2022 - 13:39
Ocak 19, 2022 - 11:17
 0

1.

Herkese merhaba^^

*

16.Bölüm:Aydınlık Ve Karanlık.

''Aydınlık geçmişti, karanlık şimdiki zamandı, gelecekse muammaydı. "


Hafif bir meltem yanağıma baskı yaptığında dikkatimi yeni yeni Arel'e veriyordum. Omuzlarımı kaldırıp indirirken düşünceler zhnime akın ediyordu. Kendini küçük mü görüyordu yoksa laf cambazlığımı yapıyordu emin değildim. O sırada Arel, sorusunu kendi cevapladığında dudaklarını anlam veremediğim bir şekilde kıvırdı.

''Niye öyle bakıyorsun?'' deyip daha fazla kendimi tutamadım.

''Nasıl bakıyorum?''

Benim ciddi ifademin aksine o, soruma soruyla karşılık vererek gülmüştü.

''Seni tanımasam benim için endişelendiğini düşüneceğim.'' dediğimde dürüstlüğüme ben bile şaşırmıştım.

Arel'in eli boynuma gittiğinde duraksadı. Çok geçmeden merhemi sürmeye devam ederken boynumun yandığını hissetmeye başlamıştım. Yüzümü buruşturmamak için verdiğim savaş Arel'in tok sesiyle bozuldu. ''Beni tanımıyorsun,'' merhemi boyun girintime doğru sürmeye devam ederken, ''ayrıca senin için endişelenmem de bir sakınca mı var?'' dedi.

Yüzünde alay ettiğine dair izler aradım fakat kırıntılara bile rastlamamıştım. Buna rağmen gözlerinde ki perdeleri aralamamıştı ancak ses tonu, vereceğim cevaba göre hareket edeceğini haykırıyordu.

''Kendimi bile tanımıyorken seni tanıdığımı iddia etmem saçmalıktı.'' sözcüklerimle beraber Arel'in kaşları havalandı. Bu kez şaşırtmıştım onu. ''Bunu için özür dilerim ve...'' İlgiyle devam etmemi istiyor gibi baktığında nefesimi vererek, ''Benim için endişe etmende bir sakınca yok.'' deyip burukça gülümsedim.

Cılız çıkan sesim kulaklarına iliştiğinde dudakları tek bir çizgi haline büründü. ''Yok.'' diyerek beni tekrar ettiğinde daha çok kendiyle konuşuyor gibi bir hali vardı. ''Özür dileme.'' Aklına daha sonradan dank etmişti özür dilediğim çünkü anlık bir afallama yaşamıştı. Kaşlarını çatarak elini boynumdan uzaklaştırıp başını geriye doğru attı. ''Özür dileme.'' deyip tekrara başvurdu.

Hafifçe öksürdüğüm de dudaklarım yukarı doğru kıvrılmıştı. ''Neden?'' dedim gözlerinin içine bakarak.

''Kendini tanıyorsun sadece hissedemiyorsun.'' deyip kaşlarını düzeltti. Yara bandını kanattığım yere yapıştırırken, ''Beni tanımıyor oluşun ileride tanımayacağın anlamına da gelmez.'' deyip omuzlarını kaldırıp indirdi.

''Kendimi tanımıyorum Arel...'' Bir fısıltıdan farksız çıkmıştı sesim ama Arel'in duyduğunu biliyordum.

Merhemi boynuma yedirirken durakladığında başını dikleştirerek bana baktı. ''Acıyor mu?'' deyip eliyle, önce boynumu daha sonra yüzümü gösterdi.

Yüzümü buruşturmuş, vücudum ise kendisine yapılacak darbelere karşılık hazırlık yaparak kasmıştı kendini. Tüm bunlarıysa Arel söyleyene kadar fark etmemiştim. Dudaklarımı dişlediğimde içten içe kendime sövdüm. Canımın acıdığını görmesini hiç ama hiç istememiştim ancak görmüştü. Yüzümü sabit tutmaya özen göstererek vücudumu serbest bıraktım. O sırada Arel kurduğum cümleyi es geçmişti.

''Salla, acısın boş ver.'' dediğinde gözlerim yuvalarından çıkarcasına açıldı.

Verdiğim tepkiye karşılık Arel gür bir kahkahayı patlattı. Ciddi miydi bu dediğinde?

''Kafan mı güzel senin?!'' deyip ciddi olup olmadığını sorguladım. Beni şaşırtan şey soru sorarken ki şefkat tınısını bir anda yok edip yerini alaya bırakmasıydı.

''Bilmem güzel mi?'' diyerek başını bana doğru yakınlaştırdı.

Çenesini bir sağa bir sola çevirdiğinde kıkırdayarak ona baktım. Gözlerim dudaklarına kaydığında gülmemek için kendini zorladığını fark ettim. Gözlerim, gözlerine tırmandığında sahte olduğu belli yapay küçümsemeler, harelerine akın etmişti.

''Hey hey,'' diyerek elimle yüzünü siper ettim. ''Dur bakalım orada!''

''Durmazsam?'' deyip yüzlerimiz arasına birkaç milim bıraktı.

Ne ben ne de içimdeki o iki küçük çocuk bu yakınlığı kaldıramamıştı. İkisi de birlik olup 'Gözlerine bak..' demekten başka bir şey yapmıyorlardı ama ben bunu istemiyordum. Kuruduğunu sandığım köklerin yeşerdiğini yeni yeni görebiliyordum ve gözlerine bakarak kendimi bozguna uğratmak istemiyordum. Gözlerine baktığımda geçmişten ziyade geleceğin Arel'ini görmekten korkuyordum. Korkum belki de yersizdi ama bir kez geçmişin tadına bakmış, bağımlısı haline gelmiştim. Dolayısıyla kolay kolay da bırakamazdım. Tüm bunların çıplaklığında Arel'in şefkat dolu bakışları yerini soğuk rüzgarlara bırakmıştı ve ben o rüzgarda savrulmak istemiyordum. Bunun için gözlerine bakmamakta ısrarcıydım.

Düşüncelerimi kovarak, ''Şu an bir romantik komedi filminde değiliz.'' deyip onu taklit ettim.

Arel dudaklarını büzerek uzaklaştığında, ''Ama sen esas kızsın.'' deyip başını iki yana salladı.

İçimdeki çocuklar el ele tutuşmuş gülümsüyorlardı. 'Bak.' diyorlardı. İnatla şimdinin Arel'i ve Vuslat'ına ölmediklerini, unutulmadıklarını kanıtlamak istiyorlardı. Kalbimin sesi giderek artarken ses dalgalarının çocuklardan ibaret olduğunu biliyordum. Dalgalanan ses geçmişimi fısıldıyordu. Fısıltılar, kalbimin etrafını sardığında korkuyu iliklerime kadar hissettim ancak bu korku benim korkum değildi. El ele tutuşan çocuklarındı. Ölmekten, unutulmaktan ve belki de daha birçok şeyden korkuyorlardı.

Derin bir nefesi ciğerlerime çekerek misafir yaptım. Çocukların sesleri ruhuma dokunduğunda daha doğrusu ruhumun parçası olduklarını haykırdıklarında pes etmiştim. Nefesimi verdiğimde misafirler gitmiş, yerini sahiplerine bırakmışlardı. Yani ben ve Arel'e... Gözlerimi kırparak anlık karanlığa kendimi teslim ettiğimde bana aydınlığı sunacak ışığın beni terk edeceğini beklemiyordum. Yerini alacak ışığın ise Arel'den ibaret olacağını hiç mi hiç beklemiyordum. Çocuklar yanılmamışlardı. Benimde onlar gibi Arel'in içindeki küçük, çilli çocuğu fark etmemi sağlamışlardı.

Arel'in gözlerinde geçmişin kökleri kurumuştu ancak yeşermeye başlıyordu. Bakışları tekrardan o, oğlan çocuğunu andırıyordu ve benim o kökleri tırmanmam için haykırıyordu. Bir kez daha zamanın durmasını diledim ve bir kez daha dileğimin konuğu Arel oldu ya da belki de tüm bunlar benim kuruntularımdı. Fakat her kuruntunun altında somut bir delil vardır ve Arel'in sözleriyle hareketleri bunları destekler nitelikteydi. Düşüncelerimi rafa kaldırarak gözlerimizi buluştururken köklerine tırmanmaya başladım. Ellerime dikenler batsa da umursamamıştım. Umursayacak lüksüm de yoktu zaten.. Keza o dikenler Arel'in savunma mekanizmasıydı. İçindeki yaraları dışa vurma biçimiydi ve ben o yaraları görmezden gelemezdim.

Dilimi damağıma vurup, ''Ama sen esas oğlan değilsin.'' dedim.

Birkaç saniye önce tırmandığım köklerinden yere çakıldığımda Söylediklerim aramızdaki eğlenceyi bozmuş yerini sessizliğe bırakmıştı. Her zaman söylediklerini ona karşı kullanmam bu kez onun keyfini kaçırmıştı. Sebebi neydi? bilmiyordum...

O esnada Arel, dediklerimi duymamış gibi merhemi kapatarak yakamı düzeltti. Yüzünde tek bir mimik dahi oynamıyordu.

''Olmak isteseydim olurdum.'' kendinden emin çıkan sesi beni gülümsetmiş, içimdeki çocukları güldürmüştü.

Düştüğümü sanmıştım ama yanılmıştım sadece dengeler değişmişti. Eğlence, yerini ciddiyete belki de ironiye bırakmıştı.

''Öyle mi?'' deyip bu kez ben yüzümü yakınlaştırdım.

''Öyle olmasaydı bunu demezdim.'' derin bir nefes aldı. ''Bu arada farkında mısın bilmiyorum ama bana laf sokmak için benim kelimelerimi kullanıyorsun.'' diyerek başını sağa yatırıp gözlerimizi kenetledi.

Arel'in dudakları alayla kıvrılırken, ''Yani?'' deyip tek kaşımı kaldırdım.

''Yanisi, fırtınada ayak izlerimi takip ediyorsun ama,'' dudakları tek bir çizgi haline büründüğünde alaylı hali yerini tekrardan ciddiyete bırakmıştı. ''O fırtınada kaybolacağımın farkında değilsin.''

Tekrara başvurmayı göze alıp, ''Yani?'' diyerek söylediklerini açmasını bekledim. Aksi taktirde onun hakkındaki düşüncelerim, farklı dalgalara çekilebilir; yanlış karaya vurabilirdim.

''Yanisi,'' az önceki gibi aynı vurguyu yaparak devam etti. ''benim izlerimden gidiyor olman kaybolacağın anlamına gelir. O yüzden kendi yolunu çiz ve kendi izlerini oluştur.''

''Belki de yok kayboluşuna tanıklık etmek istiyorumdur?!''

''Neden?''

Soru sorma sırası ona geçtiğinde alayla dudaklarını kıvırmakta bana kalmıştı. ''Karanlıkta kaybolduğun anda yok olmana izin vermemek için.''

''Karanlık, benim için hiçbir zaman kaybolduğum veya kaybolacağım bir yer olamaz Çünkü karanlıkta yaşayan biri, karanlıkta kaybolmaz.''

''Aydınlıkta kaybolacağın anlamına mı geliyor bu?''

''Karanlıkta izlerimi bırakmadığıma göre?''

Boğazımdaki acıyı umursamadım, boynumdaki ağrıyı görmezden geldim. O anda sadece Arel ile ilk tanıştığımız günden bu ana kadar geçen süreyi düşündüm. Zihnimin dönme dolapları en tepeye çıkarken gece tüm zarafetiyle gülümsedi bana ve Arel'in düşünceleri, söyledikleri, hareketleri her biri; birer birer önüme dökülerek yıldızları oluşturdu.

''Arel'e dokunursan, soğukluğu hissedersin. Onunla savaşırsan sıcaklığını hissedersin.''

''Amacım seni kırmak, incitmek değil. Güvende olduğundan emin olmam gerekiyor.''

''Kendinden önce bizimi tanımak istiyorsun(!)''

''Ama ben esas oğlan değilim.''

''Boş laflar, boş insanlar.''

Arel'in savaşı geçmişiyleydi. Geçmişindeki çocuğun getirdiği aydınlıktı ve ben yanılmıştım. Arel'in hep soğuk duvarlar takındığını düşünmüştüm. Öyle ki ilk tanıştığımız gün üzerime attığı bakışlar ve cümleleri beni ezmekle kalmayıp delip geçecek nitelikteydi. O günden bugüne ne mi değişmişti? Arel, geçmişine yenik düşmüştü. Kuruttuğunu sandığı kökleri belki de kendisi farkında olmadan yeşermeye başlamış, değişmişti. Çırptığım kanat, kelebek etkisini doğurmuş onu geçmişe sürüklemişti. Çünkü Arel Özbey benden kaçamıyordu artık. Kaçsaydı izlerini göremezdim. Kaçsaydı aydınlık yola yürüdüğünü dahi bilemezdim. Tüm bu fikirlere bile isteye kapılmıştım çünkü; içimdeki çocuklar düşüncelerime şahitlik ediyor, girdiğim bu dünyada Arel'in bambaşka birine dönüştüğünün sinyallerini veriyordu. Ancak ne vardı ki sinyallerin eskisi kadar güçlü olmadığını da savunuyorlardı. Savunmalarının tek sebebi: Her dönüşün altında bir enkaz yattığı gibi o enkazın altında ezilenlerin de olmasıydı. O enkaz geçmişti ve altında ezilenlerse Arel'le bendik. Hatta belki de hatırlamadığım nice insanlardı..

Hislerim altüst olurken Arel'e karşı hissettiğim duygular arafa yaklaşıyordu. Arkadaşlık? düşmanlık? dudaklarımı dişlerime geçirdim. Arel benim düşmanım olamazdı. Ben, Arel'in gözlerindeki köklerin yeşermesinin sebebi olabilirdim ama ortada bir gerçek vardı ki Arel, çocukluğumun güvendiği insandı ve 2. Yaşamımda olan tek insandı. Arel benim araf duygumdu. 1. ve 2. Yaşamımın köprüsüydü ve bende onun, geçmişe dönmesini sağlayan etkendim. Evet, bana geçmişimi söylememişti. Bana aslında gerçekler ile ilgili hiçbir şey söylememişti ancak yinede yanımdaydı ve ben yanımda olmasını istiyordum. İçindeki çilli çocuğun, enkazın altından çıkacağına inanıyordum ve benim enkazımı da kaldıracağına emindim.

Emin olduğum bir şey daha vardı ki günün birinde Arel'de benim gibi arafın etkisine girecekti. Çünkü geçmiş için kanat çırpan kanatlarım bu kez araf duygusu için çırpıyordu. Kelebek etkim yayılarak Arel'inde etkisi altında kalacağını biliyordum ama bende onun etkisi altındaydım. Yaşadığım anlar ve yaşamış olduğum anlar Arel'in etkisini gösteriyordu. Onun kanatları geçmiş ve gelecek için çırpılmıştı fakat benimki duyguların notalarını ortaya döküyordu ve o notalar günün birinde dile gelecekti.

İşte o an ikimizde gerçek manada seçim yapacaktık. Böylelikle Arel'in geçmişle savaşı sona erecekti. Benimse gölgelerim aydınlığa karışacaktı.

Yutkunarak ona baktığım sırada Arel bir kez daha konuyu değiştirmek istediğini belirten bakışlar attı. Yüzümün aldığı hal onu bu karara sürüklemişti. Bundan emindim çünkü gözlerindeki derinlik anlam veremediğim bir şekilde parıldamıştı.

''Söylesene, şu anda masum birini gözlerinin önünde öldürseler ne yaparsın?'' deyip ciddiyetle soludu.

''Engel olmak için bir yol ararım.'' dediğimde başını onaylayarak salladı.

''Düşünceler insanı tanımlar Kelebek. Sen duygularınla çelişiyorsun ama,''elini şakaklarıma götürüp baskı yaptı. ''Düşüncelerin hala orada.''

''Kelimelere diz çöktürüyorsun.'' deyip anında elimi dudaklarıma kapadım. Zihnimin odalarında yankılanan bu sesi yalnızca kendimin duyduğunu sanırken kapıları aralamış dışarı çıkmasına izin vermiştim.

Arel, söylediğimi idrak edememiş gibi bana baktığında gözleri dudaklarımı kaplayan elime gitti. Gülmemek için dudaklarını bir birine bastırarak, ''İltifat ettiğini düşünürdüm ama şu hareketinden sonra sövdün sanırım.'' dedi.

Elimi yavaşça kucağıma düşürdüğümde utandığımı hissediyordum. Neyden utanmıştım bilmiyordum ama utanç vücudumu ele geçirmeye başlamıştı.

''Kelebeğin iltifatı mıydı veya sövmesi miydi?'' deyip alayla dudaklarını kıvırdı Arel.

Eğlendiği her halinden belliydi ancak kurduğum cümle bir itiraftan farksızdı. Arel Özbey laf cambazlığında başka bir seviyedeydi ve ben onun ayak izlerini takip etmekten başka bir şey yapmıyordum. İzlerini hala takip ediyordum. Arel ne söylerse söylesin takip etmeye de devam edecektim. Acı dolu gülümseme dudaklarımda yer edindiğinde düşüncelerimin devamını biliyordum. Arel'in ayak izlerini takip edeceğim ve kendime bir yol çizeceğim. Çünkü benim yolum Arel'in izlerinden geçiyordu.

Aydınlık geçmişti, karanlık şimdiki zamandı, gelecekse muammaydı.

Çünkü: Savaş her iki taraftaydı. Satranç tahtasının beyazları, geçmişin izleriydi ve aydınlıktı. Arel'in savaşı oradaydı.

Çünkü: Savaş her iki zamanı da kapsıyordu. Satranç tahtasının siyahı, şimdinin gölgesiydi ve karanlıktı. 5'te 5'in savaşı oradaydı.

Ve benim savaşım her iki taraftaydı. Karanlığı yenebilmem için önce aydınlığın yakıcı güneşine kucak açmam gerekiyordu.

Çünkü: Aydınlık olmadan karanlık yok olmazdı. Ancak karanlık olmadan da aydınlık doğmazdı ve ben, karanlığın gölgesinde piyonları yok ederken aydınlığın peşinde koşacaktım. Geçmişimin izlerine ayak basacak gölgedeki iblislerle dans edecektim.

Sinsice dudaklarım kıvrılırken, ''Sen hangini istersen.'' diyerek uzattığı elini tuttum.

Arel aramıza birkaç santim bırakıp sırtını arabaya yasladığında bakışları yerde geziniyordu. Aralanan dudakları bir açılıp bir kapanırken yüzümüze vuran ışıkla beraber ikimizde dikkatimizi o yöne verdik. Bize doğru yanaşan arabanın farlarından yayılan ışık birkaç saniye sonra söndüğünde içinden 2 kişi indi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Arel neler olduğunu biliyor gibi sessizliğini koruyordu.

''Sonunda gelebildiniz!'' dediğinde Pars'ın sitemkar, gür sesi, sessizliğe meydan okumuştu.

''Abi burayı bulmak ne kadar güç haberin var mı?!'' 20'li yaşlarında olduğu belli olan oğlan Pars'a dönerek konuşmuştu.

Kendi aralarında selamlaştıklarında Gazel nefes nefese yanıma doğru geldi.

''İyi misin? Çok acıyor mu?'' yakalarımı dikkatli bir şekilde açtığında merhemi görmesiyle beraber gözlerini şaşkınlıkla araladı. Ben dudaklarımı birbirine bastırdığımda, ''Anlaşılan birileri benden önce davranmış.'' diyerek kendini geriye çekti.

''Abi adamlar bunlar mı?''

''Evet, Serkan ama biri kadın.'' diyerek sol eliyle bağladıkları kişileri gösterdi.

Adının Serkan olduğunu öğrendiğim adam, başını iki yana sallarken devam etti.

''Yine bir annelik zırvası..'' dediğinde Pars başını geriye atarak iç çekti.

''Ne demezsin bu işe katılan herkesin ikonik yalanı değil midir zaten?'' bu kez yaşça büyük olan konuşmuştu.

Serkan sitemkar bir sesle, ''Kızım var, oğlum var, yok ailem var. Kardeşim madem ailen var böyle işlere niye giriyorsun?!'' dedi.

''Zorunda kalmıştır belki?'' kendi aralarında ki konuşmalarına dahil olduğumda her biri bakışlarını bana çekti.

''Bu işin sonunda ölüm var ve ailesine iyi bir hayat sunmak isteyen insanlar bu işlere kalkışmaz.'' diyerek cevap verdiğinde yanındaki adam Serkan'ın omuzlarını sıvazladı. Yaptığı hareket daha çok teselli eder nitelikteydi. ''Öldükleri an ailelerinin daha zor bir hayat yaşayacaklarını bilirler. Ölümü göze alanlarsa koca bir aptaldan farksızlardır.''

Arel boğazındaki öksürüğü yok ederek, ''İş bulamadıysan kolay yolu düşünerek bu yola baş vurmuşsundur. Çünkü herkes bilir ki bu dünyada makam ve mevki sahibi değilsen çöpten farksızsındır. Misal şu anda kafalarına sıksak ne kazanacaklar veya patronları ne kaybedecek? aksine devirmek istediğimiz şaha; piyon yem etmiş olacağız. Çünkü o insanların tanık ettikleri oradayken şahitleri öldürmek mantıksız.'' dedi.

Söyledikleri mantığıma yattığında sessizliğimi korumayı tercih ettim. Pars yerdeki mavilerini alıp ait olması gereken yere yani gökyüzüne çektiğinde nefesini verdi.

''İşin eğlenceli tarafına geçsek mi artık?'' dediğinde Arel'e bakarak sırıtıyordu Pars. ''Hadi Ferhat abi, Serkan.''

Arel'de ona karşılık verdiğinde ortamda dönen muhabbeti anlamayan tek bendim. Gazel neşeyle elini çırparken Serkan ve Ferhat abi, Pars'ın peşine takılarak ilerlediler.

''Arabaya geçelim onlar geri kalanı hallederler.''

Gazel'i onaylayarak başımı salladım. Arabaya bindiğimizde Arel ve Pars bağladıkları kişileri Serkan'la beraber diğer polis aracına bindirdiklerinde Ferhat abi de kendi geldikleri araca doğru 2 kişiyi götürüyordu. Onları Yavuz gibi depoya bırakacaktık ve ölmüş süsü verecektik. En azından bir süreliğine..

''Gazel,'' boğazımdaki hırıltıyı yok edip, ''Söylediklerinde haklılardı ancak aralarında gerçekten aileleri için düşenlerde olabilir.'' dedim.

Gazel yüzüne içten bir tebessüm eklediğinde ''Endişelenme.. Bu yola girecek kadar aptal olanların hayatlarını hep araştırırız. Gerçekten bu yola ailesi için düşenlerin ailelerini güvenceye alıyoruz. Masum insanların hayatlarına dokunacak kadar ileri gidenlere ise vicdanlarının sesini dinletiyoruz.''

Sırıttığında dudaklarımı sabit tutmaya özen göstererek bakışlarımla tatmin olduğumu belirttim. Arabalar hızla önümüzden geçerlerken Arel ve Pars'ın kullandığı polis arabasıyla Serkan ve Ferhat abinin kullandığı araç gözden giderek kayboldular. Başımı Gazel'e çevirirken o, arabayı çalıştırmakla meşguldü. Durdurduğumuz tır hareket ettiğinde Gazel'de onların peşine takıldı.

İşte şimdi Gazel'in anı yaşa dediği sahneye doğru yol alıyorduk. Bunu tüm hücrelerimde hissediyordum.

*

•Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

•Karakterler hakkındaki görüşler nelerdir?

•Arel ve Vuslat arasında yeni hir geçmişi daha öğrendik. Sizce Arel ve Gazel neden Vuslat'a aralarındaki geçmişi?

•Sizce Vuslat, Arel'in izlerini takip etmeli mi? Edecekse kaybolduğunda tutmalı mı yoksa kaybolmasına tanıklık mı etmeli?

•Sizin teorileriniz nelerdir?

Hesaplar:

Instagram: Kişisel hesabım Edanuryd
Kitap içeriği olan hesabım _kozaa

Youtube: Edanur Yeşildağ.

Takipte kalın ve yıldızımıza dokunmayı yorumalrda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayın:)

Hoşça Kalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 2
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 2
Eğlenceli Eğlenceli 2
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."