Kadın ve Erkeğin Dansı: Güç Mücadeleleri ve Mutluluğun Anahtarı

Korhan KÜLÇE'den ''Kadın ve Erkeğin Dansı: Güç Mücadeleleri ve Mutluluğun Anahtarı'' konulu bir yazı

Eylül 22, 2025 - 23:08
Eylül 22, 2025 - 23:19
 0
Kadın ve Erkeğin Dansı:  Güç Mücadeleleri ve Mutluluğun Anahtarı
Kadın ve Erkeğin Dansı:  Güç Mücadeleleri ve Mutluluğun Anahtarı

Kadın ve Erkeğin Dansı: 
Güç Mücadeleleri ve Mutluluğun Anahtarı

İlişkiler, insanoğlunun en eski, en karmaşık dansıdır. Kadın ve erkek, sahneye çıktığında bazen uyum içinde süzülür, bazen de adımlar çarpışır, ritim bozulur. Bu dansı zorlaştıran yalnızca iki kalbin farklı ritimleri değildir; toplumun yüklediği roller, bireyin içindeki arzular ve çağımızın görünmez seyircisi sosyal medyadır.

Kadın çoğu zaman güçlü bir erkek ister. Kendine güvenen, kararlı, ayakta duran bir figür… Bu arzu, sadece bireysel bir istek değil, kültürün ve biyolojinin şekillendirdiği bir çağrıdır. 

Fakat işin ironisi şudur: Kadın, bu gücü arzularken, çoğu zaman onu sınamak, hatta zaman zaman zayıflatmak ister. İşte o noktada, aşkın dansı bir güreş ringine dönüşür.

Ringde üç ihtimal vardır:

Birincisi, erkeğin geri çekilmesidir. Kadın, baskısıyla, talepleriyle, yönlendirmeleriyle partnerini yıpratır. Erkek, huzuru korumak adına geri adım atar. Ama bu geri çekiliş, bir süre sonra kendi özgüvenini de geriye bırakır. O vakit kadın, başta hayranlık duyduğu o güçlü erkeği artık bulamaz karşısında. Geriye, gölgesine dönüşmüş, silik bir figür kalır. Sonunda kadın da, erkek de tatminsizlik içinde sıkışır.

İkincisi, erkeğin direnişidir. Erkek, kendisini zayıflatmaya çalışan güce karşı koyar, sevgilisini bir rakip gibi görmeye başlar. İlişki, bir ortaklık olmaktan çıkar; kazananı olmayan bir savaş alanına dönüşür. Kadın yenilse bile içten içe değersizlik duygusuyla yanar; erkek ise sevgisini değil, üstünlüğünü kanıtlamaya uğraşır. İki taraf da yara alır.

Üçüncüsü, ayrılıktır. Mücadele sürdükçe köprüler yıkılır, sözler taş kesilir, gözler soğur. Kadın kendi “zaferini” ilan eder belki ama geriye elinde yalnızca bir boşluk kalır. Çünkü kazanılan, sevgili değil, yalnızlıktır.

Bütün bu ihtimaller, ilişkilerin sahne değil savaş alanına dönüştüğünde yaşanan kaçınılmaz sonuçlardır. Ve işin içine sosyal medya girince, bu kargaşa daha da büyür. İnsan, içindeki kırgınlığı ya da üstünlük arzusunu satır aralarında, hikâyelerde, paylaşımlarda dışa vurur. 

Oysa bu, meselenin çözülmesini değil, daha da karmaşık hale gelmesini sağlar.

Peki, bu döngü nasıl kırılır?

Cevap, rakip olmaktan vazgeçmekte gizlidir. Kadın ve erkek, ilişkiyi bir ring değil, bir yolculuk olarak görmeyi başardığında işbirliği başlar. Çünkü aşk, üstünlükle değil, yan yana yürümekle güçlenir.

Bunun için üç şey elzemdir:

Bilinçli iletişim. Sözler, sosyal medyada imalarla değil, yüz yüze söylenmelidir. Açıkça konuşmak, anlaşılmamanın yaralarını kapatır.

Karşılıklı sorumluluk. Bir ilişkiyi ayakta tutmak, yalnızca kadının ya da erkeğin çabası değildir. İki taraf da aynı masaya elini koymalı, aynı yükü omuzlamalıdır.

Mahremiyetin korunması. Özel olan, özel kalmalıdır. Çünkü bir çiftin en kıymetli hazinesi, seyirciye açılmamış sırlarıdır.

Toplum bize kadınları “yüceltilmesi gereken varlık”, erkekleri “her daim güçlü olması gereken kahraman” olarak öğretir. Oysa bu roller, çoğu zaman mutsuzluğun kaynağıdır. 

Kadın ve erkek birbirini rakip değil, tamamlayan eş olarak gördüğünde, sahte maskeler düşer, gerçek yakınlık başlar.

Sonunda geriye şu hakikat kalır:

Bir ilişki, ne kazananı ne kaybedeni olan bir savaştan ibaret değildir. Bir ilişki, iki insanın birlikte kurduğu bir sığınaktır. Ve bu sığınağı yaşatmanın yolu, güç mücadelesi değil, birlikte güç olmaktır.

Korhan KÜLÇE

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Korhan KÜLÇE Ben; Kelimelerin sessiz ama derin gücüne erken yaşlarda kulak veren; fakat bu çağrıyı kaleme dökmeye ancak yıllar sonra cesaret eden bir anlatıcıyım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sözcükleri biriktirdim; kimi zaman defterlerin kenarına, kimi zaman zihnimin sessiz koridorlarına notlar düştüm. O yıllarda yazmak, bir eylemden çok bir bekleyişti, zamanla demlenecek bir içsel dilin hazırlığıydı. Yaşamın dönemeçlerinde sessizce biriken gözlemlerim ve iç konuşmalarım, sonunda kelimelere dönüşecek olgunluğa erişti. Yazıya geç başlamam bir gecikme değil, anlatacaklarımın derinleşmesine vesile olan uzun bir iç yolculuktu. Kalemimden dökülen metinlerde bu yolculuğun izleri açıkça hissedilir: kelimelerim acele etmez, duygularım yüzeyde gezinmez; her cümlem, yıllar boyunca içimde taşınmış bir düşüncenin ağırbaşlı yankısıdır. Benim dünyamda zaman yavaşlar, sesler usulca belirir; okur, hem kişisel hem evrensel bir anlatının kıvrımlarında kendi yolunu bulur. Kitaplarım… Onlar, içimde uzun yıllar sessizce yankılanan seslerin kâğıda bürünmüş hâli. Bir gecenin ortasında fısıldanan bir cümleden, bir sabahın ilk ışığında doğan bir düşünceden süzülüp geldiler. Her biri kendi zamanında, kendi mevsiminde yazıldı. Kimi bir yağmurun ince sızısıdır, kimi bir rüzgârın taşıdığı uzak bir hatıradır. Kelimelerimin arasından geçerken, belki kendi hikâyene benzeyen bir yankı duyarsın. Çünkü ben yazarken çoğu zaman kendime değil, sessizce bekleyen o görünmez okura seslenirim. Kitaplarım, yalnızca satırlardan ibaret değildir; onlar, kalbimin sakladığı seslerin, yıllarca konuşmayı bekleyen duyguların suretleridir. Ben sustukça onlar konuşur. Ben geçtiğim yerlerden uzaklaşsam da, onlar orada kalır, kelimelerin vefalı bekçileri gibi. Kitaplarım; Defne'nin Hikayesi - Fethiye'nin Sırları ve Kayaköy'ün Fısıltıları Elif'in Hikayesi - Gölgedeki Kadın Ece'nin Hikayesi - Güneşin Gölgesindeki Sır Alice'in Hikayesi - Küçük Bir Kalbin Yolculuğu Özlem'in Hikayesi - Zeytin Gölgelerinde Bir Tohum Farklı Hayatlar, Farklı Hikayeler İlişkiler Hakkında - 1 Biri Görür, Öteki Hisseder - Şiir Kitabı Sen de Haklısın Korhan KÜLÇE