Zombilere Bulaşmadan Yaşamak

Ekim 28, 2025 - 23:42
 0
Zombilere Bulaşmadan Yaşamak

Artık kimse kimseyi duymuyordu.
Sokakta yürürken insanların gözlerine bakmamayı çoktan öğrenmişti. Çünkü orada uzun zamandır hiçbir şey yoktu; ne sıcaklık, ne merak, ne de vicdan.
Sadece boşluk…
Tükenmiş bir insanlığın, yavaş yavaş çürüyen artıkları.

O, buna “insanlığın zombi hali” diyordu.
Yürürlerdi, konuşurlardı, gülerlerdi hatta birbirlerine sarılırlardı ama hiçbir şey hissetmezlerdi. Her biri kendi küçük hırsının, kendi sahte mutluluğunun tutsaklığında yaşıyordu.
Bu yüzden, onlara karışmamayı seçti.

Her sabah erkenden kalkar, kahvesini sade içerdi, yanında günün ilk sigarası.
Masasına dolan sabah ışığını severdi.
Masasının üzerinde birkaç kitap, bir defter ve dağınık kalemler…
Patili çocukları ayaklarının dibinde dolanır, kuyruklarını sallayarak güne “merhaba” derdi.
O küçük canlılar, dünyanın kirlenmemiş son parçası gibiydi.
Ne maske takarlardı, ne yalan söylerlerdi, sadece severlerdi.

Sabah kahvesini yudumlarken ev sessiz olurdu. 
Dışarıda dünya gürültüyle çürürken, onların evi sığınak gibiydi.
Eşi ile aralarında ki sessiz sabah sohbetleri, anlaşılmanın en yalın hâliydi.
İki insan, kalabalıkların çürüttüğü her şeyden uzak, birbirine yaslanarak nefes alıyordu.

İşe gitme vakti geldiğinde, patili çocukları kapıya kadar gelir, kuyruklarını sallayarak uğurlardı onu. 
Kapıdan çıktıktan sonra koşarak pencereye giderler ve arabasına binerken arkasından bakarlardı.
Her sabah aynı sahne… ama hiç sıradanlaşmazdı.

İş arkadaşları “İyi niyetli olma, ezilirsin.” diyorlardı.
O ise içinden gülümserdi:
“Ezilmek, kirlenmekten daha kolaydır.”

Bir masa, birkaç kitap, sabah ışığı, iki küçük köpek ve birbirini seven iki kalp…
Zombi insanlara karışmadan, ama onlardan tamamen kaçmadan yaşamanın yollarını bulmuşlardı.
Çünkü hayat, her şeye rağmen yaşanmalıydı.
Ama dikkatli…
Temas etmeden, kirlenmeden, tükenmeden.

Akşam olduğunda patili çocuklar kanepenin farklı köşelerine kıvrılırken o balkonda bir akşam sigarası yakar, dumanın gökyüzünde kayboluşunu izlerdi.
Eşi yanındaydı, güzel bir sohbet arka fonda hafif bir müzik çalardı.
O an, dünyanın hâlâ yaşanmaya değer olduğuna inanırdı.

Yatmadan önce aynaya baktığında yüzündeki çizgilere dokunur, sessizce fısıldardı:
“Bugün de bulaşmadık.”
Bir zaferdi bu.
Küçük ama anlamlı bir zafer.

Zombileşmiş bir dünyanın dışında, küçük bir evrende, kendi düzenlerini kurmuşlardı.
Dünya artık bir hastalık gibiydi.
Ama onlar, bağışıklık kazanmaya değil, kalplerini korumaya çalışıyorlardı.
Çünkü biliyordu:
Zombi insanlardan kurtulmanın tek yolu, onlara benzememekti.

Hep durum için planı vardı.
A planı, B planı, C planı… hatta alfabenin tüm harfleri kadar.
Çünkü artık “hazırlıklı olmak” bir alışkanlık değil, bir hayatta kalma biçimiydi.

O, kaosa düzenle karşı koyuyordu.
Ve belki de bu yüzden, hâlâ insan kalmayı başarabiliyordu.
Yanında eşi ve iki küçük patili çocuğuyla....
Birlikte, zombilere bulaşmadan yaşamayı öğrenmişlerdi.

Yazan 
Korhan Külçe
www.korhankulce.com

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Korhan KÜLÇE Ben; Kelimelerin sessiz ama derin gücüne erken yaşlarda kulak veren; fakat bu çağrıyı kaleme dökmeye ancak yıllar sonra cesaret eden bir anlatıcıyım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sözcükleri biriktirdim; kimi zaman defterlerin kenarına, kimi zaman zihnimin sessiz koridorlarına notlar düştüm. O yıllarda yazmak, bir eylemden çok bir bekleyişti, zamanla demlenecek bir içsel dilin hazırlığıydı. Yaşamın dönemeçlerinde sessizce biriken gözlemlerim ve iç konuşmalarım, sonunda kelimelere dönüşecek olgunluğa erişti. Yazıya geç başlamam bir gecikme değil, anlatacaklarımın derinleşmesine vesile olan uzun bir iç yolculuktu. Kalemimden dökülen metinlerde bu yolculuğun izleri açıkça hissedilir: kelimelerim acele etmez, duygularım yüzeyde gezinmez; her cümlem, yıllar boyunca içimde taşınmış bir düşüncenin ağırbaşlı yankısıdır. Benim dünyamda zaman yavaşlar, sesler usulca belirir; okur, hem kişisel hem evrensel bir anlatının kıvrımlarında kendi yolunu bulur. Kitaplarım… Onlar, içimde uzun yıllar sessizce yankılanan seslerin kâğıda bürünmüş hâli. Bir gecenin ortasında fısıldanan bir cümleden, bir sabahın ilk ışığında doğan bir düşünceden süzülüp geldiler. Her biri kendi zamanında, kendi mevsiminde yazıldı. Kimi bir yağmurun ince sızısıdır, kimi bir rüzgârın taşıdığı uzak bir hatıradır. Kelimelerimin arasından geçerken, belki kendi hikâyene benzeyen bir yankı duyarsın. Çünkü ben yazarken çoğu zaman kendime değil, sessizce bekleyen o görünmez okura seslenirim. Kitaplarım, yalnızca satırlardan ibaret değildir; onlar, kalbimin sakladığı seslerin, yıllarca konuşmayı bekleyen duyguların suretleridir. Ben sustukça onlar konuşur. Ben geçtiğim yerlerden uzaklaşsam da, onlar orada kalır, kelimelerin vefalı bekçileri gibi. Kitaplarım; Defne'nin Hikayesi - Fethiye'nin Sırları ve Kayaköy'ün Fısıltıları Elif'in Hikayesi - Gölgedeki Kadın Ece'nin Hikayesi - Güneşin Gölgesindeki Sır Alice'in Hikayesi - Küçük Bir Kalbin Yolculuğu Özlem'in Hikayesi - Zeytin Gölgelerinde Bir Tohum Farklı Hayatlar, Farklı Hikayeler İlişkiler Hakkında - 1 Biri Görür, Öteki Hisseder - Şiir Kitabı Sen de Haklısın Korhan KÜLÇE