GÜNAHKAR

Elindeki ekmek poşeti bir ileri bir geri savrulurken içe içe olan kalabalık binaların arasından kaygısızca geçip gidiyor, uzun yürüyüşünün ardından topal bacağı artık onu taşımakta güçlük çektiği için oturması gerektiğinin sinyallerini veriyordu.

Ocak 23, 2022 - 21:59
 0
GÜNAHKAR
GÜNAHKAR

Elindeki ekmek poşeti bir ileri bir geri savrulurken içe içe olan kalabalık binaların arasından kaygısızca geçip gidiyor, uzun yürüyüşünün ardından topal bacağı artık onu taşımakta güçlük çektiği için oturması gerektiğinin sinyallerini veriyordu. 

Ağrısını unutmaya çalışarak biraz daha ilerledi. Evine varmasına az kalmıştı. Tek isteği bir an önce evine gitmek ve koltuğuna yayılıp planına kaldığı yerden devam etmekti. 

Kafasındaki şapkayı yüzüne doğru çekiştirdi. Bu aralar fazlasıyla dikkatli olması gerekti keza tüm planları suya düşebilirdi. 

Kafasını sağa sola salladı. Bu hareketi iç sesine olan cevabıydı. 

Derin bir nefes aldı ve köşeden gözüne çarpan evine aksak adımları ile vardı. Apartman kapısı ardına kadar açıktı. Giriş kattaki dairesine seri hareketler ile girdi. 

Artık rahat bir nefes alabilirdi. 

Kafasındaki şapkayı çıkartıp fırlattı. Salona doğru ilerlerken ekmek poşetini küçük sehpaya bıraktı ve geniş koltuğuna yayıldı. 

İçerisi sigara kokusundan geçilmiyor, dumanı etrafa adeta pus çöktürerek tüm hakimiyeti ele alıyordu. 

Umursamadı yaşlı adam. Neticede bu dert edeceği son şey bile değildi... 

Sıkıntıyla yüzünü ovuşturdu. Fazlasıyla yorgun ve bitkindi. Biraz uyusa bir nebze kendine gelebilirdi. Yerine iyice yerleşen adam gözlerini kapatacağı esnada karşıdaki koltuğun altından kendisine göz kırpan albümü gördü. 

Gözüne ilişen albüm yaşlı adamı meraklandırmıştı. Yavaş hareketler ile yerinden doğruldu. Usulca ilerledi ve yerdeki tozlu albümü eline aldı. 

Daha kapağını açmıştı ki gördüğü fotoğraf ile olduğu yere çöktü. 

Bir eli fotoğrafın üzerinde acelesizce gezinirken diğer eli dolan gözlerini siliyordu. 

Gözlerini dikkatlice fotoğraftaki yüzlerde gezdirdi. Birbirinden heyecanlı, saf bir masumluk ile dudaklarına konmuş tebessümleri güneşli havadan bile daha iç açıcı ve pirüpak idi. 

Bu güzel yüzler onun öğrencileriydi. Ve yanlarındaki yüz ise öğrencilerinin yanında gururla duran tazecik bir öğretmen... 

Bir hıçkırık koptu boğazından. Eskimeyen ve değişmeyen tek şey fotoğraflardı. Ne yazık ki fotoğraftaki adam ile fotoğrafa bakan adam arasında aşılamayacak farklar vardı. 

Önce ela gözleri ile buluştu gözleri. Tüm canlılığı ve heyecanı ile bakan ela gözleri şimdi o canlılığı silmiş güzel gözlerine yaşanmışlıkların acısını nüksettirmişti. 

Eski gülüşünü şimdiki kayıpları gölgelemiş,  kumral saçlarına düşen aklar adamı çökertmişti. Dal gibi olan adam şimdi kilo almış ve kendini umursamayan bir adam olmuştu. 

Usulca düştü gözyaşları. Ne acıdır kendimizi tanıyamayacağımız hâle getirmek... 

Bir sayfa çevirdi yaşlı adam. Koca bir ömrüne mâl olan fakat yalnızca iki parmağının ucunda bulunan bir sayfa... 

Ve olanlar oldu. Gözlerinden akan yaşlar bir anda kesildi. Yumuşayan kalbi tekrar nasır tutmuş sertliğine geri döndü ve gördüğü suret ile o katil yanı tekrar gün yüzüne çıktı. 

Tüm masumluğunu kaybeden yaşlı adam gördüğü suret ile içinde alevi harlanan bir ateşe durmadan odun atmaya başladı. 

Bu ateş onu yıllardır yakıyordu. Şimdi sıra onu yakanları yakmaya gelmişti! 

Sevdiği kadını elinden alan herkesi bir bir öldürecekti! Bunun için çok beklemiş ve nihayet amacına ulaşmıştı. İlk zaferini kazanmıştı bu adam. Şimdi sıra zaferini ölümsüzleştirmekti.

Onu hor gören herkes şimdi onunla hesaplaşacaktı. Bu adamın kazandığını herkes görecekti! Bu adam herkese gününü gösterecekti! 

Bu zavallı günahkar beden kazandığını zannederek kendisi ile beraber herkesi öldürecek ve asıl kendisi ile olan savaşına yenik düşecekti. Fakat bunu hiçbir zaman anlamayacaktı... 

Yıllar önceydi. İlk göreve başladığı okulda güzeller güzeli meslektaşını görmüş ve daha gördüğü an vurulmuştu ona. Hiç unutmuyordu onu ilk gördüğü anı. Siyah bir kalem etek ve siyah bir ceket giymiş, adeta bir kuğuyu andıran incecik boynuna kırmızı fularını bağlamıştı. 

Öğrencileri ile beraber gülüp eğlenen kadın her geçen gün biraz daha kazınmıştı adamın biçare yüreğine. Merhameti, sevgisi, süzüle süzüle geçip giden endamı ile kor misali yakıyordu adamı. Ve bir gün artık o kor içine sığmaz olmuştu adamın. 

Her şeyi göze alarak kadının karşısına çıkmış ve tek nefeste anlatmıştı ona olan duygularını. Derin bir sessizlik ve çaresizlik içinde bir cevap beklerken nihayet istediği cevabı almıştı ay tenli Ayten'inden. Ayten de onu seviyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen hayalleri sonunda gerçeğine kavuşuyordu. Artık yazdığı hayallerini yaşama sevinci ile buluşturacaktı ki önüne çıkan engel ile ona gülen şansı arkasına bile bakmadan onu terk edip gitmişti. 

Uzun süre beraber olduğu sevdiği ile evlenme kararı almışlardı ki sevdiği kadının ailesi topal olduğu için onu kızlarına yakıştırmamış ve bu evliliği onaylamamıştı. Genç aşıklar ne kadar dirensede ailenin önüne geçememiş ayrılmak zorunda kalmışlardı. 

Ayrılsalarda birbirlerinden asla vazgeçmeyen genç çift Ayten'in ailesinin Ayten'i başka bir adam ile evlendirmeye kalkması ile asıl vurgunu o zaman yaşamışlar ve gerçek ayrılığın acı tadını işte o zaman tam anlamı ile tatmışlardı. 

Hiçbir şekilde görüşemeyen genç çift Ayten'in zoraki evliliğinin ardından tüm umutlarını kaybetmiş ve her ikiside hayattan tam anlamı ile soyutlanmıştı. Her gün sevmediği bir adam ile gözlerini açmak Ayten için mide bulandırıcı bir durumdan öteye gitmiyordu. 

Ve bir gün gözlerini bir daha hiç açmamak üzere kapattı. Sevmediği bir adamla yaşamaya daha fazla katlanamayan ay tenli Ayten gündüzü geceye boğarak intihar etti... 

İşte o an yemin etti bu adam. Ay tenli sevdiğini ondan çalanlar ve genç yaşında toprağa gömülmesine izin verenleri öldürmeden rahat etmeyecekti!  

Ve sözünde durdu. Sevdiği kadının ölmesine sebep olan her kim varsa o da onları tek tek öldürdü. İçinin yangını sönene dek durmadı ve durmayacaktı. Bu gece sondu. Bu gece son kişininde canını alacak ve ruhu huzura erecekti.  

Ağrıyan şakaklarını ovuşturdu. Ne zaman eskileri düşünse aklı başından gider, her an o anları tekrar yaşıyormuşcasına kahırla dolup taşardı. Bir kez daha buğulandı ela gözleri. Ne yapıyordu şimdi ay tenli sevdiceği? Kızıyor muydu ona bu yaptıkları için yoksa üzülüyor muydu bu aciz kalbinin düştüğü çaresizlik için? 

Derin bir nefes aldı yaşlı adam. Hava kararmıştı. Biraz daha oyalanıp çıkabilirdi artık evinden. Bugün bu son ve ölümsüz zaferi olacaktı. Artık tamamen kazanacaktı...

İçinde hissettiği amansız heyecana mani olamadı ve tek seferde yerinde doğruldu. Koltuğun üzerindeki siyah hırkasını alıp usulca giydi. Telaşsız hareketleri zaferinin tadını çıkarmaya başlamasındandı. Acelesi yoktu. Son adımını büyük bir titizlik ve keyif içerisinde atacaktı. 

Şapkasını fırlattığı yerden alıp başına geçiren adam hırkasının fermuarını boğazına kadar çekti ve cebindeki siyah deri eldivenlerini ellerine geçirdi. Arabasının anahtarını cebine attı ve son kez göz gezdirdiği evine bir daha gelemeyecekmişcesine baktı. Artık yolun sonuydu. 

Daha fazla oyalanmak istemeyen adam evden çıktığı gibi arabasına atladı ve gideceği yerin yolunu tuttu. Zifiri karanlık yollara çökmüş ölüm için bu adamı çağırıyordu. Evet, ölüm için güzel bir gece idi... 

Vardığı tek katlı evin biraz gerisinde durdu. Issız yolda kimseciklerin olmaması yaşlı adamın işini kolaylaştırıyordu. Ya da o hiç kimsenin olmadığını sanıyordu(!)

İndiği arabasını kilitledi ve kapşonunu kafasına geçirip tekinsiz sokakta ilerlemeye başladı. Gireceği ev bahçeli ve tek katlı olduğundan işi sandığından daha kolay olacaktı. Etrafına son bir kez göz gezdirdi. Bugün üstünde farklı bir şey vardı. Bugün bu adam içine sığmayan heyecanı ile kendine şaşırıyordu. 

Bitmek bilmeyen düşüncelerini aklından sildi. Şu an odaklanması gereken çok daha mühim bir mesele vardı. Derin bir nefes aldı. Hırkasının cebinden çıkardığı maymuncuk ile kapıyı açmaya çalışan adam bir müddet oyalanmış ve sonunda kapıyı açmayı başarmıştı. 

Sessizce ilerlediği evin içerisindeki sıcaklık yüzüne vuruyor ve şu an tahminen mışıl mışıl uyuyor olan adamı bir an önce gebertmek istiyordu. Odaların kapılarının açık oluşu adamın işini kolaylaştırırken odalara göz gezdirmeyi ihmal etmiyor ve gözleri öldüreceği adamı delicesine arıyordu. 

Karşıdaki kapısı aralık olan odaya doğru ilerledi. Sadece orası kalmıştı. Avına sessizce yaklaşmayı sürdüren adam usulca geriye doğru itti kapıyı. Köşedeki tek kişilik yatakta sırtı dönük bir şekilde uyuyan adamı görünce yüzünde canice beliren sırıtışına engel olamadı. 

Temkinli adımlar ile yaklaştı yatağa. Bu yatak ile beraber bu adamı diri diri yakma isteği yaklaştığı her an dahada büyüyordu içinde. Derin bir yutkunma sesi duyuldu. Heyecandan titreyen ellerine hakim olamayan adam içinde büyüyen amansız cesareti ile yataktaki adama yöneldi ve tek hareketi ile döndürdüğü adamın boğazına yapıştı. 

"Son duânı et! Öldüreceğim seni!" 

Gözünün dönmesi ile kimin boğazını sktığının farkında olmayan adam yüzüne yediği ani yumruk ile sendelemiş ikinci yediği yumruk ile topal bacağı dengesini kaybedip tökezlemişti. 

"Kaldır ellerini polis!" 

Yataktan, dolaptan ve kapının arkasından çıkan polisler etrafını kuşatırken kendisine doğrulan silahlar ile şaşkınlığına engel olamayan yaşlı adam nutku tutulmuşcasına etrafına bakıyordu. Nasıl yani? Takip edilmişti ve bunu fark etmemişti öyle mi? 

"Bu sefer yakayı ele verdin ha öğretmen?" 

Duyduğu cümleyi idrak etmekte zorlandı. Bu an gerçekten gerçek miydi?

"Takın şuna kelepçeyi hadi!" 

Bağıran polisi duymayan yaşlı adam kulakları sağır edecek bir sessizliğe hapsolmuştu. Hâlâ ne olduğunun farkında değildi. 

"Hayır..." Zorlukla fısıldayan adam mırıldanmaya devam etti. "Hayır daha bitmedi..." Ela gözlerine dolan yaşlar bileklerine geçen kelepçe ile birer birer düştü yanaklarına. 

"Bitti artık öğretmen! Artık hiç kimsenin canını alamayacaksın!" 

Dışarıdan duyduğu siren seslerini yeni duymaya başlayan yaşlı adam aynı zamanda yüzüne yediği yumrukların acısınıda şimdi hissetmeye başlıyordu. 

"Olmaz... Beni götüremezsiniz!" 

Son anda yüksek çıkan sesi ile kendisini atmaya başlamış ve delirmişcesine bağırmaya devam etmişti. 

"Beni götüremezsiniz! Ben o pisliği öldürmeden beni hiçbir yere götüremezsiniz!" 

Kendini yerden yere atan yaşlı adamı tutmaya çalışan genç polisler adamın söylediklerini duymamazlıktan gelerek ilerletmeye çalışıyorlardı. Öğretmen yolun sonuna gelmişti. Artık buradan dönüşü yoktu. Zaferini ölümsüzleştirememişti. 

"O benim sevdiğim kadını çaldı! O benim sevdiğim kadını öldürdü! Bende onu öldüreceğim!" 

Polis arabasına binmeden evvel bir ses yankılandı göklerde. Etrafı bembeyaz hâle getiren bir şimşek çaktı önce. Ve sonra yıllardır hasreti ile yanıp tutuştuğu sesi son kez duydu öğretmen. 

"Sevgi;can almamalı sevgilim..."

Ve bir haykırış koptu öğretmenden. Semaya doğru yükselen aciz bir haykırış. Bitmişliğin ve çaresizliğin derin duygular ile vuku bulduğu aciz haykırış... 

Delicesine çakmaya devam eden şimşekler ve yağmaya başlayan yağmur bu gece öğretmen ve sevdiği kadın için ağlayacaktı. Her şey buraya kadardı. Öğretmenin intikam oyunu daha bitmeden bitmişti...

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 1
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 1
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 1
Vay Vay 0
Dilara Esen Üstündağ Instagram dilaraesenustundag// Wattpad Dilaraaustundagg