Görünür Olmanın Yükü: Kadının Sosyal Medya Zorunluluğu

Korhan KÜLÇE'den ''Görünür Olmanın Yükü: Kadının Sosyal Medya Zorunluluğu'' konulu bir yazı

Eylül 22, 2025 - 23:11
Eylül 22, 2025 - 23:20
 0
Görünür Olmanın Yükü: Kadının Sosyal Medya Zorunluluğu
Görünür Olmanın Yükü: Kadının Sosyal Medya Zorunluluğu

Görünür Olmanın Yükü: Kadının Sosyal Medya Zorunluluğu

Çağımızda insanın elinde taşıdığı telefon, artık yalnızca bir iletişim aracı değil; kendi kimliğini sergilediği, görünürlüğünü kanıtladığı bir vitrin. Sosyal medya, hayatın sahnesini evlerimizin içine taşırken, özellikle kadınlar bu sahnede daha görünür, daha incelenir, daha tartışılır hâle geldi.

Kadın, bir fincan kahveyi bile paylaşırken aslında yalnızca o anı değil, kendi imajını da kurgular. Filtreler, estetik dokunuşlar, pozların arkasında gizlenen görünmez bir ses vardır: “Beni görün. Beni onaylayın.” Bu, çoğu zaman farkında olunmadan bir alışkanlığa dönüşür. Bir süre sonra, yaşanan anın kendisi değil, “paylaşılabilir” olması kıymet kazanır.

Sosyal medya, özgürlüğün simgesi gibi görünür; ama aslında çoğu zaman görünmez zincirler üretir. Kadın, sürekli paylaşma ihtiyacı hissederken, farkında olmadan mahremiyetini pazara çıkarır. Evini, çocuklarını, özel anlarını herkesin gözüne açar. 

Böylece özel ile kamusal arasındaki çizgi silinir. Artık yaşanan hayat, kendisi için değil, seyirciler için yaşanır.

Ama bu yalnızca mahremiyetin erozyonu değildir; aynı zamanda bir özsaygı meselesidir. Çünkü beğeni sayıları, yorumlar, alkış emojileri bir kadının değerini belirler hâle gelir. Onay bağımlılığı sessizce büyür. 

Her paylaşım bir sınavdır: “Yeterince güzel miyim? Yeterince başarılı mıyım? Yeterince mutlu muyum?” Ve alınan her kalp işareti, bir nebze teselli; gelmeyen her beğeni, görünmez bir yaradır.

Toplum, bu alışkanlığı besler. Kadından “mükemmel anne”, “çekici eş”, “başarılı kariyer kadını” olmasını bekler. Kadın da bu rolleri kanıtlamak için sosyal medyada performans sergiler. 

Fakat sahne ışıkları ne kadar parlak olursa olsun, kuliste yorgunluk birikir. Çünkü o mükemmellik maskesi, gerçek hayatta sürdürülemez. Gün gelir, kadının bedeni değilse bile ruhu tükenir.

Elbette paylaşmak bütünüyle yanlış değildir. Sosyal medya, yaratıcılığı, estetiği ve bireysel ifadeyi çoğu zaman güçlendiren bir alandır. Fakat asıl mesele, niyetin kaynağıdır. Paylaşım, gerçekten kendini ifade etmekten mi doğuyor, yoksa başkalarının onayını almaktan mı? Bu sorunun cevabı, görünüşte basit, gerçekte hayatîdir.

Çünkü eğer değer, kalabalıkların onayına bağlanırsa, özsaygı kırılgan hâle gelir. Oysa insanın değeri, başkalarının beğeni butonlarında değil, kendi iç sesinde saklıdır. Kadın, değerini dışarıdan değil içeriden beslediğinde, sosyal medya onun kölesi değil, sadece bir aracı olur.

Belki çözüm, bilinçli kullanımda gizlidir. Her paylaşım öncesi kendine şu soruyu sormakta: “Bunu neden paylaşıyorum? Bu bana içten bir mutluluk mu verecek, yoksa yalnızca başkalarının gözünde bir imaj mı çizecek?” Bu sorunun cevabı, zincirleri kırmanın ilk adımıdır.

Çünkü hayat, seyirciye oynanan bir tiyatro değil, insanın kendi iç sahnesinde yazdığı bir hikâyedir. Ve o hikâyeyi güzelleştiren şey, başkalarının ne dediği değil, insanın kendi gözlerinden gördüğü hakikattir.

Kadın, sosyal medyanın büyüsünden sıyrıldığında anlar: Gerçek mutluluk, bir fotoğrafın altındaki sayılarda değil, yaşadığı anın derinliğinde saklıdır.

Korhan KÜLÇE 

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Sevdim Sevdim 0
Eğlenceli Eğlenceli 0
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0
Korhan KÜLÇE Ben; Kelimelerin sessiz ama derin gücüne erken yaşlarda kulak veren; fakat bu çağrıyı kaleme dökmeye ancak yıllar sonra cesaret eden bir anlatıcıyım. Çocukluk ve gençlik yıllarımda sözcükleri biriktirdim; kimi zaman defterlerin kenarına, kimi zaman zihnimin sessiz koridorlarına notlar düştüm. O yıllarda yazmak, bir eylemden çok bir bekleyişti, zamanla demlenecek bir içsel dilin hazırlığıydı. Yaşamın dönemeçlerinde sessizce biriken gözlemlerim ve iç konuşmalarım, sonunda kelimelere dönüşecek olgunluğa erişti. Yazıya geç başlamam bir gecikme değil, anlatacaklarımın derinleşmesine vesile olan uzun bir iç yolculuktu. Kalemimden dökülen metinlerde bu yolculuğun izleri açıkça hissedilir: kelimelerim acele etmez, duygularım yüzeyde gezinmez; her cümlem, yıllar boyunca içimde taşınmış bir düşüncenin ağırbaşlı yankısıdır. Benim dünyamda zaman yavaşlar, sesler usulca belirir; okur, hem kişisel hem evrensel bir anlatının kıvrımlarında kendi yolunu bulur. Kitaplarım… Onlar, içimde uzun yıllar sessizce yankılanan seslerin kâğıda bürünmüş hâli. Bir gecenin ortasında fısıldanan bir cümleden, bir sabahın ilk ışığında doğan bir düşünceden süzülüp geldiler. Her biri kendi zamanında, kendi mevsiminde yazıldı. Kimi bir yağmurun ince sızısıdır, kimi bir rüzgârın taşıdığı uzak bir hatıradır. Kelimelerimin arasından geçerken, belki kendi hikâyene benzeyen bir yankı duyarsın. Çünkü ben yazarken çoğu zaman kendime değil, sessizce bekleyen o görünmez okura seslenirim. Kitaplarım, yalnızca satırlardan ibaret değildir; onlar, kalbimin sakladığı seslerin, yıllarca konuşmayı bekleyen duyguların suretleridir. Ben sustukça onlar konuşur. Ben geçtiğim yerlerden uzaklaşsam da, onlar orada kalır, kelimelerin vefalı bekçileri gibi. Kitaplarım; Defne'nin Hikayesi - Fethiye'nin Sırları ve Kayaköy'ün Fısıltıları Elif'in Hikayesi - Gölgedeki Kadın Ece'nin Hikayesi - Güneşin Gölgesindeki Sır Alice'in Hikayesi - Küçük Bir Kalbin Yolculuğu Özlem'in Hikayesi - Zeytin Gölgelerinde Bir Tohum Farklı Hayatlar, Farklı Hikayeler İlişkiler Hakkında - 1 Biri Görür, Öteki Hisseder - Şiir Kitabı Sen de Haklısın Korhan KÜLÇE