Hokus Pokus 13.Bölüm

Hokus Pokus 13.Bölüm

Nisan 7, 2021 - 17:49
Temmuz 3, 2022 - 11:11
 0
Hokus Pokus 13.Bölüm

İyi Okumalar:)

13.Bölüm: Vicdanın Sesi

"Bitmiş melodinin kısık sesi, Vicdanımdan yayılıyor..."

*

Bazı anlar vardır, zamanın nasıl geçtiğini anlam veremediğiniz.

Bazı anlar vardır, zamanın geçmesini istemediğiniz.

Ve bazı anlar vardır, sadece tek bir kişiyle o ana hapsolmak istediğiniz.

Ben, şu an karşımda duvarlarını birer birer yıktığım; kahvenin tonlarına bürünen ela gözlerindeki perdeleri araladığım adamla, işte tam da o anları paylaşıyordum. Bizi bu denli yakın ama bir o kadar uzak tutan neydi?

Geçmiş... Aslında ikimizde geçmişteydik. Geçmişimizde geziniyorduk. Bizi yakın ve uzak tutan etken geçmişten başka bir şey değildi. Geçmiş, bizi yakın tutan tek faktördü, ama gelecek öyle değildi. Gelecek, bizim aramıza sert duvarları ören unsurdu.

Arel'in geçmişi yaralıydı. Geçmişin kanayan yarası, gelecekte kanamayı bırakmıştı. Oluk oluk akan yarası kapanmamıştı, ama içindeki kan, akmayı bırakmıştı. Arel Özbey, geçmişin kanayan yarası; geleceğin kasırgasıydı. Aramıza örülen duvarlar gelecek, perdelerse geçmişti. Gelecek mantığı, geçmiş duyguları barındırıyordu. O, geçmişi bırakmış, ya da bıraktığını sanmıştı. Ancak her iki durumda da benim aksime, kendi hükmünü sürdürmüştü.

Benim geçmişim ise beni kovalıyordu. Peşimi bırakmıyor; duygularıma, mantığıma yön vermeye çalışıyordu. Çalışıyordu diyorum, çünkü duygularım birinci yaşamımın Vuslat'ına aitti. Mantığım ise tamamıyla bana. İç sesimin kargaşasında Arel ile aramızdaki en belirgin farkta buydu.

Hatırlamak...

Arel geçmişinin her geçen saniyesini biliyordu, ancak ben bilmiyordum. Sadece ailemin geçmişinde kendi rolümü alıyordum. Başkalarının rollerini ise çalma niyetindeydim.

Arel ile bir anda aramızdaki ön yargılar, duvarlar, perdelerin çekilmesiyle durgun deniz misali ortam oluşmuştu. Dilimi damağıma vurup ellerimize baktım. Arel'in mührü, Pars'ın cümlelerinden geçiyordu. Pars'ın cümleleri, Arel'in mühründe yeşeriyordu. Bunu bilerek gülümsedim. Pars ve Arel'in arasındaki ilişki gerçekten imrenilecek boyuttaydı. Aralarındaki sessiz söyleyişler, tek bir bakışlarıyla yankı vuruyordu.

Titrek nefesimi verdiğimde gözlerim, mühürlenmiş ellerimize kaydı. Biliyordum. Artık Arel beni bırakmayacaktı. Beni kabullenmişti. En azından benim açımdan böyleydi.

Arel'in gözlerinde gördüğüm geçmişin perdeleri, ellerindeki sıcaklığı oluşturmuştu. Gazel'in yanılgısı da buydu. Arel, geçmişiyle savaşıyordu. Savaşı geçmişleydi. Geçmişinin barındırdığı gelecek ise tamamen babama duyduğu saygı ve minneti.

''Yaşam ipleri, yaşam çizgileri...'' başımı sağa yatırıp mırıldanarak, sol elimle Arel'in elimi tutan sağ elinde gezdirdim. Damarlarına parmaklarımı değdirdiğimde, ''Yaşam ipleri.'' deyip gülümsedim. Elimi bu kez avuç içlerine yönelterek açtım. O ise el ele tutuşan ellerimizi hala bırakmamış; parmaklarıyla, parmaklarımı kavramıştı. Dikkatle ne yaptığımı çözmeye çalışırken mührü bozmamak için küçük çocuk edasıyla parmaklarımı tutuyordu. Gülümsedim. ''Yaşam çizgileri.'' elimi avuç içlerindeki çizgilerde gezdirerek, ''Pars'ın yaşam ipleri ve senin yaşam çizgilerin.'' dedim gözlerimi onun açık kahverengi gözlerinde gezdirdiğimde. "Mührü oluşturuyor."

Arel, dudaklarını birbirine bastırıp bir süre sustu. Gözlerindeki perdeleri daha çok aralayarak başını sola doğru yatırdı. Böylelikle yüzünü daha rahat görür oldum.

''Bizim iplerimiz ve bizim çizgilerimiz.'' damarlarımda, hayır! yaşam iplerim de ellerini gezdirip, tıpkı benim ona yaptığım gibi avuç içlerime yöneltti. ''Yaşam iplerinin bağlandığı tek yer çizgilerdir. Yaşam çizgilerinin tutunduğu yerde yaşam ipleridir.'' sırıtarak, ''Pars ve ben değil, biz. Bizim çizgilerimiz ve bizim iplerimiz.'' kararlı bakışları yüzüne hakim olduğunda dudakları tek bir çizgi haline büründü. ''Yalnızca bizim.'' dedi. "Yalnızca bizim mührümüz."

''Laf cambazlığı konusunda üstüne yok.'' diyerek kıkırdadım. Başımı geriye atıp sırtımı sandalyeye yasladım. O anı.. evet, ben bozmuştum. İleride bu ana tekrar dönmek isteyeceğimi bilemeden bozmuştum.

Arel'de sırtını sandalyeye yasladığında alayla bana baktı. Ellerime soğukluk hissi yayılmaya başladığında konuşmak için bana dönen Arel'i es geçtim. Ona bakarsam, ellerini tekrardan tutmak isteyecektim. Bir anda ona çekilmiş olmam beni bir hayli bozguna uğratmıştı. Başımı iki yana salladığımda içimdeki dejavu tohumları oluşmak için benden yardım istedi. İç çekerek onayladığım da önüme gelen belli belirsiz anılar, başıma keskin acıların girmesine sebep oldu.

''Belki de vardır.'' Arel'in alaycıl sözleri zihnimi susturmuyordu. ''Vuslat, İyi misin?'' şefkat sesine yayıldığında hızla başını bana doğru eğdi.

''Bizim mührümüz, bizim hayatımız.'' dedi oğlan çocuğu...

''Bizim mührümüz, bizim hayatımız.'' dedi kız çocuğu.

Çimenliklere oturmuş, el ele iki çocuk vardı. Bir birleriyle gülüşüyorlar, eğlendiklerini belli ediyorlardı. Başım önüme düştüğünde ellerimi şakaklarıma götürdüm. Ovalamaya başlarken Arel'de önüme çökmüştü. Ruhani değişimim onu şaşırtmış, Gazel'in ise uyku mahmurluğunda gözlerini açmasıyla sonuçlanmıştı.

Oğlan çocuğu, kızın ellerini daha sıkı tutarak,''Vera'nın kalbi,'' diyerek kıza baktı.

''Çocuk adamın aklı,'' dedi kızda ona katılarak.

''Bir birlerini dengede tutacaklar.'' dedi oğlan çocuğu. ''Senin sevgin, benim sevgimi oluşturuyor; duygularımı yaşatıyor.''

Oğlanın son sözleri kıvırcık saçlarıyla rüzgara kucak açan küçük kızı gülümsemişti.

Gazel, koltuktan hışımla kalkıp o da yanıma çöktü. Vücudum titremeye başladığında Arel'in sesi zihnimdeki odalardan birinde yankılandı. ''Bunu yaptığım için bana kızacaksın belki, ama maalesef, başka bir fikir gelmiyor aklıma.''

Nefes alış verişim zorlaşırken Arel, başımı göğsüne çekip kollarını belimde bağladı. Sol eliyle saçlarımı okşadığında ellerim dizlerime düşmüştü. Gazel, düşen ellerimi tutarak çenesini dizime yasladı. O anda zihnimde dağılmakta olan sis tekrardan oluştu. Aynı çocuklar yine gözlerimin önüne geldi. Arel'in hareketi o ana, geri dönmem için sanki aracı olmuştu. Eş zamanlı olarak Arel'in göğsü usulca inerken benim kalp ritmimse tam aksine artıyordu.

Oğlan, kızın aksine gülüşünü durdurmuş, kararlı bakışlarla kıza bakıyordu. Küçük kız, tebessüm ederek oğlanın başını tutup, kendine doğru çekti. Kollarıyla oğlanı sarıp sarmalarken, ''Senin aklın, benim zekamı oluşturuyor; zihnimi yönetmemi sağlıyor.'' dedi. ''Aklımın önemini öğretiyorsun.''

Oğlanın saçlarını okşamasıyla beraber başını çocuğun saçlarına gömdü. O sırada oğlan çocuğu gülerek kıza sıkıca sarıldı.

Bu kadardı. Zihnime dolan anı sadece bu kadarcıktı. İçimde patlamayı bekleyen volkan, lavlarını tekrardan göz önüne çıkartmıştı. Sis dağılıp zihnimde beyazlığın arasında siyah leke gibi beni tek başına bıraktığında yıllar öncesine ait anım kaybolmuştu. Seslensem, huzuru barındıran iki küçük çocuk, yanıma gelir miydi? beni bu kaosun içinden çekip çıkarırlar mıydı? kimdi onlar? neden birden bire belirmişlerdi?

Sorular zihnime hücum ediyor, titrememe vesile oluyorlardı. Eğitimim sırasında anılarım ara sıra aklımda yer edinmiş; titrememe, nefes alış verişimin bozulmasına sebep olmuştu. Pars ve Bulut takımı beni her seferinde sakinleştirmeyi başarmış olsalar da şu an içinde bulunduğum durum öncekilere benzemiyordu. Arel'in mührü, ilk anıya kucak açmamı sağlamış, sarılışı ise o anıya tutunmamı sağlayarak devamını görmeme sebep olmuştu.

Geçmişin tozlu sayfalarında her şey berraktı. Her yer apaydınlık, huzurun tablosunu andırıyordu. Parkta çimenler üzerinde oturan o iki küçük çocuğun yüzleri oldukça netti. Onlar kalbimin teklemesine sebep olan yüzlerdi. Geçmişimin emanet ettiği, şimdinin sancısı; geleceğimin kabusuydu. Ben o küçük kızdım. Oğlan çocuğunun yüzü pek net değildi, ama gözleri... gözlerine her geçen saniye baktığımdan emindim. O gözlerin sahibini biliyordum. Yüzü buğulu olasa da çocuk adamın, çocuğu atıp adam olduğu kişi yanı başımdaydı. Başımı yasladığım bu göğüs, o adamın kendisiydi. Yıllar önce ben, onu göğsüme çekerek ev sahipliği yapmıştım. Şimdi ise tam tersi aynı kucağı o, bana sunmuştu.

Nefesim gittikçe ritmine kavuşurken geçmişimden bir parçam önüme dökülmüş, beni kucaklamıştı. O geçmiş Arel'di.

''Geçmişinden biri ve sana bunu söylemedi.''

İç sesim yine birinci yaşamımın ayak izlerini takip ediyordu. İç çekerek sakinleşmiş bedenimi doğrultarak başımı Arel'in göğsünden kaldırdım. Arel, geçmişimdi. Arel Özbey geçmişimin içindeydi. Geçmişimin bozulan mührünü, geleceğim de tekrardan oluşturmuştu. Bu durum her ne kadar canımı yaksa da suskunluğumu korumanın en iyi şey olduğunun farkındaydım. Çünkü sükunet, insanlığın en büyük servetiydi. Ve ben o serveti her zerremle tadacaktım.

''Ne oldu?'' dedi Gazel, ellerimi sıkıca kavrarken, ''Sayıklıyor ve titriyordun. Özür dilerim, sana yardım edemedim.''

Gazel'in sesine yansıyan şefkatle karışık kedere burukça tebessüm ettim. Gözlerimiz kesişirken yeşillerinde gördüğüm saf merhametle beraber endişe, yutkunmama sebep oldu. Gazel'in beni, bu kadar önemsediğini gerçekten düşünmemiştim.

''Özür dileme.'' dedim boğazımdaki acıyı umursamadan.

Ellerimi daha sıkı tuttuğunda başımı yere doğru bakan Arel'e çektim.

''Teşekkür ederim.'' kısık sesimle gülümsemeye çalıştım. ''Endişe etmenize gerek yok. Sadece geçmişimin izleri, gün yüzüne çıktı.'' dedim ikisine birden bakarak. Normal bir şeymiş gibi söylemem ikisinin de kısa süreli bakışlarına maruz kalmama sebep oldu.

Oysaki gerçekten bu durum normaldi. Ama beni bu denli etkileyen Arel'i daha önceden tanıyor oluşumdu. Arel'i tanıyor olmam Gazel'i de tanımış olmam anlamına gelirdi. Ve sanırım, onlarında aklına ilk bu durum gelmişti. Yüzlerindeki özellikle de Gazel'in yüzündeki ifade her şeyi özetliyordu.

''Ne gördün?'' dedi Gazel hızla. ''Ne hissettin?''

Dudaklarımı birbirine bastırıp bir süre sustum. Gazel, merakla karışık endişeyle bana bakarken Arel, başını yerden bir saniye olsun kaldırmıyordu. Düşüncelerimin doğruluğu Gazel'in dudaklarından dökülmüştü. Geçmişe ait duyduğu endişe, bana karşı hissettiği endişenin önüne geçmişti.

Gazel'in geçmişimde olması beni pek şaşırtmamıştı. Çünkü, uyandığım ilk andan beri bana diğerlerinden daha farklı davranmıştı. Gözlerindeki parıltıyla resmen ben yanındayım diye meydan okuyordu. Nadiren dudaklarından dökülen kız kardeş sözü ise tüm bunları destekler nitelikteydi. Fakat Arel tam tersi şeklinde davranmış, beni yeni yeni kabul ettiğini gösteriyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp sorularına cevap vermeye başladım. ''İki çocuk vardı. Çimenlere oturmuş gülüşüyorlardı.'' dedim dürüst davranarak. ''Sevgi ve zekadan konuşuyorlardı. Oğlanın denge dediğini anımsıyorum.'' ancak dürüstlüğüm buraya kadardı. Onlar, bana geçmişimde yaşadıklarını söylememişlerdi. Geleceğim de yer edinmeye çalışırlarken geçmişimi sineye çekmişlerdi.

Söylediklerimle eş zamanlı olarak Arel, bir anda buz kestiğinde nefes alış verişi saniyelik durmuştu. Gazel, tedirginlikle ellerimi serbest bıraktığında bakışları ara sıra Arel'e değiyordu. Tepkilerini saklamıyor oluşları beni şaşırtmıştı. Saklasalar anlamazdım, Çünkü ikisi de profesyonel oyunculardı. Bunu bildiğimden şaşırmıştım. Bana bilerek maskelerini çıkararak yaklaşıyorlardı.

''Ne hissettin?'' dedi Arel.

Uzun süren sessizliğini bozmuş, kahvelerini tıpkı geçmişte gördüğüm oğlan çocuğunun masumluğuna bürümüştü. Ellerini oturduğu masanın iki yanından alıp birbirine kenetledi.

''Çok silik bir anıydı.'' yalan, oldukça netti. ''Oğlanın yanında birde kız vardı. Oğlanın yüzünü silik olarak görmüş olsam da kızın ki daha netti..'' kısmen yalan... '' O kızın ben olduğumu düşünüyorum.'' gerçek, o kız çocuğu bendim. ''Ancak tüm bunlara rağmen o, oğlan çocuğuyla huzuru hissetmiş, güvende olduğuma emin olmuştum.'' tekrardan gerçeğe başvurmuştum.

Bilerek bunu yapmış, tepkilerini ölçmek istemiştim. Bana neden geçmişimde olduklarını ya da en azından Arel'in olduğunu söylemediklerini merak etmiştim.

Sırtımı sandalyeye yaslayıp ikisine birden baktım. Gazel, ayaklanıp sürahiye uzanırken Arel, afallayarak yüzüme bakıyordu. Donuk, boş bakışlarım onun parıldayan gözlerinin yanından bile geçmiyordu. Yalnızca bunlar değildi. Arel, kendi kendini ateşe atmıştı. Benim çocukken ona sarıldığım gibi o da bana sarılmıştı. Geçmişte onu ben sakinleştirirken bu kez o beni sakinleştirmişti. Gülümsedim. Gülümsemem yavaş yavaş solarken Arel'i hatırladığımı söylememe kararımı netleştirdim. Yapbozun parçalarını zaman içerisinde birleştirip onlara hazır resmi verecektim.

Geçmişim, yapbozum olmuştu.

Geleceğim, satrancım olmuştu.

Gazel, bardağı bırakıp, ''Nasıl hatırladın?'' dedi.

Yüzüne ciddiyeti yerleştirmesi bana da yansıdığında Arel, ayaklanarak bilgisayarın başına geçti.

''Bilmiyorum,'' diyerek tekrardan yalana baş vurdum. ''bu konuyu kapatalım, lütfen.''

Gazel, başıyla onayladığında sandalyeden kalkıp elindeki bardağı aldım. Zihnimdeki sis bulutu hafif hafif oluşurken köşeye saklanan Vera kelimesi kalbimin 2. Kez teklemesine sebep oldu. Arel, bana Vera demişti. İstemsizce elim boğazıma gittiğinde ovmaya başladım. Derin bir soluk vererek Arel'in lakaplarından biri olabileceğini düşündüm. Bu düşünce mantığıma yattığında daha sonra araştıracağıma dair not ettim.

Koltuğa otururken battaniyeyi üzerime çekip son kez gözlerimi odaya çevirdim. Daha önce fark etmediğim küçük camlardan ışık huzmesi içeriyi aydınlatmaya başlamıştı. Günün ilk ışıklarına şimdilik ev sahipliği yapmıştık. Gecenin, karanlığı ise bizi terk etmiş, karanlığın tohumlarını ruhuma ekmişti. O karanlık geçmişimdi. Işık huzmesi ise yeni yeni dahil olduğum geleceğimdi. Yaptığım benzetmeye tebessüm ederek Gazel'e baktım. Gazel, ısıtıcının ayarını düşürüp az önce benim kalktığım sandalyeye oturarak Arel'in yanına geçmişti.

Arel, alışık olduğum ciddiyetle karışık alaycıl yüzüyle 2. defa aynı tuşa tıklayarak Yavuz'un başından aşağı su döktüğünde adam sıçrayarak uyandı. Onun gürültüsüyle mayışık halde olduğunu belirten Arya'da uyanmıştı. Gazel, gülmeye başladığında bende ona katıldım.

''Günaydın, uyuyan güzel.'' dedi Arel.

Yavuz, zorla nefes alıp verirken, ''Sadede gelmeni söylemiştim.'' dedi.

Başımı koltuğa yaslarken Arel, Yavuz'un konuşmasıyla vücudunu dikleştirdi. İçeriye Pars'ın girişiyle Gazel, gülümseyerek Pars'ın elindeki poşetlere koştu.

''Ben boşuna cansın sen, demiyorum.'' diyerek poşetlerdeki sandviçleri çıkardı.

Pars, gülerek Gazel'e bakıp, ''Günaydın,'' diyerek önce bana ardından Arel'e baktı. ''Bakıyorum da uyuyan güzeli uyandırmışsınız. Doğru söyleyin hanginiz öptü?''

Yüzümü buruşturarak Pars'a baktığımda yanıma gelerek saçlarımı karıştırdı. İtmekten vazgeçerek gözlerimi devirdim. Arel, sırıtarak Pars'a baktığında Gazel, meyve sularını ve sandviçleri teker teker masaya bırakıyordu. Aynı zamanda da yemeye başlamıştı.

''Benim öpmediğim kesin. Hadi söyleyin?'' Pars'ın eğlenceli çıkan sesiyle bakışları doğrudan Arel'i hedef alıyordu.

Gazel'le aynı anda yüzümüzü buruşturarak Pars'a baktık. Sanırım, ikimizde aynı sahneyi hayal dünyamızda canlandırmıştık. Yastıklardan birini alıp Pars'a attığımda başını anında bana çevirip şaşkınca baktı.

''İğrençsin.'' dedim tiksindiğimi belirterek.

Gazel, hızla başıyla beni onayladığında Arel'de gülüyordu.

Pars, koltuğa yasladığı eline başını koyarak vücudunu bana döndürdü. Dudakları alayla kıvrılırken,''Hayal dünyanda neler dönüyor? Anlatsana biraz.'' deyip sahte ciddiyete büründü.

Mavileri eğlendiğini belirterek parıldadığında Gazel, başını iki yana sallayarak, ''Birileri oldukça keyifli uyanmış anlaşılan.'' dedi.

Pars, sırtını koltuğa yaslayarak Gazel'i baştan aşağı süzüp gülmeye başladı. Gazel, kaşlarını çattığında Arel, odadan çıktı. Nereye gittiği aklımı kurcalarken Pars dudaklarını birbirine bastırıp, ''Uyanmam için uyumam gerekir. Biliyorsun ki ben geceyi severim.'' dedi

Gazel, meyve suyunun kapağını kapatıp boş şişeyi Pars'a doğru attığında Pars, başını sağa doğru yatırarak kurtuldu. Onları ilk defa böyle görmenin verdiği garip mutluluk aslında aralarında ki yakınlığı gösteriyordu. Dışarıdan bakıldığında birbirlerine oldukça zıt ve uzak dursalar da aslında oldukça yakınlardı.

''Kes sesini. Bu tavırların bana sökmez.'' Gazel, kollarını kavuşturup, ''Gündüzü, geceden daha fazla sevdiğini biliyorum.'' dedi.

Pars'ın keyifli hali yavaş yavaş yok olurken vücudumu dikleştirdim. Gazel'in yanlış bir şey söylemediğine emindim ama Pars'ın donuk suratı tam tersini söylüyordu.

''İşimize dönelim.'' diyerek konunun üstünü farkında olmadan kapattı Arel.

Arel tekrardan gelmiş, elindeki çantayı bilgisayarın yanına bırakmıştı. Onun gelişiyle beraber Pars, ayaklanıp cebinden çıkardığı flashı kasaya taktı. Gazel, sandalyeyi döndürerek onlara katıldığında bende dikkatle onları izlemeye başladım.

''Sadede geliyorum o zaman?'' dedi Arel düz sesiyle.

Yavuz, başını ağır ağır salladığında Arya dişlerini dudaklarına geçirip, ''Ödleğin tekisin.'' diyerek adeta tısladı.

Arel, hafif tebessüm ettiğinde, ''Dilin varmış.'' dedi.

Arya'nın suskunluğunun bozulmasının nedeni, büyük ihtimalle Yavuz'u yanıltmak içindi. Çünkü Arya, Yavuz'un bütün kirli çamaşırlarını yıkayan kişilerden biriydi. Belki de ilk üçte bile yer alıyordu. Emin değildim. Ancak bu kadar sessiz ve sakin olması Yavuz gibi birini bile düşündürte bilirdi.

Arya, tahminlerimi yanıltmayarak kameraya doğrudan bakıp,''Seninde korkaklığın hala üzerinde.'' dedi.

Arel, dudaklarını bükerek, ''Tetiği çekmeyen sensin, ve korkak olan benim. Öyle mi?'' deyip Yavuz'a kısa sürelik bakış attı.

Arya, sinirlenerek ayağını yere vurduğunda Arel, başını geriye yatırdı. Her ne kadar işbirlik yapsakta Arel'in kendinden taviz vermediği ortaydı, ve Arya'nın bunu beklemediği açıktı. O sırada Pars, bilgisayardan hızla 4 ayrı kişinin resmini sıraya koyduğunda Arel'e göz ucuyla bakıp kendini geriye çekti.

''Gülünç...''Arel, Arya'ı daha çok sinirlendirmek istiyor gibiydi.

Kısık sesiyle sinirleri bozacak şekilde gülmeye başlayan Arel, ''Korkak, başını kaldır.'' diyerek Yavuz'u sınamaya devam etti. Anlaşılan Arya'nın daha fazla üstüne gitmeyi istememişti.

Yavuz, Arel'in sözlerine başlangıçta bozulsa da bize bu hazzı yaşatmamak adına ifadesizliğe büründü.

Pars, klavyeden bir tuşa bastığında Yavuz ve Arya'nın tam ortasında projeksiyonun yansıması çıktı. Yansımayla beraber Yavuz, ifadesizliğini bozarak sırıtmaya başladı. Yüzündeki sırıtma sadece maskeden ibaretti. Korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu, ama nafileydi. Bu insanlar Yavuz'u yıllardır tanıyor, korkağın teki olduğunu biliyorlardı. Pars, alayla dudaklarını kıvırırken Yavuz'un önüne resimlerden biri çıktı.

Ekranda gördüğümüz kişi duru güzelliğiyle beni oldukça büyülemişti. Bakışlarım Yavuz'un gözlerine ulaştığında şaşkınlıkla parıldadığını gördüm. O sırada Arya'nın da yüz ifadesi benimki gibi anlamadığını belirttiğinde Arel mikrofona yanaştı.

''Onda, bunda, şundadır... Yavuz'un kalbi kimdedir?'' Arel'in keyifle mırıldanışına Pars, kahkahasıyla eşlik ettiğinde Gazel başını iki yana salladı.

Arel'in sesi, Yavuz'u rahatsız ederken yumruklarını başka bir kamera açısından sıktığını görebiliyordum.

''Mavi boncuk mu demeliydim?'' diyerek eğlenmeye devam etti. ''Ellerini serbest bırak seni yaşlı adam.''

Yavuz, çok yaşlı değildi, ama yinede yaşını almış biriydi. Hatta 40'ların sonlarında olduğuna emin bile olabilirdim. Koltukta doğrularak sandviçlerden birini ve karışık meyve suyunu alarak yemeye başladım. Eş zamanlı olarak Pars, Arel'in önüne bir dosya bırakıp mikrofonu kapattı.

Pars, yüzünü buruşturduğunda, ''Zorlamaktan zarar gelmez.'' diyerek kendini geriye attı.

Onun bu tutumu, aslında tüm gece planı baştan sona titizlikle kontrol etmiş olduğunu düşünmeme sebep oldu. Gülümseyerek ona baktığımda Pars'ta bana doğru dönerek aynı şekilde gülümsedi.

''Hale Atasoy, daha önce bu kadını tanıdığını bizzat kendin dedin.'' iç çekerek, ''Bozulma hemen, kalbimi kırıyorsun(!)'' dedi Arel imadan geçilmeyen sesiyle.

Yavuz, konuşmamayı yeğleyerek Arya'ya baktığında onun yanında özel hayatının ortaya dökülmesini istemediğini bakışlarıyla itiraf ediyordu. Gerçi bu durum bende dahil kimseye dert oluşturmuyordu. Aileme yaptıklarının cezasını çekecek olan ilk piyon yakında yenilecekti.Yavuz'un bu durumundan oldukça keyif aldığımı bütün hücrelerimde hissediyordum. Ve itiraf etmekten kaçmıyordum. Sırıtarak ekrana baktığımda Gazel'de aynı yüz ifadesini takındı.

''Hale ile yasak aşk yaşayıp kadını bir çöp gibi kenara attın." Pars'ın uzattığı dosyayı kavrayıp, "Üstelik gayrimeşru oğlunu da kapı dışarı ederek. Ne iyi yürekli bir baba ve sevgili...'' dedi sona doğru mırıldanarak.

İşte şimdi Yavuz Vecdi, soğuk terler dökmeye başlamıştı. Sır gibi sakladığı 2.ailesi gün yüzüne çıkmıştı. Örgütten ve daha birçok kişiden sakındıkları bizler tarafından bilinmesi onun sinirlerini iyice germişti.

''Bir şey bildiğin yok!'' gözlerindeki gereksiz ateşi harmanlayarak kameraya baktı. ''Çocuk.'' diyerek kükredi.

Arel'in dudakları tek bir çizgi haline geldiğinde bakışlarıyla adamı ezip geçiyordu. Yavuz'un kelimeleri Arel'i sinirlendirmemişti, ancak keyfi birden bire bozulmuştu. Arel'in başkalarının kelimelerine aldırış etmediğini biliyordum. Öyle ki bu Yavuz gibi bir adamsa asla! Arel'in aklından bir şeyler geçiyordu ve Yavuz'un lafı, sadece üzerine denk gelmişti. Olan buydu. Emindim.

''Senin gibi adamlar sevgiyi de sevilmeyi de hak etmiyor. Senin gibi insanlar bir aile kurmayı hak etmiyor.''

Haklı çıkmıştım. Arel'in değişimine sebep olan şey, Yavuz'un, Hale ve çocuğa kötü yaşantı sunmasıydı.

''Benim hayatım mı sana dokundu? yoksa çok mu yufka yüreklisin?'' Diyerek gülmeye başladı Yavuz.

''Senin hayatın bana dokundu.'' dedi Arel. ''Dokunmamasını dilemen içinse geç kaldın. ''

Yavuz'un duruşu dikleştiğinde öfkeyle soludu. Arel'in iddalı cümleleri karşısında ezildiğini açıkça belli edişi alayla dudaklarımın kıvrılmasına sebep olmuştu.

''Hale'yi, oğlunu elinden almakla tehdit ettin. Sebebi neydi?'' mırıldanarak, ''Hm, biraz düşünelim.''deyip mikrofonu kapattı.

Başını geriye atıp ayaklarını önündeki sehpaya uzatırken Yavuz'u kameradan izlemeye devam etti.

Pars, ceketini çıkartırken, ''Hoşuna gidiyor değil mi?'' dedi Arel'e göz ucuyla bakıp.

Arel başını sağa doğru yatarak Pars'a baktı. Sırıtmaya başladığında, ''Senin kadar olmasa da.'' diyerek mikrofonu eline aldı.

Gazel, Arel'i onaylayarak başını sallayıp kameraya çevirdi.

''Söylemek ya da duymak, seç birini.'' dedi Arel otoriter sesle.

Yavuz başını iki yana sallayıp cevabını belli etti.

''Korkaksın, sadece korkaklar kaçar.'' otoriter sesi devam ettiğinde, ''Üstelik sen, kendi yaptıklarından kaçarak ne kadar aciz olduğunu da gösteriyorsun." ufak bir ıslık melodisiyle, "Açıkçası... Güzel bir gösteriydi. Gerçekten hakiki bir tebriği hak ediyorsun. Uzun zamandır senin gibi çaresiz birini görmemiştim.'' dedi.

Arel, ayaklarını kendine doğru çekip ellerini dizlerine yasladı. ''Neyse, konuya dönelim.'' deyip ciddileştiğini belirtti.

Yavuz'un veya bizlerin konuşmasına asla izin vermiyor ardı ardına cümlelerini sıralamaya başlamıştı. Arel'in değişen tavrı Yavuz'un hoşuna gitmezken Arya'nın alttan alttan sırıtmasana sebep olmuştu.

''Hale senin metresin ve oğlunun annesiydi. Yıllar süren birlikteliğin Hale'nin isyanlarıyla son bulmuştu. İsyanlarının sebebi ise kadını eve hapsedip dışarıya pek nadir çıkmasına izin vermemendi. Dürüst olmak gerekirse, Hale açısından bu durumun oldukça zor olduğunun kanaatindeyim."

Yavuz yumruklarını gereksizce sıkmaya başlamıştı.

Arel'de bu durumu fark ederek tebessüm etti."Ortada aşk veya para olsa dahi sonuçta insanlık, özgürlüğüne düşkün varlıklardır. 4 yıl boyunca kadının, sana ve o yaşantıya dayanması mucize bile."

Pars'ın yüzündeki tatminlik giderek yayılmıştı. Pars, hiç bir sebep gözetmeksizin bir şeylere bağlı kalma zorunluluğunu sevmez, reddederdi. Gerçi günümüzde insanlar da böyle değiller miydi? Zorunluluk zihnimize kazındığı an, o şeyden uzaklaşma güdüsüne girip isteksizliğe hakim olurduk.

Boğazındaki hırıltıyı yok edip, "Önüne çıkmasın diye uyuşturucu bağımlısı haline getirdin. Kadın kullanmak istemediğinde ise tehditlerini daha çok arttırdın. Sebebi ise hayatını mahvetmemesiydi. Finalde ne oldu? Gerçi pek şaşırmadım. Gittikçe artan dozlardan dolayı Hale Atasoy, öldü. Onun ölümüyle oğlun, yaşayan ölüye dönüştü." dedi Arel tek nefeste.

Yavuz, yumruğunu sıkmayı bırakarak, "Bunları söylemenin nedeni ne? Çocuk."

Sırıtmaya başlayan Pars ve Gazel'e katıldığımda Arel, iç çekerek sıkıldığını belli etti. Mikrofonu kapatıp, "Hiçte eğlenceli değil." dedi.

Pars gülerek, "Bir ara benimle konuşmana izin veririm kardeşim." deyip Arel'in sırtını sıvazladı. Arel, yanaklarını şişirip serbest bırakırken, "Arya'yla konuşmak istersen orası ayrı." diyerek ekledi.

Arel, Pars'ın elini iterek ters bir bakış attı. Ben gülmemek için dudaklarımı bastırdığımda Gazel, kaşlarını çatarak Pars'a baktı.

"Şu kızı bir sal!" dedi Gazel kükreyerek.

Pars sağ kaşını kaldırıp, Gazel'e üstten üstten bakarak, "Küçük kız kardeşin katliam saçmasını istemeyiz." deyip sırtını sandalyeye yasladı.

Gazel, Pars'ın oyununu devir alarak, "İnan bana, Pera daha iyi yapar bu işi." dedi iddialı sesiyle.

Arel ve ben onları izlerken Pars'ın yüzü oyunu bıraktığını söyledi. Ciddiyetle Gazel'e bakarak, "Pera'dansa Gazel'i tercih ederim." dedi.

Gazel, bakışlarını kaçırarak saçlarını savurduğunda. Yaptığı iki harekette birbiriyle uyuşmuyordu. Anlaşılan o da Pars'ın böyle bir şey diyeceğini beklemiyordu.

Arel, "Çok geçmeden senin her iki duyguyu da tatmanı sağlayacağım.'' dediğinde dikkatler bozularak tekrardan Yavuz'a döndü.

''Bu arada oğlunun adı Arif'ti. Bunu da söylemeden geçmek istemedim."

Pars 2. resme geçerken Arel su içti. Gazel, yanıma doğru gelip başını dizlerime yasladığında Yavuz'a karşı duyduğum öfke ve karnımdaki tarifsiz ağrı yok olmuştu.

Yavuz, 2. Ailesini sır gibi sakladığını düşünürken bizim onları biliyor olmamız, onun bu düşüncesini yıkmıştı. Fakat oğlunu kendi soyuna bile geçirmemiş olmayısla beraber bu kadarını bildigimizi beklemiyordu. Gerçi benimde bekledigim pek söylenemezdi ama yeni yeni 5'te 5'i çözmeye başlamış, güven duygumun oluşmasına izin vermiştim.

"Karşındaki adam ise Resul Yaman. Ailesinin geçimini sağlamak için yıllarca iş arayıp durmuş, ama bir baltaya sap olmayan biri. Son çare senden iş istedi ve sende sözde yardım ederek yanına aldın. Yıllarca pis işlerini yaptırıp onuda çöp gibi kenara attın.''

Yavuz, her geçen saniye Arel'in cümleleriyle dibe batıyordu. Söz konusu durum bu olunca kaçınılmaz son, Yavuz'un peşini bırakmıyordu. Takındığı tavırlar bizi zevkten 4 köşe; onu ise hiçliğe sürüklüyordu. Düşünceler zihnimin odalarında kendilerine yer edinirken sırıtarak Gazel'in saçlarını okşamaya başladım.

''Resul'ün eline silah verip ailesiyle tehtit ederek kendi elleriyle öldürttün. Geride ise koca bir enkaz altında kalan aile bıraktın.'' deyip Yavuz'un yüzüne baktı Arel.

Arel, hiç soluk vermeden normal bir olayı anlatır gibi konuşuyor sesine kimi zaman iğrendiğini belli eden tınılar ekliyordu. Fakat baskın olan tını alayın eşlik ettiği sıkılmışlıktı.

Arel, nıçladığında parmağıyla Pars'ı beklemeden diğer resim için tuşa bastı.

''Tunç Ozanlık. 15 yaşında genç delikanlıydı. Uyuşturucu baronuna Tunç gibi çocukları katarak örgütten habersiz kendi hükmünü sürdürdün. Çocukları bu işe alet edip onları kukla gibi kullandın.'' dedi Arel. Bu sırada sesini sakin tutuşu dikkatimden kaçmamıştı."Yine kaçınılmaz son seni buldu. Birinin ölümüne yine ve yine sebep oldun."

Arya şaşkınlıkla kameraya bakarken Yavuz'un başı yerdeydi. Ekrana bakmıyor yaptıklarından kaçmak istiyor gibiydi.

''Korkak olabilirsin ama güç elde etme arzun korkaklığının önüne geçiyor." Yavuz, usulca başını geriye yatırdığında, "Ancak şimdi işler tam tersine döndü. Güç elde etme arzun, seni korkağın tekine dönüştürdü.'' deyip gülmeye başladı.

''Sus,'' dedi Yavuz. ''Sus!''

Kısık çıkan sesi arttığında Arel, tekrardan nıçlamaya başladı.

''Yavuz Vecdi, sen ölüm olduğunu sandın, ama ölümün yolu bile değilsin.'' diyerek adamı daha çok aşağıladı.

Arel'in kurduğu cümleler Yavuz'a karşı az bile kalıyordu. Onca insanın ölümüne sebep olmuş kişi 5'te 5'in adaletini tatmalıydı. Bizlerin ateşinde kasıp kavrulmalıydı. İkinci yaşamımın tek arzusu işte buydu. Günahkarları, kendi ateşlerinde yakmaktı. Küllerini ise onların alaylı dudakları timsali üflemekti.

''Sus artık!'' diye yineleyerek bağırdı Yavuz.

''Sıra son kişiye geldi...'' Arel gür bir kahkaha atarak devam etti. ''Bak bakalım sırada ki kimmiş.''

Ekrana Yavuz'un iki ayrı resminin kolaj yansıması geldiğinde şaşkınca gözlerim aralandı. 1. resimde daha genç ve yüzünde şimdiki gibi kötü bakışlar yer edinmiyordu. Sanırım bu örgütten önceki haliydi. 2. resim ise güncel resmiydi. Midemi bulandıracak bakışları, iğrenç gülümsemesi, Gazel'in saçlarında gezinen ellerim durdurdu.

''Bu hayattaki en büyük ölümü de, yanlışı da kendine yaptın. Sana bahşedilen hayatı zevk uğruna harcadın, ve sonuç göründüğü gibi." Yavuz'un göremeyeceğini bile bile ellerini iki yana açarak devam etti. "Kozmatik şirketin piyasada büyük ses uyandırmıştı. Yolundan çıkmasaydın daha iyi yerlere gelebilirdin." Tavsiyede bulunmuş olması Yavuz'un kaşlarını çatmasına olanak sağladı.

"Başkasının yoluna dahil olmak, süratle gelen arabalara kucak açmaktır. Çünkü İllaki arabalardan birine çarparsın.'' kollarını önünde bağlayıp, ''Hayat bir lütuftur ve senin gibi pisliklerse bu lütfa layık değil. Merak etme! Ölümün arzuladığın yolda olacak." Sen tonu kelimelerin üstüne giderek bastırırken, "Finalini ise biz hazırlayacağız. Sen, sadece en iyi şekilde oynamaya bak. Bense zevkle seni izleyeceğim.'' dedi.

Hayranlıkla Arel'e bakarken Gazel doğruldu. 4'ümüzde sırıttığımızda Arel'in son kez eline mikrofonu aldığının bilincindeydik. Birazdan buradan çıkacak ve planın son sahnesini belirleyecektik.

"Sanırım bu kadar Nutuk çekmek yeter. Çünkü yaşattıkların, yaşayacaklarının ön gösterimiydi. Ha, Ayrıca vicdanının kısık gelen melodisi kulaklarımı tırmalıyor. Yıllarca yaptığın gibi yine o melodiyi durdur." dedi alayla karışık ciddiyetle.

Gazel, Arel'in konuşmasını bitirmesiyle kalkıp Arel'in saçlarını karıştırdı. Bende ayaklanıp battaniyeyi katlarken Pars, Az önce gösterdiği insanlarda dahil olmak üzere bir sürü insanın, kolaj resmi yansıttı. Tüm o insanların acı çekmiş yüzlerinin tam ortasında Yavuz'un resmi vardı. Gördüğüm görüntü karşısında kaşlarım havalandı.

Pars bakışlarımı yakalayarak, "Ona izleyebileceği harika bir tablo bırakıyorum." dedi.

Verdiği yanıtla beraber gülerek Yavuz'a baktım. Zihnimde ise Arel'in cümlelerini tartıyordum. Hayat bize verilen oyun olabilirdi, ama oyunda hayatta kalmakta en büyük görevimizdi. Ruhumuzu dahil olmadığımız yollara sokarak yaşayan ölülere çekmek değildi.

*

•Bölüm hakkında ki düşünceler?

•Vuslat ve Arel'in geçmişi nasıldı?

•Sizce Arel, Vuslat'ın geçmişinde olduğunu neden söylemedi?

•Karakterler arasındaki ilişkiler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Instagram:

Edanuryd: Kişisel hesabım.

_kozaa: Kitap ile ilgili hesabım.

Youtube: Edanur Yeşildağ

Hoşça kalın♡

Tepkiniz nedir?

Beğen Beğen 3
Beğenmedim Beğenmedim 1
Sevdim Sevdim 4
Eğlenceli Eğlenceli 4
Sinirli Sinirli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 1
Edanuryd "Her şey burada bir masal gibi ya da yine kafam iyi."