Saç Tokası

Bir Kadının Gözleri

Kasım 22, 2021 - 00:35
Kasım 22, 2021 - 00:35
 0
Saç Tokası

BİR KADININ GÖZLERİ

 

Bir kadının gözlerinde ne görürsün?

Korku?

Hüzün?

Neşe?

Belki de intikam…

Nasıl baktığın veya ne gördüğün değil, oraya ne verdiğin yansır gözlerine.

Gözler miydi kalbin aynası, yoksa kalbinden geçenler mi yansır kadının gözlerine?

Her kadın aynı bakmaz. Son bakışın önemi vardır her vedada. Gidilen yollar aynı olsa da her veda başka parlar gözlerinde.

Her veda eden gitmiş sayılmaz, her giden iz bırakır ve ona özel bir yerde, solmuş anılar uykuya dalar.

Kendi sonunu görmeden sonsuzluk sözü verirsin, mutlu bir gülümseme yakalamak adına; egoistçe…

Kadın güçsüz değildir, kırılgandır; narin bir çiçek gibidir aslında. Gözleriyle anlatır olanları ve ancak iyi kalpli bir insan yakalar kadının gözlerindeki anlamı. Kötüler ise öldürür sevginin rengârenk yapraklarını.

Ölüm; ruhun bedeni terk edip, boş bir kabuk bırakması değildir sadece. Kalp ölür, duygular ölür, hayat ölür.

İyi insan yaşatandır. Aklı başında bir erkek görür kadının anlattıklarını. Diğer türlüsü ise son bulur, bir haber başlığının gölgesinde…

Her zeki insan “iyi” değildir. En sosyopatlar, en zekilerden çıkar. Tek bir gülüşüyle yakalar avını, umarsızca hapseder ellerine ve fark edilmeden çeker dipsiz uçurumuna.

Biz burada kötü bir aptalı değil, zeki bir kötüyü okuyacağız…

***

Son bir bakış attı M, kararmaya yüz tutmuş gökyüzüne. Boynunda büyüyen sızı ve akan hayat suyunun yavaş yavaş solan sıcaklığı arasında tükenen zamanını düşünerek… İşlerin buraya gelmesi; duygularına yenik düşmesi mi, yoksa karşısındaki insanı küçümsemesi miydi? Bilemiyordu.

Kelimeler istediği gibi çıkmıyordu hırıltılı boğazından. Ona doğru eğilen bedeni yakalamak istercesine uzattı ellerini.

Solan sevginin attığı bakış işledi ölen kalbine. Mavinin griyle kucaklaşmasını çevreleyen siyahın huzurunu; kurtuluşun nefreti ve intikamın ışıltısını fısıldayan irisleri çevreleyen, balın kahveyle münasebetini resmeden ve dikenli telleri anımsatan kirpikler, muhatabına aşkı ilan edercesine bir tavır takınmıştı.

Aşkının küçümseyen bakışları arasında gördü diğerlerini. Onlar, geçmişin karanlıklarından çıkıp el vermişti B’nin kurtuluşuna…

***

Aynı yere defalarca gelmişti M. Her defasında farklı bir lezzet tatmıştı, içindeki tükenmek bilmeyen aç kötülük. O kötülük ki M’nin karşı konulmaz cazibesinin en temelindeydi. Gülümsemesine güç, bakışlarına derinlik, sesine güven veriyordu. Kültürlü bir adam, kadınları nasıl cezbedeceğini bilen ve girdiği her yerde dikkatleri üzerine toplayan bir karakteri vardı M’nin.

Her defasında, çevresindeki en az ilgi çeken kadını seçerdi. Çünkü onlar en kolay avlarıydı onun. Kötülük, kadının içindeki sessizliği ve çaresizliği koklar, M’yi o kadına yönlendirirdi. Diğerlerinin ilgisini dağıtmadan ve şüpheye düşürmeden avucuna alırdı, yavaşça ve sessizce atan kimsesiz kalbi.

Bir kere tuzağına düşen kadın, daha önce kimseden görmediği tatlı sözleri ve yumuşacık dokunuşları hissederek, mutluluk penceresinden doğan güneşi kucaklardı umarsızca. Zamanının tükenmekte olduğundan habersizce, geceler gündüzle yarışırdı kısacık ömrünün bitmekte olan nefesiyle.

En özel anını paylaşırken, uyuşan dudakları ve kesilen nefesinin içinden çıkmak isteyen çığlığının duyulmadığı manzaraya kapanırdı gözleri…

***

B ile ilk karşılaşmaları, sanatsal bir toplantıda olmuştu. Kadın kendini tanıtırken, enerjisiyle insanları yakalamıştı. M gözlerini ayırmadan kadına odaklanmıştı. Çevresinde oturan diğer insanlar silinmiş, nefesleri kaybolmuş ve salonda sanki sadece ikisi kalmıştı. Bu bir av çekimi değildi. Henüz anlam veremediği bu tutulmaya kapılmıştı M. 

Saatler hızla akıp gitti salonda. İnsanlarla sohbetler, eğlenceli etkileşimleri kovaladı. Günün bitimini haber veren eğitmenle birlikte toparlandı salondaki insanlar. Bir sonraki toplanma günü konuşulurken, M’nin gözleri yine B’ye odaklanmıştı. Saf bakışlarının karanlığında gizlendiğini zannederken, yakalandı B’nin gülümsemesine.

Bir süre dinlenmeye çekilen kötülüğün sessizliğinde, M kendini hayatın akışına bırakmaya karar vermişti. Yaşanan onca zorlukların sonrasında biraz tatil yapmak onun da hakkıydı.

Zaman ilerledikçe aralarındaki çekim kuvvetlenmiş, buluşmalar ve sohbetler daha keyifli olmaya başlamıştı. Doymak bilmeyen kötülüğün açlığı, bitmesini istemediği mutluluğun doygunluğuna yenik düşmüştü. Artık acıkmıyordu içindeki boşluk.

Günler mutluluk fotoğraflarının renkli karelerinde akarken, kâbuslar bölmeye başladı M’nin derin uykularını. Eski yüzlerde gördüğü son bakışlar, nefes nefese uyanışlara itiyordu yorgun bedenini. Kötülük, derinlere gömülmesinin acısını çıkartmak istercesine zorluyordu zihninin kapılarını. B ile olan mutlu anları, karamsarlık ve bitiş çanlarının uzaklardan gelen çığlıklarına kulak kabartmaya başlamıştı…

…ve kötülük kilitleri kırdı.

***

“Son bir buluşma.” dedi M, kötülüğün açlığının pençesindeki B’ye.

Hazırlıklar her zamanki gibi olmalıydı. Ritüeli bozmak, geçmiş tüm gidenlere haksızlık olurdu.

M, evinden çıkarken alacaklar listesini de cebine koymayı ihmal etmedi. Üç çeşit peynir, bir paket sosis, kaliteli bir şişe şarap…

Market yolunda ilerlerken, solunda yükselen binaları süzüyordu gözleri. İçeride yaşanan diğer hayatları hayal etmek hoşuna gidiyordu. Apartmanın önünde oturan insanlarla selamlaştı. Her zaman çevresine saygılıydı. Birkaç yüz metre yürüdükten sonra, yaya geçidinden geçerek market kapısına vardı M.

Kapının sol yanında duran market sepetlerinden birini eline alarak içeriye girdi. Kapının birkaç metre ilerisinde duran sebze reyonu görevlisine selam verdi. Görevli, tanıdığı bu nazik insanın selamını aynı samimiyetle aldı ve yapmakta olduğu işine geri döndü.

M, reyonlar arasında gezerken, alakasız da olsa ürünleri inceliyordu. Çünkü bu ritüel, aceleye gelmeyecek kadar özeldi.

Market müdürü, elinde bir listeyle yanından geçerken M’ye gülümsedi. Genelde sohbet etmelerine rağmen, müdür acelesi olduğunu anlatmak istercesine ellerini ‘teslim’ pozisyonunda kaldırarak geçmişti yanından.

M, önce peynir reyonuna ilerledi. Reyon görevlisi ellişer gram eski kaşar, çedar peyniri ve grevyer peynirini paketlerken, M de hemen karşısında duran içki reyonundan aldığı Merlot şarabını özenle sepetine yerleştirdi. Peynirleri sepete koyarken teşekkür edip, görevlinin gözündeki “nazik müşteri” imajıyla yoluna gitti. Ritüelin son parçası olan, şişte kızartmalık parmak sosisleri de alarak kasaya yöneldi.

Ödeme sırası geldiğinde, parmağında yüzük olmasına rağmen M’yi her gördüğünde yüzü kızaran kasiyer kız, evde kendini bekleyen mutsuzluğunun aksine, karşısındaki adamla birlikte olsa nasıl bir hayatı olacağını anlık da olsa düşünmeden edemiyordu. M’nin gülümsemesinin ardında olan ve kötülüğünün ona verdiği cazibenin gücünden habersizdi.

Evine dönüş yolundayken, içeriden bastıran kötülüğün gücünü damarlarında hissetmeye başlamıştı. Hızlı adımlarla apartman kapısına geldi ve asansöre binerek evine ulaştı. Çabucak mutfağa yöneldi. Aldığı ürünleri özenle poşetten çıkartarak, peynirleri üç ayrı saklama kabına koydu. Paketinden çıkarttığı sosisleri de özenle şişlere geçirerek, uzun ince bir kaba koyarak, arka odadan aldığı piknik sepetine yerleştirdi. Pötikare örtüye sardığı şarabı da sepete koyduktan sonra, ritüelin en önemli ayrıntısını halletmek için banyoda gizli tuttuğu iksir şişesini ve bir parça pamuğu mutfağa getirdi.

Sadece bu günler için kenarda tuttuğu kristal kadehleri tezgâha koydu ve kendi kadehini yeşil bir peçeteye sardı. Pamuğa birkaç damla iksir damlatarak, diğer kadehin ağız kısmına sürmeye başladı. Pamuğun turu son bulacakken, balkona giren bir güvercin, M’nin dikkatini dağıttı. Kadehi elinden bırakıp balkona baktığında ise kuş çoktan kendini toparlayıp yoluna gitmişti bile.

İkinci kadehi kırmızı peçeteye sardıktan sonra sepete koyarak mutfaktan çıktı.

Üzerini değiştirip, son buluşmanın yapılacağı sürpriz yerine gitmek için yola koyulma vakti gelmişti. Evin kapısından çıkmadan hemen önce aradığı taksi, M’yi apartmanın önünde bekliyordu. Sol kapıyı açarak sepeti koltuğa bıraktıktan sonra, kendisi de sağ arka koltuğa oturdu ve taksi yola çıktı…

***

Son dönemlerdeki dengesiz gelgitleri yüzünden, hayatlarının bu güzel zamanlarını zulme çevirmeye başlayan M’ye kızgın olsa da son bir şans vermek istemişti genç kadın, sevdiği adama. Belki de yaşadığı stresli zamanlar, ilişkilerinde aşmaları gereken bir engel, dönmeleri gereken sonu görülmez bir sapak olmuştu.

“Hazırlan, seni almaya geliyorum.” Mesajını okuduktan sonra, oturduğu yatağından kalkarak üzerini giyinmeye başladı. On beş dakika sonunda telefonu çaldı…

Kapının önüne çıktığında, taksiyle onu almaya gelen M karşıladı kadını. Yüzünde yine o tatlı gülümsemesiyle sarıldı küçük bedenine. Kollarının arasındaki sıcaklığın ardında atan kalbi dinledi birkaç saniye. M yukarıdan bakarken, gözleri ışıldadı eski günlerdeki gibi. Nazik bir beyefendi olarak taksinin kapısını açarak arka koltuğa oturttu M, sevdiği kadını. Arabanın diğer tarafına dolanarak, yanına oturdu ve elini nazikçe kavradı B’nin. Kadının küçük elleri avucunda kaybolurken, aralarındaki çekim de yine kendini hissettirmeye başlamıştı. Kötülük, derinlerden açlık çığlıkları atarken, taksiciye işaret verdi M ve yol akmaya başladı o son düzlüğe doğru.

***

Yaklaşık yirmi dakikalık yol boyunca hiçbir konuşma geçmedi aralarında. Arada sırada kadın kaçamak bakışlarla süzüyordu, elini tuttuğu gizemli adamı. M gözlerini camdan dışarıya odaklamış, hafif bir tebessümle gökyüzüne bakıyordu.

Taksi şehir merkezinden uzaklaşmış ve tarlaların arasından geçerek patika yollara sapmıştı. Kadın, nereye gittiklerine anlam vermeye çalışırken, M kadına dönerek;

“Gözlerini kapat güzelim, geldik.” dedi.

Taksi yavaşladı, kapının açılma sesi geldi ve kadının ellerinden tutan M, onu nazikçe araçtan indirdi. Seslere odaklanan B, taksinin gittiğini duydu. Artık bu ıssız karanlıkta sadece ikisi kalmıştı.

“Şimdi seni yönlendireceğim, bana güven.” Komutuyla birlikte, kadının omuzlarına yaslanan eller onu yavaşça yürümesi için ittiriyor, bazen hafif sendelemeler eşliğinde sağ ve sola dönüşler ile toprak zeminde dengesini kurmasına yardımcı oluyordu.

“Şimdi, yavaşça gözlerini aç…”

B gözlerini ürkekçe ve yavaşça açtı. Gördüğü manzara karşısında, içinde büyüyen korkusu yok oldu. Yerini mutluluk ve huzurun, aşk ile tutuşan sessizliği aldı.

Olabildiğince uzanan yeşil bir çayırın ortasında, güneşin batışına yakın kızılın ve serinliğin kalbinde, yerde kurulmuş tatlı bir piknik örtüsünün üzerinde duran atıştırmalıklar ve yanan mangaldan tüten kömür kokusu eşliğinde döndü sevdiği adama doğru. Gözlerindeki aşk, adamın gözleriyle buluştu ve dudakları hasretle kavuştu…

Aradan geçen birkaç dakikanın ardından ayrıldı kavuşan kalpler. Sevgi dolu bakışların eşliğinde el ele yürüdüler tatlı sürpriz sofrasına.

Örtünün bir ucuna B, diğer ucuna M oturdu ve sosisler pişmeye başladı kömürün sıcaklığında.

“Bunca hazırlığı ne ara yaptın?” sorusuyla M’yi uyandırdı kadın, korların kızıllığının derinlerinden.

“Seni aramadan birkaç saat önce alışverişimi hallederek buraya geldim tatlım. Bu manzarayı her zaman sevmişimdir ve bu özel günümüzü burada noktalamak istiyorum.”

Kadın etrafındaki güzellikleri seyrederken, M sepetten çıkarttığı kadehleri ve şarabı örtünün üzerine özenle yerleştirdi. Tirbuşon ile şarabın mantarını açarken, kadın da hayranlıkla erkeğinin hizmet etmesini izliyordu.

M kadehleri özenle doldurup, şişeyi kapattıktan sonra B’nin gözlerindeki mutluluğa doğru kadeh kaldırdı.

“Bize ve doyuma ulaşmamıza içiyorum.”

Kadın, tüm güzelliğiyle karşılık verdi.

“Aşkımıza…”

İlk yudumların ekşimsi tadı damaklarına ulaşırken, B ağzına değen acılığı fark etti. İçinden bir ses yanlış giden bir şeyler olduğunu haykırırken, omzunun üzerinden bir ürperti sardı bedenini.

Ani bir hareketle arkasına baktığında, gördüğü sadece yeşillik olan bu yokluğun ortasında farklı bir titreşim daha vardı. Kadehin farklı yerinden bir yudum daha içtiğinde sadece şarabın tadını yakaladı küçük dudakları. Kaşları çatılırken, gözlerini kaldırdığında karşısında sinsice bakan ve hiç tanımadığı bir çift gözle çarpıştı zihni. Dudaklarına yayılan uyuşma hissiyle birlikte, içinde büyüyen korkuyu kucakladı deli gibi atan kalbi…

Kömürlerin üzerinde alev alan yanmış sosislerin kokusunun arasında M’nin kafasının içinden bir haykırış yükseldi…

“Şimdi!” diye emir verdi kötülük.

M, oturduğu yerden hızla kalkarak kadının üzerine atladı. Daha ne olduğunu anlayamadan, adamın bedeninin altında ezilirken buldu kendini B. Konuşmaya çalıştıkça dudaklarındaki uyuşma artıyor ve kelimeler ağzında büyüyordu.

Örtünün üzerindeki yiyecekler etrafa dağılmış, kadehlerden dökülen şarap örtünün üzerinde kanlı lekeler gibi şekiller oluşturmuştu.

M ellerini B’nin boğazına bastırıyor ve bütün ağırlığıyla nefesini tüketmek ve kendi mutluluğuna ulaşmak için üzerine çöküyordu.

M ağzının kenarından süzülen salyaların arasından tıslarken, doruğa çıkan bir aşk gecesinin son anlarını yaşayan bir hayvan gibiydi.

Nefesi tükenirken sonunun geldiğini düşünen B, azalan uyuşmanın verdiği bir parça güç ile çırpınmaya başlasa da üzerine çullanmış adamdan bir türlü sıyrılamıyordu. Minik elleriyle yüzüne vuruyor, tırmalıyor, bacak arasına diz atmaya çalışıyordu. Aldığı her darbede daha da hırslanan bu vahşi yaratık, gözlerinden keyif yaşları süzülürken boğazını daha fazla sıkıyordu.

Artık gözleri kararmaya başlayan B son bir umutla etrafına bakındı. Taş, kum veya eliyle tutabileceği bir nesne ararken, karanlıkların içinden bir siluet belirdi. Solgun ve üzgün bir kadının yüzü, netleşmeye başladı.

“Artık sonum geldi ve ölüm meleği beni götürmeye geldi.” düşüncesiyle, umudunun son saniyelerini harcarken, kadın B’nin elinden tutup, çimenlerin arasındaki sert bir cisme ulaşmasına yardımcı oldu.

Tuttuğu cisme bakınca, bunun Japon tarzı metal bir saç tokası olduğunu gören B son gücüyle ince demir çubuğu, adamın boğazına sapladı.

Boynundaki baskı azaldı ve M elleriyle boynunu tutarak geriye doğru düştü. Kadın yattığı yerden nefes nefese kalkarak, yerde kanlar içinde yatan caniye doğru yürüdü. Tokayı boynundan çıkartmak üzere hamle yapan adamın boğazına bastırarak, demir parçasını daha da içeriye ittirdi ve kıpkırmızı olmuş gözleriyle yerde çırpınan et parçasına nefretini kustu.

Kötülüğünün açlığını doyurmak için geldiği mabedinde, kendi sonunu bulan M kalkmaya çalıştıkça batıyor, bağırmaya çalıştıkça sesi kısılıyordu. Gücü tükeniyordu artık. Gökyüzü kararırken, karanlıktan çıkan anıları belirmeye başladı…

Kızgın, kırgın ve ölmüş anılar.

Ölen sevgiler ve yitip giden duyguların arkasına saklanmış faili meçhuller.

Adaletin hüküm bulamadığı, doğanın ve evrenin adaletinin son anlarında, gidenleri seyretti acılarının pençesinden giren kuşun kanatlarında. Yitip giden nefesi ve toprakla buluşunca donan kandamlalarının ardında, arada kalanların seslerini duydu. Hepsi de öldürdüğü hislerinin nefretini haykırıyordu çınlayan kulaklarına.

Ruhu öldü, duyduğu acılarla. Kalbi öldü, zulmüne uğrayan sevgilerle. Beyni öldü, anlamsızlaştırdığı anıların hiçliğinde…

…ve sonunda kendisi öldü, öldürdüğü bütün iyiliklerin işkencesinin pençesinde.

 

***Yitip giden tüm sevgilere ithafen…***

Tepkiniz nedir?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow